A9 TV'nin Türk Aile Yapısını Dejenere Etme Ve Dini Tahrif Etme Amacıyla Kurulduğu Yönündeki İddialara Cevabımızdır:

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına karşı komplo kuran odaklar ve uzantıları dosyada suç izlenimi oluşturmak için gerçekleri gizleyecek birçok strateji izlemişlerdir. Bu stratejiler özellikle dosyadaki ifadelerde kullanılmıştır. Bu noktada; Savcılık Makamının ve Sayın Mahkemenizin hatalı değerlendirmelerde bulunması için önyargılardan faydalanmak istemişler, toplumun genelinde kabul gören, ancak gerçekte doğru olup olmadığı tartışmalı inançlara dayanmışlar, bilinçaltına etki edecek zeka oyunlarına başvurmuşlar, Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği niyetler hakkında kesin tespitler ortaya atıp psikolojik algı operasyonu yapmışlar, öfke ve acıma duygusu meydana getirecek yalanlar üretmişler, böylelikle de gerçekleri saptırmaya çalışmışlardır.

 

Komplocuların bu stratejileriyle Savcılığı aldatmaya başardıkları konulardan biri, A9 TV ile ilgilidir. Komplocular A9 TV'deki canlı yayınlarda gözlemlenen dekolte ve dans gibi unsurlara dikkat çekerek kanalın yayın politikasıyla ilgili asılsız bir iddia ortaya atmışlardır. Dekolte ve dansın bazı Müslüman kesimlerde oluşturduğu olumsuz tepkiden faydalanarak apaçık gerçeklerin görülmesini engellemek istemişlerdir. Bu strateji Savcılık üzerinde maalesef etkili olmuştur. Savcılık tarafından düzenlenen iddianamede, komplocuların tehdit ve baskılarıyla ifade veren müşteki ve etkin pişman şüphelilerin A9 TV ile ilgili iddialarının aynen benimsendiği görülmektedir. İddianamede, A9 TV'nin güya Türk Aile yapısını dejenere etme ve dini tahrif etme amacıyla yapılan programlara sahne olduğu belirtilmiştir. Buna tek dayanak olarak da, canlı yayınlarda dekolte giyip dans eden kadınlar gösterilmiştir:




Savcılık yukarıda da görüldüğü gibi, A9 TV'de yayınlanmış belgesellerin ve kültürel programların varlığını kabul etse de güya bunların dindar vatandaşların etkilenmesine yönelik girişimler olduğunu belirtmiştir. Savcılık, sadece dekolte ve dans içerikli canlı yayın programların varlığından dolayı, A9 TV'de yapılan tüm kültürel çalışmaları sözde örgütsel strateji olarak nitelendirmiştir. Bu hatalı değerlendirmeye yol açan iddiaların gerçekleri saptırma amaçlı mantıklar üzerine kurulduğu çok açıktır. Şöyle ki;

 

A9 TV'nin Türk aile yapısını dejenere etme ve dini tahrif etme amaçlı bir kanal olmadığı kurulduğu tarihten 11.07.2018 tarihli polis operasyonuna kadar sürdürdüğü yayın politikasından hemen anlaşılmaktadır. Zira yapılan programlara bakıldığında, iddiaların ve iddianamede geçen değerlendirmenin aksine, Türk aile yapısını sağlamlaştıracak ve dinimizi yayacak değerlere ve bilgilere yer verildiği kolaylıkla görülebilmektedir. Yaklaşık 7 yıl boyunca yapılan ve on binlerce saat süren Kuran mucizeleri, Kuran ahlakı, yaratılış delilleri, sanatın, sevginin ve kalitenin yaygınlaştırılması, adaletin tesis edilmesi, kardeşliğin ve birliğin hakim olması, Darwinist-materyalist ideolojilerin çürütülmesi ve devletin bölünmezliği konulu programları ve anlatımları tamamen görmezden gelmek ve bu süreçte toplamda sadece birkaç on saat süren dekolteli dansları gerekçe göstererek, A9 TV aracılığıyla İslam'ın ve aile kurumun tahrif edildiğini iddia etmek makul bir bakış açısının eseri değildir. Böyle bir iddiaya aklın, mantığın ve bilimin terk edildiği, önyargılı veya öfkeli bir bakış açısının yol açtığı çok açıktır.

 

ZİRA İNSANLARA YILLARCA EVRİM TEORİSİNİN ÇÖKÜŞÜNÜ ANLATIP ALLAH'IN VARLIĞINI ORTAYA KOYAN, BİR ATOMDAN EVRENDEKİ DENGELERE KADAR BİRÇOK YARATILIŞ DELİLİNİ GÖSTEREN, İSLAM BİRLİĞİ ÇAĞRISI YAPAN, SABRI, TEVEKKÜLÜ, HOŞGÖRÜYÜ, SEVGİYİ ÖĞÜTLEYEN, DEVLETİN VE MİLLETİN BİRLİĞİNİ VURGULAYAN, ONLARI DİNSİZLİĞE SÜRÜKLEYEN İDEOLOJİLERİN YANLIŞLARINI ANLATAN BİR KANALDA DİN NASIL TAHRİF EDİLİYOR OLABİLİR? BU TÜR YAYINLARLA TOPLUMUN EN KÜÇÜK YAPI TAŞI OLAN AİLE KURUMU NASIL DEJENERE EDİLİYOR OLABİLİR? EĞER A9 TV'DE DİNİ VE BİLİMSEL YAYINLAR YAPILMASINA RAĞMEN, SADECE DEKOLTELİ KADINLAR YÜZÜNDEN DİN VE AİLE KURUMU TAHRİF EDİLEBİLİYORSA, BU TÜR YAYINLARIN NEREDEYSE HİÇ YAPILMADIĞI, ÜSTELİK HERGÜN DEKOLTELİ KADINLARIN VE ÇOK DAHA FAZLASININ YER ALDIĞI ULUSAL KANALLARDAKİ PROGRAMLAR HAKKINDA NE DİYECEĞİZ? ONLAR İÇİN HİÇBİR OLUMSUZ


YORUM YAPILMIYORKEN VE A9 TV'DE DİNİ VE YARATILIŞI ANLATAN ONBİNLERCE SAATLİK YAYINLAR ORTADAYKEN, A9 TV'NİN YAYINLARI NEDENİYLE DİN VE AİLE KURUMUNUN TAHRİF EDİLDİĞİNİN İLERİ SÜRÜLMESİ HİÇ SAMİMİ DEĞİLDİR. BURADA BÜYÜK BİR ÇARPITMAYA BAŞVURULDUĞU ÇOK AÇIKTIR. KOMPLOCULARIN TEHDİTLERİYLE ASILSIZ İFADE VEREN MÜŞTEKİ VE ETKİN PİŞMAN SANIKLAR DEKOLTE VE DANSA KARŞI OLAN KESİMLERİ KIŞKIRTACAK MANTIKLAR İLERİ SÜREREK A9 TV YAYINLARINI DA ÖRGÜTSEL FAALİYET GİBİ GÖSTERMEYE ÇALIŞMIŞLARDIR.

 

Günümüzde yapılan araştırmalarda dindar insanların sayısının azalmakta olduğu, dindar olduğunu ileri süren insanların büyük bölümünde ise bilimsel delillere dayanan değil de çevredeki çoğunluğa içgüdüsel olarak uymaktan kaynaklanan bir Yaratıcı ve din anlayışı olduğu ortaya çıkmıştır. Yine araştırmalarda, bu durumun doğal bir sonucu olarak dini ibadetlerini yerine getiren insanların sayısının da git gide azaldığı anlaşılmıştır. İşte insanların genelinde gözlemlenen iman zafiyetini bir nebze olsun gidermek için A9 TV'de, Türkiye'de hiçbir televizyon kanalında görülmeyen bir yönteme başvurulmuş ve insanların Allah'tan uzaklaşmasına yol açan unsurlarla bilimsel ve ilmi mücadeleye başlanmıştır. İnsanların Allah'a güçlü imanla bağlanmaları için yaratılış delillerinin, Kuran mucizelerinin ve evrim teorisinin çöküşünün anlatımına, İslam dininin gereklerinin toplum tarafından daha fazla yerine getirilmesi için Kuran ahlakının tanıtılmasına ve yeryüzündeki katliamların son bulması için İslam Birliğinin, sevginin ve kardeşliğin öneminin vurgulanmasına öncelik vermiştir. Bu yüzden A9 TV birçok insanın İslam'ı daha iyi tanımasına ve Allah'a iman etmesine vesile olmuştur. Eski Türkiye'den farklı şartlarda modern anlayışla yetişmiş ve dine çeşitli nedenlerle uzak kalmış gençlerimiz A9 TV'de kendilerine benzer gördükleri modern, kaliteli ve eğitimli gençlerin Allah'ı andıklarına yakinen şahit olmuşlardır. Tüm bu gerçekler ortadayken sırf dekolteli kadınlar dans ediyor diye A9 TV'nin İslam dininin tahrif edilmesi için kurulduğunun ileri sürülmesi son derece çürük bir iddiadır. Dünyada Allah'ın varlığının ve birliğinin bilimsel delillerle anlatıldığı, İslam Birliği’nin savunulduğu, Kuran ahlakının anlatıldığı televizyon kanalı bulmak neredeyse imkansız iken, kanalların %99'unda her türlü şiddete ve tehlikeli anlayışa yer verilirken, dekolteli ve dans eden kadınlara yer verdiği gerekçesiyle, A9 TV'nin aile kurumunu zayıflatacağı ve dinin tahrif edeceği iddiası gerçeklere tamamıyla aykırıdır.


Savcılığın, A9 TV'deki yayınlardan bahsederken Türk aile yapısını dejenere etme ve dini tahrif etme konusunda verdiği tek örnek dekolte giyip dans eden kadınlar olmuştur. Bu noktada özellikle A9 TV'deki canlı yayınlarda görülen dekolte kullanımının nedenlerine değinmek yerinde olacaktır.

 

Özellikle 1980'li yıllar ve sonrasında Türkler de dahil olmak üzere insanların büyük bölümü boş vakitlerini ve tatillerini barlarda, gece kulüplerinde, konserlerde, sosyalleşmeyi mümkün kılan kafelerde, birçok eğlenceli etkinliği bünyesinde barındıran tatil köylerinde ve otellerde, deniz kenarında beach club olarak adlandırılan neşeli ortamlarda geçirmeyi tercih etmektedir. Publara, diskolara, kafelere, sinemalara ayda en az birkaç kez giden insanların oranı oldukça yüksektir. Günümüzde her meslekten, görüşten ve kesimden insanlar lüks mekanları, eğlenceyi, müziği, sanatı, dansı, estetik ve ultra modern ortamları çok sevmekte ve aramaktadır. Bunlar dünyanın birçok yerinde medeniyet göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bunları elde eden insanlar geneli itibariyle kaliteli ve seçkin kişiler olarak değerlendirilmektedirler. Bunlardan uzak olan topluluklar ise itici, geri, zevksiz ve kalitesiz olarak görülmektedirler.

 

Bu anlattıklarımıza paralel olarak televizyonların en çok reyting alan programları da eğlenceyi, modayı ve lüks yaşamı odağına alan ve gezilecek mekanlar, ev tasarımı, giyim gibi konuları kapsayan yapımlar olmaktadır. Gençlerin büyük bölümü modayı yakından takip etmekte, dünyada ön plana çıkan tüm trend akımları hemen kendi hayatlarına uygulamaya çalışmaktadır. Dövme, takı, makyaj içerikli herşey büyük ilgi çekmektedir. Büyük seyirci kitlelerine hitap eden televizyon dizilerine bakılırsa bunların özellikle modern, kaliteli, eğlenceli ve lüks yaşamı ön plana çıkaran senaryolar üzerine çekildikleri fark edilmektedir.

 

Dünyada çoğunluğu oluşturan bu yapının dışında kalanlar arasında dansı, müziği, dekolteyi, eğlenmeyi, gülmeyi İslam'a aykırı eylemler ve unsurlar olarak değerlendiren bir kitle de bulunmaktadır. Gelenekçi İslam anlayışını savunan bu kitleye göre Müslümanlar layıkıyla dinlerini yaşamak ve salih müminlerden olmayı istiyorlarsa popüler müzikten, danstan, dekolteden, eğlenceden, lüksten vb. şeylerden uzak durmalıdırlar. Bunların yaşadıkları toplumda yayılmasına mani olmalıdırlar. İşte bu anlayışın yaygınlaşmasıyla Müslümanların büyük bölümü İslam'da gerçekten müziğin, dansın, gülmenin, eğlenmenin, dekoltenin, lüksün, kalitenin yasaklandığı düşüncesine kapılmışlardır.

Müslümanların bir bölümü ise gözlerden uzak yaşantılarında eğlenmeyi, kaliteyi, lüksü seçerken toplum arasında bunları eleştiren bir kişiliğe bürünmektedir. Böyle yapmaktadırlar, çünkü Müslümanların genel kanaati İslam'ın bunlarla asla bağdaşmayacağı yönündedir. Bahsini ettiğimiz kişiler bu kanaate sahip olanlarla çelişmek istemedikleri için de göstermelik de olsa onlar gibi düşünüyor görüntüsü vermektedirler. Özel yaşantılarında onlar gibi yaşamadıklarının fark edilmesinden ve bundan dolayı baskı görmekten çekinmektedirler.

 

Müslüman toplumların büyük bölümünü saran bu anlayış nedeniyle İslam ülkelerinin büyük çoğunluğunda fakirliğin de etkisiyle sanat, estetik, bilim, spor gerilemiştir. Geçmişte İslam medeniyeti olarak tanınan, dünyaya yön veren ve bu yüzden de diğer toplumların gıpta ettiği üstün medeniyet anlayışından adeta eser kalmamıştır. Müslümanların büyük bölümü gettolarda yaşamaya başlamış, neredeyse tüm güzelliklerden ve nimetlerden uzaklaşmış, hijyenin olmadığı, kalitesiz, keyifsiz, kültürün pek rastlanılmadığı bir hayat sürmeye başlamışlardır. Kültürün, bilimin ve ilmin olmadığı bu ortamlarda kimliğinde Müslüman yazıyor olsa da deist hatta gizli ateist kişilerin sayısı hızla artmıştır.

 

İşte bu olumsuz tablo İslam ülkelerine dışarıdan bakan kitleleri oldukça etkilemiştir. Bu kitleler Kur'an-ı Kerim'i bilmedikleri ve bu yönde bir araştırma da yapmadıkları için İslam'ı geri kalmış bir anlayış olarak görmeye başlamışlardır. İslam bu kitleler tarafından müziği, kaliteyi, estetiği, neşeyi, zenginliği yasaklayan bir din gibi kabul edilmiştir. Bu durum dünyada dinsizliğin yayılması için gayret gösteren odakları da harekete geçirmiştir. İslam'ın kötülenmesi, yayılmasının engellenmesi için toplum mühendisliği çalışmaları yürütmüşlerdir. Müslümanların çağdışı, vahşi, kültürsüz, sevgisiz, anlayışsız, zevksiz insanlar olarak algılanmaları için özel projeler yürürlüğe konmuştur. Müslümanların yaşantılarından elde edilen olumsuz görüntüler özellikle tüm dünyaya yayılmıştır. Bugün dünyanın genelinde Müslümanlara karşı duyulan öfkenin önemli sebeplerinden biri Müslümanların genelini kuşatan çarpık din anlayışı üzerinden İslam'ı karalamak için yürütülen bu projelerdir.

 

MÜSLÜMAN TOPLUMLARDAN GELEN OLUMSUZ GÖRÜNTÜLER VE BU GÖRÜNTÜLER ÜZERİNDEN İSLAM'I KARALAMAK İÇİN ÖZEL OLARAK YÜRÜTÜLEN PROJELER NEDENİYLE


FARKLI DİN, TOPLUM VE İDEOLOJİLERE MENSUP BAZI BİREYLER MÜSLÜMANLARI ALAYA ALMAYA BAŞLAMIŞLARDIR. DÜNYANIN BİRÇOK YERİNDE MÜSLÜMANLAR ÇİRKİN, BAKIMSIZ, ZEVKSİZ, CAHİL VE HAYATTAN KOPUK OLDUKLARIYLA ALAY KONUSU EDİNİLMEKTEDİRLER.BUGÜN MÜSLÜMAN TOPLUMLAR ARTIK İFLAH OLMAZ YAPILAR GİBİ YANSITILMAKTADIR. BAZI BÖLGELERİN, TOPLULUKLARIN VEYA KURULUŞLARIN HARİCİNDE HİÇBİR YERE SOKULMAMAKTADIRLAR. DIŞLANMAKTA VE HOR GÖRÜLMEKTEDİRLER. İKİNCİ SINIF İNSAN MUAMELESİNE MARUZ KALMAKTADIRLAR.

 

Bu yaşananlar elbette ki bazı ateist ve deist kişilerin işine gelmiştir. Onlar da bu durumu fırsat bilerek "bilim, sanat, estetik, güzellik ve eğlence İslam'da değil ateizmde ve deizmde var" şeklinde özetleyebileceğimiz anlayışlarını yaygınlaştırmaya başlamışlardır. İnsanlara "eğer dindar olursanız hayatınız kabusa döner" şeklinde açık ve gizli telkinlerde bulunmuşlardır. Müslüman toplumlarda gözlemlenen olumsuz durumlar bu telkinleri adeta desteklediği için insanlar hızla dinden kaçmaya başlamışlardır. Ateizm ve deizm aynı ülkemizde olduğu gibi her geçen zaman daha da yaygınlaşmıştır. Müslümanların büyük bölümü güzel bir hayat yaşamadıkları gibi bilim ve ilimden de uzaklaşınca ateizm ve deizmle mücadele etmenin imkanı neredeyse kalmamıştır. Günümüzde Müslümanların büyük bölümünün ne yazık ki dünyaya hitap edecekleri bir yönü bulunmamaktadır. Hitap edecek bazı yönleri olan azınlık ise karşısında şiddetli önyargılar ve engellemeler bulmaktadır.

 

·                Müvekkilin arkadaş camiasının ultra modern görüntüsü kalitenin, eğlencenin ve estetiğin ancak İslam'dan ayrı yaşanabileceğini ileri sürenleri yalanlamıştır

 

Yukarıdaki başlıkta özetlemeye çalıştığımız gibi, Müslümanların büyük bölümünün yasaklarla ve baskıcı din anlayışıyla kısıtlanan kavruk yaşantıları İslam'ın ve İslam toplumlarının aleyhine dönmüştür. Dünyada İslam'dan kaçış hızla artmıştır. Bununla birlikte ateizm ve deizm de yaygınlaşmıştır. İslam ülkeleri ve Müslümanlar büyük ölçüde uzak durulması gereken yer ve kişiler olarak kabul edilmişlerdir. Müslümanlar bu bakış açısının da etkisiyle isteseler dahi sosyal ortamlara gidemez olmuşlar, tamamen içlerine kapanmışlar ve dünyadan adeta izole olmuşlardır.

 

İşte bu durum karşısında müvekkil Adnan Oktar Kur'an-ı Kerim'den edindiği samimi kanaati doğrultusunda hem bilimsel hem de sosyal yöntemlere yönelmiştir. İnsanlara


Allah'ın varlığını, birliğini, Kur'an-ı Kerim mucizelerini ve ahlakını, Darwinist ideolojilerin açmazlarını anlatırken aynı zamanda diğer insanların İslam'dan uzaklaşmasına neden olan ve Müslümanların sosyal hayatlarında eksiklik olarak nitelendirdiği hususların üzerine gitmiştir. Bu noktada ise dansın, müziğin, kaliteli ortamların, gençlerin ilgisini çeken unsurları ön plana çıkarmayı uygun görmüştür.

 

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları, bazı platformlar üzerinden dış dünyaya yansıttıkları ultra modern hayatın, İslam'a yapılan saldırılar ve Müslüman kitlelere empoze edilen yaşam tarzı nedeniyle ilgili olduğunu ifade etmektedirler. Müvekkil, Deccaliyet olarak adlandırılan yapının bu sinsi ve karanlık oyununu bozmak istediğini belirtmektedir. Bu yüzden de uzun yıllardır devam eden saldırılara ve yanlışlara verilecek en güzel cevaplardan birinin, bu saldırıları yapanların kozlarını kullanmaktan geçtiğini düşünmüştür.

 

Bu nedenle belirtmemiz gerekir ki, ülkemizdeki bazı kesimlerin tepkisine yol açan ve A9 TV ile müvekkilin arkadaşlarının sosyal medya hesaplarına yansıyan ultra modern hayatın ana sebebi Müslümanlara yapılan saldırılara bir yönüyle karşılık verilmesi ve İslam'ın modern yüzünün tüm dünyaya gösterilmesidir.

 

Müvekkil ve arkadaşları, özellikle 2012 yılından itibaren izledikleri yöntemin faydalarının şunlar olduğunu ifade etmektedirler:

 

·                MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARI MÜSLÜMANLARIN DA KALİTELİ ORTAMLARDA YAŞAYABİLDİKLERİNİ GÖSTERMİŞLERDİR. A9 TV STÜDYOLARINDA, MÜVEKKİLİN ARKADAŞ CAMİASININ YAŞADIKLARI EVLERDE, DİKKATLERİ ÇEKEN LÜKS VE KALİTELİ GÖRÜNÜM MÜSLÜMANLARIN KALİTEDEN VE LÜKSTEN ANLAMADIKLARI, İZBE, PİS, ÇİRKİN YAPILARDA HAYAT SÜRDÜKLERİ PROPAGANDASINA KARŞI BİR CEVAPTIR.

·                MÜVEKKİL ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI MÜSLÜMANLARIN DA NEŞELİ İNSANLAR OLABİLECEKLERİNİ GÖSTERMİŞLERDİR. A9 TV CANLI YAYINLARINA YANSIYAN MÜZİK VE DANSLAR, MÜSLÜMANLARIN EĞLENMESİNİ BİLMEYEN, SIKICI VE İTİCİ İNSANLAR OLDUKLARI PROPAGANDASINA KARŞI BİR CEVAPTIR.

·                MÜVEKKİL ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI, MÜSLÜMANLARIN DA MODERN İNSANLAR OLABİLECEKLERİNİ GÖSTERMİŞLERDİR. MÜVEKKİLİN BAZI HANIM ARKADAŞLARININ A9 TV CANLI YAYINLARINDA VE SOSYAL MEDYA HESAPLARINA YANSIYAN


FOTOĞRAFLARINDA DEKOLTE GİYİMLER VE YOĞUN MAKYAJLAR KULLANMALARI MÜSLÜMAN KADINLARIN YASAKLAR VE BASKILAR ALTINDA YAŞADIKLARI PROPAGANDASINA KARŞI BİR CEVAPTIR.

·                MÜVEKKİL ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI MÜSLÜMANLARIN GÜZEL İNSANLAR OLDUKLARINI GÖSTERMİŞLERDİR. MÜVEKKİLİN ARKADAŞLARININ FİZİKEN GÖSTERİŞLİ, GÜZEL VE YAKIŞIKLI OLMALARI MÜSLÜMANLARI ÇİRKİN VE GÖSTERİŞSİZ GİBİ TANITMAYA ÇALIŞANLARIN PROPAGANDASINA KARŞI BİR CEVAPTIR

 

Buradan anlaşıldığı gibi müvekkil Adnan Oktar özelikle ateist, Darwinist ve deist odakların İslam'a karşı kullandıkları argümanların etkisini tek tek ortadan kaldırmaya yönelik bir yöntem izlemiştir. Uzun yıllardır İslam'a karşı kullanılan kozlar, müvekkil tarafından İslam lehine çevrilmiştir. Müvekkil Müslümanların akılcı bir şekilde davranarak dinsiz bir hayat süren kitlelerden çok daha güzel bir hayat yaşayabileceklerini göstermiştir. Müslümanların dünyadan kopan insanlar olmadıklarını, Allah için yaşarken Allah'ın verdiği nimetlerin İslam adına ne kadar faydalı kullanılabileceklerini açıkça ortaya koymuştur.

 

Müvekkilin ve arkadaşlarının bu yöntemi bazı kesimlerin bazı kesimlerin ise öfkelenmesine yol açmıştır. Müslüman kadınların ve erkeklerin güzel, bakımlı ve kaliteli olduklarını, neşeli ve modern bir hayat sürdüklerini, eğitimli ve kültürlü olduklarını görmeleri bazı kesimleri oldukça rahatsız etmiştir. Çünkü insanların sanata, eğlenceye, kaliteye, lükse, güzelliğe karşı bir din zannederek kaçtıkları İslam'ın gizlenen yüzünün ortaya çıkarılması İslam'a dönüş ihtimalini arttırmıştır. Müvekkile ve arkadaşlarına İngiliz derin devleti tarafından kurulan komplonun önemli sebeplerinden biri işte budur.

 

·                Müvekkilin arkadaş camiası AK Parti'nin Türkiye'de iletişim kurmakta zorlandığı sahil kesimlerinde yönetime gelmesi amacıyla ultra modern görüntüyü ön plana çıkarmıştır

 

Hükümetimizin sahil kesimlerine, İstanbul, İzmir, Muğla, Antalya, Çanakkale, Balıkesir, Mersin ve Ankara ve benzeri illerin modern ilçelerine bir türlü ulaşamadığı, oradaki insanlarla bir diyalog kuramadığı yıllardır bilinen fakat bir türlü çaresi bulunamayan bir gerçektir. Bu kesimler Sayın Erdoğan'a, ülkücü kesimlere, Ak Parti'ye, MHP'ye ve dolaylı


olarak da Devletimize çok mesafeli hale gelmişlerdir.

 

Örneğin MHP'nin en az oy aldığı illerden biri İstanbul'dur. Ak Parti ise İstanbul'da Kadıköy, Bakırköy, Şişli ve Beşiktaş'ta, İzmir Alsancak, Konak ve Karşıyaka'da, Ankara Çankaya'da, tatil beldeleri olan Bodrum, Marmaris, Kuşadası, Çeşme gibi en önemli merkezlerde düşük oy oranlarında kalmaktadır ki, bu ilçeler Türkiye'nin batı kültürüne en yakın duran insanların yaşadıkları yerlerdir.

 

Müvekkil ve arkadaşlarına göre bu bölgeler elbette kazanılmalı ve devletiyle, milletiyle, hükümetiyle kucaklaştırılmalıdır. Bu onlar için bir temenni olmasının ötesinde, milli birlik ve beraberliğin hiç olmadığı kadar önemli olduğu şu günlerde mutlaka başarılması gereken en acil politikalardan biridir. İşte müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları uyguladıkları "modernlik ve özgürlük" stratejileriyle AK Parti'den uzaklaşan sahil kesimlere rahatlıkla ulaşabildiklerini düşünmektedirler. İslam'ı ve modernliği bir arada gösterip, söz konusu bölgeleri muhafazakâr yönü ağır basan AK Parti'ye ısındırmayı hedeflemektedirler. Böylece bölgede AK Parti'yi destekleyecek insanlardan oluşan bir zeminin oluşmasını sağlamaya çalışmaktadırlar.

 

Burada bir hususu daha vurgulamak gerekmektedir. Müvekkil ve arkadaşlarının Türkiye'de ultra modern görünümüyle kültürel faaliyetlerde bulunmaları ve özgürce yaşamaları AK Parti'ye yöneltilen bazı eleştirilerin haksız olduğunun da bir ispatıdır. Müvekkilin arkadaş camiasında İslam ile modernliğin bir arada yaşanması hükümetimizin böyle yapılardan rahatsız olmadığını ortaya koymakta, bu da dış dünya için son derece olumlu bir imaj çizmektedir.

 

İngiliz derin devleti açısından, bağnaz din anlayışının Türkiye'de güçlenmesi hem Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Ak Parti'nin dünya çapında yanlış tanınması hem de Türkiye'nin Avrupa'ya asla adapte olamayacak bir ülke olduğu imajının verilebilmesi için çok önemlidir. Bağnaz din anlayışının desteklenmesindeki bir diğer önemli amaç ise, Ak Parti'nin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın ülkemizdeki insanların en az yarısı tarafından benimsenmemesini sağlamaktır. İngiliz derin devleti sahil kesimlerimizin bu anlayışa yakın duruyormuş gibi gözüken bir iktidarı asla desteklemeyeceklerini bildiğinden özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızı bu anlayışa yakınmış gibi gösterecek koşulları oluşturmaktadır.


Müvekkilin arkadaş grubu bu planı bozmak amacıyla, yani modern ve dindar insanların da Türkiye'de çok rahat yaşayabildiklerini gösterebilmek adına A9 TV'deki canlı yayınlarda dekolte, dans, makyaj gibi unsurları ön plana çıkarmıştır. Böylelikle Sayın Cumhurbaşkanımızın ve AK Parti'nin her görüşten insana saygı gösterdiğini, hiçbir vatandaşımızı veya topluluğu inançları ve yaşam biçimi nedeniyle baskı altına almadığını göstermek istemiştir. Kadınların ülkemizde özgür olduklarını, bazı İslam ülkelerinde en doğal haklardan bile mahrum bırakılan kadınların Türkiye'de hiçbir engellemeye maruz kalmadıklarını en açık şekilde dünyaya ispatlamaya çalışmıştır. Türkiye'deki yönetim anlayışıyla bağlantılı bu gerçeklerin hiçbir şüpheye mahal vermeyecek şekilde anlaşılması için ultra modern görüntüyü sürekli olarak ön planda tutmaktadırlar.

 

Tüm bu anlattıklarımızdan da anlaşıldığı gibi müvekkilin arkadaş camiasının ultra modern bir görüntüyü ön plana çıkarmaları İslam'ın, devletimizin, ülkemizin ve hükümetimizin faydasına bir tavırdır.

 

Müvekkilin arkadaşlarının gerek A9 TV'de gerekse sosyal medya hesaplarında ultra modern bir görüntü vermelerinin ana sebebi milli ve manevi değerlere uzak yaşamış büyük insan kitlelerini kazanmaya yöneliktir. Müvekkil ve arkadaşları; ultra modern görüntü vermenin, içinde bulunduğumuz dönemde İslam'a yapılan saldırılar ve Müslümanlara yöneltilen haklı/haksız eleştiriler göz önünde bulundurulduğunda en akılcı yöntemlerden biri olduğuna inanmaktadırlar. Hayatlarındaki eylem ve davranışlarını, Allah rızasının en çoğu kavramına göre belirlemektedirler. Onlar için Allah rızası neyi gerektiriyorsa onu yapmaya gayret etmektedirler. Bu durum müvekkilin yazdığı bir eser için geçerli olduğu gibi müvekkilin arkadaşlarının yaşadıkları evlerin dizaynı, müvekkilin hanım arkadaşlarının dekolte giyimleri ve benzeri konular için de geçerlidir.

 

İçinde bulunduğumuz dönemde müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının ultra modern görüntülerini İslam'ı dejenere etme gayreti gibi göstermeye çalışanlar, BUNDAN YAKLAŞIK 35 YIL ÖNCE BU SEFER DE MÜVEKKİL ADNAN OKTAR'I "ÜMMETÇİLİK   PROPAGANDASI"   İDDİASIYLA   HEDEF   GÖSTERMEYE


ÇALIŞMIŞLARDIR. Müvekkilin arkadaşlarının içki içmeyi bırakmalarını ve hanım arkadaşlarının taktığı baş örtüsünü bahane etmiş;

 

-         "Neden tesettürü tavsiye ediyorsun?"

-         "Neden hanım arkadaşların baş örtülü?"

-         "Neden bu gençlere içkiyi bıraktırıyorsun?" türünde sorular yöneltip müvekkil ve arkadaşlarına yönelik kamuoyu baskısı oluşturmaya çalışmışlardır. Hatta dönemin gazetelerinde aşağıda dilekçemize eklediğimiz türde haberlerle dönemin hükümetine de türlü baskılar yapılmıştır.



Nitekim psikolojik savaş yöntemlerinden biri olan bu kamuoyu baskıları neticesinde müvekkil Adnan Oktar 1986 yılında tutuklanıp 9 ay cezaevinde, daha



sonra da 10 ay Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde tutulmuştur.

 

Adnan Oktar'ın büyük yankılar uyandıran "Yahudilik ve Masonluk" adlı eserini yazıp yayınladığı döneme denk gelen bu komplo, müvekkilin materyalizm ve ateizme karşı yürüttüğü fikri çalışmaları engellemek amacını taşıyordu. Çeşitli basın organlarının mesnetsiz haberleri ve iftiraları sonucunda cezaevine ve oradan da akıl hastanesine konan müvekkil Adnan Oktar'a "kitabın yayınlanmasına son vermemesi ve faaliyetlerini bırakmaması" halinde bu baskıların devam edeceği tehdidi dönemin Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Yıldırım Aktuna aracılığıyla iletildi. Müvekkil Adnan Oktar, en tehlikeli hastaların olduğu, cinayetin çok olağan sayıldığı, birkaç demir kapıdan geçilerek girilen, 300 akıl hastasının bulunduğu 14A koğuşunda tutuldu. Müvekkilin bulunduğu dönemde, koğuşundaki 10'un üzerinde akıl hastası 10'un üzerinde cinayet işlediler. Bu olaylar o koğuşta sıradan olaylar olarak kabul ediliyordu. Ayrıca bir akıl hastası müvekkilin odasına onu öldürmek üzere gönderildi. Bu süre içinde müvekkil Adnan Oktar, 6 hafta yatağına ayak bileğinden zincirlendi. Annesi onu ziyaret etmeye geldiğinde azılı akıl hastalarının arasından geçmek zorunda kalıyordu. Müvekkil sırf baş örtüsünü savunuyor ve kendisini hastanede başı örtülü bayanlar ziyaret ediyor diye; hastane yönetimi tarafından görüşleri ve telefon görüşmeleri yasaklanarak, sadece annesi, abisi ve avukatıyla görüşmesine izin veriliyordu.

 

Ayrıca müvekkil Adnan Oktar'ın Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde kaldığı dönem olan 1985-1986 yıllarına ait hastaların detaylı tedavi süreçlerini içeren tüm belgeler hastane arşivlerinden bir şekilde yok edilmiştir. Böylece psikolojik savaş uzmanları o dönemin tüm karanlık yönlerini soruşturma ihtimali olmayacak şekilde ortadan kaldırmıştır. 1927 yılından itibaren hiçbir eksiklik olmadan çok düzenli olarak tutulan bu arşivin sadece o döneme ait dosyalarının kayıp olması Sayın Adnan Oktar'a karşı yürütülen psikolojik savaşın ne kadar derin olduğunu göstermektedir.


 

 

Kendisinin o dönem gördüğü bu baskı, yalnızca güçlü fikri mücadelesini durdurması için yapılmış bir caydırma metoduydu. Ancak bu yöntem tam anlamıyla başarısız olmuştur. Müvekkil Adnan Oktar o dönem 46 yılla yargılanmasına rağmen, savcılığın "ifadelerinde suç unsuru bulunmadığını" belirtmesiyle beraat etmiş ve mahkemece serbest bırakılmıştır.

 

Kuşkusuz o dönem müvekkil Adnan Oktar'ın tutuklanmasının nasıl ÜMMETÇİLİK propagandasıyla bir ilgisi yoksa, bugün de müvekkilin tutuklanmasının dekolte konusuyla bir ilgisi yoktur. Psikolojik savaşta insanların ruh haline etki ederek sonuç alma tekniği kullanılır. Müvekkil Adnan Oktar'a da her türlü suçun isnat edilmeye çalışılması kamuoyunda infial oluşturma amacıyla yapılmaktadır.

 

Nitekim Oktay Ekşi 1999 yılında bir köşe yazısında atfedilmeye çalışılan suni suçlarla ilgili şöyle demiştir:

 

". Hepsinde de Adnan Hoca'ya klasik suçlamalarla yaklaşıldı. Kiminde ''uyuşturucu'' bağlantılı bir suçlamayla, kiminde Ceza Yasası'nın ''genel ahlak ve toplum düzeni'' içerikli hükümleriyle yargılanmak istendi."

 

Şu çok önemlidir ki müvekkil Adnan Oktar İslam alimi değildir, herhangi bir konuda fetva vermeye de çalışmamaktadır. Müvekkilin tek yapmak istediği bir Müslüman olarak ilgilendiği konulardaki samimi kanaatlerini insanlara aktarmaktan ibarettir. Müvekkil doğal olarak hiçbir konuşmasında ve eserinde görüşlerinin insanlar için bağlayıcılık teşkil ettiğini ileri sürmemiştir. Ayrıca müvekkil dinde zorlama olmadığını erkeklerin olduğu gibi kadınların da diledikleri şekilde giyinmekte özgür olduklarını, dekolteli de olsa başörtülü de olsa tüm kadınların Müslüman kabul edilmesi gerektiğini her zaman ifade etmiştir. Dekolteli kadınlara olduğu kadar başörtülü kadınlara yapılan eziyetleri de eleştirmiştir. Müvekkilin bu gerçekleri ortaya koyan


açıklamalarından bir kısmı şöyledir:

 

Başörtülü, başörtüsüz imanlı olduktan sonra, vatanını milletini sevdikten sonra hepsi birbiriyle aynıdır. Başörtülü hanımlar başımızın tacı. Başı açıklar, onlar da başımızın tacı. İmanlı olmanın üzerinde durmak daha doğru olur. (26.09.2012)

 

"Başörtülü-başörtüsüz" diye insanları ayırmaya kalkıyorsunuz. Çok büyük bir fitnedir bu. Başörtülü de yüzde yüz Müslüman'dır, başörtüsüz de yüzde yüz Müslüman'dır. (27.09.2011)

 

Müvekkil Adnan Oktar tarafından sıklıkla belirtildiği gibi bir kadın başörtüsü de takabilir, çarşaf da giyebilir, başı açık veya dekolte de olabilir. "Ben Müslümanım" dediğinde, hiçbir insanın onu yargılama hakkı yoktur. Hangisinin daha takva olduğu ancak Allah’ın Katında bellidir. Dinde ölçü kıyafet değil, daima samimiyettir.

 


Daha yeni Daha eski