Independent-Türkçe’nin Müslümanlara Evrimi Kabul Ettirme Taktiği Deşifre Oldu...

İngiliz yayın organı Independent'ın Türkçe versiyonunda  31 Mayıs 2020 tarihinde “Evrim ve din birbiriyle çelişir mi?” başlıklı bir makale yayınlanmıştır. Makalede, evrimci düşünceyi Müslümanlara kabul ettirmek için 9. Yüzyılda yaşamış Arap kökenli edebiyatçı yazar El-Cahiz, “biyolojik evrim teorisinin esas kurucusu” olarak tanıtılıyor ve sözde örnek alınması gereken bir “İslam alimi”ymiş gibi övülmektedir.

Evrim teorisi bilimin her dalında olduğu gibi özellikle paleontoloji alanında büyük darbe yemiştir. Sayın Adnan Oktar’ın seri şekllinde yayımlanan Yaratılış Atlası adlı eserinde fosiller kapsamlı bir şekilde sergilenerek canlı türlerinin ilk ortaya çıktıkları halleriyle çağlar boyunca sabit kaldıkları ve değişmedikleri sayısız örnekle kanıtlanmıştır. Bu durum paleontolojide “staz”, yani türlerin değişmemesi olarak bilinen bir gerçektir. Bununla birlikte tesadüflerle cansız maddelerden canlılığın ortaya çıkamayacağı, canlılığın yapıtaşı tek bir proteinin tesadüflerle ortaya çıkamayacağı da ispatladığımız bilimsel bir gerçektir.

Ne var ki, kitlelerin aydınlanması ve evrim teorisine inananların neredeyse kalmaması karşısında evrim taraftarları dogmalarını kabul ettirmek için klasik aldatmaca yöntemlerine tekrar başvurmak zorunda kalmışlardır: İslam dininin evrim teorisine karşı olmadığı kandırmacası. Bu konuda Sayın Adnan Oktar’ın KURAN DARWINİZM'İ YALANLIYOR adlı eseri bu aldatmacaya detaylı bir cevap olarak yayımlanmış, hatta CNNTurk ve HaberTurk TV’deki canlı tartışma programlarında arkadaşlarımız, evrimci ilahiyatçıları Kuran’dan ayetlerle ve güncel bilimsel delillerle çürütmüş, iddialarını en uygun şekilde cevaplamışlardı.

Independent haber sitesi tüm bunlara rağmen, Evrim teorisinin ilk olarak İslam dünyasından çıktığını öne sürerek Müslümanların bu teoriyi kabul etmesi gerektiğini savunmaktadır. Oysa bu çok mantıksız bir önerme şeklidir. Çünkü hem referans verdiği yazarlar din alimi değildir, hem de bahsi geçen eserlerin günümüzde bilimsel bir değeri tabi ki artık kalmamıştır. Bununla beraber, makalede başka pek çok gerçek dışı, çarpık bilgiye de yer verilmiştir. Aşağıda bu hatalı anlatımları cevaplarıyla bulabilirsiniz.


Evrim Teorisinin Esas Kurucusunun El-Cahiz Olduğu İddiası Yanlış Bir Bilgidir

Makalede 9. yüzyılda yaşamış olan Arap kökenli edebiyatçı, hicivci, araştırmacı yazar El-Cahiz evrim teorisinin ilk ortaya atan kişi ve evrimci fikirlerinin kabul edilmesi gereken bir “İslam alimi” olarak tanıtılmaktadır. Ancak burada bir kelime oyunu vardır; Herhangi bir konuda bilgili olmak ayrıdır, din alimi olmak ise apayrıdır. İslam dünyasından çıkan her yazar İslam alimi yani “din alimi” olmaz. Bugün Hristiyan çoğunluğu barındıran Avrupa topraklarında ateistler de vardır, deistler de. Nasıl ki Hristiyan isim taşıyan her kişi Kilise ve Hristiyanlık adına konuşmuyorsa, Arap topraklarından çıkan her araştırmacı-yazar da İslam alimi kabul edilemez. Bu yüzdendir ki, El-Cahiz’in İslam alimi olarak tanıtılması yanlıştır, art niyetlidir. El-Cahiz pek çok konuda kitaplar yazmış, Basra doğumlu tanınmış bir Arap edebiyatçısıdır, dindar ve bilim adamı bir kişiliği ise yoktur.

9. YY.da Yaşamış Bir Arap Edebiyatçısı EL Cahiz

Söz konusu makalede El-Cahiz dünya tarihinde ilk olarak evrim teorisini ortaya atan kişi olarak tanıtılmıştır. Bu tamamen yanlış bir bilgidir, evrim teorisini ilk olarak El-Cahiz ortaya atmamıştır. Bu anlatım evrimci felsefeyi Müslümanlara hoş göstermeye çalışan, tarihi gerçeklere tamamen ters bir iddiadır. Sayın Adnan Oktar’ın pek çok eserinde de delillendirdiği üzere, evrim teorisi ilk kez Darwin tarafından da ortaya atılmış bir iddia değildir. Her şeye muktedir, yoktan var eden Allah’ın varlığının reddi, insanlık tarihi kadar eskidir. Allah’ın varlığının inkarı, söz konusu inkarcılar için başka sahte güçler bulmayı gerektirmiş, bu da onları doğadaki nesnelere güç atfetmek gibi bir mantıksızlığa sürüklemiştir. İşte Darwinizm de çağlar boyunca Paganizm olarak bilinen putperest tabiatçılık felsefesidir.

Spontane jenerasyon, yani kendi kendine meydana gelme bu felsefenin temelini oluşturur. Kendi kendine canlanma şeklindeki anti-bilimsel inanç Allah inancının karşısında yer almış ve bir kısım materyalistler tarafından nesiller boyunca aktarılagelmiştir. Canlıların kademeli bir şekilde birbirlerinden türediği masalına yazılı haliyle Mısır hiyeroglifleri, Babil ve Sümer yazıtlarında dahi rastlanır. Eski Mısır’da canlıların Nil’in çamurlu sularında “spontan” olarak meydana geldiğine inanılıyordu. Sümerlerde ise canlılığın, aynı şekilde cansız su kaosundan kendiliğinden oluştuğu inancı vardı. Kendi kendine canlanma ve evrim fikri, silsile şeklinde Eski Yunan filozoflarına, daha sonra da Araplara kadar ulaşmıştır.

Epikür ve Lucretus evrim fikrinin önde gelen savunucuları olan Yunan felsefecilerdi. Kendiliğinden oluşum yanılgısı başta Aristoteles olmak üzere pek çok Yunanlı felsefeci tarafından destekleniyordu. Aristoteles’in anlatımıyla güya “hayvanlar, özellikle de bazı kurtlar, böcekler ve bazı bitkiler, döllenme veya benzer üreme tarzına ihtiyaç duymadan, doğada kendi kendilerine oluşuyorlardı”.

Independent makalesinde “evrimin ilk kaynağı” diye gösterilen El-Cahiz’e ait “Kitabul Heyevan” adlı hayvanlar ansiklopedisi de Aristoteles’in “Historia Animalium” (Hayvanlar Tarihçesi) adlı 550 hayvan türünü sınıfladığı ansiklopedik eserinden esinlenmiştir. El-Cahiz ve eserleri hakkındaki bilimsel bir inceleme bu gerçeği gözler önüne sermektedir:

Câhiz, Kitâbu’l-Hayevân’ı yazarken çeşitli kaynaklardan yararlanmıştır. Bunları Arap şiirleri, haberleri, darb-ı meselleri, Kur’ân ve hadis şeklinde sıralayabiliriz. Bunların yanı sıra Câhiz, Tevrat, İncîl ve çeviri kitaplardan –özellikle Aristoteles’in kitaplarından, hayvanlar hakkındaki görüşlerinden ve ona nisbet edilen sözlerden– nakillerde bulunmuştur. Câhiz, eserinde yararlandığı kaynakları açık ve anlaşılır bir şekilde ifade etmemiştir. Bazen Arapça kaynaklara ve Aristo’nun “el-Hayevân” adlı eserine işaret etmekte, bazen de Aristo’yu “Sâhibu’l-Mantık” olarak isimlendirmektedir. (CÂHİZ ve EDEBÎ GÖRÜŞLERİ, Dr. Mustafa AYDIN, Syf 23, İstanbul Aydın Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2018)

Görüldüğü gibi, El-Cahiz evrim fikrini ilk olarak ortaya atan kişi hiç değildir, yazdığı ansiklopedi ise Aristoteles’in hayvanlar hakkında yazdığı eserleri ve türler üzerinde yaptığı sınıflamayı temel almaktadır. Kendisi yalnızca Yunan felsefecilerin evrimci fikirlerini İslam dünyasına aktaran bir yazardır.


Arap Tarihindeki Evrimcilik Yunan Felsefesinin Etkisidir

Kuran'da hiçbir evrim açıklaması olmamasına rağmen bazı Arap düşünürler, Eski Yunan kökenli pagan felsefesinden etkilenmişlerdir. El-Cahiz’den bir asır sonra bu etki daha belirgin hale gelmiştir. Bu kişiler, El-Cahiz gibi yine Basra çevresinde faaliyet gösteren İhvanussafa adlı topluluğun mensuplarıdır. İslam alemi tarafından reddedilen İsmailiye mezhebine bağlı olan bu topluluk, bazı yönleriyle masonluğa benzemektedir ve ne ilginçtir ki, günümüz ateist masonları bu topluluktan övgüyle söz ederler. Örneğin, tanınmış Masonluk tarihçisi Mason Üstadı Selami Işındağ şöyle yazmıştır:

“İslam dünyasında adeta masonluğun karşılığı olan İhvanussafa derneği vardı. Abbasiler zamanında Basra’da kurulan bu gizli dernek, 52 büyük fasikülden oluşan bir ansiklopedi yayınlamıştı. Bunların 17’si Doğa Bilimlerini içerir. Bu fasiküllerde Darwinizm’e çok benzeyen bilimsel açıklamalar vardır. Bunlar İspanya’ya kadar yayılmış ve Batı’da düşünür çevresini etkilemiştir.” (Dr. Selami Işındağ, Masonluktan Esinlenmeler, İstanbul 1977, s. 274-275)

Büyük İslam alimi İmam Gazali, İslam dünyasına sızan, Allah’ı reddetmeye dayalı bu inkarcı Yunan felfesesini son derece akılcı bir biçimde çürütmüştür. Gazali, el-Münkız mined-dalal adlı eserinde, evrimci İhvanussafa’yı doğrudan eleştirmiş, sapkın bir felsefeyi savunduğunu açıklamıştır. Fedaih-ul-Batıniyye adlı eserinde ise, İhvanussafa’nın da dahil olduğu İsmailiye mezhebinin öğretilerinin çarpıklığını ortaya koymuştur.

İmam Gazali, bu evrimci dogmaları Allah’ın varlığının kesin bilimsel delillerini anlatarak çürütmüştür. El-Hikmet fi Mahlukat-ül Allah (Allah'ın Yarattıklarındaki Hikmet) adlı eserinde gözyüzünü, Dünyayı, Güneş'i, Ay'ı, okyanusları, suyun ve ateşin yapısını detaylı olarak incelemiş ve bunların hep özel tasarımlara sahip olduğunu göstermiştir. İnsan bedeni, kuşlar, balarıları, balıklar ve mineraller, Gazali'nin yaratılışın kanıtı olarak gösterdiği diğer örneklerdir. Sivrisineklere, sineklere ve incilere de özel yer vermiştir. Kitab-ül Cevahir el-Kur'an (Kuran'ın Mücevherleri) adlı eserinde, örümceklerin mucizevi yönlerini, ağ örmedeki ustalıklarını, ördükleri ağın yapısındaki harikalıkları detaylı olarak izah etmiştir. Aynı kitapta balarılarının petekleri altıgen olarak yapmalarındaki hikmetleri de anlatmış ve şöyle yazmıştır:

"Eğer petekler dairesel olsaydı, o zaman peteklerin dışında boş alanlar kalırdı, çünkü yanyana daireler tam olarak birleşmezler... Altıgen dışındaki hiç bir geometrik şekil verimli değildir ve bu geometrik kanıtlarla bilinmektedir. Öyleyse düşünün ki, Allah balarılarını bu şekle (altıgene) ne kadar hikmetlice yöneltmiştir." (Muhammad Abul Quasem, as The Jewels of the Qur'an, London, 1983, s. 68-69)

 

Bal peteklerinin altıgen geometrik formu, bu en verimli bal depolama şeklini onlara ilham eden Yüce Allah'ın yaratılış delilerinden biridir

Bediüzzaman Said Nursi’nin Evrime Karşı Olmadığı Yanılgısı

Aynı makalede şaşırtıcı bir yönlendirme yapılmaktadır. Buna göre güya Said-i Nursi’nin söyleminde evrim karşıtlığına rastlanmamakta” ve “risalelerde evrim eleştirisi ve reddiyesinin olmadığı gibi hayret verici bir iddia yer almaktadır. “Üstadınız karşı değilken siz niye karşısınız” diye bir mantık kurulmuştur.

Makalenin yazarının Risale-i Nurları hiç okumadığı ve Bediüzzamanı hiç tanımadığı ortadadır. Bediüzzamanın eserlerinin önemli bir bölümünü materyalizm ve tabiatçılık akımları ile mücadeleye, eski Osmanlıca ifadesi ile “Maddiyyun ve Tabiyyun” felsefelerine ayırdığını hiç bilmemektedir. Lemalar adlı ünlü eserinin 23. bölümünü“Tabiat Risalesi” olarak adlandırmış, bu bölümde tabiatçılık fikrini müdhiş bir zındıka fikri” ve “fikr-i küfrîolarak tanımlamıştır. Bediüzzaman, Müslümanları cehalet sonucu kabul edilen tabiatçılık fikri hakkında şöyle uyarmıştır:

Ey insan! Bil ki, insanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden dehşetli kelimeler var. Ehl-i iman, bilmeyerek istimal ediyorlar.” 

Tabiat Risalesi’nde 3 ana başlıkta olmak üzere 1) sebeplerin bir canlıyı yaratamayacağını, 2) kendi kendine teşekkülün imkansız olduğunu ve 3) tabiatın yaratma gücü olmadığını kimyasal ve fiziksel delillerle çok detaylı olarak açıklamıştır.

Tabiatçılık hakkındaki bazı ifadeleri şu şekildedir:

“Bu tarz-ı fikir ise, kâinattaki muhalatın en bâtılı, en hurafesidir. Hâlık-ı Kâinat’ın san’atını, mevhum, ehemmiyetsiz, şuursuz bir Tabiata veren insan, elbette yüz defa hayvandan daha hayvan, daha şuursuz olduğunu gösterir.”

“Ey ahmak-ul humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak! Başını tabiat bataklığından çıkar, arkana bak; zerrattan, seyyarata kadar bütün mevcudat, ayrı ayrı lisanlarla şehadet ettikleri ve parmaklarıyla işaret ettikleri bir Sâni’-i Zülcelal’i gör.. ve o sarayı yapan ve o defterde sarayın proğramını yazan Nakkaş-ı Ezelî’nin cilvesini gör, Fermanına bak, Kur’anını dinle.. o hezeyanlardan kurtul!..”

“Elhasıl: Tabiiyyunların, mevhum ve hakikatsız Tabiat dedikleri şey, olsa olsa ve hakikat-ı hariciye sahibi ise; ancak bir san’at olabilir, Sâni’ olamaz. Bir nakıştır, Nakkaş olamaz. Ahkâmdır, hâkim olamaz. Bir şeriat-ı fıtriyedir, Şâri’ olamaz. Mahluk bir perde-i izzettir, Hâlık olamaz. Münfail bir fıtrattır, Fâtır bir fâil olamaz. Kanundur, kudret değildir; Kâdir olamaz. Mistardır, Masdar olamaz.”

