Sayın Adnan Oktar son dönemde katıldığı tüm duruşmalarda, askıları rahatsız ettiği için maskesini eliyle tutarak ağzını ve burnunu kapatmış, hiçbir zaman "genel sağlığın korunması" kuralını ihlal eden bir tutum içinde olmamıştır.

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının 9.07.2020 tarihinde Silivri 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaları sırasında, Sayın Adnan Oktar'ın maske takmadığı gerekçesiyle duruşma salonundan çıkarıldığı haberleri basında yer aldı. Sayın Mahkeme'nin aldığı karara saygı duyuyoruz. Ancak, Adnan Oktar Bey’in maske takmadığı yönündeki bilgi doğru değildir. Söz konusu dışarı çıkarılma kararının ise basında yer alan bazı haberlerin oluşturduğu "bir nevi baskı" sonucunda alınmak zorunda kalındığı kanaatindeyiz. 

Yargılama süreci boyunca apaçık belge ve ispatlarla suçsuzluğumuzun anlaşılmış olması, bazı çevrelerin olayı maganize dönüştürme gayretine girdiğini göstermektedir. Kasten öldürmeye teşebbüs, kara para aklama, askeri ve siyasi casusluk, Fetö iltisakı, tehdit, şantaj gibi dehşet verici yaygaralarla başlayan bu süreçte tüm bu asılsız ve uydurma ithamların hepsi sessiz sedasız rafa kaldırıldı ve şu an “Adnan Oktar maske takıyor mu takmıyor mu” konusu gündem haline geldi. 

Öncelikle, Sayın Adnan Oktar’ın duruşma boyunca maskeyi, işlevini tam olarak yerine getirecek, ağzını ve burnunu tamamen örtecek şekilde kullanmış olduğunu belirtmek gerekir. Kendisi sadece, maskenin kulaklara geçirilen ve rahatsızlık veren askılarını takmamıştır. Duruşma sırasında ağzı ve burnu tamamen kapalıdır. Sayın Adnan Oktar, yalnızca rahat oksijen alabilmek için -duruşmada bulunan görevliler de dahil herkesin yaptığı gibi- maskesini zaman zaman aralamıştır. 

Ayrıca, Adnan Bey'in maskesini bu şekilde kullanması cezaevinden çıkış anından itibaren Jandarma ve Cezaevi personeli başta olmak üzere ilgili yetkililerin bilgisi dahilindedir. Sağlık sorununu açıkladığında bu durum yetkililer tarafından makul görülmüş ve kendisine, sağlığının korunması amacıyla maskeyi ağzını ve burnunu kapatacak şekilde eliyle tutmasının yeterli olacağı belirtilmiştir.

Sayın Adnan Oktar sağlık gerekçesini GÜVENLİK GÖREVLİLERİNE AÇIKLAMIŞ, ONLAR DA BU SAĞLIK DURUMUNU HAKLI BULMUŞ, kendisinin talebi ve GÖREVLİLERİN ONAYIYLA MASKEYİ ELİYLE AĞIZ VE BURNUNU KAPATACAK ŞEKİLDE SABİT TUTARAK KULLANMASINA KARAR VERİLMİŞTİR. 4 gündür devam eden ve tüm gün süren duruşmalar boyunca da Sayın Adnan Oktar, eliyle maskesini ağız ve burnunu kapalı tutacak şekilde titizlikle kullanmıştır. 

Burada önemli olan; konunun nasıl böyle bir aşamaya geldiği, Sayın Adnan Oktar’ın meşru ve legal bir tutum içinde olmasına, Mahkeme'nin karar ve uygulamalarına ve Covid-19 salgını sebebiyle uygulanan tüm yaptırımlara titizlik göstermesine rağmen neden jandarma eşliğinde salondan çıkarılma kararı alındığının anlaşılmasıdır.

Süreç şöyle gelişmiştir: 

Önce birden bire bazı gazete ve internet sitelerinde Sayın Adnan Oktar’ın duruşmada maske takmadığı şeklinde çarpıtılmış bir haber yayınlanmıştır. Bu haberin yayınlanmasıyla birlikte oluşan ortam heyet üzerinde adeta bir baskı unsuruna dönüşmüştür. Bazı basın organlarının dinmek bilmeyen öfke ve nefret dolu üslupları, bu nefretlerini tatmin edecek uygulamaları adeta gözleri dönmüş bir biçimde dayatma çabaları, hakim heyetinin de her an bir iftira yağmuruna maruz kalma riskini ortaya çıkarmıştır. Bu durumda, Mahkeme'nin kendini basının nefret dolu yayınlarından ve iftiralarından koruyabilmek için alması gereken kaçınılmaz tedbir Adnan Oktar beyi jandarmalar eşliğinde salondan çıkartmak olmuştur. 

Öyle ki Adnan Bey’in sadece salondan çıkması kararı alınsa bu da öfkelerinin yatışması için yeterli olmayacağından, bu sefer de “neden jandarma eşliğinde göndermedin?” yaygarası yapılacağından, iftiraların ardı arkası kesilmeyeceğinden ötürü, bir kısım basının öfkesinden ve bu tür olası saldırılarından korunabilmek için bu kararı almak zorunda kalmışlardır.

Nitekim, salonda büyük çoğunluğun maskesinin açık olmasına, birçok kişinin sık sık maskesini çıkarmasına rağmen sadece Adnan Oktar Bey’e dikkat çekilmesi ve sadece onun için salondan çıkarılma kararı alınması da bu durumun göstergesidir.

Sayın Adnan Oktar ara verilene kadar yaklaşık 4 saat salonda durduğu sürede en az 3,5 saat maskesini takmaktadır. Rahat nefes ve hava almak amacıyla, sağlık koşulları gereği maskesini açık tuttuğu süre ise 5 ya da en fazla 10 dakika olmaktadır. Hava almak için maskenin kısa süreli açıldığı anı esas almak hakkaniyetli bir tutum değildir. Aşırı sıcak ve nemli bir ortamda, havalandırma olmayan, yüzlerce kişinin olduğu bir salonda başta Sayın Mahkeme heyeti olmak üzere, jandarma, adliye personeli, avukatlar ve diğer yargılananlar da aynı şeyi yapmakta ve ara ara hava alabilmek amacıyla maskelerini açmaktadırlar. 

Son derece makul olan bu tutuma karşı jandarma çağırarak sadece Adnan Oktar Bey’in salondan çıkarılması ise zahiren basının şov isteğinin karşılanması gibi bir görünüm arz etmekle birlikte, Sayın Mahkemenin basını ölçü alarak hareket etmediğine ve etmeyeceğine güvenimiz tamdır. Sayın Adnan Oktar Bey, Yüce Türk Devleti'nin tüm kurumlarına olduğu gibi Türk Adaletine, Mahkemelerine ve Sayın 30. Ağır Ceza Başkanlığı'na da içten bir saygı ve hürmet duymakta, tüm kurallarına titizlikle uymaktadır.

Basının yıldırma ve yönlendirme gücü yargılanmamız boyunca sayısız olayda net olarak görülmüştür. Örneğin, yargılananlar olarak bizler somut delil ve belgelerle maruz kaldığımız haksızlıkları, hukuksuzlukları ve zulümleri Mahkeme huzurunda dile getirdiğimiz zamanlar karşılaştığımız, “şikayet ettiniz mi?”, “ilgili makama suç duyurusunda bulunun”, “bu mahkemenin konusu değil” vb. gibi cevaplar olmaktadır. Dosyanın müştekileri tarafından dile getirilen en ufak bir husus söz konusu olduğunda ise, ki bu hususlar tamamen gerçeklerden uzak olmakla birlikte, adalet mekanizması olağanüstü bir hızla çalışmakta, jet hızıyla res’en soruşturmalar açılmaktadır.

Bu konudaki en çarpıcı örneklerden biri, Sayın Adnan Oktar’ın katılan vekillerinden Av. Eser Çömlekçioğlu’na güya “selam gönderdiği” ithamı gündeme geldiğinde yaşanmıştır. Av. Eser Hanım, yargılananların vekillerinden meslektaşı Av. Eşref Nuri Yakışan’la arasında geçen iyi niyetli ve insani bir diyaloğu Mahkeme'nin bilgisine sunmuş, özellikle de “meslektaşımın iyi niyetinden şüphem yok” diye vurgulayarak Av. Eşref Nuri Yakışan’la kısa bir sohbette bulunduklarını, hal hatır sorduklarını, selamlaştıklarını anlatmıştır. Bu olayı aktarırken herhangi bir şikayette bulunmamış, sadece Mahkeme heyetini bilgilendirme ihtiyacı hissettiğini özellikle ifade etmiştir. Av. Eser Çömlekçioğlu’nun herhangi bir şikayette bulunmamasına rağmen, Sayın Mahkeme hemen o anda res’en suç duyurusunda bulunmuş, bununla da yetinilmemiş yargılananların müdafilerinden Av. Eşref Nuri Yakışan hakkında tehdit ve örgüt üyeliği gibi suçlamalarla apar topar soruşturma açılmıştır.

Duruşmada bu olay yaşanırken, Sayın Adnan Oktar da söz istemiş ve bir hanıma selam göndermenin adaba uygun olmayacağını, beylere selam gönderileceğini, kendisinin bu düşüncede bir insan olduğunu, Av Eser Hanım’a ise sevgi ve şefkat duyduğunu ifade etmiştir. 

Adnan Oktar Bey’in selam gönderdiği iddiası doğru değildir, ama velev ki doğru olsa bile Allah’ın selamını söylediği için bir avukat hakkında soruşturma açılması akıl alır bir durum değildir. Bu tarz uyulamaların sevgi ve şefkate verdiği önemle tanınan arkadaş grubumuzu güya saldırgan, tehdit eden, dehşet saçan bir grup gibi algılatma amacı taşıdığını düşünüyoruz. Küçük bir iltifatın, sevgi ve şefkat sözcüklerinin ardında dahi “tehdit” arayan, hiç söylenmediği halde bir “selam” sözüne bile dehşet anlamları yükleyen bir anlayışı doğru bulmuyoruz. Bizlerle aynı cümlede yanyana dahi gelmesi imkansız olan bu kavramlarla aleyhimizde progapanda yapılmasına Sayın Mahkeme'nin, kendilerini tenzih ederiz, istemeden ve farkında olmadan da olsa, aracı olma konumuna hiçbir surette girmemesi gerektiği kanaatindeyiz. Yargılamanın ilk gününden itibaren, başta bir kısım medya olmak üzere bir kısım art niyetli çevrelerce bizleri güya mahcup etmeyi ve küçük düşürmeyi amaçlayan bir anlayışla hareket edildiğini görmekteyiz. Eğer ortada bir suç varsa ve suçun işlendiği hukuken ispatlanıyorsa gerekli cezanın verilmesi doğaldır, ancak ortada herhangi bir suç olmadığı için ısrarla mahcup etmeye çalışmak hukuki bir yaklaşım değildir. Kaldı ki, altın yere düşse de değerini kaybetmez. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının hayatlarının tek bir anlarında dahi mahcup olmalarını gerektiren bir olay yoktur, olması da mümkün değildir.

Duruşmaların başlamasından bu yana, bazı çevrelerde yaygın olarak dillendirilen “Mahkeme ortalıyor, basın da gole çeviriyor” şeklindeki bazı söylentilerden Sayın Mahkeme'yi tenzih ederiz. Ancak, art niyetli bazı çevrelerin durumu böyle yorumlayabileceği endişesiyle, Sayın Mahkeme'yi itham altında kalmaktan koruma gayesiyle bunları dile getiriyoruz. Basının baskısı sebebiyle bu kararların alındığını görüyor ve anlayışla karşılıyor, aldığımız terbiye ve ahlakımız gereği Mahkeme'nin tüm kararlarına saygı duyuyor, gönül rızasıyla itaat ediyoruz. 

Bunları gerekçe yaparak onlarca insanın tutukluğunun devamı, 100’e yakın insanın ev hapsinde özgürlüğünden alıkonulması, emekli maaşlarına dahi bloke koyarak adeta açlığa ve yokluğa terk edilmesi gibi uygulamaların yapılmasının da bazı basının icraatları olduğunu görüyor ve Sayın Mahkeme'nin içinde bulunduğu zor durumu anlayışla karşılıyoruz.

Ancak bu durumun çözümü, basının gizli ve açık baskılarını bertaraf etmenin tek yolu basının yalan haber yapmasının hukuki olarak engellenmesidir. Sayın Mahkeme hukuki yetkilerini kullanarak yalan haber yapılmasının önüne geçtiğinde, basının insanlar üzerinde kurmaya çalıştığı baskı da doğal olarak ortadan kalkacaktır.

Sayın Adnan Oktar’ın tüm gün süren duruşmada, Hakim heyeti başta olmak üzere duruşma salonundaki herkesin yaptığı şekilde, ara ara birkaç dakika normal nefes alabilmek için maskeyi yüzünden uzaklaştırmasının karşılığının jandarma eşliğinde salondan çıkarılmak olmadığı herkesin bildiği bir hakikattir. Nitekim, duruşma salonunun o esnadaki kamera kayıtları izlendiğinde de Sayın Başkan, Sayın Savcı, Avukatlar, Jandarma, yargılananların bir kısmı gibi onlarca insanın daha nefes almak için ara ara kısa süreli maskelerini çıkardığı açıkça görülecektir. Eğer konu genel sağlığın korunması olsa alınan kararla maskesini çıkaran tüm insanların salondan çıkarılması gerekirdi. Ama onca insan arasında sadece Adnan Oktar Bey’in seçilerek salondan çıkarılması basının manevi ve psikolojik baskısının, bağımsız yargıyı etkileme teşebbüsünün somut bir tezahürüdür.

Orada bulunan 100’e yakın kişi maskesini sık sık çıkarıyor olmasına rağmen Sayın Adnan Oktar’a, şahsına bir uyarı yapmadan, neden maskeyi çıkarmak durumunda kaldığını sormadan, bir sağlık problemi olup olmadığını araştırmadan, kendisi açıklama yapmak istediğinde tek bir cümle dahi konuşmasına izin vermeden, o anda salonda maskesini çıkarmış onlarca kişi arasından sadece haber olacak, basının hoşuna gidecek, bütün internet sitelerinde sansasyon olarak yayın yapılacak tek bir kişiyi, yani Sayın Adnan Oktar’ı, jandarma eşliğinde aşağıya indirmenin, aynı günün sabahında yayınlanan “Adnan Oktar duruşmada maske takmıyor” içerikli gerçek dışı haberlerin oluşturduğu baskıdan kaynaklandığı kanaatindeyiz. 

Basının son dönemlerde dozu gittikçe artan öfke dolu üslubu böyle hakkaniyetli olmayan uygulamalara sebep olmaktadır. İşin acısı, yaygara ve iftiralarla insanların hayatını baskı altına alıp istediklerine dilediklerini yaptıran basın organları, bir gün kendilerinin de oluşturdukları bu kin ve nefreti körükleme üslubunun mağduru olacağını düşünmemektedir.

Şunu da mutlaka belirtmeliyiz ki, yaşadığımız bunca şeye rağmen bizlerin Sayın Başkan'a ve Sayın Heyet'e hiçbir kırgınlığımız yoktur. Aldıkları tüm kararlara da sonuna kadar saygılıyız. Ama basının izlediği bu yöntem bir acımasızlık ve bir zulümdür. Basının bu sevgisiz ve gaddar yöntemlerinden Yüce Türk Adaleti'nin yüksek vicdanına ve korumasına sığınıyor, bu bilgilendirmeyi de sadece kendimizin maruz kaldığı zalimlik sebebiyle değil, bu durumun tüm milletimize yönelik ciddi bir tehdit olduğunu düşündüğümüz için yapıyoruz. Basın bu acımasız ve gaddar üslubunu işine gelmeyen her durumda, her karşısına gelen kişiye karşı kullanmakta, insanları kimi zaman “Fetöcü” diye yaftalamaya çalışarak, kimi zaman “terör örgütleriyle iltisaklı” imajı oluşturmaya gayret ederek köşeye sıkıştırmaya uğraşmaktadır. Bu, büyük bir zulümdür ve bizler bu zulme kimsenin maruz kalmasını istemeyiz. 

Sonuç olarak, Sayın Mahkeme'ye ve aldığı kararlara karşı duyduğumuz içten saygıyla birlikte, bu gerçeği kamuoyuyla paylaşmak istedik. Kanaatimizce, yargılananların aleyhine uygulamalar yaparak basının gazabından kurtulmak gibi bir düşünceyle hareket edilmesi hukuk devletinde asla olmaması gereken bir durumdur. 

Bu şekilde bir uygulamaya kapı açılırsa, “aleyhe kararlar alıp uygulama yapayım da tarafsız görüneyim” gibi bir mantıkla hareket edilirse, bunun sonu gelmez. Bu tarz yöntemlerle de basın geri adım atmaz ve öfkesi de yatışmaz, tam tersine daha da körüklenir. Basını “sakinleştirmek” amacıyla bu tarz uygulamalar yapmak yerine, basın mensuplarını uyarmak, yalan haber yaptıkları takdirde bir daha salona alınmayacaklarını söyleyerek bir nevi yaptırım uygulamak çok daha etkili bir yöntem olacaktır. 

Tüm Türkiye’yi tehdit eden, gittikçe büyük bir sorun yumağı haline dönüşen, adaletten uzak bir tablo ortaya çıkmaması için tüm vicdan sahiplerini duyarlı olmaya davet ediyoruz. Sayın Mahkeme'nin içinde bulunduğu zor durumu anlayışla karşılamakla birlikte basının kurduğu baskıya karşı alınması gereken tedbirin dürüst ve açıkça “yalan haber yapmayın” demek olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Temenni ediyoruz ki, Türkiye bir an önce sevgi ve şefkatin hakim olduğu bir ülke haline gelsin.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.



Daha yeni Daha eski