Saygıdeğer Ayşenur Hanım;

Açıklamalarını samimi bulduğum ve saygı duyduğum, ilgiyle takip ettiğim bir gazetecisiniz.

Bu mektubu sizin sürekli eleştirdiğiniz ve düzelmesini şiddetle istediğiniz hukuki usulsüzlüklerin benim ve içinde bulunduğum arkadaş gurubumun da başına geldiğini anlatmak ve maalesef sizin de belki önyargıyla baktığınız ya da yanlış bilgilendirildiğiniz için menfi olarak değerlendirdiğiniz bazı konular hakkında bilgi vermek için yazıyorum

Çok sevgili Ayşenur Hanım,

18.06.2020 tarihinde Sayın Av. Celal Ülgen'le yaptığınız programda bazı gazetecilerin başına gelen hukuka aykırı uygulamalardan bahsettiniz. HTS kayıtlarının hükme esas alınamayacağı, usulsüz şekilde elkonulmuş dijital materyallerin delil zincirini bozarak hükme esas alınamayacağı gibi...

Ancak, burada dikkat çeken önemli husus tüm bu uygulamaların hukuksuz ve usulsüz olduğunu çok iyi bilen Av. Celal Ülgen’in söz konusu olan bizim dosyamız olduğunda bu hukuksuz uygulamaların hepsine hatta daha fazlasına destek olmasıdır. Maalesef Celal Bey, bizim dosyamızda SABAHA KARŞI İNSANLARIN EVLERİNDEN TOPLANMASININ, HUKUK DIŞI YOLLARLA ELDE EDİLMİŞ SAHTE VE GEÇERSİZ DELİLLERİN KULLANILMASININ, HUKUKSUZ TUTUKLAMALARIN, GÖZALTI VE CEZAEVİ SÜRECİNDE EN TEMEL İNSANİ HAKLARIN İHLAL EDİLMESİNİN, ETKİN PİŞMANLIK MÜESSESİNİN BİR SUNİ SUÇ ÜRETME, İFTİRA VE KARALAMA MEKANİZMASI OLARAK HUKUKSUZCA KULLANILMASININ hep savunucusu olmuştur. Bir hukuk insanının, hukuku herkes için savunması ve koruması gerektiğini çok iyi bilen biri olarak Av. Celal Ülgen Bey’in en başından beri bizlere karşı bu tutumunu hayret ve şaşkınlıkla izliyorum.


Çok haklısınız, bu şekilde gayri hukuki uygulamalar aynı zamanda gayri ahlaki ve gayri vicdanidir.

Yargılanmakta olduğum Adnan Oktar davasında; aynı bu şekilde yapılan gayri hukuki uygulamalar maalesef medyada adeta desteklenerek yer buldu. Bu gayri hukuki uygulamalar ve hukuk dışı yol ve yöntemlerle elde edilen sözde delillere dayalı çok çirkin, gerçek dışı haberler ve programlarla şiddetli bir kara propaganda yapıldı. Hatta emniyet içinden bazı kişiler gayri hukuki olarak bu karalama kampanyasını desteklemek için müdafi avukatlarına verilmeyen birçok bilgiyi başta Sabah gazetesi ve aynı medya grubuna bağlı basın kuruluşlarına olmak üzere tüm basına servis ettiler.

Masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı, kesin bir yargı kararı ile suçu ispat edilene kadar herkes masumdur, şüpheden sanık faydalanır gibi onlarca hukuk kaidesi rafa kaldırıldı.

Belki hatırlarsınız siz bir programınızda “önemli olan eğlence programları değil, suçlamalar arasında askeri casusluk ve kara para aklama isnatları var” demiştiniz. Bu hayali ve asılsız iddialarla da medyada çok yoğun bir algı operasyonu yapıldı maalesef.

Ancak, hem Dış İşleri Bakanlığı, hem MİT müsteşarlığı bu askeri casusluk iddiasının doğru olmadığını verdikleri raporlarla ortaya koydular. Nasıl şu an cezaevinde tutuklu gazeteciler askeri casusluk iddialarına akıl ve mantık dışı ithamlarla hukuksuz olarak muhatap oluyorlarsa biz de aynı şekilde bu tür uydurma ithamlara maruz kaldık.

Tümüyle algı operasyon malzemesi olarak ortaya atılan kara para aklama ve suçtan kaynaklanan mal varlıklarını yurt dışına çıkarılması, vb. iddiaların da MASAK tarafından verilen raporlarla gerçek dışı oldukları anlaşıldı.

Cinsel saldırı iddialarının da aynı şekilde, Adli Tıp Kurumu tarafından verilen raporlarla yalnızca iftiradan ibaret oldukları ortaya çıktı. Sadece sayılı bazı husumetli müştekinin ya da baskı ve tehditle iftiraya zorlanmış birkaç sözde etkin pişmanın her türlü somut ve gerçekçi delilden yoksun soyut beyanlarına dayalı olan çirkin iddialarından dolayı ben ve arkadaşlarımın büyük bir bölümü 2 yıldan bu yana haksız ve hukuksuz bir biçimde halen tutuklu vaziyetteyiz.

Tarafımıza isnat edilen iddialara karşı öne sürülen dijital materyaller aynı Av. Celal Ülgen’in sizin programınızda açıkladığı gibi hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilmiştir. Bizim bilgisayarlarımızın ve telefonlarımızı da imajları alınmamıştır ve hala adli emniyette durmaktadır.

Sözde mağdurların şüphelileri teşhis tutanakları hukuka uygun değildir. Tek bir resim üzerinden teşhis yaptırılmıştır.

Yapılan tüm bu usulsüzlüklerin ve hukuka aykırı uygulamaların gerçekte bizim arkadaş topluluğumuzun inancı, yaşam tarzı ve fikri mücadelesi sebebiyle olduğunu herkes çok çok iyi bilmektedir. Bu, tümüyle yalan ve iftiralar üzerine kurgulanmış algı operasyonları ve kara propagandalar ile zemini hazırlanmış apaçık bir kumpas davasıdır.

Mektubumun EK'inde, Cumhurbaşkanlığı Hukuk İşleri Sayın Başkanlığı'na hitaben yazılmış, dosyada yapılan usulsüzlüklerin listesini de tarafınızda iletmek istiyorum.

Sizin gibi saygın ve dürüst bir medya mensubunun hak ve adalet arayışının herkes için olması gerektiğini umuyorum.

Saygılarımla,


–EK–

CUMHURBAŞKANLIĞI HUKUK İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NA

Dosya No : İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, 2019/313 Esas

Konu         : Kamuoyunda Adnan Oktar davası olarak bilinen dava dosyasında bugüne kadar yapılan usule ve yasalara aykırı tutum ve davranışlarının sayın başkanlığınızın takdirlerine arzedilmesidir.

Öncelikli olarak bu bir örgüt davası değil, inanç ve düşünce özgürlüğü davasıdır.


  1. İstanbul Emniyet Müdürlüğü operasyon ile ilgili basın açıklamasıyla sanıkları yargılanmadan suçlu gibi gösterdi. İstanbul Emniyet Müdürünün de aynı şekilde operasyonun ilk gününde “Adnan Oktar Suç Örgütü” olarak açıklama yapmasıyla masumiyet karinesine aykırı bir tutum sergileyerek savcıları ve mahkemeleri baskı altına aldı.
  2. 7 günlük gözaltı sürecinde 1 avukata sadece 1 kişiyle hukuki yardımda bulunma hakkı tanındı. Bu nedenle çoğu şüpheli kendi seçtikleri avukattan yararlanamadı.
  3. Gözaltı sürecinde ifade alınmamasına rağmen tüm şüphelilerin 1 hafta boyunca bekletilmesi ve ne savcı nede Hakim karşısına çıkartılmaması AIHS md. 5 özgürlük ve güvenlik hakkı ihlal edildi.
  4. Gözaltı sürecinde şüphelilerin avukatlarla ile görüşmesine izin verilmeyerek AIHS md. 6 adil yargılanma hakkı ihlal edildi Ayrıca şüphelilerin az sayıda avukatıda yıldırma amaçlı olarak müvekkilleriyle görüşmesi için sebepsiz olarak 10-12 saat bekletildi.
  5. 7 gün süren gözaltı sürecinde 8 saate varan süreçlerde tuvalete çıkarılma, bu sürenin çok kısa tutulması, çok az yemek verilmesi gibi mağduriyetler yaşanmıştır. Bu da AIHS md. 3 işkence yasağı içindedir.
  6. Operasyon süresi içinde gözaltı süresi 1 gün aşıldı.
  7. Gözaltında sürecinden itibaren masumiyet karinesine aykırı haberlerle kamuoyunda infial oluşturulmasına müsaade edildi. Böylece AIHS md. 6 adil yargılanma hakkı ihlal edildi.
  8. Gözaltı sürecinde şüpheliler hergün sağlık kontrolleri için hastaneye gidiş gelişlerde mali şube polisleri tarafından özel olarak hazırlanan kamera açılarıyla basına teşhir edildi. 
  9. Avrupa Konseyi’nin “Ceza Soruşturmalarıyla İlgili Basın Bildirimlerinde Takip Edilecek İlkeleri” başlıklı protokol suçsuzluk karinesi ve gerçeklik başlıklı maddeleri ihlal edildi.
  10. Soruşturma aşamasında dosya gizli olmasına rağmen hukuksuz bir şekilde basına sürekli sahte bilgi-belge sızdırılarak kara propaganda yapıldı.
  11. İstanbul Sulh ceza hakimleri gerekçesiz kararlarla şahsileştirme yapmadan toptancı bir anlayışla tutuklanma kararı alarak AIHS md. 6 adil yargılanma hakkını ihlal etti.
  12. Dosyada gizlilik olduğu gerekçesi ile 12 ay boyunca şüpheliler hakkındaki iddialara ulaşımın engellenmesi ile AIHS md.6 adil yargılanma hakkı ihlal edildi.
  13. 3900 sayfalık iddianamenin gizliliğinin kaldırılması ile ulaşılması ve duruşma arasında makul savunma yapabilecek sürenin tanınmaması (AIHS md. 6 adil yargılanma hakkı)
  14. Doğal hakim ilkesine aykırı olarak atanmış hakimler tarafından oluşturulan bir mahkeme heyeti tarafından yargılama yapılması (AIHS md. 6 adil yargılanma hakkı)
  15. Suç işlendiğine dair tek bir delil olmaması rağmen sadece bir arada olan arkadaş grubu olunması sebebiyle yargılama yapılması ile AIHS md. 11 toplantı ve dernek kurma özgürlüğü hakkı ihlal edildi.
  16. Mahkeme sürecinde verilen tutuklamaya devam kararlarına ilişkin zabıt oluşturulmaması sebebi ile itiraz edilememesi sonucu ile AIHS md.13 etkili başvuru hakkı ihlal edildi.
  17. Hakkında sadece TCK 220/2-3 isnadı bulunanların tutuklu kaldıkları süre cezalarının infaz süresini aştı.
  18. Bu dosyada ayrımcılık (discrimination) yasağı ihlal edildi. İstanbul SCM 2019-566 sorgu kararında sanıkların inanç ve yaşam tarzlarına yönelik çok ağır hakaretler var.
  19. Tutuklu sanıklar (75 gün süresince ) her gün süren duruşmalar ve mahkemenin izin vermemesi nedeniyle telefon hakkı ile açık ve kapalı görüş haklarını kullanamadılar.
  20. Duruşma sırasında sanıkların avukatlardan hukuki yardım almasına, yanyana gelmeleri, konuşmaları, belge evrak almaları, not vermelerine müsaade edilmedi.
  21. Somut suç bulunmayan dosyada sanıkların dans, el sıkma, giyim gibi özel yaşamları sorgulanarak “sahte evlilik” isnadına delil olarak gösterilmeye çalışıldı.
  22. Yargılama konusu ile ilgisiz olarak sorgulamada aile hayatına ilişkin ‘neden çocuğunuz yok’ vb. özel hayata ilişkin sorular sorulması, evliliklerin sorgulanması (AIHS md. 8 özel ve aile hayatına saygı hakkı – md. 12 evlenme hakkı)
  23. Sanıkların avukatları tehdit edilerek sanıklar hakkında istihbari bilgi vermeye zorlanmaktadır. Av. Hümeyra Nur Yavuz bu yüzden savcılığa şikayetçi oldu.
  24. Devletimizin bilgisi dahilinde olan İsrail’le ve Yahudilerle olan dostane ilişkiler “İsrail Ajanlığı” olarak suçlandı ve sorgulandı.
  25. Oy kullanma davranışı örgüt delili kabul edildi.
  26. Türk yasalarına göre gizlilik uygulanamayacak evrak (bilirkişi raporları vs.) sanıklardan gizlendi.
  27. Sulh ceza hakimlerinin tutukluluk gözden geçirmelerinde yasaların öngördüğü maksimum süreler defalarca aşıldı.
  28. Tutuklananların listesi daha duruşmada açıklanmadan önce ODA TV internet sitesinde yayınlandı.
  29. Operasyon öncesi ayağı kırılan Sanık İbrahim Tuncer’in koltuk değneğine el konuldu ve fizik tedavi imkanı 10,5 ay sonra verildi.
  30. Şüpheli Fatih Doğan’ın SEGBİS üzerinden savcı tarafından alınan ifadesine söylemediği şeyler eklendi ve diğer şüpheliler hakkında “örgüt” ifadesi kullanması için baskı gördü. Ve etkin pişman olmaya zorlandı.
  31. Şüphelilere etkin pişman olmaları için baskı, psikolojik işkence, tecrit, tehdit uygulandı.
  32. Av. Ömer Kavili polisler tarafında darbedildi
  33. Gözaltı sonrasında tutukluluk duruşması öncesi bir komiser bütün hakimleri gezerek onları yönlendirdi.
  34. Tutuklama sonrası tutuklu sanıkların ailelerine hangi cezaevinde oldukları bilgisi verilmedi. Aileler tutuklu sanıklara 2-3 ay sonra ulaşabildiler.
  35. Birçok kişiye uydurma gerekçelerle kısıtlılık getirildi. Avukatla haftada 1 görüşme hakkı tanındı. Görüşmelere memur girdi, kayda alındı ve evraklarının fotokopisi alındı.
  36. Tekirdağ ve Kırıkkale Cezaevlerinde avukat tutuklu arasında direkt evrak alışverişine aylarca izin verilmedi. Evrak alışverişi idare kanalıyla yapıldı.
  37. Emniyetin yazısı ve savcılık talimatıyla bütün tutuklular farklı cezaevine dağıtıldılar. Aynı cezaevinde olanlar çok kriminal kişilerin olduğu farklı koğuşlara ayrı ayrı kondular.
  38. Tekirdağ Cezaevi’nde sohbet ve spor hakkı 1 kez tanındı. Kırıkkale cezaevinde hiç tanınmadı Bakanlık emriyle izin verilmediği söylendi.
  39. Tekirdağ Cezaevi’nin A141 koğuşu tamamen küf, pas, rutubet ıslaklığı doluydu.
  40. Pullu mektuplar gönderilmedi.
  41. İadeli taahhütlü mektuplar 1-2 ayda ulaştı.
  42. Tutuklulara para yatıranlar ve insani eşya gönderenler tutuklandı.
  43. Av Fuat Selvi ve Hüseyin Küçük isimli avukatlar tutukluları gezerek tehdit ve baskı uyguladılar. Etkin pişman olmaya yönlendirdiler ve onların vekaletlerini aldılar.
  44. IEM müdürü masumiyet karinesine aykırı olarak “en zevk aldığım operasyon” açıklamasını yaptı.
  45. IEM’in 2018 almanağın da sanıklarla ilgili yasalara aykırı bir şekilde ağır hakaretler yayınlandı.
  46. Tekirdağ Cezaevi’nde bel fıtığına bağlı spazm yaşayan sanık H. Müftüoğlu’na 2 hafta boyunca yardım yapılmadı.
  47. İddianamenin ekleri sanıklara gönderilmedi.
  48. Duruşma tutanakları sanıklara ve vekillerine verilmedi, 2,5 aydan bu yana 45 duruşma yapıldı, birçok ara karar verildi. Ama bunlara ait hiçbir tutanak UYAP’a yüklenmedi.
  49. Resmi yazışmalarda kasıtlı çarpıtmalar yapıldı. “Terör örgütü” deyimi kasten kullanıldı.
  50. Müdafilere baskı uygulanarak itiraz ve beyan hakları kısıtlandı.
  51. Usule aykırı olarak müşteki vekilleri katılan sıfatı aldı ve soru sorma bahanesiyle sanıklara hakaret etmelerine izin verildi.
  52. Operasyon da kolluk arama işlemlerinde usule aykırı hareket etti.
  53. Kolluk zaptetme işlemlerinde usulsüz davrandı.
  54. Mukavemet olmamasına rağmen ters kelepçe, yere yatırma, kafaya bastırma gibi keyfi şiddet uygulandı
  55. Yedi günlük gözaltı süresince 2 kişilik nezarethanelerde 4 kişi tutuldu. Tuvalet 8 saatte bir kullandırıldı ve çok kısa bir süre verildi. Birkaç kişi hariç duş – banyo imkanı verilmedi.
  56. Suçlama hakkında bilgi verilmedi. Özellikle cinsel saldırı isnadı gizlendi.
  57. Bursa Cezaevi müdürü sanıkları açıkça tehdit etti ve etkin pişman olmalarını istedi.
  58. Toplu tutuklama uygulandı.
  59. Toplu el koyma (müsadere) uygulandı.
  60. Tutuklamalar basmakalıp sözlerin tekrarı şeklinde yetersiz gerekçelerle verildi ve uzatıldı.
  61. İlk duruşmada sanıkların kimlik tespitleri yapılmadan sorgulara başlandı. Kimlik tespitleri daha sonra yapıldı.
  62. İddianame okunmadan sorguya başlandı.
  63. Nursel Tekin (sanık Can Tekin’in annesi) sadece basına açıklama yaptı diye tutuklandı.
  64. Tutukluluk gözden geçirmelerini yapan sulh ceza hakimleri dosyayı okumadan uzatma kararı verdiler. Nitekim Adli Tıp Kurumu raporları, Masak raporları gibi belgelerde suçtan bahsedilmediği halde uzatma kararlarının dayanağı gibi gösterdikleri
  65. Suç Örgütü suçlaması mükerrer savcılıklar ve mahkemelerce 12 kez araştırıldı, beraat ve takipsizlik kararı verildi. Bu dosyada aynı tarihler ve aynı eylemler tekrar yargılanarak AIHS ek 7 protokol md. 4 te geçen aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı ihlal edildi. (Non bis in idem)
  66. İddianamede somut, ispat edilebilecek suç yok. Sadece beyanların alt alta yazılmasından ibaret bir iddaname düzenlendi.
  67. Mühürlenen Kandili’ye Sabah gazetesi İstihbarat servisinde çalışan gazeteci Nazif Karaman’ın girip çekim yapmasına ve algı amaçlı yayınlamasına izin verildi.
  68. Mühürlenen Kandilli’ye müşteki Özkan Mamati’nin girip fotoğraf çekmesine izin verildi. Bu fotoğraf sosyal medyada müşteki Özkan Memati tarafından tehdit amaçlı yayınlandı.
  69. Soruşturma aşamasında tüm dosya içeriği sanıklardan gizlendi. Ama müştekilere düzenli verildi. Hatta operasyonlar önceden haber verildi. Hatta bu yolla operasyonlar sosyal medya üzerinden müştekiler tarafından önceden haber verildi.
  70. Tutuklu sanıklar duruşmalar için her gün sabah 07:00’de koğuşlardan çıkarılıyor ve akşam 21:00de dönüyorlar. İstirahat, temizlik, avukat görüşü, yemek, kişisel ihtiyaçlar için uygun zaman kalmıyor.
  71. Tutukluların aileleri tehdit edildi, baskı yapıldı.
  72. Etkin pişman olanların hepsi (yasal şartları olmamasına rağmen) tahliye edilerek diğerleri üzerinde baskı oluşturuldu. Manipülatif davranıldığı gösterildi.
  73. Yasal şartlar oluştuğu halde adli kontrol tedbirleri uygulanmadı ve neden uygulanmadığı gerekçelendirilmedi.
  74. Tutuklamalara dayanak gösterilen “kaçma şüphesi” ve delil karartma ihtimali” delillendirilmeden, soyut varsayımla kabul edildi.
  75. Savcılığın tutuklama talepli yazısı ile tutukluluğun devamı talepli yazıları şüphelilere veya vekillerine verilmedi.
  76. Sanıkların bazılarının yetkilendirmediği ilgisiz bir avukat güya sanığın avukatıymış gibi gösterilerek duruşma yapıldı.
  77. 90’ar günlük aralarla hakim karşısında yapılan tutuk incelemeleri bir çok sanık için yapılmadı..
  78. Tutuklamalar kişiselleştirilmeden toptancı bir yaklaşımla yapıldı.
  79. Duruşma yapıldığı dönemde tüm sanıklar ve müdafileri hazır olduğu halde tutukluluk incelemelerinde onlara söz hakkı verilmedi. Savcıdan beyan alınmasına rağmen sanıklardan / müdafilerden alınmadı.
  80. Ölüm sınırında olan hasta tutuklularının tedavileri ihmal edildi.
  81. Dört defa hakim değişti, farklı hakimler geldi. Ama hiçbiri tutanakları ve dosyayı okumadı. Buna dair bir ifade tutanağa girmedi.
  82. TMSF Global yayıncılığa ait kitapların imhasını istedi.
  83. Yargılama sürecinde sanık müdafilerine ve müşteki vekillerine farklı muamele uygulanması, sanık müdafilerinin tüm taleplerinin gerekçesiz olarak reddedilmesi (md. 6 adil yargılanma hakkı ihlal edildi.)
  84. Yargılama sürecindeki sorgularda ‘namaz kılınma şekli’, ‘başörtüsü’ gibi dini konulardaki düşüncelerinin sanıklara sorulması ve dini düşüncelerini açıklatılmak zorunda bırakılması ile AIHS md. 9. din ve vicdan özgürlüğü hakkı ihlal edildi.
  85. Silivri 9 Nolu Cezai infaz kurumunda bulunan sanıkların savunma belgelerine gerekçe gösterilmeden, hiçbir yazılı ya da sözlü tebligat yapılmadan el konulup etkili savunma yapmaları engellenmeye çalışıldı.
  86. Hiçbir mahsuru olmayan, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'ne defalarca sunulmuş ve iddianamede de bulunan resimlerden dolayı savunma dosyaları defalarca darmadağın hale getirildi. El konulan resimler birkaç gün sonra hiçbir şey olmamış gibi geri iade edilerek kayıtlara geçmeyen bir baskı yöntemi uygulandı.
  87. Tutuklu arkadaşlarımızda duran kedi resimleri bile toplatıldı. Arkadaşlarımızın Silivri ceza infaz kurumunun kantininden satın aldıkları harita metod defterinin kapağında kedi resmi olduğu icin bile defterin kapağı yırtılıp el konulmuştur. Köpek vb. diğer hayvanlara değil. Sadece kedi resimlerine el konması da özel mesaj verme ve psikolojik işkence yöntemi olarak uygulanmaktadır.
Daha yeni Daha eski