Adnan Oktar ve arkadaşları davasında operasyonun yapıldığı 11 Temmuz 2018’den bu yana devam eden süreçte ortaya tek bir tane bile aleyhte somut delil konulamaması, iftiraları destekleyen bir tane dahi bulgu elde edilememiş olması, yargılamanın son aşamalarına doğru gelinen şu dönemde husumetli müştekilerin ve vekillerinin yeni algı yöntemlerine başvurmalarına sebep olmaktadır. 

Hayatlarında tek bir suç olmayan, adli sicil kaydı tertemiz, yüksek ahlaklı, iyi eğitimli insanları “silahlı suç örgütü” ilan etmeye çalışma girişimi daha en başından bozulmuş bir kumpastır. Ancak, neresinden tutulsa elde kalan iftiralarla, tutarsızlıklarla, ibretlik mantık çöküntüleriyle dolu olan bu dosyayla Yüce Türk Mahkemelerinin ferasetini ve basiretini hiçe sayanlar, kendilerince yönlendirmeler yapma gayretlerine devam ediyorlar. Ortada bir suç örgütü olmayınca, oluşturmaya çalıştıkları hayali suç örgütüne atfettikleri eylemler de akıl ve mantık dışı oluyor. 

Bunun son örneklerinden biri 24 Eylül 2020 tarihindeki duruşmada yaşandı. Müşteki vekillerinden Av. Andaç Maraşlıoğlu söz alıp yargılanan arkadaşlarımızdan Necati Koç’un "kendisine başını salladığını" iddia ederek "hiçbir tehdit karşısında yılmayacağı" temalı coşkulu bir hamaset konuşması yaptı. Önceden planlandığı ve organize edildiği açık olan bu gösteri hemen akabinde basında yerini buldu. Daha önceki örneklerinde yaşandığı gibi bu olay da muhtemelen yargılananlar aleyhinde Mahkemeyi yönlendirmek için kullanılmaya, yargılananlar aleyhinde kararlar çıkması için malzeme yapılmaya çalışılacak. 

Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki Av. Andaç beyin algıladığı gibi bir olay gerçekte hiç yaşanmamıştır. Ne Necati Koç ne de diğer arkadaşlarımız tehdide, hakarete, kötü söze asla tevessül etmeyecek insanlardır. Necati Koç arkadaşımızın doğal refleks ve mimiklerinden biri olan bir baş hareketini tehdit gibi lanse etmeye çalışmak aslında bir nevi çaresizliğin göstergesidir. Aslında bunun bir tehdit olmadığını, doğal bir mimik olduğunu en iyi bilecek kişi yine, kendisi de konuşurken düzenli olarak başını sallayan Av. Andaç Maraşlıoğlu’dur.

Nitekim daha önce de hiç böyle bir şey yaşanmadığı halde tek bir selam gönderme sözü tehdit olarak kabul edilmiş ve tutukluğun devamı kararlarında gerekçe yapılmış, yine telefonu açanın o olmadığı Jandarma Kriminal raporuyla tespit edildiği halde 20’li yaşlarda, minyon, yüzünden temizlik akan, son derece sempatik ve masum bir genç kız "müştekileri tehdit ettiği" gerekçesiyle tutuklanmıştır ve halen de tutuklu yargılanmaktadır. Kanaatimizce dosyadaki mevcut iftiralarla neticeye ulaşamayanlar bu tarz kumpaslarla netice alacaklarını ummaktadırlar.

Av. Andaç Maraşlıoğlu’nun, basınla yakın ilişkileriyle ünlü Av. Rezzan Aydınoğlu’nun da bilgisi dahilinde, önceden planlanmış şekilde bu konuşmayı yaparak yeni bir hayali tehdit senaryosunu gündeme taşımaya çalıştığı kanaatimizce Mahkeme Heyetinin farkında olduğu, salondaki herkesin de neler olduğunu gayet iyi bildiği ve anladığı bir durumdur. Fatih Altaylı gibi birçok gazetecinin ve Hürriyet gazetesi gibi önde gelen gazetelerin avukatlığını yapan ve basınla son derece yakın ilişkisi olan Av. Rezzan Aydınoğlu’nun katkısıyla hazırlandığını düşündüğümüz bu olayda, Türkiye’de oldukça bilindik olan “sen şunları söyle, şunları yap biz haberini yaptırırız, sonra da haberi sunar kararı çıkarttırırız” tezgahının kurgulanmaya çalışıldığı açıkça görülmektedir. Bu hukuksuz girişimlere karşı bizlerin güvencesi ise Türk Yargısının ve Mahkeme Heyetinin basireti, feraseti ve vicdanıdır.

Şunu ifade etmek isteriz ki Av. Andaç Maraşlıoğlu gibi meslek hayatının henüz başında olan, yeni yeni tecrübe kazanmaya başlamış, çiçeği burnunda gayretli bir avukatın bu davada görev alıp almaması bizim açımızdan artısı ya da eksisi olan önemli bir durum değildir. Diğer yandan, akılcılığımız, itidalli tutumumuz ve hukukun sınırlarını korumaya gösterdiğimiz özenle tanınan bizler açısından herhangi bir avukata -kendisinin iddia ettiği gibi- “kafa sallamanın” hiçbir faydası da anlamı da değeri de yoktur. Son derece gereksiz ve anlamsız olan böyle bir tavır bizim dünya algımız, hayat tarzımız, yaşantımız içinde yeri olmayan bir şeydir.

Av. Andaç Maraşlıoğlu duruşmalarda kendince önemli tespitler yaptığını düşünerek, oldukça heyecanlı bir tonda, bütün konuşmalarında arkadaşımıza atfettiğinin kat kat fazlasıyla kafasını sallayan, gayretini şefkatle değerlendirdiğimiz genç bir insandır. Dolayısıyla, duruşmalar boyunca belki yüzlerce kez sergilediği bu kafa sallamalarından bizlere yönelik bir tehdit algısı çıkarmanın ne derece samimiyetsiz, anlamsız, yersiz ve gerçek dışı olacağı da ortadadır. Mesleğini icra ederken gösterdiği gayrete şefkat duymakla birlikte, yargılamanın gidişatı açısından sorduğu soruların ya da yaptığı keşiflerin ve tespitlerin kıymet-i harbiyesi olduğunu iddia etmek pek mümkün değildir. Yine de kendisinin bu dava vesilesiyle iyi bir tecrübe kazanacağını, mesleğinin ilerleyen yıllarında bu salonda yapılan savunmalardan öğrendikleriyle bir yerlere gelebileceğine inanıyor ve meslek hayatında kendisine başarılar diliyoruz.

Müşteki vekillerinin birçoğunun henüz genç ve mesleklerinin başında olmaları sebebiyle kendilerine acar avukat imajı vermeye çalışarak popüler olma arzusu içinde olmalarını, basında isimlerinin yer almasını kendilerince çok önemli görmelerini anlayabiliyoruz. Ancak, Sayın Adnan Oktar’ın ismini kullanarak, bir takım gerçek dışı ve samimiyetsiz suni ithamları sürekli gündeme taşıyarak ünlenmeye çalışmalarının hukuka uygun olmadığını düşünüyor ve bundan rahatsızlık duyuyoruz. Özellikle de masum insanları mesnetsiz, delilsiz ve izansızca suçlayarak ünlü olmaya çalışmanın ahlaka ve meslek etiğine uygun olmadığını hatırlatmak istiyoruz. Eğer gerçekten ünlü ve başarılı olma amaçları varsa bunu basına gerçek dışı haberler yaptırarak ya da duruşma esnasında hukuki hiçbir değeri olmayan propaganda amaçlı konuşmalar yaparak değil, dosya ile doğrudan bağlantılı somut delil ve belgeler sunarak yapmalarının daha doğru olacağını düşünüyoruz. Kendilerini ne yazık ki bu tür istenmeyen tavır ve eylemlere tevessül etmeye iten en önemli faktörün ise dava dosyamızda hiçbir somut suç delili ve belgesi bulunmadığı gerçeği olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyoruz.

Burada asıl düşündürücü olan ise böyle genç insanların bu derece şiddetli bir öfke duygusunu nasıl geliştirebildikleridir. Dosya kapsamında hiç tanımadıkları, suçlu olduklarına dair delil de bulunmayan insanların ısrarla “müebbet almalarını, cezaevinin küflü zindanlarında çürümelerini, varlıklarını devam ettirmemelerini, cehennemde sonsuza kadar birlikte olmalarını, dağılmalarını, birbirilerini sevmemelerini” talep edebilecek bir öfkenin genç bir kızın veya erkeğin nasıl kazandığı çok şaşırtıcıdır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi biz bu avukatlara karşı şefkat ve anlayışla bakıyoruz, ancak öfkeden bu kadar kirlenmiş bir üslubun nasıl elde edildiğini anlamakta da zorlanıyoruz. Avukatlık sıfatından kaynaklanan mesleki bir üslubun tamamen dışında olan bu nefret ve öfkenin, bir genç hanıma veya beye asla yakışmayan çirkin kelimelerin rahatlıkla sarf edilmesinin ardındaki itici gücün ne olduğunun mutlaka araştırılması gerektiğini düşünüyoruz. Böyle bir araştırma yapıldığında karşımızda örgütlü bir tutumla, husumet ve ideolojik öfkeyle hareket eden organize bir yapılanmanın ortaya çıkacağı kanaatindeyiz. 

Sonuç olarak ezberletilmiş, basına malzeme üretmeyi amaçlayan slogan cümlelerle, hiç olmamış olaylar üzerinden provokatif konuşmalarla kamuoyunu yönlendireceklerini, Mahkemeleri etki altında bırakacaklarını zannedenlerin her zaman olduğu gibi Yüce Türk Adaletinin çelik gibi dirayetini ve vicdanını hiçbir zaman aşamayacağından eminiz. Tam aksine, bu tür samimiyet ve gerçeklikten uzak linç yöntemlerine maruz kalmamızın, nasıl görülmemiş bir husumetin ağır baskısı altında olduğumuzu gözler önüne sermesi bakımından da oldukça manidar ve aydınlatıcı olduğunu düşünüyoruz.

Bundan öncesinde de onlarca defa kumpaslara, karamalara, iftiralara maruz kalan ve her defasında aklanarak ve daha güçlenerek bu tuzakları aşan inançlı insanlar olarak şunu yeniden vurgulamak isteriz:

Bizim hayatımızın hiçbir yerinde suç yok. Suçlu yok. Biz sadece Allah’ın kullarından istediği sevginin, hürriyetin, iyiliğin tüm dünyaya hakim olmasını istiyoruz. Bazıları istemese de, aksi için tüm güçlerini birleştirseler de Allah’ın dilediğinin olacağını biliyoruz. İftira attılar diye, kumpaslarla cezaevine koydular diye, müebbetle yargılanıyoruz diye Allah’ı sevmekten, müminlerle dost olmaktan, iyiliği anlatmaktan vazgeçmeyiz. Devletimizin verdiği tüm kararlara saygımız sonsuz, sevinçle ve onurla aldığı tüm kararlara uyarız.

Tüm varlığımızı Allah’a adadığımız için, Allah’ın varlığını birliğini anlattığımız için, gürül gürül İslam ahlakının yayılmasını sağladığımız için, Darwinizmi bilimle yerle bir ettiğimiz için, Hükümetimizi ve Sayın Cumhurbaşkanımızı canı gönülden desteklediğimiz için, vatanın bölünmez bütünlüğünü savunduğumuz için müebbetle cezalandırılacak olursak bunu da büyük bir sevinç ve güzellikle karşılarız.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.


Daha yeni Daha eski