Etkin Pişmanlık Hükümlerinden Faydalanan Arkadaşlarımız Muazzez Arık Ve Yıldız Arık’ın Duruşmadaki Gerçek Dışı İddialarına Cevaplarımız


Muazzez Arık ve Yıldız Arık, anneleri Azime Arık ile birlikte yaklaşık 30 yıl camiamızda kalmış arkadaşlarımızdır. 

Anneleri Azime Arık ve kızları Yıldız ve Muazzez, operasyondan bir süre önce arkadaş grubumuzla bağlantılarını kesmiş oldukları halde, bu süreçte gözaltına alınmış ve bu iki arkadaşımız da iddianamede sanık sıfatıyla yer almışlardır. Camiamıza karşı yapılan operasyondan aylar öncesinden itibaren sosyal medyada, “Az kaldı! Çok yakında sizleri tutuklatacağız!” gibi söylemlerle korku salmaya çalışan ve insanları amaçları doğrultusunda istedikleri gibi yönlendirmeyi hedefleyenKUMPAS ÇETESİ’, bu çabalarıyla Yıldız, Muazzez Arık ve annelerini de korkutmayı başarmışlardır. 

Sosyal medyadaki bu “Yakında tutuklanacaksınız!” tehditlerinden korkan ve eğer bir polis operasyonu yapılırsa, bizlerle olan arkadaşlıkları nedeniyle bir mağduriyet yaşamaktan endişe eden, ailenin bu üç üyesi birden bizlerle olan bağlantılarını hemen kesmişlerdir. Ve nitekim bu polis operasyonu gerçekleşince de, yine aynı tereddütler içerisinde büyük bir korkuya kapılmış ve hemen Etkin Pişmanlık hükümlerinden yararlanarak, söz konusu KUMPAS ÇETESİ’nin aylar öncesinden bu yana telkin edip yönlendirdiği şekilde arkadaş grubumuz aleyhinde “yalan beyanlarda bulunarak” kendilerini kurtarmaya çalışmışlardır.

Yıldız, Muazzez ve Azime Arık’ın bu tercihlerinin önemli bir başka sebebi daha vardır. Ailenin bu üç ferdinin de yaşları çok ileridir ve aynı zamanda da ağır sağlık sorunları yaşamaktadırlar. Anneleri Azime Arık (1945 doğumlu) 76 yaşında, Yıldız A. 53 ve Muazzez A. da 51 yaşlarındadır.

  • Azime A. migren, yaşlılık şekerinden dolayı ileri derecede şeker ve aynı zamanda da yüksek tansiyon hastasıdır ve beyninde de pıhtı bulunmaktadır. Ve bunlardan dolayı gözlerinde de görme bozukluğu vardır. Ayrıca felç geçirmiştir.
  • Çocukken 9-10 yaşlarında geçirdiği ve o dönemlerde tam tedavisi yaptırılmamış (çocuk felci /) romatizmal bir hastalığın kalbinde meydana getirdiği hasar nedeniyle Yıldız Arık’ın kalbinde mitral kapak yetersizliği oluşmuştur. Bu önemli rahatsızlığını da arkadaş camiamızda olduğu süreçte, yaklaşık 1993-94 yıllarında (Yıldız 27 yaşlarındayken) arkadaşlarımızın teşvik ve yardımlarıyla doktora giderek, onların vesilesiyle öğrenmiştir. Bu sayede düzenli ilaç kullanarak hastalığını kontrol altına alma imkânı bulmuştur. Ayrıca Yıldız reaktif hipoglisemi hastasıdır, dizlerindeki rahatsızlığı için bir diz ameliyat geçirmiştir, ve bu nedenle de eklem ağrıları ve çeşitli sorunlar yaşayan bir insandır. Bunların yanı sıra fibromiyalji adı verilen kronik eklem ağrıları ile ortaya çıkan, kas ve sinirleri etkileyen bir romatizmal hastalığı da vardır. Ellerini bükmekte dahi çok zorlanmaktadır. Ayrıca migren rahatsızlığı da vardır. Ve geçirmiş olduğu tiroid ameliyatı sonucunda da vücudunda ciddi bir kalsiyum yetmezliği ortaya çıkmış ve hastaneye yatarak bunun için de tedavi görmüştür.
  • Muazzez ise hem migren hem tansiyon hastasıdır hem de Shögren adı verilen bir romatizma hastalığı ile mücadele etmektedir. Ve bu hastalığının da her an Lupus’a dönüşme ihtimali söz konusudur. (*Lupus: vücutta birçok organı birden tutan bir romatizma hastalığıdır. Lupus hastalığı otoimmün olarak tabir edilen hastalıklardandır. Otoimmün hastalıklarda hastanın bağışıklık sistemi hatalı çalışarak kişinin kendi hücrelerini yabancı madde olarak algılar. Kaslarda eklemlerde damarlarda böbreklerde kalp zarında karın zarında çok şiddetli ağrı ve iltihaplanmalarla seyreder. Ve hastalığın kesin bir tedavisi de yoktur.)
  • Bu şartlar altında her üçünün de tutuklanması ve cezaevine girmesi, Allah korusun ölümle burun buruna gelmeleri demektir.
  • Zira cezaevi şartlarında herhangi sıradan bir hastalığın tedavisi yaptırabilmek hatta sıradan bir ağrı kesiciye ulaşmak bile inanılmaz şekilde zorken; bir hastaneye doktor muayenesine gidebilmek aylar sonrasında gerçekleşirken ve devamında da ancak aylar boyu defalarca gidebildikten sonra bir doktor tarafından muayene olabilmek söz konusuyken; tutuklanmaları durumunda böylesine ağır hastalıklara sahip insanların ne tür ve ne kadar ağır mağduriyetler yaşayacakları da elbette ki herkesin malumudur.
  • Dolayısıyla Azime, Yıldız ve Muazzez Arık da tüm bu gerçekleri masaya koyarak bir değerlendirme yapmış ve CEZAEVİNE GİRMEMEK İÇİN Etkin Pişmanlık hükümlerinden yararlanmaktan ve bunun için de CAMİAMIZA KARŞI EN AĞIR İFTİRALARI ATMAKTAN BAŞKA BİR ÇIKAR YOL GÖREMEMİŞLERDİR.

Tüm bu sağlık sorunlarının yanı sıra, maddi imkanlarının da çok kısıtlı olması, cezaevi şartlarında nasıl büyük mağduriyetler yaşayabilecekleri konusunda Muazzez, Yıldız Arık ve annelerinin daha da fazla korku ve endişeye kapılmalarına neden olmuştur. Nitekim tutuklanmadıkları halde, yürütülen soruşturma kapsamında daha ilk günden, tek geçim imkanları olan yetim maaşlarının bloke edilmiş olması bile, bu korkularındaki haklılıklarını ortaya koymuştur. Bu konuda savcılığa yazmış oldukları dilekçeler, bu gerçeklerin en somut delillerinden birini gözler önüne sermektedir. 2016/103113 soruşturma no’lu dosyaya 10.05.2019 tarihinde sundukları bu dilekçelerinden birinde, içerisinde bulundukları durumun zorluğunu şöyle ifade etmişlerdir:


İşte aşağıda yer alan Yıldız ve Muazzez Arık’ın gerçek dışı tüm iddiaları, tüm bu anlatılan şartlar sonucunda ortaya atılmıştır. TAMAMI HAYAL ÜRÜNÜ İFTİRALARDAN İBARETTİR. Tüm bunlar aynı zamanda da camiamıza husumet besleyen ve aleyhte çok organize bir faaliyet yürüten özel BİR KUMPAS GRUBUNUN YÖNLENDİRMELERİYLE OLUŞTURULMUŞTUR ve TAMAMI GERÇEK DIŞIDIR.

Muazzez, Yıldız ve Azime Arık, bu iftiraları tekrarlamadıkları takdirde, kendilerinin de camiadaki diğer kişiler gibi haksız yere tutuklanacaklarını ve telafisi mümkün olmayan çok büyük mağduriyetler yaşayacaklarını bildikleri için, tek çıkar yol olarak etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmayı görmüş ve iftiraları tekrarlamaya mecbur kalmışlardır.


1- Muazzez Arık’ın 30 Yıldır Bu Yapının İçinde Esirdim, Sokağa Çıkamıyordum” İddiası Gerçek Dışıdır

Muazzez, Yıldız ve Azime Arık’ın güya esir tutuldukları, hürriyetlerinden yoksun bırakıldıkları ve sokağa bile çıkamadıkları şeklindeki iddialarının geçersizliği somut delillerle ortadadır.

  • Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Muazzez Arık 51 (1969 doğumlu), Yıldız Arık ise 53 (1967 doğumlu) yaşındadır. Anneleri Azime Arık ise 75 (1945 doğumlu) yaşındadır. Üçü de esir tutulacak, kandırılacak ve böyle bir durum yaşamış olsalardı da ne yapmaları gerektiğini bilemeyecek yaşlarda değillerdir. 
  • Ayrıca medeniyetten uzak kırsal bir bölgede, imkanların kısıtlığı olduğu bir köyde ya da mezrada değil, 21. yy teknolojisinin en yaygın şekilde kullanıldığı İstanbul gibi bir metropolde yetişmiş, İstanbul’un merkezinde en lüks ve korunaklı semtlerinde yaşamaktadırlar.
  • Dahası Yıldız Arık,annesi ve kız kardeşi ile birlikte kendilerine ait ayrı ve müstakil bir evde yaşıyorlardı. Arkadaşlarımızla birlikte ikamet etmiyorlardı. Yani, yalnızca kendi aile fertlerinin bulunduğu bir evde yaşıyorlardı.
  • Bir insan kendi aile evinde esir tutulmaz, esir tutulduğu evin anahtarı kendisinde olmaz ve o kişinin bulunduğu yerden istediği anda çıkabilmesi de asla mümkün olmaz. Ancak bu arkadaşlarımız için böyle bir durum elbette ki asla söz konusu olmamıştır. Yaşadıkları kendi aile evlerinin anahtarı doğal olarak yalnızca kendilerindeydi. Kapıyı istedikleri kişiye açar, istemediklerine de açmazlardı. Ayrıca istedikleri herkesi evlerine davet edebiliyorlardı.
  • Evlerine haftada 2 gün temizlik görevlisi geliyordu. Ayrıca her gün sucu, market, manav ve apartman görevlisi geliyordu. İstedikleri anda istedikleri konuda yardım almak için her türlü sosyal kurum ya da servisi davet edebilir, polis ya da gazeteci gibi kişilerle her an bağlantı kurabilirlerdi.
  • Apartmandaki komşuları da onları tanıyorlardı, evlerindeki rahat yaşantılarına şahitlerdi. İstedikleri zaman komşularıyla istedikleri gibi görüşüyorlardı.
  • Arkadaş grubumuzda bulundukları süre boyunca Yıldız Arık’ın ailesinin ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabilmesi için her zaman bir arabası oldu. Bu araba 7/24 kapısının önünde, anahtarı da Yıldız Arık ve ailesindeydi.
  • Tüm aile fertleri, ister arabayla ister arabasız, istedikleri gibi tek başlarına evden çıkıp istedikleri her yere giderlerdi. 
  • Annesi Azime Arık’ı tüm doktor kontrollerine, tedavilerine Yıldız Arık bizzat kendisi arabasıyla götürüyordu. Ve bu gibi konularda da maddi manevi her türlü ihtiyacında da bizlerden yardım rica ediyordu, bizler de onları hiç kırmıyor ve elimizden geldiğince destek oluyorduk. Nitekim bu doktor randevularına ve yapılan masraflara dair belgeler hastane kayıtlarından da tespit edilebilir. (Zira ifadelerinde doktora gönderilmediklerini iddia ediyorlar, ancak bu kayıtlar bu iddiaları kökten çürütmektedir)
  • Her üçü de istedikleri zaman gezmeye, eğlenmeye, spora, doktora, market alışverişlerine, AVM gibi her türlü sosyal ortamlara istedikleri gibi giderlerdi. 
  • Sık sık kuaföre, bakıma, doktora, fizik tedaviye, çarşıya pazara alışverişe gidiyor, yürüyüşe çıkıyorlar, arkadaşlarına gidip geliyorlardı.
  • Evde yetiştirdikleri kuşlarının bakımıyla ilgilenmek için düzenli olarak gittikleri Petshop’ta da Yıldız Arık’ı çok iyi tanırlardı. Buraya da istediği zaman sık sık gider ve kuşları için de tek başına alışveriş yapardı. 
  • Hepsinin de kendilerine ait cep telefonları ve bilgisayarları her zaman ellerinin altındaydı. Hem telefon üzerinden hem de internet ve sosyal medya platformları ve whatsapp gibi mesaj programları üzerinden, istedikleri kişilerle rahatlıkla iletişim kurarlardı. Nitekim, tüm bunlar telefon kayıtlarından tespit edilebilir. (Bilgisayar ve telefonlarının ellerinden alındığını iddia ediyorlar, ancak bu kayıtlar bu iddiaları çürütmektedir)
  • Sosyal medyayı çok aktif olarak kullanıyorlar, sık sık paylaşımlar yapıyor, fotoğraflarını ekliyorlardı. Hiçbir fotoğraflarında da zorla tutulmuş, hürriyetinden yoksun bırakılmış bir halleri yoktu. Gayet rahat, mutlu, huzurlu oldukları her hallerinden görülüyorlardı.
  • Akrabalarıyla istedikleri her zaman, istedikleri gibi iletişim kurarlardı. Ve istedikleri zaman da onları ziyarete giderlerdi. 
  • Evlerinde çok rahat bir hayatları vardı.Tüm günü kendi keyifleri rahatları nasıl isterse ona göre geçirirlerdi. 
  • Aşağıda, (soldaki) Muazzez Arık ve (sağdaki) Yıldız Arık’ın cemiyet hayatında katıldıkları etkinliklerden birinde çektirdikleri fotoğraflarda özgürce sosyal aktivitelere katıldıkları ve aynı zamanda da çok neşeli ve mutlu oldukları çok çarpıcı bir şekilde görülmektedir:









  • Davetlere, iftarlara gidiyor orada siyaset, sanat, basın dünyasından farklı sosyal çevrelerden birçok insanla bir araya geliyor, onlarla her konuda sohbet ediyor ve iletişim kuruyorlardı.
  • İstanbul’da yaşayan, üniversite okumuş ve her türlü teknolojik iletişim imkanına da sahip olan bir insanın, Orada zorla tutuluyordum şeklinde bir ifade vermesi, hayatın gerçekleriyle çok büyük bir tezat oluşturmaktadır. Yaşadığı hayatın her detayı ayrı ayrı Muazzez Arık’ın bu iddiasını kökten çürütmekte ve gerçekleri tamamen açığa çıkarmaktadır.
  • Tüm bunların yanı sıra, Muazzez Arık’ın uzun süre boyunca taşıma ruhsatlı bir silahı da vardı. Silah alabilecek imkana sahip olan ve her yerde bu ruhsatlı silahıyla birlikte gezen bir insanın, “Esir tutuluyordum” demesinin ise açıktır ki hiçbir inandırıcılığı yokturKaldı ki bu silahı alırken dahi, defalarca devletin en yetkili makamlarına gitmiş, emniyet müdürlüğüne, sağlık kontrollerine mecburi olarak gidip görüşmeler yapmış, beyanlarda bulunmuş, evraklar imzalamıştır. Aramızda sözde esir tutuluyor olsaydı veya bizden yana en ufak başka bir sıkıntısı olsaydı, tüm bu aşamalarda da bu mağduriyetini rahatlıkla resmi makamlara iletirdi. Ancak hiçbir rahatsızlıkları olmadığı için, Muazzez’in de Yıldız’ın da bu yönde bir girişimi hiçbir zaman olmamıştır.
  • Ayrıca önemli bir başka konu da bilindiği gibi 1999 yılında Sn Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza bir polis operasyonu daha yapılmıştı. Muazzez ve Yıldız Arık o dönemde de isteselerdi bizlerden şikayetçi olur, bir sıkıntıları varsa bunu çok kolay bir şekilde emniyet birimlerine anlatırlardı. Zira o dönemde tüm arkadaşlarımız yine gözaltına alınmışlardı, Sn Adnan Oktar ve bazı arkadaşlarımız da yine tutuklanmışlardı. Muazzez’in kendisi de Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında ifade vermişti. Açıktır ki ortada gerçekten esir tutulan bir insan olsa, polise ulaştığı anda ilk söyleyeceği konu bu olur ve onlardan yardım isterdi. Ancak Yıldız ve Muazzez Arık’ın şu an bu davada verdikleri beyanların hiçbiri doğru olmadığı ve şikayetçi olmalarını gerektiren hiçbir mağduriyetleri olmadığı için, o dönemde bunların hiçbirinden bahsetmemişlerdi.


2- Muazzez Arık’ın “Operasyondan 9 Ay Önce Oradan Kaçarak Kurtuldum” İddiası Gerçeklerle Tamamen Çelişmektedir

  • Muazzez Arık’ın “Oradan kaçarak kurtuldum” şeklindeki ifadesi tamamen kendisini mağdur olarak gösterebilmek için, ‘BASKI ALTINDA KENDİSİNE VERDİRTİLMİŞ, KURGULANMIŞ ŞABLON BİR CÜMLEDİR’. Zira, Muazzez Arık adeta ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK BİR TAKSİYE BİNMİŞ ve KENDİ İSTEDİĞİ TARİHTE, İSTEDİĞİ SAATTE, İSTEDİĞİ ŞEKİLDE BİZLERLE ve AİLESİYLE İRTİBATINI KESMİŞTİR.
  • Ardından da kendi istediği bir başka yerde kendisine yepyeni bir hayat kurmuştur. Bu tarihten sonra bizlerin kendisiyle hiçbir irtibatı olmamıştır. Nereye gittiğinden, ne yaptığından, kimlerle yaşadığından, hangi şehirde nerede oturduğundan dahi haberimiz yoktur.
  • Ayrıca bir insanın kaçması için, öncelikle zorla alıkonulduğu bir ortamda olması gerekir ki, böyle bir durumun da asla olmadığı yukarıda detaylarıyla ve somut delilleriyle ortaya konulmuştur.
  • Daha de önemlisi Muazzez Arık’ın, “KAÇARAK KURTULDUM!” DEDİĞİ EV, ANNESİ VE ABLASIYLA YAŞADIĞI, KENDİ AİLE EVLERİDİR.”
  • Evin sokak kapısının anahtarı herhalde üzerindedir ve bu da Muazzez Arık’ın elinin altındadır ki, Muazzez istediği anda bu sokak kapısını açmış, evden dışarı çıkmış ve gitmiştir. Dolayısıyla da ortada ‘bir esir hayatı ve bir kaçma vakası olduğunu’ öne sürebileceği tek bir delil dahi yoktur. Ve buna karşılık, Muazzez’in hayatını özgürce yaşadığını ispatlayan onlarca somut delil mevcuttur. 
  • Muazzez Arık bizlerle irtibatını kestikten bir süre sonra, yine kendi isteğiyle ablası Yıldız ve annesiyle iletişime geçmiştir. Bu durum telefon kayıtlarında da mevcuttur. Eğer esir olmuş olsaydı, açıktır ki kaçtığı yerdeki insanlarla asla tekrar irtibat kurmazdı. Ancak buna rağmen bizler kendisiyle bir daha hiç irtibat kurmadık. 
  • Ayrıca önemli bir başka konu da, Muazzez Arık evden ayrıldıktan sonra, ablası Yıldız’ın onu defalarca evlerine, annesinin yanına dönmesi için geri çağırmış olmasıdır. Eğer Yıldız da -ifade ettiği gibi- eğer baskı altında olsaydı, kardeşinin geri dönmesi için onunla asla konuşmaz ve asla ısrar da etmezdi. Buna dair somut deliller de yine Yıldız ve Muazzez’in telefon kayıtlarında mevcuttur.
  • Yıldız Arık’ın bu ısrarlarına rağmen Muazzez Arık, yine kendi özgür iradesiyle, ailesiyle de bizlerle de görüşmek istemedi ve bir daha da görüşmedi. Baskı altında olsa o da ablası çağırdığında geri gelip görüşmek zorunda kalırdı, ama böyle bir mecburiyet hiçbir şekilde söz konusu olmadı.
  • Bu olaydan hemen birkaç ay sonra, Yıldız ve annesi Azime Arık da bizlerle bağlantılarını kesmek istediler. Her ikisi de hiçbir engellemeyle karşılaşmadılar. Son derece özgür bir şekilde istedikleri gibi bizlerle görüşmeyi kestiler ve yeni bir hayata başladılar.
  • Yıldız ve Azime Arık ile de bir daha hiçbir bağlantımız, ısrarımız, irtibatımız olmadı. Bunlar da yine tüm telefon kayıtlarıyla sabittir.

Dolasıyla ailenin bu üç ferdi için de ortada ne bir zorla alıkonulma ne bir esir hayatı ne de bir kaçma olayı hiç yaşanmamıştır. Tüm bunlar etkin pişmanlıktan yararlanabilmek için mahkeme huzurunda baskı altında verilmiş gerçek dışı beyanlardan ibarettir.

Ancak hiçbir inandırıcılığı yoktur ve bu da somut delilleriyle ispatlı bir şekilde ortaya konulmuştur.


3- Muazzez Arık’ın “Adnan Oktar Beni Ölümle Tehdit Etti. ‘O Hiçbir Yere Gidemez, Kaçarsa Onu Öldürürüm’ Dedi” Şeklindeki Sözleri Kurgulanmış Bir İftiradan İbarettir

  • Öncelikle Muazzez Arık’ın tüm ifadeleri birbiriyle çelişmekte ve birbirini çürütmektedir. Çünkü anlattıkları gerçek değildir.
  • Yukarıdaki satırlarda da açıklandığı gibi, Muazzez Arık önce “Oradan kaçarak kurtuldum” şeklinde bir ifade vermiş, sonrasında da sözde kendisine Muazzez kaçarsa onu öldürürüm” dendiğini iddia etmiştir. BU İKİ İFADE ZATEN BİRBİRİNİ YALANLAMAKTADIR. Kaçma olayı ise zaten hiçbir şekilde söz konusu dahi olmamıştır. Muazzez Arık 32 yıl kadar bir süre kendi istediği için bizlerle arkadaşlık etmiştir, ancak yine kendi hür iradesiyle kendisi irtibatını kesmek istediği anda da aramızdan ayrılmış, evinin kapısını açıp gitmiştir.
  • Muazzez Arık kaçarsa onu öldürürüm” şeklinde bir sözün asla söylenmediğinin en büyük ispatı, OPERASYONDAN TAM 9 AY ÖNCE BİZLERLE İRTİBATINI KESTİĞİ HALDE ne Sn Adnan Oktar’ın ne de arkadaşlarımızdan herhangi birinin, MUAZZEZ ARIK İLE BİR DAHA HİÇBİR ŞEKİLDE İRTİBAT KURMAMIŞ OLMASI, onu arayıp sormuş dahi olmamızdır.
  • Bizlerden ayrıldıktan sonra, 9 AY BOYUNCA DA RAHAT YAŞAMIŞ OLMASI, güya ayrılması durumunda ÖLDÜRÜLME TEHDİDİ ALTINDA OLDUĞU GİBİ MESNETSİZ VE ASILSIZ BİR İDDİAYI DA KÖKTEN ÇÜRÜTMEKTEDİRBu konuya verilebilecek daha pek çok cevap vardır ancak bu kadar ütopik ve inandırıcılıktan uzak bir iddiayı açıklamaya, bu apaçık ortada olan somut delil tek başına zaten yeterlidir.
  • Diğer yandan da Sn Adnan Oktar’ın böyle bir sözü asla söylemeyeceğini, onu tanıyan herkes çok iyi bilir. Sn Adnan Oktar sevgi insanıdır. Her zaman her konununKuran ahlakı içerisinde, güzel ahlakla, iyilikle, sevgiyle, hoşgörüyle çözülmesi gerektiğini anlatan, sevgi dolu üslubuyla tanınan ve bu ahlakından dolayı da çok sevilen bir insandır.
  • Etkin pişmanlıktan yararlanan kişilerin Sn Adnan Oktar’ı hedef göstererek onun adını böylesine mesnetsiz ifadelerle birlikte zikretmeleri, tutuklanma korkularından ve onlara bunun çözümü olarak da başta Sn Adnan Oktar olmak üzere tüm camiamızı karalamaları için kendilerine baskı yapılmasından kaynaklanmaktadır.
  • Ancak elbette ki bu ifadelere inanan yoktur ve karalamalar da somut gerçeklerin üzerini asla örtemez. 


4- Muazzez Arık’ın Eğitim Hakkım Engellendi” İddiası Gerçek Dışıdır

Muazzez Arık’ın sözde Sn Adnan Oktar ve arkadaş camiamız sebebiyle eğitimini bırakmak zorunda kaldığı iddiası da baştan sona iftiradır.

  • Muazzez Arık, Sn Adnan Oktar ve arkadaşlarımızla tanıştığı yıllarda henüz Marmara Üniversitesi Matematik bölümüne yeni başlamıştı. Ve bu tarihten sonra da bizlerle arkadaş olduğu halde yıllarca üniversite eğitimine devam etti. Kimse onun eğitimine engel olmadı.
  • Eğer isteseydi bu yıldan sonra da devam edip eğitimini tamamlar ve diplomasını da alırdı. Ancak Muazzez oldukça zor bir branş olan matematik bölümünde okuyordu. Okulunu bitirememesinin sebebi de muhtemelen matematik bölümünün zorluğu ve çok çalışma gerektirmesiydi.
  • Ancak bu Muazzez’in tamamen, Sn Adnan Oktar ve arkadaş camiamızdan tamamen bağımsız olarak aldığı kararlardır. Hatta bir çoğumuzun onun eğitim durumunun detaylarından haberimiz bile yoktur. Bizler dahi bu durumdan dahi habersizken, Muazzez’in bizleri sözde onun eğitim hakkını engellemekle suçlaması tamamen Etkin Pişmanlık hükümlerinden faydalanıp tahliye olabilmek için kendisine söyletilen bir yalan ve iftiradırVe hiçbir gerçekliği, somut delili, itibar edilebilir ve inandırıcı yönü de yoktur.
  • Ayrıca Muazez, Sn Adnan Oktar’ın sözde “Kız kısmı okumaz!” dediğini söylemekte ve bu yüzden okuluna devam edemediği şeklinde gerçek dışı bir iddiada bulunmaktadır. Ancak arkadaş camiamızdaki diğer bayanların üniversite tahsil durumlarına bakıldığında, çok büyük bir bölümünün Sn Adnan Oktar ile tanıştıktan sonra eğitimlerine devam ettikleri, başarıyla mezun oldukları ve hatta bunun ardından da büyük bölümünün ya 2. üniversitelerini okudukları ya da yüksek lisans ve doktora yaparak eğitim kariyerlerini çok daha üst seviyelere taşıdıkları görülmektedir. Dolayısıyla YÖK kayıtlarından da kolaylıkla görülebilecek olan bu bilgiler, Muazzez Arık’ın iddianamemize de giren bu gerçek dışı iddialarını kökten çürütmekte ve geçersiz kılmaktadır.
  • Diğer yandan Muazzez Arık’ın ablası Yıldız Arık da Sn Adnan Oktar ve arkadaşlarımızla tanıştığı yıllarda üniversite eğitimine yeni başlamış olduğu halde, o da yine tahsilini tamamlamış ve üniversiteden (Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi’nden) mezun olmuştur. Muazzez’in “Kız kısmı okumaz” dediler eğitimime engel oldular” şeklindeki iddiası doğru olsaydı, elbette ki Yıldız Arık’ın da üniversite okuyamamış ve mezun olamamış olması gerekirdiAncak böyle bir iddia tamamen gerçek dışı olduğu ve yalnızca Sn Adnan Oktar’a sahte bir suç isnat etme amacı taşıdığı için, Yıldız için de böyle bir durum asla söz konusu olmamıştır. 


5- Muazzez Arık’ın “Silahımı Bana Adnan Oktar aldı, bana vekalet imzalatıldı, devamını bilmiyorum” İddiası Somut Gerçeklerle Çelişmektedir

Muazzez Arık ifadesinde “Silah aldı sonra bana… Beretta marka bir silah geldi. Sadece vekâlet vermeye götürdüler” şeklinde hiçbir gerçekliği olmayan bir beyanda bulunmuştur.

  • Bu ifadesi, hayatın gerçekleriyle, hukukun ve kanunların işleyişiyle, akıl mantık ve bilgi ile de baştan sona çelişmektedir.
  • Akıl sağlığı yerinde olan, üniversite tahsili almış, yetişkin bir insanın notere gidip ne olduğunu bilmediği bir kâğıda, okumadan, anlamadan imza atması söz konusu bile olamaz.
  • Kaldı ki noter yetkilileri de birebir konuşup sözlü olarak onayını almadıkları bir insana böyle bir belge imzalatmazlar.
  • Noter huzurunda her insan, vekalet vermek istemediği bir konuyu veya kişiyi belirtip hakkını arama imkanına da sahiptir.
  • Dahası sözde esir tutulan bir insan için, noterde bir işlem yaptırma imkânı, onlara da esir tutulduğunu anlatması ve yardım istemesi için de çok iyi bir fırsattır. Ancak Muazzez Arık aramızda esir tutulmadığı için veya başka herhangi bir mağduriyeti olmadığı için, noter huzurunda da böyle bir konudan bahsetme gereği duymamıştır.
  • Öncelikle bilindiği gibi ülkemizde silah taşıma veya bulundurma ruhsatı alma işlemleri Emniyet Müdürlükleri aracılığıyla yapılmaktadır. Bir insanın silah ruhsatı alabilmesi için gerekli evraklarıyla birlikte EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ’NE GİDEREK ŞAHSEN BAŞVURU YAPMASI GEREKMEKTEDİR. 
  • Eğer bir insan çıkıp da “Ben silah aldım ama nasıl aldığımı bilmiyorum, bana vekalet verdirtildi, sonra nasıl olduysa, bir anda bana bir silah geldi” diyorsa, bu kişinin sözünün hiçbir inandırıcılığı olmaz.
  • Muazzez Arık da elbette ki silah alabilme işlemleri için resmi makamlara gitmiş, sağlık muayenesinden geçmiş, imzalarını atmış ve ancak tüm bu prosedürlerin sonunda bir silah sahibi olmuştur. 
  • Çok açıktır ki, bunlar yapılmadan, devletimizin hiçbir birimi, görmedikleri bilmedikleri bir insana silah teslim etmez. 


6- Muazzez Arık’ın “Ne Kadar Maaş Aldığımı Hiç Bilmem. Maaş Kartım Hiçbir Zaman Bana Verilmedi. Maaşımı Başkası Alıyordu.” İddiası Gerçek Dışıdır

Muazzez Arık mahkeme huzurunda, “Ne kadar maaş aldım bilmem, kartım hiçbir zaman bana verilmedi. Maaş kartları gibi kartların hepsi Alev’de dururdu. Kartı iş yerinden direk ona verdiler. İnsan kaynakları direk ona verdi.” şeklinde gerçek olmayan bir beyanda bulunmuştur.

  • Öncelikle İstanbul bir şehirde yaşayan, üniversite eğitimi almış, akıl sağlığı yerinde bir insanın maaşının ne kadar olduğunu dahi hiç bilmediğini söylemesinin hiçbir inandırıcılığı yoktur. Bu hayatın olağan akışına, akla, mantığa tamamen aykırıdır.
  • Muazzez Arık 6 ay boyunca Doğuş Holding’de çalıştığını ifade etmiştir. Elbette ki her işe giren insan gibi önce bu işyerine bir iş başvurusunda bulunmuş, sonra şirket yetkilileri tarafından çağrılarak bir iş görüşmesi yapmış, oradaki yetkili kişilerle tanışmış, iş yerinin şartlarını, ne iş yapacağı ve bunun karşılığında da ne kadar maaş alacağı gibi tüm detayları birebir birinci ağızdan kendisi öğrenmiştir.
  • Ve ardından da 6 ay boyunca burada çalışmış, 6 ay boyunca maaş almıştır.
  • Dahası tüm resmi çalışma evraklarında,SGK kayıtlarında da ne kadar maaş aldığı kayıtlıdır. Bu bilgiler her çalışan insanın elinin altındadır ve tüm bu detayları çok iyi bilir. 
  • Muazzez’in verdiği ifade özel olarak kurgulanmış, arkadaş camiamızda sözde hiyerarşik bir yapı varmış, insanlar baskı altındaymış ve bu kişilerin paralarına, mallarına el konuluyormuş gibi bir algı oluşturabilmek için bu sözler kendisine özel olarak söylettirilmiştir. Ancak bu ifadesi kendi kendini dahi yalanlamaktadır ve somut gerçekler de bu iddiayı kökten çürütüp yok etmektedir.
  • Diğer yandan da dikkat edilirse aynı hafta içerisinde ifade veren Etkin Pişmanlardan birkaç tanesi birden sanki önceden ezberlemiş gibiaynı cümleleri kullanmışlardır. Örneğin Ece Koç da sözde “Birçok iş yerinde çalıştığı, ama maaşını güya hiç görmediği, maaş kartının başkasında olduğunu” söylemiştir. Her iki ifadede de cümlelerin akışı ve kelimelerin sıralanışı bile aynıdır. Oysa ki her insanın bir konuyu aktarış şeklinde kullandığı kelimeler vurguları konu akışı birbirinden tamamen farklıdır. Ancak burada adeta birebir bir anlatım vardır. Bu da çok dikkat çekicidir ve her ikisine de özel organize edilmiş şablon bir ifade verdirtildiği açıkça görülmektedir.
  • Açıktır ki ‘bütün maaş kartlarının sözde Alev Babuna’da olduğu’ iftirası da yine özel olarak kurgulanmıştır. Bu, 1999 YILINDA YAPILAN OPERASYONDA UYDURULMUŞ BİR YALANDIR VE BU DAVADA BERAAT EDİLMİŞTİR. Arkadaşlarımızın el konulan kredi ve banka kartları da, hiçbir suç unsuru bulunmadığı için, kendilerine iade edilmiştir. Ne var ki, beraat edilmiş bu iftira algı oluşturmak amacıyla tekrar gündem yapılmaktadır. 
  • 1999 yılında ortaya atılan bu iddianın geçersizliği somut delillerle ortadadır. Zira bilindiği gibi camiamıza polis operasyonu sabah 5.30’da yapılmıştır ve bu operasyonda gözaltına alınmış olan Alev Babuna’da herhangi bir kişiye ait bir maaş kartı bulunmamıştır. Arkadaşlarımızın her birinin maaş veya kredi kartları, kendi üzerlerinde bulunmuştur. Bu, Emniyet tutanağında sabittir.
  • Dolayısıyla maaş kartının sözde Alev Babuna’da bulunduğu iddiası, resmi kayıtlarla da sabit olan açık bir iftiradır ve Muazzez Arık’a da cezaevi korkusuyla söyletilmiş özel bir kurgulamadır.
  • Muazzez Arık, etkin pişmanlıktan yararlanan ve yargılanmakta olan bir sanıktır, dolayısıyla kendisi de hala camiamıza atılan iftiralar, yapılan tutuklamalar, uzayan haksız tutuklama süreci gibi olaylardan korkmakta, aynı durumları kendisinin de yaşama ihtimali ile kendisini kurtarabileceğini düşündüğü her türlü iftiraya dört elle sarılmaktadır. Bu nedenle de kendisini olabildiğince mağdur, kandırılmış ve zorla aramızda tutulmuş biri gibi göstererek; aslında severek ve isteyerek bizlerle birlikte geçirdiği ve arkadaşlık ettiği 30 yıla bir açıklama getirmeye çalışmaktadır. 


7- Muazzez ve Yıldız Arık’ın “Mirasımızı Zorla Sattırdı” İddiası Özel Olarak Kurgulanmış Bir İftiradır

  • Önceki bölümlerde de belirtildiği gibi, Muazzez Arık 51, Yıldız Arık 53, anneleri Azime Arık ise 74 yaşlarındadırlar. Üçü de esir tutulacak, kandırılacak ve böyle bir durum yaşamış olsalardı da, ne yapmaları gerektiğini bilemeyecek yaşlarda değillerdir. 
  • Ayrıca kırsal bir bölgede, imkanların kısıtlığı olduğu bir kuş uçmaz kervan geçmez bir köyde değil, 21. yy teknolojisinin en yaygın şekilde kullanıldığı İstanbul gibi bir metropolde yetişmiş, İstanbul’un göbeğinde en lüks ve korunaklı semtlerinde yaşayan insanlardır. 
  • Böyle insanların Mirasımız zorla sattırıldı” şeklinde, hiç kimsenin itibar etmeyeceği ve hiçbir somut delili de olmayan hayali bir iddiada bulunmalarının tek sebebi, daha öncede belirtildiği gibi, camiamız aleyhinde konuşmaları için kendilerine yapılan baskılar ve bu şekilde konuştuklarında dakendilerini tutuklanmaktan, bizlerle aynı iftiralara maruz kalmaktan kurtarabileceklerine olan inançlarıdır.
  • İşte bu bakış açısı, Arık ailesi gibi, bu davada etkin pişmanlıktan yararlanan ve müşteki olan insanların, kendi insiyatifleri ve kendi tasarruflarıyla harcadıkları miraslarını bile Sn Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik “örgütsel bir suç” isnadına dönüştürmelerine neden olmaktadır. Bu insanlar, ancak böyle iftiraları gündeme getirdikleri takdirde kendilerini kurtarabileceklerine inandırılmışlardır. Ancak bu iddialarınhiçbir somut delili yoktur.
  • Ayrıca eğer ailelerinden kendilerine kalan bir mirasları varsa, buna dair tüm resmi işlemlerin belgeleri de zaten devletimizin kayıtlarında mevcuttur.Bu kayıtlardan da bunların bizim camiamızla bir alakası olmadığı, tüm mal varlıklarının kendi tasarruflarında olduğu açıkça görülebilecektir.


8- Muazzez ve Yıldız Arık’ın “Baskı, Tehdit ve Tacize Maruz Kaldık, Dayak Yedik” İddiaları Asılsızdır

Muazzez ve Yıldız Arık’ın cezaevine girme korkusu ve psikolojik baskı altında verdikleri ifadelerinde –Sn Adnan Oktar’ı tenzih ederiz– sözde Sn Oktar’ın camiamızdaki bayanları darp ettiği yönünde gerçekle hiçbir ilgisi olmayan, dahası gerçeklerin tamamen tersyüz edilmesi ile ortaya atılmış, akıl ve mantıktan uzak, mesnetsiz, dayanaksız bir iddia da yer almaktadır.

  • Sn Adnan Oktar on yıllardır yazdığı eserlerle ve TV yayınlarında yaptığı anlatımlarla tüm dünyaya sevgiyi, barışı, kardeşliği anlatan bir sevgi insanıdır, sayfa sayısı 65 binin üzerinde olan eserlerinin temel konusu sevgidir. Hayatı boyunca insanların en başta Allah’ı sevmelerini, Allah için birbirlerini sevmelerini, dünyaya sevginin hakim olmasını, sevgi olduktan sonra yeryüzünde hiçbir sorunun kalmayacağını savunmuştur. Günümüzde sevgi sözcüğünü gerek yazılı gerek sözlü olarak en çok zikreden insandır. Sayın Adnan Oktar 30 milyonun üzerinde satışı gerçekleşmiş olan eserlerinde tüm dünyaya sevgiyi anlatırken, kimi zaman günde 10 saati bulan ve bir gün ara vermeden yaptığı canlı yayınlarda sevgiden bahsederken, kendi arkadaşlarını darp ettiğine dair bir iddia ileri sürmek akıl ve mantık ile çelişmektedir. Sayın Adnan Oktar arkadaşlarını canından çok seven, arkadaşlarının da kendisini canlarından çok sevdikleri bir insandır.
  • Camiamızdaki arkadaşlarımızın Sn Adnan Oktar’a olan sevgileri çok şiddetli, sarsılmaz bir sevgidir. Bunun önemli bir delili Sn Oktar’la çektirdikleri fotoğraflar ve canlı yayınlarda kendisine yaptıkları içten iltifatlardır. Bayan arkadaşları Sn Adnan Oktar’ın arkadaşı olmaktan, onunla yan yana olmaktan büyük bir sevinç duymaktadırlar. Muazzez Arık ve Yıldız Arık’ın iddia ettikleri gibi bir ortamın gerçek olması durumunda böyle yoğun, içten bir sevginin oluşamayacağı açıktır. Bayan arkadaşlarının Sn Adnan Oktar’a duydukları candan sevgi, canlı yayınlarda kendisine yönelttikleri sevgi dolu üsluptan da kolaylıkla anlaşılmaktadır.
  • Camiamızda bulunan bayanların bir bölümü iş hayatının içinde olan, çalışan kişilerdir. Bir diğer kısmı camiamızla ilintili A9 TV yayınlarına uzun yıllar düzenli olarak katılmışlardır. Bir kısmı sivil toplum kuruluşlarına mensup kişiler olup, yoğun olarak sivil toplum faaliyetleri gösteren, ülkemizi ve dünyayı ilgilendiren konularda Türkiye’nin önde gelen aydın kesimiyle görüşerek karşılıklı fikir alışverişinde bulunan insanlardır. Tüm bayan arkadaşlarımız düzenli olarak davetlere, seminerlere katılan, toplumda göz önünde olan kişilerdir.Sosyal hayatın tamamen içinde olan bu bayanların darba maruz kalıyor olduklarını düşünmek, hiç kuşkusuz, akıl noksanlığından başka bir şey değildir.
  • Nitekim 11 Temmuz 2018 tarihinde tüm arkadaşlarımızın evlerine aniden bir polis operasyonu yapılmış ve tüm arkadaşlarımız devletin çeşitli sağlık merkezlerine sağlık kontrollerine götürülmüşlerdir. Burada her türlü tetkik yapılmıştır. Ve 100’den fazla sayıdaki bayan arkadaşlarımızın hiçbirinde en ufak bir şiddet ya da darp izine rastlanmamıştır. Ve zaten rastlanması da asla mümkün değildir. Çünkü iddialar gerçek dışıdır. 
  • Öte yandan bayan arkadaşlarımızın her biri Türkiye’nin en iyi okullarında okumuş, her biri saygın ailelerden gelen kişilerdir. Dahası her biri teknolojiyi ve sosyal medyayı aktif kullanan insanlardır. Arık kardeşlerin ve kumpas çetesi tarafından yönlendirilen diğer bazı etkin pişman ve müştekilerin ileri sürdükleri bu iddianın doğru olması durumunda, hiçbir arkadaşımızın sessiz kalmayacağı ve devlet birimlerini derhal bu olaydan haberdar edecekleri açıktır. Ancak bu iddialar tamamen gerçek dışı olduğu için böyle bir girişimde bulunan da olmamıştır.
  • Etkin pişmanlıktan yararlanan bu kişilere baskı altında verdirtilen bu beyanlar yalnızca karalama ve aleyhte algı oluşturma amaçlıdır. Ancak bu çirkin yakıştırmalara itibaren eden hiç kimse de yoktur.


9- Muazzez Arık’ın “Cezalandırılmak İçin Gönderildiğimiz Belli Evler Vardı” İddiası, Hayal Ürünü Bir İftiradan İbarettir

  • Muazzez Arık’ın bu iddiasının gerçekdışı olduğu somut delillerle çok açık bir şekilde ortadadır. Arkadaşlarımızın yaşadığı tüm evler polis operasyonu sırasında görülmüş, adresleri açıkça bilinen evlerdir. 
  • Ve bu evlerin hiçbirinde kapıları kilitlenip balkonlara dahi çıkartılmayan insanlarla karşılaşılmamıştır. Ve bu evlerden alınıp ifadesine başvurulan kişiler arasında, “Biz burada esir tutuluyorduk, cezalandırılmak amacıyla bu evde bulunuyorduk” diyen tek bir kişiye rastlanmamıştır.
  • Dahası bu evlerde İstanbul’da yaşayan ortalama herhangi bir ailenin evinde bulunabilecek tüm teknolojik eşyaların da var olduğu, tutanaklarla sabit bir şekilde kayıtlara geçmiştir. Yıldız Arık’ın ifadesinde yer alan bu gerçek dışı bilgilerle örtüşen tek bir ‘ceza için oluşturulmuş bir eve’ dahi rastlanmamıştır.
  • Dolayısıyla bu iddianın itibar edilebilecek hiçbir yönü yoktur. Somut delillerle çürütülmüş, çelişkilerle dolu, hayali bir iddiadır.


10- Yıldız Arık’ın Sözde “Kişilerin Ayrılmalarını ve Topluma Karışmalarını Engellemek İçin Zorla Dövme Yaptırtıldığı” İddiaları Baştan Sona Mesnetsiz ve Gerçek Dışıdır

Yıldız Arık mahkeme huzurundaki ifadesinde Sn Adnan Oktar için, “Son dönemde dövmeleri çıkardı. Sonradan da tatto’larla rezil etmeye başladı. Birçok kızda bu şekilde uygunsuz kadın figürleri vardı. Oradan ayrılırsa evlilik hayatında, iş hayatında rahat edemesin, topluma karışamasın diye yapılan şeylerdi.” şeklinde GERÇEK DIŞI BİR BEYANDA bulunmuştur.

  • Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, isteyen her insan, istediği şekilde giyinme, istediği şekilde süslenme, istediği saç modelini kestirme, istediği makyajı veya dövmeyi yaptırabilme özgürlüğüne de sahiptir. Bu herkesin kendi özel hayatıdır. Ve kimse de kimseye bundan dolayı bir suçlama yapamaz.
  • Ancak Sn Adnan Oktar hiç kimsenin yaşam ve inanç özgürlüklerine asla karışmaz, herkese karşı saygıyla yaklaşır. Eğer arkadaşlarımız arasında dövme yaptıran herhangi biri varsa, bu onun kendi şahsi tercihidir ve kendi estetik anlayışının bir gereğidir. Bunun Sn Adnan Oktar ile ilişkilendirilebilecek hiçbir yönü yoktur.
  • Müşteki ve ektin pişman beyanlarında bu gibi mesnetsiz iddialara özellikle yer verilmiş ve tüm bunların özellikle Sn Adnan Oktar’ın ismiyle birlikte kullanılması da özel maksatlı bir kumpas çalışmasının ürünüdür. Sn Adnan Oktar’ı kendilerince karalama ve aleyhte propaganda yapma çabasındaki bu insanlar, Muazzez ve Yıldız arık gibi etkin pişmanlıktan yararlanan ve tutuklanma korkusu içerisinde olan kimselere de bu mesnetsiz iddiaları tekrarlatarak bir algı oluşturabileceklerini ummuşlardır. Ancak bu boş bir çabadır, hiçbir hükmü ve somut delili yoktur.
  • Sn Adnan Oktar kimin nasıl bir dövme yaptıracağını ne bilir ne de karışır. Sn Adnan Oktar ilmi çalışmaları, TV sohbetleri, kitaplarının yazılması gibi konularla ilgilenen ve bunlar dışında bir vakti olmayan bir insandır. Çevresindeki her insanın hayatının her detayını bilebilecek bir zamana ve imkana sahip olmadığı gibi, bir fikir insanı olarak, böyle detaylarla zaman harcayacak bir insan da değildir.
  • Genellikle de dövme yaptıracak insanlar bu dövmelerin modellerini ya dövmeyi yapacak olan kişinin ona sunduğu arşivlerden seçerler ya da insanlara sınırsız imkanlar sunan internetten tespit ettikleri bir modeli, dövmeyi yapacak uzman kişiye kendileri verirler. 
  • Nitekim dövme yaptırmış olan arkadaşlarımızın bilgisayar ve telefonları incelendiğinde, sayısız dövme motifi biriktirdikleri, bunlar arasından kendi isteklerine göre seçim yaptıkları da kolaylıkla görülebilecektir.
  • Ayrıca dövme günümüzde dünyanın her yerindeki tüm insanların çok rağbet ettikleri, çok popüler olan ve gençler arasında çok beğenilen bir süs sanatıdır. Bu insanlar arasında kadın figürlerinden oluşan dövmeler de yaptıran binlerce, hatta milyonlarca insan vardır.
  • Dolayısıyla kadın figürü olan dövmelerin sözde bir baskı unsuru olarak, topluma karışılamasın diye yaptırtıldığı iddiası da baştan çürümüş ve çökmüş bir iddiadır. Çünkü zaten toplumda aynı modellerde dövmeleri olan ve bu popüler kültürü benimseyen insanlar çok daha fazla sayıdadır.
  • ‘Bu dövme yüzünden iş bulamayacağı veya evlenemeyeceği iddiası’ ise son derece akıl ve mantık dışıdır.Türkiye’de oldukça fazla insanın görünür yerlerinde dövmeler vardır. Bu insanların büyük bölümü iş sahibidirler ve evlidirler. Türkiye’de birçok sanatçı veya iş insanının, cemiyet hayatının önde gelen ailelerine mensup birçok bayanın dövmeleri bulunmaktadır; hatta bu tercih edilmektedir.
  • ‘Dövmenin sözde sosyal yaşamı imkansız hale getirecek bir tür damgalanma olduğunu’ iddia etmek akıl dışıdır. İnsanlar özellikle görüntülerine dövmelerle detaylar eklemekte, kendilerine daha dikkat çekici, özgün bir hava vermek istemektedirler. Hal böyleyken, “bir daha iş bulamasın veya evlenemesin diye kendisine ‘zorla’ dövme yaptırıldığı” iddiasının abesle iştigal olacağı açıktır.
  • Arkadaş camiamızdaki kişilere bizlerden ayrılamasınlar, ayrılırlarsa da topluma karışamasınlar, iş bulamasınlar, rahat etmesinler diye istekleri dışında dövme yaptırıldığı iddiasını ortaya atan kimseler, günümüzde bir dövmenin lazer yöntemiyle çok kısa bir sürede sildirilebildiğini de unutmuş durumdadırlar. Böyle bir teknoloji varken, böyle bir mantıkla insanlara dövme yaptırılmasının hiçbir mantığı olmayacağı çok aşikardır.
  • Diğer yandan da bu iddiaya göre, arkadaş camiamızdaki bütün bayanlarda dövme olması ve bu dövmelerin de hep uygunsuz kadın figürlerinden oluşmuş olması gerekir. Aksi takdirde bu iddianın hiçbir inandırıcılığı olmayacağı açıktır.
  • Öncelikle bayan arkadaşlarımızın da çoğunda dövme yoktur.
  • Günümüzde modern şehirlerde yaşayan bütün genç kızlar gibi, arkadaşlarımız da görünüşlerine çok önem verir, güzel olmaktan, takdir görmekten zevk alır, moda trendlerini yakından izler ve uygularlar. 
  • Aynı şekilde kaşlara istenilen biçimi bir süre kalıcı olarak verebilmek için dövme yaptırma yöntemi de son 7-8 yılın en yaygın uygulanan yöntemlerinden biridir. Neredeyse tüm genç ve orta yaşlı hanımlar bu yöntemi kullanmaktadırlar. Dolayısıyla kaşlarını kazıtarak istediği biçimde bir dövme yaptırmak herkesin kendi tercihidir ve bir moda akımının gereğidir.
  • Ayrıca bir insanın zorla kaşlarını kazıtarak, ona saatler süren bir dövme yöntemiyle şekil vermek fiziksel olarak mümkün değildir. Her şeyin ötesinde bu bir işkence veya baskı yöntemi değil, bir güzelleşme yöntemidir; meşakkatlidir, masraflıdır. Bunun zorla yaptırılmasının hiçbir mantığı yoktur.
  • Sn Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik isnat edilen suçlara ilişkin herhangi bir somut delil bulunmamasının çaresizliği içerisinde, TCK tarafından suç olarak tanımlanmamış, her bireyin kendi kişisel tercihlerinin uygulanmasından ibaret olan, kaş şekli, saç sekli, saç rengi vb gibi günlük tasarruflarbu şekilde beyanlarla bir karalama malzemesi olarak aleyhte kullanılmaya çalışılmaktadır.
  • Bu tasarruflara ilişkin mantık dışı iddialar, sözde bir suç örgütünün bir “saik” ile sözde üyelerine uygulattığı talimatlar olarak adlandırılmakta ve etkin pişmanlıktan yararlanan arkadaşlarımıza baskı ile söylettirilmektedir. Buradaki hedef, toplumda bir infial oluşturacak şekilde, baskıcı despot bir ortamda genç kızların sözde baskı gördüğü izlenimini yaratmaya çalışmaktır.
  • ANCAK BU SAÇMA VE GÜLÜNÇ İDDİALARA İNANAN AKLI BAŞINDA HİÇ KİMSE YOKTUR. Hatta bu derece çarpık yalanlarla ortaya çıkılması, arkadaş camiamıza yönelik büyük bir kumpas faaliyeti yürütüldüğünü çok daha net bir biçimde vurgulamakta ve insanların mağduriyetimizin boyutlarını çok daha iyi görebilmelerine vesile olmaktadır.


11- Muazzez ve Yıldız Arık’ın, “Eve Herhangi Bir Baskın Yapılması İhtimaline Karşı Dragos’ta Nöbet Tutardık” İddiası Gerçek Dışıdır

Öncelikle müştekilerin ve etkin pişmanlıktan yararlanan kişilerin -ağız birliği yaparak- “nöbet tutardık” şeklinde bir ifade vermelerinin sebebi, onları yönlendiren kumpas ekibinin, arkadaş grubumuzu haksız ve hukuksuz bir şekilde ‘sözde bir örgüt’ ve daha da önemlisi ‘silahlı bir suç örgütü’ olarak gösterebilme çabalarıdır.

Bu amaçla da verilen ifadelerde ‘silahlı’ ve ‘nöbet tutma’ kelimeleri özel olarak ekletilmekte ve hiçbir somut delili olmayan bu konuda ifade veren kişilerin ‘sayıca çok olması sağlanırsa’, bir ihtimal bir etki uyandırabilir umudu ile hareket edilmektedir. Ancak bunların tamamı beyhude çabalardır. Çünkü;

  • Ortada ne nöbet diye bir sistem ne nöbet listesine de böyle bir listeyi yapan herhangi biri yoktur.
  • Yıldız Arık hem böyle bir nöbet sistemi olduğu iddiasında bulunmakta hem de “Gidersem gidiyordum, gitmezsem de gelemiyorum deyip gitmiyordum” sözleriyle, BÖYLE ZORUNLU BİR SİSTEMİN VAR OLMADIĞINI da ifade etmekte ve kendi kendini çürütmektedir. 
  • Tutuklanma korkusu ile yönlendirilen bu EP olan kişilerin, “Dragos’ta nöbet tutulur ve nöbet tutulan yerlerde de silah bulunurdu” şeklinde gerçek dışı ifadeler vermeleri sağlanarak, Kandilli'de gözaltına alınan kişilerin ruhsatlı silahları, adeta bir suç unsuru gibi yansıtılmaya çalışılmaktadır. Ve bu yolla da sözde “silahlı bir suç örgütü’nün var olduğuna dair sahte bir kurgulama yapılarak arkadaş camiamıza hayali suçlar isnat edilmesi hedeflenmektedir.
  • Oysa ki ‘Dragos’ olarak bahsedilen bu villayı kiralamış olan ev sahipleri Tülin Marangozoğlu ve eşinin dostlarının bir kısmı, iş adamı olmaları sebebiyle, devletimizin güvenip onaylayarak kendilerine vermiş olduğu ‘ruhsatlı’ silah sahibidirler. Bu ev, onların da sıklıkla gidip geldikleri ve hatta bazen de misafirliğe kaldıkları ev olması nedeniyle, bu silahların da kendileriyle birlikte orada bulunmuş olması gayet normaldir.
  • Ayrıca başta Sn Adnan Oktar olmak üzere camia mensuplarımız PKK, DAEŞ, EL KAİDE gibi bölücü terör örgütlerinin infaz listelerinde baş sıralarda yer almaktadır. Bu durum devletimizin resmi kayıtlarında sabittir. Ve bu tehditler nedeniyle İstanbul Valiliği Sn Adnan Oktar'ı resmi olarak bilgilendirmiş ve kendisine polis koruması tahsis etmiştir. Dolayısıyla camiamız zaten potansiyel terör örgütü tehdidiyle karşı karşıyadır. Bu tehdit karşısında ruhsatlı silah edinmeye zaten devletimiz onay vermiş durumdadır. 
  • Bu silahlar yaklaşık 30 yıldır bu camiadadır ve tek bir tanesi bile hiçbir suça karışmamıştır. Yani suç silahı olarak gösterilmeye çalışılan bu silahlar, hiçbir suça karışmamış, nefsi müdafaa vb. herhangi bir legal ve meşru bir nedenle dahi kullanılmamış olan temiz silahlardır. Ortada bir suç yoktur, bu silahlar da suç aleti değildir. Dolayısıyla, burada bazı şablon cümlelerle aleyhte bir algı yaratılarak sanki ortada silahlı bir suç örgütü ve bununun için de oluşturulmuş bir nöbet sistemi varmış mesajı vermeye çalışmak, kumpasın ilkel altyapısını göstermekten başka bir işe yaramamaktadır.
  • Diğer yandan da dikkat edilirse Yıldız Arık ifadesinde hem “Banyoda bir silah olabilirmiş” derken, bir yandan da “Ama tabi ben aslında bilmiyorum, çünkü banyoya hiç girmedim” demektedir. Kendi ifadesindeki bu çelişkiden bile, aslında gerçekleri dile getirebilecek bir bilgiye dahi sahip olmadığı; ancak kendisinin, ‘silah olduğu ve nöbet tutulduğu’ şeklinde ifade vermesi için baskı altına alındığı ve yönlendirildiği için böyle bir açıklama yaptığı açıkça ortadadır.
  • Ayrıca Muazzez Arık da, “Ben 14 yıldır Dragos’a (yani sözde nöbet tutulduğunu iddia ettiği yere) hiç gitmedim demektedir. Ancak buna rağmen sözde nöbet tuttuğunu anlatmaktadır. Ki bu da yine beyanlarının doğru ve itibar edilebilir hiçbir yönü olmadığını açıkça ispatlamaktadır.
  • Diğer yandan da yine Muazzez Arık, “Ben orada hiç nöbet tutmadım” da demektedir. Ki bu konuşmasıyla da yine kendi sözlerini bizzat kendisi yalanlamakta ve nöbet adı verilen bir sistem olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
  • Tüm bunlara ek olarak bir de Yıldız Arık önce “nöbetin sözde uyulması zorunlu bir sistem olduğunu” söylerken, ardından da “Ben migrenimi bahane eder, gitmezdim” demekte ve böylece yine nöbet adı verilen zorunlu bir sistemin var olmadığını kendi ifadeleriyle açıkça teyit etmektedirler.
  • Tüm bunlar bu iddianın da tamamen gerçek dışı olduğunu ve etkin pişmanlıktan yararlanan kişilere baskıyla söyletildiğini ortaya koymaktadır.


12- Muazzez ve Yıldız Arık’ın “Yan Odada Bir Şey Olur, Diğer Yandaki Bilmez. Hücre Sistemi Vardır. Altta Birini Öldürseler, Kimse Bilmez.” ve “Susarsınız Su Getirmez, Tuvalete Gitmek İstersiniz Göndermezler Çok Acımasızlardır” Sözleri Baştan Sona Gerçek Dışıdır

  • Sn Adnan Oktar ve arkadaş camiamızın en belirgin özelliklerinden biri birbirimize olan sevgimiz, saygımız, düşkünlüğümüz, aramızdaki derin dostluk, muhabbet ve bağlılıktır. Nitekim bizlere atılan bu iftiraların yaşandığı bu süreçteki tavrımız da bunun en açık delillerindendir.
  • Başta Sn Adnan Oktar olmak üzere bizler birbirimize öyle çok değer veririz ki, birinin saçının tek bir teline dahi zarar gelecek olsa, hep birlikte can siperane kenetlenir ve birbirimize destek oluruz. Bu da bizleri tanıyan herkesin malumu olan çok meşhur bir yönümüzdür. Çünkü bu Allah’ın bir emri, Kuran ahlakının bir gereği, Müslümanların önemli bir vasfıdır. Dolayısıyla birbirimizden böylesine kopuk, bağlantısız, habersiz yaşama ihtimalimiz söz konusu bile değildir. 
  • Birinin bir ihtiyacı olsa, bizler elimizdeki maddi manevi insani tüm imkanlarla vicdanımızı en son noktasına kadar kullanır ve Müslüman kardeşimizin o ihtiyacını en hızlı en kusursuz şekilde karşılayabilmek için elimizden geleni yaparız.
  • Bizim bu ahlakımızı, bizleri tanıyan tüm iş çevremiz, arkadaş çevremiz, ailelerimiz, komşularımız, çalışanlarımız, herkes çok iyi bilir. Bu nedenle de arkadaşlarımız tüm bu insanlar tarafından her zaman sevgiyle, takdirle, hayranlıkla ve gıptayla karşılanırlar.
  • Bizler değil kendi arkadaşlarımıza, yoldan geçerken rastladığımız yolda kalmış, hasta veya ihtiyaç içerisindeki bir insana dahi son derece merhamet eden e tüm imkanlarını hemen seferber eden kimseleriz. Ve bunu da yalnızca Allah korkumuzdan dolayı yaparız.
  • Bu nedenle Muazzez Arık’ın bu iddialarına, bizleri çok az dahi olsa tanıyan, hatta tanımayıp da uzaktan veya sosyal medyadan takip eden insanlar dahi asla inanmazlar, itibar etmezler.
  • Açıktır ki tüm bunlar, tüm etkin pişmanlıktan yararlanan arkadaşlarımıza olduğu gibi, Muazzez Arık’a da baskı ile söyletilmiş, kendisinin dahi vicdanen çok iyi bildiği ve asla inanmayacağı asılsız iddialardan başka bir şey değildir.


13- Muazzez ve Yıldız Arık’ın “Evlilikler Sahteydi” Sözleri Özel Olarak Kurgulanmış, Gerçek Dışı Bir İfadedir

  • Etkin Pişmanlıktan yararlanan kişilerin -mecbur bırakılarak- ifadelerinde ağız birliği yaparak gündeme getirdikleri konulardan biri de, arkadaş camiamızda evli olan kişilerin‘evliliklerinin sözde sahte olduğu’ şeklindeki çirkin iftiradır. Bu şekilde kamuoyunda aile kavramına karşı duyulan vicdani hassasiyetler kullanılarak, aleyhimizde bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
  • Oysa bu iddianın geçersizliği de somut delillerle açıkça ortadadır. Arkadaşlarımızın çoğu camiamız öncesinde dahi aynı okul, aynı semt gibi ortak çevrelerden olup birbirleriyle tanışıklıkları olan kimselerdir. Zamanla bu arkadaşlıkların evliliklere dönüşmesi çok normaldir. Türk örf, adet ve geleneklerine de uygun şekillerde ailelerinin de onaylarını alarak evlenmiş olanbu arkadaşlarımızın evlilikleri de bu iddianame kapsamında sıklıkla sorgulanmakta ve özel hayatlarına dair asla bir davanın konusu olmayacak detaylar dahi gündeme taşınarak camiamız aleyhinde gerçek dışı algılar oluşturulmaya çalışılmaktadır.
  • İnançlı Müslüman bireyler olarak, arkadaşlarımızın evliliğe olan bakış açıları ahiret hayatlarını da kapsayacak şekilde sonsuza kadar sürmesi niyetiyledir.
  • Ne var ki, camiamızı güya bir suç örgütü, Sayın Adnan Oktar’ı da sözde bir suç örgütü lideri gibi gösterebilmek için, dosya kapsamında ifade veren müştekiler ve etkin pişmanlar Sn Adnan Oktar’ı güya çevresine en basit, sıradan konularda bile sürekli talimatlar veren bir lidermiş gibi göstermeye çalışmışlardır. Bu nedenle evlilik konusu da, sanki yine Sayın Adnan Oktar’ın talimatıyla gerçekleştirilmiş izlenimi verilmeye çalışılmakta,tüm bu sahte beyanlar da bu amaçla verilmektedir.
  • Ayrıca camiamızdaki evliliklerin kağıt üzerinde yapılmış sözde sahte evlilikler olduğu iddiası, tüm diğer çirkin isnatlar gibi, toplumun sinir uçlarına dokunmak amacıyla atılmış iftiralardan biridir. Arkadaşlarımız ne yapsalar “örgütsel saik” ile yaptıkları iddia edilmektedir. Evliliklerinden çocuklarının olması dahi evliliklerinin gerçek olduğunu kanıtlamaya yetmemektedir. Oysa ki çocuk sahibi olsalar da olmasalar da bunlar özel hayatın koruması altında konulardır ve davanın konusu değildir.
  • Muazzez ve Yıldız Arık gibi kişiler, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanabilmek için, iddianamede yer alan sözde örgütsel tavırların tamamını onaylamaları gerektiği düşüncesiyle kendilerine öğretilen bu asılsız iddiaları birebir tekrarlamaktadırlar. Yoksa bu iftiraların hiçbir gerçekliği ve itibar edilebilir yönü yoktur.


14- Muazzez Arık’ın “Adnan Oktar Aile ve Çocuk Kavramlarını Hiç Sevmez, Klan Olarak Değerlendirir” Sözleri Hiç Kimsenin İtibar Dahi Etmeyeceği, Somut Gerçeklere Tamamen Aykırı İftiralardır

  • Muazzez Arık’ın bu sözleri de yine kendisine özel olarak söyletilmiş iftiralardan biridir. Aile, çocuk, evlilik gibi toplumun en hassas olduğu konular özel olarak seçilmekte, etkin pişmanlıktan yararlanan kişilere bu sözler özel olarak tekrarlatılmakta ardından da bu sözler manşetlerden TV kanallarında, internet sitelerinde haber yapılmaktadır. Bu şekilde Sn Adnan Oktar ve camiamız aleyhinde bir karalama propagandası yürütülmektedir.
  • Ancak Sn Adnan Oktar 40 yıldır tüm devletimizin ve halkımızın gözleri önünde olan bir insandır. Ve savunduğu milli manevi ve dini değerler ile, ahlakıyla, fikri mücadelesiyle, eserleriyle bunca yıldır tüm halkımız tarafından çok iyi bilinmektedir.
  • Halkımız yıllarca TVdeki canlı yayınlarda Sn Adnan Oktar’ın sohbetlerini birinci ağızdan kendi kulaklarıyla birebir dinlemiş, Sn Adnan Oktar’ı ahlakıyla, kişiliğiyle, inançlarıyla yakından tanıma imkanı bulmuşlardır. Bu nedenle de bunun aksi söylemlerle her ne kadar gündem yapılmaya çalışılırsa çalışılsın, bu yalanlara ve karalama kampanyalarına hiç kimse kanmamakta ve inanmamaktadır.
  • Sn Adnan Oktar, yüzlerce, hatta belki de binlerce TV yayınında aile, evlilik, kadın, çocuk gibi kutsal değerlerimizi öven, yücelten konuşmalar yapmıştır. Bu sohbetlerden birkaç örnek vermek bile Sn Adnan Oktar’ın bu konudaki ahlakının anlaşılması için yeterlidir.


SN ADNAN OKTAR’IN EVLİLİK MÜESSESİNİN KUTSALLIĞINI ANLATTIĞI SÖZLERİNDEN BİRKAÇI ŞÖYLEDİR


Evlilik Tam Anlamıyla Bir İbadettir. Evlilik ile Cennet Arkadaşını Seçmiş Olur İnsan…

“Evlilik Allah’ı sevmek için olur. Allah’ın tecellisiyle 5 duyuyla bağlantı içindir. Aşık olmak için evlenilir, tutku için evlenilir. Allah sevgisini doya doya tatmak için; dostluğu, şefkati merhameti, vefayı, en güzel duyguları tatmak için evlenilir. Amaç budur. Ama şu an bazı insanlar bunu şeytani amaçla kullanıyor. Kavgayı, nefreti, kini, öfkeyi, intikamcılığı tatmak için yapıyorlar. Sakın! Tam tersine; evlilik tam anlamıyla bir ibadettir. Cennet arkadaşını seçmiş oluyor insan.” (Adnan Oktar, A9TV; 5 Şubat 2018)

Evlilikte Güzel Ahlak Göstermek, Namaz Gibi Bir İbadettir…

Kadın erkeğe erkek de kadına tabii iyi davranacak, ibadet bu. Namaz gibidir evlilik. Aynı namaz gibi. Kadın erkeğe, erkek kadına, çünkü ikisi de Allah’ın ruhu. İki mümin birbirine Allah’ın ahlakını gösteriyor. Dolayısıyla karşılıklı olacak.” (Adnan Oktar; 4 Mart 2018)

Evlilikte kişi eşine hizmet edecek, onun gönlünü alacak, onun mutluluğuyla mutlu olacak bir ahlakta olmalı… 

Sen ona (kadına) hizmet edeceksin, gönlünü alacaksın. İmanını artırmak için, Kur’an’a bağlılığını artırmak için özen göstereceksin. Onun haysiyetini, şerefini koruyacaksın; sağlığını, sıhhatini koruyacaksın. Ona sevinç vereceksin ve onun sevincinden sen mutlu olacaksın. Kadın mutluysa sen mutlu olursun, o mutlu değilse nasıl mutu olacaksın? O gülecek ki sen de gülesin. O mutlu olacak ki sen de mutlu olasın. En ufak bir sağlığı bozulsa bir şey olsa sen sorumlu olursun. Dolayısıyla evlilik hayatı Allah’ın emanetini koruma sanatıdır. Allah’ın yüce emanetini koruma sanatı ve bir ibadettir. Namaz gibi, oruç gibi bir ibadettir. “(A9TV; 28 Kasım 2017)

Anne Baba Sevgisi Tarif Edilemeyen Çok Köklü, Derin Vefaya Merhamet ve Şefkate Dayalı Bir Sevgidir

Anneye ve babaya olan sevgi bilinen sevginin dışındadır. O çok daha ayrı bir boyuttur. Anne sevgisi ayrı bir boyuttur, baba sevgisi bir genç kız için apayrı bir boyuttur. Tarif edilemeyen çok köklü, çok sadakate dayalı, vefaya dayalı, derin merhamet ve şefkate dayalı bir sevgi bağı vardır. (A9TV; 21 Kasım 2017)

Gerçek sevginin olduğu aile nasıl olur?

VTR: Gerçek sevginin olduğu aile nasıl olur, tarif eder misiniz?

ADNAN OKTAR: Ailenin tüm elemanlarının iyi olması lazım…. Bütün aile dindar olabilir. Allah’tan korkar. Allah’ı çok severler. Dengeli ve tutarlıdırlar. O aile bir mescid gibidir. Evin içi bir cami gibidir. Herkes herkesi velayet sistemiyle korur kollar. Coşkun derin bir sevgi vardır. Cennete beraber olacaklarının heyecanı ve sevinci içindedirler. Bu mümkün ancak bu ancak derin iman, Allah korkusu ve Allah sevgisiyle olur. https://www.harunyahya.web.tr/tr/Eser-Tipi/263726/Ger%C3%A7ek-sevginin-oldu%C4%9Fu-aile-nas%C4%B1l-olur-%C4%B0zleyici-sorusu

İyi bir anne-baba olabilmek için ailelere düşen sorumluluk nedir?

ADNAN OKTAR: Hayatta bir tane önemli olan konu var. Dünyaya baktığımızda başka hiçbir şeyin önemli olmadığını görüyoruz. Hiç önemli başka bir şey yok. Sadece Allah önemli. Başka önemli olan ben bakıyorum göremiyorum. Varsa gören bana söylesin yani. Gördüğü kanaatinde olan varsa söylesin. Sadece Allah ve Allah’ı çok sevmek. Başka hiçbir şey yok dünyada. Hayatın başka hiçbir gayesi de olmaz. Annenin babanın da başka hiçbir gayesi olamaz. Başka bir yolu olamaz. Çocuğuna Allah’ı çok sevdirecek, Allah’ın varlığına çocuğunu inandıracak, anlatacak ki kendisi çok inanacak. Çok sevecek. Allah’a saygılı olacak. Hayatını sadece Allah için yaşayacak. O kadar. https://www.harunyahya.web.tr/tr/Eser-Tipi/271548/%C4%B0yi-bir-anne-baba-olabilmek-i%C3%A7in-ailelere-d%C3%BC%C5%9Fen-sorumluluk-nedir

Bir anne baba çocuğunu nasıl yetiştirmeli?

ADNAN OKTAR: Nur yüzlüm, güzel annem. Allah senin hayatına güzellik katsın. Güzel insanlar yetiştirmeni nasip etsin. Çocuğunu da sana bağışlasın. Sizi birbirinize bağışlasın. Allah seni cennetiyle şereflendirsin. Çocuğa da cennet nasip etsin. Tabi ki dindar yetiştirirseniz, yani Allah’tan korkan, Allah’ı bilen insanlar olarak yetiştirirseniz huzur olur. … Allah’a tam tabi olunduğunda o ev cennete döner. Huzur ve güvenlik içinde tevekkülle yaşarlar. https://www.harunyahya.web.tr/tr/Eser-Tipi/266187/Bir-anne-baba-%C3%A7ocuklar%C4%B1n%C4%B1-nas%C4%B1l-yeti%C5%9Ftirmeli-%C4%B0zleyici-Sorusu

Ailelerin çocuklara nasıl sevgisi artar?

ADNAN OKTAR: Ailenin imanlı olması lazım. Allah’ı seviyor olması lazım. O zaman zaten Allah’ın emaneti çocuk. Allah’ın tecellisi. Melek gibidir zaten çocuk. Buluğ çağına kadar melek hükmündedir, masum. Dolayısıyla Allah’ın tecellisi olarak mümin bir aile, Allah’ı seven bir aile Allah’ın yarattığı bu misafire sevgi duyar. Dolayısıyla iman, samimi iman olduğunda çok coşkun sevgi olur. https://www.harunyahya.web.tr/tr/Eser-Tipi/270620/Ailelerin-%C3%A7ocuklara-sevgisi-nas%C4%B1l-artar-%C4%B0zleyici-sorusu

Çocuk eğitiminde nelere dikkat etmeliyiz?

ADNAN OKTAR:Çocuklara önem vermesi, onların eğitimine önem vermesi çok önemli. Çocuğa saygı, en hayati konu budur, saygı. Sevgiden kaynaklanan bir saygı. Değer vermek, adam yerine koymak. Onun olgun bir insan olduğu kabul etmek. Yani akılsız bir hastayla, bir akıl hastasıyla, bir geri zekalıyla konuşuyor gibi değil. Mükemmel akıllı, seçkin, klas bir insanla konuşuyormuşsun gibi konuşacaksın çocukla. O zaman Allah onun aklını en güzel hale getirir ve güzel bir tecelli meydana gelir… Çocuğa saygı, hürmet çok önemli. Ve çocuğa imanla, Kuran’la yaklaşmalı.

Allah sevgisiyle yaklaşmak, Allah korkusuyla yaklaşmak. Tabi Allah korkusunu çocuğa anlatırken onun bu konuyu kavramasını gelenekçi üslupla değil Allah korkusunun aşktan kaynaklandığını bildirerek anlatmak lazım. Yani Allah korkusunun amacının aşk, sevgi ve tutku olduğunun belirtilerek anlatılması önemli. https://www.harunyahya.web.tr/tr/Eser-Tipi/267348/%C3%87ocuk-e%C4%9Fitiminde-nelere-dikkat-etmeliyiz



15- Muazzez Arık’ın “Kadınlara Müthiş Bir Düşmanlığı Vardır. O Yıllarda Bunu Anlamadım Tabi ki. O ZAMANLAR ÇOK KİBAR VE SEVGİ DOLU DAVRANIYORDU KADINLARA” Gerçek Dışı Sözleri Kendi İçinde Dahi Çelişkilidir ve Kendi Kendini Çürütmektedir 

  • Muazezz Arık duruşmadaki ifadesinde baskı altında kalarak önce Sn Adnan Oktar hakkında çok mesnetsiz ve gerçekdışı bir iddiada bulunmuş; ancak yine aynı cümlesinin içerisinde bu sözlerini kendisi çürüterek Sn Adnan Oktar’ın kadınlara karşı ne kadar kibar ve sevgi dolu bir tavrı olduğunu da dile getirmeden yapamamıştır. 
  • Zira Sn Adnan Oktar on yıllardır eserlerinde, sohbetlerinde her zaman kadınlara olan saygısını, sevgisini, şefkatini ısrarla dile getiren ve tüm insanlara olduğu gibi, kadınlara da olan sevgisiyle, merhametiyle tanınan, bu konuda örnek ahlakta olan bundan dolayı da çok sevilip takdir edilen bir insandır.
  • Sn Adnan Oktar kadının mutlu ve hür olmadığı bir ülkenin yıkılacağını, kadınların hür olduğu ülkelerin ise ayakta kaldığını söylemiştir.
  • Sn Adnan Oktar, “Allah’ı seven insanın kadınları seveceğini, kadın sevgisinin insanın imanıyla doğru orantılı olduğunu, Allah’tan korkmayan, Allah’ı sevmeyen kişilerin de kadınlardan nefret ettiğini” söylemiştir. Kadınlara karşı dünya çapında çok geniş bir nefret politikasının olduğunu, gelenekçi sistemde kadın karşıtlığının hayret edilecek şekilde olduğunu anlatmıştır. Kadın güzelliğinin en üstün güzellik olduğunu, Peygamberimiz (sav)’in dünyada kendisine sevdirilen üç şeyden ilkinin kadınlar olduğunu, gelenekçi sistemde ise Allah’ın dayak cezası ile kadınları onurlandırdığı inanışıyla kadınlara zulmedildiğini dile getirmiştir.
  • Sn Adnan Oktar, Atatürk’ün kadınların ezildiği toplumun mahvolmuş olduğunu söylediğini aktararak kadınların ezilen bir insan grubu olmaması gerektiğini, meclisin en az yarısının kadınlardan oluşması gerektiğini, her yerde kadınların görev yapmasının sağlanması gerektiğini söylemiştir. Kadınların kıyafetlerine karışmadan ister dekolte, ister çarşaflı hepsine saygı gösterilmesi gerektiğini, her yerde baş tacı edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
  • Burada yalnızca kısaca birkaçına yer verilen anlatımlarından bile Sn Adnan Oktar’ın kadınlara olan sevgi ve saygı dolu bakış açısı net olarak görülmektedir.
  • Bununla birlikte Sn Adnan Oktar’ın cezaevinden bayan arkadaşlarına yazdığı mektuplarından da hanımlara karşı olan yüksek sevgi ve saygı dolu tavrı ve üslubu da yine çok açık bir şekilde görülmektedir.
  • Sn Adnan Oktar’ın sadece “kadın haklarının korunması ve kadına şiddetin önlenmesi” için yaptığı faaliyetler, Devletimize ve Hükümetimize verdiği fikirler bile kendisi hakkında ortaya atılan tüm iftiraları temelinden çürütmeye yetmektedir.
  • Sn Adnan Oktar, Türkiye’nin kadın hak ve özgürlükleri konusunda Avrupa’nın da ilerisinde, modern, çağdaş, huzurlu ve çok güçlü bir ülke olması için uğraş vermiştir.
  • Sn Adnan Oktar on yıllardır tüm sohbetlerinde, makalelerinde ve kitaplarında, kadınların her yerde hür olmaları, derin bir sevgi, saygı ve ihtimam görmeleri gerektiğini anlatmıştır. Bunlara dair verilebilecek sadece bir iki örnek dahi bu sevgiyi anlamak için yeterlidir:

“Kadınlara çocuklara olan sevgi, kediden bile nefret ediyordu birçok insan, kedileri sevdirdik. En başta insanları sevdirdik, kardeş olma ruhunu verdik, cemaatlerin birbirleriyle dost olması için gayret ettik ve ediyoruz da halen. 

Kadınlara olan nefreti ortadan kaldırdık, kadın aleyhtarı bütün hurafeleri deşifre ettik. Çocuk sevgisini insanların kalbine koyduk geliştirdik.” (9 Aralık 2016, A9 TV)

  • Sn Adnan Oktar toplumumuzdaki, hanımlara en yüksek değeri veren kimselerin başında gelmesine ve bu bakış açısı tüm kamuoyunca da bilinmesine rağmen husumetli müştekilerin yönlendirmeleri sonucunda verilen asılsız beyanlarla karalanmaya çalışılmaktadır.
  • Oysa ki Sn Adnan Oktar’ın hayat tarzı, bakış açısı, görüşleri, inancı, kişiliği bu iddialara itibar edilmesini imkansız kılacak şekilde açık bir şekilde herkesin malumudur ve tüm toplumumuzun gözleri önündedir.


ADNAN OKTAR’IN KADINLARA VERDİĞİ ÖNEM 

Sn Adnan Oktar TV’deki canlı sohbet programlarında kadınlara olan bakış açışını ortaya koyan yüzlerce yayın yapmıştır. Bu sohbetlerinde sıklıkla,

  • Kadınların Türk İslam Birliği’nin anahtarı olduğu, kadınların mutlu olduğu toplumda Allah’ın Türk İslam Birliği’ni hâkim edeceği,
  • Türkiye’de kadınlara her yerde saygı duyulması, Danimarka, Norveç, İsveç gibi olmamız ve kadın haklarında en ileri olmamız gerektiği,
  • Her yerde kız çocuklarının çok iyi korunup kollanması, sevgi, şefkat, saygı gösterilmesi gerektiği, genç kızların iffetlerine güçlü bir devlet politikasıyla çok titiz olunması gerektiği,
  • Kadın cinayetleri ve kadına şiddetle ilgili devletimizin esaslı tedbirler alması ve polise daha geniş yetkiler verilmesi gerektiği,
  • Kadınları mutlu ve hür olmadığı bir ülkenin yıkılmaya mahkûm olduğu,
  • Kadınların temizlikleriyle, kalitesiyle, akıllarıyla her yerde önde olmaları gerektiği, erkek egemenliğinin ve kadınları yönlendiren bir üslubun yanlış olduğu,
  • Kadınların çok seçici, akılcı oldukları, erkeğin her yönden ahlakının mükemmel olması ve güvenilir olmasına önem verdikleri,
  • Her yerde üstünlük iddiasıyla çoğunluğun erkeklerde olduğu, Meclis’in en az yarısının kadınlardan oluşması gerektiği,
  • İslam’da kadın dövmenin haram olduğu, kadınları dövmekle ilgili Kuran’da hiçbir ayet ve hüküm olmadığı,
  • Dinimize göre kadınlara savaşta bile el kaldırılmaması, kadın esir bile olsa hürmet edilmesi gerektiği,
  • Peygamberimiz (sav) dönemindeki kadınların el üstünde tutulduğu ve çok bakımlı olmalarına izin verildiği,
  • Peygamberimiz (sav)’in anlayışında bütün Kur’an ayetlerinde kadının korunduğu ve Allah’ın erkeklere Kur’an’da kadınlara nasıl hizmet edecekleriyle ilgili emirler verdiği,
  • Kur’an’a göre erkeğin kadına bakmakla mükellef olduğu,
  • Kur’an’a göre müminlerin özgür olduğu, üstünlüğün cinsiyetle değil takva ile olduğu, kadın ve erkeğin birbirlerine zulmetmesinin haram olduğu,
  • gibi daha sayfalarca sayılabilecek kadar çok ve önemli hususlara değinerek kadınlara olan sevgisini, saygısını, şefkatini, koruyucu ahlakını ortaya koymuştur.
  • Sn Adnan Oktar’ın bu konuşmalarına dair birkaç örnek aşağıda da görülebilir:

31 Ekim 2017 

‘’Hanımlar özgür olması gerekir. Kim hanımlara yol göstertmek durumunda değil. Akıl vermek durumunda değil. İlla akıl vermeleri gerekiyorsa, hanımlar beylere akıl verebilir. Onlara üstünlük tanısınlar bu konuda. Oturup, durup durup hanımları yönlendirelim politika ve üslup, yani üst perdeden üslup biraz kızdırıcı, rahatsız edici duruyor. Hanımlar bayağı akıllı görgülü kaliteli insanlar. Çok şekerler, vicdan açısından, merhamet açısından, ince düşünce açısından bayağı mükemmel varlıklar.

7 Ekim 2013

’Bağnazlık dünyayı sarmış, halbuki kadınlar çok akıllıdırlar. Erkeklerden çok akıllıdırlar. Daha ince detaylı düşünüyorlar. Biliniyor, herkes görüyor, iddia değil. Temizlikleri, titizlikleri, sevecenlikleri, tatlılıkları daha hoş erkeklerden. Dolayısıyla, her yerde kadının önde olması gerektiği açık. Güzel yönleriyle, temizlikleriyle, kalitesiyle, tatlılıklarıyla, şekerlikleriyle her yerde önde olmaları lazım. Mesela, kadın başbakan olsun, kadın cumhurbaşkanı olsun, milletvekillerinin en az yarısı kadın olsun, değil mi? Mühim şirketlerin başına kadınlar geçsin, her yerde saygı hürmet görsünler.’’ 

12 Ekim 2017 

‘’Gelenekçi sistemini, İngiliz Derin Devletini ve Darwinist felsefeyi inceleyince, hepsinin hedefinin kadınları aşağılamak olduğunu gördük. Ama öyle az boz bi aşağılama değil, akıl almaz bir karşıtlık. Ama inanılır gibi değil. Nerede kötü şey varsa, kadınlara yöneltilmiş. Bir erkek korumacılığı yapılmış, Nerede kötü şey varsa, kadınlara. Kadınlarda yumuşak başlı, halim oldukları için sevecen sessiz oldukları için, sabırlı oldukları için, müsamalı ve tahammüllü oldukları için, o canlarımı ezim ezim ezmeye kalkmışlar. Hayretler içinde biz bunu görüyoruz… Bak gazetelerde, internette, her yerde duyuyorsunuz. Bundan sonra kadınların hürriyeti çağı başladı. Bu yüzyıl kadınların yüzyılı, onların yüzyılı. Her yerde huzur, güven, neşe içinde yaşayacaklar, istedikleri gibi giyinecekler, istedikleri gibi yer, istediği gib güler, istediği gibi gezer, kimse karışamayacak. ‘’

 

Sonuç

Muazzez ve Yıldız Arık kardeşler de, diğer bazı müşteki ve etkin pişman arkadaşlarımız gibi, tutuklanmak, canlarından ve mallarından olmak korkusuyla bize iftira atmak zorunda kalmışlardır. Cezaevinde kalma korkusu küçümsenmemelidir, özellikle de Yıldız ve Muazzez Arık gibi, çok ciddi birçok hastalığı olan, bakıma muhtaç bir anneleri bulunan hanımlar için son derece büyük bir tehdittir.

30 yıl boyunca camiamızda son derece iyi koşullarda el üstünde tutulan, her türlü hastalıklarıyla, doktor, ilaç ihtiyaçlarıyla en iyi şekilde ilgilenilen, son derece rahat, lüks, konforlu bir evde yaşayan bu arkadaşlarımızın bir anda yalnız ve kimsesiz kalmaları, zaten az olan yetim maaşlarına dahi el konması, onları camiamıza iftira atmaya mecbur bırakmıştır.

30 yıllık kadim dostluğun 30 dakikada, 30 günde bozulması mümkün değildir. Allah'ın izniyle, hiç kimse, sadist ve ahlaksızca oyunlarla sevgimizi bölemez.

Basın, canını kurtarmak için etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak zorunda kalan arkadaşlarımızın duruşma sırasında verdikleri çoğu yalan ve çelişkili ifadeyi sürekli afişe ederek bu arkadaşlarımızın yaşadığı zorlukları, sıkıntı ve baskıyı daha fazla artırmamalıdır. Bu vicdana uygun olmaz.

Sayın Adnan Oktar'ın ve arkadaşlarımızın avukatları, duruşma sırasında, bu arkadaşlarımızı mahcup etmemek, üzmemek için soru dahi sormamaktadırlar.

Basınımızın da aynı şefkati, hassasiyeti göstermesini arzu ediyoruz.

Kamuoyunun bilginlerine saygılarımızla sunarız.



Daha yeni Daha eski