Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın yargılandıkları davada, 13 Aralık 2019 tarihinde, 90 arkadaşımızın tahliye edilmesinin ardından, bazı medya kuruluşlarında asılsız haberlere yer verilmekte, son derece akıl ve mantık dışı izahlarla, arkadaşlarımızın özgürlüklerine kavuşmaları adeta büyük bir tehditmiş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.

Bunun son örneği ise, 5 Ocak 2020 tarihinde Hürriyet, Sabah gibi gazetelerde ve Kanal D gibi TV kanallarında yayınlanan bazı haberlerdir. Söz konusu yayınlarda, baskı ve tehditle camiamıza iftira atmaya zorlanan 30 yıllık arkadaşımız Ayça Pars’ın, bazı arkadaşlarımıza karşı aldığı uzaklaştırma kararı haber yapılarak, camiamız Ayça Pars ve davanın diğer müşteki ve etkin pişmanları için bir tehdit unsuruymuş gibi gösterilmeye çalışılmıştır.

Basının bu yöndeki beyhude propagandası son derece akıl ve mantık dışıdır. Sayın Adnan Oktar’ın ve camiamızın, zorla iftiracı yapılan arkadaşlarımıza karşı hiçbir husumeti, öfkesi bulunmamaktadır. Bilakis, bu yaşadıkları zorluklar nedeniyle onlara olan sevgimiz çok daha artmıştır. İçinde bulundukları durumdan dolayı onları anlıyoruz, onların da bu baskıdan kurtulmalarını diliyoruz.

Ayça Pars da, diğer bazı müştekiler ve etkin pişman arkadaşlarımız gibi bize iftira atmak zorunda kalmıştır. Ayça Pars, Sayın Adnan Oktar’ı ve arkadaşlarımızı canı gibi sever; bizlerle 30 saat, 30 ay değil, tam 30 yıl birlikte olan çok yakın bir arkadaşımızdır. 30 yıllık kadim dostluğun 30 dakikada, 30 günde bozulması mümkün değildir. Allah’ın izniyle, hiç kimse, sadist ve ahlaksızca oyunlarla sevgimizi bölemez.


Ayça Pars, 30 yıllık ömrünü İslam’a, Kur’an-ı Kerim’e adamış, bizlerle iyilik, güzellik peşinde çaba göstermiş, çok çalışkan, arkadaşlarına sevgiyle bağlı, çok muhterem bir insandır. Camiamızdaki herkes kendisini çok sever, 30 yıl boyunca kendisinin rahatı, sağlığı, refahı için herkes elinden geleni yapmıştır. Ayça Pars bizim can parçamızdır, çok değer verdiğimiz canımız, kardeşimizdir.

Ayça Pars ileri derecede alerjik bir bünyeye sahiptir. Birkaç kez anaflaktik şoka girmiştir, her seferinde camiamızdan arkadaşlarımız hayatını kurtarmışlardır. İlk şoka girdiğinde, yanındaki arkadaşlarımız anında müdahale etmişler, dilini çekerek nefes almasını sağlamışlar ve ambulansla hastaneye yetiştirmişlerdir. Ani bir şoka tekrar girme ihtimaline karşı boynunda sürekli adrenalin enjektörü taşımaktadır.

Ayça Pars bize canını emanet edecek kadar güvenirken, 30 yıldır gece gündüz bizlerle beraberken, 30 yıl sonra bu iftiraları atmasının, uzaklaştırma kararı çıkartacak kadar husumetli gibi bir tavır sergilemesinin nedeni cezaevinde ve ardından gelen süreçte yaşadığı çok büyük zorluklardır.

Ayça Pars, bizlerle birlikte tutuklanarak, önce Silivri daha sonra Kocaeli F Tipi Kapalı Cezaevine nakledilmiştir. Bulunduğu hücre, 4 metrekare büyüklüğünde, küflü, sıcaklığın 50 dereceye kadar yükselebildiği, koridordan ve yan koğuşlardan yoğun sigara dumanının geldiği, havasız bir yerdi. Ayça Pars, bu koğuşa konulduğunda arkadaşlarına avludan, “BİZİ BURADA ÖLÜME TERK ETTİLER” diye seslenmiştir. Gerçekten de bu koşullarda Ayça Pars’ın anaflaktik şoka girmesi ve Allah korusun hayatını kaybetmesi kaçınılmazdır. Tek başına bulunduğu hücrede, şok durumunda yardım istemesi ise imkansızdır. İnfaz Memurlarını çağırmak için butona basma imkanı bulsa bile, bu butona genelde çok geç ve çoğu zaman da hiç yanıt gelmemektedir. Oysa anaflaktik şokta, anında müdahale gerekmektedir.

Ayça Pars, cezaevi koşullarını gördüğünde, ölüm korkusuyla sarsılmıştır. BU ZORLU KOŞULLARDA DAHİ, KOCAELİ CEZAEVİNDE İÇ POSTAYLA, BUGÜN HAKKINDA UZAKLAŞTIRMA KARARI ALDIRDIĞI ARKADAŞIMIZ PINAR AKKAŞ’A SEVGİSİNİ, ŞEFKATİNİ, DÜŞKÜNLÜĞÜNÜ, SUÇSUZLUĞUMUZU, ADALETİN TECELLİ EDECEĞİNE OLAN İNANCINI ANLATAN ÇOK GÜZEL BİR MEKTUP GÖNDERMİŞTİR.

Kocaeli Cezaevinde arkadaşlarımıza ilk mektubu gönderen Ayça Pars’tır. Bir camiada zorla tutulmuş, sözde çıkar amaçlı ve silahlı bir suç örgütünde bulunmuş biri, ilk mektup yazma imkanı olduğunu öğrendiğinde hemen, sevgi sözcükleriyle başlayan bir mektup yazıyor, arkadaşına yol yöntem anlatıyor ise, bu gerçek sevgiye dayalı bir dostluktur. 8 günlük gözaltı süresi ve tutukluktan sonra dahi, Ayça Pars hala dostluğunu devam ettirmektedir.

Aşağıda, Ayça Pars’ın, bugün uzaklaştırma kararı aldırdığı, 17 ay cezaevinde kaldıktan sonra 2 hafta önce tahliye olan konut hapsindeki arkadaşımız Pınar Akkaş’a yazdığı mektuplardan bazı kısımları yayınlıyoruz. Bu mektuplardaki ifadelerin Ayça Pars’ın camiamızdaki kişileri ne kadar çok sevdiğinin, onlara olan güven ve şefkat duygularının ve ileride de beraber olma isteğinin ne kadar güçlü olduğunun çok açık delilidir.




Görüldüğü gibi Ayça Pars, sadece iç posta sistemi veya para yatırılması gibi konularda değil, diğer imkanlar konusunda da arkadaşlarını bilgilendirmekte, Kur’an-ı Kerim meali veya kitap alabilmesi için yol göstermektedir.


Ayça Pars’ın mektubunun devamında, tam bir anne-abla şefkatiyle arkadaşına tavsiyelerde bulunduğu, onu gerçekten sevdiği, düşündüğü görülmektedir. Ayrıca cezaevinden çıktıktan sonra da camiamızla beraber olmaya devam edeceğine dair ifadeleri bulunmaktadır.



Ayrıca arkadaşından da kendisine yazmasını istemektedir. Bu ifadelerde Pınar Akkaş ile ne kadar yakın ve sevgiye dayalı bir ilişkileri olduğu açıkça görülmektedir.


Ayça Pars, mektubunda camiamızın suçsuzluğunu, masumluğunu, devletimize, milletimize bağlı, kanunlara, hukuka saygılı, tertemiz insanlar olduğumuzu da vurgulamaktadır. Bu esnada, tek başına bir hücrededir, camiamızdan hiç kimsenin telkini, baskısı altında bulunması imkanı yoktur. Bunlar, hür iradesiyle ve vicdanıyla yazdığı samimi ifadeleridir. 



Mektubunu bitirirken kullandığı ifadeler ve üslup da sevgisinin, güveninin, gelecekte de arkadaşlarıyla beraber olmaya devam etme planının açık bir göstergesidir, fazladan bir izaha gerek bırakmamaktadır.

Ayça Pars, mektubunun sonunda, “ileride bugünleri gülerek konuşacağımızı düşün” diyerek, cezaevinden çıktıktan sonra da birlikte olma dileğini ifade etmektedir.

Savcı ve hakimlerimizin, cezaevinden çıkan etkin pişmanların ifadelerini değerlendirirken, bu mektuplardaki samimi ifadeleri de dikkate almaları son derece önemlidir. Bu mektupta yazanlar, 30 yıllık yakın bir dostluğun getirdiği sevgi, güven ve şefkat hislerinin doğal bir tezahürü niteliğindedir.

Ne var ki, cezaevindeki şartların giderek ağırlaşması, öncelikle sağlığı hakkındaki endişeleri ve ardından etkin pişman olması için camiamıza husumetli kişilerin yönlendirdiği avukatlar tarafından, "en az 70 yılla yargılanıyorsunuz, Cumhurbaşkanı üzerinizi çizdi, bir daha güneşi göremeyeceksiniz" şeklindeki asılsız tehdit ve korkutmalarla yaptıkları baskı ve telkinler neticesinde AYÇA PARS, 30 YILLIK ARKADAŞLARINA İFTİRA ATMAK ZORUNDA KALMIŞTIR. 

Ayça Pars gibi tertemiz, vicdanlı bir mümine hanımın, hiçbir suçu olmadığı halde, hem kendisine hem de hiçbir suçu olmadığını bildiği arkadaşlarına iftira atması, onun ne kadar büyük bir tehdit altında olduğunu, nasıl korktuğunu göstermektedir. Tahliye olabilmek, cezaevinden kurtulabilmek için bir kez iftira atınca, şimdi de geri döndürülme korku ve endişesiyle bu iftiraları sürdürmek zorunda kalmıştır.

AYÇA PARS’IN, CEZAEVİNDEKİ İLK GÜNLERİNDE, PINAR AKKAŞ İSİMLİ ARKADAŞIMIZA YAZDIĞI O SEVGİ İFADELERİ VARKEN, BUGÜN AYNI KİŞİ İÇİN UZAKLAŞTIRMA KARARI ÇIKARTTIRMASI, BUNU KENDİ ÖZGÜR İRADESİ İLE YAPMADIĞININ BİR DELİLİDİR. Kaldı ki uzaklaştırma kararı çıkarttırdığı kişi 24 saat konut hapsindedir, bileğinde elektronik kelepçe vardır. Zaten o kararı çıkarttırmasa da kendisine yaklaşma imkanı bulunmamaktadır.

DOLAYISIYLA, AYÇA PARS’IN BU UZAKLAŞTIRMA KARARINI CAMİAMIZI GÜYA SALDIRGAN, ÖFKELİ, TEHLİKELİ BİR TEHDİT UNSURU GİBİ GÖSTERMEYE ÇALIŞAN ÖZKAN MAMATİ GİBİ CAMİAMIZA HUSUMETLİ KİŞİLERİN BASKISIYLA ALDIRDIĞINI DÜŞÜNMEKTEYİZ. 

Hiçbir gerçekçiliği ve pratik değeri olmayan, yalnızca kamuoyu algısı oluşturmayı hedefleyen, tamamen propaganda ve şov maksatlı olan bu kararı, canımızdan bir parça olan arkadaşımız Ayça Pars, baskı altında olduğu için aldırmak zorunda kalmıştır. Ancak  basın bu propagandaya alet olmamalıdır. Bu şekilde toplumda sevgisizlik, öfke, nefret tırmanmaktadır.

'30 yıllık arkadaşlar birbirine düştü' gibi haberler yapılmaktadır. Oysa biz tüm müşteki ve etkin pişmanlıktan faydalanarak bize iftira atan arkadaşlarımızı çok seviyoruz. Hatta onların yaşadıkları zorluklar, baskılar nedeniyle onlara onlara sevgimiz çok daha arttı. Çünkü onların hangi koşullarda, hangi tehdit ve baskılar altında iftira atmak zorunda kaldıklarını çok iyi biliyoruz. Aynı zor koşulları bizler de yaşadık, aynı tehditler ve baskılar bize de yapıldı. Bu fiziksel ve ruhsal olarak dayanılması zor bir durumdur. Bazı arkadaşlarımızın da, Ayça Pars’ın durumunda olduğu gibi sağlıklarının bu koşullara dayanamayacağını çok iyi biliyoruz. Allah korusun, hayatları ciddi olarak riske girebilirdi.

Biz arkadaşlarımızla birbirimize düşmedik. Arkadaşlarımız hapisle, mallarına el konulmasıyla, aileleriyle, itibarlarının zedelenmesiyle, iftiraya uğramakla tehdit edilerek, bizlere iftira atmaya mecbur bırakıldılar. AYÇA PARS’IN VE DİĞER ARKADAŞLARIMIZIN, CAMİAMIZA HUSUMETLİ KİŞİLERİN BASKI VE TEHDİTLERİNDEN KURTARILMALARI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ. 

Basın, öfkeyi, sevgisizliği tırmandıran bu tür eylemleri desteklememelidir. Bilakis, sevgiyi, kardeşliği, vefayı, kadınlara sevgiyi, korumacılığı ön plana almalıdır. Unutulmamalı ki, günümüzün en büyük sorunlarından biri kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet ve taciz olaylarıdır. Toplumu sevgisizlik ve öfke hastalığından korumanın en önemli yollarından biri, sevgisizliği, nefreti körüklemekten kaçınmak, tam aksine sevgiyi, şefkati, merhameti, vefayı teşvik eden yayınlar yapmaktır.

Zaten konut hapsinde olan hanımlara karşı uzaklaştırma talebinde bulunmak, bir yandan da camiamızı tehdit unsuru gibi göstererek, arkadaşlarımızın tutukluluk sürelerini uzattırma amacı gütmektedir. Kumpasçılar, kendilerince bu tür basit kurnazlıklarla mahkemeyi etkileyeceklerini düşünmektedirler.

Ancak camiamız bu oyuna gelmeyecektir. Bizler Kur’an-ı Kerim’e ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetine göre yaşayan insanlarız. Bazı arkadaşlarımızın, can, mal ve ailelerine bir zarar gelecek korkusuyla bizlere iftira atmalarını da Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerle değerlendiriyoruz. Bilindiği gibi Cenab-ı Allah, can tehlikesi olduğunda, inkâr için dahi ruhsat vermektedir.

Cenab-ı Allah, birçok ayetinde ise bağışlayıcı olmayı emretmektedir. Müminler, kendilerine düşmanlık yapanlara dahi iyilik yapmakla emrolunmaktadırlar:

İyilikle kötülük bir olmaz. Sen, en iyi olanla karşılık ver! Bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kişi sanki candan bir dostmuş gibi olur. (Fussilet Suresi, 34)

Peygamber Efendimiz (sav), amcası Hazreti Hamza’yı vahşice şehit eden Hazreti Vahşi’yi dahi bağışlamış, onu İslam’a davet etmiş ve İslam’ı kabul etmesiyle birlikte din kardeşi olarak görmüştür.

Hz. Yusuf (as) da, kendisini kuyuya atarak neredeyse ölümüne neden olan kardeşleriyle yıllar sonra karşılaştığında, onları bağışlamış ve şöyle demiştir:

Dedi ki: ‘Bugün size karşı sorgulama, kınama yoktur. Sizi Allah bağışlasın. O, merhametlilerin (en) merhametlisidir.’ (Yusuf Suresi, 89-93)

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, daima Kur’an-ı Kerim’e, Peygamber Efendimiz (sav)’in güzel ahlakına ve sünnetine uyan, kanunlara, hukuka saygılı, sevecen, barışçıl, merhametli insanlardır.Bizler camiamıza yönelik saldırı ve iftiralarda da kendimizi sadece kanun ve hukukla savunuruz, bunlar dışında bir yola başvurmak imanımıza, ahlakımıza ve vicdanımıza uymaz.

Sayın Adnan Oktar ve camiamız, 30 yıllık arkadaşımız olan Ayça Pars’ı ve diğer iftiraya zorlanan arkadaşlarımızı canımız gibi seviyoruz, sevmekten de vazgeçmeyeceğiz. Kalpleri müsterih olsun.

Daha yeni Daha eski