ETKİN PİŞMAN HÜKÜMLERİNDEN FAYDALANAN ARKADAŞIMIZ ECE KOÇ'UN MAHKEMEDE VERDİĞİ İFADESİNDEN BASINA YANSIYAN İDDİALARA YÖNELİK CEVAPLARIMIZ


Ece Koç da, tıpkı Ayça Pars gibi, cezaevine konulmasından kısa bir süre sonra Etkin Pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini belirterek cezaevinden tahliye olan bir arkadaşımızdır. Cezaevinin korkutucu özelliği, zor şartları ve bir de Silivri cezaevinde bir tecrit hücresinde tek başına bırakılması nedeniyle Ece Koç iyice korkuya kapılmış ve bu dönemde kendisine ulaşan kumpas grubu tarafından çeşitli telkinlerle yönlendirilerek Etkin Pişman olmaya zorlanmıştır.

Söz konusu kumpas grubu, çok zor şartlar altında tutuklu bulunan Ece Koç ve diğer arkadaşlarımızın cezaevinden çıkabilmelerinin tek yolunun, camiamıza iftira atmak olduğunu söylemiş ve onları önceden tasarlanmış gerçek dışı beyanlar vermeye mecbur tutmuştur. Ardından da yine aynı kumpas grubu, cezaevinden tahliye edilen bu etkin pişmanları tekrar tekrar İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne götürmüş ve aynı zaman aralıkları içinde bu kişilere ağız birliği yaptırıp, 'birbirleriyle tıpatıp aynı olan, özel kurgulanmış yalan ifadeleri' vermek zorunda bırakmışlardır. Ece Koç da kumpas grubu tarafından baskı altına alınarak bu ürkütücü tuzağa düşmüş olan kişilerden biridir. Halen de bu kumpasçıların tehdidi altında hareket etmektedir. Hapisten kurtulmak için atmak zorunda kaldığı iftiraları, mahkemede de yine tekrar etmek zorunda bırakılmıştır.

Ece Koç 30 yıl boyunca camiamızda kalmış olan, arkadaşlarımızı çok seven ve arkadaşlarımız tarafından da çok sevilen bir insandır. 30 yıl 262.800 saat demektir. Böylesine güçlü bir sevgi bağıyla bağlı olan bir kişinin, 262.800 saat rahat bir ortamda severek ve isteyerek yaşarken, tam cezaevine girdiği bir dönemde, yarım saat içinde, tam tersi yönde irade göstermesi, içinde bulunduğu korku ortamının ve karşı karşıya kaldığı tehditlerin bir sonucudur. Dolayısıyla duruşma sırasındaki ifadesinde de yine aynı ruh hali ve korku ile, pek çok konuda doğruyu söyleyememiş ve kendisine öğretilen iftiraları tekrarlamak zorunda kalmıştır.

Ece Koç'un ve diğer etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanan arkadaşlarımızın bu gerçek dışı ifadeleri basında yer aldığı için, bizlere de cevap hakkı doğduğunu düşünerek, bu beyanlar hakkındaki gerçekleri aşağıda açıklıyoruz:

Ece Koç'un, "İnşaAllah ve MaşaAllah Kelimelerinin, Sözde Adnan Oktar'ın Talimatı Sebebiyle Söylenmeye Başlandığı" İddiası

İnşaAllah ve MaşaAllah kelimeleri Kuran'da geçen ifadelerdir. İnşaAllah "Allah dilerse" anlamını taşırken, MaşaAllah kelimesi de "Allah'ın dilediğidir, Allah'ın dilediği şeydir" anlamına gelmektedir. Kuran'da bu ifadeler şu ayetlerde geçmektedir:

Ancak: "Allah dilerse" (inşaAllah yapacağım de). Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir." (Kehf Suresi, 24)

"Bağına girdiğin zaman, 'MaşaAllah, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan." (Kehf Suresi, 39)

Ayetlerden de anlaşılacağı gibi, 'inşaAllah' ve 'maşaAllah' kelimeleri zaten Kuran ayetleri gereği, Allah'ı yüceltmek amacıyla her Müslümanın söylemesi gereken sözlerdir. Bu kelimeler talimatla söylenmez, vicdanla söylenir. Nasıl ki namaz kılan bir insana, "Neden namaz kılıyorsun?" denmezse, "İnşaAllah", "MaşaAllah" kelimelerini söyleyen bir kişiye de "Neden söylüyorsun?" denmez. Bu bir ibadettir ve kişinin kendi vicdanı ile Allah arasındadır.

Camiamızın 'bir sevgi ortamı olduğunu' anlayamayan insanlar, sevgi dışında başka bir amaçla bir araya geldiğimiz yalanını empoze etmeye çalışanlar, aramızdaki her konuyu "Tüm bunlar talimat ile yapılıyor"şeklinde soğuk ve sevgisiz bir mantığa bağlamaya çalışıyorlar. Tutuklanma, cezaevine gönderilme ve iftiraya uğrama korkusunda olan Ece Koç da mahkemede bu tür ifadeleri söylemek zorunda kalmıştır. Oysa bu camianın içinde 30 yıl bulunmuş olan Ece Koç da çok iyi bilmektedir ki, sevgiyle ve vicdanla yapılan amelleri talimata bağlamak asla mümkün olamaz.

Ece Koç'un, Sözde "30 Yıl Boyunca Esir Hayatı Yaşadığı, Korkutularak ve Tehditle Grup İçinde Tutulduğu, Seyahat ve Çalışma Hakkının Elinden Alındığı" İddiaları Doğru Değildir

'Esir hayatı yaşama' ifadesi, kelime anlamı itibariyle 'zorla, kişinin isteği dışında bir ortama kapatılma, dünyanın sosyal ve maddi nimetlerinden faydalandırılmama, imkanların tümünün elinden alınması ve yoğun mutsuzluk ve içe kapanıklık' olarak kendini göstermektedir. Oysa Ece Koç'un hayatı değerlendirildiğinde durum bunun tam tersidir:

  • Ece Koç, oldukça güçlü bir sosyal hayatı olan, sosyal aktivitelerin tamamına katılan, yurt dışında önde gelen çeşitli gazetelerde köşe yazıları yazan, yabancı TV kanallarının ve medya kuruluşlarının röportajlarına katılan, çok aktif ve dışa dönük bir insandır.
  • Yaşadığı ortamlar, bağlantıda olduğu kişiler, geniş çevresi, sosyal yaşamına dair paylaştığı fotoğraflar, yaşam biçimi onun aramızda hiçbir şekilde zorla kalmadığının bir delilidir.
  • Her şeyden önce kendisinin elinde, 24 saat kesintisiz olarak tüm dünyaya ulaşabileceği en son teknolojilerin ürünü olan özel internet hatlı bir bilgisayarı ve son model bir akıllı telefonu vardır. Dünyanın her kesimine ulaşabilmektedir. Elindeki telefonuyla canı ne zaman isterse, istediği her yeri rahatlıkla arayabilmektedir. Esir hayatı yaşayan bir insanın böyle bir imkanı olabilmesi kuşkusuz ki mümkün değildir.

Ece Koç'un, 'sözde korkutularak ve tehdit yoluyla grup içinde tutulduğu' iddiası ise, tehdit ve zorla alıkoyma gibi gerçek dışı suçlamaların camiamıza yöneltilebilmesi için Etkin Pişmanlıktan yararlanan kişilere özel olarak öğretilip söyletilmiş ifadelerdir. Tanıyanlar çok iyi bilir ki Ece Koç uzun yıllar boyunca kendi öz iradesiyle ve oldukça mutlu bir şekilde aramızda bulunmuştur. Bunun birçok delili vardır. Şöyle ki:

  • 1999 yılında camiamıza yapılan operasyonda Ece Koç da gözaltına alınmış ve yine devletin himayesinde olmuştur. Gerçekten baskı ve tehdit altında olmuş olsaydı, tüm bunları emniyet birimlerine anlatabilirdi.
  • Daha sonra 2007 yılında gerçekleşen soruşturma kapsamında da, yine camiamıza yönelik iftiralar atılmış, Ece Koç yine bunların tamamını yalanlamıştır. 
  • Tehdit, baskı, zorla tutulma gibi konular asla olmadığı için, Ece Koç her iki dönemde de, gerçekleri yani 'arkadaş grubumuzun hiçbir suç işlemediğini' söyleyerek, tüm iftiraları yalanlamıştır. Bu son gözaltı sırasında da Ece Koç, polis sorgusunda yine, ne kendisine ne de camiamıza yönelik hiçbir suçlamayı kabul etmemiş, son derece samimi bir ifade vermiştir. 
  • Dolayısıyla, camiamızdaki 30 yıllık varlığı boyunca defalarca soruşturma kapsamında görüş belirtmiş ve her seferinde camiamızı savunmuştur. Çünkü 'bizim asla bir suç örgütü olmadığımızı, birbirini seven dindar insanlardan oluşan bir arkadaş grubu olduğumuzu' en iyi bilen kişilerden birisi de kendisidir.
  • Asıl önemli konu ise, camiamıza yönelik ortaya atılan suçlamalardan biri olan 'zorla tutulma ifadesinin mantıksızlığı'dır. Bizler, gönül bağı nedeniyle bir arada olmayı 'tercih eden' insanlarız. Bizimle hiçbir gönül bağı kalmamış olan insanları zorla aramızda tutmak istememizin hiçbir nedeni veya açıklaması olamaz. Bir insanı kendimize zorla dost, zorla arkadaş yapmayı neden isteyelim? Zaten bizimle dost olmak istemeyen, bizimle tüm bağını kesmiş olan bir kişinin yanımızda olmasını bizler de istemeyiz. 
  • Daha da önemlisi, ikiyüzlü bir hayat yaşamayı asıl olarak bizler tercih etmeyiz. Dolayısıyla, Ece Koç'un tehdit ile aramızda zorla tutulduğu iddiası, olağanüstü zorlama ve gerçek dışı bir iddiadır.
  • Bunu destekleyen en önemli delillerden biri de, yıllardır camiamıza binlerce kişinin gelip, istedikleri anda da gitmiş olmalarıdır. Şu anda TV kanalı sahibi olan kimselerden ünlü profesörlere kadar pek çok tanınmış insan, zamanında yıllarca camiamızda kalmış ve sonra istedikleri zaman da aramızdan ayrılıp kendilerine başka bir hayat seçmiş olan kişilerdir. Bu kişiler için 'zorla alıkoyma' gibi bir durum nasıl söz konusu olmamışsa, Ece Koç için de böyle bir durumun asla söz konusu olmayacağı aşikardır.
  • Ece Koç camiamızda çok sevilen biridir; ancak eğer yanımızdayken 'bizlerle görüşmeme kararı alsaydı' ve 'bize karşı bir gönül bağı kalmadığını' belirtmiş olsaydı, diğer kişiler de olduğu gibi, buna saygı duyardık. Ama Ece Koç, 30 yıl boyunca bizi gerçekten sevdiği ve bizlerle olmayı bizzat kendisi isteyerek tercih ettiği için aramızda kalmıştır.
  • Ece Koç’un camiamızdayken çektirmiş olduğu fotoğraflardaki tavrı, yüz ifadesi, görünümü bunun en önemli delillerinden biridir. Hiçbirinde sözde esir tutulan bir insanın yüz ifadesi veya tavrı bulunmamaktadır. Bilakis, lüks ve rahat içinde, son derece konforlu, özgür, huzurlu ve mutlu bir hayatı olmuştur.

Ece Koç, Annesi Hanımefendiyle

Ece Koç arkadaşlarımızla birlikte bir tekne gezisinde

Ece Koç, kayınpederi Sayın Hikmet Koç ve arkadaşlarımız ve aynı zamanda eski eşinin kardeşleri Ayşe Koç ve Tarık Koç ile birlikte

Ece Koç yine camiamızdan arkadaşlarımızla birlikte bir akşam yemeğinde

Ece Koç, Kandilli’de arkadaşlarımızla birlikte


Ece Koç'un, "Aileleri Sorunlu Olan Kişilerin, Sözde Miras İçin Kağıt Üzerinde Evlendirildikleri" İddiasına Cevap

Camiamızdaki insanlar açısından, 'ailesi sorunlu' gibi bir kavramın hiçbir gerçekliği yoktur. Bu iddia, özellikle bu davaya yönelik ajitasyonu artırabilmek için, özel olarak üretilmiştir. Toplumun hassas noktası olan aile kavramı özel olarak kullanılmakta ve özellikle bu konu kullanılarak infial oluşturmak istenmektedir. Camiamıza yönelik şikayeti bulunan aile sayısı 6-7 aileyi geçmemektedir ve bu aileler de aleyhimizde faaliyet gösteren kumpas grubu tarafından yanlış bilgilendirilerek aldatılmış, kandırılmış, kullanılmış ve mutlaka bu kötü niyetli insanların elinden kurtarılması gereken ailelerdir.

İçinde bulunduğumuz süreç boyunca da, camiamız hakkındaki konularda yalnızca bu 6-7 ailenin söylediklerine itibar edilmiş, fakat kendi çocuklarına daima destek olmuş, çocuklarından son derece memnun olan ve camiamıza yönelik de hiçbir şikayetleri olmayan ve cezaevi sürecinde de sürekli kumpasçıların tehditlerine maruz kalmış olan yaklaşık 250 ailenin fikrini kimse dinlememiştir. Bu dönem, asıl bu 250 aileyi mağdur etmiştir. Bu aileler çocuklarından dolayı değil, çocuklarına kurulan kumpas yüzünden mağdur olmuşlardır. Dolayısıyla aileler konusuyla ilgili yapılan tüm spekülasyonlar, yalnızca büyük bir iftiranın yansımalarıdır. 

Bu iftira kapsamında sözde 'miras elde edebilmek için sahte evlilik yapıldığı' gibi bir iftira da sürekli gündeme getirilmekte; bu şekilde de kamuoyunda aile kavramına karşı duyulan vicdani hassasiyetler kullanılarak, aleyhimizde bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Önceki satırlarda da açıklandığı gibi, aramızda 'sorunlu aile' diye bir değerlendirme şekli yoktur. Miras elde etmek amacıyla kağıt üzerinde evlilikler yapıldığı iddiası büyük bir iftiradan ibarettir. Ve iddianın geçersizliği de somut delillerle açıkça ortadadır. Zira arkadaş grubumuz içinde 'ailesi zengin olup evli olmayan' oldukça fazla kişi vardır. Ayrıca evli olmayan, ailesini kaybetmiş ve ailesinden büyük bir miras kaldığı halde bu mirası halen muhafaza eden kişiler vardır. Bu kişiler, aile şirketlerini devam ettirmekte, ailelerinden kalan gayrimenkullerini kendi inisiyatifleri ve tasarrufları gereğince tutmaktadırlar.

Dolayısıyla, camiamıza bu konuda yapılan suçlamalar da yine toplumun hassas noktalarına dokunup, bu yolla aleyhimizde bir algı ve infial oluşturmak için özel olarak kurgulanmış iftiralardan ibarettir.

Ece Koç'un Birçok İş Yerinde Çalıştığı, Ama Maaşını Güya "Hiç Görmediği, Maaş Kartının Başkasında Olduğu" İddiasına Cevap

'Bütün maaş kartlarının sözde Alev Babuna'da olduğu' iftirası özel olarak kurgulanmıştır. Bu, 1999 yılında yapılan operasyonda uydurulmuş bir yalandır ve bu davada beraat edilmiştir. Arkadaşlarımızın el konulan kredi ve banka kartları da, hiçbir suç unsuru bulunmadığı için, kendilerine iade edilmiştir. Ne var ki, beraat edilmiş bu iftira algı oluşturmak amacıyla tekrardan gündem yapılmaktadır. Bu iddianın gerçek dışı olduğunun bazı delilleri şöyledir:

Bilindiği gibi camiamıza polis operasyonu sabah 5.30'da yapılmıştır ve bu operasyonda gözaltına alınmış olan Alev Babuna'da herhangi bir kişiye ait bir maaş kartı bulunmamıştır. Arkadaşlarımızın her birinin kendi maaş kartı kendi üzerinde bulunmuştur. Bu, Emniyet tutanağında sabittir.

Diğer yandan, ECE KOÇ YAKLAŞIK 10-15 YILDIR HERHANGİ BİR İŞ YERİNDE ÇALIŞMAMAKTADIR ve bunun doğal bir sonucu olarak maaşını çektiği bir maaş kartı da yoktur. Dolayısıyla maaş kartının sözde Alev Babuna'da bulunduğu iddiası, resmi kayıtlarla da sabit olan açık bir iftira ve kendisine baskı ile söyletilmiş özel bir kurgulamadır.

Ece Koç da, etkin pişman olmadan önce 'yönetici olduğu iddiası' ile tutuklanmış ve etkin pişmanlık ifadesinde de, kendisinin de sözde 'havuz denilen bu paralardan sorumlu olan, yetkili bir kişi olduğunu' iddia etmiştir. Ancak, şu an mahkeme huzurunda verdiği ifadesinde, etkin pişmanlık ifadesiyle tamamen çelişkili bir biçimde, kendisine camiamızdaki hiçbir şeyden haberi olmayan, hiçbir konuda sorumluluğu olmayan bir kişi imajı vermeye çalışmıştır. Etkin pişman olabilmek için üstlendiği farazi suçlamalardan hukuken mutlaka sorumlu tutulacağını bildiği için, mahkemede verdiği ifade ile bu imajı ortadan kaldırma çabasındadır.

Dolayısıyla, bu sürecin başından bu yana vermiş olduğu ifadeleri arasında, aleyhimizdeki tüm iddiaları kökten çürüten çok ciddi çelişkiler bulunmaktadır. 'Maaşını sözde hiç göremeyen, maaş kartı elinde dahi olmadığını' iddia eden bir kişinin, bir başka ifadesinde de kendisini 'paradan sorumlu kişi' olarak tanıtmış olması, her bakımdan ifadelerin kurgulanarak ezberlettirildiğini, aleyhimizde suç işleniyormuş algısı oluşturmak amacıyla bu kişilere zorla söyletildiğini ortaya çıkarmaktadır.

Ece Koç'un "Bizim Hiçbir Şekilde Dışarı Çıkma Özgürlüğümüz Yoktu. Hele Dragos'tan Çıkmak Mümkün Değildi. Birkaç Otomatik Kapılıdır, Sıkı Korunur" Şeklindeki Gerçek Dışı İddialarına Cevap

Ece Koç, aramızda bulunduğu süre boyunca özgürce hareket eden, her zaman istediği her yere istediği gibi giden, pek çok davette, misafir ziyaretlerinde boy gösteren, arkadaşlarıyla ya da ailesiyle birlikte gerçekleştirdiği sosyal aktiviteleriyle sosyal medyada dahi çok dikkat çeken bir kişidir. Dolayısıyla 'dışarı çıkma özgürlüğümüz yoktu' iddiası kesin olarak gerçek dışıdır ve buna dair somut deliller de ortadadır.

İddianamede Dragos olarak da bahsedilen Kandilli'deki villanın girişinde birkaç tane otomatik otopark kapısı vardır. Otopark kapısı, hemen her apartmanda, müstakil evde veya sitede bulunan, kapı bekçisi, görevlisi veya orada yaşayan konut sahipleri tarafından kumanda edilen, içeri yabancı araçların girmesini engellemek için tercih edilen sıradan bir otomatik kapıdır. Kandilli'de bulunan kapıların bundan farklı bir özelliği yoktur. Bu kapıların fotoğrafları operasyon sonrasında basında da sık sık gösterilmiştir. Bunlar, İstanbul'un hemen her yerinde rastlanabilen, klasik ve sıradan dekoratif bahçe kapılarındandır. Hatta oradan geçen yayalar yanından veya üzerinden atlayarak bu kapılardan kolaylıkla geçip gidebilmektedirler.

Ayrıca, herhangi bir durumda polis çağrıldığında, polis kapı dinlemez, yardım istendiğinde her türlü kapıya açma yetkisi ve gücü vardır. Dolayısıyla, Ece Koç'un bir an için alıkonduğunu varsaysak, kendisinin yardım istemesi durumunda polisin kapıları aşıp kendisine ulaşamayacağını iddia etmenin anlamsızlığı ortadadır.

Tıpkı sıradan apartmanlarda, müstakil evlerde, sitelerde olduğu gibi, söz konusu kapılardan girişte de bir kontrol sağlanmakta, yabancı bir aracın girmemesi için her konut sahibinin yaptığı gibi sıradan bir tedbir alınmaktadır. Ama kapılardan çıkış için bir kontrol sistemi yoktur. Kapı girişindeki bahçe güvenlik kameraları 'yalnızca gelen arabanın içini görmeye ayarlı'dır. Giden arabayı ise sadece arkadan görecek açıdadır. Yani giden arabanın içinde kimin olduğunu görmek mümkün değildir. Dolayısıyla, isteyenin istediği gibi çıkıp gittiği bir sistem mevcuttur. Orada yapılmış olan detaylı incelemeler zaten bu durumu net bir şekilde ortaya koymuştur.

Ayrıca eğer villanın güvenlik kamerası kayıtları incelenecek olunursa, her gün kadın ya da erkek olmak üzere onlarca kişinin, Kandilli'deki bu eve istedikleri gibi tek başlarına ya özel araçlarıyla ya da ticari taksilerle istedikleri gibi hem geldikleri hem de gittikleri rahatlıkla tespit edilebilecektir. Nitekim bu durum civardaki taksi duraklarının da çok defa şahit oldukları bir durumdur. 

Diğer yandan da Ece Koç, yazının başında da belirtildiği gibi, en ileri teknolojilere sahip telefonu, tableti ve bilgisayarı ile 24 saat internet bağlantısı ile dünyanın her yerine istediği an ulaşım imkanı olan ve özellikle de dünyanın en önde gelen TV ve başın kuruluşlarının da çoğunlukta olduğu uluslararası düzeyde çok geniş bir sosyal çevreye sahip, sosyal aktiviteleri ile toplumda da sık sık boy gösteren, elinde telefonuyla sık sık kuaföre, alışverişe, restoranlara giden bir insandır. Gerçekten zor bir durumda kalsa, ailesine veya kolluk kuvvetlerine ulaşması sadece bir telefon araması kadar yakındır. Dünyanın hiçbir yerinde, bu özgür şartlar ve geniş iletişim imkanları altında 'sözde zorla tutulan' bir model görülmemiştir. 

Bunun yanı sıra daha önce de belirtildiği gibi, bugüne kadar geçen 30-40 yıl içerisinde aramızdan ayrılmış olan binlerce insan bulunmaktadır. Bunca zaman bu kadar kişi için böylesine bir alıkonulma ve özgürlüğünden yoksun bırakılma durumunun asla olmayıp da sadece dava dosyamız şikayetçisi haline getirilmiş olan Ece Koç, Ayça Pars gibi kişiler için bu abluka sisteminin geçerli olduğu iddiasında bulunulması, elbette ki izaha muhtaçtır; mantıksızlık ve vahamet teşkil etmektedir. Ve baştan sona mesnetsiz bir iftiradır.

Ece Koç'un, "Turnike Sistemini Görmedim. Sadece Adnan Oktar'dan Duymuştum" Şeklindeki İddiasına Cevap

Aile kavramı gibi, cinsellik konusu da toplumun hassas noktalarını temsil ettiğinden, davamızda en fazla gündeme getirilen konulardan bir diğeri de 'cinsellik' olmuştur. Sözde 'turnike' adı altında çok mesnetsiz ve kurguya dayalı sahte bir sistem ortaya atılmış, akıl almaz iftiralarla bu konu genişletilmeye çalışılmıştır. Bununla ilgili iftiralar ve bu konuda ifade veren kişilerin baskı altında verdikleri gerçek dışı beyanlar da mahkemede tüm delilleriyle çürütülmüştür. Buna rağmen şu anda ifade vermekte olan etkin pişmanlıktan yararlanmış olan kişiler, davamızda müşteki olan bazı kişilerin baskısıyla aynı konuyu hiçbir somut delili olmayan, içi tamamen boş sansasyonel iftiralarla gündemde tutmaya çalışmaktadırlar.

Ece Koç da ifadesinde, aynı Ayça Pars'ın da bir gün önceki ifadesinde söylediği gibi, 'turnike denen bir sistemi hiç görmediğini ve duymadığını' açıkça belirtmiştir. Fakat her ikisi de etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanabilmek için, arkadaş camiamızı sözde bir örgüt yapılanması gibi gösterebilmek için de yine de bu yönde bizlere bir iftira atmak zorunda bırakılmışlardır. Bu nedenle de arkadaşlarımız arasında sözde hiyerarşik bir düzen varmış izlenimi verebilmek ve bütün sorumluluğu Sn. Adnan Oktar'a yüklemek için şablon ifadeler vermeye devam etmiş ve böyle bir sistemin sözde Adnan Oktar'dan 'duyulduğuna' dair tamamen farazi ve hayali bir ifade kullanmışlardır. Burada kumpas grubunun başından beri kullandığı 'suç atma stratejisinin' uygulandığı açıkça görülmektedir.

30 yıl boyunca bir grup içinde bulunup, Sn. Adnan Oktar'ın sıklıkla bulunduğu bir evde yaşadığını iddia edip, sözde var olduğu ve nerdeyse her an uygulandığı iddia edilen bir sistemi görmemek bilmemek mümkün müdür? Bunun mümkün olmadığı açıktır. Bilmediğine, görmediğine göre açıktır ki böyle bir sistem yoktur.

Burada iddianamemizin genelinde var olan bir üslup yine göze çarpmaktadır. "Görmedim ama duydum", "Bu şekilde olabileceğini düşünüyorum", "Öyle olduğunu tahmin ediyorum", "Zannedersem böyledir", "Yapmış olabilirler", "Suç işlemek amacıyla bir araya gelmiş olduklarına inanıyorum" gibi BAŞTAN SONA SOYUT, HAYALİ VE İFTİRA AMACI TAŞIDIĞI ÇOK AÇIK OLAN ÖZEL OLARAK ÖĞRETİLEN, EZBERLETİLEN VE SÖYLETİLEN DÜZMECE BEYANLARA DAYANDIRILAN BİR İDDİANAME İLE HUKUKEN HİÇ KİMSEYE SUÇ İSNAT EDİLEMEYECEĞİ AÇIKTIR.

Ece Koç'un, "Ailesi Adnan Oktar'dan Şikayetçi Olunca, Sözde Ailesine İftira Atmak Zorunda Kaldığı" Şeklindeki Gerçek Dışı İddiasına Cevap

Aileye iftira çok büyük bir suçlamadır. Yine burada da toplumun hassasiyet noktaları kullanılmaktadır. Öncelikle Sn. Adnan Oktar'ın böyle bir şeye asla izin vermeyeceği açıktır. Sayın Adnan Oktar ve camiamızdaki tüm arkadaşlarımız Allah'tan çok korkan, Kuran ahlakı ile hareket eden, Türk örf, adet ve gelenekleriyle yetişmiş, aile kavramına çok önem veren, aile bireylerine, büyüklerine saygı ve hürmette kusur etmeyen, efendi, saygılı, güzel ahlaklarıyla bilinen ve çevrelerinde hep örnek gösterilen insanlardır.

Ece Koç'un ailesiyle bazı sorunları olduğu camiamızda bilinmekteydi. Ailesi namazla, oruçla haşa alay ettikleri için, onlarla anlaşamazdı. Kendisi dinini yaşamakla ailesi arasında seçim yapmak zorunda kalmış ve dini seçmişti, bu nedenle kendileriyle çok sık görüşmüyordu. Ancak, bu durum ailesine iftira atmasını açıklayacak, meşru kılacak bir durum değildir. Kaldı ki, böyle bir hata yapmışsa da bu yalnızca kendisini bağlar. Onun bu tavrını bizim camiamızla ilişkilendirmeye çalışmak anlamsız, mantıksız ve hukuken de geçersiz bir çabadır.

Ece Koç'un "Kandilli'de Her Katta Mutlaka Bir Silah Vardı. Adnan Oktar'ın Bulunabileceği Her Yerde Bulunduruluyordu" İddiasına Cevap:

Hiçbir somut delili ve geçerli dayanağı olmadığı halde, camiamızı daha fazla tutuklu tutabilmek için sözde 'Silahlı Suç Örgütü' iddiası kapsamına sokan bu iddianamede, özellikle 'silahlı' kısmını haklı çıkarabilmek için müştekiler tarafından kullanılan belirli şablon ifadeler vardır. Bu ifadeler sıklıkla etkin pişmanlara da tekrar ettirilerek söyletilmekte ve bu yolla da ortada sanki bir suç aleti varmış gibi uydurma bir izlenim yaratılmaya çalışılmaktadır.

Öncelikle, Sayın Adnan Oktar’ın kendisine ait evi vardır. Ancak, zaman zaman güvenlik nedeniyle farklı yerlerde kalabilmektedir. Kandilli’deki evde ise sürekli olarak değil, zaman zaman evin kiracısı olan Tülin-Semih Marangozoğlu’nun misafiri olarak kalmaktadır. Tülin-Semih Marangozoğlu'nun sıklıkla evlerine gelip ziyaret eden, kimi zaman da misafirliğe kalan birçok eşi, dostu, yakını, arkadaşı vardır. Operasyon günü bu evden çıkan silahlar da iddia edildiği gibi eve ait değil, aynı gece orada misafir olarak bulunan bazı iş adamı arkadaşlarına ait "ruhsatlı silahlardır". Dolayısıyla, bu silahların da operasyon günü kendileriyle birlikte orada bulunmuş olması gayet normaldir.

Ayrıca, başta Sayın Adnan Oktar olmak üzere camia mensuplarımız PKK, DAEŞ, EL KAİDE gibi bölücü terör örgütlerinin infaz listelerinde baş sıralarda yer almaktadır. Bu durum devletimizin resmi kayıtlarında sabittir. Ve bu tehditler nedeniyle İstanbul Valiliği Sayın Adnan Oktar'ı resmi olarak bilgilendirmiş ve kendisine polis koruması tahsis etmiştir. Dolayısıyla camiamız zaten potansiyel terör örgütü tehdidiyle karşı karşıyadır. Bu tehdit karşısında ruhsatlı silah edinmeye zaten devletimiz onay vermiş durumdadır. 

Kandilli'de bulunan bütün silahların Sn. Adnan Oktar ile ilişkilendirilmeye çalışılması tamamen kötü niyetli ve kasıtlı bir yorumdur. Her konuyu Sayın Adnan Oktar'la bağlantılı gösterebilmek için kullanılan bir iftiradır. Bu kumpası organize eden kişilerin, etkin pişman ve müştekilere "Adnan Oktar dedi", "Adnan Oktar talimat verdi" gibi şablon yalanlar söylemeyi, tutuklanıp yeniden cezaevine gönderilmemeleri için şart koştukları anlaşılmaktadır.

Ayrıca burada silahlar konusunda bu davanın başından beri sürekli dile getirdiğimiz iki önemli konunun tekrar belirtilmesi gerekir. Birincisi, silahların tümü ruhsatlıdır. Devletimizin kontrolünde, devletimizin eliyle, devletimizin izniyle verilmiştir. İkincisi, silahlar yaklaşık 30 yıldır bu camiadadır ve tek bir tanesi bile hiçbir suça karışmamıştır. Yani suç silahı olarak gösterilmeye çalışılan bu silahlar, hiçbir suça karışmamış, nefsi müdafaa vb. herhangi bir legal ve meşru bir nedenle dahi kullanılmamış olan temiz silahlardır. Ortada bir suç yoktur, bu silahlar da suç aleti değildir. Dolayısıyla, burada söz konusu cümlelerle acayip bir algı yaratılarak sanki bir örgüt mekânı mesajı vermeye çalışmak kumpasın ilkel altyapısını göstermekten başka bir işe yaramamaktadır.

Ece Koç'un Güya "Sosyal Medyada İnsanların Kışkırtıldığı, Sonra Bu Kişilere Tazminat Davası Açıldığı ve Tazminat Davalarından Gelen Paraların Sözde Örgüte Aktarıldığı" Yönündeki Gerçek Dışı İddialarına Cevap

Öncelikle arkadaş çevremizden hiç kimse, sosyal medyada insanların kışkırtılması ve hakarete zorlanmaları gibi bir davranışta asla bulunmamıştır. Bu iddia bizim ahlak anlayışımıza taban tabana terstir. Bizler on yıllardır tüm gücümüzle dünya çapında tüm insanların sevgiyi ve güzel ahlakı yaşamaları, iyiliği ilke edinmeleri için çaba harcayan insanlarız. Bu açık gerçeğe tüm dünya da şahit iken, bizlerin, insanları hakaret etmeye teşvik edecek bir çaba içerisinde olabileceğimize hiç kimse inanmaz.

Diğer yandan da bu iddia hem çok mesnetsizdir hem de hayatın olağan akışına uygun değildir. Zira kötü ahlak göstererek hakaret eden insanlar olduğunda, onları iyiliğe, güzel ahlaka çağırmak, ancak tüm bu iyi niyetli hatırlatmalarınıza karşılık hakarette ve hadsizlikte kararlılık gösterirse de, bu durumda ona hukuki haklarınızı kullanacağınızı hatırlatmak son derece 'akılcı, makul bir tavır ve bir o kadar da yasal bir haktır'.

Hakaret eden bir insanı, ona dava açmadan önce uyarmak ve "bu eyleminden vazgeçmesini, aksi takdirde kanuni hakların kullanılacağını, karakola gitmek zorunda kalacağını" hatırlatmak asla ve asla o insanı kışkırtmak değildir. Bu insani bir uyarıdır, iyiliği tavsiye edip, kötülükten men etmektir.

Nitekim günümüzde de artık, sanat camiasından, akademisyenlere, siyasetçilere ve halktan insanlara kadar pek çok insan sosyal medya hesaplarında bu tarz uyarılara yer vermekte, hatta çıktıkları TV programlarında bile sık sık bu cümleleri sarf ederek, hakaret etmeyi alışkanlık haline getiren insanlar olursa onları şikayet edeceklerini dile getirmektedirler.

Asıl eleştirilmesi gereken, insanların yaşam şekline, giyimlerine, inançlarına saygı göstereceği yerde hakaret etmeyi tercih edenlerin ve hukukun üstünlüğünü unutan kimselerin davranışlarıdır.

Arkadaş grubumuzda da sosyal medyada ya da herhangi başka bir mecrada kendilerine ya da kutsal değerlerimize yönelik saldırı olduğunda hakaret davası açanlar olduğu gibi, kendi tercihi olarak açmayanlar da vardır. Burada çok önemli olan bir nokta da şudur: Hiçbir silahlı suç örgütü kendisine hakaret eden birine gidip de dava açmaz. Bizler de bir suç örgütü değiliz, dindar, kanunlara saygılı bir arkadaş grubuyuz. Gerek kişilik haklarımıza gerekse de manevi değerlerimize kendince saldıranlara karşı hukuki yollardan hakkımızı ararız.

Bütün bunların dışında -kanuni hak olmasına rağmen- bazı arkadaşlarımız iddia edilenin aksine söz konusu hakaret davalarından para kazanmamışlardır. Kimileri dava açtıkları kişileri affetmiş, kimileri kazandıkları cüzi miktardaki parayı Çocuk Esirgeme Kurumu, İHH, Kızılay gibi hayır kurumlarına bağışlamışlardır.

Ece Koç'un, "Çocuğuyla Görüştürülmediği" İddiasına Cevap

Ece Koç'un gerçek dışı iddialarından biri de, camiamızda bulunduğu dönem içerisinde 'sözde Sayın Adnan Oktar'ın talimatıyla ailesi ve çocuğuyla görüştürülmediği'dir . Ece Koç'un bu söylemi tamamen hayali ve somut gerçeklerle tümüyle çelişen bir söylemdir. Nitekim bu sözlerinin doğru olmadığını kendisi de çok iyi bilmektedir. Ece Koç aramızda bulunduğu 30 yıllık dönem boyunca ailesiyle her istediğinde görüşmüş, ziyaretlerine gitmiştir. Ailesiyle birlikte fotoğraflar çektirmiş, kimi zaman bunları sosyal medya hesaplarında da paylaşmıştır. Gerek kendisinin gerek ailesinin çok mutlu olduğu görülen bu fotoğraflar, Ece Koç'un ailesiyle görüştürülmediği yönündeki iddiasını da birebir çürüten birer delil hükmündedir. Fotoğraflardan açıkça anlaşıldığı üzere Ece Koç ailesiyle görüşmesi üçüncü şahıslar tarafından engellenen, böylesi bir baskı ve şiddet yaşayan bir insan profili hiçbir şekilde çizmemektedir.

Öte yandan Ece Koç'un, eşinden ayrıldıktan sonra çocuğunun bakımıyla ilgilenmeleri için anne ve babasını vazifelendirdiği, buna rağmen çocuğunun bakımı, eğitimi, kişilik gelişimi ile ilgili her detayı bizzat kendisinin takip ettiği, arkadaş camiamızda herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Eğer çocuğu ile yeteri kadar ilgilenmediğini varsaysak dahi, bunun Sayın Adnan Oktar'ı veya camiamıza değil, yalnızca kendisini bağlayan bir durum olacağı aşikardır.

Kişilerin aileleriyle, eşleri ya da çocuklarıyla yaşadıkları özel ilişkiler camiamızla hiçbir şekilde ilişkilendirilemez. Camia olarak bizlerin insanların özel hayatlarına girmemiz ve müdahale etmemiz hiçbir şekilde mümkün değildir. Bu, akla ve mantığa tamamen aykırıdır.

Davamızda etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediklerini belirterek ifade veren bazı sanıklar, içinde bulundukları durum nedeniyle hapse atılma, hapiste senelerce tutulma korkusu ve tehdidi altında, akla mantığa uygun olmayan bir takım suçlamalarda bulunarak kendilerini kurtarma arayışı içerisine girmişlerdir. Bu arayış içerisindeki kişilere kendilerini kurtarabilmenin en kolay ve garantili yolu olarak, 'her konuyu sözde talimat ile yaptıklarını ve her yapılandan doğrudan Sn Adnan Oktar'ı sorumlu göstermelerini' istemişlerdir. Ece Koç'un ailevi konulardaki bu gerçek dışı suçlamalarının asıl nedeni de budur. Ancak şu da açık bir gerçektir ki, bu iddialarının hiçbiri doğru değildir. 

Ece Koç'un, "Camiamızdaki Evlilikler" Hakkındaki Gerçek Dışı İddiasına Cevap

Ece Koç mahkeme huzurunda verdiği ifadesinde, "Biz eşimle resmi nikahla evlendik. O dönem örgütte boşanmalar vardı. Adnan Oktar, resmi nikahlı evli kişileri zorla ayırdı. Evliliklerin şirk evliliği olduğunu söyledi. Allah'ın affetmeyeceği tek suç şirktir. Biz eşimle ayrılmak istemiyorduk. Adnan Oktar, resmi olarak evlendiğimiz gün bizi imam nikahı olarak boşattırdı." ifadelerini kullanmıştır. Ece Koç etkin pişmanlıktan yararlanabilmek, tutuklanmamak ve cezaevine girmemek için kendisini kurtarabileceğine inandığı tek yol olarak bu gibi yalan beyanlarla iftira atmak yolunu benimsemiştir. Söylediklerinin hiçbir tutarlılığı veya gerçek yönü yoktur.

  • Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki Türkiye Cumhuriyeti'nde ve dolayısıyla bizim camiamızda uyguladığımız ve kabul ettiğimiz tek nikah akti, resmi devlet nikahıdır.
  • Bizler camia olarak evlilik müessesine büyük bir saygı duyarız. Evli arkadaşlarımız, bu sevgi ve saygı çerçevesinde, evliliklerinde sadece dünya hayatını değil, ahiret hayatını da kapsayan sonsuza kadar sürecek bir birliktelik hedeflerler.
  • Gerçekten de Allah Kuran'da yalnızca, 'Kendisine ortak koşulmasını, şirki affetmeyeceğini' belirtmiştir, bu doğrudur. Ancak Allah rızası için, Allah rızasını hayatlarının her aşamasına hakim etmeye niyetle yaşayan arkadaşlarımızın evliliklerinin şirk evliliği olması ya da bu şekilde tanımlanması asla mümkün değildir. Kaldı ki camiamızda boşanma çok nadir rastlanan bir durumdur.
  • Diğer yandan da Sayın Adnan Oktar Allah'tan çok korkan, Kuran ahlakına göre yaşayan çok samimi bir insandır. İki samimi Müslümanın evliliğini şirk olarak nitelendirmesi asla mümkün değildir. Ve kendisinin da hiçbir zaman böyle bir yorumu veya sözü olmamıştır ve olmaz da. Ayrıca Sayın Adnan Oktar asla fıkhî konularda bir açıklama yapmaz.
  • Sayın Adnan Oktar insanlara güzel ahlakı, iyiliği anlatır. Kimsenin özel hayatıyla ilgilenmez. Camiamızdan herhangi bir kişinin özel hayatı Sayın Adnan Oktar'ın değil tamamen kendisinin ve ailesinin tasarrufunda olan bir konudur.
  • Diğer yandan da arkadaşlarımızın tamamı son derece kişilikli ve şahsiyetli insanlardır. Herkes kendi özel yaşantısına, aile hayatlarına büyük özen gösterir ve asla kimsenin müdahale etmesine izin vermezler.
  • Türkiye gibi bir hukuk devletinde, İstanbul gibi modern bir şehirde, bizim camiamızdaki arkadaşlarımız gibi modern eğitim almış, üniversite mezunu kişilere herhangi bir şeyi zorla yaptırabilmek asla mümkün değildir.
  • Ece Koç'un evlendiği gün boşandığı iddiası son derece akıl dışıdır. Öncelikle Ece, eşi ile önce flört ederek uzun süre görüşmüş bir insandır. Ve bunun ardından de her ikisi kendi aralarında evlenme kararı almış, bu durumu ailelerine de açarak tüm aile bireylerinin de katılımıyla evlenmişlerdir. Bu durumu herkesten çok kendi ailesi de şahittir. Dahası evlendikten sonra yıllarca çocuğuyla ve ailesiyle birlikte yaşamışlardır. Evlendikten hemen sonra, önceden ailesiyle birlikte yaşadığı evin karşısındaki bir daireye eşiyle birlikte yerleşmiş, yıllarca burada eşi ve çocuğuyla ikamet etmişlerdir. Sonrasında da yine aynı muhitte başka bir daireye taşınmış, orada da yıllar boyu ailesiyle, eşiyle ve çocuğuyla birlikte mutlu bir aile hayatı sürmüştür. Daha sonra da, kendi talebi doğrultusunda çocuğunun bakımını kendi ailesine devretmek istemiştir. Eşiyle aralarında aldıkları bu karardan bizim camiamızın sorumlu tutulamayacağı ise çok açık bir gerçektir.
  • Ece Koç'un mahkeme huzurundaki ifadesinde iddia ettiği gibi evlendiği gün boşanmış olmadığının tanığı bizzat resmi kayıtlar, kendi ailesi, eşinin ailesi, kardeşleri, komşuları ve yakınlarıdır. 
  • Ece Koç, eşi Emin Koç'un başka iki hanımla daha evlilik dışı ilişki yaşıyor olması ve bu ilişkilerden bir çocuğunun olması gibi nedenlerle, eşiyle arasındaki anlaşmazlıkları, çeşitli vesilelerle adli makamlara da ifade etmiş, kendi yaşadığı sorunları hür iradesiyle dile getirmiştir. Nitekim geçtiğimiz günlerde de, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız cezaevindeyken yine kendi rızasıyla eşinden boşanmıştır. Bu durum üzerinde camiamızın bir tasarrufu olmadığı açıktır. 

Burada açık bir şekilde görülmektedir ki verilen bu ifadelerle asıl yapılmak istenen, kamuoyunun sinir uçlarından biri olan evlilik müessesesinin kutsallığı üzerinden camiamıza yönelik iftiralarda bulunarak bir infial oluşturmaktır.

İddiaları ispatlayacak somut delillerin bulunmaması, husumetli kumpas grubuna, Ece Koç gibi etkin pişmanlıktan yararlanan sanıklara, tehdit ve baskı ile yalan söylettirmekten başka bir dayanak bırakmamıştır. Ece Koç da, kendisi gibi etkin pişmanlıktan yararlanan bazı sanıklarla aynı yolu izleyerek ağır baskı ve ağır tehditler altında kendine dikte ettirilen, kamuoyunu tahrik etme amaçlı ifadeler vermek zorunda bırakılmıştır. Ancak açıkça herkes tarafından da görüldüğü gibi, ortada "O dedi", "Bu dedi"tarzında iftira dolu iddialardan başka bir şey yoktur.

Ece Koç'un, "Facebook Hesaplarımızı Adnan Oktar'ın Talimatıyla Sahte İsimlerle Açardık" Şeklindeki Gerçekdışı İddiasına Cevap

Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak isteyen Ece Koç mahkeme huzurunda "Facebook hesaplarımızı Adnan Oktar'ın talimatıyla sahte isimlerle açardık" şeklinde gerçekdışı bir beyanda bulunmuştur. Öncelikle şu hususun belirtilmesi gerekmektedir: Sayın Adnan Oktar'ın sözde örgüt lideri olduğu ve bundan dolayı da her konu hakkında karar veya talimat verdiği iddiaları baştan sona asılsızdır. Ve '… Adnan Oktar'ın talimatıyla…' ifadesi, hem müşteki hem de etkin pişman ifadelerine, hem de baştan sona iddianamede, cümle aralarına özel olarak eklenmiş yalana dayalı şablon bir ifadedir.

Camiamıza yapılan kumpas ile bir kısım odaklar bizleri güya bir suç örgütü yapılanması gibi göstermeyi hedeflemişlerdir. Elbette, bir suç örgütü senaryosu ortaya atılabilmesi için de 'hayali bir hiyerarşik yapı'uydurmak gerektiğinden, bu hayali kurguda 'sözde örgütün sözde lideri' olarak Sayın Adnan Oktar hedef gösterilmiştir.

Dosyada adı geçen müştekiler ve etkin pişmanlar, ortada sözde bir suç örgütü olduğu izlenimini verebilmek için, Sayın Adnan Oktar'ı güya çevresine en basit, sıradan konularda bile sürekli talimatlar veren bir lidermiş gibi göstermeye çalışmışlardır. Öyle ki, bu asılsız ve saçma iddia, inandırıcı kılınmak için öylesine abartılı yalanlarla desteklenmeye çalışılmıştır ki sırf bu yalanlardaki abartının boyutları bile, iddianın ne derece gerçek dışı ve hayatın doğal akışına aykırı olduğunu gözler önüne sermeye yeterlidir.

Dosyada birçok örneği olan bu sinsi ve art niyetli strateji, mahkeme huzurunda da devam ettirilmektedir. Cezaevinden kurtulmak için yalan beyanlar vermek zorunda kalan kişiler aynı stratejiyi mahkeme ifadelerinde de mecburen sürdürmektedirler.

İşte, Ece Koç da bu kapsamda Facebook hesaplarımızı Adnan Oktar'ın talimatıyla sahte isimlerle açardık diyerek, gerçek ve mantık dışı bir iddiada bulunmuştur. Bir bilgisayarı ya da akıllı telefonu ve internet bağlantısı olan herkesin rahatlıkla ulaşabildiği ve kullanabildiği bir sosyal paylaşım platformu olan Facebook'un 31 Aralık 2019 tarihi itibariyle 1,66 milyar günlük aktif kullanıcısı bulunmaktadır. Camiamızda da hemen hemen herkesin bu platformda tamamen kendi tasarrufuyla, kendi adı ve soyadıyla açtığı sosyal medya hesapları vardır. Bu hesaplar yıllardan beri aktif olarak kullanılmaktadır, sosyal çevremizden pek çok insan arkadaşlarımıza bu hesaplardan istedikleri anda ulaşabilmektedirler. Ve çeşitli basın kuruluşları da yaptıkları haberlerde arkadaşlarımızın bu sosyal medya paylaşımlarına yer vermektedirler. Dolayısıyla sosyal medyada sahte isimler kullanıldığı iddiası da tamamen gerçek dışıdır. 

Kendi adı dışında, başka isimlerle Facebook kullanıcısı olan kişiler varsa da, bunlar tamamıyla kişilerin kendi talep ve iradeleri, kendi gerekçeleriyle açtıkları hesaplardır. Bilindiği gibi bilgisayarlar ve akıllı telefonlar bireysel olarak kullanılan cihazlardır. Bugün hemen herkesin kendine ait bir bilgisayarı, bir akıllı telefonu ve internet bağlantısı bulunmaktadır. Bütün bu cihazların kullanımı bireyseldir ve herkes kendi uygun gördüğü şekliyle kullanır. Kaldı ki zaten başka isimle sosyal medya hesabı açmak da bir suç değildir.

Bizim camiamız asla bir suç örgütü olmadığı gibi, Sayın Adnan Oktar da asla bir suç örgütü lideri değildir. Dolayısıyla, her suç örgütünde bulunması gereken hiyerarşik ilişki camiamızda yoktur. Sayın Adnan Oktar arkadaşlarına bugüne kadar hiçbir konuda talimat vermemiş, zorla bir iş yaptırmamıştır. Zaten vicdan ve ahlak anlayışı gereği de asla böyle bir tavırda bulunacak bir insan da değildir.

Sayın Adnan Oktar'ın özgürlükçü, demokrat bir anlayışa sahip olduğu kendisini çok az tanıyan insanların bile yakından şahit olduğu bir gerçektir. İnsanları baskı altında yaşatmanın birçok yönden olumsuz sonuçlara yol açacağını gayet iyi bildiğinden, her zaman gerek arkadaşlarının gerekse diğer insanların özgür iradeleriyle hareket etmelerinin önemini savunmuştur. Arkadaşlarımız da hayatlarını Allah'ın emirleri doğrultusunda ve kendi hür vicdanlarıyla verdikleri kararlarla sürdürmektedirler.

Ece Koç'un "Adnan Oktar ve İmam Bacılar Dışında Kimseden Talimat Almıyorduk" Şeklindeki Gerçekdışı İddiasına Cevap

Ece Koç mahkeme huzurunda verdiği ifadesinde, yukarıda da izah edildiği gibi, suç örgütlerinin tamamında bulunması gereken hiyerarşik yapıya dair hiçbir delil olmamasına rağmen, bu tür bir yapının var olduğu izlenimini verebilmek için "Adnan Oktar ve imam bacılar dışında kimseden talimat almıyorduk" diyerek gerçek dışı beyanda bulunmuştur. Gerçekte bizim tüm arkadaşlarımız hayatlarını Allah'ın emirleri doğrultusunda, kendi hür vicdanlarıyla verdikleri kararlarla sürerler. Kimseden talimat almadıkları gibi kimseye de talimat vermezler.

Kendilerini kurtarmak için, iftira atmaktan başka çareleri olmadığına inandırılan bazı diğer sanıklar gibiEce Koç'un da, Sayın Adnan Oktar ve camiamız hakkında gerçeklerle alakası olmayan çirkin bir imaj oluşturma çalışmasına alet edildiği aşikardır.

Sayın Adnan Oktar'ın, Güya "Camiamızdaki Kişilerin Birbirleriyle Samimi Olmalarına İzin Vermediği" İddiası Gerçek Dışıdır

Ece Koç'un camiamız hakkında verdiği beyanlardan biri de, sözde camia mensuplarımızın birbirleriyle samimiyet kurmaları durumunda bunun hemen Sayın Adnan Oktar'a iletildiği, Adnan Oktar'ın da bu kişileri "örgütten ayrılabilirler" düşüncesiyle birbirlerinden uzaklaştırdığı yönündeki akıl almaz, gerçek dışı iddiadır.

Başta da belirttiğimiz gibi, etkin pişmanlık hükmünden yararlanıp hapisten çıkmak isteyen kişiler amaçlarına ulaşabilmek için husumetli müştekiler tarafından kendilerine özel olarak dikte ettirilen ifadeleri kendi özgür ifadeleriymiş gibi dile getirmek zorunda kalmışlardır. Bunun neticesinde ise ortaya son derece çelişkili ifadeler çıkmıştır.

Öncelikle şu bir gerçektir ki, bizim arkadaşlığımız saf sevgi üzerine kuruludur. Camiamızdaki herkes birbirini Allah için canından çok sever. Herkes birbirine kopmaz bir bağ ile bağlıdır ve herkes birbiri ile çok samimidir. Çoğu arkadaşımız çocukluk yıllarından bu yana birbirlerini tanımaktadır. Arkadaşlarımızın her birinin birbirleriyle son derece samimi olduğunun en açık göstergelerinden biri cezaevlerinden yazılmış mektuplardır. Sevgi ve samimiyeti öncelik edinmiş bir camia olarak bizler birbirimizi her zaman daha da fazla sevmeyi, daha da samimi olmayı hedefleriz. Samimi olan kişilerin birbirlerinden uzaklaştırıldıkları iddiası, bizim dünyaya bakış açımızla taban tabana zıt, akıl dışı bir iddiadır. 

Husumetli grubun Ece Koç'a dikte ettirdikleri bu söylemler ile asıl hedefledikleri, kamuoyu üzerinde Adnan Oktar'ın camia mensuplarımızın tüm hayatlarına müdahale ettiği yönünde gerçek dışı bir algı oluşturmaktır. Oysa Adnan Oktar tüm anlatımlarında samimi olan insanların birbirlerinden uzaklaşmalarına değil, Allah için birbirlerini daha çok sevmelerine, birbirlerine velayet ruhuyla kenetlenmelerine vurgu yapar. Öte yandan Adnan Oktar'ın, tüm vaktini gerek eserleriyle, gerekse her gün televizyonda yaptığı canlı yayınlarla geçiren bir insan olarak, camia mensuplarımızın özel hayatlarıyla ilgilenmeye ayıracak vakti yoktur. Adnan Oktar dünya ve ülkemiz sorunlarıyla ilgili olan, her an bu yönde bir uğraşı içinde olan bir fikir insanıdır. Kimin kimle samimiyet kurduğuna dair sıradan günlük olaylarla hiçbir şekilde ilgilenmez.

Sayın Adnan Oktar, Ece Koç'un İddialarının Aksine, Son Derece Sevecen ve Şefkatli Bir İnsandır

Ece Koç'un kumpasçı grubun psikolojik baskısı altında verdiği savunmasında yer alan bir diğer iddia da -Sayın Adnan Oktar'ı tenzih ederiz- Sayın Oktar'ın camiamızdaki bayanları darp ettiği yönündeki gerçekle hiçbir ilgisi olmayan, dahası gerçeklerin tamamen tersyüz edilmesi ile ortaya atılmış, akıl ve mantıktan uzak, mesnetsiz, dayanaksız iddiadır.

Her şeyden önce Sayın Adnan Oktar on yıllardır yazdığı eserlerle ve TV yayınlarında yaptığı anlatımlarla tüm dünyaya sevgiyi, barışı, kardeşliği anlatan bir sevgi insanıdır, sayfa sayısı 65 binin üzerinde olan eserlerinin temel konusu sevgidir. Hayatı boyunca insanların en başta Allah'ı sevmelerini, Allah için birbirlerini sevmelerini, dünyaya sevginin hakim olmasını, sevgi olduktan sonra yeryüzünde hiçbir sorunun kalmayacağını savunmuştur. Günümüzde sevgi sözcüğünü gerek yazılı gerek sözlü olarak en çok zikreden insandır. Sayın Adnan Oktar 30 milyonun üzerinde satışı gerçekleşmiş olan eserlerinde tüm dünyaya sevgiyi anlatırken, kimi zaman günde 10 saati bulan ve bir gün ara vermeden yaptığı canlı yayınlarda sevgiden bahsederken, kendi arkadaşlarını darp ettiğine dair bir iddia ileri sürmek akıl ve mantık ile çelişmektedir. Sayın Adnan Oktar arkadaşlarını canından çok seven, arkadaşlarının da kendisini canlarından çok sevdikleri bir insandır.

Camiamızdaki arkadaşlarımızın Sayın Adnan Oktar'a olan sevgileri çok şiddetli, sarsılmaz bir sevgidir. Bunun önemli bir delili Sayın Oktar'la çektirdikleri fotoğraflar ve canlı yayınlarda kendisine yaptıkları içten iltifatlardır. Fotoğraflarda da görüldüğü üzere, bayan arkadaşları Sayın Adnan Oktar'ın arkadaşı olmaktan, onunla yan yana olmaktan büyük bir sevinç duymaktadırlar. Ece Koç'un iddia ettiği gibi bir ortamın gerçek olması durumunda böyle yoğun, içten bir sevginin oluşamayacağı açıktır. Bayan arkadaşlarının Sayın Adnan Oktar'a duydukları candan sevgi, canlı yayınlarda kendisine yönelttikleri sevgi dolu üsluptan da kolaylıkla anlaşılmaktadır.

Camiamızda bulunan bayanların bir bölümü iş hayatının içinde olan, çalışan kişilerdir. Bir diğer kısmı camiamızla ilintili A9 TV yayınlarına uzun yıllar düzenli olarak katılmışlardır. Bir kısmı sivil toplum kuruluşlarına mensup kişiler olup, yoğun olarak sivil toplum faaliyetleri gösteren, ülkemizi ve dünyayı ilgilendiren konularda Türkiye'nin önde gelen aydın kesimiyle görüşerek karşılıklı fikir alışverişinde bulunan insanlardır. Tüm bayan arkadaşlarımız düzenli olarak davetlere, seminerlere katılan, toplumda göz önünde olan kişilerdir. Sosyal hayatın tamamen içinde olan bu bayanların darba maruz kalıyor olduklarını düşünmek, hiç kuşkusuz, akıl noksanlığından başka bir şey değildir.

Öte yandan bayan arkadaşlarımızın her biri Türkiye'nin en iyi okullarında okumuş, her biri saygın ailelerden gelen kişilerdir. Dahası her biri teknolojiyi ve sosyal medyayı aktif kullanan insanlardır. Ece Koç'un ve kumpas çetesi tarafından yönlendirilen diğer bazı etkin pişman ve müştekilerin ileri sürdükleri bu iddianın doğru olma durumunda, hiçbir arkadaşımızın sessiz kalmayacağı ve devlet birimlerini derhal bu olaydan haberdar edecekleri açıktır.

Ece Koç'un "Cemaatin Bazı Kriterleri Vardır Erkekler Konusunda. Bu Kriterlerdeki Erkeklere Ulaşılmaya Çalışılır. Daha Sonra Örgüte Kazandırılan Bu Erkekler Güzel Kızları Tavlamak İçin Kullanılır" Şeklindeki Mesnetsiz İddiasına Cevap

Kendisine yöneltilen, yine çirkin bir imayı içeren "Sahte sosyal medya hesaplarını erkekleri tavlamak için mi açıyordunuz?" sorusu üzerine Ece Koç, "Cemaatin bazı kriterleri vardır erkekler konusunda. Zengin olması, yakışıklı olması, iyi ve zengin bir ailesinin olması, eğitimli olması gibi kriterler. Bu kriterlerdeki erkeklere ulaşılmaya çalışılır. Daha sonra örgüte kazandırılan bu erkekler güzel kızları tavlamak için kullanılır" diyerek hem kendisiyle hem de diğer sanıklarla çelişen iftira dolu bir beyanda bulunmuştur. 

Kendisinin ve onun gibi aleyhimizde yönlendirilmiş olan diğer bazı etkin pişmanların gerçek dışı ifadelerinde bu iddianın yanı sıra, sözde 'camiamızdaki bayanların sahte sosyal medya hesapları, erkek isimleriyle alındığı' iddiası da yer almaktadır. Ancak bu iddiaların her ikisi de zaten birbirini kökten çürütmektedir. Zira sözde erkek adıyla alınan sahte bir hesabın, son derece çirkin ve avami bir üslupla "erkekleri tavlamak" şeklinde ifade edildiği surette kullanılması da açıktır ki mümkün değildir. 

Soruyla son derece bağlantısız bir şekilde verilen cevap da, yine dosya kapsamında özel bir kasıtla çizilmeye çalışılan, aleyhte algı oluşturmaya yönelik gerçek dışı imajı desteklemek amacıyla verilmiştir. Camiamızdaki arkadaşlarımızın -erkek ya da bayan- iyi ve köklü ailelerden geldikleri, son derece iyi eğitimli oldukları bir gerçektir. Ancak bu bir tercih ya da özel bir planın eseri değil, tamamen aynı çevrelerde bulunan kişilerin oluşturduğu doğal arkadaşlık ilişkilerinin bir sonucudur. Arkadaş camiamızın büyük çoğunluğu on yıllardan beri birbirlerini tanıyan, birbirleriyle üniversite, aile veya iş çevrelerinde tanışmış, bu şekilde köklü dostluklar kurmuş kişilerden oluşmaktadır.

Ayrıca dava dosyasında çizilmeye çalışılan ve basın tarafından gündemde tutulan iddialarda yer alan, 'sürekli insan kazanma ve camiamızın sayısını artırma gibi bir hedefi' de yoktur. Kaldı ki camiamız -neredeyse tamamı sanık olarak yargılanmakta olan- son derece küçük bir arkadaş grubundan oluşmaktadır. İddia edildiği gibi yöntemlerle aramıza katılan hiç kimse yoktur. Etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak isteyen sanıklar arasında dahi bu şekilde aramıza birilerinin katılmasını sağladığını iddia eden biri bulunmamaktadır. 

Sosyal medya üzerinden bizlerle bağlantıya geçen, televizyon kanalımızı izleyerek, faaliyetlerimizi takip eden daha sonra da bizlerle tanışmak isteyen arkadaşlarımızın tamamı ise, mahkeme huzurunda verdikleri ifadelerinde de belirttikleri gibi A9 TV'nin ya da Global Yayıncılığın sosyal medya hesapları üzerinden bizlerle bağlantı kurmuş ve görüşmeye başlamışlardır. Esas itibariyle bu şekilde internet üzerinden bir arkadaşlık kurulması da TCK tarafından konusu suç olarak tanımlanmış bir eylemler değildir. Durum böyleyken bu iddiaların dile getiriliş şekillerindeki art niyeti ve iddiaların dile getiriliş koşullarının takdirini de zaten halkımız açıkça görmektedir.

Sonuç olarak, hayatın doğal akışına ve akla uygun olmayan tüm bu beyanlar organize ve kapsamlı bir karalama projesinin ürünleridir. Ne yazık ki bir kısım medya da bu gerçek dışı beyanlara kendileri dahi inanmadıkları halde, çeşitli amaçlarla bunları topluma servis etmektedir.

Özetle tüm bu iddiaların, sadece kamuoyunda sansasyon ve infial oluşturmak amacıyla özel bir algı operasyonu olarak kurgulanıp ortaya atıldıkları barizdir. Bu tür asılsız iddialarla Sayın Adnan Oktar hakkında gerçeklerle alakası olmayan, olumsuz bir imaj oluşturma çalışması yürütüldüğü aşikardır. Arkadaşlarına karşı her zaman son derece özgürlükçü, koruyucu, kollayıcı, şefkatli ve sevgi dolu olan Sn Adnan Oktar, yürütülen karalama propagandası kapsamında sözde zulüm, baskı, şiddet ve hakareti esas alan bir insanmış gibi gösterilmek istenmektedir.


ANCAK SN ADNAN OKTAR, 40 YILDIR HERKESÇE ALLAH'A OLAN SEVGİ VE YAKINLIĞI, KURAN'A OLAN BAĞLILIĞI, GÜZEL AHLAKI, NEZİH VE KALİTELİ KİŞİLİĞİ, 350'YE YAKIN KİTABI, İLMİ, FİKRİ, KÜLTÜREL SAYISIZ FAYDALI FAALİYETLERİ, GÜZEL SOHBETLERİ, HİKMETLİ ANLATIMLARI İLE TÜM HALKIN GÖZLERİ ÖNÜNDE BİR İNSANDIR.

KUMPASÇILARIN KENDİ ÇİRKİN AHLAK ANLAYIŞLARINDAN, ZİHNİYETLERİNDEN, KÖTÜ KARAKTERLERİNDEN, SÜFLİ YAŞAM TARZLARINDAN ESİNLENEREK KURGULADIKLARI VE BASKI-TEHDİT ALTINDA TUTTUKLARI İNSANLARA ZORLA ANLATTIRDIKLARI ÇİRKİN VE SEVİYESİZ HİKAYELERİN TAMAMININ İFTİRA OLDUĞU ARTIK TÜM HALKIMIZIN MALUMUDUR. VE BU GERÇEKLER YARGI ÖNÜNDE DE ARTIK AÇIĞA ÇIKMIŞTIR VE ALLAH'IN İZNİYLE EN KISA ZAMANDA DA BERAATİMİZE VESİLE OLACAKTIR.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski