SAYIN ADNAN OKTAR'IN, İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN ÜLKEMİZ ALEYHİNDEKİ PLAN ve FAALİYETLERİNİ TÜM DELİLLERİYLE DEŞİFRE ETMESİNE RAĞMEN, BUNLARA YÖNELİK TEDBİR ALMAK YERİNE, LAKAYIT DAVRANIP “BUNU KİMSE ANLAMADI DA, BİR SİZ Mİ FARKETTİNİZ?" ŞEKLİNDE TEPKİ GÖSTERİLMESİ SON DERECE HATALI BİR DAVRANIŞTIR !!!

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız, İngiliz Derin Devletinin ülkemiz üzerindeki planlarını deşifre ederek, memleketimiz aleyhinde yürütülen gizli faaliyet ve çalışmalara ilişkin kamuoyunu bir çok kez bilgilendirmişlerdir. Ancak Adnan Bey ve arkadaşlarımızın yapmış oldukları bu uyarı ve hatırlatmaları dikkate almayıp görmezden gelmek, yada ya gerekli önlem ve tedbirleri almak yerine bizlere “Bunu kimse göremedi de, bir tek siz mi fark ettiniz?” tarzında sorular yöneltmek hem büyük bir hata, hem de akla, mantığa, sağduyu ve hakkaniyete uygun bir davranış değildir. 

Öncelikle belirtmek isteriz ki, “İngiliz Derin Devleti” teşhisi ve tabiri Sayın Adnan Oktar tarafından konulmuş olmakla birlikte, bu yapılanma başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere bazı siyasetçi, bilim adamı, gazeteci ve yazar tarafından da önceleri “üst akıl” olarak nitelenmiş bir yapılanmadır. Bu üst aklın İngiliz derin devleti olduğunu ise en güçlü, net ve gür şekilde dile getiren Sn. Adnan Oktar olmuştur. Yüzyıllardır dünya üzerindeki pek çok kötülüğü tasarlayıp, organize eden bu gizli yapı hakkında ülkemizdeki bilinçlenmenin temelinde yatanın, Sayın Adnan Oktar'ın kaleme almış olduğu ''Üst Akıl İngiliz Derin Devleti'nin İç Yüzü'' isimli 2 ciltlik eseri ile konu hakkında yayınlan pek çok makalesi ve televizyonlarda yaptığı açıklamalar olduğu bilinmektedir.  

Hatta, Adnan Bey'in ''Üst Akıl İngiliz Derin Devleti'nin İç Yüzü'' isimli eseri o kadar etkili olmuştur ki, kitabın Mart 2017 başında yapılmış olan ilk baskısının üzerinden henüz daha 1 ay bile geçmeden, Sayın Cumhurbaşkanımız konuyu gündemlerine almışlar ve katılmış oldukları 4. TÜGVA Gençlik Buluşması’ndaki konuşmalarında, ''bir maske altında gizlenerek Osmanlı’yı içten yıkma ve parçalama çabası içinde olan İngiliz ajan Lawrence gibi hainlerin bugün de bulunduğuna''dikkat çekmişlerdir.  (“Erdoğan: Eskiden Lawrence vardı, şimdi…”Takvim, 27 Mart 2017; http://www.takvim.com.tr/guncel/2017/03/27/erdogan-eskiden-lawrence-vardi-simdi)


Ancak Osmanlı'dan beri milletimizin başına belan olan İngiliz Derin Devleti yapılanması gerek ülkemizde gerekse dünyanın farklı yerlerinde gerçekleşen karmaşa, bölünme, etnik ayrışma ve çatışma gibi çeşitli TOPLUMSAL OLAYLARIN ARKASINDAKİ GİZLİ YAPI OLMAKLA BİRLİKTE, KENDİSİNİ BAŞARILI BİR ŞEKİLDE GİZLEMEYİ DE BAŞARABİLMİŞTİR. Bunun sebebi ise İngiliz derin devletinin kendisini gizleyebilmek için çeşitli psikolojik harp teknikleri kullanmış olmasıdır. 

1. İngiliz Derin Devletinin Kendisini Gizlemekte kullandığı Psikolojik Harp Yöntemlerinden, "BİR ŞEYİ SAKLAMANIN EN İYİ YOLU ONU HERKESİN GÖREBİLECEĞİ BİR YERE KOYMAKTIR" Prensibi

İngiliz Derin Devleti dünya üzerinde gerçekleşen pek çok olay ve karışıklığın doğrudan planlayıcısı ve uygulayıcısı olmasına rağmen uzun yıllar boyunca bu yapılanmanın adının konulamayıp, deşifre edilememesinin arkasında yatan en önemli neden, çeşitli psikolojik harp yöntemlerinin İngiliz Derin Devleti tarafından tüm yönleriyle ve son derece başarı bir şekilde uygulanmış olmasından kaynaklanmaktadır. 

İngiliz Derin Devleti, ''Bir şeyi saklamanın en iyi yolunun, onu herkesin görebileceği bir yere koymaktır.'' prensibiyle pervasız şekilde, son derece rahat hareket eder ve açıkça göz önünde olmasına rağmen, her zaman kendisini gizli tutmayı başarır. 

Ünlü İngiliz yazar Sir Arthur Doyle'un, fikir babası olduğu dünyaca ünlü Sherlock Holmes karakterinin başarısının arkasında da karakterin olayları çözerken İngiliz derin devletinin kendini gizlemekte kullandığı aynı yaklaşımdan hareket etmesi, yani “esas gizlenmek istenilenin aslın da en göz önünde tutulan şeyler olduğu” prensibinin kullanması basit bir tesadüften ibaret değildi. 

Sir Arthur Doyle'un, 1914 yılında İngiliz derin devleti tarafından kurulan “Savaş Propaganda Bürosu” isimli gizli örgütlenme tarafından, Osmanlı Devleti'nin ve ileride günümüz Türkiye'sinin başına bela edilecek sözde “Ermeni Soykırımı” iddiaları hakkında kitap yazmak ve propaganda yapmak amacıyla görevlendirilen 23 kişilik İngiliz yazar kadrosunda bulunması , bunun sıradan bir tesadüf olamadığını göstermesi bakımından oldukça önemlidir. (Aziz Üstel: ''İngiliz'in Tezgahladığı Ermeni Soykırımı Yalanı'', Sabah, 30 Kasım 2019; https://www.star.com.tr/yazar/ingilizin-tezgahladigi-ermeni-soykirimi-yalani-3-savas-propaganda-burosu-kollari-sivar-yazi-1497333/)


Benzer şekilde dikkat çekici olaylardan bir diğeri ise, Donald Trump'ın 2016 senesinde Amerika Birleşik Devletleri 45. Başkanı seçilir seçilmez Beyaz Saray'da yaptığı ilk değişikliğin, Oval Ofisten kaldırılan İngiliz derin devletinin sembol ismi olan İngiliz politikacı ve Başbakan Sir Winston Churchill'in büstünü oval ofise geri getirmiş olmasıdır. ("Trump ilk günden Beyaz Saray'da değişiklik yaptı", Yeni Şafak, 21 Ocak 2017; https://www.yenisafak.com/dunya/trump-ilk-gunden-beyaz-sarayda-degisiklik-yapti-2600388)

İngiliz derin devletinin sembol isimlerinden olan ve bir dönem başbakanlık görevi de yapmış olan İngiliz politikacı Sir Winston Churchill bir konuşmasında İngiliz derin devletine olan bağlılığını;

"Dünyada çok kapsamlı bir olayın yaşandığını ve çok ince hesaplı bir planın yapıldığını bizlerin de bu senaryoda sadece sadık birer uşak olarak hizmet edeceğimizi göremeyen kör ve ahmaktır."

şeklindeki sözleriyle tüm dünyaya açıkça ilan etmiş bir şahsiyettir.Ne var ki konuyla ilgisi olmayıp iş, güç, geçim derdinde veya tatil ve emeklilik hayalleri peşindeki sıradan vatandaşlar tarafından hiç dikkatlerini çekmeyen Beyaz Saraydaki bu durum, gerçekte dünyanın en güçlü devleti olarak bilinen Amerika Birleşik Devletleri'nin dahi, aslında İngiliz derin devletinin kontrolünde olduğunun bilinmesi ile her ne kadar başkanı değişmiş olsa da ülke politikalarının gene İngiliz derin devletinin kontrolünde olduğu konusunda dünyaya verilmiş hem gizli, hem açık ama çok büyük bir mesajdır. Ve aynı zamanda İngiliz derin devletinin gene açıkça göz önünde olmasına rağmen, kendisini gizlemeyi nasıl başardığının da somut örneklerinden birisiydi. 

2. İngiliz Derin Devletinin Kendisini Gizlemekte Kullandığı Bir Diğer Psikolojik Harp Yöntemi: "ALAYCI VE GEÇİŞTİRMECİ ÜSLUP"

Bu prensip bir olayın arkasındaki İngiliz derin devleti bağlantısının deşifre olması durumunda, ilgililerin konuya rahat ve pişkin bir üslup ile yaklaşarak, konu hakkında veya durumun farkına varan kişiler hakkında alaycı ve geçiştirmeci açıklamalarla, hem konuların hem de durumu fark edip gündeme getiren kişilerin alaya alınıp değersizleştirmesi şeklinde gerçekleşir.

Ülkemiz açısından belki de bunun en dikkat çekici somut örneği uzun bir dönem İngiltere'nin Ankara Büyükelçiliği görevini yapmış olan Richard Moore'un özellikle Türkçe olarak hazırlayıp paylaştığı meşhur tweet'leridir.  

Nitekim, gerek Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın yargılandığı Mahkemede hakimlerin, gerekse duruşmalara katılan gazeteciler vesilesiyle ulusal medyanın bizlere yönelttiği, "BU İŞİN İÇİNDE İNGİLİZ DERİN DEVLETİ OLDUĞUNU KİMSE ANLAMADI DA BİR SİZ Mİ ANLADINIZ?" şeklindeki sorunun üzerinden henüz daha 4 ay bile geçmeden, dünyaca ünlü İngiliz İstihbarat Dairesi MI6'in başına, 60 milyon İngiliz vatandaşı arasından nedense özellikle İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi RICHARD MOORE'un seçilerek getirilmiş olması  GÖREBİLENLER İÇİN son derece manidar bir gelişmedir.

Ancak, elbette ki bunun da yine sıradan vatandaş nazarındaki geçim ve emeklilik gibi “büyük” dertlerin ve planların önüne geçerek fark edilmesi ve heyecanla karşılanması elbette ki beklenmemektedir. Zaten bu sebeple İngiliz derin devleti de uyguladığı tüm aleni politikalarda son derece rahat bir şekilde ve göz önünde hareket etmesine rağmen kendini gizlemeye de devam edebilmektedir. 

Ne var ki Sayın Adnan Oktar'ın İngiliz derin devletine ve ülkemiz aleyhindeki sinsi politikalarına karşı yürütmüş olduğu fikri mücadele vesilesiyle vatandaşlarımız bilgi sahibi olduklarından, bu durumu fark eden yazar ve aydınlarımız olmuş, fakat bu gelişmeyi gündeme getirmeye cesaret edebilen ise az sayıda basın mensubu olabilmişti. Oda TV isimli haber sitesi bunlardan biri olup, konuyu haberlerine taşıma cesareti göstermelerinden dolayı kendilerini tebrik ederiz. 


Evet, Richard Moore İngiltere'nin Ankara Büyükelçiliği görevini yürüttüğü dönemde, kendine has alaycı ve geçiştirmeci üslubu ile, bu prensibin ülkemizdeki 1 numaralı uygulayıcısı pozisyonunda bulunmuş bir şahsiyettir. Kendisinin üslubu ve tavırları konusunda halkımız az da olsa bilgi sahibi olmakla birlikte, Richard Moore'un en göze batan birkaç tweeter paylaşımını tekrar hatırlatmakta fayda görüyoruz. 



Richard Moore Türkiye'de görev yaptığı süre içerisinde twitter'dan yapmış olduğu sayısız paylaşım arasından örnek olarak alıntıladığımız sadece yukarıdaki 5 tweet vasıtasıyla;

  • Osmanlı'nın yıkılma sürecinde İngilizlerin payı olup olmadığını sorgulayan bir vatandaşımızı sadece alaya alıp, konuya bile değinmemiş,
  • Gazeteci Ömer Turan tarafından kendisine yöneltilen Sn. Binali Yıldırım'ın Başbakanlık görevine getirilmesine ilişkin İngiltere'nin tavrı konusundaki hatırlatmasını “saçmalık” olarak değerlendirip, kendince Ömer Bey'i küçük düşürmeye çalışmış,
  • İngiltere'nin geçmişte İskoçlara karşı uyguladığı zorba politikalara dikkat çekmek isteyen bir vatandaşı filmdeki karakterin şivesinin bozuk olduğu şeklinde bir cevapla geçiştirmiş,
  • Kendisinin nasıl bu kadar düzgün Türkçe konuştuğunu soran bir vatandaşımıza en klasik alaycılık taktiklerini uygulayarak İngiliz Derin Devleti dil okulunda öğrendiği şeklinde bir cevap vermiş,
  • İngiltere'nin Riyad Büyükelçisi üzerinden yapmış olduğu paylaşımı ise, İngiliz derin devletinin göz önünde olmasına rağmen gizlenmesine olanak veren psikolojik harp prensiplerinin güzel bir örneği olmuştur.

Ancak bunların dışında Richard Moore'un çok önemli bir tweet'i vardır ki, 


Richard Moore bu tweetiyle, İngiliz derin devletinin Osmanlı'nın yıkılışı sürecinde oynadığı büyük rolü unutturmak amacıyla konuyu hafife alan, paylaşımı yapan kişileri küçümseyen bu alaycı paylaşımlarda bulunmaktadır. 

O dönem İngiliz derin devleti adına Arap Yarımadasında faaliyet gösterip bölge halklarını Osmanlı'ya karşı kışkırtan ve Arabistanlı Lawrence olarak da bilinen Thomas Edward Lawrence ile Gertrude Bell isimli tescilli 2 İngiliz ajanının, tarih kitaplarında tüm detaylarıyla anlatılan yıkıcı faaliyetlerini, sanki hiç olmamış gibi göstermeye, unutturmaya çalışmıştır. 



Ama Richard Moore'un Lawrence ile ilgili 2016 yılı sonlarında paylaşmış olduğu bu tweet'lere karşılık güzel bir cevap olarak, 2017 yılının Mart ayında Sn. Adnan Oktar'ın ''Üst Akıl İngiliz Derin Devleti'nin İç Yüzü'' isimli eserinin birinci cildinin ilk baskısı yayımlanmış, bu eserle İngiliz derin devletinin tüm gizlenme taktikleri ile gizli ajandası da deşifre edilmiştir.

Hatta, Adnan Bey'in eserindeki açıklama ve tarihsel gerçeklerden alıntı yapan Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan, Richard Moore'un bu paylaşımlarına karşı, "bir maske altında gizlenerek Osmanlı’yı içten yıkma ve parçalama çabası içinde olan İngiliz ajan Lawrence gibi hainlerin bugün de bulunduğu” şeklindeki açıklamasıyla adeta tokat gibi bir cevap vermiştir.

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın, İngiliz derin devletine dikkat çekip, ta Osmanlıdan bugüne milletimizin başına bela olan bu gizli yapılanmanın deşifre olmasını sağlamak amacıyla göstermiş olduğumuz çaba ve faaliyetlerin temelinde yatan ana neden her zaman, Ulu Önder Atatürk'ün “Geçmişinden ders almayan bir millet yok olmaya mahkumdur” düsturu olmuştur. 

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızla bu düstur ile yürüttüğümüz üstün çabalar sonucunda ise, İngiliz derin devleti ilk kez bu derece deşifre edilebilmiş, bu gizli örgütün ta Osmanlı'dan bugüne milletimizin başına açtığı belalar ortaya çıkmaya, ülkemizin geleceği ve milletimizin bekası üzerine kurduğu karanlık planlar anlaşılıp bozulmaya başlamıştır.

Adnan Bey ve arkadaşlarımız bu faaliyetleri yaparken elbette ki karşılığında teşekkür beklemek gibi bir amacımız olmamıştır. Ancak, tüm bu çabalarımızın görmezden gelinerek, "Bunu kimse göremedi de, bir tek siz mi fark ettiniz?”  veya "Sizin üzerinize vazife miydi?" şeklindeki sorulara maruz bırakılmamız, İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN AÇIKÇA HAFİFE ALINMASI ANLAMINA GELECEKTİR Kİ ZATEN ONLARIN İSTEDİĞİ DE BU BÜYÜK GAFLETE DÜŞÜLMESİDİR. BUNUN NE BÜYÜK BİR HATA OLDUĞU, OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE DEĞİN MİLLETİMİZİN BAŞINDAN GEÇEN ACI TECRÜBELERLE SABİTTİR 

3. Geçmişte İngiliz Derin Devletinin Hafife Alınması Sebebiyle Osmanlı'nın ve Milletimizin Başına Türlü Belalar Musallat Edilmiştir

Halk arasında “Şeytanın en büyük hilesi, insanları kendisinin gerçekte olmadığına inandırmasıdır.” şeklinde bilinen söz, aslında tam da İngiliz derin devletinin en büyük hilesini tarif etmektedir. İngiliz derin devletin, ülkeler üzerindeki gizli planlarının veya yandaş ve taraftarlarının deşifre olmaya en yaklaştıkları anlarda, çeşitli psikolojik harp yöntemleri kullanarak toplumları ''kendisinin gerçekte olmadığına inandırma'' konusunda son derece başarılı bir propaganda faaliyeti yürütür. Bugüne kadar fark edilip deşifre olmamasının temelinde işte kullandığı bu politika ve yöntemler yatar. 

Osmanlı döneminde İngiliz derin devletinin hafife alınması ve ona karşı gerekli önlem ve tedbirlerin alınmaması yüzünden bu acımasız gizli yapı 200 yılı aşkın süredir milletimizin üzerine adeta kara bir bulut gibi çökmüştür ve HALEN DE MİLLETİMİZİN BEKASININ ÖNÜNDEKİ ASLİ TEHDİT KONUMUNU KORUMAKTADIR. Milletimiz ta Osmanlı döneminden beri İngiliz derin devletinin hafife alınmasının bedelini çok ağır şekilde ödemiştir. 

Geçmişten günümüze İngiliz derin devletinin milletimizin başına musallat etmiş olduğu açık belaları görmezden gelmenin, Allah korusun yeni belaların kapısını aralama tehlikesi çok büyüktür. Ulu Önder Atatürk'ün tembihlediği üzere, geçmişten ders almak amacıyla İngiliz derin devlet yapılanmasının geçmişte milletimize yaşatmış olduğu büyük belaların bazılarını hatırlatmakta fayda görüyoruz. Buna göre İngiliz derin devlet yapılanması geçmişte;

  • Sultan Abdülaziz döneminde Osmanlı topraklarında hiçbir surette Darwinist eğitime ya da propagandasına izin verilmemesi sebebiyle, İngiliz taraftarı Mithat Paşa eliyle bir saray darbesi gerçekleştirilip Sultan Abdülaziz intihar süsü verilerek şehit edilmiştir. İngiliz derin devletinin yoğun baskılarına dayanamayıp boyun eğen Sultan II. Abdülhamid döneminde ise, hem İngiliz hayranı İngiliz Kamil lakaplı Mehmet Kamil Paşa'nın hem de Evrim Teorisinin yılmaz savunucusu Münif Paşa'nın Milli Eğitim Bakanlığı görevlerine getirilmişler ve bunların çabalarıyla Darwinizm Osmanlının tüm eğitim ve kültür sistemine, sosyal hayatına girmiş, adeta kök salmıştır. 
  • Ayrıca, İngiltere’nin Mısır Sömürge Valisi Lord Cromer tarafından Mısır’daki tüm evrimci sözde alimler desteklenmiş, sözde aydınlanma ve modernleşme adı altında Mısır’ın tüm fikri yapısını değiştirmiştir.El Ezher üniversitesini Darwinizm’in üslerinden biri haline getiren Lord Cromer, Evrimci materyalist Muhammed Abduh’un 1899’da Mısır Baş Müftüsü olmasını sağlamıştır. Abdülhamid döneminde, İngiltere’nin baskısıyla başta Mısır olmak üzere Arap dünyasında evrimci kitaplar yayınlanmaya başlamış, Abdülhamid yönetimi de bu kitapları, dergileri ve yazıları tüm İslam dünyasına yaymışlardır. Bunun kaçınılmaz sonu olarak da milletin ve ordunun manevi dayanağı ortadan kalkmış, bu da büyük toprak kayıpları ile birlikte çöküşün önünü açıp hızlanmıştır. 
  • İngilizlerin Thomas Edward Lawrence (Arabistanlı Lawrence), Gertrude Bell ve Hacı Ali kod adlı Arthur John Wavel isimli tescilli ajan ve hizmetkarları sayesinde, Arap yarım adasında Osmanlıya karşı ayrılıkçı fikirleri destekleyip, Arap kabilelerini Osmanlıya karşı kışkırtmışlar ve böylelikle Osmanlı'ya ihanetin ve ayrılığın önünü açmış, bölünmeyi hızlandırmışlardır.
  • Başta Sir Winston Churchill olmak üzere İngiliz derin devletinin etkisinde hareket eden bazı İngiliz politikacıları tarafından Darwinist bir yaklaşımıyla “Türklerin Avrupalılar gibi gelişmiş bir ırk olmayıp, güya evrimini tamamlamamış ilkel bir kabile oldukları fikri” bir çok yerde dillendirilmiş, savaşta zehirli gaz kullanmanın insanlık suçu olmakla birlikte Türklerin -milletimizi tenzih ederiz- medeni olmadıklarından dolayı bunun suç sayılamayacağını söylenmiştir. Hemen akabinde ise Çanakkale'de milletimizin tertemiz evlatlarına uygulanan gerek zehirli gaz gerekse çeşitli savaş suçları sebebiyle yüzlerce, binlerce evladımızın şehit edilmesinin önünü açmıştır. 
  • İngiliz derin devleti yapılanması I. dünya savaşı sırasında oluşturduğu “Savaş Propaganda Bürosu” isimli gizli örgütlenmesi vesilesiyle en etkili İngiliz Yazarlarından bir gurup oluşturmuş ve bunlar desteklenerek, Osmanlı'da sözde Ermeni Soykırımının yapıldığına ilişkin haber ve kitaplar yapılmasının, bu propagandanın başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere tüm dünyada anlatılması organize edilmiştir. 
  • Ermeni meselesi konusundaki Amerikan Yüksek Komiseri Amiral Bristol 30 Eylül 1919 tarihinde yapmış olduğu bir açıklamasında “İngilizler Kürtleri kullanarak milliyetçi akımı boğmak istiyorlar. Türklerin de Ermenilere karşı bir hareketi olduğu yolundaki haberler de bir İngiliz propagandasıdır” şeklindeki açıklamasıyla bu yöndeki tezleri doğrular nitelikte konuşmuştur. (Orhan Duru, Amerikan Gizli Belgelerinde Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı Yılları, 1978) 
  • Tarihimizde İstanbul'u işgal eden tek devlet İngiltere olup, İstanbul 1919-1922 yılları arasında MI6 istihbaratının dünya üzerinde odaklandığı en önemli merkez haline getirilmiştir. Bu işgal dönemi esnasında İngiliz derin devletinin taktik ve amaçları doğrultusunda bir çok vatan evladı İstanbul Galata'daki ve Beyoğlu Kroeger Otelinin alt katındaki işkence hanelerde, İngiliz İstihbarat Şefi John Bennet'in emriyle inanılmaz eziyet ve işkencelere maruz bırakılmış, yüzlerce masum vatan evladımız şehit edilmiştir. 
  • Tıpkı Arap yarımadasında olduğu gibi Anadolu ve Ortadoğu'da yaşan Kürt aşiretlerinin de özgürlük vaadiyle kışkırtılıp ayaklandırılmasının arkasında İngiliz derin devleti bulunduğunu, Atatürk Nutuk'ta “Türklerle Kürtler arasında bir kardeş harbine sebebiyet vermek için, Kürtleri İngiliz himayesi altında müstakil bir Kürdistan kurma planına iştirak etmek üzere tahrik ettiler. Bu teşebbüslerini tahakkuk ettirmek için büyük paralar harcadılar, her türlü casusluğa başvurdular... Bu suretle Noel isimli bir İngiliz subayı uzun bir zaman Diyarbakır'da gayretler sarf etti ve faaliyetlerinde her türlü aldatma ve sahtekarlığa başvurdu” diye yazmıştır. 
  • Atatürk yine, Nutuk'ta kendisinin İngiliz Casus Rahip Frew'a hitaben yazmış olduğu bir mektuba da yer vermiş, mektubunda “İngilizlerin Sivas Kongresi'ni engellemek için bölgedeki Müslüman Kürt halkını kışkırtması, medeni devletler arasında sayılan İngilizler için utanç vericidir” ifadelerine yer vermiştir. 
  • Atatürk ayrıca, İngiliz Muhipleri Cemiyeti hakkında da açıklamalarda bulunmuş, bu sözde “cemiyetin iki yönü ve iki ayrı niteliği vardı. Biri açık yönü ve usulüne uygun teşebbüslerle İngiliz himayesini sağlama amacına yönelmiş olan niteliği idi. Öteki de gizli yönüydü. Asıl faaliyet bu gizli yöndeydi. Memleket içinde örgütlenerek İSYAN ve İHTİLALLER ÇIKARTMAK, MİLLİ ŞUURU FELCE UĞRATMAK, YABANCI MÜDAHALESİNİ KOLAYLAŞTIRMAK GİBİ HAYİNCE TEŞEBBÜSLER, derneğin bu gizli kolu tarafından idare edilmekteydi” açıklamalarında da bulunmuştur. 
  • Binlerce masum vatandaş ve askerimizin şehit olmasının baş sorumlusu Marksist-Leninist terör örgütünün kurucusu ve perde arkasındaki maddi-manevi ana destekçisi her zaman İngiliz derin devleti olmuştur. Terörist başı Abdullah Öcalan'da örgüt içerisinde kendisinin tasfiye edilmesi talimatının gene İngiltere tarafından verildiğini bizzat kendisi ifade etmiştir. (Beyaz Saray'da Oval Ofisin baş köşesinde gözlerini ABD başkanına doğrultmuş Winston Churchill büstünü hatırınızdan çıkartmayınız) 
  • I. Dünya Savaşı yıllarında Dicle nehri kıyısındaki Kut Bölgesinde Türk askerleri dönemin en güçlü ordusu olarak adlandırılan İngiliz ordusuna karşı amansız bir mücadele vermiş ve Halil Paşa komutasındaki birliklerimiz 13 bin kişilik İngiliz ordusunu Kut'ül Amare şehrinde kuşatıp abluka altına almıştı. Bunun üzerine İngiliz derin devleti tarafından Arabistanlı Lawrence devreye sokularak Halil Paşa'ya kuşatmayı kaldırıp İngiliz ordusunu serbest bırakması karşılığı olarak 2 milyon Sterlin rüşvet teklifiyle bölgeye gönderilmiş, ancak bu teklif Halil Paşa tarafından büyük bir öfkeyle reddedilmiş ve ablukaya devam edilmiştir. 6 Ay süren kuşatma sonunda ise İngiliz ordusundan 13 General, 481 Subay ve 13bin 300 İngiliz askeri esir alınmış, bu mağlubiyetin duyulması ise Avrupa'da büyük bir şok etkisi yaratmıştı. İngiliz tarihçiler tarafından tarihin en aşağılık şartlı teslimi olarak adlandırılan bu zafer, milletimiz için ise büyük bir müjde olmuş 4 cephede savaş veren Mehmetçik için büyük bir moral kaynağı olmuştu. Milletimizin bu büyük zaferi önce her yıl 29 Nisan tarihinde KUT Bayramı olarak kutlanmaya başlanmış ancak, bu bayram Türkiye'nin NATO’ya üye olduğu 1952 senesinde İngiltere'nin baskısıyla hem milli eğitim müfredatımızdan çıkartılmış hem de bayram olarak kutlanmasına son verilmiş, İngiliz'leri uğrattığımız bu büyük bozgun aziz milletimize unutturulmuştur.

