Cnn Türk’te 20 Temmuz 2020’de yayınlanan Tarafsız Bölge isimli programa katılan Cübbeli Ahmet Hoca, Sayın Adnan Oktar hakkında gerçeklerle uyuşmayan, vicdan ve hakkaniyetten uzak, kendisinin İslami terbiyesi ve ahlakıyla bağdaştırmakta zorlandığımız bazı açıklamalarda bulunmuştur.

Her şeyden önce bir Müslümanın diğeri hakkında “fasıktan gelen habere itibar etmemek”, eğer Kuran’a göre bir yanlış görüyorsa bunu yine Kuran ayetleriyle güzel sözle hatırlatmak, Müslümanlara şefkatle yaklaşmak, darda ve zorda olan kardeşine “düşene bir de sen vur" mantığıyla yaklaşmamak, “kendi aleyhine bile olsa adil olmak”, kendisine gösterilen vefayı ve iyiliği unutmamak gibi vicdani sorumlulukları olduğunu hatırlatmak isteriz. 

Cübbeli Ahmet Hocamız’ın, Peygamber Efendimiz (sav)'in sünneti seniyyesini savunuyor olması, hadisleri inkar edenlere karşı verdiği ilmi cevaplar ve bu konudaki hassasiyeti takdir ettiğimiz güzel vasıflarıdır. Kader, Hz. İsa’nın inişi, Hz. Mehdi’nin gelişi gibi temel inanç esaslarını inkar eden insanlara karşı yaptığı anlatımlar, yayınladığı risaleler gayet değerli ve önemlidir. Ancak, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları kendisinin mücadele etmesi gereken insanlar arasında hiçbir zaman olmamıştır ve olmayacaktır. Daha önce yaşanan bazı anlaşmazlıkların karşılıklı olarak Yargıya intikal etmiş olması bizim kendisine bir Müslüman kardeşimiz olarak verdiğimiz değeri asla değiştirmemiştir. Kaldı ki, kendisinin de çok iyi bildiği ancak sebebini anlayamadığımız şekilde çarpıtarak yansıtmaya çalıştığı gibi, kendisi cezaevindeyken de Sayın Adnan Oktar onun hakkındaki şikayetini geri çekmiş, bir Müslümanın o koşullarda mağdur edilmesine razı olmamıştır. Kendisi cezaevine düştüğünde hakkındaki şikayetlerini çekerek mağduriyetinin azalması için çaba gösteren insanlara karşı adeta daha çok ceza almalarını ister gibi, onların içinde bulundukları durumdan mutluluk duymuş gibi fırsatı onların kötülüğü için değerlendirmeye çalışan bir tavrı anlamakta zorluk çektiğimizi ifade etmek isteriz.

Cnn Türk, 20.07.2020 tarihli "Tarafsız Bölge" programı

Söz konusu programda Cübbeli Ahmet Hoca, cezaevindeyken Sayın Adnan Oktar’ın avukatlarının kendisini ziyarete geldiğini anlatmış ve avukatların kendisine “sizi burada zehirleyebilirler dikkatli olun” diye uyarı yaptığını, kendisine has ilginç, abartılı ve gerçeklerden uzak bir üslupla anlatmıştır. Avukatların yasalara ve kurallara uygun olmayan bir cihazla (ki Cübbeli Ahmet Hoca’nın anlatımına göre bu cihazın ne olduğu da bir muammadır) cezaevine girip görüş yapmaları mümkün değildir. Böyle bir durum olmamıştır. Cezaevlerine girişte yapılan arama ve güvenlik kontrolleri, havaalanlarında olduğu gibi en yüksek seviyededir. Bunu aşabilmek mümkün olmayacağı gibi, Sayın Adnan Oktar’ın avukatlarının böyle bir şeye asla tevessül etmeyeceği de açıktır. Burada asıl önemli olan Sayın Adnan Oktar’ın temiz vicdanının ve güzel ahlakının bir tecellisi olarak, mahkemelik olduğu bir insana dahi yardımcı olabilmek, onu koruyabilmek ve uyarmak için avukatını göndermesidir. Cübbeli Ahmet Hocamız’a yakışan da bu inceliği takdir etmek, bu ilgi ve alaka için teşekkür etmek, zor zamanında kendisine sahip çıkan, koruyup kollayan, cezaevinden çıkması için gayret gösteren vefalı Müslümanların varlığını gördüğü için şükretmek olmalıdır. 

Sayın Adnan Oktar’ın vicdanı ve merhameti bir Müslümana ne operasyon yapılmasına ne de cezaevine gönderilmesine asla razı gelmez. Cübbeli Ahmet Hoca’nın cezaevinde bulunduğu dönemde de, bir Müslümanın cezaevinde bulunması Sayın Adnan Oktar’ın vicdanen ağrına gitmiş, cezaevinde zarar göreceği bilgisine binaen kendisine şefkat göstermiş, avukatı aracılığıyla savcılıkları bu konuda bilgilendirmiş, haklı olmasına rağmen de Cübbeli Ahmet Hoca’yla ilgili şikayetini geri çekmiştir. Cübbeli Ahmet Hoca’nın ise bunu kötü bir hareket gibi göstermesi, Sayın Adnan Oktar’ın yüksek vicdanını, merhametini takdir edeceğine olayı böyle çarpıtarak anlatması, Adnan Bey’in güzel ahlakından örnek alacağına Müslümanların dara düşmesinden adeta zevk alıyor gibi görünmesi son derece yanlıştır. Müslümana yakışan, her şeyi hayra yorması, müminler hüsn-ü zanla bakmasıdır. Cübbeli Ahmet Hoca’nın kendisine yapılan bir iyiliğe, gösterilen şefkate dahi su-i zanla bakması, bu su-i zan üzerinden Müslümanlar hakkında milyonlarca insanın gözü önünde sevgisiz bir üslup kullanması hayret ve ibret vericidir.

Cübbeli Ahmet Hoca, arkadaş camiamıza yönelik operasyonun çoktan yapılması gerektiği kanaatinde olduğunu belirtmiştir. Suça dair bir emare varsa Devletimiz gereken araştırma ve incelemeyi yapar, tüm milletimiz gibi bizler de bundan razı oluruz. Ancak, tertemiz bir hayata sahip, Allah’ın varlığını anlatmak için tüm ömrünü ortaya koymuş, dünyanın her şeyini elinin tersiyle itip kendini Allah’a adamış genç hanımların ve beylerin tutuklanmasından, malına mülküne el konulmasından, gencecik mümin kadınların katillerle, gaspçılarla, transseksüellerle aynı ortamlarda tutulmasından adeta memnuniyet duymak anlaşılır gibi değildir.

Cübbeli Ahmet Hoca’ya yakışan, yalnızca kendisine şikayette bulunan 3-5 ailenin sözlerini dinlemenin yanı sıra, Kur'an’daki adaletin gereği olarak, onların çocuklarını da dinlemesidir. Her aile içinde olabilecek çocuklarıyla anne baba arasındaki inanç veya görüş ayrılığını böyle saptırarak anlatmak vicdana uygun değildir.

Kanaatimizce, Cübbeli Ahmet Hocamız ailelerin dertlerine, sorunlarına, endişelerine ortak olmak istiyorsa bu 2 yıllık tutukluluk boyunca evlatları kendilerine bakamadığı için arkadaşlarımızın vefat eden anne, baba, ablaları için, annesinin babasının cenazesine dahi gidemeyen arkadaşlarımız için, bir çocuğu İzmir’de, bir çocuğu Bursa’da, bir çocuğu Silivri’de (ikisi kız çocuğu) tutulan 80 yaşındaki çarşaflı anneler için, çocukları hücrelerde tutulduğu için kalp krizi geçirenler için endişe etmeli, öncelikle onların dertlerini ekranlarda gündeme getirmelidir.

Geçmişte kendisi de bir takım kasetlerle iftiraya uğrayan Cübbeli Ahmet Hoca’nın, “çocuğumun kasetini çektiler, kurtaramıyorum” gibi afaki, delilsiz sözlere itibar ederek yorumda bulunması makul değildir. Kendisi hakkında tüm Türkiye’nin izlediği sahte kasetler günlerce internette yayınlanmış, ancak camiamıza yapılan operasyonda 120 eve eş zamanlı, ani, habersiz baskınlar yapılmasına, tüm ev ve iş yerlerimiz didik didik aranmasına hatta bahçelerde greyder ile kazı yapılmasına rağmen iddia edildiği gibi tek bir şantaj kaseti dahi ortaya çıkmamıştır. Çünkü, belli aralıklarla aleyhimizde uydurma sansasyon ve infial malzemesi olarak iftira edilen bu tür hayali kasetler yoktur ve hiçbir zaman da olmamıştır. Bu hayal mahsulü sözde kasetleri tarihin hiçbir döneminde ne duyan ne de gören yoktur.

Bizler Kuran’ın “4 şahit getirin” hükmüne ve “fasıktan gelen habere inanmayın” emrine uygun olarak Cübbeli Ahmet Hoca’nın görüntülerinin olduğu iddia edilen kasetlere itibar etmezken, kendisinin hiç var olmayan sözde şantaj kasetlerini canlı yayınlarda adeta varmış gibi göstermeye çalışarak aleyhimizde sürdürülen karalama kampanyasının bir parçası olarak gündeme getirmeye çalışması İslam ahlakına, vicdana ve hukuka uygun olmamıştır.

Cübbeli Ahmet Hoca’nın Milli Gazete, Akit, Ortadoğu gibi gazetelerde Allah’ın varlığını ve birliğini anlatan yazıların, iman hakikatlerinin yayınlanmasından, Darwinizm’in ve materyalizmin bilimsel geçersizliğini anlatan eserlerin bu gazetelerle dağıtılmasından neden rahatsız olduğunu anlayabilmek ise mümkün değildir. Darwinizmin, materyalizmin, deizmin ve ateizmin gençler arasında çığ gibi yayıldığı bir dönemde, kendisi bu çarpık ideolojileri fikren yıkacak, bunların geçersizliğini ve zararlarını akılcı ve bilimsel olarak anlatabilecek bir donanım ve kapasiteye sahip olmayabilir. Ancak bu bilimsel mücadeleyi hakkıyla yapan, dinsizliğin ideolojisi olan Darwinizmi yerle bir eden Sayın Adnan Oktar’ın eserlerinin dağıtımından rahatsız olmasına gerek yoktur.

Cübbeli Ahmet Hocamız’ın Mehdiyet konusundaki açıklamalarına gelince, kendisine çok kereler ilmi olarak açıkladığımız ve ispat ettiğimiz üzere, her ne kadar kabullenmek istemese de Hz. Mehdi bu yüzyılda gelecektir. Bunu söyleyen biz değil, kendi mürşidi Mahmut Efendi Hazretleridir. İmam Rabbani, Abdülkadir Geylani, Bediüzzaman Said Nursi, Muhammed Reşad Erol, Şeyh Nazım Kıbrısi gibi tüm büyük alimlerin ortak kanaati Mehdi’nin Hicri 1400 yani içinde bulunduğumuz yüzyılda geleceğidir. Sayın Adnan Oktar da bu alimlerin açıklamalarını aktarmaktadır.

Ayrıca, Sayın Adnan Oktar’ın hiçbir zaman Mehdilik iddiası olmamış, ömrünün sonuna kadar Mehdilik iddia etmeyeceğine dair de defalarca canlı yayınlarda halkın karşısında yemin etmiştir. Cübbeli Ahmet Hoca için bir Müslümanın yemininin yeterli olması gerekir. Mehdiyeti anlatmak, Mehdi’nin alametlerini anlatmak Peygamberimiz (sav)’in emrini yerine getirmektir. Cübbeli Ahmet Hoca da bunu en iyi bilenlerden biri olarak yıllarca vaazlarında ana konu olarak Mehdiyeti anlatmış, hatta Mehdi ve deccal hadislerinin anlatılmamasının da Mehdi’nin çıkış alametlerinden biri olduğunu önemle gündeme getirmiştir. Mehdiyeti anlatmayan alimleri eleştirmiştir. İnternet, Cübbeli Ahmet Hocamız’ın coşkuyla ve heyecanla Mehdi’nin gelişini müjdelediği anlatımlarının olduğu ses kasetleri ve videolarla doludur. 

Yakın tarihe kadar “Mehdi geldi ey müminler” diye coşkulu anlatımlar yapan Cübbeli Ahmet Hocamız’ın birden bire ne olduysa Mehdiyeti anlatmaktan vazgeçmesi, “Mehdi bu yüzyılda gelmeyecek” diye adeta kendini parçalaması anlaşılır gibi değildir. Oysa kendisi de çok iyi bilmektedir ki Hicri 1400. asır Mehdiyet çağıdır.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.



Daha yeni Daha eski