İddianamede Ve Yargılamada Sıklıkla Dile Getirilen Ve Kasıtlı Olarak Gündemde Tutulmaya Çalışılan Bazı Konu Başlıkları

 

 

Müvekkil ve arkadaşları savunma boyunca vurguladığımız gibi, bazı husumetli kişilerin komplosuna maruz kalmış, bu komplonun temelini oluşturan asılsız iftiralar nedeniyle tutuklanmışlardır. Söz konusu komployla hedeflenenler, yargılananların dünya çapında Allah'ın varlığını ve İslam'ı anlatan kültürel çalışmalarını durdurmak, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a sağladıkları fikri desteği sonlandırıp Sayın Cumhurbaşkanımıza zarar vermek, AK Parti ile modern İslam anlayışını savunan vatandaşlarımız arasındaki iletişimi tamamen koparmak, böylelikle de AK Parti'nin güçlenmesini engellemektir.

 

Düzenlenen iddianameden anlaşılan şudur ki, husumetli kişilerin iftiraları Savcılığı da etkisi altına almıştır. Savcılık söz konusu iftiraların etkisiyle müvekkilin arkadaş grubuna karşı ön yargılı bir bakış açısı geliştirmiştir. Bu durum nedeniyle de hatalı ve taraflı değerlendirmeler yapmıştır.

 

İddianamedeki birçok değerlendirme ve yargı sürecinde yaşanan bazı olaylar Savcılığın görevi aracılığıyla yargılananları eskisinden bambaşka bir hayat tarzına yöneltmeye çalıştığını ortaya koymaktadır.

 

Burada belirtmeliyiz ki, Savcılığın bu yaklaşımı elbette ki sadece makamın kendisini bağlamakta, devletimizin olaya yaklaşımını yansıtmamaktadır. Ayrıca müvekkilin arkadaş grubunun yöneltilmeye çalışıldığı söz konusu hayat tarzı, müvekkil ve arkadaşlarının asla benimsemek istemeyeceği, zaten de hayatın olağan akışında yerine getirilmesi mümkün olmayan bazı uygulamalardan ibaret


bir hayat tarzıdır. Özetle, müvekkil ve arkadaşları, SAVCILIK ARACILIĞIYLA İNANDIKLARINDAN FARKLI, BAŞKA BİR HAYAT BİÇİMİNİ BENİMSEMEYE ZORLANMAKTADIRLAR.

 

Burada, Savcılığın müvekkilin arkadaş grubunu nasıl değerlendirdiğini, yargılananları nasıl bir hayat biçimine sürüklemek istediğini ortaya koymamız konunun anlaşılması bakımından daha isabetli olacaktır.

 

 

 

SAVCILIK YARGILANAN KİŞİLERİN HAYATIN DOĞAL AKIŞINDA SON DERECE NORMAL KARŞILANMASI GEREKEN EYLEMLERİNİ BİLE SUÇMUŞ GİBİ GÖSTERMEKTEDİR

Savcılık yargılananların bir arkadaş grubu değil, güya suç örgütü olduğu yönünde değerlendirme yapmıştır. Ancak bu değerlendirmesini, düzenlenen iddianamede de görülebileceği üzere, hiçbir somut delile veya makul gerekçeye dayandıramamıştır.

 

Müvekkil ve ARKADAŞLARININ "suç örgütü" gibi algılanması için düzenlenen iddianamedeki sözde suç eylemlerine dikkat edildiğinde, aslında bunların normal insanların hayatındaki son derece sıradan eylemlerden oluştukları görülmektedir. Savcılığın bu gerçeği gizlemek için yaptığı şey ise, hiçbir surette suç teşkil etmeyen eylemleri "hiyerarşi", "örgüt refleksi", "yönetici", "talimat", "irade fesadı" "saik" gibi klişe kelimelerle süsleyip suç görünümüne sokmaktan ibaret olmuştur. Birkaç örnek vermek gerekirse;

 

·               Savcılık müvekkil ve arkadaşlarının İslam'ı inandıkları şekilde yaşamalarını "suç" gibi göstermektedir:

 

Müvekkilin arkadaş grubu herkese eşit mesafede yaklaşmak konusunda titiz davranan insanlardır. Bu bağlamda, kültürel faaliyetlerinde kendi İslam yorumunu


anlatsa da, insanların İslam'ı samimi yorumlama ve yaşama biçimlerine hep saygılı olmuştur. Hiç kimseye hiçbir konuda baskı yapmamıştır. Bu yüzden de çarşaflı, dekolte giyimli, dövmeli, sakallı, makyajlı, modern, muhafazakar, başka dine mensupken İslam'ı seçmiş, yani farklı görünümlere sahip ve değişik kültürlerden gelmiş insanlar hiçbir kınamaya maruz kalmadan, özgür iradeleri doğrultusunda onların arasında yaşayabilmişlerdir. Bu durum da haliyle, müvekkilin arkadaş grubunda toplumun geneline hakim İslam anlayışına göre bazı farklılıkların bulunduğu görüntüsü oluşturmuştur.

 

Savcılık bu farklılıkların tümünü sözde suç örgütünün göstergesi olarak yorumlamaktadır. Örneğin müvekkilin arkadaş grubunun Kuran'da başörtüsü olmadığını anlatması, Savcılık tarafından sözde suç örgütünün hedeflerine ulaşma doğrultusunda attığı adımlardan biri olarak değerlendirilmiştir. Halbuki müvekkilin arkadaş grubuna ait bu görüş ve bunu anlatışı, din ve inanç özgürlüğünün bir yansımasıdır. Savcılık müvekkilin arkadaş grubunda kimisinin çarşaflı kimisinin ise dekolteli olmasını da sözde suç örgütünün varlığına delil olarak yorumlamıştır. Bunların sözde örgüt liderinin güya talimat ve fetvalarıyla gerçekleştiğini ileri sürmüştür.

 

Halbuki her insan topluluğu gibi, müvekkilin arkadaş grubunda da farklı zevklere ve görüşlere sahip kişiler bulunmaktadır. Bu durumun suç örgütü yapılanması ile hiçbir ilişkisi yoktur. Nitekim "her Müslüman dövme veya dekolteyi günah olarak görmeli" diye bir koşul bulunmadığı gibi, her Müslüman kadının dekolte giyim kullanması da zorunlu değildir. Bunlar tamamıyla kişilerin İslam'ı yorumlama biçimlerinin bir sonucudur. Suç örgütü üyeliğinin değil, normal insan olmanın göstergeleridir. Ancak Savcılık önyargılı bakış açısı nedeniyle, çok iyi bildiği kanunları ve gerçekleri bir kenara atarak, yargılananları sırf müvekkilin arkadaş grubuna mensup diye her türlü haktan mahrum bırakacak bir anlayışı benimsemiştir.


SAVCILIK, MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARININ İSLAM’I VE YARATILIŞ GERÇEĞİNİ ANLATMALARINI "SUÇ" GİBİ GÖSTERMEKTEDİR

 

Müvekkil ve arkadaşları Allah'a iman eden ve İslam dinini yaşamaya çalışan insanlar olduklarını belirtmektedirler. Kuran ahlakını ve Allah'a iman etmelerine vesile olan bilimsel delilleri de sadece Allah rızasını elde etme amacıyla ve tüm imkanlarını seferber etmek suretiyle insanlara anlattıklarını beyan etmektedirler. Savcılık ise bu konuda farklı düşünmektedir.

