Bu çalışma boyunca, dava dosyasında gerçek “müşteki” ve gerçek “etkin pişman” bir kişi bulunmadığını anlattık. Bu sıfatları kabul etmeye mecbur bırakılan mazlum ve masum insanların, karalanma, çirkin iftiralara maruz kalma, malını, mülkünü, işini, tüm varlığını kaybetme, ailece mağdur edilme, tutuklanma, cezaevine atılma, dehşet verici koşullara sahip cezaevlerinden ömür boyu çıkamama, cezaevlerinde şişlenerek, bıçaklanarak faili meçhul tarzında öldürülme gibi tehdit ve baskı yöntemleriyle korkutulduklarını, böylece hayatlarıyla 10-20-30 yıllık arkadaşları, can dostları arasında seçim yapmaya ve bunun sonucunda onlara akla hayale gelmedik itham ve iftiraları atmaya zorlandıklarını çeşitli örneklerle açıkladık.

Bu bölümde, bu kumpasın en önemli parçalarından birinin ETKİN PİŞMAN OLUŞTURMA PROJESİ olduğunu, delilleriyle ortaya koyacağız. Operasyon öncesinde, suni müştekiler oluşturmaya çalışan kumpasçılar, operasyon sonrasında hiçbir suç delili bulunmaması nedeniyle, çaresizlik içinde tehdit ve baskıyla “dayatılmış itirafçılar” devşirme yoluna başvurdular.

Emniyet sorgusu sırasında herhangi bir suç, suç unsuru ya da suç delili ortaya çıkmadığından, gözaltındakilere yalan beyanlarla sahte ve düzmece suçlar isnad edecek (sözde) etkin pişmanlar oluşturma yoluna gidildi. Soruşturma makamının da desteğiyle, bu amaçla çok çeşitli kanunsuz ve hukuksuz yöntemler kullanıldı.

  1. Gözaltı süresi, başta OHAL kaldırılmadan önceki maksimum süre olan on dört gün olarak planlanmış ve gözaltı koşulları özel olarak zorlaştırılmıştır:

Adnan Oktar ve arkadaşları, gözaltına alındıktan sonra 8 gün boyunca çok ağır koşullarda nezarethanede kaldılar. Aslında ilk planlanan 14 günlük bir gözaltı süresiydi, ancak ilk hafta içinde OHAL’in kaldırılmasıyla maksimum gözaltı süresi 7 güne indi,  ve alelacele 7 günde ifadeleri alınmaya başladı.

En baştan 14 günlük bir gözaltı süresinin planlanması, belli ki arkadaşlarımızı yıldırmak, bir çözülme beklentisi ve direnci kırılanlar arasından sözde itirafçılar oluşturabilmek içindi. Bu amaçla sürecin erken bitmemesi için arkadaşlarımızın ilk 7 gün boyunca hiçbirinin ifadesi alınmadı, sadece bekletildiler. Sorgular, OHAL’in kaldırılmasıyla mecburen başlatıldı ve 1 gün içinde tamamlandı. Yani, aslında en fazla 2 günlük bir gözaltı süresi de tüm ifadelerin alınması için yeterli olacaktı.

Bu süre boyunca da zaten zorlu olan nezarethane koşulları iyice zorlaştırıldı.

  • Temmuz ayının ortaları idi, hava çok sıcaktı. Buna rağmen, yaklaşık 150 kişinin bulunduğu, yer altındaki nezarethanede 7 gün boyunca havalandırmalar çalıştırılmadı, bozuk olduğu söylendi. Sorgular bitip herkes adliyeye sevkedildikten sonra, en son kalan 20 kişi de sevki beklerken, havalandırmalar birden çalışmaya başladı.
  • Arkadaşlarımızın lavaboya gitmelerine günde 2 kez izin verildi. Abdest almak için izin istediklerinde izin verilmedi. İçme sularıyla koğuşlarda abdest almak zorunda kaldılar, bazıları teyemmüm etti.
  • Verilen yemeklerin hiçbir besin değeri olmadığı gibi, yenemeyecek kadar kötü idi.
  • Düzenli ilaç kullananlara günlerce ilaçları verilmedi.
  • Doktor kontrollerinin birçoğunda polis memurları da görüşmede bulundular.
  • Çok küçük hücrelerde, çok sayıda arkadaşımız kalabalık olarak tutuldu. Hücrelerde hareket etmelerine imkan yoktu. Yerde yattılar. Bu koşullarda uyumaları da mümkün olmadı.
  • Ailelere ve avukatlara ulaşılması mümkün olmadı. Savcılıktan gelen, “her avukatın sadece bir müvekkili olabilir” talimatı nedeniyle, arkadaşlarımız mevcut avukatlarından da destek alamadılar.
  • Büyük çoğunluğunun sorgularına hiç tanımadıkları, ilk kez sorgu sırasında gördükleri barodan atanan avukatlar girdi. Bu avukatların da birçoğu son derece ilgisiz davranarak, müvekkillerinin haklarını gereği gibi savunmadı.

Özetle, gözaltı süresi, son derece yorucu, göz dağı verircesine, adeta etkin pişman oluşturmak için planlanmış bir süreç olmuştur. Tüm bu baskı ve zorluklara rağmen, zaten camiadan daha önce ayrılmış bir kişi ve yine camiadan olmayan sadece önceden avukatlık ilişkisi bulunmuş bir kişi dışında bu gözaltı süresince, arkadaşlarımızdan hiç kimse “itirafçı” yapılamadı.

  • Tutuklanan arkadaşlarımız Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerine dağıtılmış ve Cumhuriyet Savcılığı’ndan cezaevlerine “ayrı koğuşlara koyun” talimatı gönderilmiştir

Tipik bir kumpas davası olması nedeniyle ortada hiçbir gerçek suç ve somut suç delili bulunmadığından salt müşteki ve etkin pişmanların soyut beyanlarına bel bağlayan iddianame için etkin pişman üretmenin ne kadar önemli olduğu geçen 2 yıllık süre zarfından iyice ortaya çıkmıştır.

Emniyetteki sorgulama sırasında etkin pişman üretilemeyince, cezaevlerinin ağır koşullarından medet umulduğu görülmektedir.

İlk uygulama olarak, tutuklananların tümü Türkiye’nin farklı illerinde, yaklaşık 20 farklı cezaevine gönderilmişlerdir. Yaşadıkları yerlerden fiziki olarak uzaklaştırılarak, tamamı İstanbul’da yaşayan ve yaşlı olan ailelerin İstanbul’dan Eskişehir, Bandırma, Bursa, İzmir, Tekirdağ gibi illere gidip gelmeleri, avukatların müvekkillerine ulaşmaları güçleştirilmiş; böylece tutuklu arkadaşlarımız üzerinde maddi-manevi bir baskı oluşturulmaya çalışılmıştır.

Ne var ki, bu yöntemle de bir sonuç alınamayınca, sorgu makamının da desteğiyle, Eylül 2018’de, yani operasyondan iki ay sonra, tüm cezaevlerine arkadaşlarımızın ayrı koğuşlarda tutulmaları talimatı gitmiştir.



Söz konusu talimatta, “etkin pişmanlıktan yararlanmama” konusunda, birlikte kalan kişilerin birbirlerine güya baskı uyguladıkları iddia edilmiştir. Bunun üzerine, cezaevlerindeki tüm arkadaşlarımız farklı koğuşlara dağıtılmışlardır.

Sözde itirafçılar oluşturmak için, sadece yalnızlaştırmak yetmemiş, önceki bölümlerde bahsettiğimiz Fuat Selvi gibi avukatlar da arkadaşlarımızı ziyaret ederek, psikolojik baskı, göz dağı verme gibi yöntemlerle etkin pişman devşirebilmek için tek tek cezaevlerini gezmeye başlamışlardır. Ne var ki, bu yöntemlerden de beklenen sonuç elde edilememiştir. Yalnızca birkaç kişi, bu zorlu koşullara, tehdit ve baskılara dayanamayarak istemeden de olsa kendini kurtarmak için etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanma yolunu seçmiştir.

3.      Cinsel suçlardan sevk maddesi bulunmayan arkadaşlarımız dahi cinsel suç işleyenlerle aynı koğuşlara konulmuştur:

Tutuklanarak cezaevine gönderilen kişilerden bir kısmı, haklarında cinsel taciz iddiaları bulunmamasına rağmen, sırf baskı, taciz ve zulüm amacıyla cinsel suçluların, cinsel sapkınların bulunduğu koğuşlara yerleştirilmişlerdir. Cinsel tacizden suçluların bulunduğu koğuşlar en zorlu, en ürkütücü koğuşlardan biri olarak bilinir. Yıldırmak, korkutmak, göz dağı vermek için bu tür koğuşların kullanıldığı açıktır. Bu arkadaşlarımızdan bir kısmına aylar sonra, zulmü meşru göstermek adına, sahte bir müşteki ayarlanıp cinsel taciz iftirası attırılmıştır. Daha ortada böyle hiçbir iddia yokken, bazı arkadaşlarımızın neden cinsel suçluların bulundukları koğuşlara konulmasının kanunla ve hukukla bağdaşan bir yönü yoktur.

Bu koğuşlarda arkadaşlarımız ciddi can güvenliği tehlikeleriyle karşılaşmışlardır. Hiçbir suçu olmayan, hayatında karakola bile gitmesi gerekmemiş, tertemiz insanlar için, sadece cezaevi koşulları bile son derece zorlayıcı, tek başına çok büyük bir baskı ve tehdit unsuru iken, bu tür ekstra hukuksuz uygulamalarla koşullar kasıtlı olarak daha da güçleştirilmiştir.

  • Etkin pişmanlıktan faydalanmayı kabul edenler, haklarındaki cinsel suç isnatlarına rağmen tahliye edilmişlerdir:

Etkin pişmanlıktan faydalananlara, kanuni sınırlar alenen çiğnenerek tümüyle keyfi bir uygulamayla hukuksuz ayrıcalıklar sağlanmıştır. Etkin pişmanlık müessesesi maddi gerçeğe ulaştıracak bir yol olarak değil, bir tür iftira ve yalan beyan toplama vasıtası olarak suistimal edilmiştir.

Örneğin, Altuğ Eti, Emre Kutlu, Mustafa Arular, Murat Develioğlu, Serdar Dayanık gibi cinsel suç isnadı bulunan kişiler, itirafçı olmayı kabul ettikleri takdirde tahliye olacakları vaadiyle etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmaya ikna edilmişlerdir. Oysa, CİNSEL SUÇLARDA ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNDEN FAYDALANILMASI HUKUKEN MÜMKÜN DEĞİLDİR. Ne var ki, dosyada hiçbir somut suç delili bulunmaması nedeniyle, yalan beyanların, asılsız iftiraların ve uydurma masa başı senaryolarının anlattırılacağı sözde itirafçılara ihtiyaç duyulduğundan bu çirkin pazarlık uğruna kanun ve hukuk hiçe sayılmıştır.

Bu kanun dışı amaç ve yöntemle sözde etkin pişman yapılan kişilerden Murat Develioğlu’nun, hakkında cinsel suç isnadı olmasına rağmen tahliye edilmesi bu hukuk faciasına tipik bir örnektir.

Murat Develioğlu, 28.11.2018 tarihinde etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini belirterek beyanda bulunmuştur. Bu beyanının ardından, 17.12.2018 tarihinde yapılan tutukluluğun devamı değerlendirmesinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğine, Murat Develioğlu’nun, örgüte üye olma suçundan adli kontrol şartı ile tahliyesini, ancak NİTELİKLİ CİNSEL SALDIRI VE CEBİR, TEHDİT VEYA HİLE KULLANARAK KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN ALIKOYMA SUÇLARINDAN TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINI talep etmiştir.



Cumhuriyet Başsavcısının bu talebi yerinde ve kanuna uygun olan bir taleptir. Yani, etkin pişmanlık hükmünden faydalandığı için örgüt üyeliği isnadından tahliye edilmesine, fakat cinsel suç isnadı bulunduğu için tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Zira, her ne kadar ne Murat Develioğlu, ne de camiamızdan hiç kimse, bu suçların hiçbirini işlememiş olsalar da, diğer tutuklulara uygulanan kanunun Murat Develioğlu’na da uygulanması gerekmektedir.

Nitekim, İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği de bu talebi yerinde görmüş ve Murat Develioğlu’nun tahliyesine 17.12.2018 tarihinde RED KARARI vermiştir.

ANCAK HER NE OLDUYSA, TAM BİR GÜN SONRA, 18.12.2020 tarihinde, soruşturma dosyasının diğer savcısı Caner Babaloğlu tarafından, Murat Develioğlu hakkında RE’SEN TAHLİYE KARARI VERİLMİŞTİR.

Yükleniyor: 205694/205694 bayt yüklendi.


Yani, arkadaşımız Murat Develioğlu etkin pişmanlıktan faydalansa da cinsel suç isnadı yüzünden tahliyesi kanunen mümkün değilken, CUMHURİYET SAVCISI CANER BABALOĞLU’NUN RE’SEN VERDİĞİ BİR KARARLA anlaşılması mümkün olmayan bir biçimde tahliye edilmiştir. Dahası, aynı iftiralardan dolayı haksız  yere cezaevinde tutulmakta olan kişilere de kanun dışı vahim bir mesaj gönderilmiştir: “İftira atarsanız cezaevinden kurtulursunuz.”

BİR CUMHURİYET SAVCISININ, KANUNLARIN KENDİSİNE TANIMADIĞI BİR YETKİYİ KENDİSİNE NASIL VERDİĞİNİ YA DA KİMDEN ALDIĞINI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR!

  • “İftira atarsanız, hakkınızdaki iddialar düşürülür” vaadi:

Önceki sayfalarda detaylarını anlattığımız, cezaevlerini dolaşarak “iftira” mekanizmasının tetikleyicisi, etkin pişman üretme vazifesini üstlenen avukatlardan Fuat Selvi, kendisinin talebi dışında ziyaret ettiği arkadaşımız Necati Koç’a, sözde itirafçı olduğu takdirde, üzerine atılan suçlarla ilgili müştekilerin ifadelerini değiştirtebileceklerini,  örneğin müşteki Hatice Ural’ın, etkin pişmanlıktan yararlanan Altuğ Revnak Eti ile ilgili, 17 yaşımda Altuğ benimle tanıştı, zorla cinsel ilişkiye girdi” şeklindeki ifadesini, 19 yaşımdayken rızayla ve üstümde kıyafet varken” olarak değiştirildiğini, yani cinsellik iddialarının da değiştirilerek içinin boşaltılabildiğini söylemiştir.

Avukat Selvi’nin aynı görüşmede verdiği bir başka örnek ise şöyledir; sözde örgüt yöneticisi olarak yargılanan Serdar Dayanık, sözde itirafçı olduğu için, BU SUÇLARIN İDDİANAMEDE YAVAŞ YAVAŞ BUHARLAŞACAĞINI ifade etmiştir. Nitekim Serdar Dayanık da, etkin pişman ifadesinin hemen akabinde hakkındaki tüm cinsel suç isnadlarına rağmen tahliye edilmiştir.

Avukat Selvi, arkadaşlarına iftira atma karşılığında, cezaevinin zorlu koşullarında zaten dayanma gücü kırılmış kişilere, üzerlerine atılı suçların da buharlaşacağı vaadini verebilmektedir. Fuat Selvi, bu gücü, yetkiyi nereden, kimden, nasıl alabilmektedir? ASIL HAYRET VERİCİ OLAN İSE, BU İDDİALARIN GERÇEKTEN DE ANİDEN BUHARLAŞMASIDIR. Nitekim, üzerinde cinsel suç iftirası olan kişiler, etkin pişmanlık ifadelerinin hemen akabinde adeta haklarındaki cinsel suç isnatları bir anda yok olmuş, buharlaşmış gibi tahliye edilmişlerdir.

Avukat Selvi, Necati Koç ile konuşmasında, sözde etkin pişmanların ifadelerinde suç olan kısımlar varsa onları da Vatan Caddesi’ndeki Emniyette polis eşliğinde hep beraber elediklerini ve suç olmayan şekilde temiz bir metin olarak savcılığa sunduklarını, ifadesinin noktasına kadar her şeyini beraber yöneteceklerini söylemiştir.

Avukat Selvi bu konuşmalarıyla, kendisi ve kendisini iftiracı devşirme işiyle görevlendirmiş camiamıza husumetli bazı kişi ve çevrelerle, emniyet ve yargı birimlerindeki bazı görevliler sanki işbirliği halinde çalışan organize ve kanun dışı bir grupmuş ve istedikleri ifadeleri istedikleri yönde şekillendirebilme gücüne sahiplermiş gibi bir izlenim oluşturmuştur.

Necati Koç gibi arkadaşlarımız ise bu tür tehdit ve baskıların, çirkin ve kanunsuz vaatlerin karşısında, devletimizin adaletine ve yargımıza güvenerek, iftira yolunu seçmemişlerdir. Bazı arkadaşlarımız ise, cezaevinin korkunç ortamına, geleceğinin mahvedileceği duygusuna daha fazla tahammül gösteremeyerek, mecburen canları gibi sevdikleri arkadaşlarına iftira atmak zorunda kalmışlardır.

  • Müşteki ve etkin pişmanlar asli fail olmaları gereken durumlarda dahi asli fail olarak nitelendirilmemiştir

Müştekiler ve etkin pişmanlık hükümlerinden faydalananlar, isnat edilen suçlamalarda asli fail olarak görünmelerine rağmen, dosyada asli fail olarak nitelendirilmemektedir. Dahası, onların ortaya attıkları ve hatta üstlendikleri sözde suçlar için konuyla ilgisi olmayan, konu hakkında hiçbir fikri bulunmayan kişiler bu sözde suçlardan dolayı sorgulanmaktadırlar.

Örneğin, Ece Koç isimli kişi, etkin pişmanlık ifadesinde, Leyla İzmailova isminde bir Rus çevirmen ile bağlantıda olduğunu, bu kişiden güya Akkuyu Nükleer santralıyla ilgili devlet sırrı bazı bilgiler aldığını belirtmiş ve bu ifadesi asılsız casusluk suçlamasının tek başına temelini oluşturmuştur. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Leyla İzmailova’nın Ece Koç’a verdiği bilgiler, zaten halka ve basına açık bir toplantıda açıklanan, kamuoyunun da eş zamanlı izlediği, Dış İşleri Bakanlığı ve MİT tarafından da bunların gizli bilgiler olmadığı teyit edilen, gündelik haber niteliği taşımanın ötesinde hiçbir özelliği ve gizliliği olmayan bilgilerdir. Ortada casusluk eylemi kesinlikle bulunmamaktadır. Ayrıca, Leyla İzmailova isimli tercüman zaten devlet sırrı konuların konuşulduğu görüşmelere, toplantılara resmi olarak girme lisansı ve yetkisi olmayan, yalnızca ülkeler arası basına açık açılış, vb. etkinliklere çeviri için çağırıldığında ücretli olarak giden free-lancer, sözleşmeli bir tercümandır. Dolayısıyla, devlet sırrı bilgilerin paylaşıldığı hiçbir ortama girmesi mümkün değildir.

Buna rağmen sözde yönetici oldukları iddia edilen arkadaşlarımızın üzerinde askeri casusluk isnadı dururken, etkin pişman sanık Ece Koç üzerinde bu isnat yoktur. Oysa ki, söz konusu kişiyle camiamızda görüşen, konuşan tek kişi Ece Koç’tur. Eğer Ece Koç’un anlattıkları –her ne kadar asılsız olmakla birlikte– gerçekten de sözde bir casusluk suçunun dayanağı olarak değerlendiriliyorsa bu durumda bu suçu işleyen asli fail, baş aktör olarak Ece Koç olmaktadır ve tahliye edilmesinin hiçbir hukuki açıklaması yoktur. Ama, sözde suçun asli faili Ece Koç tahliye edilmiş, bu konuyla hiçbir ilgisi hatta böyle bir konudan haberi bile olmayan arkadaşlarımız ise sözde yönetici iddiasıyla bu uydurma suçla ilişkilendirilerek cezaevinde tutuklu tutulmaktadır.

Benzer durum Özkan Mamati adlı husumetli katılan için de geçerlidir. Özkan Mamati, ifadesinde dolandırıcılık yaptığını açık açık itiraf etmektedir. Bu dolandırıcılık faaliyetlerinde camiamızdan dahil olan hiç kimse bulunmamaktadır. Buna rağmen, yine sözde yöneticilikle suçlanan arkadaşlarımızın üzerine Özkan Mamati’nin işlediği dolandırıcılık suçunun isnadı haksız yere yüklenirken, Özkan Mamati dışarıda serbestçe dolaşmakta ve bu konuda yargılanmamaktadır.

Görüldüğü üzere, müşteki veya etkin pişman olmak, tüm hukuk kurallarının dışına çıkılarak adeta ödüllendirilmekte, bu kişiler tümüyle kendi hür iradeleriyle bağımsız ve ferdi olarak işledikleri gerçek ve somut suçlardan dolayı bile herhangi bir soruşturma ve kovuşturmaya uğramamaktadır. Tam tersine, bu suçlar gerçek faillerine değil, bunlarla hiçbir ilgisi olmayan, bu konular hakkında hiçbir bilgileri bulunmayan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza yüklenmeye çalışılmaktadır. Bunlar, tarihte görülmemiş türden haksızlık, zulüm ve hukuksuzluklardır.

  • Kumpasçılar, önceki etkin pişmanlara suni ek ifadeler verdirerek yeni etkin pişmanlar devşirmeye çalışmaktadır:

Sözde suç isnatlarına yönelik tek bir maddi delil dahi bulunamaması nedeniyle, sözde müşteki ve sözde itirafçıların beyanlarına muhtaç kalan komplocuların yakın zamandaki hedefi, dosya kapsamında tutuklu olarak yargılanan arkadaşımız Hikmet Fatih Müftüoğlu olmuştur.

Mart 2020 sonundan itibaren ilginç olaylar dizisi birbirini takip etmiştir. Etkin pişman sanıklar Murat Terkoğlu, Mustafa Arular ve Burak Abacı, dosyaya art arda sundukları dilekçelerde organize bir biçimde, Hikmet Fatih Müftüoğlu hakkında kendilerince tahrik etmeye yönelik çeşitli değerlendirmelerde bulunmuşlardır. 

Burak Abacı 30/03/2020 tarihinde AV. FUAT SELVİ’NİN ÜST YAZISI İLEMurat Terkoğlu 08/04/2020 tarihinde YİNE AV. FUAT SELVİ’NİN ÜST YAZISIYLA ve aynı tarihte Mustafa ArularYİNE FUAT SELVİ ÜST YAZISI İLE dosyaya söz konusu beyanlarını sunmuşlardır. Bu (sözde) itirafçı devşirme operasyonunun kimlerin maşası tarafından organize edildiği ortadadır.

Güya, Mahkeme ifadelerindeki eksikliklerin tamamlanması için verildiği belirtilen söz konusu dilekçeler, gerçekte aynı etkin pişmanlık ifadelerinde olduğu gibi tamamıyla bu zavallı kişilere zor ve baskı yoluyla dikte edilmiş, amacı ve niyeti alenen ortada olan ifadelerden oluşmaktadır. Komplocuların baskı ve tehditleri altında, tutuklanmaktan, mallarını ve kariyerlerini kaybetmekten, ailelerinden koparılmaktan, cezaevinin korkunç ortamına geri dönmekten korkan bu kişiler kendilerinden istenenleri harfiyen yerine getirmeye mecbur bırakılmaktadırlar.

Söz konusu kişilerin dilekçelerindeki belli detaylar komplocuların sinsi planlarını deşifre etmektedir. Örneğin, daha önceden etkin pişmanlığa zorlanan bu kişiler şimdi de zorla müşteki yapılmışlardır. Üç farklı etkin pişman sanık tarafından sunulan dilekçelerde, Hikmet Fatih Müftüoğlu hakkında yapılmış birbirinin aynısı ORTAK değerlendirmeler de aynı sinsi ve organize planın bir parçasıdır.

Bu kişiler, 10 gün içinde art arda aynı avukat tarafından sunulan beyanlarında, benzer bir üslup kullanarak Hikmet Fatih Müftüoğlu hakkında, sanki ağız birliği yapmış gibi ortak ifadeler kullanmışlardır. Yargılanmakta olan 250 kadar sanık varken, üçünün de yakın tarihlerde, tek bir kişi hakkında benzer beyanları vermeleri, bunun kumpasçılar tarafından özel organize edilen, her zamanki gibi baskı ve tehdit altındaki mazlum (sözde) etkin pişmanların alet edildiği ve ortak hedef gözetilen bir faaliyet olduğunu açıkça göstermektedir. Üçü de, ittifakla Hikmet Fatih Müftüoğlu’nun “camiamızdan uzak durduğu” yalanını özellikle vurgulamışlardır. Söz konusu ifadeler şöyledir:

Murat Terkoğlu: “Fatih’te bu fırsattan da istifade ederek örgüte uzaktan takılırdı.”

Burak Abacı: “Örgütten uzak duranlardan bildiklerim Fatih Müftüoğlu… Bu kişi 2010 yıllarından sonra hep uzak takıldı. Örgüt evinden ayrıldı ve kendi evinde kalmaya başladı… Kız arkadaşlarını örgütten saklıyordu…”

Mustafa Arular: “… Fatih Müftüoğlu da örgütten uzaklaşanlardan biridir. 2010’lu yıllarda örgüt evlerinden ayrıldı ve ailesiyle kalmaya başladı, kendisine örgüt dışından bir hayat kurdu…”

AÇIKTIR Kİ, KOMPLOCULAR SON DÖNEMDE HİKMET FATİH MÜFTÜOĞLU’NU HEDEF OLARAK BELİRLEMİŞLERDİR. BU NEDENLE DE, YUKARIDA ADI GEÇEN ETKİN PİŞMAN SANIKLARIN SÖZDE SAMİMİ BEYANLARINI İÇERİYORMUŞ GİBİ KURGULANMIŞ DİLEKÇELERLE FATİH MÜFTÜOĞLU ÜZERİNDE BİR TAKIM ASILSIZ İDDİALARLA BASKI KURMAYA, İFTİRACI OLMAYA YÖNLENDİRMEYE ÇALIŞMIŞLARDIR. KENDİLERİNCE  ARKADAŞIMIZ FATİH MÜFTÜOĞLU’NA, “BAK BİZ ÖNDEN YOLUNU YAPTIK, (SÖZDE) ÖRGÜTÜN DIŞINDA, UZAK OLDUĞUNU, ALAKAN OLMADIĞINI SÖYLEDİK. SEN DE BUNLARI ONAYLA, İFTİRALARINI AT KURTULURSUN” MESAJI GÖNDERME GAYRETİNE GİRMİŞLERDİR.

BU HAMLELERİYLE SONUÇ ELDE ETTİKLERİ TAKDİRDE, DİLEKÇELERİNDE UYDURDUKLARI İFTİRALARI VE DOSYADAKİ DİĞER ASILSIZ İDDİALARI KENDİLERİNCE BİRAZ DAHA PEKİŞTİRECEKLERİNİ HESAPLAMAKTADIRLAR.

Nitekim, bu dilekçelerin akabinde, Hikmet Fatih Müftüoğlu’na, kendisinin talebi dışında ve muhtemelen adı geçen kişiler tarafından yönlendirilmiş, Av. Kübra ismli bir avukat görüşmeye cezaevine gitmiş, kendisine etkin pişmanlıktan faydalanmak için son çıkışta bulunduğunu, her şeyin ayarlandığını, son çıkan infaz yasasıyla birlikte tahliye olabileceğini, mahkeme heyetinin de bu tahliyeye sıcak bakacağını, kendisi hakkında beyanda bulunmuş bu üç etkin pişman sanığın söylediklerini teyit eder şekilde beyan verdiği takdirde tahliye olacağını belirtmiştir.

Hikmet Fatih Müftüoğlu ise, defalarca kendisini ziyarete gelen bu avukat hakkında tahkikat yapılması ve ne şekilde etkin pişman devşirildiğinin soruşturulması amacıyla 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ne bir dilekçe sunmuş, durumu izah etmiştir.

Komplocuların, Hikmet Fatih Müftüoğlu’na yönelik bu tür oyunlara başvurmaları elbette ki bu arkadaşımıza yardım amaçlı değildir. Önceden dosya kapsamında bazı kişiler etkin pişmanlık hükümlerine neden zorlandıysa, Hikmet Fatih Müftüoğlu da aynı nedenle etkin pişmanlığa zorlanmaya çalışılmaktadır. Buradaki tek amaç, hiçbir suçları olmayan insanların kandırma, manipüle etme, kışkırtma, tehdit etme, korkutma, vb. yöntemlerle hem kendileri hem de camiamız aleyhine yalan ifadeler vermeye, iftiralar atmaya zorlanmasıdır. Bu suretle komplocular, camiamızı güya bir suç örgütüymüş gibi göstererek, bir yandan da bu sözde örgütün üyeleri güya birer birer çözülüyor, birbirlerine düşüyor, içlerinden ardı ardına itirafçılar çıkıyor izlenimi vermeye çalışmaktadır. 



Daha yeni Daha eski