Müvekkil Adnan Oktar'ın Dini Hükümleri
Değiştirdiği, Hadis Uydurduğu Yönündeki İddialara Cevabımızdır:
Savcılık Makamı
iddianamesinde müvekkil ve arkadaşlarının dine zarar veren, manevi değerleri
önemseyen bir yapı gözükmesi için birçok yönteme başvurmuştur.
Savcılık bu durumu ortaya
koyan değerlendirmelerinden birinde,
müvekkil Adnan Oktar'ın sözde hukuka aykırı faaliyetlerini dini zemine oturtmak
için güya kendi anlayışına uymayan hadisleri ve sünnetleri reddettiğini, uyanları ise kabul ettiğini, hatta bu doğrultuda güya yeni hadisler
uydurduğunu ve Kuran-ı Kerim ayetlerini istismar ettiğini iddia etmiştir:
Savcılık dinin temel
kaynaklarıyla ilişkili olarak değerlendirme yaptığı bu bölümde, yine dini
olarak düşünürsek isnatta bulunan açısından da isnat edilen açısından da çok
ciddi sorumluluk doğuracak iddialarda bulunmuştur. İddialardaki ciddiliğe rağmen Savcılığın yüzeysel ve delilsiz kalmış
değerlendirmelerinde aşağıdaki sorulardan hiçbirinin cevabı verilmemektedir:
·
Müvekkil Adnan
Oktar ile ilgili
olarak kullanılan "kendi anlayışı" ifadesiyle kastedilen din anlayışı nasıldır?
·
Müvekkil Adnan
Oktar kendi dini anlayışına göre
hangi hadis ve sünnetleri kabul etmiştir?
·
Müvekkil Adnan Oktar kendi dini anlayışına göre hangi hadis ve sünnetleri
·
Müvekkil Adnan Oktar kendi dini anlayışına göre hangi hadisleri uydurmuştur?
·
Müvekkil Adnan Oktar kendi dini anlayışına göre hangi Kuran hükümlerini nasıl istismar etmiştir?
Yukarıda yer verdiğimiz
soruların cevapları verilmedikçe iddianamedeki iddiaların dikkate alınmaları dahi mümkün değildir. Çünkü
söz konusu iddialar bu soruların cevapları verilmeden doğrulanamazlar. Savcılık da bu yüzden
kaçamak bir yol izlemiş, bu soruların
cevaplarını araştırmamış, husumetli katılanların asılsız iddialarını tümüyle
doğru kabul etmiş ve müvekkil Adnan Oktar'ın
gerçekte öyle olmadığı halde hadis uydurduğunu
ve Kuran'ı istismar ettiğini ileri sürmüştür.
Tarih boyunca insanların
art niyetli şekilde birbirlerini sapkın din anlayışı benimsemekle, kutsal
kitaplardaki emirleri çiğnemekle suçlaması oldukça yaygın şekilde yaşanmıştır.
Hatırlanacağı gibi Peygamber Efendimiz (sav) bile bu suçlamayla karşılaşmıştır.
Bazı durumlarda ise bu tür suçlamalar, suçlamada bulunan insanın art niyetli
olmasa bile cahil olmasından kaynaklanmıştır. Özetle kimi zaman haklı
gerekçelere dayanabilen bu suçlamalar, kimi zaman ise doğruya dayanmayan
eylemler olarak karşımıza çıkmıştır.
Tarihte din savaşlarına bile yol açabilen
bu tür suçlamalar günümüzde birçok
kanunda yer bulan "inanç
özgürlüğü" kavramının önemini ortaya koymuştur. İnsanların tek bir dini
anlayış çevresinde toplanma zorunluluğu yoktur. Kaldı ki bu durum mümkün de
gözükmemektedir. Dolayısıyla insanların birbirlerinin inançlarına saygı
göstermeleri oldukça önemli ve gereklidir. Bir
tarafça dini hükümlerin çiğnenmesi olarak görülen bir eylemin diğer tarafça
temel ibadet olarak görülmesinin bugün İslam dininin farklı mezheplerinde çok
sık rastlanan bir olay olduğu da unutulmamalıdır. İşte bu olaylarda farklı
mezheplere mensup bireylerin birbirlerine saygı duymaları beklenirken,
"Kuran Müslümanı" olduklarını söyleyen
müvekkil ve arkadaşlarına da saygı duyulması gerektiği aşikardır. Eğer müvekkil ve arkadaşlarının Kuran'ı
istismar ettikleri ileri sürülüyorsa, bunun delilleri ilmi ve bilimsel
yöntemlerle ortaya konulmalıdır. Ancak böyle bir durum yoksa yapılması gereken
husumetli müştekilerin asılsız iddialarını ortaya atmak yerine insanların
inançlarına kanunların da gerektirdiği şekilde saygı göstermektir.
Savcılık yukarıda
yer verdiğimiz cümlelerinde bazı konularda doğruyu
dile getirmiş olsa da,
genel itibariyle çarpıtmalara başvurmuş ve husumetli müştekilerin bazı
yalanlarını olduğu gibi benimseyerek müvekkil
ve arkadaşlarına karşı taraflı yaklaştığını göstermiştir. Şöyle ki;
MÜVEKKİL ADNAN OKTAR BUGÜNE
KADAR HİÇBİR DİNİ KONUDA FETVA
VERMEMİŞTİR.
KENDİSİ FETVA MAKAMI DEĞİLDİR. Bu gerçekle birlikte elbette
ki bazı konularda dini
yorumlarda bulunmuştur:
·
Müvekkilin Kuran-ı Kerim'i yorumlamasına göre başörtüsü
farz değildir. Müvekkile göre farz olan kadınların tacize uğraması ihtimali
olan yerlerdeki çarşaf kullanımıdır.
·
Müvekkilin Kuran-ı Kerim'i
yorumlamasına göre bikini
giyen kadınlar da tesettürlü
kadınlar da Müslümandır. Bu giyim tercihleri dolayısıyla günahkar
olmamaktadırlar.
·
Müvekkilin Kuran-ı
Kerim'i yorumlamasına göre evlilik öncesi her türlü cinsel ilişki şekli zina
sayılmalıdır. Savcılığın iddiasının aksine, müvekkilin evlilik öncesinde anal veya
oral seks yapılabileceği yönünde fetvası
yoktur.
·
Savcılığın
iddiasının aksine, müvekkil kendi arkadaş gurubundan ayrılanların "münafık" olarak görülmesi yönünde
talimat vermemiştir.
·
Müvekkil 5 vakit
namazı farz gördüğünden namaz vakitlerini asla 2'ye indirmemiştir.
Savcılık müvekkil Adnan Oktar'ın tüm dünyaya
yayılan eserlerindeki ve konuşmalarındaki açıklamaları ortadayken husumetli
katılanların hiçbir delile dayanmayan bazı yalanlarına itibar etmiştir.
Bunları somut gerçekler gibi aktarmış, uzun yıllardır süren ve müvekkilin ilgili konulardaki iddiaların asılsızlığını ortaya koyan aksi
yöndeki açıklamalarına tek satır bile değinmemiştir. Konuyu tamamen husumetli
katılanların bakış açısıyla ele almıştır.
Halbuki müvekkilin bazı
İslami konularda farklı düşünmesi asla yadırganacak bir durum değildir. Nitekim
İslam'daki mezheplerin en temel dini konulara
bile farklı baktığı aşikardır.
Aşağıda bu farklılıklardan sadece birkaçını
ortaya koyan bir tablo yer almaktadır:
KURAN-I KERİM'DEKİ "MUHKEM" SAYILAN, YANİ AÇIK VE YORUM GÖTÜRMEZ AYETLERİ HAKKINDA BİLE BU KADAR FARKLI
GÖRÜŞLER İLERİ SÜRÜLEBİLİYORKEN, MÜVEKKİLİN BAŞÖRTÜSÜ, DANS VE BENZERİ
KONULARDAKİ YORUMLARININ ONU SUÇLU GİBİ GÖSTERMEK ADINA KULLANILMASI EN HAFİF DEYİMİYLE
HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA
AYKIRI VE TARAFLI BİR BAKIŞIN ÜRÜNÜDÜR. İslam
tarihinde bugüne kadar her türlü konuda
her türlü görüş sunulmuşken müvekkil ve arkadaşlarının kendi görüşlerini açıklamalarını sözde örgüt ideolojisinin
propagandası gibi değerlendirmek hukuka ve vicdana
uygun değildir. Müvekkilin
başörtüsü, çarşaf, cinsellik, namaz vb konulardaki tüm konuşmaları hiçbir suç
unsuru içermeyen makul konuşmalardır.
Savcılık müvekkil
Adnan Oktar'ın güya dini hükümleri
değiştirebilir bir otorite olduğunu
(Kuran'a
göre, "zalim" bir kimse olduğunu), güya hiçbir görüş ve kararının
sorgulanamadığını da iddia etmiştir:
Savcılığın müvekkil Adnan
Oktar ile ilgili olarak ortaya attığı "dini hükümleri değiştirme"
iddiası Kuran-ı Kerim'de
şöyle anlam bulmaktadır: "Ama zulmedenler, kendilerine söylenen sözü bir başkasıyla değiştirdiler. Biz de o zalimlerin
yaptıkları bozgunculuğa karşılık, üzerlerine gökten iğrenç bir azap
indirdik." (Bakara 59)
Savcılık müvekkil
Adnan Oktar hakkında ancak dini açıdan çok hassas ve kapsamlı araştırmalarla varabileceği bir kanaati, bahsini
ettiğimiz hassas ve kapsamlı araştırmaların hiçbirini yapmadan açıklamıştır. Yani iddianamede Savcılığın bu görüşüne delil teşkil edecek
hiçbir ilmi delile
yer verilmemiştir. Savcılık müvekkil hakkında
böyle bir değerlendirme
yaparken sadece husumetli müştekilerin soyut ifadelerine dayanmıştır. MÜVEKKİLİN HANGİ DİNİ HÜKÜMLERİ
DEĞİŞTİRDİĞİNE AÇIKLIK GETİRİLMEMİŞTİR. Buna
paralel olarak söz konusu değiştirme iddiasının her türlü
tartışmadan uzak bir delili de (müvekkilin
kendi ağzından çıkan bir söz, eserlerindeki bir açıklaması vb.) iddianamede
yoktur. Ortada iddiayı destekleyen ilmi bir değerlendirme de
olmadığı için yapılan sadece müvekkili suçlayıp geri çekilmekten ibaret
olmuştur.
Savcılığın müvekkil Adnan
Oktar'ın eylem ve kararlarının güya tartışılamaz olduğu yönündeki iddiası ise
dosyadaki delillere aykırıdır. Örneğin
yaklaşık 14 yıl kadar müvekkilin arkadaş
camiası içinde kalmış bir kişi olan, katılan Ramazan Manay'ın soruşturma safhasındaki aşağıdaki açıklamaları bu durumu
ortaya koymaktadır:
Görüldüğü gibi Ramazan Manay, bazı konularda (tartışma konularından bazılarının doğru olması mümkün değildir!) müvekkil Adnan Oktar ile
tartıştığını ileri sürmektedir. Burada ortaya çıkan tablo şudur: SAVCILIK İŞİNE GELEN KONULARDA MÜŞTEKİ VE ETKİN PİŞMAN
ŞÜPHELİLERİN İFADELERİNİ KENDİNE DAYANAK YAPARKEN, İŞİNE GELMEYEN KONULARDA İSE BU İFADELERİ
TAMAMEN GÖZ ARDI ETMEKTEDİR. BURADA DA MÜŞTEKİ RAMAZAN MANAY'IN İFADESİ MÜVEKKİL
HAKKINDA ÇİZİLEN SÖZDE ÖRGÜT LİDERLİĞİ TİPİNE UYMADIĞI İÇİN VE DİĞER MÜŞTEKİ
İFADELERİNE AYKIRILIK TEŞKİL ETTİĞİNDEN YOK SAYILMIŞTIR.
Aynı şekilde katılan
Ramazan Manay'ın ifadesine bakıldığında yaptığını ileri sürdüğü bu
sorgulamaları sonucunda dosyadaki iddiaların aksine müvekkil tarafından
herhangi bir cezaya çarpıtılmadığı da görülmektedir. Ancak iddianamenin 35.
sayfasına bakıldığında Savcılık sözde örgüt liderini sorgulayan üyelerin ceza
aldığını ileri sürmüştür. Bu anlatımlarımıza göre, SAVCILIĞIN ÇİFTE STANDARDA DAYALI BAKIŞ AÇISIYLA
GÖREV YAPTIĞI AŞİKARDIR. Dolayısıyla bu mantıkla düzenlenmiş bir
iddianameye itibar edilmemelidir. Savcılığın sadece bir yerde karşımıza
çıkmayan, onlarca örnekle delillendirdiğimiz hataları dosyada taraflı bir
şekilde görev yaptığının somut göstergesidir.
Müvekkil Adnan Oktar
Allah'tan korkan dindar bir insandır. Allah'ın hükümlerini değiştirmek gibi
çirkin bir hadsizliğe kalkışacak insan değildir. Müvekkile ait kararların ve
görüşlerin tümü tartışılabilir ve tartışılmaktadır. Müvekkili tanıyan herkes bu
gerçeklere işaret eden sayısız olaya şahit olmuştur. Sayın Mahkemenizin bu tür
taraflı ve delilsiz iddialara itibar etmeyeceğine inancımız tamdır.