Özetle;

İngiliz derin devlet yapılanması 200 yılı aşkın süredir milletimiz üzerinde türlü oyunlar oynamakta, halen de ülkemizin refahı ve istikrarına karşı açık ve gizli faaliyetlerini sürdürmektedir. Yüzyılların tecrübesiyle hareket eden bu gizli yapılanma kendisini gizlemek için çeşitli psikolojik harp teknikleri kullanmakta, bu teknikler sayesinde her olayda göz önünde olmasına rağmen, uykulu ve bilinçsiz gözlerden kendisini başarı ile saklayabilmektedir. 

Ancak, Sayın Adnan Oktar'ın İngiliz derin devletini deşifre eden eserleri ve yaptığı çalışmalar sayesinde milletimizde tarihi bir bilinçlenme oluşmaya başlamıştır. Birçok gazeteci, yazar, bilim adamı ve siyasetçi tarafından fark edilen ama bir türlü adı konulamayan, ülkemizin aleyhine faaliyet gösteren bu gizli yapının –Sayın Cumhurbaşkanımızın tabiriyle 'Üst Akıl'ın– gerçekte İNGİLİZ DERİN DEVLET olduğu geç de olsa fark edilebilmiştir. 

Ne var ki buraya kadar çok kısa özetle anlattığımız açık gerçeklere rağmen, milletimiz nezdindeki bilinçlenme ile farkındalığın oluşmasında Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın sarf ettikleri üstün çabaların ve bunun sonucunda ise İngiliz derin devletinin bir numaralı hedefi haline gelmiş olmamızın görmezden gelinerek ''Bunu kimse göremedi de, bir tek siz mi fark ettiniz?'' şeklindeki sorulara maruz bırakılmış olmamızın en basit tabiriyle adaletli ve hakkaniyetli bir tavır olmadığını düşünmekteyiz.



4. Eski Büyükelçi yeni MI6 Başkanı Richard Moore'un Sayın Adnan Oktar ve Arkadaşlarımız Hakkında Paylaşmış Olduğu Tweetler, Uzun Zamandan Beri İngiliz Derin Devletinin Takip ve Hedefinde Olduğumuzun Bir Göstergesidir 

Richard Moore'un Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız hakkında paylaştığı tweetleri ta Türkiye'nin Ankara Büyükelçisi olduğu dönemlerde başlamış ve İngiltere'de MI6 Başkanı seçildikten sonra da devam etmiştir. Hatta Richard Moore'un 21 Mart 2018 tarihinde bizimle ilgili olarak paylaşmış olduğu aşağıda yer alan ''gelişmeleri çok yakından izliyorum'' tweet paylaşımından henüz 4 ay dahi geçmeden hakkımızda büyük bir operasyon düzenlenmesi ve aradan 2,5 yıldan uzun bir süre geçmesine rağmen, Sayın Adnan Oktar ve bir çok arkadaşımızın -hiçbir suçları olmamasına rağmen- halen tutuklu yargılanıyor olmaları da son derece dikkat çekicidir. 



Ayrıca, Sayın Adnan Oktar'ın mahkemedeki savunma ifadesinde dile getirmiş olduğu; ''İngiliz Derin Devleti'nin yıllardan beri Türkiye'ye karşı oynadığı oyun var. BU OYUNUN EN ETKİLİ ÖNLEYİCİSİ OLARAK BENİ GÖRDÜKLERİ İÇİN BENİ HEDEF ALDILAR'' şeklindeki tespitinin de ne kadar doğru olduğunu teyit eder niteliktedir. Bununla birlikte yine Richard Moore'un hakkımızda paylaşmış olduğu aşağıda ekran görüntüleri bulunan




bunlar ve benzeri tweetler ile, kendisinin ne kadar uzun zamandan beri Sayın Adnan Oktar'ı takip ettiği ve Sayın Adnan Oktar'ın İngiliz Derin Devletine yönelik dikkat çekici tespitlerini ise İngiliz Derin Devletinin klasik alaycı ve geçiştirmeci tavrıyla cevaplayıp, kendince itibarsızlaştırmaya çalışmıştır. 

Yine, Richard Moore'un uzun bir aradan sonra tekrar ülkemizi ziyaret ederek çeşitli görüşmeler yapmasından tam da 3 gün sonra, uzun zamandan beri devam eden davamızın esas hakkındaki mütalaasının yayınlanması ve Sayın Adnan Oktar ile arkadaşlarımız hakkında 1365 yıl hapis cezası istenildiğine ilişkin haberlerin Richard Moore haberleriyle aynı anda medyada yer alması da oldukça dikkat çekici bir durumdur. 

Değerli kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski