Sayın Özlem Gürses, 

7 Eylül 2020 tarihinde TV100 kanalındaki bir tartışma programında, Sn. Adnan Oktar ve camiamız hakkında gerçeklerle bağdaşmayan bir takım yorumlarda bulunulmuştur. Sizin de konuk olduğunuz programdaki anlatımlardan da anlaşıldığı üzere, camiamız ve halen hakkımızda devam eden dava ile ilgili bazı önemli gerçekler tam olarak bilinmemektedir. Hatta çok yanlış, uydurma ve asılsız çeşitli iddia ve yorumlar kamuoyuna adeta ispatlı gerçeklermiş gibi aktarılarak insanlar yanıltılmaktadır. Bu nedenle, programda hakkımızda sarf edilen söz konusu gerçek dışı yorum ve anlatımlardan ötürü tarafımıza cevap hakkı doğmuş ve doğru bilgilerin açıklanması gerekliliği oluşmuştur.

Bizim davamız, başından sonuna kadar belli bir kumpas yapılanmasının kontrolünde devam eden, başlangıç aşamasından şu ana kadar akla hayale gelmedik algı ve karalama operasyonlarıyla ayakta tutulan, haksız ve hukuksuz bir biçimde tüm camiamızın cezaevine gönderilip burada yıllarca tutulduğu, gizli dava dosyalarının sürekli basına servis edildiği halde, savunma hakkımızın engellenmesi için yargılananlardan ve müdafilerinden gizlendiği tipik bir kumpas davasıdır. Ortada hiçbir gerçek ve somut suç delili olmaksızın 200'e yakın arkadaşımız tutuklanmış, haklarında olmadık yalanlar ortaya atılmış, bütün bu iftiralar manşet manşet basın yayın organlarında masumiyet karinemiz hiçe sayılarak yer almıştır.

Aradan geçen 2 sene sonrasında ise, 2 sene öncekiyle aynı noktadayız: Halen suçlamalarla ilgili tek bir delil bulunmuyor. Kimse suçtan bahsetmiyor. Kimse hiçbir suç delili ortaya koyamıyor, aramıyor bile. Zaten bu nedenle, hakkımızda magazinsel haberler ve bir kısım taraflı kişilerin nedeni anlaşılamayan öfkeli yorumları dışında hiçbir şey dile getirilmiyor. 

Siz de takdir edersiniz ki, eğer 2 seneden bu yana tek bir suç delili ortaya çıksaydı, hiç vakit kaybetmeksizin bütün manşetlerde, kanallarda defalarca yerini alırdı; yaygaralar kopardı. Tek bir suç bile söz konusu olmadığı için medyada hakkımızda magazin ve karalama dışında bir şey göremiyoruz. 

Henüz mahkememiz sonuçlanmamışken, suçlamalara dair tek bir delil getirilmemişken hakkımızda oluşturulan öfkeli infial, davamızın nasıl bir algı operasyonu üzerinden yürüdüğünü ve nasıl kapsamlı ve organize bir kumpasın hedefi olduğumuzu aslında oldukça açık bir şekilde göstermektedir. 

Sizin gibi deneyimli, saygın bir gazetecinin de olayları bu açıdan değerlendireceğinize, toplumun genelini etkileme amaçlı bu algı operasyonuna prim vermeyeceğinize güvenimiz tamdır.

Bu bilgilendirmeyi yapmamızdaki amaç da zaten bu konuda anlayışlı, akılcı, vicdanlı, adil davranacağınıza olan inancımızdır.

Programda bahsi geçen bazı yanlış yorumlamaların doğrusunu açıklamak gerekirse;

Öncelikle, yıllardır "korunduğumuz, dokunulmadığımız" gibi bir yorum pek çok açıdan sorunlu bir yorumdur. Buradaki cümlelerde "bir suç örgütünün korunduğu" iması göze çarpmaktadır. Bunu söyleyebilmek için önce bu sözde suç örgütünün belgelenmesi, hakkımızda bir mahkeme kararı, bir hüküm bulunması gerekir. Ancak bugüne kadar camiamız hakkında böyle tek bir hüküm dahi yoktur. 

Dahası, camiamız şimdiye kadar 12 soruşturma geçirmiş ve TAMAMINDAN AKLANMIŞTIR. Bu soruşturmalar, camiamız var olduğundan beri başa gelmiş neredeyse tüm hükümetler döneminde açılmış, pek çoğu AK Parti hükümetinin iktidarda bulunduğu son 20 yıl içinde, özellikle emniyet ve yargıda FETÖ hakimiyetinin en yoğun olduğu yıllarda gerçekleşmiştir. Camiamız bütün bu ithamlardan kanun ve hukuk yoluyla defalarca aklanmış olmasına rağmen, tamamen hukuka aykırı şekilde aynı ithamlarla şu an yine hakim karşısındadır. Oysa hukuken "herkes, bir suçtan ancak bir defa yargılanabilir" yani "ne bis in idem" prensibi, Anayasa mahkememiz tarafından kabul edilmiş bir prensiptir ve her Türk vatandaşı için geçerlidir. Yalnızca bizim için geçerli olmamıştır. Aklandığımız soruşturmalara ve davalara rağmen, şu an yine ortaya hiçbir somut delil konulmadan üretilmiş AYNI SOYUT ve DAYANAKSIZ SUÇLAMALARLA hakim karşısındayız. 

Geçirdiğimiz bu kadar fazla soruşturma dikkate alındığında, hiçbir hükümet döneminde "korunmadığımız" ortadadır. Herhangi bir suç işlemediğimiz için zaten böyle bir korumaya da ihtiyacımız yoktur. Bizim tek koruyucumuz Allah'tır. 

‘Bir siyasi partinin "oy devşirmek" adına camiamızı koruyup kollaması iddiası’ ise çok daha mantıksızdır. Keza camiamız sadece 250-300 kişiden oluşmaktadır. Ortak bir siyasi tercihimiz ise hiçbir zaman olmamıştır.

İkinci olarak; iddianame, yalnızca bir iddia metnidirİddia hüküm değildir, kanıtlanmış bir karar değildir, bir kanun değildir. Günümüzde Türkiye'de yüzlerce yıllık cezaların istendiği binlerce sayfalık iddianameler hazırlanmakta, fakat yargılanan kişiler bu suçlamalardan çok kereler beraat etmektedirler.Türkiye'de tutuklu yargılanan insanların neredeyse yarısının davası beraatla sonuçlanmaktadır. Yani açılan davaların %50'si suçsuz insanlara açılmış, suçsuz insanlar boş yere aylarca, yıllarca cezaevlerinde tutulmuşlardır.

Hal böyleyken, müthiş bir öfkeyle, şiddetli bir önyargıyla ve sehven olması en iyi niyetli bakışla dahi çok düşük ihtimal olan, kritik hatalarla dolu davamız iddianamesini esas alarak camiamız hakkında hüküm çıkarmak, adaleti, demokrasiyi, özgürlükleri, hak ve hukuku savunan bir insanın asla tevessül etmemesi gereken bir durumdur.

İddianamemiz tümüyle organize bir kumpasın aleni izlerini taşımaktadır. Sadece belirli husumetli ya da baskı ve tehditle korkutularak sözde itirafçı yapılmış bazı arkadaşlarımızın gerçek dışı beyanlarına dayandırılmakta, ve sadece bu soyut beyanlar ve Sayın savcının bunlara yönelik şahsi yorum ve değerlendirmeleri üzerinden suç üretilmektedir. Normal şartlarda bu iddianameye bakan bir kişinin, buradaki organize kumpas ve şiddetli önyargı ve öfkeyi hemen teşhis edip, bu durumu şüpheli bulması beklenir. Keza bu nedenledir ki, iddianamenin açıklanması ve basına servis edilmesiyle halkımız nezdinde bu dava inandırıcılığını yitirmiş durumdadır. 

Türkiye, tarihinde bu kadar çok kumpas davası görmüşken, kumpas iddianameleri bozulmuş, haksız çıkarılmış, düzmece ve kurgu oldukları ispat edilmişken, hala hukuksuzluklar pek çok cihette devam etmekteyken, hala benzer durumdaki dava dosyalarını sorgusuz sualsiz gerçekmiş gibi kabullenmek bizim açımızdan anlaşılabilir değildir. Pervasızca kullanılan bu strateji, bugün bizi hedef aldığı gibi, yarın hiç beklenmedik insanları da hedef alabilir. Türkiye’nin böylesine korkunç bir görünüm almaması için, böyle kurgu iddianamelerdeki öfkenin sebebini görmek ve bu yalanlara ve kumpaslara karşı birlikte mücadele etmenin daha doğru olacağı düşüncesindeyiz.

Sayın Özlem Hanım; camiamızdaki insanların iyi eğitimli, yetişkin, aklı selim insanlardan oluştuklarını, zorla alıkonulamayacak kadar şuurları açık, sosyal ve seçkin çevrelere mensup insanlar olduklarını siz de kabul ediyorsunuz. Bu özelliklerimizi görmenize, bilmenize ve bu yönde açıkça bir kanaat getirmiş olmanıza rağmen, yine de kurgu iddianamede yazan "zorla alıkondular" safsatasına itibar ediyor görünmeniz, sizin gibi akıllı ve sağduyulu bir medya mensubundan beklemediğimiz bir durumdur.

Şunu bilmelisiniz ki hakkımızdaki iddianame yazıldığında Sn. Savcı bizimle hiç yüz yüze gelmemiş, bizimle tanışmamış, bize bu soruları bizzat kendisi yöneltmemişti. Kişiliğimiz, şahsiyetimiz, kariyerimiz, yaşantımız, sosyal statümüz hakkında hiçbir fikri yoktu. Kendisiyle tanışmamız, tutukluluğumuzun 15. ayında mahkeme salonunda gerçekleşmiştir. Bu nedenle, hiçbir şekilde bizimle tanışmamış, konuşmamış bir savcının, iddianamede, bizim gibi son derece iyi eğitimli ve kabili hitap, şahsiyetli, kişilikli, akıllı, mantıklı, kararlığını ve cesaretini her daim muhafaza eden ve yaş ortalaması 40-50 olan kişiler için "zorla alıkonuyorlar" ifadesini bu kadar kolay sarf etmesine şaşırmamak gerekir. 

Adalet mutlaka yerini bulacaktır. Devletimize ve yargımıza güvenimiz tamdır. Fakat bu aşamalarda sizin gibi değerli ve seçkin insanların, halka mal olmuş kıymetli yorumcuların tavırları ve yaklaşımları, doğrudan ve haktan yana olmaları ve evrensel bir hukuk prensibi olan 'masumiyet karinesini' ayakta tutmaları elzemdir. 

Beklentimiz; adaletin, hiçbir ayırım yapılmadan, herkes için savunulmasıdır. Çünkü adalet eksik savunulduğunda, birileri kayırılıp diğerleri hedefe konulduğunda, hukuksuzluk ve adaletsizlik mutlaka ve daima birilerini bulur, birilerinin canını mutlaka yakar. Hedefteki kişiler bugün bizsek, yarın başkaları olabilir. Hiçbir suç işlememiş insanlar hakkında yapılan yargısız infazlar ve infialler, yarın bir gün bütün bunlara seyirci kalanların da başına gelebilir. Bu büyük bir tehlikedir. Güzel ülkemiz, adaletsizliklere ve hukuksuzluklara göz göre göre izin verilen bir ülke haline gelmemelidir. 

Bizimle aynı fikirleri ve aynı temennileri taşıdığınız konusunda inancımız tamdır. Ortak amacımız, herkes için adalet savunucusu olmak, Türkiye'deki bu yargısız infazların önünü kesmektir. Bu konuda değerli bir basın mensubu olarak yaklaşımınız ve desteğiniz önem taşımaktadır. 

Saygılarımızla.

Daha yeni Daha eski