11 Temmuz 2018 tarihli polis operasyonu sonrasında, derin devlet talimatıyla Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız aleyhinde medya ve sosyal medya üzerinden geniş çaplı bir algı operasyonu başlatıldı. Maalesef Türk basını da bilerek veya bilmeyerek belki de çoğu zaman mecbur kalarak bu algı operasyonunun bir parçası oldu. Maalesef Hürriyet gazetesi de bunlardan biriydi.

Tüm bu karalamaya ve iftiraya maruz kalan bizler ise başta Hürriyet olmak üzere medyamızın “mecbur kaldıkları” için bunları yaptıklarını bilmekle birlikte, kendilerini düşürdükleri bu durumu da şaşkınlıkla izledik. Kanaatimizce, Hürriyet ve mensubu olduğu gruba İngiliz derin devletinin ülkemizdeki emniyet, yargı, bürokrasi ve siyaset kurumları içinde yuvalanmış FETÖcü ve benzeri kripto uzantılarının yönlendirmeleriyle, tehdit ve baskılarıyla haber yapmak hiç yakışmamaktadır. Bu korku zincirini kırmanın tek yolu cesaretli tutum sergilemek, her ne olursa olsun doğrudan, hukuktan ve haktan yana olmaktır. Vicdanına kulağını tıkamayanlar zaman zaman zorluklarla karşılaşsalar da sonuçta mutlaka kazanırlar. Vicdandan ve hukuktan yana olanlar tek bir adım attıklarında bu adım çığ gibi büyür ve halk da onları kucaklar. Korkuyla, baskıyla oluşturulmaya çalışılan hukuk dışı sistem ise ancak bu şekilde yıkılır.

Türk Basınının amiral gemisi olarak Hürriyet’e yakışan da basın üzerinde kurulmaya çalışılan korku ve baskı sisteminin yıkılması için surda gediği açacak ilk adımı atmaktır. 

Hükümetimizi devirmeyi, ülkemizi parçalamayı hedefleyen bunun için toplum mühendisliği yapan İngiliz Derin Devletinin oyunlarını bozmak için Hürriyet de öncü olmalıdır.

Hürriyet gazetesinin haberlerinde izini yoğun olarak gördüğümüz İngiliz derin devleti tarafından yönetilen bu korku ve dehşet ruhu aslında medyanın çok büyük bölümünü kuşatan bir bela haline gelmiş durumda. Hükümeti de hedef haline getirmiş olan bu odağın etkisiyle oluşan korku ve tedirginlik bazı gazetecilerin, yazarların, televizyon programcılarının, yorumcuların, sunucuların gözlerinden okunuyor. Yazılarında, televizyon konuşmalarında üzerlerindeki bu korku, özel talimat üzerine kullandıkları ifadeler, kendilerine dayatılmış zoraki anlatımlar hemen hissediliyor. Konu ne olursa olsun, konuşmalar arasına özel siparişle monte ettirilmiş klişe mesajlar kendini belli ediyor.

Elbette onları izleyen Türk halkı da bu korku ve dehşet halinden payını alıyor. Derin devletin korku imparatorluğu onları da sarıyor ve ortaya bir korku toplumu çıkıyor. Bu da İngiliz derin devletinin tüm dünya toplumları üzerinde yürüttüğü ve ülkemizde de ne yazık ki önemli ölçüde başarılı olduğu bir strateji. Medya da, istemeden ve elinde olmadan da olsa, bu sinsi derin devlet stratejisine destek olan bir rol üstlenmiş oluyor. Bu da ülkemiz açısından çok vahim ve ürkütücü bir durum.

Geçtiğimiz 19 Ağustos 2020 tarihli haberinde de Hürriyet, bu vahim durumu bir kez daha gözlemledik. Camiamızla ilgili devam eden dava dosyasının müştekilerinden Elvan Koçak'ın aleyhimizde öne sürdüğü asılsız ve gerçek dışı iddiaları, somut ve kanıtlanmış gerçeklermiş gibi manşetlere taşındı. Oysa söz konusu haberde anlatılanlar, daha önce farklı mahkemeler tarafından da doğru olmadığı ispatlanmış, yalan ve çarpıtma olduğu gözler önüne serilmiş, içi boş asılsız iddialardan başka şeyler değil.

