MASUM İNSANLARIN TAHLİYESİNE SEVİNMEK ANORMAL DEĞİL DÜRÜST, SAMİMİ VE İNSANİ BİR TAVIRDIR!

Gazeteci Tamer Korkmaz 18 Aralık 2019 ve 25 Aralık 2019 tarihli Yeni Şafak'ta yayınlanan yazılarında, 18 aydır tutuklu bulunan 91 arkadaşımızın geçtiğimiz günlerde mahkeme tarafından tahliye edilmesi münasebetiyle Sayın Ertuğrul Özkök'ün köşe yazısında sevincini ve olumlu düşüncelerini ifade etmesini eleştirmektedir. Sayın Tamer Korkmaz, aynı yazılarda gerek Sayın Adnan Oktar gerekse Sayın Ertuğrul Özkök hakkında bazı hakaretamiz sözlere ve mesnetsiz hayal ürünü ithamlara yer vermektedir.

Öncelikle, yersiz ve hukuksuz tutukluluk uygulamalarını eleştiren ve arkadaşlarımızın tahliyesine memnuniyetini belirten duyarlı ve ince düşünceli yaklaşımından dolayı Sayın Ertuğrul Özkök'e teşekkür ederiz. Elbette ki aleyhlerinde hiçbir suç unsuru ya da somut suç delili bulunmayan, hayatlarında hiçbir suça karışmamış, tek bir sabıka kayıtları bile bulunmayan insanların tahliye edilmesine sevinmek son derece doğal, insancıl, samimi ve vicdani bir tavırdır.

Anormal olan ise, bazı çevrelerin talimatı üzerine masum insanların tahliyelerini adeta milli bir felaket gibi göstermeye çalışmaktır. Hayatları boyunca hapislerde çürümeleri için çaba göstermek, nefret söylemleriyle, asılsız ve mesnetsiz ithamlarla bunun propagandasını yapmaktır.

Herkesçe bilindiği üzere, Sayın Adnan Oktar'ın hukuksuz olarak tutuklanmasının ardından bugüne kadar geçen 18 aylık süre içinde ve özellikle de son birkaç aydır devam eden duruşma sürecinde dava dosyasının her yönden bomboş olduğu tüm detaylarıyla birlikte ortaya çıkmıştır. Atılan bütün iftiralar, asılsız suçlamalar delilleriyle birer birer çürütülmüştür. Öne sürülen iddiaların hukuken tümüyle geçersiz ve gerçek dışı oldukları tek tek, ayrıntılı bir biçimde gözler önüne serilmiştir. İlk gün ortaya atılan 33 uydurma suçtan tek bir tanesinin bile ciddiye alınacak bir tarafı kalmadığı anlaşılmıştır.

GELECEKLERİ KARARTILMAKLA, 70-80 YILLIK HAPİS CEZALARI ALMAKLA, HAYATLARININ SONUNA KADAR CEZAEVLERİNDE ÇÜRÜMEKLE, BÖCEKLERİN KAYNADIĞI KİRLİ, KÜFLÜ, RUTUBETLİ, SOĞUK HÜCRELERE ATILMAKLA, KOĞUŞLARDA DAYAK YEMEK, ŞİŞLENMEK, ÖLDÜRÜLMEKLE, MEDYADA VE SOSYAL MEDYADA TÜM TOPLUMA REZİL EDİLMEKLE, HAYSİYET VE ŞEREFLERİNİ LEKELEYECEK AHLAKSIZCA İFTİRALARLA KARŞI KARŞIYA KALMAKLA, HEM KENDİLERİNİN HEM DE ANNE, BABA VE YAKINLARININ MALLARINA EL KONULMAKLA ve bunlara benzer sayısız korkunç ve acımasız tehditlerle dehşete düşürülen birkaç zavallı genç kıza zorla attırılan iftiraların da tamamının boş ve geçersiz olduğu görülmüştür. Bu iftiraların hepsinin asılsız, mesnetsiz, somut delillerden yoksun, gerçek-dışı iddialardan ibaret oldukları mahkeme sürecinde bir bir ortaya çıkmıştır.

Bu çaresiz genç kızlar, ORGANİZE BİR HUSUMET ÇETESİNİN ağır tehdit ve baskıları sonucunda bu uydurma ve hayali iftiraları atmaya mecbur bırakılmışlardır. İftiracıların yalan ifadelerinin kelime kelime tek merkezden hazırlandığı, tüm hareket ve konuşmalarının bu çete ve işbirlikçileri tarafından planlandığı ve yönlendirildiği anlaşılmıştır.

Söz konusu organize çete, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yıllardan beri şiddetli bir kin ve husumet besleyen KRİMİNAL PSİKOPATLARDAN oluşmaktadır. Çete, iftiracı devşirme, sahte suçlar üretme ve tutuklu arkadaşlarımıza baskı ve tehdit uygulama işlerinde ise EMNİYET VE YARGIDAKİ BAZI KRİPTO İŞBİRLİKÇİLERİNİ ve bu durumdan çıkar elde etmeye çalışan bazı avukatları kullanmaktadır.

Türkiye'deki tüm hukukçular, dava dosyanın boş olduğunu gayet iyi bilmektedir. Herkes kumpasın çok net farkındadır. Bu yüzden ucuz reyting ve asparagas haber peşinde koşanlarla aleyhimizde algı operasyonu, provokasyon ve kara propaganda yapma işinde ÖZEL GÖREVLENDİRİLMİŞ tetikçiler dışında aklı başında, muteber hiç kimsenin 18 aydır bu konuda sesi çıkmamaktadır.

Bugün alenen cezalandırma aracı olarak kullanılan ve Sayın Özkök'ün de dikkat çektiği gibi yok yere binlerce masum insanın cezaevlerini doldurmasına neden olan haksız tutukluluk uygulamasınınönünün alınması ve giderek daha sık ve pervasız biçimde yaşanan kanunsuz, hukuksuz ve adaletsiz uygulamaların giderilmesi adına kamuoyu nezdinde sürekli güven kaybı yaşayan yargı kurumunda acil reformlara gidilmesi hayati bir hal almıştır.

Dolayısıyla, bugün ülkemizde çözüme kavuşturulması gereken bu tür aciliyetli sorunlar, kanayan yaralardır. Tamer Korkmaz'ın hayal ürünü komplo teorileri değildir.

Şu herkesin rahatlıkla görebileceği bir gerçektir ki eğer SAYIN ADNAN OKTAR, TAMER KORKMAZ'IN YAZISINDA ÖNE SÜRDÜĞÜ KOMPLO TEORİLERİNDEKİ GİBİ, BİR TAKIM KÜRESEL GÜÇ ODAKLARIYLA BAĞLANTILI OLSAYDI, NE KENDİSİNE OPERASYON YAPILIR NE DE BUGÜN CEZAEVİNDE TUTUKLU BULUNURDU. Oysa tam aksine Sayın Adnan Oktar, tüm hayatı Türkiye üzerinde sayısız oyunlar oynamaya çalışan bu güç odaklarıyla, ülkemizin iç ve dış düşmanlarıyla mücadele etmekle, onların oyunlarını deşifre edip bozmakla geçen yerli, milli, devletine ve ülkesine içten bağlı gerçek bir vatanseverdir.

Sayın Tamer Korkmaz'ın sözünü ettiği tüm güç odaklarının, baronların, vs.nin tepesindeki hakim yapı İngiliz Derin Devleti'dir. Sayın Adnan Oktar da bu küresel güç odağının 200 yıldır Türk devletini ve milletini kendince yok edebilmek amacıyla yürüttüğü bitmek tükenmek bilmeyen sinsi şer planlarını gözler önüne sermiştir. Bu küresel derin devletin ülkemiz üzerinde oynadığı oyunları, çıkardığı fitne ve fesatları bütün ayrıntılarıyla ve arka planıyla deşifre ettiği için KENDİSİNE BU TARİHİ KUMPAS DÜZENLENMİŞTİR. Bunun sonucunda da, 11 Temmuz 2018 operasyonundan bugüne kadar 18 aydır hiçbir suçu olmadığı halde haksız ve hukuksuz bir biçimde tutuklu bulunmaktadır.

Açıkça görüldüğü üzere Sayın Adnan Oktar, Tamer Korkmaz'ın kendince 007 yakıştırmasıyla ima ettiği İngiliz Derin Devleti'yle ya da başka herhangi bir dış güçle bağlantılı olmak şöyle dursun, Türkiye aleyhtarı tüm dış güçlerin beynini dağıtan, en başta da İngiliz Derin Devleti'nin maskesini düşüren, şer plan ve faaliyetlerini Türkiye'ye ve dünyaya ifşa eden kişidir.

İŞTE BU NEDENLEDİR Kİ, CAN DÜŞMANI OLARAK GÖRDÜĞÜ SAYIN ADNAN OKTAR'A DÜZENLENEN OPERASYONUN ARDINDAKİ HER TÜRLÜ KUMPAS, İFTİRA VE KARA PROPAGANDANIN ALTYAPISINI HAZIRLAYAN VE HER AŞAMASINI YÖNETİP DENETLEYEN SİNSİ GÜÇ İNGİLİZ DERİN DEVLETİ'DİR.

Bu karanlık derin yapı, bugün de Sayın Oktar'ın haksız tutukluluğunun devam etmesi ve adaletsiz bir biçimde cezalandırılması arzusuyla ülkemizin basın, medya, siyaset gibi kilit kurumlarında görevlendirdiği kripto elemanlarına talimat vererek düzenli yaygaralar, algı oyunları yaptırmaktadır. Hem mahkeme üzerinde baskı oluşturmak hem kamuoyunda infial meydana getirmek hem de İngiliz Derin Devleti'nin kendi düşmanlarına duyduğu kin ve nefreti yansıtması amacıyla yürütülen bu yaygaraların 11 Temmuz operasyonundan bu yana bir kısım medyada sistematik bir biçimde sürdürülmesi kamuoyunun da dikkatlerinden kaçmamaktadır. Hepsinin tek merkezli bir hiyerarşi zincirinin ürünü olduğu günden güne daha çok gözler önüne serilen bu kin ve nefret dolu linç ve karalama kampanyalarına artık aklı selim sahibi, sağduyulu hiç kimsenin ciddiye alıp itibar etmediği önemli bir gerçektir.

Bu itibarla Sayın Tamer Korkmaz'ın, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarını değerlendirirken İngiliz Derin Devleti ve ona bağlı odakların yanlış yönlendirmesi ve provokasyonlarını değil bu değerli insanların aşağıda bazı ana başlıklarını özetle sunduğumuz onlarca yıllık vatan, millet, devlet, İslam ve Türk-İslam birliği uğruna yürüttükleri faydalı ve fedakarane faaliyetleri esas almasının daha gerçekçi, adaletli ve hakkaniyetli olacağını düşünüyoruz:

– Sayın Adnan Oktar, sizin henüz daha üniversite öğrencisi olduğunuz 1980’li yıllardan günümüze, yüce Kitabımız Kuran’ı Kerim'e dayalı modern İslam anlayışını savunan fikir ve yorumlarıyla, yoğun biçimde yürütmüş olduğu anti Darwinist, anti materyalist ilmi faaliyetleriyle, bu konularda kaleme aldığı yüzlerce eseriyle yurt çapında milli ve manevi bilince sahip aydın, dindar bir neslin yetişmesine vesile olmuştur.

 Türkiye'nin dört bir tarafında yıllar boyunca yürütülen bu kapsamlı ve geniş çaplı ilmi ve kültürel faaliyetlerle milli-manevi şuuru gelişen ve güçlenen halkımız da sağ görüş etrafında toplanmaya, sağın milli, modern ve dindar liderlerini güçlü bir şekilde desteklemeye başlamıştır. Böylelikle, Ak Parti'nin iktidara gelebilmesi için gereken felsefi ve ideolojik zemininin oluşması sağlanmıştır. 

– Bir dönem ülkemizde vatandaşlarımızın yaklaşık %70’ini oluşturan kesimi dindarlığa karşı mesafeli olup, Darwinizme inanırlarken Sayın Adnan Oktar’ın başlattığı ve Kuran mucizelerinin, iman hakikatlerinin, Darwinizm ve materyalizmin geçersizliğinin anlatıldığı yıllar süren akılcı, bilimsel ve son derece etkili tebliğ faaliyetleri sonucunda ezici çoğunluğu inançlı ve dindar bir toplum meydana gelmiştir. BUGÜN TÜRKİYE'DE DARWİNİZME İNANANLARIN ORANI, SAYIN ADNAN OKTAR ve ARKADAŞLARININ VESİLESİYLE ARTIK %5’LERE BİLE ZOR ULAŞMAKTADIR.

– Açıktır ki, geçmişte olduğu gibi Darwinist ve materyalist felsefenin hakimiyet sürdüğü bir eğitim sisteminin devam etmiş olması durumunda, ülkemizde bugün dindar bir hükümetin iktidara gelmesi ise asla mümkün olamayacaktı. Nitekim bu gerçeği sol siyasetin önde gelen savunucuların Doğu Perinçek dahil birçok siyasetçi ve fikir insanı da görmüş ve açıkça dile getirmişlerdir.

 Sayın Adnan Oktar yerli ve milli bir şahsiyettir. Siz, yakın bir zamana dek 20 yılı aşkın bir süredir haber muhabirliğinden, köşe yazarlığına kadar FETÖ'nün yayın organı Zaman Gazetesi’nin çeşitli kademelerinde görev yaparken, Sayın Adnan Oktar her dönemde ve her vesileyle Fethullah Gülen hakkında en ağır eleştirileri yapmaktan, kınamaktan geri kalmamıştır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta ise, Devlet yetkililerimiz dahil olmak üzere kimsenin Fethullah Gülen’i eleştiremediği, hatta kimsenin buna cesaret dahi edemediği dönemlerde dahi Sayın Adnan Oktar’ın bu eleştirileri yiğitçe ve cesurca yapmış olmasıdır.

– Sayın Adnan Oktar, FETÖ hakkında herkesin olumlu görüş beyan ettiği dönemlerde, bu kanlı terör örgütünün devletimiz ve milletimiz açısından önemli bir tehlike olduğu gerçeğini A9 TV kanalında katıldığı canlı yayın programlarında birçok kereler milyonlarca kişi karşısında açıklamıştır.

Birkaç örnek vermek gerekirse, Sayın Adnan Oktar, Fethullah Gülen’i herkesin övdüğü 2010-2014 yılları arasındaki dönemde;

  • FETÖ lideri Fethullah Gülen’in İslam’ı ve Kuran’ı terkederek yurtdışına kaçtığını,
  • FETÖ’nün (ve lideri Fethullah Gülen’in) yabancı istihbarat örgütlerinin etkisi altına girdiğini, bu örgütlerin maşası haline geldiğini,
  • Ülkemizi bölmeye çalışan PKK terör örgütüyle işbirliği yaptığını,
  • Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a karşı kıskançlık ve husumet beslediklerini,
  • Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı ve seçilmiş meşru hükümeti devirip başa Fethullah Gülen ve ekibini getirmek istediklerini,
  • Devlet içinde devlet oluşturma çabası içinde olduklarını,
  • Despot bir yapıya eğilimli olduklarını ve kendilerinden olmayanı harcama eğiliminde olduklarını, 

ve bunlara benzer çok sayıda eleştirisini milyonların izlediği canlı yayın sohbetlerinde açık açık ifade etmiştir.

Bu örgütün, daha sonraki yıllarda devletimizin bekasını hedef alan vahim eylemlere kalkışabileceğini yıllar öncesinden sezerek bu uyarıları yapan Sayın Adnan Oktar, bu konuşmaları sebebiyle polis ve yargının içine sızmış FETÖ’cülerin birçok komplosuna da maruz kalmıştır.

– Sayın Adnan Oktar, devletimiz ve hükümetimiz aleyhinde yıllardan beri şer planları hazırlayan ve sinsi bir biçimde uygulamaya koyan İngiliz Derin Devleti'ni ve oyunlarını açıkça deşifre etmiştir. Gerek yazmış olduğu 2 ciltlik ‘‘Üst Akıl, İngiliz Derin Devleti’nin İç Yüzü’’ isimli kitap vasıtasıyla gerekse katılmış olduğu televizyon programlarındaki anlatımlarıyla bu tehlikeye dikkat çekerek vatandaşlarımızı, devlet ve hükümet yetkililerimizi ülkemiz aleyhine hazırlanan planlar ve kurulan tuzaklar konusunda bilgilendirmiş ve uyarmıştır.

– Sayın Adnan Oktar, aynen İngiliz Derin Devleti gibi, ülkemiz aleyhindeki pek çok potansiyel tehlikeyi en erken fark eden kişi olmuş ve bu tehlikelere karşı devletimize ve hükümetimize en akılcı çözüm önerilerini sunmuştur. Nitekim batılı dış güçlerin çabaları sonucu, Türkiye’nin güneydoğu sınırına paralel olarak Irak’dan Akdeniz’e kadar uzanan koridorda, PYD-YPG adı altında dev bir PKK devletinin temelleri atılırken Sayın Adnan Oktar durumun vehametini görerek hükümetimizi açıkça uyarmıştır. O dönemde, bazı üst düzey hükümet yetkililerimiz, bölgedeki ‘’PYD, YPG, SDG gibi yapılanmaların demokratik birer oluşum olup, PKK ile aralarında bir bağ olmadığı’’ yönünde bilgisizce izahlar yaparlarken, Sayın Adnan Oktar PYD’nin, YPG’nin, SDG’nin hepsinin PKK’nın birer kolu olduklarını, sadece farklı isimler kullanılarak bunlara demokratik örgütlermiş izlenimi verilmeye çalışıldığını, bu yolla da Türkiye’nin ve uluslararası kamuoyunun aldatılmaya çalışıldığını delilleriyle göstererek deşifre etmiştir. 

– Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, muhafazakar sağ kesim ile modern, özgür, batılı yaşam tarzını benimsemiş vatandaşlarımız arasında bir nevi köprü oluşturarak önceden aralarında adeta uçurum olan bu iki kitleyi uzlaştırma ve aralarında iletişim kurma konusunda büyük başarı elde etmiştir. Bu başarının, Ak Parti'nin uzunca bir dönem %50'nin üzerindeki oy oranında büyük katkısı vardır.

– Ne zaman ki Sayın Adnan Oktar'a operasyon düzenlenerek fikirleri susturulup faaliyetleri engellenmiş o zaman bu katkılar ortadan kalktığı için Ak Parti oyları %30'lara kadar düşmüş, sözünü ettiğimiz modern kesimin nüfusunun önemli bölümünü teşkil ettiği Büyük Şehirler ve sahil kesimleri kaybedilmiştir. 11 Temmuz 2018 operasyonunun hemen ardından giderek tırmanan bir ekonomik kriz başgöstermiştir. Önceden düşük ve istikrarlı seviyelerde seyreden dolar kuru, operasyonu takip eden günlerde hızla 5, 6 hatta 7 TL. bantlarını aşarak çok kısa bir sürede tarihi rekoru olan 7.24 TL'yi görmüştür.

 Günümüzde barlar, diskolar, publar gençlerle dolup taşmaktadır. Müzik, dans, eğlence ve en ileri düzeyde dekolte giyim-kuşam ise bu ortamlara hakim unsurlardır.

Kendilerini aydın, modern, batılı olarak tanıtan, Allah, din inancından uzak bir kesim de Müslümanların bu ortamlardan asla nasibi olamayacağını düşündüğü için "siz bunları ancak ahirette görürsünüz" şeklinde (ki ahiretin varlığına da inanmadığı halde) alaycı bir üslupla kendilerince Müslümanları küçümseyen bir tavır takınmaktaydı. Bu durum ise bir kısım Müslümanların moralinin bozulup modern dünyayla bağlantısının kopmasına, modern insanların bulunduğu güzel, gösterişli, geniş mekanlara, eğlence yerlerine, plajlara hiçbir şekilde gidememesine yol açıyordu. Bunun sonucunda içine kapalı, ezik ve aciz bir ruh haline bürünen, evinden dışarı çıkamayan, modern yaşamdan izole edilmiş gettolarda yaşayan ve sayıları giderek artan marjinal bir toplum kesimi gelişti.

Bu durum diğer yandan da, birçok insanın tam aksine dinden uzaklaşıp nefse ve rahatlığa uygun olduğu için DEİZME KAYMASINA neden olmaktaydı. Deist yaşam tarzının aralıksız telkinini yapan televizyon ve internetin de günlük yaşama iyice girmesiyle din karşıtı büyük bir deist kitle ortaya çıktı.

İşte, böyle bir ortamda Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, deizmin Müslümanların dinlerini ellerinden almak için kullandığı müzik, dans, dekolte, kadınların rahat ve özgürlüğü gibi tüm silahları ona karşı kullandı. Üstün bir akıl kullanarak MÜSLÜMANLARLA ALAY ETME, ONLARI DIŞLAMA, KÜÇÜK GÖRME imkanlarını tamamen elinden aldı. Deizmin, "eğer eğlenmek, dans etmek, müzik dinlemek, istediğin gibi giyinmek, hareket etmek, gezip dolaşmak istiyorsan dinsiz olman gerekir" FİTNESİNİ, "Müslüman helal dairesinde istediği gibi güler, gezer, giyinir, eğlenir, dans eder, müzik dinler, aynı zamanda da Allah'ı anar ve dinini en güzel şekilde yaşar" GERÇEĞİYLE yerle bir etti.

