İddianamenin çeşitli yerlerinde “infak” ve “hibe” tanımlamaları kullanılmaktadır. İnfak, Kur’an’da bildirilen, zekat gibi bir ibadettir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2019 yılını infak yılı olarak ilan etmesini de dikkate alacak olursak, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre infak etmek veya zekat vermek diye bir suç maddesi bulunmaz. Bu sayılanların hileyle, dolandırıcılık yöntemleriyle birisini kandırarak elde edilmesi suçtur. Ancak mevcut durum bu olmadığı halde, iddianamede bu kavramlar ısrarla suç algısı oluşturmak için kullanılmaktadır.

Örneğin iddianamenin 80. sayfasında şöyle bir anlatım bulunmaktadır:

“Adnan Oktar’a tabi olmuş insanlar zaman içerisinde ikna yolu ile gayrımenkullerini örgüte hibe etmektedirler.”

Hemen belirtelim, herhangi bir hibe hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Camiadaki herkes, sahip oldukları varlıkları ve birikimleri kendi vicdanları ve iradeleri doğrultusunda kullanmışlar, harcamışlar veya tutmuşlardır. Bu iddia, husumetli müştekilerin zarar vermek amacıyla ortaya attıkları mesnetsiz bir iddiadan öteye geçmemektedir. Bu iddiayı doğrulayacak hiçbir somut belge yoktur.

İddianamede bu isnada dayanak olması için MASAK’tan alınmış rapora da atıfta bulunulmaktadır. MASAK raporuna göre güya camiadan bazı kişiler, yine aynı camiadan başka kişilere, zilliyetlerindeki gayrimenkulleri bila bedel, ücretsiz olarak hibe etmiştir. Oysa resmi tapu kayıtları, geçmişte yapılmış olan tüm işlemlerin yasal satış olduğunu açık şekilde belgelemektedir. Evrakların incelemesiyle kolaylıkla çürütülecek bu yorumun, kumpas senaryosuna uygun şekilde raporda geçmesi, MASAK yetkilileri üzerinde de şiddetli bir baskı olduğu şüphesi uyandırmaktadır.

Örneğin iddianamenin 94. sayfasında, MASAK tarafından yapılan analizlerde camiadan İbrahim Tuncer’in, Aslı Efeoğlu, Nil Özlem Şener ve Ulviye Didem Ürer’e taşınmaz hibe ettiği iddia edilmektedir. Oysa Kartal Tapu Müdürlüğü’nün konu hakkındaki evrakı, bu iddianın gerçek olmadığını ispatlamaktadır:



Yine MASAK raporuna göre, Global Yayıncılık isimli camianın mensuplarının kurdukları ve işlettikleri bir şirkete karşılıksız olarak “kitap borcu” açıklamasıyla 6 milyon TL para transfer edildiği iddia edilmektedir.

Oysa böyle bir tutar gerçek değildir. Bir şahıs hesabından “kitap borcu” olarak 6 milyon TL gönderilmiş olma ihtimali imkansızdır. Kaldı ki, böyle bir satış da yapılmamış olduğu için, bu tutar gerçekten de gelmiş olsaydı, sadece buradan doğacak gelir vergisi miktarı 1,2 milyon TL olacaktı. Firmaya ait böyle bir vergi tahakkuku yoktur. Eğer bu tutarda bir vergi tahakkuk etmiş ve ödenmemiş olsaydı, Maliye Bakanlığı firmayı kara listeye alır, ortaklarına haciz işlemi uygulanır ve devlet nezdinde hiçbir işlem yapamaz hale gelirlerdi. Böyle bir durum ise hiçbir zaman yaşanmamıştır.

Firmanın son 10 yıllık aktif büyüklük rakamlarına bakıldığında, yıllık ortalama 6 milyon TL civarında olduğu görülmektedir. Tek bir kişiden tek seferde yıllık ciro tutarında bir transferin gelmiş olması da ayrıca imkansızdır. Firmanın hesapları bağımsız mali denetçiler tarafından her sene titizlikle incelenmekte ve raporlanmaktadır. Bu çapta bir para transferinin gözden kaçırılması dahi olanak dışıdır.

Bu tutarın gerçekten gönderilmiş olduğunu gösterir bir evrak, bir dekont ne raporun içinde ne de soruşturma dosyasında yoktur.

Bu “hata”ya çok benzeyen başka bir “hata” ise yine MASAK raporu içinde bir şahıstan aynı firmaya tek kalemde 1.500.000 TL transfer edildiği iddiasıdır. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi bu para transferinin de fatura karşılığı yoktur. Daha önce de belirttiğimiz gibi eğer böyle bir ödeem olsaydı, vergisi tahakkuk eder, mali denetmenler tarafından da tespit edilirdi. Ancak böyle bir tespit yoktur çünkü bövyle bir ödeme olmamıştır. Bu örnek de yine çok büyük bir hata veya öyle olduğunu düşünmek istememekle birlikte, bilerek yapılmış bir işlem havası vermektedir. MASAK’ın ÖZENSİZCE hazırladığı onlarca yorumlama hatalarıyla dolu raporunda, yukarıdaki gibi işaretlenmiş rakamların KASTEN YANLIŞ YAZILMIŞ OLABİLECEĞİ kanaatindeyiz. Bu işlemlerin BANKA HESAPLARIYLA KARŞILAŞTIRILARAK tablolanması gerekirken, GERÇEĞE AYKIRI RAKAM YAZILMASININ KASITLI olarak İddia Makamı’nda İNFİAL UYANDIRMAYA YÖNELİK YAPILDIĞI şüphesi vermektedir.

MASAK raporundan göze çarpan bir başka fahiş hata ise, şu şekildedir:



Buradaki bilgiler de gerçek dışıdır. Burhan Efeoğlu veya Mehmet Burak Öğe hiçbir zaman Aquilonis isimli bir tekne sahibi olmamışlardır.

Burhan Efeoğlu, geçmiş yıllarda Kristal isimli bir tekne sahibi olmuş, ancak bunu uzun zaman önce satmış ve mülkiyet hakkını elinden çıkarmıştır. Raporun düzenlendiği tarihte Burhan Efeoğlu veya Mehmet Burak Öğe bu tekneye sahip olmadığına göre, raporda “Burhan Efeoğlu’na ait iki adet özel tekne bulunduğu” açıklaması ancak ve ancak şüphe uyandırmak amacıyla kasıtlı olarak yazılmış olabilir. Raporu hazırlarken faydalanılan kaynaklar nasıl alım işlemini gösteriyorsa, satış işlemini de göstermektedir. Buna rağmen gözler önünde olan bu satıştan hiç bahsetmemek, hatta üstüne de ekleme yapıp 2 tekneden bahsetmek kasıtlı, organize bir kumpastan başka bir şekilde açıklanamaz.

İddianamenin 182. sayfasında yine Global Yayıncılık firmasıyla ilgili MASAK tarafından tanzim edilen alış-satış rakamlarını gösterir tablo yer almaktadır. Bu tabloya bakıldığında firmanın 2005-2017 yılları arasında gerçekleştirdiği satışlar ve aynı dönemde yaptığı hizmet satın almaları mukayese edilmiş, firma olağanüstü büyük zararda gibi gösterilmiştir. Oysa değerlendirmenin yapıldığı 2005 – 2017 yılları arasında şirket, yine MASAK Raporu’nun 5. sayfasında verilen kar/zarar tablosuna göre 2005 yılı hariç her yıl hiç aralıksız kar etmiştir. MASAK’a ait raporda bulunan her iki değerlendirmenin doğru olması imkansızdır. Doğru olan kısım, firmanın kar ettiğidir. Firmanın büyük zararda olduğu ve hayatın olağan akışına aykırı şekilde işletildiği değerlendirmesi yanlıştır. Ama bu yanlışın nereden çıktığı ve bir MASAK raporunda nasıl yer aldığı meçhuldür. Hiçbir gerçekliği olmayan teknik bir bilginin, oraya, sırf algı yönetimi yapmak için kasıtlı olarak konulduğu izlenimi vermektedir. Peki bu yanlış bilgiler, MASAK raporuna nasıl, kim tarafından, hangi gerekçeyle konmuştur, araştırılmalıdır.

İddianamenin 201. sayfasında MASAK raporuna atıfla, bu şirket üzerinden yapılan birtakım işlemlerin kara para aklamaya matuf olabileceği değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme tamamen afaki, delilsiz, adeta “hissiyat” şeklinde bir değerlendirmedir. MASAK’ın iddia ettiği suçu, hukukun aradığı tüm maddi delilleriyle beraber öne sürmesi gerekir. Hiçbir mali veri ve belgeyle desteklenmeyen bu art niyetli yorumla, MASAK adeta kendisine dayatılan Kumpas Senaryosu’nauygun bir rapor hazırlamıştır.

MASAK, mesnetsiz iddiası için öncelikle “hangi şirketin mal satışından elde ettiği geliri hangi şirkete, kime ve nasıl verdiği“ni açıklamalı, “kaç TL verildiği”“hangi şahsa aktardığı” gibi hayati detaylara raporda yer vermelidir. Ancak bunların hiçbiri raporda yoktur. Kaldı ki, bir gayrimenkulün birden fazla kez veya birkaç kişiye bölünerek satılması ile ilgili hiçbir hukuki engel yoktur. Türkiye’de bu şekilde her gün yüzlerce satış yapılmaktadır. MASAK’ın “aklandığını” iddia ettiği paranın, hangi öncül suçtan ve ne miktarda elde edildiğini dahi ortaya koymadan bu denli pervasızca suçlama yapması son derece düşündürücüdür.

MASAK’ın “şirketlerin defterlerini” dahi incelemeden yaptığı “kara para aklamaya matuf eylem” yorumu delilsiz bir iftira, tümüyle suç uydurmaya zemin hazırlamak için özel olarak seçilmiş ifadeler olduğu izlenimi vermektedir. . Havalelerin açıklama bölümlerinde neye karşılık yapıldığı açık belirtildiği ve bunlar “bilirkişi raporuyla” sabit olduğu halde, MASAK bu belgeleri bir kenara atarak, kendisine “dikte edilen” suç isnadı metnini yorum olarak raporuna yazmıştır. Kanunun aradığı öncül suç, yani paranın suç işlenerek elde edildiği ortaya konmuş olması lazım geldiği uzmanlarca bilindiği halde, kaynağıyla ilgili hiçbir araştırma ve tespit yapmadan doğrudan suç isnadı yapılması, akılalmaz derecede pervasızca bir kumpasın kurgulandığını belgelemektedir. Ortada ne suçtan elde edilen bir “kara para” ne de bunun aklandığına dair tek bir somut eylem yoktur.

İddianamenin 39. sayfasında “banka hesap hareketleri” başlığı altında MASAK tarafından hazırlanmış bir tablo sunulmuştur. Bu tabloya göre firmaya gelen ve giden para tutarları arasında olağanüstü büyük fark gözükmektedir. Bu da firmayı şüpheli konuma düşürmektedir.

Ancak MASAK Raporu’nda karşılaştırma yapılan İŞLEM DÖNEMLERİ birbirleriyle TUTARSIZDIR. EFT işlemleri için 2007-2018 arası değerlendirilirken, “Havale” için farklı bir dönem seçilerek 2011-2017 arası kullanılmıştır.

İkinci olarak, Mali Uzman sıfatına haiz birinin ASLA yapmayacağı “Virman” (yani firmanın iki farklı bankadaki hesapları arası havale yapması) işleminin EFT kolonu altına yazılması ve “TOPLAMLAR ARASI BÜYÜK FARK VAR” iması verilmesi HAYRET VERİCİDİR. Söz konusu yöntemle, kişinin kendi havalesi de aynı kolona eklenince, aynı rakam iki katına çıkmış olmakta ve büyük bir fark var algısı yaratılmak için bu oyun oynanmaktadır. Akılalmaz bir aymazlıkla oluşturulmuş olan bu raporların, en temel mali tablolama kurallarına dahi AYKIRI şekilde hazırlanmış olması SON DERECE DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR. 

İddianamenin 55. sayfasında firmanın yurtdışına gönderdiği paralar başlığı açılmış, yanına parantez içinde SWIFT yazılmış ve büyük bir tutar ortaya konmuştur. Hemen altında ise faturalı ithalat işlemleri gösterilmiş, buradaki rakam çok daha küçük olduğu için bu aradaki farkı güya yurtdışına kaçırılan para olduğu ima edilmiştir.

MASAK’ın iddiası YİNE YANLIŞTIR. Şöyle ki, SWİFT işlemi sadece yurtdışında ikamet eden firmalara yapılmaz. Diğer bir deyişle, her SWİFT işlemi kadar ithalat yapılmış olması gerekmez. Türkiye’deki pek çok firma yurtiçi alışverişlerinde döviz bedeli olarak alım-satım yapmaktadır. Yurtiçinde de olsa döviz ile yapılan tüm işlemler SWİFT ile yapılmak mecburiyetindedir. Eminiz bu temel bilgiyi MASAK da gayet iyi bilmektedir.

Keza, işlemlerin açıklama bölümlerinde bu durum açıkça yazılmış olduğu halde MASAK bu açıklamalara bakmamış veya “gözünü kapamış”, “kumpasa uygun” hazırladığı raporunda bu gerçekleri dikkate almak istememiştir.

İddianamenin 182. Sayfasında, MASAK raporuna istinaden bir tablo paylaşılmaktadır. Bu tabloya göre Global Yayıncılık firmasının alış ve satış tutarları arasında büyük fark gözükmekte, aradaki farkın da şüphe uyandırdığı beyan edilmektedir.

MASAK Raporu’nda karşılaştırma yapılan “İŞLEM DÖNEMLERİ” birbirleriyle TUTARSIZDIR“ALIŞ” işlemleri için 2005-2018 arası değerlendirilirken, “SATIŞ” için farklı bir dönem seçilerek 2005-2017 arası kullanılmıştır.

Kaldı ki, Mali Bilirkişi’nin birbiriyle tutarsız şekilde incelediği dönemlere ait rakamların toplamı da aynı tabloda yazılı olan tutar çıkmamaktadır. Dolayısıyla, incelemeyi yapan Mali Bilirkişi ya dört işlem yapmaktan acizdir ya da “KASITLI” olarak yanlış toplamlar yazarak İddia makamında “İNFİAL UYANDIRMAK” çabasındadır.

MASAK raporu ile ilgili son bir değerlendirme daha sunalım.

İddianamenin 205. sayfasında MASAK raporundan alıntı yapılırken rapordaki şu cümle dikkat çekmektedir:

“Bununla birlikte halen Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı tarafından çalışmalar devam etmekte olup, tanzim olacak son rapor bitiminin akabinde dosyaya sunulacaktır.”

Gönül rahatlığıyla “halen çalışmaya devam ediyoruz, henüz her detayı incelemedik” yorumu yapan MASAK, yüzlerce insanın hayatında ne sıkıntılara sebep olduğunun hiç farkında değildir. Henüz firmaların resmi defterlerini dahi incelemeden, gerekli verilerin tamamına sahip olmadan, tamamen önyargılarla yapılan delilsiz yorumlar neticesinde yazılmış bu MASAK Raporu ile, Sulh Ceza Mahkemesi 200 küsur kişinin tüm malvarlıklarına, nakitlerine ve taşınmazlarına, hatta bu kişilerin ailelerinin dahi malvarlıklarına el koyma kararı vermiştir. 100’den fazla şirkete kayyum atanmış ve bu insanların onyıllar boyunca emek emek ter dökerek bir noktaya getirdikleri şirketleri ellerinden alınmış, ayrıca ticari itibarları da sıfırlanmıştır. Bu saatten sonra MASAK “pardon” dese bile verilen zararı döndürmek mümkün olmayacaktır.

Tüm bu uygulamalarda, iki amaç gözetilmiştir: Birincisi; Adnan Oktar ve arkadaşlarının tüm maddi varlıklarına el konmasının ve maddi olarak mağdur edilmelerinin sağlanmasıdır. İkincisi ise,  kara para aklayan, mali dolandırıcılık yapan bir suç örgütü algısı oluşturabilmektir. Polis operasyonu, hatta daha öncesinden başlayan Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik karalama kampanyalarında temel konulardan birinin “para” olduğu unutulmamalıdır. Ortada dolaşan hayali “1 milyar dolar” ve hayali “dolandırıcılık” isnatlarının yalan olduğunun ortaya çıkması, bütün kumpası ifşa edecek tehlikeli bir durumdur. İşte bu yüzden, kurgulanmış yanlışlarla dolu MASAK raporları ve şişirilmiş hesaplar gibi son derece ilkel yöntemlerle bu yalan örtbas edilmeye çalışılmıştır.

 


Daha yeni Daha eski