 

Savcılığa göre, müvekkil ve ARKADAŞLARININ 40 yıldır her türlü baskıya veya zorluğa rağmen sürdürdükleri kültürel faaliyetlerin gerçek sebebi güya sözde suç örgütünün varlığını gizleme amaçlıdır. Savcılık bu ön yargılı bakış açısı nedeniyle, dünyada birçok insanın Allah'a iman etmesine ve İslam'a ısınmasına vesile olan çalışmaları bile dosyadaki hayali suçlamalara delil gibi göstermeye çalışmaktadır. Farkında olmadan, yargılanan kişileri Allah'ın insanlara verdiği emirleri yerine getirmekten alıkoyacak sonuçlara yol açabilecek bir yorumda bulunmaktadır.

 

 

 

SAVCILIK, MÜVEKKİLİN ARKADAŞLARININ İŞ HAYATINA ATILMALARINI "SUÇ" GİBİ GÖSTERMEKTEDİR:

 

İnsanlar ihtiyaçlarını karşılamak, hayır işlerinde bulunmak veya hayallerine ulaşmak için para kazanmak zorundadırlar. Bu da elbette ki hayatına atılarak mümkün olur. Müvekkilin birçok arkadaşı da elbette ki aynı amaçlarla iş hayatına atılmışlardır. Savcılık ise, yargılananların ticaret yapmalarını da suç örgütü iddialarını doğrulayan bir delil gibi yansıtmaktadır. Onların güya sözde örgüt lideri tarafından talimat almaları nedeniyle para kazanmaya başladıklarını iddia etmektedir. Ticari faaliyetlerin, iddianamede tek bir somut örneği bile verilemeyen sözde suç örgütü eylemlerinin finansmanı için yapıldıklarını ifade etmektedir. Savcılığın bu yorumu da müvekkilin arkadaş grubu hakkındaki ön yargılı bakış açısının bir eseridir.


Müvekkilin arkadaşlarının, insanlardakien doğal ihtiyaçlarından biri olan para kazanma ihtiyacını bile anormalmiş gibi gösterip, bunu karşılayamayacak duruma getirilmek istenmelerinin bir sonucudur.

 

SAVCILIK, MÜVEKKİLİN ARKADAŞLARININ BİRBİRLERİYLE VEYA ORTAKLAŞA İŞ YAPMALARINI "SUÇ" GİBİ GÖSTERMEKTEDİR:

 

İnsanlar iş hayatlarında da güvendikleri ve sevdikleri kişilerle birlikte olmayı tercih ederler. Bu da son derece doğaldır, çünkü dünyasında da kendilerine zarar verme ihtimali en az olan kişiler, sevdikleri ve güvendikleri akrabaları veya dostlarıdır.

 

Müvekkilin arkadaşları da hayatlarında zaman zaman kendi gruplarından veya ailelerinden kimselerle ortaklıklar kurmuşlar, ticaret yapmışlardır. Daha çok güvendikleri ve sevdikleri bu kimseler olduğu için böyle bir tercihe yönelmişlerdir. Ancak Savcılığa göre, bu tercih de sözde suç örgütünün varlığını ortaya koymaktadır. Ortada hiçbir somut delil olmamasına rağmen, katılanların asılsız iddialarına dayanan Savcılık, güya sözde örgüt liderinin talimatları doğrultusunda, sözde üyelerin hayali örgütten kopuşunun engellenebilmesi için söz konusu ortaklıkların kurulduğunu ileri sürmüştür. Savcılık burada da ön yargılı bakış açısının etkisi altında kalmış, her insana tanınan "en doğru bulduğunu seçme" özgürlüğünü dahi müvekkilin arkadaş grubu aleyhinde olacak şekilde kullanmıştır.

 

 

 

SAVCILIK, MÜVEKKİLİN ARKADAŞLARININ KENDİ ARALARINDAKİ YARDIMLAŞMALARINI "SUÇ" GİBİ GÖSTERMEKTEDİR:

 

Yardımlaşmak, insanlar arasındaki sevginin, merhametin, dostluğun ve paylaşma hissinin en güzel yansımalarından biridir. Her insan topluluğunda, örneğin 2 arkadaş arasında, bir ailede, bir kulüpte, bir cemaatte, bir siyasi partide ve devletin kendi yapılanması içinde yardımlaşmanın örneklerine devamlı rastlanılır. Bu yüzden de yardımlaşmak her ortamda teşvik edilir ve övülür.


Savcılık ise, konu müvekkilin arkadaşlarına geldiğinde, onların arasındaki yardımlaşmayı suç örgütü stratejisi olarak göstermektedir. Onlarındiğer arkadaşlarınahastayken refakat etmeleri, ihtiyaçları konusunda yardımcı olmaları,maddi destekte bulunmaları Savcılığa göre güya talimat sonucu gerçekleşen, kişinin sözde örgüte ısınması için yapılan, yani sözde suç örgütünün gerçek yüzünü gizleme amaçlı eylemlerdir. Savcılık tüm partilerin, derneklerin veya cemaatlerin yardımlaşmasını makul görürken, müvekkilin ARKADAŞLARININ yardımlaşmasında art niyet aramaktadır. Bu bakış açısıyla da, yargılananların İslam'daki "zekat", "malpaylaşımı", "istişare" gibi temel ibadetleri bile yapmamalarını istediğiniortaya koymuştur.

 

 

 

SAVCILIK, MÜVEKKİLİN ARKADAŞLARINDAN BİR BÖLÜMÜNÜN AYNI EVLERDE KALMASINI "SUÇ" GİBİ GÖSTERMEKTEDİR:

 

Birbirlerine güvenen ve sevgi duyan insanlar vakitlerini mümkün olduğunca birlikte geçirirler. Bunun bir yansıması da böyle hislere sahip insanların aynı evlerde yaşamalarıdır. Toplumumuzun her kesiminde bu gerçeğin nice örneğine rastlanılır.

 

Müvekkilin arkadaşları da birbirlerini seven insanlar olarak dönem dönem aynı evlerde kalmışlardır. İçlerinde aileleriyle yaşayanlar olduğu gibi, arkadaşlarıyla küçük gruplar halinde, çoğunlukla da aile sitelerinde kalanlar da olmuştur. Savcılığa göre, yargılananların aynı evlerde kalmaları, dosyadaki suç örgütü iddialarını doğrulayan bir delildir. Savcılık bu durumu, güya hücre tipi örgüt yapılanmasının bir göstergesi olarak değerlendirmektedir. Güvenlikli ve nezih sitelerde, yıllarca birçok aileyle yan yana hiçbir sorun çıkarmadan yaşamış kişileri suç örgütü yapılanması oluşturmakla suçlamaktadır. Savcılık bu hatalı değerlendirmesiyle, müvekkilin ARKADAŞLARININ aynı ortamlarda bulunmalarını istemediğini açıkça ortaya koymuştur.


 

 

SAVCILIK, MÜVEKKİLİN ARKADAŞLARININ YENİ ARKADAŞLAR EDİNMELERİNİ "SUÇ" GİBİ GÖSTERMEKTEDİR:

 

İnsanların çoğu yeni insanlarla tanışmaktan, onlarla dostluk kurmaktan zevk alır. Dernekler, vakıflar, partiler, kulüpler ve cemaatler de hep yeni insanlarla tanışıp, yakınlaşma minvalinde hareket ederler. Onlara kendi tarihlerini, dünya görüşlerini, hedeflerini ve faaliyetlerini anlatırlar. Bunlar son derece doğal olan, toplumlar tarafından yanlış bulunmayan, hatta sürekli teşvik edilen eylemlerdir. Çünkü aynı amaç doğrultusunda hareket eden, birbirini anlayan ve seven çok sayıda insan, bunları başarmış az sayıdaki insana göre daha güçlü bir yapı oluşturur.

 

Müvekkil ve arkadaşları da aynı görüşü taşımaktadırlar. Sevmeyi bilen, güzel ahlaklı, kaliteli dostların sayısının çok olmasını Allah'ın bir lütfu ve nimeti olarak görmektedirler. Bu yüzden de hayatları boyunca dışa dönük yaşadıklarını, yeni insanlarla tanıştıklarını, onlara Allah'ın varlığını, birliğini, Kuran ahlakını ve sevginin önemini anlattıklarını ifade etmişlerdir. Bunun sonucunda da çok sayıda insanla iletişimleri ve dostlukları olmuştur. Birçok insanın Allah'a iman etmesine vesile olmuşlardır.

 

Savcılıkise toplumda son derece olağan karşılanan bu durumu yargılananlar aleyhinde değerlendirmektedir. Onları sözde suç örgütü gibi tanıtmak istediği için, insanlarla kurdukları iletişimi de güya suç örgütüne yeni üye devşirme faaliyeti olarak göstermektedir. Bu durum Savcılığın müvekkilin arkadaş grubunun dış dünyayla olan bağını tamamen kesmek istediğinin bir göstergesidir.


SAVCILIK, MÜVEKKİLİN ARKADAŞ CAMİASININ ZENGİN OLMASINI DA OLMAMASINI DA "SUÇ" GİBİ GÖSTERMEKTEDİR:

 

Herkesin de bildiği gibi, insanların da kuruluşların da gelir düzeylerinde farklılıklar görülür. Bu durum birçok sebebe dayanmakta olup, hayatın akışında olumlu veya olumsuz yansımalar meydana getirir

 

Müvekkilin arkadaşları da farklı gelir düzeyindeki kişilerden oluşmaktadır. Çünkü yargılananların arasında ticaret hacmi çok büyük firmalara sahip olanlar olduğu gibi, üniversiteye henüz başlamış olanlar da vardır. Bu durum doğal olarak dışarıdan gözlemlenebilen ve hayatın tüm aşamalarına yansıyan bazı sonuçlar doğurmaktadır.

 

Savcılık, müvekkilin arkadaş grubundaki farklı gelir düzeyine sahip kişilerin yaşantılarından hareketle de bazı değerlendirmeler yapmaktadır. Ancak hangi veriden hareket ederse etsin, sonuç değişmemekte, onları mutlaka suç örgütü üyesi gibi göstermektedir. Nitekim müvekkili ve bazı hanım arkadaşlarını, gerçeklere tamamen aykırı şekilde, sözde örgütün faaliyetlerinden elde edilen kazancın kaymağını yiyen kişilermiş gibi suçlarken, gelir düzeyi arkadaşlarını ise sözde örgütü finanse eden kişiler olarak tanıtmaktadır. Bununla birlikte gelir düzeyi yüksek olmayan yargılananları da bir nevi komün hayatı yaşayan ve sözde örgüt yöneticileri tarafından emeği sömürülen kişiler gibi anlatmaktadır. Müvekkilin arkadaş grubu ile ilgili karşısına çıkan her konuyu şüpheci bir bakış açısıyla inceleyip, olumsuz bir şekilde yorumlamaktadır. Savcılığın bu ön yargılı ve hatalı değerlendirmeleri de, yargılananların hangi özellikleri taşırlarsa taşısınlar, camiada kaldıkları sürece zaten bir şekilde karalanacaklarını ve suçlanacaklarını göstermektedir.


SAVCILIK, MÜVEKKİLİN ARKADAŞLARININ BİR KİMSEYE OLAN SEVGİLERİNİ DİLE GETİRMELERİNİ "SUÇ" GİBİ GÖSTERMEKTEDİR:

 

İnsanlar sevdikleri kişilere karşı sevgilerini sık sık dile getirirler. Birisine, onu sevdiğini söylemek her kültürde ve inançta insanlar arasındaki bağları kuvvetlendiren bir eylem olarak nitelendirilir. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) de,"Biriniz kardeşini (Allah için) seviyorsa, ona sevdiğini söylesin." [EbU Davud, Edeb 122, (5124); Tirmizı, Zühd 54, (2393).] demiştir. Hadiste görüldüğü gibi, sevgiyi dile getirmek konusunda hiçbir kısıtlama getirilmemiştir.

 

Müvekkil ve arkadaşlarıda Allah için birbirilerini seven kişiler olarak, bu sevgilerini içlerinden geldiği gibi en güzel şekilde ve her ortamda ifade etmektedirler. Örneğin A9 TV canlı yayınlarında ARKADAŞLARININ müvekkile, müvekkilin de onlara karşı duydukları sevgiyi sık sık ifade ettikleri gayet iyi bilinmektedir.

 

Ancak devam etmekte yargı sürecinde, bu durum bile sözde suç örgütünün varlığına işaret eden bir delil olarak gösterilmektedir. Camia içinde sevgiyi ön plana çıkarmalarının baskı ve talimatla gerçekleştiği ileri sürülmektedir. Müvekkile duydukları sevgilerini dile getiren hanım arkadaşları adeta ahlaksızlık yapmakla suçlanmaktadır. SAVCILIK, yasaklayıcı anlayışla, evli hanımların müvekkile sevgilerini ifade etmesini dahi suçlayan müştekilere destekçi çıkmaktadır. Bu yaşananlar, müvekkilin arkadaş grubunda sevginin yasaklanarak, onlar arasındaki bağların koparılmak istendiğini göstermektedir.

 

 

 

SAVCILIK, MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARININ NEŞELİ OLMALARiNi "SUÇ" GİBİ GÖSTERMEKTEDİR:

 

Çağımızda birçok insanın neşesini kaybettiği, psikolojik sorunlar yaşadığı herkesçe bilinmektedir. Bu durum da neşenin dünya üzerinde git gide yok olmasına yol


açmıştır. Günümüzde insanları bir nebze olsun neşelendirmek için birçok sektör yoğun faaliyetler yürütmektedir. Psikologlar, psikiyatristler, toplum bilimciler insanlara neşelerini geri vermek için çaba harcamaktadırlar.

 

Müvekkil ve arkadaşları ise neşeli insanlardır. Bu durumun imandan kaynaklandığını ifade etmektedirler. A9 TV yayınları onların neşelerini tüm topluma göstermiştir. Ancak neşeli olmaları, müvekkil ve arkadaşları hakkında devam etmekte olan hukuki süreçlerde de aleyhlerinde kullanılmaya çalışılmıştır. Müvekkil ve ARKADAŞLARININ dans etmeleri, müzik dinlemeleri, neşeli sofralar kurmaları bile Türk örf ve adetlerine aykırı gibi yansıtılmak istenmiş, güya toplumu dejenere etmek isteyen sözde örgüte ait ideolojinin propagandası olarak yorumlanmış ve hatta bazı yargılananların tahliye edildikten sonra eğlenmeleri bile bazı kesimlerin yeniden tutuklanmaları yönündeki taleplerine gerekçe kılınmıştır. Tüm bunlar müvekkilin arkadaş grubununher türlü insani haktan mahrum bırakılıp, dağıtılmak istendiğinin göstergeleri olarak tarihe geçmiştir. Başka insanlara hak ve helal görülen nimetler, herkesin gözleri önünde yargılananlara yasaklanmaya çalışılmaktadır.

 

 

 

SAVCILIK, MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARININ GEÇMİŞTE YAŞANMIŞ OLAYLARDA HUKUKİ HAKLARINI KULLANMIŞ OLMALARINI "SUÇ" GİBİ GÖSTERMEKTEDİR:

 

İnsanların birçok hakkı vardır ve bunlar kanunlarla da güvence altına alınmıştır. Örneğin insanların şikayet etme, savunma yapma, dilediği avukatı seçme gibi hakları da hukuk devletinin sağladığı temel güvencelerdendir.

 

İşin dikkat çekici tarafı, her vatandaşımıza tanınmış bu haklar, konu müvekkilin arkadaş grubuna geldiğinde bir anda yine suç örgütü iddiasını destekleyecek şekilde yorumlanmaktadır. Bazı yargılananların sosyal medyada kendilerine yapılan hakaretlere karşı geçmişte yaptıkları şikayetler, tarafı oldukları dosyalar için


hukuken yürüttükleri faaliyetler, bu konularda çalıştıkları avukatlar iddianamede suç örgütü yapılanmasının ana delillerinden kabul edilmiştir. Müvekkilin arkadaş grubuyla ilişkisi olmayan, konuya meslekleri çerçevesinde gelir elde amacıyla yaklaştıkları için onlardan bazı kimselerin vekilliğini üstlenen avukatlar dahi soruşturma kapsamında gözaltına alınıp tutuklamışlardır. Müvekkil ve arkadaşlarının hukuk devletinin kendilerine tanıdıkları hakları kullanmaları, Savcılık tarafından sözde suç örgütü yapılanmasında "hukuk grubu" olarak adlandırılan üyelerin faaliyetleri olarak nitelendirilmiştir. Ön yargılarını eseri olan bu hatalı değerlendirme, yargılananların kendi haklarını hukuken aramalarının bile suç görüldüğünü, böyle bir eylemde bulunmalarının istenmediğini net bir biçimde göstermiştir.

 

 

 

SAVCILIĞIN MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARI İÇİN UYGUN GÖRDÜĞÜ HAYAT BİÇİMİ YAŞANMASI MÜMKÜN OLMAYAN BİR HAYAT BİÇİMİDİR

 

Yukarıda verdiğimiz birkaç örnekten de anlaşıldığı gibi, müvekkil ve ARKADAŞLARININ birçok yönden baskı altına alınarak, hukuksuzluklara maruz bırakılarak başka bir hayat biçimini benimsemeye ve yaşamaya zorlanmaktadır. Soruşturma sürecinde ve yargılama safhasında özellikle tutuklanan kişilere etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmaları için yapılan organize baskı ve tehditlerin amacı da müvekkilin arkadaş grubunu dağıtmaktır. Nitekim sağlık sorunları ve çeşitli endişeleri nedeniyle bu baskı ve tehditlere boyun eğen kişiler hemen tahliye edilmişlerdir. Dosyada etkin pişmanlık hükümlerine tabi olmayan cinsel suçlamalar olmasına rağmen verilen tahliye kararları, yargılananlara yöneltilen suçlamaların iftiradan ibaret olduklarını, sadece onların dağıtılması için yürürlüğe konulan bir komplo nedeniyle ifadelere yansıtıldıklarını göstermektedir.

 

Savcılığın müvekkil ve arkadaşlarını sürüklemek istediği hayat biçimi, onların her birinin,  eğer  tahliye  edilmek  istiyorsa  aşağıdaki  şekilde  yaşamasını


gerektirmektedir:

 

1)            ESKİ ARKADAŞLARiNDAN KİMSEYLE AYNi EVDE KALMAMALiDiR. AKSİ HALDE SÖZDE ÖRGÜTÜN HÜCRE YAPiLANMASi İÇİNDE KALMAKLA SUÇLANACAKTiR.

2)            ESKİ ARKADAŞLARiNDAN KİMSEYE YARDiM ETMEMELİDİR. AKSİ HALDE SÖZDE ÖRGÜTE DESTEK SAĞLAMAKLA SUÇLANACAKTiR.

3)            ESKİ ARKADAŞLARiNDAN KİMSEYLE İLETİŞİME GEÇMEMELİDİR. AKSİ HALDE SÖZDE ÖRGÜTLE OLAN İLİŞKİSİNİ SÜRDÜRMEKLE SUÇLANACAKTiR.

4)            ESKİ ARKADAŞLARiNDAN KİMSEYLE YAN YANA GELİP DE NEŞELİ GÖRÜNTÜLER VERMEMELİDİR. AKSİ HALDE SÖZDE ÖRGÜT LİDERİNDEN TALİMAT ALMAKLA SUÇLANACAKTiR.

5)            ESKİ ARKADAŞLARiNDAN KİMSEYLE TİCARET YAPMAMALiDiR. AKSİ HALDE SÖZDE ÖRGÜT LİDERİNDEN TALİMAT ALMAKLA SUÇLANACAKTiR.

6)            HİÇBİR PLATFORMDA MÜVEKKİL ADNAN OKTAR'i VEYA ESKİ ARKADAŞLARiNi SEVDİĞİNDEN BAHSETMEMELİDİR. AKSİ HALDE SÖZDE ÖRGÜTE VE LİDERİNE BAĞLi KALMAKLA SUÇLANACAKTiR.

7)            ESKİ ARKADAŞLARiNDAN KİMSEYLE BİRLİKTE ALLAH'i, YARATiLiŞi, KURAN AHLAKiNi, EVRİM TEORİSİNİN ÇÖKÜŞÜNÜ, AHİR ZAMAN ALAMETLERİNİ, DEVLETİN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜNÜ, SEVGİYİ VEYA KALİTENİN ÖNEMİNİ ANLATMAMALiDiR. AKSİ HALDE SÖZDE ÖRGÜTÜN PROPAGANDASiNi YAPMAKLA SUÇLANACAKTiR.

8)            TEK BAŞiNA EVRİM TEORİSİNİN ÇÖKÜŞÜNDEN, AHİR ZAMAN ALAMETLERİNDEN BAHSEDERKEN BİLE ÇOK DİKKATLİ OLMALiDiR. AKSİ HALDE HALA SÖZDE ÖRGÜTÜN DÜNYA GÖRÜŞÜNÜ BENİMSEDİĞİNDEN ŞÜPHELENİLECEKTİR.

9)            GİYİM STİLİNİ, DÖVMELERİNİ, MAKYAJ BİÇİMİNİ TAMAMEN DEĞİŞTİRMELİDİR. AKSİ HALDE SÖZDE ÖRGÜTTE EDİNDİĞİ ALiŞKANLiKLARiNi SÜRDÜRDÜĞÜNDEN ŞÜPHELENİLECEKTİR.

10)        HUKUKİ HAKLARiNi KULLANiRKEN, ÖRNEĞİN DİNİ DEĞERLERLE ALAY EDİLEN BİR  SOSYAL  MEDYA  PAYLAŞiMiNi  ŞİKAYET  ETMEK  KONUSUNDA  ÇOK  İYİ


DÜŞÜNMELİDİR. AKSİ HALDE SÖZDE ÖRGÜTÜN YÖNTEMLERİNİ KULLANMAYA DEVAM ETTİĞİNDEN ŞÜPHELENİLECEKTİR.

11)        YENİ İNSANLARLA GÖRÜŞÜRKEN ESKİ HAYATiNi VE DÜNYA GÖRÜŞÜNÜ HATiRLATACAK TEK BİR KELİME BİLE ETMEMELİDİR. AKSİ HALDE SÖZDE ÖRGÜTE YENİDENÜYE KAZANDiRMAYA ÇALiŞTiĞiNDAN ŞÜPHELENİLECEKTİR.

 

Bu örnekler elbette ki çoğaltılabilir. Ancak sadece bu kadar örnekten bile kolaylıkla anlaşılabilen gerçek şudur ki, böyle bir hayatın sürdürülmesi mümkün değildir. Bu hayat biçiminde özgürlüklere yer olmadığı, tamamen haksız ve hukuksuz kısıtlamalara ve yasaklara gidildiği aşikardır. Bu hayat biçiminde var olan şeyler sadece korku, endişe, yalnızlık, şüphe, sevgisizlik ve ümitsizliktir. Demek istediğimiz şudur ki, müvekkilin arkadaş grubu herkesin gözü önünde, sırf İngiliz derin devletinin ve uzantılarının faaliyetlerini durdurmasını istemelerinden dolayı mağdur edilmekte ve hukuksuzluğa maruz kalmaktadır.

 


Daha yeni Daha eski