Bu sayede, dine, İslam'a karşı kullandığı araçlar elinden alınarak deizmin Müslümanlara yaptığı baskı, zulüm, saldırı ve taşkınlıklar da ortadan kaldırılmış oldu. Bir yandan da deizmin yalnızca kendine aitmiş gibi gösterdiği dünya nimetlerinin ve güzelliklerinin İslam'ın yaşanmasına hiçbir engel teşkil etmediği, Allah'ın bu güzel nimetleri dünyada Müslümanlara ahirette ise yalnızca Müslümanlara ikram ettiği gerçeği fiili uygulamayla da ortaya konunca dinden uzak büyük bir kesimle aradaki duvarların yıkılması, onlara Kurani tebliğin ulaşması, onların dine ilgi duyup İslam'a ısınmaları sağlanmış oldu.

Öyle ki, bu sefer deistler Müslümanlara karşı eziklik ve kompleks duymaya, onlara özenip onları taklit etmeye başladı. Müslüman kadınların son derece güzel, Müslüman erkeklerin çok yakışıklı, zengin, en güzel evlerde oturan, en iyi yemekleri yiyen, en güzel ve neşeli hayatı yaşayan, en lüks arabalarla, yatlarla gezen, denize giren, gülen eğlenen, müzik dinleyip dans eden insanlar olabileceğini gördüler.

– İşte, böyle bir dönemde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları İslam'ın modern ve aydınlık yüzü oldular.Ultra modern görünümleriyle, kültür, sanat, estetik ve güzelliği, en güzel ahlak ve davranış biçimini hayatlarının her anına yansıttılar. Müslümanların da herkes gibi gülüp eğlenip dans edip neşeli, dışa dönük olabileceklerini gösterdiler. Müslüman kadınların Kurani ölçüler çerçevesinde modern, rahat ve özgürce giyinip istedikleri yaşam tarzını sürdürebileceklerine dair çok güzel bir örnek oluşturdular. Allah Katında dünyanın da ahiretin de nimetlerine en çok layık olanların Müslümanlar olduğunu, Müslümanları bu nimetlerden mahrum etmenin deccaliyetin bir fitnesi ve zulmü olduğunu gösterdiler. Bu vesileyle bir dönem kendilerini haşa Müslümanlardan üstün gören çevrelerin bile gıpta ettiği, hayran kaldığı örnek almaya ve ulaşmaya çalıştığı bir model ortaya koydular. Kuran'ın, tüm modernizm anlayışlarının çok daha üzerinde ve ötesinde bir din sunduğunu gerek sözlü gerek fiili uygulamayla tüm dünyaya anlattılar. Dans, dekolte ve eğlenceyi sıkça ön plana çıkarmanın da amacı buydu. Yoksa kimsenin 7/24 böyle bir merakı yoktu. SONUÇTA YUKARIDA SÖZÜNÜ ETTİĞİMİZ MÜSLÜMANLARA KARŞI YÜRÜTÜLEN FİTNE, SALDIRI VE KARA PROPAGANDALARA KARŞI UYGULANAN BU YÖNTEM ETKİSİNİ GÖSTERDİ, GEREKEN MESAJLAR VERİLDİ, SONUCU ALINDI VE BUNDAN BÖYLE DAHA FAZLA SÜRDÜRÜLMESİNE GEREK KALMADI. Olayları yüzeysel önyargılarla değil de derin bir bakışla değerlendirenler de bu uygulamanın altında yatan hikmetleri görüp anladı.

Sonuç itibariyle, bu bilgiler ışığında Sayın Tamer Korkmaz'ın Müslümanlar arasında hüsnü zan, sevgi, saygı ve şefkatin esas olduğu düsturu gereğince bizleri değerlendirmesinin çok daha doğru ve yerinde olacağı kanaatindeyiz. İç ve dıştaki vatan, millet ve devlet düşmanlarının doğrudan ya da dolaylı provokasyonları ve yanlış yönlendirmeleriyle hareket etmenin, sözler sarfetmenin masum Müslümanlara haksızlık yapma ve birbirine düşürme tehlikesini doğuracağını hatırdan çıkarmamak gereklidir.

Yüce Rabbimiz bu riske karşı Müslümanların nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini bir ayetinde şöyle bildirmektedir:

Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. (Hucurat Suresi, 6)

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski