Büyük çoğunluğu hayatlarında karakola bile gitmemiş olan tutuklu arkadaşlarımız, ağır suçlardan mahkumiyet almış hükümlülerin arasına yerleştirildi. Hayatlarında sigara içmemiş kişiler, günde 250-300 sigaranın içildiği koğuşlarda tutuldular. Sigara içilmeyen koğuşa ayrılma talepleri ısrarla reddedildi. Koğuşlar, kapasitelerinin 2-3 katı dolulukta olduğu için neredeyse herkes ilk aylarda yerde veya sandalyede yatmak zorunda kaldı. MS, beyin tümörü, beyin kanaması, kan kanseri, akciğer kanseri gibi ağır hastalıkları bulunan arkadaşlarımızdan sadece ikisi, onlar da ancak aylar sonra adli kontrol şartıyla salındı. Bir kısmı halen bu hastalıklarına rağmen cezaevinde tutuklu bulunmaktadır.

Operasyonu takip eden günler boyunca basında acımasızca yürütülen karalama kampanyaları cezaevindeki diğer mahkumlar üzerinde büyük bir negatif etki oluşturmuştu. Bu sebeple camiadan bazı arkadaşlarımız koğuşlarına geldiklerinde kendilerini nefretle “bekleyen” hükümlülerle karşılaştılar. Çok sayıda arkadaşımız bu önyargıları kırıncaya kadar çok kötü muamele gördü, büyük tehlikeler atlattı. Birkaç örnek vermek gerekirse;

Operasyondan kısa süre önce beyin ameliyatı geçirmiş ve beynindeki kanserli hücreler alınmış olan Zeynep Yalçın, koğuşundaki bir mahkum tarafından kafasından darp edildi, baygınlık geçirdi ve hastaneye kaldırıldı.

Mustafa ve Ediz Çalıkoğlu’nun koğuşundaki bir mahkum, şiş ve muşta ile yakalandı, bunları ‘’Adnancılar için hazırladığını’’söyledi.

Müge Öğütçü’nün koğuşunda kalan ve en yakın arkadaşını defalarca bıçaklayarak öldürmekten mahkum olan kadın, oturduğu sandelyeyi kırıp Öğütçü’ye “bunu asıl senin sırtında kıracaktım” dedi. Müge Öğütçü’nün koğuşu, tüm ısrarlı taleplerine rağmen ancak 1 hafta sonra değiştirildi. Bu süre boyunca Öğütçü, her an canına kast edilme endişesi ile yaşadı.

Filiz Arık Menet, koğuşunda psikolojik problemi olan, sürekli olarak yüzüne kaynar su fırlatmakla, bardak kırıp kesik parçasını saplamakla, bıçakla kesmekle tehdit eden bir suçluyla kaldı. Aylarca böyle bir saldırı olabileceği düşüncesiyle geceleri uyuyamadı.

Esin Daban koğuşundaki bir mahkum tarafından 2 kere açıkça herkesin duyacağı şekilde “seni fena yaparım, seni elimden kimse alamaz” şeklinde tehdit edildi.

Zeynep Şener ve Selcan Yalva’nın tutuklu bulundukları Tekirdağ Cezaevi’nin C-13 koğuşunda Eylül ayının başında bir akşam A. K. isimli mahkum yüksek sesle bağırarak ‘’bu akşam mutlaka buradan iki kişinin yüzünü keseceğim! Bu akşam mutlaka birilerini keseceğim!’’ demiştir. Eylül ayının sonu gelmeden bu tehditlere A. K.’nın annesi ve gelini de katılmış, Zeynep Şener ve Selcan Yalva daha çok kişi tarafından tehdit edilmeye başlanmıştır. Zeynep Şener ve Selcan Yalva bu konuda can güvenliklerinin tehlikede olduğuna ilişkin dilekçe vermişler, bu dilekçe koğuştaki mahkumları daha da sinirlendirmiştir.

BAZI tutuklulara cezaevi yöneticileri tarafından da baskılar yapılıyordu. Nitekim Gülşah Güçyetmez tutulduğu Bursa Yenişehir Cezaevi’nde özellikle yöneticiler tarafından nasıl bir baskı altına alındığını anlatan bir yazıyı kendi el yazısıyla kaleme almıştır. Bu mektubundan bazı bölümler şöyledir:

“Cezaevi müdürü Ahmet Öztemur beni ve Çağla Teker’i odasına çağırdı. Ahmet Bey, Adnan Oktar’ın müebbet olarak ceza alacağını, asla cezaevinden çıkamayacağını söyledi. Çok tecrübeli olduğunu, birçok davaya şahit olduğunu dile getirerek Adnan Oktar’ın aslında idam edilmesi gerektiğini belirtti. Ahmet Öztenur, Adnan Oktar’ın silahlarının olduğunu, MOSSAD tarafından yönetildiğini söyledi.

Ahmet Bey bize baskı altında olduğumuzu ve telefonumuzun bile olmadığını söylediğinde Çağla Teker bu iddiaların asılsız olduğunu söyledi. Ama Adnan Oktar’a yönelik ithamlarında ve olumsuz düşüncesinde bir değişiklik olmadı Ahmet Bey’in.

…infaz memurluğuna çağırıldım. Burada (Cezaevi 3. Müdürü) Olgun Bey ve Ahmet Öztemur vardı. Olgun Bey A9TV ile ilgili sorular sorarak bir nevi polis sorgusunda sorulan sorulara benzer şeyler söylemeye başladı. Beni sıkıştırarak üstüme geldi, o sırada Müdür Bey de bizi izliyordu. Ben o sırada bir hükümlü değildim, sadece şüpheliydim, masumiyet karinem vardı, buna rağmen bana örgüt üyesi gibi davrandı, baskı kurdu üzerimde.

16 Ocak 2019 tarihinde SEGBİS günü (Başmemur) Yusuf İşen’in odasına çağırıldım. SEGBİS’e katılmadan önce alelacele bir sorgulamam yapıldı bu odada. Yusuf Bey normalde bize karşı çok iyi davranan bir insandı. Fakat Beril Koncagül ve Çağla Teker’in itirafçı olup tahliye edilmelerinin ardından tavrı çok değişti. Yusuf Bey benim de itirafçı olmam gerektiğini, kendisinin çok mahkum gördüğünü, tecrübeli olduğunu, böyle davalarda yargılananların yıllarca ceza aldıklarını söyledi. Benim masum olduğuma inandığını da ekledi. Cezaevinde kalmayı hak etmediğimi, Beril ve Çağla gibi itirafçı olarak çıkmam gerektiğini söyledi. Yanında bulunan 2. Müdür Hülya Hanım da bu konuşmaya destek verdi. Ben ise kimseye iftira atmayacağımı, adalete güvendiğimi ve mahkemeyi bekleyeceğimi söyledim. Hülya Hanım benim yalan söylediğimi, yalan makinesine girsem her şeyin ortaya çıkacağını söyledi.

Bir süre sonra Beril Koncagül’ün basında yer alan iftiralarının yansımasını, cezaevindeki Müdür Ahmet Bey’den baskı görerek ben yaşadım. Ahmet Öztemur 2 kere farklı zamanlarda sanırım 2 hafta aralıkla beni odasına çağırdı. Odasında Adnan Oktar’a küfürler ederek burada yazamayacağım argo ifadelerde bulundu. Kendisinin küfürleri karşısında çok rahatsız olsam da cezaevi müdürü olduğu için sesimi çıkaramadım ama kendimi çok baskı altında hissettim. Adnan Bey eğer tahliye olursa kendisini odasının camından atacağını, Adnan Bey’in idam cezasına layık olduğunu, PKK lideri teröristbaşı Öcalan’dan daha tehlikeli olduğunu söyledi. Benim de itirafçı olmazsam yıllarca hapiste kalacağımı söyledi. Eğer 5 senenin altında ceza alacak olsam zaten tutuklanmayacağımı, dolayısıyla davamın sonucunda mutlaka 8 yıl veya üstü hüküm giyeceğimi söyledi. FETÖ’cülerin davalarını örnek vererek masum insanların da sırf bankaya para yatırdılar diye 8 yıl ceza ile hapis aldıklarını söyledi ve benim de tahliye olmamın imkansız olduğunu belirtti.

Toplu koğuşlara geçmek, tanınan bir insan olduğum için benim açımdan tehlikeli olduğundan arkadaşlarımla kalmak istiyordum. Müdür Ahmet Öztemur Bey eğer itirafçı olmazsam beni çingene hanımların olduğu toplu koğuşlara geçireceğini söyledi. Ben çok tedirgin oldum ve üzerimde çok büyük bir baskı hissettim.”

Aynı cezaevinde kalan ve benzer tarzda baskıların hedefi olan Beril Koncagül ve Çağla Çelenlioğlu, bu baskılara 6 ay dayanabilmiş; sonrasında o baskı ortamından kurtuluşu etkin pişman olmakta bulmuşlardır. Baskılar, sırf cezaevi yönetiminden de gelmemiş, kumpas ekibinin görevlendirdiği avukatlar da görevlerini kötüye kullanarak, bu kişilerin olmadık iftiraların altına imza atmalarını sağlayarak müthiş bir baskı ve tehdit unsuru olmuşlardır. Bu gencecik insanların, kendilerine ve arkadaşlarına iftira atmalarına önayak olarak büyük bir vebalin altına girmişlerdir. Etkin pişman yapılan bu kişilerin üzerlerindeki bu baskı halen şiddetli biçimde devam etmektedir.

Bahsini ettiğimiz avukatlarla ilgili detaylara sonraki bölümlerde değinilecektir.

Bu benzeri olaylara ek olarak, bir de cezaevlerinin her koğuşunda yaşanan standart zorluklar bulunmaktadır. Nitekim bunlara örnek olarak Zeynep Şener ve Selcan Yalva’nın koğuşlarında yaşadıkları insanlık dışı ortam gösterilebilir. Koğuşlarında kalanların kültürleri sebebiyle aralıksız olarak iğrenç küfürler kullanmaları, normal konuşmalarının bu şekilde olması, temizlik anlayışı diye birşey olmaması, koğuştaki küçük çocukların tuvaletlerini koğuşun ortasına yapması, Zeynep Şener ve Selcan Yalva namaz kılarken üzerlerine veya seccadeye basmaları, sürekli ağlayıp bağırmaları, bitlenmeleri, koğuşta suların düzenli kesilmesi sebebiyle düzgün temizlik yapılmasının mümkün olmaması, çöplerin toplanmaması gibi çok fazla sıkıntıdan sonra, 15 Kasım’da başmemur kapıya gelerek Zeynep Şener ve Selcan Yalva’ya ‘’çileniz doldu, hazırlanın’’ diyerek onları başka bir koğuşa aktarmıştır. Zeynep Şener mektubunda, cezaevine geldikten 4,5 ay sonra ilk defa bu transferden sonra uyuyabildiğini söylemiştir. Bu süre zarfında, başının sağ tarafında bulunan blok bir saç kütlesi, strese bağlı olarak dökülmüş, 2 kere de zehirlenerek revire kaldırılmıştır. Başmemur ise Zeynep Şener ve Selcan Yalva için ‘’onları cehennemden kurtardım’’ şeklinde konuşmuştur.

Zeynep Şener’in bu yaşadıkları ile ilgili yorumu şu şekildedir: ‘’C-15 koğuşuna geçince ve kavgaya meyilli olmayan kişilerin de olabildiğini ve diğer koğuşlarda bu tarz durumların çok sık olmadığını öğrenince, bizim bilindiği halde özel ve sorunlu bir koğuşta, sorunlu kişilerle tutulduğumuzu anlamış oldum.’’

Meltem Daban ise, avukatına gönderdiği mektubunda, farklı cezaevlerindeki arkadaşlarıyla yazışmalarından edindiği bilgileri 43 maddede aktarmıştır. Bazıları kelime kelime şu şekildedir:

  • Gözaltına alınırken cüzdanımızdaki para dahi çantamızdan çıkarıldı. Tutuklandığımızda yanımızda 10 kuruşumuz bile yoktu. Bu bilinçli bir uygulama, neden bunu yapıyorsunuz diye sorduğumuzda “talimat böyle” denildi. Cezaevine ilk geldiğimizde sabun, su, ekmek alacak paramız dahi yoktu.
  • Herkes ailesinden uzak tutuluyor. Aynı aileden 3 kişi 3 farklı ilde. Gülgün (Göktan) İstanbul, Selda (Göktan) Bursa, Kartal (Göktan) İzmir. Anneleri çok yaşlı, çarşaflı hanım. Babaları yok. Aynı cezaevine birleştirilmeleri kabul edilmiyor. Aynı şekilde Necati (Koç) İzmir, Ayşe (Koç) Kocaeli, Tarık (Koç) Bandırma, Nilüfer (Koç) İstanbul’da. Ailesi hangi birinin görüşüne gidip ilgilenebilir? Esin (Daban) Eskişehir’de, Ender (Daban) Kırıkkale’de. Hepsinin ailesi 70-80 yaşında.
  • Bir ihtiyaç ve konuları olduğunda özellikle Bakırköy’de defalarca yazmalarına rağmen müdiriyetle görüşemiyorlar. Müdür görüşü talep ettiklerinde 1 ay sonra görüşebiliyorlar. Normalde o hafta içinde görüşebilmeleri lazım.
  • Tekirdağ T’de hiçbir etkinliğe, faaliyete ve spora tam 11 aydır çıkarılmıyorlar. Koğuştaki katil, gaspçı herkes çıkarılıyor.
  • Tekirdağ’da iletişim hakkımız müthiş sınırlı. Taahhütlü postaya verilen mektup 1,5 ayda çıkıyor Tekirdağ’dan. Mektubun yazıldığı tarih ile zarfın üzerindeki postane kaşesi arasında minimum 1 ay fark oluyor. Eskişehir “renkli kağıda yazdınız” diye keyfi bahanelerle mektuplarımızı bize geri gönderiyor. Renkli kağıda yazılmış mektupları iade etmenin hiçbir hukuki temeli yok.
  • Dani (Zeynep Balaman), ailesiyle aylarca görüştürülmedi.
  • Hulusi (Gökmenli) günde sadece 1-2 saat avluya çıkarılıyor, gerekçe diğer tekli odalarla aynı avluyu kullanması. Ancak bu sadece ağırlaştırılmış müebbetliklere yapılan bir uygulama.
  • Bursa’dakilerin bir önceki koğuşlarında normal pencere dahi yoktu. Bodrum kat tipi tepede küçük pencere var. Bu tip koğuşlar hücre cezası için kullanılıyor normalde. 1 kişinin zor sığdığı yerde 2 hatta 3 kişi tutuldular 9 ay boyunca. 

Meltem Daban’ın yazdıklarına ek olarak şu söylenebilir ki, bazı cezaevlerinde birtakım hususlarda daha ciddi baskılar da yaşanmıştır. Örneğin Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan kişiler 19 ay boyunca cezaevi müdürünü hiç görememişlerdir. Yine aynı cezaevindeki tutuklu arkadaşlarımız koridorda bile karşılaştırılmamışlar, DHKP-C, PKK ve FETÖ mensuplarının bile katıldığı etkinliklere katılmamışlardır. Didem Ürer’in sağlık sorunu nedeniyle ihtiyaç duyduğu tedavisi 12 ay boyunca hiç yaptırılmamıştır. Sinem Tezyapar için de aynı şey söylenebilir. Ayrıca tutukluların devlet yetkililerine göndermek istedikleri mektuplar cezaevi tarafından muhataplarına gönderilmemiştir.

Bursa Yenişehir Cezaevinde, ağır romatizma hastası olan Damla Pamir’in çocukluğundan beri kullandığı ve her ay düzenli olarak alması gereken ilaçlar, durumuna dair rapor bulunmasına rağmen, 6 ay boyunca verilmedi. Damla Pamir, hücre tipi birkaç metrekarelik odada ağrılarıyla başbaşa bırakıldı, yürüyemez hale geldi.

Bandırma M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda kalan 9 arkadaşımızın, cezaevinde kalmaya başladıkları 2. hafta cezaevi kantininden alışveriş yapabilmek için cezaevi hesabında bulunan paralarına Savcılık talimatıyla el konulmuştur, arkadaşlarımız bir anda parasız kalmışlardır. Bir sonraki görüş gününe kadar ailelerine de haber verme imkanları bulunmadığından, ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda bırakılmışlardır. 



⬅️

GÖZALTI ve TUTUKLULUKTA UYGULANAN BASKILAR

➡️

KUMPASÇILARA DESTEK VEREN BAZI GAZETECİ VE SUNUCULAR

Daha yeni Daha eski