Üstad Bediüzzaman Sadi Nursi Hazretleri ve eserlerinden Tabiat Risalesi

Bediüzzaman Said Nursi yaşadığı dönemde karşılaştığı bu sapkın tabiatçılık akımına karşı çözüm olarak, medreselerde dini eğitimin yanında fen bilimlerinin de öğretilmesinin, devlet okullarındaki resmi müfredatta ise “iman hakikatlerinin” bir program dahilinde öğretilmesinin hayati önemi üzerinde durmuştur. Bu amaçla, daha Sultan 2. Abdülhamiddöneminde hazırladığı bir eğitim programı teklifiyle Urfa’dan İstanbul’a gelmiş ancak padişahın yakın çevresi tarafından bir tehdit olarak algılanıp akıl hastanesine kapatılmıştır. Daha sonra kendisine yüksek bir maaş teklif edilerek serbest bırakılsa da, bu maaşı kabul etmemiş ancak Doğuda Medresetüz-Zehra adını verdiği bir üniversite kurulması için fon sağlanmasına uğraşmıştır. Nihayet, üniversite inşaatına daha sonra Sultan Reşad’ın desteği ile başlanmış ancak 1. Dünya savaşının başlaması ile durmak zorunda kalmıştır. Bediüzzamanın verdiği bu fikri mücadele savaştan sonra Cumhuriyet döneminde de devam etmiş, bu eğitim ve öğretim hedefi Risaleler vasıtası ile çok daha geniş bir kitleye ulaşmıştır.

Görüldüğü gibi, Independent makalesindeki “risalelerde evrim eleştirisi ve reddiyesinin olmaması dikkate değer bir durumdur” iddiası, içeriğin tamamen konuya uzak, araştırma ve incelemeden yoksun bir şekilde yazıldığının bir göstergesidir. 


Evrim Teorisini Sevimli Gösterme Taktiği

Söz konusu makalede yeni ve ilginç bir girişimde bulunulmuş ve evrim teorisine yeni bir mekanizma eklenmiştir: “canlılarda karşılıklı yardımlaşma”. Ne var ki, evrimcileri çıldırtacak bir tariftir bu. Çünkü evrim teorisi doğanın diyalektiğine yani sözde doğanın kendi içindeki çatışması temeline dayanır. Yazar ise bu sahte temeli atıp kendince dinle bağdaştırmak ve orta yolu bulmak üzere böyle bir yeni bir “evrimleştirici mekanizma” eklemiş, “seçilimde kazanmanın en temel unsuru da karşılıklı yardımlaşma/dayanışmadır” demiştir. Oysa evrimin doğal seçilim kavramı “güçlü olan hayatta kalır, zayıf olan elenir” temel görüşüne dayanır. Bu, Türlerin Kökeni kitabında savunulan ana unsur olduğu gibi, Materyalizmin Diyalektik felsefesi de evrim terorisini gerekçe göstererek “çatışma ilerlemenin temelidir” der ve toplumların ilerlemesi için karşılıklı mücadelenin ve çatışmanın var olması gerektiği gibi bir mantıksızlığı savunur. Makalede anlatılanın aksine, evrim teorisi canlılar arasındaki şefkat ve merhamet, sevgi ve yardımlaşma kavramlarını evrimleştirici değil, tam tersine evrimi geciktirici ve ilerlemeye engel davranış şekilleri olarak tanımlar

Makalede evrim teorisini dindarlara sevimli göstermek için böyle bir göz boyama taktiği kullanıldığı ortadadır. 


Darwin’i Allah İnancına Sahipmiş Gibi Gösterme Taktiği

Makalede evrim süreci için bilinçli bir plan denilmekte, hatta Darwin’in bu işleyişe “yaratıcı tarafından üflenen ruh” dediği öne sürülmüştür. Öncelikle evrim teorisi temel olarak bilinçli her kontrolü reddeder. Evrim tamamen tesadüflere dayalı rastgele bir süreçtir ve yönetici bir yaratıcı gücün varlığına ve müdahalesine kesin olarak karşıdır. Bununla birlikte Darwin’in, Allah’ı ve ruhun varlığını kabul ettiği ise tamamen bir yalandır.

Evrim Teorisi'nin kurucusu Charles Darwin döneminin en ünlü ateist felsefecilerinden biriydi.

Charles Darwin genç yaşlarında Hıristiyan inancına bağlı olmasına rağmen daha sonra inancını yitirmiştir. Darwin inançsızlığını pek çok mektubunda açıkça itiraf etmektedir:

” … Böylece inançsızlık yavaş yavaş beni sardı ve sonunda tamamlandı.” (Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 381)

“Ben, 'Allahsız' diye adlandırılmayı hak ediyorum. Bu sonuç, anımsayabildiğim kadarıyla, Türlerin Kökeni'ni yazdığım zaman kafamda güçlü olarak yer ediyordu.” (Francis Darwin, Charles Darwin”in Yaşamı ve Mektupları,s. 80-81)


Yapay Seçilimin Sözde Evrime Delil Olduğu Aldatmacası

İster “doğal” ister insan eliyle “suni” olsun, yeni bir türün ortaya çıktığını gösteren hiçbir mekanizma yoktur. Aynı tür içinde fenotipi yani dış görünümü farklı bireyler ortaya çıkabilir ve soy olarak da devam ettirilebilir. Bu durum genetik biliminde aynı tür içindeki “varyasyon” yani çeşitlenme olarak tanımlanır. Darwin ve Lamarck’ın çiftleştirme ve suni döllenme yoluyla yeni türler elde edilebileceğine dair iddialarını ilk çürüten kişi ise Genetik biliminin kurucusu, kalıtım kanunlarını ortaya koyan Gregor Mendel olmuştur. Pisum adlı bilimsel makalesinde, “yapay seçilim” yani çiftleştirme yöntemleri ile yeni türlerin oluşamayacağını, türler arasında bariyerler olduğunu, ortaya çıkan yeni tiplerin ise aynı türün sınırları dahilindeki varyasyonlar olduğunu detaylarıyla delillendirmiştir. O günden bugüne, ister hayvan ister bitki olsun, ne kadar çiftleştirilirse çiftleştirilsin yepyeni bir türün ortaya çıktığını gösteren tek bir örnek yoktur.

Tüm köpek cinsleri aynı Canis türüne dahil canlılardır. Aralarındaki çapraz çiftleşmelerden meydana gelen yavrular da her zaman köpek olur. Hiçbir zaman farklı bir genetik tür ortaya çıkmaz. 

Makalede iddia edildiğinin aksine, köpekler kurttan evrimleşerek oluşmuş yeni türler değildir. Farklı görünüme de sahip olsalar tüm köpekler genetik olarak Gri-Kurt ile aynı türdür. Küçük ya da büyük tüm köpek cinsleri yalnızca Canis türü içindeki varyasyonlardır. Hepsi de vahşi Gri-Kurt’un evcilleştirilmesi ve daha sonra belli mutasyonlara uğramış köpeklerin kendi aralarında çiftleştirilmesi ile devam ettirilen Canis soylarıdır. Sonuçta, hepsi de aynı Canis türü içindedirler ve genetiği apayrı yepyeni bir tür ortaya çıkmamıştır. Aynı durum sığırlar, atlar ve kediler için de geçerlidir. (Bu konudaki ayrıntılı cevabımız için: www.evrimecevap.com/hayvanlarin-evrimi-yalani/milliyet-sitesindeki-kopeklerin-evrimi-iddiasi/)

Darwin'in, türlerin sözde diğer türlerin evrimleşmesinden meydana geldiği safsatasını yerle bir eden Modern Genetik biliminin kurucusu Gregor Mendel 

Çevreye Uyumun Evrim olduğu Yanılgısı

Makalede İspinozların gagalarındaki farklılık evrime örnek verilmiştir. Oysa bunlar aynı türün sınırları içinde farklı dış özelliklerin ortaya çıkmasından başka birşey değildir. Genetikte bu durum genotipi aynı ancak fenotipi farklıolarak tarif edilir, yani aynı genetik dizilime sahip türün bireyleri farklı dış görünüme (fenotipe) sahip olabilmektedir. Aynı tür içinde gözlenen bu çeşitlilik yine “varyasyon”dur. Yoksa ispinozlar, genetikleri değişip farklı bir türe dönüşmezler.

Bu insan ırkları için de geçerlidir. Örneğin bir insan topluluğu belli bir coğrafyada izole edilirse, uzun bir sürenin sonunda nesiller boyunca belli özelliklerin tekrarladığı gözlemlenir. Japonlar, Çinliler, Aborjinler ve Eskimolar gibi karakteristik özelliklere sahip ırklar bu şekilde ortaya çıkmıştır. Oysa bu insan ırkları aynı genetik yapıya, aynı kromozom ve gen sayısına sahip, kendi aralarında çoğalabilen aynı İnsan türünün mensuplarıdır. Binlerce yıl boyunca kendi aralarında evlenip çoğalan bireyler arasında belli dış özelliklerin tekrarlanması sonucunda çekik gözlülük, deri rengi, kafatası şekli gibi özellikler karakteristik hale gelir. Bunlar insan türü içinde yaşanan varyasyon örnekleridir ve evrimin yeni tür iddiası ile hiçbir ilgisi yoktur.

Diğer bir husus ise Genetik biliminin bugün “Epigenetik” diye ilgi gören araştırma alanıdır. Epigenetik belli genlerin ihtiyaca ve biyolojik saate göre açılıp kapanmasını inceler. Bu harika durum metamorfoz geçiren canlılarda tamamen değişen vücut planında, ergenliğe erişen insanda belli hormonların üretilmeye başlanmasında ya da ihtiyaca göre bakterinin naylonu sindirmesi durumunda gözlenmektedir. Örnekler çoğaltılabilir. Burada önemli olan, genetik bilginin sonradan oluşmadığı gerçeğidir. İncelemelerin ortaya koyduğu gerçeğe göre, genler kapalı dururken bir anda genlerin üzerindeki bir bilincin (epi- genetik) onları harekete geçirdiği ve ne zaman üretime başlayıp ne zaman duracaklarını yönettiğidir. (Epigenetik hakkında daha detaylı makalemiz için: www.evrimecevap.com/yaratilis-delilleri/plos-one-dergisine-cevap-epigenom/) Bu üstün bilinç, tüm varlıkların yoktan yaratıcısı olan Yüce Allah'tır.


SONUÇ

Evrimci felsefe Materyalizmin temelidir, maddenin mutlak varlığını savunur ve Allah'ı inkar eder. İslam dini ile evrimci pagan felsefesini bağdaştırmaya çalışanlar ise, aynı evrimciler gibi bilimsel gerçekleri çarpıtmakta, evrimi sadece bir biyolojik gelişim teorisi olarak sunmakta, teorinin Allah’ı reddeden materyalist temeline hiç değinmemektedirler. Bu kişilerin İslam ile evrimci düşünce arasında bir “uzlaşı” noktası oluşturmaya çalışırken evrimcilerin sinsi aldatmaca taktiklerine alet oldukları açıktır.

Canlıları yaratan Yüce Allah, tümünü en mükemmel özellikleri ve donanımlarıyla “OL” emriyle bir anda yoktan var etmiştir. Onlar için davranış biçimleri belirlemiş, onlara tüm yaptıklarını ilham etmiştir. Bu, Kuran ayetleriyle haber verilmiş bir gerçektir. Canlıllığın biyolojik detayları atom ve molekül seviyesinde işleyen mükemmel ve mucizevi bir düzeni ortaya koymaktadır. Bilimin ortaya koyduğu bu muhteşem gösteri her an yaratmaya devam eden Allah’ın sonsuz gücünü ve sonsuz bilgisini gözler önüne sermektedir.



Daha yeni Daha eski