Gözaltında veya tutukluluk sürecinde bir sanığı, fiziki veya manevi işkence sonucunda zorla, baskıyla, kendi rızası dışında yalan ifadeye, sahte ihbara veya itirafçılık adı altında iftiraya sevk etmek hem işkence suçudur, hem de insanlık onurunu ayaklar altına almaktır. 

Örneğin, hasta, yaşlı, ürkek, zayıf karakterli ve zayıf iradeli bir insanın, haksız tutukluluk nedeniyle bozulan psikolojisinden ve hastalık durumundan faydalanılarak, manevi baskı ve tehditlerle zorlanmasıyla, o insanın gerçeği söylemesi değil sağlamaz; ancak kendisinden söylemesi istenilen şeyleri söylemesini sağlar. Sözde itiraf adı altında verilen bu yalan beyanların, iftiraların hiçbir kanuni ve hukuki değeri olmayacağı açıktır; hukukun amacına hizmet etmeyeceği de açıktır.

Bu şekilde, insanların zaaflarından, maddi-manevi acılarından faydalanarak tehdit ve şantajla kişileri kendi yakınları, arkadaşları aleyhinde zorla şikayetçi olmaya ve iftiralar atmaya zorlamak, o insanları suça ve büyük bir ahlaksızlığa teşvik etmek demektir.

İftira atmaya zorlanan böyle insanlar aslında manevi açıdan, attıkları iftira sonucu suçsuz insanları haksız yere hapse mahkûm ettireceklerinden dolayı artık bir nevi manevi katil hükmünde olacaklardır. Çünkü sırf kendilerini kurtarabilmek için belki de bir ömür birlikte oldukları arkadaşlarını, yakınlarını ve hatta akrabalarını yalanlarla karalayarak hapse attırmaya çalışmak hem o insanları, hem de tutukluların ailelerini manevi olarak öldürmek gibidir.

Kendini kurtarmak için başkalarına rahatlıkla iftira atabilen insanların artık toplum içinde huzurlu ve mutlu yaşamalarına da imkân kalmayacak, böyle kişilerden oluşan bir toplumda sevgi, saygı ve güven duygusu da kalmayacaktır.

Aynı şekilde, tehdit, şantajla, baskı ve işkenceyle insanları suça teşvik etmenin önü bir kere açıldığında bu durum bütün topluma sirayet edecektir. Bir de bu suçun resmi kanallar suistimal edilerek işlenmesi çok büyük bir yozlaşmanın kapısını açmak anlamına gelecektir.

Bugün kendi çıkarı için başkalarına iftira atabilen, suçsuz insanları suçlayabilen kişiler, yarın yine korkutulduklarında ülkeleri, hükümetleri ve devletleri aleyhinde de her türlü yalana ve iftiraya başvurabileceklerdir. Böyle bir hukuksuzluğun kapısı bir kez açıldığında artık bunun önü sonu da gelmeyecektir. Çünkü artık toplumda ahlak kalmayacak, insanlar çıkarları için kolaylıkla ahlaksızlığı kabul eder hale gelecek, vatana ihanetin de önü rahatlıkla açılacaktır.

Toplumun psikolojisi bozularak, “haklının değil güçlünün kazandığı, egoist ve bencil olanların hayatta kaldığı, başka insanlara iftira atanların el üstünde tutulduğu, dostları hakkında yalan söyleyenlerin ödüllendirildiği” bir yozlaşma içine girilecektir. Bu da o milletin ahlaken çöküşü ve ruhen iflası anlamına gelecektir.

Aynı şekilde, insanların psikolojik zayıflıklarından faydalanarak onları zor şartlar altında ve yardımsız bırakmakla tehdit ederek suça, iftira atmaya, yalan beyanat vermeye zorlayan işkenceciler de toplum için büyük bir tehlike oluşturmaktadır.

Hem tehdit edenler, hem de tehdit edilerek suç işleyenler, toplum huzurunu kökten sarsacak, hukuk ve adalet sistemimiz de çökecektir.

Eğer insanlar devlete sığınmaktan korkmaya ve çekinmeye başlarsa bu milli bir felaket olacaktır.

İşte bu durum, devletimiz açısından büyük bir tehlikedir. 



Daha yeni Daha eski