Hürriyet gazetesine yakışan olayın aslını araştırmak, karşı tarafın cevabını öğrenmek, haberinde buna da yer vermektir. İngiliz derin devletinin güdümündeki derin devlet zihniyetinin yönlendirmesiyle, tek amacı kamuoyunu tahrik amacı taşıyan yanlı ve çarpıtılmış haberlerin Hürriyetin sayfalarında yer alması milletimizi de rahatsız etmektedir. Diğer yandan, "süregiden yargıyı etkileme girişimi" niteliği de taşıyan bu haberin hukuki sorumluluğu olduğunun da unutulmaması gerekir.

Söz konusu haberin içeriğiyle ilgili olarak kamuoyunu kısaca bilgilendirmek gerekirse olayın aslı şöyledir:

Haberde adı geçen Gülperi Koçak hanım yurt dışında yaşayan ve çocuklarıyla birlikte Sayın Adnan Oktar'ın eserlerini ve televizyon sohbetlerini beğeniyle takip eden bir kişidir. Zaman zaman Türkiye'ye geldiklerinde, Gülperi Koçak ve kızları Şeyma ve Büşra A9 TV stüdyosuna Sayın Adnan Oktar'ı ziyarete gitmekte ve bazı A9 TV programlarına konuk olarak katılmaktadır. Burada önemle vurgulanması gereken bir konu vardır: Şeyma ve Büşra Koçak kardeşler, anneleri ve velileri olan Gülperi Koçak ile birlikte ve onun muvafakatnamesiyle A9 TV yayınlarına katılmışlardır. Büşra Koçak yayınlara katıldığı esnada 17 yaşındadır ve annesinin izniyle ve annesi yanındayken bu yayınlara katılmış, reşit olan Şeyma Koçak ise kendi rızasıyla A9 TV’deki yayınlarda zaman zaman konuk olmuştur.

Gülperi hanım, Eşi Elvan Koçak'tan, aralarında şiddetli geçimsizlik olması, eşinin kendisine ve çocuklarına baskı ve şiddet yoluyla kötü muamelede bulunması ve kendisini aldatması nedeniyle boşanmıştır. Mahkeme çocuklarının velayetini anneleri Gülperi Koçak'a vermiştir. Elvan Koçak, boşandıktan sonra Mahkeme tarafından çocuklarının bakım ve giderlerini karşılamak amacıyla kendisi için tespit edilen nafakayı ödememiş, daha sonra da başka bir kadınla evlenerek bambaşka bir hayat kurmuş, çocuklarıyla olan ilişkisini de tamamen kesmiştir.

Camiamız aleyhinde taraflı ve asılsız haber hazırlamayı alışkanlık haline getiren bazı medya kuruluşları bu konuyu Sayın Adnan Oktar'a karşı bir kara propaganda malzemesi olarak kullanabileceklerini düşünene kadar da Elvan Koçak'ın çocuklarıyla bir alakası olmamıştır. Ta ki camiamıza husumetli bir grubun destek ve aracılığıyla Elvan Koçak sözünü ettiğimiz medya kanallarında güya çocukları Sayın Adnan Oktar tarafından elinden zorla alınmış imajı oluşturmaya çalışana kadar. İlginç olan Elvan Koçak'ın, basına verdiği demeçlerde anlattığı sözde “parçalanmış aile” ve acı dolu hikayelerden sonra camiamıza yıllardır husumeti olduğu herkesçe bilinen kişilerle birlikte pür neşe pozlarını sosyal medyadan yayınlamaktan da gocunmamasıdır.

Bu süreçte Gülperi Koçak, Elvan Koçak’ın bazı saldırgan tutumları sebebiyle kendisinin ve kızlarının güvenliğinden endişe edip bu durumu Mahkemeye bildirmiş, Mahkeme de Gülperi Koçak ve kızları hakkında koruma kararı vermiştir. Tüm bu süreçte Elvan Koçak’ın Sayın Adnan Oktar hakkında yaptığı hiçbir hukuki dayanağı olmayan anlamsız şikayete de savcılık tarafından takipsizlik kararı verilmiştir.

Gülperi Koçak, eşinin İstanbul’da kendisini ve çocuklarını rahatsız etmesi sebebiyle bir süre sonra çocuklarını yanına alıp yeniden yurt dışına çıkmış, çocuklar uydurma iddialardakinin aksine kimse tarafından kaçırılmamış, anneleriyle birlikte –özel uçakla da değil, THY'nin tarifeli seferiyle– yurt dışına geri dönmüşlerdir. Eşinin tehditkar üslubundan ve tavırlarından duyduğu endişe sebebiyle bu sefer de Avusturya Mahkemelerine başvurmuş, durumu değerlendiren Hakim, Elvak Koçak’ın eşi ve çocukları için tehlike arz ettiğine kanaat getirerek, onlara yaklaşmaması kararı almıştır. Gülperi Koçak'ın çocukları halen annelerinin yanında yaşamakta, eğitimlerine ve günlük hayatlarına devam etmektedirler.

Sonuçta ortada, Türkiye’de de sayısız örneğini gördüğümüz bir aile için anlaşmazlık vardır. Konunun Sayın Adnan Oktar ile ilgili hiçbir yönü yoktur. Sayın Adnan Oktar’ın programına katılan yüzlerce konuğun ailevi ilişkilerini bilmesi, ilgilenmesi, konulara müdahil olması söz konusu olmadığı gibi bu olayda da olmamıştır.

Elvan Koçak ne yazık ki bugün olduğu gibi, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza kurulan kumpası hazırlayan derin devlet ve tetikçisi olan husumetli çevreler tarafından camiamız aleyhinde bir algı malzemesi olarak kullanılmıştır. Halen de aynı çevreler tarafından gerek bağımsız yargıyı etki altında bırakmak gerekse kamuoyunu tahrik etmek amacıyla, camiamız aleyhinde bir provokasyon unsuru olarak kullanılmaya devam etmektedir. Temennimiz Elvan Koçak Bey’in ailesiyle arasındaki sorunları çözmesi, kızlarıyla arasındaki anlaşmazlığı bir an önce gidermesidir. Ancak bunun yolu kızlarının koruma kararı çıkarmak zorunda kalmasına sebep olacak davranışlarda bulunmak ya da akıl almaz gerçek dışı iddialarla kızlarının isimlerini manşetlere taşımak değildir kanaatindeyiz.

Hal böyleyken Hürriyet gazetesinin, ülkemizde her gün şiddet gören, dövülen, öldürülen yüzlerce kadının durumunu, yaşadıkları gerçek acı ve mağduriyetleri görmezden gelip sırf camiamız hakkında infial oluşturabilmek çabasıyla gerçeklerden yüz seksen derece farklı haberler yayınlamaya mecbur kalması ülkemizde gelinen vahim noktayı göstermesi bakımından içler acısı bir durumdur.

Gerek Hürriyet gazetesi gerekse İngiliz derin devleti ve uzantılarının yoğun baskısı altındaki Türk medyasındaki kardeşlerimiz şunu unutmamalıdır, korkudan kaynaklı ilkesiz tavırlar, haktan ve adaletten verilen tavizler, mazlumu ezmeye yönelik politikalar ilerde bunu benimseyen ve bunda bir beis görmeyen insanlar için yalnızca bir utanç vesilesi olacaktır. Korku verici ortamlar, tehditkar durumlar Allah'ın insanlar üzerindeki bir imtihanıdır, bu imtihanı da ancak, Allah'a güvenip O'na tevekkül edenler, Allah'tan başkasından korkmayanlar başarıyla geçebilir.

Müminler yalnızca Allah’tan korkarlar:

...Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) mü’minlerden iseniz, bilin ki, Allah, kendisinden korkmanıza daha lâyıktır. (Tevbe Suresi, 13)

Onlar ki: Bir takım kimseler kendilerine; düşmanlarınız sizin için kuvvetlerini topladılar onlardan korkun dedikleri zaman, bu haber onların imanını artırır da, Allah bize kâfidir. O ne güzel vekildir, derler. (Al-i İmran, 173)

Dolayısıyla, gerek Hürriyet gazetesinde gerekse diğer medya kuruluşlarında görev yapan değerli gazeteci ve basın mensubu kardeşlerimizin, günümüzde deccaliyetin merkezi olan İngiliz derin devletinin dünyada hakim kılmaya çalıştığı korku imparatorluğunun telkininden en hızlı biçimde kendilerini kurtararak yalnızca Allah'a sığınıp güvenen, imanlı, vicdanlı, sağduyulu, adaletli insanlar olarak onurlu meslek hayatlarını sürdürmeye devam edeceklerine olan inancımız tamdır.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski