Hakim ve savcılarımız görevlerini yaparken ideolojik tavırla veya öfkeyle değil, sadece kanun, hukuk ve vicdanla hareket etmelidir!

Ülkemizin son derece hassas bir dönemden geçmekte olduğu hepimizin şahit olduğu bir gerçektir. Devletimize ve milletimize düşman odaklar toplum içinde karışıklık çıkartmaya, halkımızı kutuplaştırmaya, devlet ve devlet kurumlarıyla halkın arasını açmaya çalışarak ülkemizi istikrarsızlaştırmak, birliğimizi ve bütünlüğümüzü zedelemek amacıyla en küçük fırsatı değerlendirme peşindedir.

İşte, iç ve dış şer güçlerin oyunlarını bozmak için halkımıza olduğu gibi devlet adına hareket eden memurlarımıza da önemli sorumluluklar düşmektedir. KONU, DEVLET ADINA CEZA DAVASI AÇAN VE HÜKÜM VEREN MAKAMLAR OLAN SAVCILARIMIZ VE HAKİMLERİMİZ OLUNCA, SÖZÜNÜ ETTİĞİMİZ SORUMLULUKLAR ÇOK DAHA ÖZEL VE HASSAS BİR DURUM ARZ ETMEKTEDİR.

Toplumda adaleti tesis etmekle yükümlü olan hakim ve savcılarımızın, görevlerini layıkıyla ve hakkaniyetle, her türlü önyargı, peşin hüküm ve ideolojik motivasyondan arınmış bir biçimde yerine getirmeleri hayati önem taşımaktadır. Çünkü adaletin tesis edilemediği bir ülkede sağlıklı bir kamu düzeninin, huzurun, istikrarın, güvenin, insanlar arasında neşe, sevinç, mutluluk ve dostluğun oluşması imkansızdır.

Düzgün çalışan bir adalet mekanizması bir devlet için en önemli gereksinimlerden biridir. Bu nedenle de ideal hakim ve savcı profili mutlaka tanımlanmalı ve özenle korunmalıdır.

İdeal hakim ve savcılar, öncelikli olarak aşağıdaki özelliklere sahip olmalıdırlar ki, toplum içindeki tüm kesimler adalete ve devletine olan inancını ve güvenini korusun.

  • Hakim ve savcılarımız adil olmalıdırlar! Düşmanları dahi karşılarına gelse onun hakkında adaletle hükmetmelidirler. Çünkü adaletin her koşulda ve herkese karşı sağlanabildiği toplumlarda huzur ve barışın çok daha kolay elde edileceği açık bir gerçektir. Unutmamak gerekir ki, Allah Kuran-ı Kerim’de kullarına adaletli davranmalarını emretmektedir. Hatta Allah bu konuda bir ölçü daha koymakta, kullarına kendi aleyhlerinde olsa dahi adil olmayı emretmektedir. Allah’ın Adl (adil olan) olması kullarının da bu yönde kendilerini geliştirmeleri gerektiğine bir işarettir.
  • Hakim ve savcılarımız şefkatli ve sevgi dolu olmalıdırlar! Karşılarına gelen kim olursa olsun ona karşı acıma hissiyle ve hoşgörülü bir şekilde yaklaşmalıdırlar. Şefkat ve sevgi en azılı suçları işlemiş insanların bile düzelip tevbe etmelerine vesile olabilir. Unutmamak gerekir ki, Kuran-ı Kerim’de Allah’ın kullarına karşı şefkatli ve seven olduğu bildirilir. Allah’ın Rauf (şefkatli) ve Vedud (iyi kullarını seven) olması insanların da şefkatli ve sevgi dolu olmak yönünden kendilerini geliştirmeleri gerektiğine bir işarettir.
  • Hakim ve savcılarımız görevleri esnasında bağlı oldukları ideolojilerini bir yana bırakmalıdırlar! Çünkü ideolojik pencereden olaylara bakıldığında farklı dünya görüşüne sahip insanlara karşı adil olmak zorlaşır. Ayrıca ideolojik farklılıklar insanların arasında husumet hisleri doğurabilir. Tüm bu nedenlerle hakim ve savcılarımız ideolojik görüşleri doğrultusunda değil, deliller, kanunlar ve vicdanları doğrultusunda karar vermelidirler.
  • Hakim ve savcılarımız sadece karşısındakinin hatasını arayan değil, güzel yönlerini de tespit etmeye çalışan bir bakış açısı geliştirmelidirler! Bir insanın sürekli hatasının aranması onu psikolojik yönden olumsuz etkileyen, sürekli savunmada tutarak karşısındakine doğal yaklaşmasına mani olan, duyacağı sevgiyi ve muhabbeti engelleyen, hatta yalan söylemeye sevk eden bir tavırdır. Ayrıca bir kişinin sürekli olarak insanların hatasını arayan bir yapıda olmasının, karşısındakinin çok bariz olan güzel yönlerini fark edememesine neden olduğu da bilinen bir gerçektir. Bununla birlikte güzel yönlerin araştırılarak bulunmasının ve bunun dile getirilmesinin diğer insanlarda pozitif duygulara yol açtığı ve bunu dile getiren kişinin sevilmesini sağladığı da aşikardır. Dolayısıyla hakim ve savcılarımızın elbette ki suçluyu aklamak için değil, ancak varsa suçsuzluğun ortaya çıkartılması için suçlanan kimselerin lehine delilleri de araştırması gerekmektedir.
  • Hakim ve savcılarımız insanların haklarını gözetmeli ve onları korumalıdırlar! Bu tavır sadece aynı safta olan insanlara karşı değil her kesimden insana karşı gösterilmelidir. İnsanların her durumda haklarının ve hukuklarının gözetildiği bir ülkede yaşıyor olmalarını bilmeleri toplumları güçlendiren, huzuru ve devlete olan güveni arttıran en önemli unsurlardan biridir. Allah Kuran-ı Kerim’de müminlere koruyucu ve esirgeyici karakterde olmalarını emretmektedir. Allah’ın Asim (koruyan) olması kullarının da bu yönde kendilerini geliştirmeleri gerektiğine bir işarettir.
  • Hakim ve savcılarımız fitnelere karşı çok dikkatli olmalıdırlar! Çünkü unutulmamalıdır ki, her toplumda vatanına ve milletine düşmanlık beslediği için kötülüğü yaymak isteyen insanlar bulunmaktadır. Bu karakterdeki insanların en sevdiği dönemler yaşadıkları toplumların imtihandan geçtiği zorlu dönemlerdir. Zorlu dönemler yaşandığında milletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak için ortaya çıkan bu kişiler kurdukları tuzaklarla veya söyledikleri yalanlarla düşmanlığı, adaletsizliği, hukuksuzluğu, sevgisizliği ve huzursuzluğu yaymaya çalışırlar. Fitne çıkarmak için yaşayan bu tür kişilere ve eylemlerine karşı tüm devlet yetkililerinin uyanık olması gerekmektedir. Bu yapılmadığı takdirde fitne girişimlerinde hedeflenenlere ulaşılması oldukça kolaylaşacaktır. Allah Kuran-ı Kerim’de “Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu 'etraflıca araştırın'. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.”(Hucurat Suresi, 6) buyurarak fitne çıkarmaya çalışanlara karşı çok dikkatli olunmasını emretmiştir.


Toplumumuzda Yargıya Güvensizlik Çok Tehlikeli Seviyelere Ulaşmıştır!

2019 yılının Kasım ayında, ORC isimli anket firması tarafından 42 ilde 4.156 kişi ile yapılan bir ankette yargıya güvenmediğini belirten vatandaşlarımızın oranı %68 olarak tespit edilmiştir. Söz konusu ankete göre yargıya kısmen güvendiğini ifade eden vatandaşlarımızın oranı %20 iken, yargıya tam güvendiğini söyleyen vatandaşlarımızın oranı SADECE %12’dir. Bu endişe verici sonuçlar daha 2014 yılında, o dönemde AK Parti Genel Başkan Yardımcısı görevini yapan Sayın Abdülhamit Gül tarafından da dile getirilmiştir. Sayın Gül, partisinin Bursa İl Başkanlığı toplantısında yaptığı konuşmada yargıya olan güvenin %20’nin altına düştüğünü belirtmiştir.

Bu endişe verici durum, buraya kadar anlattıklarımızı çok daha da önemli ve aciliyetli hale getirmektedir. Hakimlerimiz ve savcılarımız yukarıda ana başlıklar halinde vurguladığımız özelliklere sahip oldukları takdirde, Allah’ın izniyle hiçbir davada veya soruşturmada insanların mağduriyetine yol açacak hukuka aykırı kararlar çıkması mümkün değildir. Görevini kanunlara tam uyarak, titizlikle ve güzel ahlakla sürdüren hakim ve savcıların olduğu bir toplumda huzursuz, endişeli, güvensiz ve tedirgin bir toplum yapısı hızla ortadan kalkacak, bu da devletin ve milletin tam anlamıyla bütünleşip dimdik ayakta durmasına vesile olacaktır.

Yargıya duyulan güvensizlik son bulacaktır.


Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski