ETKİN PİŞMANLARIN YARGILANDIĞI DURUŞMALARDA MUSTAFA ARULAR VE EMRE TEKER ARKADAŞLARIMIZIN MAHKEME İFADELERİNDEN BASINA YANSIYAN GERÇEK DIŞI VE ÇELİŞKİLİ İDDİALARA CEVAPLARIMIZ


Camiamızla İlişkilendirilen Ve Cinsel Sömürü Düzeni Gibi Tanıtılan "TURNİKE" İsimli Sistem Tümüyle Hayalidir

Camiamıza karşı kurulan komploda en çok yer verilen ve planlı olarak medyada sık sık gündeme getirilen asılsız ve hayali suçlamalar, cinsel saldırı/istismar suçlamalarıdır. Dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi son yıllarda ülkemizde de artışa geçen ve büyük infiale yol açan cinsel saldırı ve istismar suçları, kamuoyunun camiamıza karşı tahrik edilmesi ve öfkelendirilmesi amacıyla, tümüyle asılsız ve mesnetsiz iftiralar, yalan beyanlar şeklinde, hakkımızda ortaya atılan diğer uydurma ve hayali senaryolara katılmıştır.

Sayın Adnan Oktar'ı ve arkadaşlarımızı güya cinsel suçlar işleyen insanlarmış gibi gösterebilmek için camiamızla geçmişte ilişkisi olmuş ya da operasyon sabahına kadar camiamızın mensubu olarak yaşamış insanlar hedef seçilmiştir. Bu kişiler, gerek operasyon öncesinde gerekse sonrasında bazı husumetli müştekiler tarafından tehditlere maruz kalırken, bunlara bağlı bazı avukatlar aracılığıyla da korkutulmuşlardır.

ÖZELLİKLE, BİRÇOK GENÇ KIZ BU DURUMU YAŞAMIŞ, GÜYA CİNSEL SALDIRIYA VEYA İSTİSMARA UĞRADIKLARI YÖNÜNDE İFADE VERMEZLERSE, MEDYA VE SOSYAL MEDYADA HER ÇEŞİT İFTİRAYLA KARALANACAKLARI, HAYATLARININ SONA ERECEĞİ, GELECEKLERİNİN KARARACAĞI, DOSYAYA ŞÜPHELİ SIFATIYLA KATILACAKLARI VE HAPSE ATILACAKLARI GİBİ SAYISIZ KORKUNÇ TEHDİTLERLE BAŞ BAŞA BIRAKILMIŞTIR. 

İşte bu baskı ve tehditler karşısında yapayalnız kalan, dehşete kapılan genç kızların birçoğu kendilerini, ailelerini, hayatlarını, geleceklerini, özgürlüklerini kurtarabilme korkusu içinde zorunlu olarak Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız hakkında hayali ve uydurma senaryolara dayalı gerçek dışı cinsel ithamlarda bulunmuşlardır.

İşte bahsini ettiğimiz asılsız cinsel suçlamalar, arkadaşlarımızın yargılandığı dosyada "turnike" ismi verilen hayali bir cinsel istismar sistemiyle adlandırılmıştır. Hayali turnike sisteminde birçok genç kızın sözde örgütün erkek mensupları tarafından güya cinsel saldırı ve istismarlara maruz kaldığı ileri sürülmüştür. Komplocuların asıl hedefi Sayın Adnan Oktar olduğu için de, her iftira konusunda olduğu gibi, bu hayali sistemi kuran, talimatlarını veren ve yönlendirenin de güya Sayın Adnan Oktar olduğu yalanı ortaya atılmıştır.

Gerçekte ise;

  1. Dosyadaki sözde mağdurların Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu tarafından yapılan bedensel ve ruhsal muayelerinde hiçbir cinsel saldırıya maruz kalmadıkları kesin bir biçimde ortaya konmuştur. Bu kişilerin aklen ve ruhen karşılaşacakları olayların fiili sonuçlarını idrak etmeye de gayet muktedir oldukları anlaşılmıştır. YALNIZCA BU ADLİ TIP RAPORLARI BİLE, DOSYADAKİ SÖZDE CİNSEL SALDIRI İDDİALARININ TAMAMEN İFTİRA OLDUĞUNU KANITLAMAYA YETERLİDİR.
  2. Hiçbir sözde cinsel saldırı veya "turnike" mağduru, iddia ettiği hayali olaylar sonrasında EMNİYET, SAVCILIK GİBİ RESMİ MAKAMLARA BAŞVURUP ŞİKAYETÇİ OLMAMIŞTIR. Çünkü, şikayetçi olunacak hiçbir olay yaşanmamıştır.
  3. Hiçbir sözde "turnike" mağduru, ifadesinde anlattığı hayali saldırıların ardından hastaneye başvurmamış ve iddiasını somut ve net bir biçimde doğrulayacak herhangi bir SAĞLIK RAPORU ALMAMIŞTIR. Çünkü hiçbir cinsel saldırıya uğramamıştır.
  4. Hiçbir sözde "turnike" mağduru, iddiasını doğrulayacak hiçbir somut kanıta veya belgeye sahip değildir. Örneğin, DNA kalıntısı içeren herhangi bir giyim eşyası gibi...
  5. Sözde mağdur olduklarını iddia eden bayanların uğradığı sözde cinsel saldırı olaylarının hiçbir tanığı yoktur. Nitekim, yerleşik Yargıtay içtihatları ve emsal mahkeme kararları uyarınca, MAĞDURUN SAĞLIK RAPORUNUN, TANIĞININ VEYA HERHANGİ BİR SOMUT DELİLİLİN OLMAYIŞI, İDDİALARININ GERÇEK OLMADIĞINA dair çok önemli bir karine teşkil etmektedir. 
  6. Dosyada, yakın tarihlerde işlendiği söylenen tek bir sözde cinsel saldırı iddiası yoktur. Tüm sözde cinsel saldırı olaylarının güya yıllar önce yaşandığıiddia edilmektedir. Bu durumla ilgili yerleşik Yargıtay içtihatlarında ve emsal mahkeme kararlarında ise, "MAĞDURUN YILLAR SONRA ŞİKAYETTE BULUNMASI, İDDİALARINDA SAMİMİ OLMADIĞINI GÖSTERMEKTEDİR.tespiti yer almaktadır.
  7. TBAV camiasına yapılan operasyon gününe kadar iki yıl boyunca Savcılık ve Emniyet tarafından aralıksız teknik takip yapılmıştır. Ancak, BU SÜREÇ BOYUNCA HİÇBİR SUÇ UNSURUNA RASTLANMADIĞI GİBİ, HİÇBİR CİNSEL SALDIRI VAKASINA YA DA MAĞDURUNA DA RASTLANMAMIŞTIR. Zira, bu teknik takip sırasında en küçük bir tecavüz şüphesine dahi rastlanmış olsa polisimizin derhal suçüstü müdahale edip sözde tecavüz mağdurunu kurtarması gerekirdi. Oysa, böyle bir durum hiçbir zaman yaşanmamıştır. 
  8. Güya cinsel saldırılara uğradığını iddia eden kadınlar, eğer gerçekten bu sözde saldırıları yaşamış olsalardı normalde bunu ispatlamaları çok kolay olurdu. Bir an için, güya polise veya savcıya başvurmaktan çekindikleri iddialarını doğru varsaysak bile BU BAHANE, SÖZDE SALDIRI SONRASINDA HASTANEYE GİDİP MUAYENE VEYA TEDAVİ OLMAK GİBİ SON DERECE DOĞAL BİR DAVRANIŞ GÖSTERMELERİNE HİÇBİR BİÇİMDE ENGEL DEĞİLDİR. Dolayısıyla, sadece hastaneye gidip uğradıkları sözde saldırıyı belgeleyecek bir rapor almaları yeterli olurdu. Bunda çekinecek ve korkacak hiçbir şey olmadığı çok açıktır. Oysa, hiçbir zaman böyle bir saldırıya uğramamışlardır ki hastaneye gidip belgeleyebilecekleri bir sağlık sorunları olsun.
  9. Dosyada, sözde cinsel saldırı mağduru olduklarını iddia eden kadınlar son derece uyanık, zeki ve eğitimli insanlardır. İfadelerinden, son derece planlı ve ince ayarlı bir üslupla herkesin adını tek tek geçirerek masum insanları suç kapsamına sokmayı, hayal mahsulü hikayeler, senaryolar ve fanteziler kurgulamayı çok iyi bildikleri anlaşılmaktadır. Hal böyleyken, bu tür bir zihinsel ve sosyal düzeye sahip kadınların başlarından güya TECAVÜZ GİBİ KORKUNÇ BİR TRAVMA geçmesi durumunda HASTANEYE GİTMEMİŞ, BÖYLE DEHŞETLİ BİR MAĞDURİYETİ BELGELEMEMİŞ olmalarının hiçbir makul ve mantıklı izahı yoktur. Bunun yegane açıklaması, iddia edilen sözde tecavüz olayların gerçekte hiçbir zaman yaşanmamış olduğudur. 
  10. Sözde cinsel saldırı mağduru olduklarını iddia eden bu bayanlar normal şartlarda akıntı, kist, sivilce gibi en basit jinekolojik rahatsızlıklarında dahi hastane hastane, doktor doktor dolaşmaktan çekinmeyen, modern, eğitimli, bakımlarına ve sağlıklarına çok düşkün, bedenlerine son derece hassas kimselerdir. Dolayısıyla, BAHSETTİĞİMİZ TÜRDEN HASSASİYETLERE VE MEDENİ CESARETE SAHİP OLAN BU BAYANLARIN, İDDİA ETTİKLERİ TÜRDEN, GÜYA ANAL YOLDAN CİNSEL SALDIRI GİBİ DEHŞETLİ BİR FİZİKİ VE RUHİ TRAVMA YAŞADIKLARI HALDE HİÇBİRİNİN BİR KERE BİLE HASTANEYE VEYA DOKTORA GİTMEMİŞ OLMALARI HAYATIN DOĞAL AKIŞINA AYKIRIDIR. Demek ki hiçbir zaman böyle bir travma yaşamamışlardır.
  11. Dosyada güya cinsel saldırı mağduru olduklarını iddia eden kadınların hiçbiri, bu sözde saldırılar nedeniyle emniyete, savcılığa başvurmadığı, doktora, hastaneye bile gitmediği gibi, GÜYA DEFALARCA YAŞADIKLARI BÖYLESİNE KORKUNÇ BİR OLAYI NE AİLELERİNE NE ARKADAŞLARINA NE DE EN YAKINLARINA DAHİ ANLATMAMIŞ, ONLARDAN HİÇBİR YARDIM İSTEMEMİŞTİR. Bu da hayatın doğal akışına son derece aykırı, mantıksız ve anlaşılamaz bir durumdur.
  12. Dosyadaki sözde mağdurların tamamı ifadelerinde, kendilerine güya cinsel saldırıda bulunduklarını iddia ettikleri kişileri çok sevdiklerini, onlarla aylarca, yıllarca görüştüklerini, hatta bu görüşmeler için kendilerinin ısrarcı olduklarını, ONLARLA EVLENMEYİ İSTEDİKLERİNİ, bir kısmı da aileleriyle tanıştırdıklarını dile getirmektedir. Oysa, bu ifadeleri sözde cinsel saldırı iddialarıyla çok büyük çelişki halindedir.
  13. Sözde mağdur olduklarını iddia eden bayanların büyük bölümü yıllarca vakfımız bünyesindeki birçok kültürel etkinliğe gönüllü olarak katılmışlardır. Bu etkinliklerde ve diğer çok çeşitli sosyal ortamlarda her fırsatta arkadaşlarımızla çok yakın ve samimi olduklarını vurgulayan yüzlerce fotoğraf çektirip bunları sosyal medyadan yıllarca paylaşmışlardır. Camiamızda bulundukları dönemde çektirdikleri bu fotoğraflarda son derece neşeli, sevinçli, güler yüzlü ve sevgi dolu görünümlere, yüz ifadelerine sahiplerdir; her hallerinden, çok eğlendikleri ve mutlu oldukları apaçık ortadadır. Herkesin gözleri önündeki bu açık gerçeğe rağmen, SÖZ KONUSU BAYANLARIN YILLAR BOYU BÖYLE YAKIN VE SAMİMİ ARKADAŞLIK İLİŞKİSİ SÜRDÜRDÜKLERİ KİŞİLERDEN BİR ANDA TOPLU HALDE CİNSEL SALDIRI İDDİALARIYLA ŞİKAYETÇİ OLMALARI SON DERECE ANORMALDİR. GERÇEKTE BAMBAŞKA KİMSELER TARAFINDAN TEHDİT VE BASKI ALTINA ALINDIKLARININ, ZORLA BÖYLE DAVRANMAYA MECBUR BIRAKILDIKLARININ BARİZ BİR KANITIDIR.
  14. Cinsel saldırı gibi çok büyük bir fiziksel ve duygusal travmayı, hem de defalarca yaşadığını iddia eden bir kadının normalde, kendisine defalarca cinsel saldırıda bulunduklarını iddia ettiği kişilerle, değil bir daha yanyana gelmek, onların yüzünü dahi görmek istememesi gerekir. Dahası, İDDİA ETTİĞİ GİBİ BİR MAĞDURİYETİ GERÇEKTEN YAŞAMIŞ OLSA, arkadaşlarımızla birlikte yukarıda sözünü ettiğimiz ortamlara ve etkinliklere güle oynaya katılması, onlarla birlikte fotoğraf karelerine rahat, neşeli, güler yüzlü, mutlu-mesut pozlar vermesi ve bunları kendi sosyal medya hesaplarında paylaşması ASLA MÜMKÜN DEĞİLDİR.
  15. Her gün gazetelerden, televizyon ekranlarından cinsel saldırıya uğrayan zavallı genç kız ya da kadınların nasıl perişan bir hale geldiklerini, hayatlarının nasıl mahvolduğunu, çoğunun ruhi bunalıma girdiğini, yaşamdan koptuğunu, hatta bazılarının intihara bile teşebbüs ettiklerini yakinen görmekteyiz. Oysa, dosyadaki sözde mağdur bayanların tamamı sözde eylemlere maruz kaldıklarını iddia ettikleri tarihlerde bu son derece aktif bir sosyal yaşam sürdürmektedir. Kimisi iş, okul hayatlarına devam ederken kimisi spor, dans, tiyatro, gezi, alışveriş, vb. aktivitelerinden hiçbir zaman geri kalmamaktadır. Sokaktaki rastgele herhangi bir bayandan çok daha mutlu, neşeli, dolu dolu, aktif bir yaşam sürmektedir. TARİHİN HİÇBİR DÖNEMİNDE, DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE BU TÜR SÖZDE TECAVÜZ MAĞDURLARI NE GÖRÜLMÜŞ NE DE DUYULMUŞTUR.

İşte, tüm bunlar ve benzeri, bariz çelişki ve mantıksızlıklar, dava dosyasındaki sözde "TURNİKE", cinsel saldırı gibi iddiaların hiçbir hukuki ve kanuni değeri ve dayanağı olmadığı gibi, akla, mantığa, vicdana ve hayatın doğal akışına da tümüyle aykırı olduğunun çok önemli kanıt ve göstergeleridir.

Dava dosyasında bahsi geçen yüzlerce sözde cinsel saldırı olayının, değil tamamı ya da bir bölümü, tek bir tanesi bile buraya kadar saydığımız somut, maddi, teknik, akli ve vicdani delillere sahip değildir.

SÖZDE CİNSEL SALDIRI MAĞDURLARININ İFADELERİNİN HEMEN HEPSİ ADETA TEK MERKEZDEN ÇIKMA AYNI KLİŞE VE KALIPLARI TEKRARLAMAKTADIR. VE YİNE, HERBİRİ İLGİNÇ BİR BİÇİMDE AYNI ÇELİŞKİ, TUTARSIZLIK, GARİPLİK, ANLAMSIZLIK VE MANTIKSIZLIKLARI İÇERMEKTEDİR. ANLATILAN SENARYOLARI SUÇ KAPSAMINA SOKABİLMEK KASTIYLA AYNI ORTAK ÜSLUP VE İFADE TEKNİKLERİ KULLANILMIŞ, AYNI İNCE AYARLAR YAPILMIŞTIR.

Dolayısıyla, planlı, organize ve toplu bir hareketin ürünü oldukları açıkça belli olan, yalnızca husumetli müştekilerin ya da dayatılmış itirafçıların beyanlarına dayalı soyut, asılsız ve mesnetsiz bu iddiaların iddianamede adeta somut birer suç delili gibi sunulmasını anlamak mümkün değildir.

NORMAL ŞARTLARDA KANITLANMASI, DOĞRULANMASI SON DERECE KOLAY OLAN CİNSEL SALDIRI GİBİ BİR İDDİADA, BURAYA KADAR AÇIKÇA GÖRDÜĞÜMÜZ ÜZERE, TEK BİR SOMUT DELİL, BELGE VE İSPAT DAHİ SUNULAMIYORSA, BU DURUM İDDİALARIN TÜMÜYLE GEÇERSİZ VE GERÇEK DIŞI OLDUĞUNUN, İFTİRADAN İBARET OLDUĞUNUN APAÇIK BİR GÖSTERGESİDİR. 

TÜM BU GERÇEKLERE RAĞMEN, BİR TAKIM ASILSIZ, DELİLSİZ, MESNETSİZ VE HAYAL ÜRÜNÜ BEYANLAR TUTUKLANMA GEREKÇESİ OLARAK GÖSTERİLEREK MASUM İNSANLARIN CEZAEVLERİNDE BİR YILDAN FAZLA BİR SÜREDİR TUTULARAK ZULME UĞRATILMASI ÇOK BÜYÜK BİR HUKUK FACİASIDIR.

Sayın Adnan Oktar'ın Sözde Örgüt Lideri Olarak Her Konu Hakkında Karar Veya Talimat Verdiği İddiaları Asılsızdır

Camiamıza düzenlenen komplo bizleri güya bir suç örgütü yapılanması gibi göstermeyi hedeflemiştir. Elbette, bir suç örgütü senaryosu ortaya atmak için hiyerarşik bir yapı da uydurmak gerektiğinden bu hayali kurguda sözde örgütün lideri olarak Sayın Adnan Oktar gösterilmiştir.

Dosyada ifade veren müştekiler ve etkin pişmanlar ortada sözde bir suç örgütü olduğu izlenimini vermek için Sayın Adnan Oktar'ı güya çevresine en basit, sıradan konularda bile sürekli talimatlar veren bir lidermiş gibi göstermeye çalışmışlardır. Bu konuda öyle beyanlarda bulunulmuştur ki, bu gerçek dışı beyanlarda Sayın Adnan Oktar adeta herkesin su içeceği vakti bile tayin eden bir kişiymiş gibigösterilmeye çalışılmıştır. Öyle ki, bu asılsız ve saçma iddia, inandırıcı kılınmak için ÖYLESİNE ABARTILI YALANLARLA DESTEKLENMEYE ÇALIŞILMIŞTIR Kİ sırf bu yalanlardaki abartının boyutları bile iddianın ne derece gerçek dışı ve hayatın doğal akışına aykırı olduğunu gözler önüne sermeye yeterlidir.

Dosyada birçok örneği olan bu strateji mahkeme huzurunda da devam ettirilmektedir. Cezaevinden kurtulmak için hayali ithamlarda bulunmak zorunda kalan arkadaşlarımız aynı stratejiyi mahkeme ifadelerinde de mecburen sürdürmektedir. İşte, Mustafa Arular bu doğrultuda A9 TV'de yaşandığı ileri sürülen hayali bir olayı anlatmak zorunda kalmış, güya bir sandalyenin yerini değiştirirken bile sözde Sayın Adnan Oktar'ın bilgisine başvurmadığı için 15 dakika boyunca eleştiri ve küfür yağmuruna tutulduğunu ileri sürmüştür.

Camiamız suç örgütü olmadığı gibi, Sayın Adnan Oktar da suç örgütü lideri değildir. Dolayısıyla, her suç örgütünde var olan hiyerarşik ilişki camiamızda bulunmamaktadır. Sayın Adnan Oktar arkadaşlarına bugüne kadar hiçbir konuda talimat vermemiş, zorla bir iş yaptırmamıştır.

Sayın Adnan Oktar'ın her konuda özgürlükçü, demokrat bir anlayışa sahip olduğu kendisini çok az tanıyan insanların bile yakından şahit olduğu bir gerçektir. İnsanları baskı altında yaşatmanın birçok yönden olumsuz sonuçlara yol açacağını gayet iyi bildiğinden, her zaman gerek arkadaşlarının gerekse diğer insanların özgür iradeleriyle hareket etmelerinin önemini savunmuştur. Arkadaşlarımız da hayatlarını Allah'ın emirleri doğrultusunda ve kendi hür vicdanlarıyla verdikleri kararlarla sürdürmektedirler.

Bu bağlamda belirtmemiz gerekir ki, Mustafa Arular'ın ifadesinde geçen, Sayın Adnan Oktar'ın arkadaşlarının ondan izin almadan hiçbir harcama yapmadıkları yönündeki iddia da asılsızdır. Mustafa Arular'ın bahsettiği ve sözde örgüt üyelerinin güya kazançlarını teslim ettikleri "kule" adı verilen yer hayalidir. Tüm arkadaşlarımız helal ve legal yollardan para kazanmakta, diledikleri şekilde kazançlarını değerlendirmektedirler.

"Saçımıza Adnan Oktar'dan habersiz toka bile alamazdık" gibi, çocukların bile gülüp geçeceği iddialar kamuoyunda infial oluşturmak için kasten ortaya atılmaktadır. Hayatın doğal akışında yaşanması mümkün olmayan bu tür olayların anlatıldığı bu beyanlar organize ve kapsamlı bir karalama projesinin ürünleridir. Ne yazık ki medya da bu gerçek dışı hikayelere inanıp kendince çok büyük, orjinal bir haber yakalamış gibi topluma servis etmektedir.

Özetle, bu iddiaların sadece kamuoyunda sansasyon ve infial oluşturmak için özel bir algı operasyonu şeklinde kurgulanıp ortaya atıldıkları barizdir. Bu tür asılsız iddialarla Sayın Adnan Oktar hakkında gerçeklerle alakası olmayan çirkin bir imaj oluşturma çalışması yürütüldüğü aşikardır. Arkadaşlarına karşı her zaman son derece özgürlükçü, koruyucu, kollayıcı, şefkatli ve sevgi dolu olan Sayın Adnan Oktar, yürütülen karalama propagandası kapsamında güya zulüm, baskı, şiddet ve hakareti esas alan bir insanmış gibi gösterilmek istenmektedir.

SONUÇTA, ORTADA 40 YILDIR HERKESÇE ALLAH'A OLAN SEVGİ VE YAKINLIĞI, KUR'AN'A OLAN BAĞLILIĞI, GÜZEL AHLAKI, NEZİH VE KALİTELİ KİŞİLİĞİ, 350'YE YAKIN KİTABI, İLMİ, FİKRİ, KÜLTÜREL SAYISIZ FAYDALI FAALİYETLERİ, GÜZEL SOHBETLERİ, HİKMETLİ ANLATIMLARI İLE TÜM HALKIN GÖZLERİ ÖNÜNDE OLAN BİR İNSAN, SAYIN ADNAN OKTAR VARDIR. BİR DE KUMPASÇILARIN KENDİ ÇİRKİN AHLAK ANLAYIŞLARINDAN, ZİHNİYETLERİNDEN, KÖTÜ KARAKTERLERİNDEN, SÜFLİ YAŞAM TARZLARINDAN ESİNLENEREK KURGULADIKLARI VE BASKI-TEHDİT ALTINDA TUTTUKLARI İNSANLARA ZORLA ANLATTIRDIKLARI ÇİRKİN VE SEVİYESİZ HİKAYELER, HAYALİ DÜNYALAR VE HAYALİ BİR KİŞİ VARDIR. TAKDİRİ HALKIMIZA AİTTİR.

Camiamızı Suç Örgütü Yapılanması Gibi Göstermek İçin Ortaya Atılan Nöbet Sistemi Tümüyle Uydurma Bir İddiadır

Komplocular camiamızın silahlı suç örgütü gibi algılanması için bazı arkadaşlarımızın ruhsatlı silahları üzerinden hayali bir senaryo kurgulamıştır. Bu senaryonun da dosyada ifade veren müşteki ve etkin pişmanların ifadelerinde, uydurma ve hayali detaylarla birlikte özellikle anlatılması sağlanmıştır.

Söz konusu senaryoya göre, camiamızın silah ruhsatlı mensupları güya silahlı suç örgütü mensubu olarak sözde lider olduğu ileri sürülen Sayın Adnan Oktar'ı korumak üzere ve yine güya onun talimatıyla nöbet sistemi kurmuşlardır. Sayın Adnan Oktar'ın sıklıkla gittiği A9 TV'de ve dosyada "Dragos" adıyla geçen ve sözde örgüt merkezi olarak gösterilen yerde güya sistematik ve organize şekilde silahlı şekilde "nöbet" tutmuşlardır.

Gerçekte ise;

  • Sayın Adnan Oktar hiçbir arkadaşına "nöbet" adında veya başka bir adda herhangi bir güvenlik sistemi oluşturulması için talimat vermemiştir.
  • Savcılık, her ne kadar elinde hiçbir geçerli dayanak olmadan "Dragos" adı verilen yer için "örgüt merkezi" tanımlaması yapmış olsa da, burası yaklaşık 16 yıl boyunca Semih Selman Marangozoğlu'nun kiracısı olduğu, çevredeki halkın, basının ve emniyetin bildiği, emniyet mensuplarımızın birçok kez ziyaret ettiği, bugüne kadar tek bir kanun ve hukuk dışı eylemin yaşanmadığı geniş bahçe ve araziye sahip bir evdir. Örgüt merkezi olmadığı gibi nöbet gibi bir sistemle korunan bir yer de değildir.
  • Arkadaşlarımızın A9 TV stüdyosunda ve "Dragos" adıyla anılan yerde günün bazı saatlerinde buluşmaları esas itibariyle dostluk ve arkadaşlığın gereği olarak birlikte vakit geçirme, sohbet etme isteğinden kaynaklanmaktadır.
  • Arkadaşlarımızdan hiçbirinin belli bir günün belli bir saatinde A9 TV stüdyosuna veya "Dragos" adıyla anılan yere gitme zorunluluğu yoktur. HTS kayıtlarından da anlaşıldığı gibi, silahı olsun veya olmasın arkadaşlarımızın birçoğu belli bir sabitlik ve istikrar arz etmeyen, her seferinde birbirinden farklı gün ve saatlerde buraları ziyaret etmişlerdir. Bazı arkadaşlarımızın kimi zamanlar, haftanın belli günlerinde bu yerlere uğramaları ise tamamen kendi sosyal ve iş hayatlarının akışında sadece o günlerde ziyaret yapmaya müsait olmalarından kaynaklanmaktadır.
  • Söz konusu mekanların bahçe ve arazilerinde bulunan güvenlik kameralarının kayıtları incelendiği takdirde görülecektir ki, arkadaşlarımızın A9 TV stüdyolarında ve "Dragos" adıyla anılan yerdeki tavır ve hareketleri suç örgütü mensubu olmadıklarını açıkça göstermektedir. Söz konusu tavır ve hareketlerden dolayı bugüne kadar rahatsızlık duymuş kimse yoktur. Görüntüler arkadaşlarımızın tamamen dostane ilişkiler çerçevesinde söz konusu yerlerde vakit geçirdiklerini ortaya koymaktadır.
  • Arkadaşlarımız, A9 TV stüdyosuna veya "Dragos" adı verilen yere gittiklerinde birçok sosyal aktivitede bulunmuşlardır. İnsanlar sıradan bir günde dostlarıyla, arkadaşlarıyla buluştuklarında ne yaparlarsa onlar da aynılarını yapmışlardır. Söz konusu mekanlarda bir yerlere geçip silahlarıyla mevzi almamış ya da devriye gezmemişlerdir. Tam aksine doğal bir şekilde her zamanki hayatlarına devam etmişler, kimileri yemek yemiş, kimileri televizyon izlemiş, kimileri sohbet etmiş, kimileri temizlik yapmış, kimileri internete girmiş, kimileri bilgisayarından günlük işlerini takip etmiş, kimileri çevre bakımıyla ilgilenmiştir.

Sayın Adnan Oktar'ın Hiçbir Zaman Mehdilik İddiası Olmamıştır

Dava dosyasına sunulmuş olan çok sayıda dilekçede de son derece ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, Sayın Adnan Oktar hiçbir zaman kendisinin Mehdi olduğuna veya olacağına dair bir iddia veya açıklamada bulunmamıştır. TAM AKSİNE KENDİSİNİN MEHDİ OLMADIĞINA VE HAYATI BOYUNCA DA ASLA MEHDİLİK İDDİASINDA BULUNMAYACAĞINA DAİR DEFALARCA YEMİN ETMİŞTİR. Bu konuyla ilgili TV programlarında, basında ve sosyal medyada da sayısız açıklamaları yer almıştır. Örneğin;

– "BEN MEHDİ DEĞİLİM!" (https://www.haber3.com/magazin/adnan-oktar-ben-mehdi-degilim-haberi-458299)

– "MEHDİLİK İDDİAM YOK" (https://www.dailymotion.com/video/x1y1742)

– "BENİM MEHDİLİK İDDİAM YOK. HİÇBİR ZAMAN DA OLMAZ. DEFALARCA DA YEMİN ETTİM, YAŞAMIM BOYUNCA ASLA BÖYLE BİR İDDİADA BULUNMAYACAĞIM DİYE." (https://www.timeturk.com/tr/2013/03/09/adnan-oktar-dan-mehdilik-aciklamasi-mehdilik-alametleri-bana-uyuyor.html)

Sayın Adnan Oktar kendisini onbinlerce kişinin takip ettiği sosyal medya hesaplarından da aynı hayati açıklamaları defalarca yapmıştır. Kendisinin bu konuda Twitter'dan yaptığı paylaşımlarından bazı örnekler şöyledir:




– 7 Aralık 2017 tarihli A9 TV canlı yayınından bir kesit:

ADNAN OKTAR: "BEN DEFALARCA YEMİN ETTİM, MEHDİLİK İDDİASINDA BULUNMAYACAĞIMI SÖYLEDİM, LANETLEŞTİM DE".

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Müvekkil Adnan Oktar'ın, hayatının hiçbir safhasında Mehdilik iddası olmamış ve bu yönde hiçbir söylemde bulunmamıştır. Tam aksine, Mehdilik konusunda araştırma ve kitap çalışmaları yapmaya başladığı yıllardan günümüze kadar sayısız kez "MEHDİ'DE OLMASI GEREKEN BİRÇOK ÖZELLİĞİN KENDİSİNDE BULUNMADIĞINI, MEHDİLİK İDDİA ETMENİN HARAM OLDUĞUNU, DİNDEN ÇIKMAK ANLAMINA GELDİĞİNİ" belirtip "MEHDİLİK GİBİ BİR İDDİASININ HİÇBİR ZAMAN OLMADIĞINA VE ÖLENE KADAR DA OLMAYACAĞINA DAİR DEFALARCA YEMİN EDİP LANETLEŞMİŞTİR". Ancak bu apaçık gerçeğe rağmen Savcılık Makamı, hala ısrarla tüm suçlamalarını Müvekkilin hiçbir zaman vaki olmamış sözde Mehdilik iddiası üzerine kurmaktadır.

BU KONU GEÇMİŞTEN GELEN BAZI HUSUMETLİ ÇEVRELERİN ORTAYA ATTIĞI GALİZ BİR İFTİRADAN İBARETTİR. Bu iftiraya karşın Müvekkil de kararlı bir şekilde kendisinin asla bir Mehdilik iddiasının olmadığını ve ölene kadar da olmayacağını yıllardır her ortamda sayısız kereler tekrar etmiştir. Müvekkilin bu konudaki ifadelerinden birkaç örnek vermek gerekirse:

– "Sen Mehdilik iddia ediyorsun... ETMİYORUM canım kardeşim. MEHDİLİK İDDİA ETMİYORUM VE ETMEYECEĞİM DE. Diyorum bak: "ALLAH'IN, MELEKLERİN, BÜTÜN İNSANLARIN LANETİ ÜZERİME OLSUN. ÖLÜNCEYE KADAR BEN MEHDİLİK İDDİA ETMEYECEĞİM. Ne yapacaksın şimdi?..."

– "Mehdiyet iddia değildir, ispattır. Allah Mehdisini çıkartır, telaş etmeye gerek yok. BEN MEDRESE EĞİTİMİ GÖRMEDİM, HOCALIK EĞİTİMİ ALMADIM. ORDAN BURADAN OKUDUĞUM KİTAPLARDAN SAMİMİ OLARAK NAKLEDİYORUM, HERHANGİ BİR TÜRK VATANDAŞIYIM, HOCALIK, ALİMLİK İDDİAM YOK BENİM. SÖYLÜYORUZ! ADAMLAR BİR TÜRLÜ SAKİNLEŞMİYORLAR YA! NASIL YAPALIM BUNLARA NE DİYELİM BİLMİYORUM Kİ. ŞİMDİ MEHDİ'DEN KİM BAHSEDERSE BUNLAR MEHDİLİK İDDİASI VAR ZANNEDİYOR. Mesela Mehmet Şevki Eygi hocamız hep Mehdi'den bahseder, tamam diyorlar Mehdi iddiası var. Mesela Mehdilik ile ilgili birisi bir kitap yazsın tamam Mehdilik iddiası var. Kardeşim ne alakası var. Resulullah (sav) bildirmiş, Hz Musa (as) bildirmiş. Allah'ın vahyetmesi ile 5000 yıllık geçmişte her yerde bunu görüyoruz bütün dinlerde bütün tahrif olunmuş dinlerde bozulmuş hak dinlerde Mehdi var, İnka yazıtlarında var, en eski efsanelerde var, Ahir zamanda birisinin geleceği bütün dünyanın tek inançta toplanacağı hatta Firavun devrinde Firavun'un kendisi de biliyor söylüyor onların yazıtlarında da var."

(https://www.youtube.com/watch?v=k4I31Fd3g1E)

 "Benim hiçbir zaman Mehdilik iddiam olmadı, olmaz. BÖYLE BİR İDDİAM OLSA CÜBBEYLE, SARIKLA YAYINA ÇIKAR, KADINLARLA HİÇ GÖRÜŞMEZ, MASON OLMAZ TÜM DÜNYAYA HAKİM OLAN GELENEKÇİ İSLAM ANLAYIŞINI ELEŞTİRMEZDİM. MEHDİLİK İDDİASINDA OLAN BİR İNSAN OLMADIM, OLMAYACAĞIM. BENZEMEK MEHDİYET İÇİN İSPAT DEĞİLDİR. Mehdi'yi şöyle anlarız: İslam hakim olur, Müslümanların başında bir manevi lider olur, İslam Birliği tam sağlanır, Hz İsa (as) namazda o şahsı öne geçirir, o zaman "Allahualem bu kişi Mehdi" deriz." (Adnan Oktar, A9 TV, 7 Ocak 2018)

– "Yiğit Bulut: Siz Mehdi olduğunuzu mu ima ediyorsunuz?"

Adnan Oktar: "HAYIR ben haddimi bilirim, ben Allah'ın herhangi bir kuluyum, aciz bir kuluyum. ÖYLE BİR İDDİAM YOK, NİÇİN OLSUN, HEM HARAMDIR MÜSLÜMAN BÖYLE BİR İDDİADA BULUNAMAZ, BUNU DERSE DİNDEN ÇIKAR..." (Habertürk, Sansürsüz Programı)

Görüldüğü üzere Sayın Adnan Oktar; 

– Hayatının hiçbir döneminde Mehdi olduğunu iddia etmemiştir.

– Tam aksine, yıllardır kendisinin Mehdi olmadığını, sadece bu konuda çalışmalar yapan bir araştırmacı ve yazar olduğunu her fırsatta vurgulamıştır.

 Her Müslüman gibi kendisinin de Hz. Mehdi'yi beklediğini ve onun bir talebesi olmak için dua ettiğini, yeryüzünde Hz. Mehdi'nin fiziki özelliklerini taşıyan çok sayıda insan olduğunu söylemiştir.

 Kimin gerçek Mehdi olduğunun yalnızca Yüce Allah'ın bilgisi dahilinde olduğunu defalarca açıklamıştır.

 Dolayısıyla, Mehdilik ilan etmenin aynı zamanda –haşa– gaybı bildiğini iddia etmekle bir olduğunu, bunun da dinden çıkmak ve küfre düşmek anlamına geldiğini, bu nedenle böyle bir iddiadan her zaman Allah'a sığındığını defaten ifade etmiştir.

 Ayrıca, kendisiyle hadislerde tasvir edilmiş olan Hz. Mehdi arasında gözlemlenen bazı fiziki benzerliklerin hiçbir anlam ifade etmediğini, kendisinin Hz Mehdi'yle benzer olmayan da birçok özellik taşıdığını çoğu kereler belirtmiştir.

 Tüm bunlara ilaveten, kamuoyu önünde Hz. Mehdi olmadığı ve gelecekte bu şekilde bir iddiasının da asla olmayacağı yönünde birçok kez YEMİN ETMİŞ VE LANETLEŞMİŞTİR.

Ne var ki, tüm bu açık gerçeklere rağmen bazı husumetli çevrelerin, kasıtlı olarak ve çarpıtarak sık sık gündeme getirdikleri asılsız, delilsiz ve dayanaksız sözde Mehdilik iddiasına, iddianamede adeta somut bir gerçekmiş gibi yer verilmiştir.

Etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanan kardeşlerimiz de kumpasçılar tarafından bu yalanı, masa başında hazırlanmış karalama maksatlı saçma ve uydurma, hayali senaryolar eşliğinde tekrar tekrar söylemeye mecbur bırakılmışlardır.

Emre Teker'in, Soyadını Değiştirmek İçin Başvuru Yapmasıyla Sayın Adnan Oktar'ın Hiçbir İlgisi ve İlişkisi Yoktur

Dava dosyasının, Sayın Adnan Oktar'ın sözde örgütte güya herkesin hayatına karışan, herkese baskı ve şiddet uygulayan bir kişiymiş gibi gösterilmesi amacıyla, masa başında ince ince ve kapsamlı biçimde kurgulanmış çok sayıda düzmece, gerçek dışı olay ve asılsız iddialarla doldurulmaya çalışıldığı daha ilk bakışta görülen bir gerçektir.

ALANINDA UZMAN HUKUKÇULARIN, AKADEMİSYENLERİN, AVUKATLARIN HEPSİ BOMBOŞ DAVA DOSYASININ BU TÜR UYDURMA MAGAZİN İDDİALAR VE HİKAYELERLE DOLDURULMAYA ÇALIŞILDIĞI VE BUNUN HUKUK AÇISINDAN TARİHTE GÖRÜLMEMİŞ SKANDAL BİR VAKA OLDUĞU GERÇEĞİNDE İTTİFAK ETMEKTEDİR.

İşte bu hayali kurgulamalardan biri de Emre Teker'in geçmişte soyadını değiştirmek için yaptığı başvuruyu mesnetsiz bir biçimde Sayın Adnan Oktar ile ilişkilendirme gayretidir. Emre Teker, bu amaçla hem savcılık hem de mahkeme ifadesinde soyadını değiştirmek için başvuruda bulunmasının nedenini güya Sayın Adnan Oktar'dan aldığı bir talimat olarak açıklamıştır.

Asıl ilginç olan, Emre Teker'in, soyadını değiştirmek için böyle bir başvuru yaptığını iddia etmesine rağmen, soyadında bugüne kadar herhangi bir değişiklik olamamış olmasıdır. Bugün de hala aynı "Teker" soyadını kullanmaya devam etmektedir. Soyadının sosyal çevresinde yanlış anlamlara çekilebileceğinden duyduğu rahatsızlığı gidermek amacıyla yapmış olabilecek Emre Teker, bu başvurusuyla muhtemelen sonradan ilgilenmemiş, takip etmemiş, sonuçlandırmamıştır. Bu nedenle de bugün hala kullandığı soyadında herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.

Oysa, iddia edildiği gibi, güya baskı, zorlama ve talimatla soyadının değiştirilmesinin istenmesi gibi bir durum olsa, bunun kendisinin keyfi tutumuna bırakılmayacağı, böyle basit bir işlemi hemen sonuçlandıracağı açıktır. Yani, ortada sözde bir örgüt olsaydı, Sayın Adnan Oktar da bu sözde örgütün lideri olarak böyle bir talimat vermiş olsaydı, Emre Teker'in bu işlemi yarım bırakması, ilgilenmemesi gibi bir durum elbette ki söz konusu olamazdı. Belli ki Emre Teker, soyadı değişikliği başvurusunu Adnan Oktar'ın talimatıyla değil kendi kişisel sebeplerinden ötürü yapmıştır.

İşte, müşteki ve etkin pişmanların ifadelerindeki bu ve benzeri sayısız çelişki ve tutarsızlıklar, akıl ve mantıktan, gerçeklerden, hayatın doğal akışından uzak uydurma senaryolar Sayın Adnan Oktar hakkında öne sürülen "talimat iddiaları"nın asılsız olduğunun çok açık göstergeleridir.

Dahası, kendisini çok az tanıyan bir kimse bile Sayın Adnan Oktar'ın, "angarya" tabir edilen bu tür önemsiz ve gereksiz ayrıntılara bir dakikasını bile harcamayacak kadar İslam'a, vatana, millete, devlete, hükümete faydalı ve önemli faaliyetlerle meşgul, her anı Allah'ın rızasının en çoğunu aramakla geçen bir insan olduğunu çok iyi bilmektedir.

Sayın Adnan Oktar Ve Arkadaşlarımız Alkollü İçkilerin Tümünü "Haram" Kabul Etmektedir

Komplocu odakların camiamızı karalamak için kullandıkları yöntemlerden biri de, kamuoyuna karşı güya sürekli İslam'a aykırı eylemlerde bulunan bir yapıymışız şeklinde gerçek dışı bir izlenim oluşturmaya çalışmaktır.

Kendilerince, Sayın Adnan Oktar'ın Müslümanlar tarafından itibar görmemesini ve dışlanmasını amaçlayan komplocu odaklar korkutup baskı altına aldıkları kişiler vasıtasıyla, camiamızı İslam'a aykırı inançlara sahip bir yapı gibi gösterecek şekilde karalamaya yönelik asılsız iddialar ortaya atmaktadır.

Dosyadaki bu tür iddialardan biri de alkollü içecekler konusundadır. Emre Teker'in de aralarında bulunduğu bazı müşteki ve etkin pişman sanıklar, mensuplarımızın güya sadece şarabı haram kabul ettiklerini, diğer alkollü içecekleri haram kabul etmedikleri gerekçesiyle de bunları içtiklerini ifade etmektedir.

Gerçekte ise; Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız şarap da dahil olmak üzere tüm alkollü içecekleri haram olarak kabul etmektedirler. Dolayısıyla, bunlardan her zaman uzak durmakta ve herkese de bunu tavsiye etmektedirler. Hatta bazı çevrelerde, "şarap dışındaki alkollü içeceklerin helal olduğu" şeklindeki bazı yanlış yorumların gündeme gelmesine binaen Sayın Adnan Oktar, A9 TV'de katıldığı programlarda da bu gerçeği defalarca dile getirmiş, tüm alkollü içeceklerin "aklı örten" özelliği taşıdıklarını ve tümünün haram olduğunu delilleriyle açıklamıştır.

Bu açık gerçeklere rağmen, camiamızı haşa, en temel İslami kuralları bile çiğneyen bir yapı gibi göstermek isteyenler akıllarına gelen her konuda camiamızı karalamaya çalıştıkları, gerçekleri tersyüz etmeye çalıştıkları için alkollü içki konusu üzerinden de bu tür bir sahte algı operasyonu yürütmektedir.


Sonuç itibariyle;

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın yargılandıkları dosyada yer alan suçlamaların tümü somut delil, belge ve dayanaktan yoksundur. Delilsiz, mesnetsiz olan iddialara itibar edilmesi, bunların kesinleşmiş gerçekler gibi kamuoyuna sunulması ve salt karalama maksatlı bir takım yalan ve iftiralar ısrarla gündemde tutularak insanların kişilik haklarının ihlal edilmesi, masumiyet karinelerinin çiğnenmesi ne kanuna ne hukuka ne ne basın ilkelerine ne vicdana ne de insanlığa uygun değildir.

Bu tür asılsız iddialar, iftiralar ve karalamalar yüzünden masum insanlar ve onların aileleri ve yakınları uzun zamandır büyük mağduriyetler yaşamaktadır. Bu mağduriyetleri görmezden gelmek, aslı astarı olmayan gerçek dışı iddialar yüzünden yaşanan haksızlıkları, hukuksuzlukları, tutuklanmaları, mahkumiyetleri, eziyetleri müjdeli gelişmelermiş gibi kamuoyuna sunmak hem dinimize hem evrensel insan haklarına aykırı hareketlerdir.

Son olarak, her zaman olduğu gibi vurgulamak isteriz ki, camiamıza yönelik düzenlenen komploya alet edilerek tehdit, baskı ve korkutmalar sonucunda bizlere iftiralar atmaya zorlanan arkadaşlarımızın hiçbirine karşı kızgın ya da küskün değiliz. Onları da bu komplonun mağdurları olarak görüyoruz. Onları seviyor, onların da bizleri sevdiğini biliyoruz. Camiamıza karşı kurulan komplo çok yakında Allah'ın izniyle bozulduğunda, iftiralara maruz kalan ve bu iftiraları söylemek zorunda bırakılan arkadaşlarımız eskiden olduğu gibi birbirini seven ahiret kardeşleri olarak tekrar bir araya gelip en güzel şekilde yaşamlarına devam edeceklerdir.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski