Sanık Mert
Sucu'ya İsnat Edilen
"Öldürmeye Teşebbüs" Suçlaması Bakımından Esas Savunmamız
GİRİŞ
Dosyamız
kapsamında 11.07.2018 tarihinde operasyon düzenlenen ikametlerden birisi,
Yamaçlı Sokak No:36'da yer alan ikamettir. Bu operasyon sırasında, görevi
başındaki özel harekat polislerine ateş açıldığı iddia
edilmiş, bu olay sırasında açılan ateş neticesinde isabet
aldıklarını iddia eden 2 özel harekat polisi de hali hazırda devam eden davada
yargılanan Mert Sucu'dan şikayetçi olmuştur.
Soruşturmanın
savcıları tarafından 2019 yılı Temmuz ayında 2019/6548 sayılı iddianame tanzim
edilmiş ve çeşitli sanıklara çeşitli suç isnatları tevzi edilmiştir. Bunların arasında
yer alan sanık Mert Sucu'ya,
özel harekat polis memurları Abdullah KARATAŞ ve Cihat Onur AYKAÇ'a
yönelik "kasten adam öldürmeye teşebbüs" isnadıyla TCK m.82/1-g-h,
m.35/2, m.43/3, m.265/1-4, m.44/1 (2 kez) maddeleri uyarınca dava açılmıştır.
Aynı
davada yargılamaları devam eden müvekkil Adnan Oktar ve 14 yönetici de sanık
Mert Sucu'ya yönelik bu suç isnadından dolayı TCK m.220/5 göndermesiyle yargılanmaktadır.
Yaşandığı iddia
edilen olay iddianamede, sözde silahlı suç örgütünün güya planlı bir silahlı eylemiymiş gibi
aktarılmıştır. Mert Sucu'nun güya saklanıp siper alarak ve hedef gözeterek
şarjörü bitene kadar polislere ateş açtığı iddia edilmiştir.
İddianamede; bir müşteki ve etkin pişmanlık yasasından yararlanan bir
itirafçının OLAYI ÖĞRENDİKTEN SONRA
verdikleri beyanlarından hareketle, bu davranışın güya müvekkil Adnan Oktar'ın ikametten
kaçabilmesi için ona zaman kazandırma amaçlı yapıldığı ve gelenler polis bile
olsa vurulup öldürülmesi talimatının güya önceden müvekkil Adnan Oktar
tarafından verildiği ve bu konuya has bir protokol çerçevesinde Mert Sucu'nun
da güya ateş açtığı öne sürülmüştür.
İddia makamının iddianamede olayı kendince tasvir ederken kullandığı bazı spesifik tanımlar
şöyledir:
·
Mert Sucu yakalandığı ikametin arazisinde yapılan arama
esnasında saklandığı yerden siper alarak görevini ifa eden resmi üniformalı
özel harekat polislerine hedef gözeterek ateş etmiş... Şüpheli, şarjöründe
bulunan tüm mermiler bitene kadar görevli memurlara mukavemetini sürdürmüştür.
{Sayfa 3285)
·
Şüphelinin müştekiler ile arasındaki atış mesafesi, suçta
kullanılan aracın elverişli olması, müştekilerin hayati bölgelerinin hedef
alınması ve ateşli
silah mermi çekirdeğinin
hayati bölgeye isabet etmesi, tabanca şarjörünün içerisindeki mermilerin
tamamının tüketilmesi, atış sayısı, eylemin mermilerin bitmesi sebebiyle
sürdürülememesi, bu itibarla neticenin gerçekleşmemesi dikkate alındığında
şüphelinin kolluk mensubu müştekileri öldürmek kastıyla hareket ettiği fakat
elde olmayan nedenlerden ötürü neticenin gerçekleşmediği, böylelikle kamu
görevini yerine getiren her iki müşteki yönünden şüphelinin yakalanmamak
amacıyla adam öldürmeye teşebbüs suçunu işlediği anlaşılmıştır. {Sayfa 3311)
·
Şüpheli ve müşteki beyanlarından yapılan tespitlerde,
örgüt içerisinde polis baskını gibi acil durumlara ilişkin bir güvenlik
protokolü hazırlandığı, aynı zamanda bir nöbet sistemi oluşturulduğu
anlaşılmış... operasyon esnasında görevli Emniyet personeline yönelik ateş açılmış...
bu vesileyle söz konusu güvenlik protokolü ve nöbet sisteminin uygulandığı
anlaşılmış... {Sayfa 54)
·
Yine alınan beyanlarda, örgüt lideri tarafından muhtemel
adli operasyon esnasında kimin ne şekilde davranacağı, nöbet sistemine müdahil
şahısların Emniyet
Birimleri intikal ettiğinde ne şekilde hareket edeceği ve gerektiğinde silah kullanmaktan
çekinilmemesi gerektiği hususları yer almıştır. {Sayfa 155)
Savcılığın esas hakkındaki mütalaasında olay özetle
şu şekilde değerlendirilmiştir:
·
Sanığın katılanlar ile arasındaki atış mesafesi, suçta kullanılan aracın
elverişli olması, katılanların hayati bölgelerinin hedef alınması ve
ateşli silah mermi çekirdeğinin hayati bölgeye isabet etmesi, atış sayısı, bu
itibarla neticenin gerçekleşmemesi dikkate alındığında sanığın kolluk mensubu
katılanlara yönelik eyleminin öldürmek kastıyla
hareket ettiğinin, fakat
elde olmayan nedenlerden ötürü neticenin gerçekleşmediği, böylelikle kamu görevini
yerine getiren her iki katılan yönünden sanığın öldürmeye teşebbüs etme suçunu
işlediği anlaşılmıştır. {Sayfa
323)
·
Meydana gelen kasten öldürmeye teşebbüs olayı, operasyon
başlayıp, örgüt merkezinin büyük kısmında hakimiyetin sağlandığı, aramaların
devam ettiği ilerleyen saatlerde gerçekleşmiştir. Bu sebeple silahlı saldırı
olayının, ifadelerde geçen örgüt içi tedbirler kapsamında örgüt liderlerinin
talimatları doğrultusunda gerçekleştirildiği anlaşılmıştır. {Sayfa 323)
Söz konusu isnatlara
karşı esas hakkındaki savunma beyanlarımız şu şekildedir:
1.
DOSYADAKİ MEVCUT DELİL DURUMU ve
EKSİK UYGULAMALAR, MERT SUCU'YA CEZA VERİLEBİLMESİNİ MÜMKÜN KILMAMAKTADIR
1.1.
EKSİK SORUŞTURMA YÜRÜTÜLMÜŞ, DELİLLER TOPLANMAMIŞ/ KARARTILMIŞTIR.
İddia edilen olayın üzerinden 2,5 yıl kadar
süre geçmiş olmasına
rağmen gerek olay günü gerekse olayı takip eden süreçte
yürütülen soruşturma son derece eksik ve şaibelidir. Dosyamızdaki en
"sansasyonel" ve en ağır suç isnatlarından birisi olan "görevi
başındaki polis memurlarına öldürme kastıyla ateş edildiği" iddiası hem bu
yönüyle hem de tamamen teknik bulgulara ve delillere dayandırılması gerektiği
için çok daha titiz ve detaylıca araştırılıp incelenmeliydi. Oysa bugün
durduğumuz noktada, en kritik soruşturma ve takiplerin yapılmadığını, istenen
laboratuvar analizlerinin atlandığını, Kriminal
Polis Laboratuvarı raporlarının eksik ve dayanaktan yoksun hazırlandığını, üstüne
üstlük birçok "standart prosedür" işlemin de göz ardı edildiğini
görüyoruz. Burada en hafif ifadeyle görevi ihmal daha gerçekçi olmak gerekirse
delil karartma durumundan bahsetmek mümkündür.
Burada
kusuru olan tarafları 4 grupta incelememiz mümkün olup asli ve ana kusurun tüm
tahkikatın sahibi olan savcılık makamında olduğunu da belirtmeliyiz.
1.1.1. SAVCILIK MAKAMININ KUSURLARI BAKIMINDAN
Þ DOSYA SAVCILARI OLAY YERİNE ÇAĞIRILDIKLARI HALDE GİTMEKTEN İMTİNA
ETMİŞTİR.
Mert
Sucu'nun, görevi başındaki özel harekat polislerine güya ateş açtığı ve bazı
polislerin vurularak yaralandığı bilgisi, operasyon sabahı saat 07:00'de İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Olay
Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü'ne
iletilmiştir... Bu bilgi üzerine 49-54 kodlu Olay Yeri İnceleme Ekibi 35 dakika içinde ikamete intikal etmiştir.
Bu
noktada dosya savcısı ve aynı zamanda İstanbul
Cumhuriyet Başsavcı vekili Hasan Yılmaz'a durum bilgisi aktarılmış ancak buna
rağmen kendisi olay mahalline
gitmemiştir. Bir başka Cumhuriyet Savcısı'nı da görevlendirmemiştir.
Sıradan bir vakıaymış gibi sözlü talimat vermekle yetinmiştir... Bunun detayını
478 rapor numaralı Olay Yeri İnceleme
Raporu'nun 2. sayfasında görüyoruz:
Savcı
Hasan yılmaz kendi talimatıyla görevlendirilen iki özel harekat polisinin
görevleri başında vurulup yaralandığının iddia edilmesine karşın olay yerine
dahi gitmemiş, bu polislerin ve görgü tanıklarının ifadelerini sıcağı sıcağına
almamış, soruşturmanın nasıl yürütüldüğünü, delillerin toplanma işleminin
düzgün yapılıp yapılmadığını denetlememiştir.
Halbuki Savcı Hasan Yılmaz'ın bizzat kendisinin yönettiği bir operasyonda
yaşandığı iddia edilen bir silahlı eyleme/çatışmaya dair bulgulara bizzat vaziyet etmesi gerekirdi. Nitekim
benzer olaylarda dosya savcılarının olay yerine gitmemeleri şüphe çekici
görülmüş ve bu hususlar Meclis Araştırma Komisyon raporlarına dahi yansımıştır.
Savcı
Hasan Yılmaz'ın hatalı uygulaması nedeniyle dosyada, hukuken geçerliliği
olmayan ve eksik toplanmış deliller
ile, güya zarar gördüklerini iddia eden iki polisin çelişkili ifadeleri dışında
hiçbir somut bulgu bulunmamaktadır.
Dosya
savcısının olay yerine vaziyet edip, olay yeri incelemelerini yakından takip
etmesi, görgü tanıklarını tespit etmesi ve müşteki ifadeleri zaman kaybetmeden
ve usulüne uygun alması
gerekirdi. Ancak Cihat Onur Aykaç 6 gün, Abdullah Karadaş
ise 11 gün sonra ifade vermişlerdir. Üstelik ifadelerini soruşturma savcılarına değil Mali Şube'ye vermişlerdir. Her iki müşteki de yanlarında vekil
olmadan ifade vermişlerdir. Bu süre olaydaki tüm
karanlık noktaları düşünme ve planlama için gayet yeterli bir süredir. Tüm
bunlarla birlikte Cihat Onur Aykaç ile birlikte yegane görgü tanığı olduğu,
ifadeler ve adli tutanaklarla sabit olan 404345 sicil numaralı özel harekat
polisinden hiç ifade alınmamış olması ise ayrı bir eksikliktir.
Buradaki diğer bir ilginç detay ise, Olay Yeri İnceleme Raporu'nda konuyu izah eden açıklamanın muğlak olmasıdır. Savcı
Hasan Yılmaz ile kimin telefonda görüştüğünü belirsizdir, görüşmenin bizzat kendisine dair bir "görüşme tutanağı" dosyada mevcut değildir... Raporda "...talimatları verdiğinin öğrenilmesi
üzerine...” denilerek Olay
Yeri İnceleme Ekibi'ne Savcının talimatlarını bir başka kişinin aktardığı anlaşılmaktadır. Netice
itibarıyla kendi talimatıyla yapılan
bir polis operasyonda güya silahlı yaralanma olduğu bilgisini alan savcı Hasan Yılmaz
olay mahalline vaziyet etmemiş, bir başka Cumhuriyet Savcısını da
görevlendirmemiştir.
Þ DOSYA SAVCILARI GÖRGÜ TANIKLARININ TESPİT
ETMEMİŞ, İFADELERİNE DE BAŞVURMAMIŞTIR.
1-
Görevi başındaki
iki özel harekat polisinin ateşli silahla yaralandığı iddia edilen bir vakada,
görgü tanıklarının hızla tespit edilmesi ve olayın detaylarının zihinlerde
kaybolmadan ifadelerin toplanması gerekir. Tabiatı gereği ateşli silah olayları
anlık gelişen, şaşkınlık ve endişe uyandıran, deyim yerindeyse "göz açıp
kapayıncaya kadar" olup biten olaylardır. Bu tarz olayların üzerinden
zaman geçtikçe, görgü tanıklarının zihinlerinde karışıklıklar ve yanılsamalar
yaşanabilir. Olayın içindekiler veya olaya tanık olan kişiler
çeşitli sebeplerden dolayı
olayı gerçeğinden farklı
algılamaya ve farklı yönde anlatımlarda bulunmaya başlayabilirler. Bu sebeple
görgü tanıklarının ifadelerinin hem hızlı şekilde
toplanması hem de bu kişilerin birbirleriyle temas etmeleri engellenerek birbirlerini yanlış
yönlendirmelerinin önüne geçilmesi gerekmektedir. Kaldı ki olayın
oluşuna göre taraflardan birinin kusuru var ise, o taraf
bu kusuru örtecek, tevil üretecek şekilde hazırlık yapabilir.
Davamızın
konusu olayda hangi tanık ifadelerine başvurulduğuna baktığımızda, şaşırtıcı
bir eksiklikle karşı karşıya kalıyoruz.
Olayın
yaşandığı ikamete düzenlenen operasyona katılan yüzlerce polis memuru olduğu bilinmektedir. Bu gibi büyük operasyonlarda, özel harekat polisleri kalabalık ekipler şeklinde bulunurlar. Bir kısmı çevre
güvenliğini sağlarken diğer biri kapının açılmasıyla, bir başkası ise kapıyı
açmaya çalışırken nispeten savunmasız kalan meslektaşını korumakla
görevlendirilir.
2-
Müşteki Cihat Onur Aykaç, ateş açılma anında kapının
önünde bir
emniyet amiri de dahil olmak
üzere en az 10 – 15 meslektaşının hazır bulunduğunu iddia etmiştir. Ancak bugüne kadar tek birisinin dahi görgü tanığı
olarak ifadesine başvurulmamıştır.
3-
Olay Yeri İnceleme Ekibi, ateşli silah vakasına
karıştıkları gerekçesiyle üç özel harekat polisinden el svabı almıştır. Tutanaklarda açıkça görüldüğü üzere bu polisler, Abdullah Karadaş, Cihat Onur Aykaç ve ismi bilinmeyen, sicil numarası 404345 olan
polis memurudur. Olay Yeri İnceleme Ekibi memurlarının olaya karıştığı
gerekçesiyle elinden svab numunesi aldıkları bir polis memurunun, olayın
canlı tanığı olarak ifadeye çağırılmamış olmasının hukuken izah edilebilir bir
yönü yoktur. Olayın yaşandığı 11 Temmuz 2018 günü tanzim edilmiş
resmi raporda bu polis memurunun varlığı açıkça görülmekteyken, dosya savcıları ve Sayın Mahkemeniz bu kişinin
tanık
sıfatıyla ifadesine başvurmamıştır. Bu dosyamız bakımından ciddi bir eksikliktir.
Öte
yandan, olayın birinci dereceden görgü tanığı ve yaşanan olaydan mağdur
olduklarını iddia eden iki özel harekat polis
memurundan Cihat Onur Aykaç olaydan
6 gün, diğer polis memuru
Abdullah Karadaş ise olaydan
11 gün sonra Mali Şube'ye giderek ilk ifadelerini vermişlerdir. Olayın üzerine sıcağı
sıcağına tüm detaylar
ortaya konabilecekken, uzunca bir süre sonra ifade vermeye gitmiş
olmaları, olayın üzerindeki karanlık noktalara bir yenisini eklemiştir.
Dosya
savcıları bu iki özel harekat polisi ile yüz yüze hiç görüşmemiş, ifadelerini
almamış, sadece Mali Şube'den kendilerine gönderilen evraklar üzerinden olayı
idrak etmeye çalışmışlardır. Bu sebeple de hukuken hatalı ve eksik soruşturma yürütmüşlerdir.
Þ DOSYA SAVCILARI CMK M.83 (KEŞİF),
M.85 (YER GÖSTERME) İŞLEMLERİ YAPMAMIŞ, SUÇ MAHALLİNİN YIKILMASINA VE
DELİLLERİN YOK OLMASINA GÖZ YUMMUŞLARDIR
Bir
suç mahallinin olayın yaşandığı ilk andan itibaren titizlikle korunması, maddi
hakikatin doğru biçimde ortaya çıkarılabilmesi bakımından hayati önem taşır. Bu
konunun önemi iki madde ile şöyle özetlenebilir:
1)
Soruşturmanın belli
bir aşamasında olgunlaşan araştırma neticesinde suç mahalline yeniden gidilmesi
ve yeniden inceleme yapılması gerekebilir.
2)
Yargıtay'ın yerleşik
içtihatlarına göre suç mahallinde olayın
yaşandığı aynı saatte ve aynı atmosferik koşullarda
temsili ve tatbiki keşif yapılması gerekmektedir. Böylece sanığın durduğu
nokta, ateş ederken hedef seçme imkanı olup olmadığı, müşteki ifadelerindeki
suç isnatlarının doğru bir tabana oturup oturmadığı değerlendirilebilecektir. Kaldı ki Yargıtay
bu çalışmayı fenni bilirkişi marifetiyle
yapılmak şartına da bağlamıştır.
5271 sayılı CMK'nın 85/1. maddesi ise; "Cumhuriyet savcısı, kendisine yüklenen
suç hakkında açıklamada bulunmuş olan
şüpheliye yer gösterme işlemi yaptırabilir.”
CMK'nın 83/1. maddesi: "Keşif, hôkim veya mahkeme veya naip
hôkim ya da istinabe olunan hâkim veya mahkeme ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı
tarafından yapılır.” şeklindedir. Madde gerekçesinde ise: "Keşif, delil içeriğinin öğrenilmesine,
toplanmış delillerin değerlendirilmesine yaradığı gibi, icra edildiği yerde var olan durum ile olayın özelliğine göre
varlığı umulup da bulunamayan eserlerin ve izlerin yokluğunu saptama bakımından
da önemlidir." denilerek keşif yapılmasının öneminden bahsedilmiştir.
Somut
olayımız bakımından "gecikmesinde sakınca bulunan hal" varlığı
açıktır. Çünkü aynı tarihlerde olay mahallinin yıkımı söz konusudur ve bu
yıkımın ne zaman yapılacağı savcılık tarafından bilinmektedir.
Buna rağmen olayın üzerinden yaklaşık
3 ay geçtikten sonra ikamet
yıktırılmıştır.
İkametin yıkılması ile ilgili tüm yazışmalara savcılık makamı dahil edilmiş
ve her aşamada bilgilendirilmiştir. Delillerin
kaybolacağı ve CMK m.83 ve 85 maddeleri kapsamında keşif ve yer gösterme
işlemleri yaptırma imkanı kalmayacağı bilinmesine rağmen ikamet kasten
yıktırılmıştır.
CMK,
keşfin yapılması konusunda hakim ya da mahkeme yanında gecikmesinde sakınca bulunan
durumlarda Cumhuriyet savcısına da yetki tanımıştır. Cumhuriyet savcısına tanınan
yetki de istisnai
nitelikte olup, ancak Cumhuriyet savcısının hakime başvurmasının mümkün olmadığı ve gecikmesinde sakınca
bulunan durumlarda mümkündür. (Kunter/Yenisey/Nuhoğlu. Ceza Muhakemesi Hukuku,
s. 608.) Gecikmesinde sakınca bulanan durumdan maksat, bir işlem hemen
gerçekleştirilmediğinde, o işlemle ulaşılmak istenen amacın tehlikeye düşecek
olmasıdır. Burada kullanılacak kriter, işlem o anda yapılmadığında daha sonra aynı
biçimde yapılıp yapılamayacağıdır. Eğer işlem o anda yapılmadığında daha sonra aynı biçimde yapılamayacaksa gecikmesinde
sakınca bulunan hal var demektir. (Ceza Muhakemesi Hukukunda Keşif ve Yer Gösterme,
Prof. Ali Kemal Yıldız, ÜHFM C. LXV, S.1, sayfa: 137-138, yıl: 2007.)
Nitekim Yargıtay
9. Ceza Dairesi
2007/3775 E. 2007/3289 K sayılı kararında, “Kural olarak keşfin hakim
tarafından yapılacağı kabul edilir. Ancak gecikme
hallerinde1 delillerin ve maddi
bulguların değişmesi/kaybolması söz konusu olacaksa
ve derhal hakim
tarafından keşif olanağı bulunmuyorsa, Cumhuriyet Savcısı tarafından keşfin
yapılması gerektiği..." demektedir.
Somut olayımızda ise soruşturma savcısı
Hasan Yılmaz Boğaziçi
İmar Müdürlüğü ile yaptığı 17.07.2018 tarihli yazışmada,
olayın yaşandığı ikamette ruhsatsız yapılar olduğu gerekçesiyle gereken
işlemlere başlanması ve bu işlemlerin "ivedilikle icra edilmesi"
talimatını vermiştir:
Bu
talep neticesinde ruhsatsız yapıların yıkılması için aynen talep edildiği gibi
"ivedilikle" çalışma yürütülmüş, neticesinde savcılık makamına
yıkımı yapılacak olan yerlerin bilgisi verilmiştir:
Yazılı
ve görsel basında da günler boyunca yıkım yapılacağı bilgisi duyurulmuş, sonuç
olarak olayın üzerinden 3 ay bile geçmeden olay yeri yıkılarak tüm deliller ve
keşif yapma imkanı göz göre göre ortadan kaldırılmıştır.
Hal böyleyken bu 3 aylık zaman içerisinde
kanunun aradığı "gecikmesinde sakınca bulunan hal” varlığı ortaya
çıkmıştır. Çünkü yıkım sonrasında delillerin
ve maddi bulguların değişmesi/kaybolması söz konusu olacaktır. Bu durumda
soruşturma savcılarının ya bizzat kendilerinin olay mahallinde keşif ve yer
gösterme işlemi yapmaları ya da Sulh Ceza Hakimliğinden talep etmeleri
gerekirdi. Ancak soruşturma savcıları bunların hiçbirisini yapmamış ve deyim
yerindeyse göz göre göre olay mahallinin yıkılmasına ve delillerin, maddi
bulguların yok edilmesine neden olmuşlardır.
Nitekim
Yargıtay'ın istikrarlı uygulamalarında "olay yerinde keşif ve
tatbikat" yapılmaması EKSİK İNCELEME
gerekçesi olarak gösterilip bozma sebebi yapılmaktadır. Örneğin;
Yargıtay 1. CD1 2014/3401 E1 2014/5528
K1 Tarih: 25.11.2014
Olay gün ve saatine uygun olarak taraflar ve tanıklar
hazır edilmek sureti ile mahallinde uygulamalı keşif yapılması, mağdurların
bulunduğu yer, sanıkların geldikleri istikamet, sanık Fahrettin'e ait aracın bulunduğu
yer, tanık Eyüp'ün bulunduğu ve sanıkların mağdurları izlediklerini beyan
ettiği yer, bu sırada mağdur ve maktulün girdiklerini beyan
ettiği dükkan, sanık Fahrettin'in senet düzenlemek için bulunduğunu ve olayı haber aldığını
beyan ettiği yerlerin belirlenmesi, aralarındaki
mesafelerin tespiti ve kroki üzerinde gösterilmesi1 tarafların ve tanıkların
dosya kapsamındaki olaya ilişkin beyanlarının olay yerinde1 zaman ve mekan
unsurları ile birlikte doğruluğunun denetlenmesi gerekirken eksik inceleme ile
hüküm kurulması...
Yargıtay 1.
CD1 2014/3107 E1 2014/6548 K1 Tarih: 24.12.2014
...yarısı buzlu
olduğu anlaşılan kapının camdan olan yan bölmesine doğru iki el ateş ettikten sonra geldiği araca
binerek olay yerinden kaçtığı...olayın
gece meydana geldiği dikkate alınarak1 olay sırasındaki hava koşulları ile olay
gün ve saatine karşılık gelen gün ve saatlerin
saptanması1 belirlenecek olan gün ve saatte, mağdur Yusuf, sanık, tanıklar F.. A.. ve Oruç Razi ile olay yeri inceleme raporunu düzenleyen
kolluk görevlileri de hazır edilmeksuretiyle1 denetime olanak verecek biçimde
temsili ve tatbiki keşif yapılarak, sanığın av tüfeğiyle yaptığı atışlar
sırasında, ateş ettiği konum ve atış
mesafesi birlikte değerlendirilmek suretiyle, taksi durağının içerisinde
oturmakta olan maktul ve mağduru görüp
teşhis etme olanağının bulunup bulunmadığı kesin olarak belirlendikten sonra
sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiğinin düşünülmemesi...
Yargıtay 1. CD1 2002/1708 E1
2002/3577 K1 Tarih: 14.10.2001
Eksik soruşturma ve
suç vasfı yönünden; Olay gün ve saatine ve karanlık koşullarına tekabül eden
gecede yapılacak temsili ve tatbiki keşifle sanığın ateş ettiği noktalardan
hedefin seçilmesinin mümkün olup olmadığı ve uzaklığı hususunda fenni bilirkişi
marifetiyle değerlendirme yapılarak1 sanığın görmeden ve hedef gözetmeden atışlar
yaptığına yönelik savunmasının samimiyet düzeyinin
tespiti ve hasıl olacak kanıt durumuna göre suçun TCK.nun 456/2,457/1. maddelerine
mi yoksa 448, 62. maddelerine mi mümas olacağının belirlenmesi gerekirken eksik soruşturma ile öldürmeğe tam kalkışmaktan
hüküm kurulması...
Yargıtay 1. CD1 2019/920 E1 2019/2849 K1
Tarih:
20.05.2019
...öldürmeye teşebbüse ilişkin olayda ise, maddi gerçeğin
hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya çıkarılması
açısından mahallinde, mağdur..., sanıklar ve suça sürüklenen çocuk ile
tanık ...'un hazır edilmesi suretiyle tatbiki ve temsili
keşif
yapılarak, mağdurun bulunduğu yerden, sanıkların olayda kullandıkları
iddia edilen
... plakalı aracın içindeki şahısları görüp tanımasının mümkün olup
olmadığı, olay yerinde ve... plakalı araçta tespit edilen mermi isabet izlerinin hangi konumdan yapılan atışlarla
oluşmuş olabileceklerinin tespitinden sonra sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeyerek yazılı şekilde eksik inceleme ve oluşa uygun düşmeyen
yetersiz gerekçeyle mahkumiyet hükümleri kurulması yönündeki 20.06.2017 tarihli
bozma kararına uyulduktan sonra
keşif günü belirlendiği halde,
herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin
keşif yapılmadan hüküm kurulması...
Yargıtay kararlarına göre, maddi gerçeğin
hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılabilmesi ve suç
isnat edilen sanığa ceza hükmü kurulabilmesi bakımından olmazsa olmaz şartlar
şu şekilde özetlenebilir:
1)
Olay sırasındaki
hava koşulları ile olay gün ve saatine karşılık gelen gün ve saatlerin saptanması, belirlenecek olan gün ve saatte, taraflar ile olay yeri
inceleme raporunu düzenleyen kolluk görevlileri de hazır edilmek suretiyle,
denetime olanak verecek biçimde temsili ve tatbiki keşif yapılması.
2)
Tarafların ve
tanıkların dosya kapsamındaki olaya ilişkin beyanlarının olay yerinde, zaman ve
mekan unsurları ile birlikte doğruluğunun denetlenmesi.
3)
Sanık ile mağdurun
arasındaki mesafenin net olarak belirlenmesi ve bunun bir kroki üzerinde
gösterilmesi.
4)
Sanığın mağduru
görüp teşhis etme olanağının bulunup bulunmadığının kesin olarak belirlenmesi.
5)
Sanığın ateş ettiği
noktalardan hedefin seçilmesinin mümkün olup olmadığı ve uzaklığı hususunda
fenni bilirkişi marifetiyle değerlendirme yapılması.
6)
Sanığın görmeden ve
hedef gözetmeden atışlar yaptığına yönelik savunmasının samimiyet düzeyinin tespit
edilmesi.
7)
Olay yerinde tespit
edilen mermi isabet izlerinin hangi konumdan yapılan atışlarla oluşmuş
olabileceklerinin tespitinden sonra
sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi.
Burada
bir noktanın üzerinde detaylıca durmak istiyoruz. Olayın nasıl yaşandığını
tarif eden kişilerin, olay anında kimin nerede durduğu, ne yöne doğru hareket
ettikleri gibi detayları bir kroki üzerinde göstermeleri gerekmektedir. Böylece
anlatımların mahkeme heyeti zihninde net bir şekilde canlanması sağlanır ve
anlatımlardaki çelişkiler ve mantık bozuklukları ortaya
çıkar. Bu tarz krokilere örnek
vermemiz gerekirse;
ÖRNEK FOTOĞRAF 1.1.
ÖRNEK FOTOĞRAF 1.2.
Kroki üzerinde
yapılan çalışma sayesinde
tarafların anlatımlarında ateş eden kişinin durduğu noktadan müştekiyi görüp
görmediği, olayın başkaca şahitleri olup olmadığı, atış yönü ve mesafesi, buna
bağlı olarak mermi çekirdeklerinin ve boş kovanların bulunabileceği yerler,
isabet noktalarının nerelere açılabileceği gibi maddi hakikati ortaya çıkarmaya yarayan çok sayıda detay netleştirilmiş olmaktadır. Kroki çalışması, Yargıtay'ın aradığı ispat
yöntemleri arasından sadece bir tanesidir.
Þ DOSYA SAVCILARI VURULDUĞUNU İDDİA
EDEN POLİSLERİN ADLİ TIP KURUMUNCA
MUAYENELERİNİ YAPTIRMAMIŞTIR.
Müşteki
iki özel harekat polisinden birisi sırtından hayati bölgeden vurulduğunu ama
balistik yeleği sayesinde hayati tehlikeyi atlattığını, aynı zamanda belindeki
yedek şarjöründen de vurulduğunu ve şarjörlüğündeki mermilerinden birinin bu
isabet sonucu patlayarak kendisini kolundan da yaraladığını beyan etmiştir. Ancak her iki müşteki için
de alınmış bir Adli Tıp Kurumu raporu veya herhangi bir sağlık raporu bulunmamaktadır.
İddia edilen yaralanmanın bir
fotoğrafı dahi bulunmamaktadır. Oysa benzer vakalarda balistik yelek üzerinden
yaşanan yaralanmalarda yumuşak dokuda ciddi ekimozlar oluştuğu, morarmalar
gözlemlendiği bilinmektedir.
ÖRNEK FOTOĞRAF
2.1.
Halbuki silahlı
saldırı mağduru olduğu iddia edilen mağdur hakkında
rapor alınması iddia olunan eylemin
doğruluğu, suç tipinin tayini gibi hususlar bakımından zorunludur. Nitekim
mağdurun vücudun neresinden darbe aldığı, kaç farklı darbe aldığı, darbelerin
hangi alet ürünü olduğu ve darbelerin mağdurda basit tıbbi müdahale ile
giderilebilecek izler mi, daha kalıcı izler mi bıraktığının tespiti hem
iddianın doğru olup olmadığı hem de doğru ise verilecek cezanın tayini
bakımından zorunlu bulgulardır.
Ancak somut olayımızda
mağdur müştekilerin vurulup yara aldıklarına dair hiçbir somut yan delil
olmadığı gibi üstelik bu iddiayı doğrulayacak sağlık raporları dahi bulunmamaktadır. Soruşturma makamı mağdurları hastaneye veya Adli Tıp Kurumu’na sevk etmemiştir.
İddia makamının mağdurların
vücutlarında ateş etme sonrası darbe izi olup olmadığı varsa vücudunun
neresinde ve kaç ayrı bölgesinde vb. tespitleri yapmadan Mert Sucu hakkında
kasten adam öldürmeye teşebbüs suçlamasında bulunması hatalı ve eksik
soruşturma ürünü bir iddiadır.
Örneğin
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile 1. Ceza Dairesinin süreklilik kazanmış
uygulamalarıyla hayati tehlike yaratan isabetlerin bir adetle sınırlı kalması
gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların öldürme kastıyla
hareket ettikleri kuşkulu kalmaktadır. Yargıtay’ımız suçun oluşumu bakımından
mağdura gelen isabetlerin hangi bölgeye ve kaç adet olduğunu vb tartışırken
somut olayımızda mağdurların gerçekten vurulup vurulmadıkları dahi sağlık
raporuyla belgelenmemiştir. Bu halde iddiaların doğruluğu bir yana suç tipinin
tayini ve ceza hükmü kurulması hukuken mümkün değildir.
"Suç vasfının belirlenmesine yönelik olarak Mağdur
Mevlüt Uğurlu hakkında düzenlenen Konya Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğünün 05/03/2007 tarihli 489 sayılı
raporuna göre çehrede sabit iz ve yüzünün sürekli değişikliğine neden olup
olmadığının tespiti için olay tarihinden 6 ay sonra canlı muayeneye
gönderilmesi gerektiğini ve duyu ve organlardan birinin işlevini zayıflamasına
ya da yitirilmesine neden olup olmadığının belirlenmesi için olay tarihinden en
az 18 ay sonra canlı muayeneye gönderilmesinin gerektiği bildirilmesi
karşısında mağdurun raporlara birlikte
Konya Adli Tıp Şube Müdürlüğüne gönderilip kesin rapor alındıktan sonra hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme sonucu
yazılı şekilde hüküm kurulma suretiyle
sanığın hukuki durumun belirlenmesi" Yargıtay 3.Ceza Dairesi,
22/11/2010, 18390/10640.
“...yaşamsal tehlikeye yol açan yaranın tek oluşu, diğer
yaraların basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir oluşu, sanık ve mağdur arasında
öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunmaması, öldürme
kastını gösterir her türlü kuşkudan
uzak, kesin ve yeterli kanıt bulunmamış olması karşısında;
.... öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm
kurulması bozmayı gerektirmiştir." {Yargıtay 1.CD-2012/8682)
Yukarıda
sayılan zorunlu hususların yanı sıra, somut olayımızda mağdurlar kamu
görevlisidir. İddia olunduğu gibi vurulan bir kamu memurunun kurumuna iş
göremezlik raporunu sunup izin istemesi beklenirdi. Ancak görülmektedir ki
iddia edilenlerle, yaşananlar hayatın
olağan akışıyla ve gerçekleriyle uyuşmamaktadır.
Nitekim müşteki Cihat Onur
Aykaç 27.08.2020 tarihli mahkeme ifadesinde, olayın yaşandığı gün neden ifade
vermeye gitmediği konusunda kendince mazeret üretmeye çalışırken "o gün hani ben öyle bir hadise geçirdiğim
için beni o gün Emniyet Genel Müdürlüğümüz ifadeye çağırmadı o gün, şeyden
dolayı, çünkü ben bir kaza geçirmişim,
hastaneye falan gidip kendime baktırmak için” demiştir. Ancak hastaneye
gitme mazeretiyle ifade vermeye gitmeyen müşteki Aykaç, hastaneye hiç gitmemiş,
sağlık raporu da almamıştır.
Cihat
Onur Aykaç gerçekleri gizlemek adına kasıtlı olarak hastaneye gitmekten imtina
etmiştir. Soruşturma savcılarının mağdurlara rapor aldırmaması iddiaların
doğruluğu konusunda somut şüphe uyandırmakla birlikte aynı zamanda bozma sebebidir.
Þ DOSYA SAVCILARI MADDİ HAKİKATİ
ORTAYA ÇIKARACAK KAMERA GÖRÜNTÜLERİNİ CELP ETMEMİŞTİR.
İddialara konu olayın nasıl cereyan
ettiğini ortaya çıkarabilecek delillerin başında kamera görüntüleri
gelmektedir. Bunların neler olduğuna baktığımızda;
1)
İkametin bahçesinde bulunan güvenlik
kameralarının görüntüleri.
2)
Operasyon esnasında
ikametin üzerinde görev yapan polis helikopterinden
çekilen kamera görüntüleri.
3)
Operasyon esnasında ikametin
içinde görev yapan
Foto Film Şubesi görevlilerinin
çektikleri kamera görüntüleri.
4)
Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından çekilen
kamera görüntüleri.
5) Özel harekat polislerine ait kask kameralarının görüntüleri.
Şimdi, bu başlıkları tek tek inceleyecek olursak;
1)
İkametin bahçesinde bulunan
güvenlik kameralarının görüntüleri.
Operasyon
yapılan adreslerden Kandilli Eşref Bitlis Sokak No: 36 adresi çok geniş
ormanlık arazi üzerinde
yer alan bir ikamettir. Arazi üzerinde yaklaşık
100 adet bahçe güvenlik kamerası yer almaktadır.
Bu kameraların görüntülerinin kaydedildiği hard disklere operasyonu yürüten
Mali Şube ekipleri tarafından el konulmuş ve tutanak tutulmuştur. Sonrasında
haksız hukuksuz şekilde bu görüntüler basına servis edilerek güya müvekkilin ikametten kaçtığı izlenimi oluşturulmak istenmiştir. Ancak
bunu yaparken, tüm kamera görüntülerinin Mali Şube'nin elinde olduğu gerçeği de
bir kere daha teyit edilmiştir.
Ayrıca,
dosyaya mübrez başka bahçe güvenlik kameraları görüntüleri de mevcuttur,
örneğin;
Buna rağmen
Mert Sucu'nun müştemilatını gören bahçe kameralarının görüntüleri, müdafilerin tüm ısrarlı taleplerine karşılık
ortaya çıkarılmamıştır. Oysa bu görüntülerin dava dosyasına girmesi dosya
savcılarının sorumluluğu altındadır.
2)
Operasyon esnasında ikametin
üzerinde görev yapan polis helikopterinden çekilen kamera
görüntüleri.
11.07.2018
tarihinde icra edilen polis operasyonu hava destekli yürütülmüş, ikametin üzerindeki polis helikopterinden çekilen
görüntüler de hemen basına servis edilmiştir. Bu görüntüler de
müdafilerin tüm ısrarlı taleplerine karşın, dosya savcılarının umursamazlığı
sebebiyle dosyamıza alınmamıştır.
3)
Operasyon esnasında ikametin içinde görev yapan Foto Film Şubesi görevlilerinin
çektikleri kamera görüntüleri.
11.07.2018
tarihinde icra edilen polis operasyonu sırasında ikamette İstanbul Emniyet Müdürlüğü Foto Film
Şubesi'ne bağlı memurların görev yaptıkları bilinmektedir. Nitekim müşteki özel
harekat polisi Abdullah Karadaş, 27.08.2020 tarihli mahkeme ifadesinde ikamete
giriş yaptıkları sırada ortalığın çok kalabalık olduğunu ve birçok şubeden
görevli polislerin giriş yaptığını anlatırken, bu şubeler arasında Foto Film Şubesi'ni
saymıştır. Diğer müşteki
polis Cihat Onur Aykaç ise aynı
tarihte verdiği mahkeme ifadesinde "polis kamerasının" olay yerinde
bulunduğunu şöyle beyan etmiştir:
İDDİA MAKAMl: Operasyon anında, sizin görüntü almanız
söz konusu oluyor
mu?
MAĞDUR CiHAT ONUR AYKAÇ BEYANINDA:
...Polis kameramız da orada birçok
müştemilat olduğu için, birçok müştemilat olduğu için, her bir
yere, orada belki 30-40 tane, bir sürü vatandaş ele geçirildi, onların
her birine polis kamerası tek tek operasyon
anında yer alamaz...
İDDİA MAKAMl: Ama siz bu şey devam ederken diğer polisler de girmişti değil mi? Sizin
oraya varmanız bir saat sonra yaklaşık.
MAĞDUR CiHAT ONUR AYKAÇ BEYANINDA: Yok, hayır, bütün
polisler oradaydı. Hepsi
oradaydı.
İDDİA MAKAMl: Siz oraya girerken,
müştemilata girerken diğer birimler de oradaydı.
MAĞDUR CiHAT ONUR
AYKAÇ BEYANINDA: Tabi yanımızdaydı...
Durum böyleyken, dosya savcıları İstanbul
Emniyet Müdürlüğü'ne müzekkere
yazarak bu görüntülerin var olup olmadığını dahi sorgulamamıştır.
4)
Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından çekilen kamera görüntüleri.
Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından suç mahallinde aynı gün tanzim edilen 478 numaralı rapora göre, ekibin çalışmaları
sırasına fotoğraf ve video çekimi yapılmıştır.
Yargılamanın
başladığı Eylül 2019 tarihine kadar bu fotoğraf ve videolar dava dosyasına
girmemiş, sanık Mert Sucu'nun ifade tarihinin yaklaşmasıyla birlikte mahkeme
heyetine yaptığı ısrarlı talepleri neticesinde SADECE OLAY YER FOTOĞRAFLARI
elde edilebilmiş, olay yerinde çekildiği raporla sabit olan video yine dosyaya
alınmamıştır. Dosya savcıları bu videonun da temin edilmesi konusunda hiçbir
girişimde bulunmamış, esas hakkındaki mütalaalarını yazmadan önce bu delilin
kendilerine neleri gösterebileceğini hiç umursamamıştır.
5)
Özel harekat polislerine ait miğfer kameralarının görüntüleri.
Müşteki özel harekat polisi
Cihat Onur Aykaç'a
27.08.2020 tarihli mahkeme
ifadesi sırasında iddia makamı tarafından operasyon sırasında kamera
kaydı yapıp yapmadıkları sorulmuş, Aykaç şu cevabı vermiştir:
"Operasyon anında görüntü alınıp alınmayacağına
devlet karar verdiği için, o biz kendi başımıza bir kamera, her girdiğimiz
operasyonda başımıza kamera takmıyoruz."
Ancak bu cevap inandırıcı olmaktan
son derece uzaktır.
Eş zamanlı olarak 100'ün
üzerinde ikamete
düzenlenen operasyon esnasında, güya içeride silahlı kişilerin olduğundan bahisle
üzerlerine ateş açılabileceği bilgisini alarak hazırlanıp giriş yapan özel
harekat polislerinden tek birinin dahi kamera kullanmaması izah edilemez.
Burada oluşan şüpheler, ya kameraların olduğu ancak birşeylerin görünmesi
istenmediği için görüntülerin ortaya çıkarılmadığı, ya da aynı gerekçeyle yani hukuka
aykırı bazı durumların kayda girmesi istenmediği için en baştan kamera
kullanılmaması kararı alındığı şeklindedir. Her halukarda, operasyonu planlayan
ve ikame eden dosya savcılarının böyle bir kayıt olup olmadığını hiç
soruşturmaması çok isabetsiz
olmuştur. Ancak bu noktada çok daha ilginç bir durum söz
konusudur: Mert Sucu 17.12.2020 tarihinde mahkemede yaptığı
savunmasında, Olay Yeri
İnceleme Ekibi tarafından çekilmiş görüntülerde özel harekat polislerinden
birinin miğferine takılı kameranın çok net olarak görüldüğünü beyan etmiştir.
Sucu
savunmasında, İstanbul Emniyet
Müdürlüğü'ne başvurarak operasyona ait ellerindeki tüm görüntüleri talep
ettiğini beyan etmiş, devamında kendisine gelen cevapta bu GÖRÜNTÜLERİN
TAMAMlNlN SAVClLlK MAKAMlNA TESLİM EDİLMEDİĞİ oradan temin etmesi gerektiği
izah edilmiştir. Sucu bu sefer aynı talebi savcılık makamına yapmışsa da
görüntüler kendisine hiçbir şekilde verilmemiştir.
Þ DOSYA SAVCILARI SANIK MERT SUCU'NUN
AĞIR İŞKENCEYE MARUZ
KALMIŞ OLDUĞU GERÇEĞİNİ ARAŞTIRMAMIŞTIR.
Mert
Sucu olay yerinde kimliği belirsiz polis memurları tarafından öldüresiye
dövülmüş ve işkenceye maruz kalmıştır. Mert Sucu İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne sevk edildikten sonra da çok ağır
şekilde darp edilmiştir. Mert Sucu'nun işkence gördüğüne tanık olan çok sayıda
sanık mevcuttur. Olay günü ve ertesi gün alınmış olan sağlık raporlarında Mert
Sucu'nun bu durumunun belgelendirilmiş olduğuna inanmaktayız.
İlgili ikamette yakalanan şüphelilerin polis
aracına bindirilirken görüntüleri bazı basın mensupları tarafından alınmış ve
haber bültenlerinde de yayınlanmıştır, bu görüntülerde tüm sanıklar lekelenmeme
hakları ihlal edilerek yüzleri görülecek şekilde kameraya çekilmiş hatta
bazı basın mensupları sanıklar araçlara bindirilirken onlara mikrofon uzatarak
tahrik edici sorular yöneltmişlerdir. Ancak tüm sanıkların yüzleri açıkça
görülmekteyken, Mert Sucu özellikle yüzü görülemeyecek şekilde gizlenerek ve koşturularak araca bindirilmiştir.
Nitekim bu görüntülerden alınan ekran görüntüleri incelendiğinde Mert Sucu'nun yüzünün ve kıyafetinin kanlı, vücudunun çeşitli
yerlerinin morarmış olduğu fark edilmektedir. Olay Yeri İnceleme Raporu da Mert Sucu'nun ellerinin kanlı
olduğunu kayıt altına almıştır.
Mert Sucu'nun yakalandığı müştemilatın içinde ve dışında birçok
noktada kan lekeleri bulunmuş, kuşku verecek şekilde
Olay Yeri İnceleme
Ekibi görevlileri bu kan
lekelerinden (biri hariç) biyolojik örnek almamıştır.
Ertesi
gün ve sonraki gün operasyon sırasında gözaltına alınan şüphelilerin sağlık
kontrollerine nakliyeleri esnasında
(lekelenmeme hakları ve masumiyet karinelerine aykırı olarak) İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden çıkarılıp
hastaneye giriş ve çıkış yaparlarken basın mensupları tarafından net görüntüleri alınmış ve yine bu
görüntüler tüm basın bültenlerinde şüphelilerin kimlikleri anlaşılır şekilde kullanılmıştır.
Yine bu görüntüler arasında Mert Sucu görülmemektedir.
Mert Sucu'nun 16.07.2018
tarihli Mali Şube sorgusu sırasında tanzim edilen evrak üzerinde de kan lekesi
görülmektedir.
Mert Sucu da yaşadığı
işkenceleri değişik tarihlerde verdiği ifadelerinde şöyle dile getirmiştir:
MERT SUCU 16.07.2018 Mali Şube İfadesi
"İfademde de belirttiğim gibi kesinlikle saklanmadım
ve uyuyordum. Polisleri görmedim. Zaten görmem de mümkün değil. Daha sonrasında
orada bulunan polisler haklı olarak beni
dövdüler. Hiçbir şekilde onlara karşı bir kırgınlığım yoktur. Sonrasında Özel Harekat Polisleri
ile helalleştik."
MERT SUCU 01.02.2019 SEGBİS
İfadesi
"Üzerimde atlet, pantolon veya eşofman geçirerek
kapıyı iterek açtım ve kapıda bulunan özel harekat polisleri beni yakaladı. Bu
sırada ben sayısını hatırlamadığım polisler
tarafından darp edildim. Ancak kendimi
korumak için yüzümü kapattığım için kaç kişi ve kim olduklarını
göremedim."
MERT SUCU 30.10.2019 Mahkeme
İfadesi
“...ben bahçede beni çıktıktan sonra çok şiddetli şekilde darp etti polisler ama haklılar ben onlara bir şey
demiyorum. Hani ağır şekilde darp ettiler. Çünkü olay ilk başta olayı anlamadılar. Yani 20-30 KİŞİ BENİ ÖLDÜRECEK ŞEKİLDE
DÖVDÜLER
Efendim orada.
Ben işte darptan sonra bir müddet sonra elimi ters
kelepçeli şekilde bağladılar. Yüzüstü toprağa yatmıştım. Bir müddet sonra beni
o toprağın üzerinde oturur hale getirdiler Efendim. Ondan sonra polisin bir
tanesi Özel Harekatçıydı ama kim olduğunu bilmiyorum tabi.
Sarıldı bana yani üzülüyoruz böyle şeyler olduğunda dedi. Ağabey dedim hakkını
helal et. Allah affetsin ben bilinçli bir şekilde
bir şey yapmadım. Bütün arkadaşlarına da bunu söyle. Yok zaten anladık
dedi. Bana sarıldı. Sen de hakkını helal et dedi yani çünkü beni ağır darp ettiler
orada. Oda üzüldü bu duruma.
... bu polisler yanımdan gittikten sonra Olay Yeri Şube
Müdürlüğü ekipleri geldi. ARTIK HANİ SU
İÇECEK BİLE EFENDİM ŞEYİM YOKTU. DUDAKLARIM PATLAMIŞTI BÖYLE HER YERİM KAN İÇİNDE. YÜZÜM
BİLE GÖZÜKMÜYOR ZATEN.
Dudağıma
böyle işte hafif şeyler bardaktan su verdi. O şekilde olmuştu. Sonrasında
ben dedim ki burada kimse yok mu yani bir tek ben mi varım dedim. Hiçbir arkadaş yok mu beni onların yanına götürün dedim çünkü
birinin yanına gitmek istedim. Yani çok
kötü durumdaydım zaten. Polisler de yok seni götürmeyeceğiz. Sen buradasın
cezalısın dediler. Sonra olay yeri polis ekibi biraz rica etti işte falan tamam
dediler onu da kırmadılar. Benim baskım onunda ricası ile beni arkadaşların
yanına götürdüler aşağıya.
Gece 12'de otobüse
bindirecekken işte herkesi
tek tek aldılar. Benim yanıma
iki polis vermişlerdi. Kafamı
da yere eğdiler bastılar Efendim böyle. Basın vardı çünkü gözükmemem için böyle
yüzüm çünkü saçlarım da uzundu bayağı uzundu. Gözüm kapattı. O basında da çıktı hatta
ben gördüm onu sonra o halimi. Yüzüm
gözükmeden beni otobüse bindirdiler. Oradan Bayrampaşa Devlet
Hastanesi'ne gittik Efendim. Devlet hastanesinde de polisler doktorun yanına
yanımda girdiler. Önden kulağıma bir şey söyledi bir tane polis. Doktor beni
hiç muayene etmedi yani. Ben efendim YOĞUN BAKIMDA YATMAM GEREKİRKEN
O HALDEYDİM. ÇOK KÖTÜYDÜM ama en
ufak bir şeyim yok kimseye
karşı kırgınlığım bir şeyim yok. Çünkü onlar
öyle anladılar
yaptılar. Ama orada da tedavi
olmadan hatta röntgen çektiler
Efendim. Bir yerimde çatlak olduğunu söylediler.
Okmeydanı Hastanesi'ne gönderilip tomografi çekilmemi söylediler ama öyle bir şey yapmadılar. Oradan
Efendim gece yarısı çıktık.
Vatan Emniyetine gittik. Orada Terörle Mücadele Şube'ye gittik.
Nezarethanesinin dış kısmında geniş
bir alan vardı.
Saatlerce bizi böyle yüzümüz
duvara olacak şekilde beklettiler. Sonra beni iki tane polis kapalı
bir odaya aldılar
Efendim orada. Orada da
bana çok ağır hakaretler yani yüzü hariç
hiçbir yerimde vurulacak bir yer kalmamıştı ama tek bir hususu da
belirtmek istiyorum. Çok kısa rica ediyorum. Orada da beni darp ettiler. Ağır hakaretler küfürler. Ama
oradakinin aslında hakkı yoktu öyle bir şeye
ama anlattım o da hiç bilmiyor ona rağmen. Elinde
ilaç var Efendim
doktor bana ağrı kesici
vermiş. Yani tek tedavi için ağrı kesici verdiler bana. Baktı
bu ne dedi ağrı kesici dedim. Attı
yere senin ağrı kesicin bende dedi.
Tekrar dövmeye devam etti.”
Dosya
savcıları bu konuyu tamamen göz ardı etmişler, Mert Sucu'nun haksız hukuksuz
bir uygulamaya maruz kalıp kalmadığını araştırmamışlar ve dahi Mert Sucu'nun
olası darp raporunun varlığını bile göz ardı etmişlerdir. Nitekim dosyamızda
hiçbir sanığın ilk 7 gün boyunca gözaltında tutulduğu dönemde alınmış olan
sağlık raporları bulunamamıştır. Edindiğimiz bilgilere göre Mert Sucu'nun
gözaltı döneminde aldığı sağlık raporları, işkence gördüğünü doğrular
niteliktedir. Muhakkak araştırılması gereken bu konu, dosya savcıları
tarafından sümen altı edilmiştir.
Þ DOSYA SAVCILARI, OLAY YERİ İNCELEME
EKİBİ RAPORUNDA TALEP EDİLEN ARAŞTIRMA VE LABORATUVAR ANALİZLERİNİN EKSİK
YAPILMASINDAN SORUMLUDUR
Olay Yeri İnceleme
Ekibi tarafından tanzim
edilmiş raporda, 4. sayfada "bulgu / delil
listesi formu" görülmektedir. Bu form üzerinde
hangi bulgudan hangi analiz ve incelemenin yapılmasının istendiği
işaretlenmiştir.
Formda
1 numaralı bulgu 414867 sicil numaralı özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç'ın
vurulduğunu iddia ettiği balistik yeleğidir. Rapora göre bu yelek üzerinde
kimyasal analiz (atış mesafesi tayini için) ve delik içerisinde balistik bulgu
araması yaptırılması talep edilmiştir.
Bu
talebe istinaden balistik yelek Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı'na
gönderilmiş, 25.09.2018 tarihli ve ANK-K M-18-07930
uzmanlık numaralı rapora göre yelek üzerinde
atış uzaklığı belirlemek amacıyla testler yapılmıştır. ANCAK Olay Yeri
Raporu'nda talep edilmiş olan diğer analiz yani delik içerisinde balistik bulgu
araması yapıldığına dair bir belge bulunmamaktadır.
Formda
17 ve 17-1 numaralı bulgular olan şarjörlerden, 18 numaralı bulgu olan siyah
renkli naylon poşetten, 19 numaralı bulgu olan üzerinde bant yapışık, yırtık, Hürriyet ibareli gazete kağıdından vücut izi lab.
analizi talep edilmiş olmasına rağmen bu analizler yaptırılmamıştır.
Benzer şekilde devam eden bulgulardan 22, 22-1, 23, 23-1, 24, 25, 35, 36, 37,
38, 39 ve 50 ile başlayan 30 adet not kağıdı bulgusu için de aynı analizler
yaptırılmamıştır.
Þ DOSYA SAVCILARI CİHAT ONUR AYKAÇ'IN
YEDEK ŞARJÖRDEN VURULMA İDDİASINI HİÇ ARAŞTIRMAMIŞTIR
Müşteki özel harekat polisi
Cihat Onur Aykaç,
olay günü delilleri
toplamakla görevli olan Olay
Yeri nceleme Ekibi'ne yedek
şarjöründen isabet aldığı konusunda hiçbir açıklamada bulunmamıştır. Mahkeme
ifadesinde, "şarjöründen isabet
aldığını olay anında fark etmediğini, bu yüzden Olay Yeri İnceleme Ekibi'ne
şarjörünü teslim etmediğini, ancak olaydan
1GÜN SONRA ekipmanlarının temizliğini yaparken şarjöre saplanmış mermi çekirdeğini bulduğunu ve bunu yetkililere teslim ettiğini"
anlatmıştır.
Oysa olaydan 6 GÜN
SONRA Mali Şube'de verdiği ilk ifadesinde yedek şarjörden vurulmasını
anlatırken sanki olay anında bunu fark ettiğini açıklamıştır. Bu ifadesinde
olaydan 1 gün sonra temizlik yaparken mermi çekirdeği bulduğu, sonra bunu
Emniyet Müdürlüğü'ne teslim ettiği gibi detaylardan tek kelime bahsetmemiştir. Müdafilerin
bu şarjörü Emniyet'te kime teslim ettiğini sorması üzerine, kime teslim ettiğini hatırlayamamış, bu
teslimata karşılık bir evrak alıp almadığı sorulduğunda, kendisinde böyle bir evrak olmadığını söylemiştir.
Görüldüğü gibi, Cihat Onur Aykaç'ın YEDEK ŞARJÖRDEN VURULMA SENARYOSU yerine oturmayan anlatımlar ve
çelişkilerle doludur.
Dosya
savcıları olaydan 6 gün
sonra ifade veren Cihat Onur Aykaç'ın bu ifadesinde yedek şarjörden vurulduğunu beyan ettiğini bundan
2,5 yıl önce görmüşlerdir. Olay Yeri İnceleme
Raporu'nda bu yedek şarjörün delil olarak alınmadığını, raporun içeriğinde Aykaç'ın
şarjöründen vurulduğuna dair tek bir satır
anlatım olmadığını da görmüşlerdir. Buna rağmen bu konuda hiçbir inceleme – araştırma yapmamışlar, bu şarjörün kime nasıl teslim edildiğini, delil zincirine riayet
edilip edilmediğini hiç merak etmemişlerdir.
Eğer Mert Sucu 2019 yılı Eylül ayında,
ifade sırası yaklaştığı için ısrarla Olay Yeri
İnceleme Ekibinin çektiği
fotoğrafları ve videoyu
istemeseydi ve bu video yerine
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde çekilmiş yedek şarjör videosu yanlışlıkla
dosyaya girmeseydi, hiçbir sanık ve müdafisinin bu konudan haberi olmayacaktı.
Halen bu videoyu kimin, nerede, hangi tarihte
çektiği, videoda konuşan kişilerin kimler olduğu, bu delil ile ilgili bir
tutanak tutulup tutulmadığı, hatta videoda görülen şarjörün Cihat Onur Aykaç'a
ait olup olmadığı dahi belli değildir.
Aykaç'ın
mahkeme ifadesinde güya Mert Sucu'nun ateşiyle yedek şarjörüne saplanan mermi çekirdeğini şarjörün
içinden çıkarıp teslim ettiği beyanıyla, şarjörde
giriş çıkış deliği bulunmamaktadır diyen İstanbul Kriminal
Polis Laboratuvarı'nın tanzim
ettiği rapor birbiriyle çelişmektedir.
Bu
çelişkileri gidermesi gereken dosya savcıları, olayın üzerinden geçen 2,5 yıl
süresince bu konu ile ilgili de parmak oynatmamışlardır.
Þ DOSYA SAVCILARI MERT SUCU'NUN SİLAHININ YER ALDIĞI MÜHÜRLÜ
DELİL TORBASINI AÇAN KİŞİ HAKKINDA HİÇBİR SORGULAMA YAPMAMIŞTIR.
Olay
Yeri İnceleme Ekibi tarafından delil
olarak korumaya alınan Mert Sucu'ya ait silah, Olay Yeri Raporu'nda talep
edilen biyolojik iz incelemesi için İstanbul
Emniyet Müdürlüğü adli emanetinden alınarak
Adli Tıp Kurumu'na gönderilmiştir.
Adli Tıp Kurumu'nda Uzman
Biyolog Mehmet Ali Canlı ve Uzman Biyolog Sevgi Şentürk tarafından 22.11.2018
tarihinde tutulan tutanağa göre, Mali Şube Polis Memuru Haydar Akbulut'un
kuryeliğinde Adli Tıp Kurumu Emanet Memurluğu'na mum mühürlü bez torbada teslim
edilen Mert Sucu'nun silahı, nerede görevli olduğu belirlenememiş bir kişi tarafından açılmış ve delil zinciri
ihlal edilmiştir.
Bu
uzmanların tutanağına göre bez torbanın içinden bir not çıkmış ve Salih Özdemir isimli bir kişinin
delili "yanlışlıkla" açtığı tespit edilmiştir. Mert Sucu'ya ait önemli bir delil niteliğindeki silah bu
usulsüz uygulamanın neticesinde, Adli
Tıp Kurumu'da yapılan analizlere cevap vermemiş ve silah üzerinde DNA tespit etmek mümkün olmamıştır.
En
basit düşünceyle dahi, ortada delil zincirini bozan usulsüz bir hareket vardır
ve bu hareket sonrasında da delilin üzerinden biyolojik iz bulunamamıştır. Hatta
silah Mert Sucu'ya ait
olmasına rağmen Mert Sucu'nun dahi DNA'sı tespit edilememiştir. Dosya
savcıları, kendi soruşturma dosyalarında en ağır suç isnatlarından birisine ait
bir delile usule aykırı şekilde temas edilmesini dahi görmezden gelmiş, bez
torbada ismi geçen Salih
Özdemir adlı kişi hakkında suç duyurusunda bulunmamış, bu kişinin bu delili
neden kurcaladığını, bunu kimin talimatıyla ve neden yaptığını araştırmamıştır.
Salih Özdemir hakkında en basit bir soruşturma dahi yürütülmemiştir.
Þ DOSYA SAVCILARI OPERASYON ESNASINDA
ELLERİNDE ATIŞ ARTIĞI TESPİT EDİLEN ÖZEL HAREKAT POLİSİ HAKKINDA HİÇBİR
SORUŞTURMA YAPMAMIŞTIR.
Olay Yeri nceleme
Ekibi tarafından toplam 4 kişiden
el svabı alınmıştır. Bu kişiler;
1) Sanık Mert Sucu
2)
Özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç
3) Özel harekat polisi Abdullah Karadaş
4) Özel harekat polisi 404345 sicil numaralı ismi bilinmeyen kişi
İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından tanzim edilen 13.11.2018
tarih ve lST-K M-18-35887 uzmanlık numaralı rapora göre;
1)
Sanık Mert Sucu'nun sadece
sol elinde atış artığı tespit
edilmiştir.
2)
Özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç'ta
atış artığı tespit
edilmemiştir.
3)
Özel harekat polisi Abdullah Karadaş'ın her iki elinde,
hem içte hem de dışta atış artığı tespit edilmiştir.
4)
Özel harekat polisi
404345 sicil numaralı ismi bilinmeyen kişide atış artığı tespit edilmemiştir.
Aynı raporun notlar
bölümünde, "el üstünde atış artıklarının tespiti, o elin ya ateş ettiğini
veya atış sırasında silaha yakın mesafede olduğunu gösterir" denmektedir.
Müşteki özel harekat polisleri, ifadelerinde görev silahlarını ateşlemediklerini beyan
etmişlerdir.
O HALDE ÖZEL HAREKAT POLİSİ ABDULLAH KARADAŞ'IN ELLERİNDEKİ ATIŞ ARTIKLARI NEREDEN KAYNAKLANMAKTADIR?
Bu durum büyük bir muammadır
ve olaydaki çok sayıda karanlık
nokta ile birlikte
düşünüldüğünde,
Karadaş'ı şüpheli bir pozisyona taşımaktadır. Karadaş, ellerindeki atış
artıklarının sebebiyeti konusundan her iki ifadesinde de hiç bahsetmemiştir.
Muhakkak soruşturulması gereken
bu konu, dosya savcıları tarafından hiçbir şekilde
önemsenmemiş ve bu konuda bir soruşturma yapılmamıştır. Savcılar Karadaş'ı
ifadeye çağırarak bu konu hakkında bilgi edinme gereği bile görmemişlerdir.
Dosya
savcısı Serdar Akan, aynı zamanda duruşma savcısı olarak duruşmaların başladığı
ilk günden bu yana tüm oturumlara katılmaktadır. Ancak müştekiler huzurdayken
ne iddia makamı ne de mahkemeniz, en önemli soruyu müştekiye yöneltmemiştir.
Þ DOSYA SAVCILARI İSABET ALDIĞI İDDİA
EDİLEN BALİSTİK YELEKLE İLGİLİ KARANLIKTA KALAN NOKTALARI ARAŞTIRMA GEREĞİ
DUYMAMIŞTIR
Polis
operasyonu esnasında güya Mert Sucu'nun atışı ile balistik yeleğinden
vurulduğunu iddia eden Cihat Onur Aykaç, Olay Yeri nceleme Ekibi'ne konuyu aktarmış, Olay Yeri raporunda bu konudan
bahseden bir cümle kullanılmış ve Aykaç'ın yelekli ve yeleksiz fotoğrafları
çekilmiştir.
Olay
Yeri nceleme Ekibi raporunda, yelekteki delik içinde çekirdek arayıp
aramadığını belirtmemiştir. Yeleğe isabet ettiği iddia edilen mermi çekirdeği
hiçbir zaman bulunamamıştır. Olay Yeri nceleme
Ekibi yelek üzerindeki deliğin ölçüsünü almamış, atışın yapıldığı iddia edilen
Mert Sucu'nun silah kalibresiyle mukayese etmemiştir.
Olay Yeri nceleme Ekibi tarafından çekilen
fotoğraflarda, iç kısmında etiket bölümünde tükenmez kalemle "H. ALP" yazıldığı
görülmektedir. Her balistik yelek bir özel harekat
polisine zimmetlidir ve kendisinden başkası
o yeleği kullanamaz. Bu durumda, fotoğrafı çekilen balistik yeleğin, vurulduğunu iddia eden Cihat Onur Aykaç'a
ait olmadığı açıktır.
PEKİ BU DURUMDA BU YELEK
KİME AİTTİR? CİHAT ONUR AYKAÇ'IN VURULMA İDDİASI İLE BU YELEĞİN İLİŞKİSİ NEDİR?
OLAY YERİ İNCELEME EKİBİ NEDEN BU YELEĞİN FOTOĞRAFINI ÇEKMİŞTİR?
Bu
soruların cevaplarının dosya savcıları tarafından araştırılıp bulunması
gerekirken, hiçbir girişimde bulunulmadığı için başka birçok nokta gibi bu da
karanlıkta kalmıştır.
Öte yandan balistik
yelekle alakalı bir anlaşılmayan nokta da yeleğin analize gönderildiği
laboratuvardır. Tüm deliller İstanbul
Kriminal Polis Laboratuvarı'nda analiz edilip raporlanırken, Aykaç'ın
balistik yeleği Ankara Kriminal Polis
Laboratuvarı'na gönderilmiştir. Buna neden ihtiyaç duyulduğu, diğer tüm
deliller gibi neden İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı'na gönderilmediği
sorusu yanıtlanmaya muhtaçtır.
1.1.2. OLAY YERİ İNCELEME EKİBİNİN
KUSURLARI BAKIMINDAN
Þ MERT SUCU'NUN
YATAK BAŞINDAKİ KOMODİN
ÜZERİNDE, "FAZLADAN" BOŞ
KOVANLAR BULUNMUŞTUR.
Olay
Yeri İnceleme Ekibi Mert Sucu'nun
kaldığı müştemilata ilk girdiklerinde hiçbir delile temas etmeden, her şeyi ilk
gördükleri şekliyle fotoğraflandırmışlardır.
Bu çekimler
sırasında saat 09:53'te çekilen fotoğrafta, komodin
üzerinde 3 adet boş
kovan görülmektedir.
Ekip saat 10.07'de bir kere daha çekim yapmış
ve bu çekimde komodin üzerinde 4 adet boş kovan bulunmuştur. Bu yeni
bulunan boş kovanın nasıl olup da tabakta duran ilaç blisterinin altına
girebildiği bir muammadır.
Başka bir muamma ise, bu boş kovanlardan birisinin komodin üzerinde duran bir tükenmez kalemin klipsine sıkıştırılmış vaziyette bulunmasıdır ki bunun serbest düşüşle gelmesi beklenen bir boş kovanın oraya sıkışması mümkün değildir.
Aynı yerde duran bir adet kol saatinin kayışının altında da boş kovan görülmektedir ki bu da fiziksel dinamiklerle izah edilebilecek bir durum değildir.
Saat 10:44 itibariyle sarı
numeratörlerle yapılan son çekimde ise komodinin üzerinde 6 adet boş kovan yer almaktadır. BU YENİ KOVANLARIN NEREDEN GELDİĞİ SORUSU HİÇBİR ŞEKİLDE CEVAPLANAMAMAKTADIR.
Olay
Yeri İnceleme Ekibi, görev tanımı olarak ilk intikalde her türlü detayı aynen
olduğu gibi fotoğraflamakla yükümlüdür. Çünkü delillerin bulundukları haliyle tespit
edilmesi, suç vakasının aydınlatılması ve maddi gerçeğin açığa çıkarılmasında
en kritik konudur. Bu tespit yapıldıktan sonra, fotoğraflama ihtiyacına göre
objelerin yerleri değiştirilebilir. Örneğin odanın dışında çamaşırlık kısmında,
makinelerin arkasındaki dar alanda yer alan bir mermi çekirdeği önce bulunduğu
haliyle fotoğraflandırılmış, sonrasında ise o noktadan
alınıp öne getirilerek sarı numeratörle
fotoğrafı çekilmiştir. Aynı şekilde oda kapısının pervazıyla duvar arasına sıkışmış
bir başka çekirdek de duvarın içinden görüldüğü kadarıyla fotoğraflanmış,
sonrasında ise çekirdek duvardan çekilerek dışarı çıkarılmış ve sarı
numeratörle fotoğrafı çekilmiştir. Bunlar doğru uygulamalardır.
Ancak,
odanın hiçbir yerinde daha önce görülmeyen 3 adet boş kovan, yatak başucundaki komodin
üzerinde fotoğraflandırıldığında, yanlış
yapılmıştır. Bunlardan
birisinin ilaç blisteri altında sonradan bulunduğu düşünülse dahi, bu durumun
Olay Yeri Raporu'na yazılarak tespit edilmesi gerekirdi.
Kaldı ki, daha önce hiçbir yerde bulunmayan 2 adet
boş kovanın SON ÇEKİMLER SIRASINDA KOMODİN ÜZERİNDE
ORTAYA ÇIKMASI hiçbir şekilde izahı yapılamayan çok büyük bir usul hatasıdır
ve olay yerindeki delillerin hukuki geçerliliğini de şüpheye düşürmüştür.
Þ MERT SUCU'NUN ODASINDA
ÇEŞİTLİ YERLERDE BULUNAN
KAN LEKELERİ
Olay yerinde çok sayıda
noktada bir insana ait olduğu belli olan kan lekeleri görülmektedir. Olay Yeri İnceleme Ekibi bu lekelerin fotoğraflarını
çektiği halde, bunlardan biyolojik örnek
almamıştır. ODANIN İÇİNDE
VE DIŞINDA TOPLAM 4
AYRI YERDE KAN LEKELERİ
OLMASINA RAĞMEN, sadece tek bir noktadan biyolojik
örnek alınmış, Adli Tıp Kurumu Biyoloji
İhtisas Dairesi raporuna göre bu
örnek de sanık Mert Sucu ile uyumlu çıkmamıştır.
BU DURUMDA, ODANIN
İÇİNDE KANAMASI OLAN ŞAHIS KİMDİR?
Bu sorunun cevabı ortaya
çıkarılamamaktadır çünkü Olay Yeri İnceleme
Ekibi delil toplamada hatalı davranmıştır.
Ayrıca
biyolojik delillerin analize gönderilmesi usulünde, olayla ilişkili olabileceği
düşünülen kişilerden de şüpheli veya mağdur ayırımı yapılmaksızın, örnek alınması gerekmektedir. Ancak olaya
karıştığı düşüncesiyle el svabları alınan 3 özel harekat polisinden de
biyolojik örnek alınmamıştır.
Olay
Yeri İnceleme Ekibi bir suç mahalline intikal ettiğinde burada bulunan
"ilk ekipten" yani suç mahalline ilk ulaşıp burayı koruma altına alan
polislerden brifing alır. Bu bilgileri da olay yerinde tanzim ettiği raporunda
gösterir. Nitekim görevlendirilen 49-54 kodlu ekip, tanzim ettiği 478 numaralı
raporda "olay yerinin görevli bulundurmak suretiyle muhafaza altına alındığı
görüldü" demiştir. Ancak;
Olay
Yeri İnceleme Ekibi'nin olay yerine doğru yürüyerek yaklaşırken çektiği
fotoğraflarda, olay yerinin etrafının şerit
çekilerek kapatılmadığı görülmektedir. Raporda kaç polisin olay yerini
muhafaza altına aldığı, bunların sicil numaraları gibi
detaylar da belirtilmemiştir. Olay Yeri İnceleme
Ekibi intikalinden önce suç mahalline girecek olan tüm polislerin kim
oldukları, hangi amaçla girdikleri, saat kaçta girip kaçta çıktıkları ve en
önemlisi içeride ne işlem yaptıkları, nerelere temas ettikleri yazılı olarak
tespit edilmelidir. Başka türlü delil güvenliğinden ve elde edilmiş delillerin
hukuki geçerliliğinden söz edilemez.
Müştemilat
içinde birçok noktada kan lekelerinin olması, bunlardan sadece birinden alınan
biyolojik örneğin Mert Sucu ile uyuşmaması, suç mahalline Olay Yeri
Araştırma Ekibi'nden önce birilerinin girdiğini ispatlamaktadır. Ancak bu
kişilerin kimler olduğu, ne gibi işler yaptıkları ve delillere müdahale edip etmedikleri
karanlıkta kalmıştır.
Olay
Yeri Araştırma Ekibi bu kan lekelerinin asıl sahibini bulmak için gereken
çalışmayı yapmamış, önemli delillerin kaybolmasına sebebiyet vermiştir.
Þ MERT SUCU'NUN
ODASINDA VE ÇEVRESİNDE BULUNAN İSABET NOKTALARI DELİL / BULGU LİSTESİNE
ALINMAMIŞTIR.
Olay yerinde
açıkça görülen ateşli
silah kaynaklı isabet
noktaları, Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından delil olarak
raporlamamıştır.
Örneğin çamaşır kurutma makinasının sağ alt kısmında bulunan mermi çekirdeği isabet noktası ölçekli ve numaralı fotoğraflanmadığı gibi, bulgu delil listesi formunda da geçmemektedir. Aynı şekilde mermi çekirdeği o bölgeye çarpmadan önce makinanın bulunduğu bölmenin kapısını delip geçerek bıraktığı izin tespiti yine yapılmamıştır. Çamaşır makinasının bulunduğu girişteki bölümün kapısının üzerinde 3 numaralı mermi çekirdeği gömleğinin üst kısmında bulunan mermi çekirdeği izleri ile, yine aynı kapının üst menteşesinin üst kısmındaki pimi de sola yatıran, mermi çekirdeği izinin ölçekli ve numaralı fotoğrafı çekilmemiş ve bulgu delil listesi formunda da bu izler belirtilmemiştir. Bunların haricinde, ateşli silah isabet noktası olduğu anlaşılan başkaca delikler de bulgu listesine alınmamıştır.
Suç
mahallinde açıkça görülebilen isabet noktaları, toplam kaç adet atış yapıldığı,
bu atışların nereden yapıldığı gibi hayati sorulara
cevap bulabilmek için kullanılması
gereken somut delillerdir. Bu somut
delillerin hangi sebeple
Olay Yeri İnceleme
Ekibi tarafından delil olarak değerlendirilmediği mutlaka
açıklığa kavuşturulması gereken bir konudur.
Þ ATIŞIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI ÇALIŞMASININ YAPILMAMASI HATALI VE
EKSİK BİR İŞLEMDİR.
Ateşli
silahla vuku bulmuş bir olayda atışın yeniden yapılandırılması çalışmasını
yapmak olmazsa olmazlardandır. Çünkü bu çalışmayla birçok kritik sorunun cevabı
olan; atış noktası, atış açısı, atış mesafesi gibi tespitler yapılır. Bu
hesaplamalarla yapılan tespitler, gerçeğin
anlaşılması için yanıtlanması gereken birçok soruya cevap
verir.
OLAY YERİNDE BÖYLE BİR ÇALIŞMA YAPILMIŞ MI DİYE BAKILDIĞINDA, mermi
çekirdeklerinin giriş
noktalarında yapılacak açı hesabı, yine giriş çıkış noktalarının birleştirilerek bir doğru elde edilip, o doğrunun gidiş yönüne
ters istikamette bir lazer pointer ve ya bir ip kullanılarak doğrunun gösterdiği istikamette ilerlenip atış noktası tespiti kolaylıkla yapılabilecek
iken, YAPILMADIĞI
GÖRÜLMÜŞTÜR. Olay yeri inceleme ekibinin en temel vazifeleri arasında
yer alan bu çalışmayı ne sebeple yapmadığı muhakkak araştırılmalıdır.
ÖRNEK FOTOĞRAF 3.1.
ÖRNEK FOTOĞRAF 3.2.
ÖRNEK FOTOĞRAF 3.5.
Þ MERMİ ÇEKİRDEKLERİNİN ARANMAMASI HATALI VE EKSİK BİR İŞLEMDİR.
Olay
Yeri İnceleme Ekibi, suç mahalli ve çevresinde bulunması muhtemel mermi
çekirdeklerini hiç aramamışlardır. Bu sebeple de yapılan atışların en az
yarısına ait çekirdekler, duvarlarda ve kapılarda giriş delikleri olmasına
rağmen, delil olarak tespit edilememiştir.
Pimapen
kapının iç profilinde, ahşap paravanın ahşabı içinde kalmış olabilecek mermi
çekirdekleri, bu yapılar kesilerek veya laboratuvara taşınarak içlerinde
çekirdek araması yapılabilirdi.
İsabet noktasından sekerek yakın çevreye
yuvarlanmış olabilecek mermi çekirdekleri ise gerek çıplak gözle gerekse
metal detektörün kullanılarak aranıp bulunabilirdi. Oysa bu yöntemlerin
hiçbirisi uygulanmamış, mermi çekirdeği
bulma amacıyla yürütülmüş tek bir çaba dahi olay yeri raporuna yazılmamıştır.
Þ BALİSTİK YELEKLERDE HİÇBİR İNCELEME
YAPILMAMIŞTIR.
Balistik
yeleğinden isabet aldığını beyan eden Cihat Onur Aykaç'ın yeleğinde bir delik izi görülmesine rağmen,
isabet noktası içinde
mermi çekirdeği olup olmadığına
dair bir kontrol yapılmamış, ayrıca
içinde bulunan koruyucu
plakada mermi çekirdeği isabetinden kaynaklı bir iz ve
sekme olup olmadığı bakılmamış, var ise, bu tespit yapılarak tutanakta
belirtilmemiştir.
Balistik
yeleğinden isabet aldığını beyan eden Cihat Onur Aykaç'ın mermi çekirdeğinin
şiddetle çarpmasıyla bedeninde oluşması beklenen ekimozun da fotoğraflanmadığı
anlaşılmaktadır.
Balistik
yeleğinden isabet aldığını beyan eden Abdullah Karadaş'ın yeleği üzerinde bir
mermi çekirdeği gömlek parçası fotoğraflandırılmıştır. Ancak yelek üzerinde
mermi çekirdeği isabetine yönelik herhangi bir iz ve emare ve delinme olup
olmadığına dair, olay yeri inceleme birimince bir tespit yapılmamıştır.
Karadaş'a bu mermi çekirdeğinin kendisine isabetiyle ilgili bir soru
sorulmamış, nerede ve hangi saatte olayın yaşandığı sorgulanmamış, hatta
Karadaş ile ilgili tek bir satır dahi olay yeri raporunda yer almamıştır.
İki ayrı balistik yeleğe ait bulgular (Cihat
Onur Aykaç'a ait olan ve 1 ile numaralandırılan yelek ile, Abdullah
Karadaş'a ait balistik yeleğin
ön tarafından elde edildiği görülen ve 2 ile numaralandırılan mermi çekirdeği gömleğinin) aynı fotoğraf
karesinde bir arada fotoğraflanması, 1 ve 2 olarak numaralandırılan deliller arasında
sanki 1 numaralı isabet noktasından 2 numaralı mermi çekirdeği gömleği
çıkarılmış gibi doğrudan bir bağlantı varmış izlenimi verilmiştir. Yanlış
anlaşılmaya sebebiyet verebilecek bu fotoğraflama hatası, olay yeri inceleme
ekibinin açık bir usul hatasıdır.
Olay
Yeri İnceleme Raporu'nda bulgu
listesi formunda 1. sırada 414867 sicil numaralı özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç'a ait balistik yelek
tanımlanırken
"üzerinde ateşli
silah mermisi isabet ettiği düşünülen delik bulunan L ibareli güçlendirilmiş
balistik yelek" ifadeleri kullanılmıştır. Ancak bahse konu yeleğe ait olay
yeri inceleme ekibi tarafından çekilmiş fotoğraflar incelendiğinde,
fotoğraftaki yeleğin hiçbir yerinde "L" ibaresi olduğu
görülmemektedir. Burada bahsedilen "L" ibaresinin etiket
kısmında yer alan "L – Large" yani "Geniş" ibaresi
olduğu düşünülse dahi, olay
yeri inceleme ekibi tarafından çekilmiş fotoğraflarda içi görülen balistik
yelek üzerinde etiket kısmında mavi tükenmez kalemle "H-ALP" yazılı
bir yelek dışında başkaca bir bulgu mevcut değildir. Atış mesafesi tayini amacıyla
Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı'na gönderilen bir balistik yelek olduğu
dosyaya giren rapordan anlaşılmıştır. 27.09.2018 tarih ve ANK-16-23388 sayılı raporda "kahverengi çelik yelek"
tanımlaması yapılmış olup aynı yelekten bahsedildiği şüphede kalmaktadır. Öte
yandan İstanbul’da yaşanmış bir olay
olduğu ve diğer tüm laboratuvar değerlendirmelerinin İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı'nda yapıldığı
düşünüldüğünde, bu balistik yeleğin ne sebeple Ankara'ya transfer edildiği de
karanlıkta kalmaktadır.
Þ TÜM
İŞLEMLER AĞIRDAN ALINARAK
YAPILMIŞTIR.
Olay Yeri İnceleme Ekibi suç mahalline saat 07:35'te
intikal ettiğini kendi tanzim ettiği raporunda belirtmektedir. Ancak buna
rağmen olay yerini inceleme işlemi, EKİBİN İNTİKALİNDEN 1 SAAT 25 DAKİKA SONRA
BAŞLAMIŞTIR. Niçin bu kadar uzun
süre oyalanıldığı izaha muhtaçtır.
Ayrıca
bir ateşli silah olayında en hızlı kaybolma ihtimali bulunan suç delillerinin
başında atış artıklarının olduğu bilindiği halde,
olaya karıştığı tespit
edilen 3 özel harekat polisinden saat 08:35, 08:40 ve 08:45'te olmak üzere, intikalden 1 saat sonra, olayın
şüphelisi olarak yakalanmış olan Mert Sucu'dan
ise saat 10:10'da
yani intikalden 2 saat 35 dakika
sonra el svabları alındığı
tespit edilmiştir. Bu kadar gecikme son derece şüphelidir ve mutlaka izaha muhtaçtır.
Þ İSABET İZLERİ BULUNAN
CAM KAPIDA İNCELEME
YAPILMAMIŞTIR
Müştemilatın
güney giriş kapısının camında mermi çekirdeğinden kaynaklı krater ağzı
görünümlü giriş delikleri ve etraflarındaki radyal ve konsantrik çatlaklara
bakılarak bir tespit ve değerlendirme yapılmadığı görülmüştür. Aşağıda bir oda
camına 9 mm ateşli silahla 250 cm mesafeden yapılan atış deneyinin sonuçları görülmektedir:
ÖRNEK FOTOĞRAF
4.
Oda camı veya kapı camı gibi standart cam yüzeye isabet eden mermi çekirdekleri,
cam yüzeyinde giriş-çıkış deliği oluşturmakla birlikte CAMl KOMPLE KIRIP YERE
DÖKME VASFINA SAHİP DEĞİLDİR. Benzer birçok örnekte görüldüğü üzere, camdan
geçen mermi çekirdeklerinin camda "krater ağzı" olarak isimlendirilen delikleri açtığı ancak
camın yapısal bütünlüğünün korunduğu görünmektedir. Bu durumda, Mert Sucu'nun oda kapısının cam doğramasının nasıl olup da büyük parçalar
halinde yere serildiği muhakkak
araştırılmalı, cama sert bir cisimle, örneğin silah dipçiği, askeri
bot veya yangın tüpüyle vurularak
kırılıp kırılmadığı ortaya çıkarılmalıydı ancak bu çalışma da yapılmamıştır.
ÖRNEK FOTOĞRAF 5.1.
ÖRNEK FOTOĞRAF 5.2.
ÖRNEK FOTOĞRAF 5.3.
Ayrıca
mermi çekirdeğinin hızla cama çarparak delip geçmesiyle dışarı doğru savrulan cam parçacıklarının, mermi çekirdeği isabeti
aldığı iddia edilen
görevli/lerin üzerinde bulunma ihtimali yüksektir. Kıyafetleri alınarak
elbiseleri üzerinde cam parçacıklarının tespiti ve teşhisine yönelik bir
kriminal laboratuvar incelemesinin yapılmadığı da anlaşılmıştır.
Olay
yerinde oda kapısı yekpare cam bir kapıdır. Cam üzerinde mermi çekirdeği
isabeti neticesinde oluşması gereken krater ağzı görünümleri ve radyal kırık
izleri mevcuttur ancak camın yere kadar olan alanlarda büyük parçalarla
kırıldığı görülmektedir. Mermi çekirdeği isabetinden başka bir sebeple kırılıp
büyük parçalar halinde
dökülmüş olan kapı cam üzerinde hiçbir inceleme yapılmamıştır.
Cam
kapının civarında yerde büyük cam parçalarının durduğu görülmektedir. Bu
parçalar toplanarak kapı camının rekonstrüksiyonu mümkünken, bu çalışma
yapılmamıştır. Kapı camını kırık parçaları
birleştirerek yeniden oluşturmak, cam
üzerindeki isabet
noktalarını netleştirecek, böylece atışların hangi yönden hangi açıyla
yapıldıkları ve nereye gittikleri tespit edilmiş olacaktı. Özellikle de
vurulduklarını iddia eden özel harekat polislerinin isnadı bakımından, bu
kişilere isabet edebilecek atışların kapı camından geçmesi gerektiği için,
camın rekonstrüksiyonu büyük önem taşımaktadır.
ÖRNEK FOTOĞRAF
6.1.
ÖRNEK FOTOĞRAF 6.2.
Önemli bir başka eksiklik ise, cam kapının dış tarafında yapılmayan
incelemedir.
Müşteki polis Aykaç
yaklaşık 10 dakika boyunca cam kapının pimapen doğramasına tekme attığını
ama yine de kapıyı açamadığını iddia etmektedir. Bu durumda kapının kilit bölgesinde zorlamaya yönelik
izler ile, kapı doğraması üzerinde ayakkabı izleri bulunması gerekir. Bu yönde
bir inceleme Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından yapılmamış, kapının
üzerinde zorlama olduğunu ispata yönelik ayrıntılı ve ölçekli fotoğraflar
çekilmemiş, elektrostatik tozlu iz alma
yöntemi ile kapı üzerinden ayakkabı izi alınmamıştır. Aşağıdaki örneklerde,
bir kapıya tekme atılması sırasında ayak izinin nasıl çıktığı görülmektedir:
ÖRNEK FOTOĞRAF 7.1.
ÖRNEK FOTOĞRAF 7.4.
Þ GÜVENLİK KAMERA GÖRÜNTÜLERİ TOPLANMAMIŞTIR.
Olay
yeri inceleme ekibi, olay yerine ilk intikalinden itibaren çekmeye başladığı
fotoğraflarda arazide çok sayıda güvenlik kamerası olduğunu tespit etmiştir. Bu
kameralardan, iddia edilen
ateşli silah olayının
yaşandığı müştemilatı gören bir veya birden fazla kamera olup olmadığı olay yeri inceleme
ekibi tarafından araştırılmamış, var ise kamera/lara ait
görüntüler alınıp-muhafaza edilmemiş, bulgu listesine eklenerek tespiti
yapılmamıştır.
Þ ODADA ATIŞ ARTIĞI ARAMASI
YAPILMAMIŞTIR.
Mert Sucu'nun
ellerinde atış artıkları
aranmış, ancak olay anında üzerinde
bulunan kıyafetlerinde, yatak
çarşafında atış artıkları araması yapılmamış, bu deliller daha sonra da değerlendirmek
ihtimali düşünülerek muhafaza altına alınmamıştır.
Müştemilat odası son derece küçük bir alandır. Fotoğraflardan görüldüğü üzere tek kişilik bir yatak, bir komodin ve bir
sandalye ilk alana ancak sığmaktadır. Bu alana bağlanan minik bir koridordan banyoya geçilmektedir. Dolayısıyla, eğer iddia edildiği gibi bu küçük odanın
içinden 10 el silah ateşlendi ise, sadece Mert Sucu'nun ellerinde değil, o an üzerinde bulunan
kıyafetinde, yatağına serili çarşaf, nevresim ve yastık kılıfında ve sandalyenin üzerinde
duran havlularda da atış artıklarının görülebilmesi gerekmektedir. Olay Yeri İnceleme Ekibi'nin tüm bu delilleri de mühürlü torbalarla
korumaya alarak laboratuvar ortamında bunların üzerinde atış artıkları
araştırılmasını sağlaması gerekirdi.
Þ ÇEKİLEN FOTOĞRAFLARDA KUŞKU VERİCİ DETAYLAR
BULUNMAKTADIR.
Olay
Yeri İnceleme Raporu'nda çekilen fotoğraf sayısı 367 adet poz olarak
belirtilmişse de dosyaya sunulan fotoğraf sayısı 374'tür.
DSC_0001
ile başlayıp DSC_0322'ye kadar kesintisiz devam eden fotoğraflar olay yerini
görüntülemektedir.
Ancak
ilginç bir şekilde olay yerine giriş ve balistik yelekler üzerindeki bulguların
fotoğraflanması DSC_5409 ile başlayıp DSC_5460 ile bitmektedir. BU ATLAMANIN
SEBEBİ NEDİR?
Balistik
yelekleri çeken fotoğrafların olay yerini gösteren fotoğraflarla farklı
numaralarla başlaması muhakkak araştırılması gereken bir konudur.
Þ DELİLLER ÜZERİNDE PARMAK İZİ ARAŞTIRMASI YAPILMAMIŞTIR.
Olay yerindeki
masanın üzerinde mermi kutuları ve şarjörler görülmektedir ancak Olay Yeri
Araştırma Ekibi bunlar üzerinde parmak izi araştırması yapmamıştır. Mert
Sucu'nun beyanlarına göre bu kutular yatağının altında kapalı bir torbada
durmaktadır ve kendisi çıkarmamıştır. Parmak izi bakılmış olsaydı bu bulgulara
en son kimlerin temas ettiği de ortaya çıkarılabilirdi. 4 kutu içinde toplam
200 adet yedek merminin masa üzerine dizilmiş
halde bulunması son derece şüphe uyandırıcı
bir durumdur. Eğer Mert Sucu gerçekten de bir çatışmaya girmek isteseydi ve
polislere mukavemet gösterecek olsaydı, bunu yapabileceği çok fazla sayıda
mermisi bulunmaktaydı.
Oysa
Mert Sucu dışarıdaki kişilerin kendilerini polis olarak tanıtmalarının hemen
akabinde dışarı çıkıp teslim olmuştur. Buna rağmen iddianameye göre Mert Sucu
güya "mermileri bittiği için" ateş etmeyi bırakmış gibi gösterilmek
istenmiştir. Olay Yeri İnceleme
Ekibi'nden önce kimliği belirlenemeyen birilerinin de odaya girdiği
düşünüldüğünde, Mert Sucu'yu suçlu göstermek amacıyla bu yedek mermilerin
yatağın altından çıkarılıp masanın üzerine dizilmiş olması son derece
mümkündür. Olay Yeri İnceleme Ekibi
bu kutulardan parmak izi almayarak, bu kişilerin kimliğinin tespit edilmesini
de engellemiştir.
1.1.3. MAHKEME HEYETİNİN KUSURLARI BAKIMINDAN
Þ MAHKEME HEYETİ, KAMERA
GÖRÜNTÜLERİNİN BULUNMASI TALEPLERİNİ KABUL ETMEMİŞTİR.
Olay
sırasında suç mahallinde ve çevresinde kimlerin bulunduğu, suç mahalline
kimlerin girip çıktığı gibi çok kritik detayları ortaya çıkarabilecek mahiyette
kamera görüntüleri bulunmaktadır. Bu görüntülerin neler olduğunu yukarıda 4
gruba ayırarak detaylıca izah etmiştik. Bunlar;
1) İkametin bahçesinde bulunan
güvenlik kameralarının görüntüleri.
2)
Operasyon esnasında
ikametin üzerinde görev yapan polis helikopterinden
çekilen kamera görüntüleri.
3)
Operasyon esnasında
ikametin içinde görev
yapan Foto Film Şubesi görevlilerinin çektikleri kamera
görüntüleri.
4)
Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından çekilen
kamera görüntüleri.
5)
Özel harekat polislerine ait kask kameralarının görüntüleri.
Bu
görüntülerin dosyamıza celp edilmesi için mahkeme heyetine müdafiler ve
sanıklar tarafından çok sayıda yazılı dilekçe verilmiş ve sözlü olarak da
taleplerde bulunulmuştur. SEGBİS kayıtlarının bilirkişilerce yapılmış deşifreleri üzerinden
tespit edilmiş sözlü taleplerin bir kısmını şu şekilde özetleyebiliriz:
15.10.2019 – 1. Oturum
SANlK KORKUT YASA
SAVUNMASlNDA: Oraya bakan kamera var. Tam
çatışma olayının olduğu yere bakan kamera var. Ben bunu avukatlara söyledim.
Kayıt cihazının markasına kadar söyledim. O kamera kaydı bakıldığında hem
polisin ne zaman girdiği hem Mert'in odasına ne zaman geldikleri şeyi tam belli
olacaktır.
30.10.2019 – 1. Oturum
SANlK MERT SUCU SAVUNMASlNDA: Efendim
şu talepte bulunmak istiyorum. Bunu birkaç kez talep ettim ama onlara
ulaşamadım. Tekrar size uzun uzun talep etmek
istiyorum. Operasyonun yapıldığı o adresteki yani
Dragos diye tabir edilen adresteki
güvenlik kameraları var Efendim çeşitli yerlerde bahçelerde dışarıda her yerde.
Özellikle de o benim
odanın dış kısmında veya o otopark kısmını gören bir kamera var.
Onun gelmesini
talep ediyorum ilk talebim...
Yani bu aslında
tepemizde helikopter vardı. Çok basit.
Helikopterin kamerasına da bakılsın...
...Efendim bu benim olayımın çok net şekilde
anlaşıldığını zaten düşünüyorum ama daha da hiç şüphe kalmayacak şekilde anlaşılması açısından
polislerin operasyonda kullandığı operasyon kamera görüntülerini istiyorum Efendim.
Efendim estağfurullah talep ediyorum. Dragos'un, Dragos diye tabir edilen
olayın olduğu yerin güvenlik kamera görüntülerini yine dronla çekim yapıldığına
dair haberlerde görüntüler vardı. Dron
görüntülerini, helikopter kamera görüntülerini istiyorum Efendim...
07/07/2020
MÜDAFİ AV. EŞREF NUR YAKIŞAN SAVUNMASINDA: Sayın
Başkanım, öncelikle biz dosyadan defaatle talep ettiğimiz ancak kalem
personeliniz iyi niyetle yaklaştı, çok defa bize yardımcı olmaya çalıştı, ancak
herhalde personel sayısı yetersiz veya dosyanın içerisinden bize verilemeyen evraklar var... 11. 07. 2018 tarihinde 478 nolu
olay yeri inceleme raporu ekleri1 kamera
kaydı şeklinde1 bu tarafımıza henüz verilmiş değildir Sayın Başkanım...Arama
el koyma faaliyetleri esnasında tutanaklardan da belirtildiği ve anlaşıldığı
üzere "kamera kaydı
tespitleri" denilen hususlar henüz tarafımıza verilmiş değildir.
Dosyada güvenlik kamera
kayıtları hala bulunabilmiş değildir. Bu güvenlik kamera
Kayıtları hala bulunamamış olması
dolayısıyla da olay karanlık, şaibeli ve her yönden aydınlatılması gereken, bu nedenle de bir
suç isnadına, kuvvetli suç şüphesine ve bunun sonucunda da sabit görülüp de
ceza verilebilecek bir duruma işaret eden hiçbir durum ve olay bulunmamaktadır.
14.07.2020
BİR KISIM SANIKLAR MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU: Operasyonun yapıldığı Dragos diye tabir
edilen adreste birçok güvenlik kamerası var Sayın Başkanım, fotoğraflardan
görmüştük, bunların kayıtlarının tarafımıza bir örneğinin verilmesini talep
ediyoruz. Olayın nasıl gerçekleştiğini açıklığa kavuşturmak için bu kayıtların getirilmesi şarttır, çünkü
söz konusu yer yıkılmış olduğundan keşif imkanı da kalmamıştır. Dolayısıyla
isnat edilen suç bakımından gerçeğin ortaya çıkması ve ifadelerimizi
doğrulacağını düşündüğümüz en önemli
delil, adreste bulunan güvenlik kamera görüntüleri ve soruşturmada bunlara
el konulmuştur. Tarafımıza örneğinin verilmesini talep
ediyoruz.
Yine diğer talebim özel
hareket polislerinin operasyona geldikleri sırada kullandıkları operasyon
kamera görüntüleri, operasyon anını çeken drone görüntüleriyle o gün
operasyonda araziyi kuş bakışı izleyen helikopter kamera görüntülerinin ilgili
yerden istenmesini, şayet dosyada mevcut, fakat halen bize verilmemişse,
tarafımıza bu görüntülerin bir örneğinin verilmesini talep ediyoruz. Ben de
celse aralarında yazılı olarak da hatırlatmıştım aslında operasyon kamera
görüntülerinin dosyaya getirilmesi şeklinde, ancak mahkemenizce bu hususta da
herhangi bir karar verilmedi, karara bağlanmadı.
10/08/2020
BİR KISIM SANIKLAR MÜDAFİİ AV. HACl
İBRAHİM TOKAN: Sayın Başkan biz bu hususla ilgili defalarca talepte
bulunduk ama özellikle bu kasten öldürmeye teşebbüs iddiasıyla ilgili olaraktan operasyon
görüntülerinin, drone görüntülerinin, polis kameralarının biz celbini talep ettik. Mahkemenizden istedik,
savcı beyle görüştük, savcılıktan talep
ettik. Savcı bey en son kendisinin isteyemeyeceğini Serdar Bey size mahkemenize yönlendireceğini söyledi. Şu an dilekçemizle birlikte mahkeme üzerinde
biz artık bu hususun bir an önce değerlendirilerek bu hususta bir karar
verilmesini, çünkü yargılamanın belirli bir aşamasına geldik...
24.09.2020
SANlK MEHMET NOYAN ORCAN SORGUSUNDA:
Çok daha önemli bir konu bu konu orası burada da anlattılar
ya orada kule var acayip ekranlar var her şeyler
görülüyor, kameralar var her yerde
diye çok doğru,
çok doğru... Bütün bunlar o binadaki o Dragos tabir edilen Kandilli
‘deki yerdeki güvenlik kameralarında var. Bunların ben istirham ediyorum efendim çok önemli onun görüntüsü zaten bunu1 onun celp edilmesini istiyorum. Bu kameralardan şu mesela kolluk
tarafından şu an servis ediliyor geçen gün tarih bende var not ettim, Adnan
Oktar'ın aynı kamera zaten ayı hard disk Adnan Oktar'ın Kandilli'den kaçış
görüntüleri diye Adnan Oktar'ın Kandilli'den kaçış görüntüleri denerekten
normalde hiçte pek kaçıyor
gibi görünmüyor yani sakin sakin iniyor. Birtakım görüntüleri servis ettiler. Bizde yani hayırdır niye böyle bir şeyi 1 sene sonra bulunan görüntülerde vardı dedik neyse. O servis etikleri görüntülerin bulunduğu
hard disklerde bu konunun da görüntüsü var yani servis etmesinler sadece buraya
getirsinler. Sadece burada heyetiniz inceleyebilsin veya biz inceleyebilelim.
Bence konu hemen açıklığa kavuşacak efendim. Bunu talep ediyorum.
Mahkeme heyetinin karşısında canlı olarak yapılan bu
taleplerin yanı sıra, tespit edebildiğimiz kadarıyla çeşitli müdafiler
tarafından en 26 defa dilekçe sunularak görüntülerin bulunması ve dosyaya celp
edilmesi istenmiştir. Bu 26 başvurunun tarihleri şöyledir:
23.08.2019
03.09.2019
13.09.2019
07.10.2019
25.10.2019
30.10.2019
31.10.2019
06.11.2019
07.11.2019
13.11.2019
26.11.2019
05.12.2019
18.12.2019
27.12.2019
09.01.2020
10.01.2020
13.01.2020
16.01.2020
25.01.2020
06.02.2020
14.02.2020
17.02.2020
19.02.2020
25.02.2020
13.04.2020
23.09.2020
Savunma
haklarının kısıtlanmaması ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından hiç tartışılmayacak öneme sahip olan kamera görüntülerin dosyaya celp edilmesi
için hem sanıklar hem de müdafiler deyim yerindeyse "kendilerini
paralamışlar" ancak mahkeme
heyeti tarafından bu büyük gayret
göz ardı edilmiştir. Geldiğimiz nokta itibariyle
sanıklar esas hakkındaki savunmalarına başlarken, talep edilen hiçbir görüntü
halen dava dosyamızda bulunmamaktadır.
Þ MAHKEME HEYETİ,
ABDULLAH KARADAŞ'IN ELLERİNDE NEDEN
ATIŞ ARTIĞI BULUNDUĞUNU AÇIĞA ÇIKARMAMIŞTIR
Daha önce de izah ettiğimiz üzere, Olay Yeri İnceleme Ekibi
tarafından el svabı
alınan 3 özel harekat
polisinden birinde, Abdullah Karadaş'ta atış artıkları tespit edilmiştir. Üstelik
bu atış artıkları hem sağ hem sol elinde, aynı zamanda elinin içinde
ve dışında bulunmuştur.
Bu
bulguya ulaşan İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından tanzim edilen
13.11.2018 tarih ve iST-KİM-18-35887 uzmanlık numaralı rapora göre;
El
üstünde atış artıklarının tespiti, o elin ya ateş ettiğini veya atış sırasında
silaha yakın mesafede olduğunu gösterir.
Aynı raporun
devamında bir genelleme
yapılarak, "ateşli silahla
ateş etmediği halde mesleğinden dolayı silah taşıma
zorunluluğu olan (polis memuru, asker, vb) şahısların el svab numuneleri
üzerinde atış artıkları bulunabilir" denilmiştir.
Bir
an için bu yönde düşünecek olsak dahi, bu bakış açısıyla bir kriminal olaya
karışan askerlerin veya polislerin bu yöntemle tespit edilmesi imkansız hale
gelmektedir. O halde ortada bu konuda şaibeli bir durum oluştuysa, bu konunun
araştırılması ve neticelendirilmesi gereklidir.
Bir
başka detay ise, mesleği gereği silah tutan kişilerin ateş etmemiş de olsalar
ellerinin İÇİNDE atış artığı çıkması ihtimali düşünülebilecekken, bu kişilerin
ellerinin DIŞINDA atış artığı bulunma ihtimali yok denecek kadar azalmaktadır.
Ayrıca,
aynı olayın içinde yer alan diğer iki meslektaşında hiç atış artığı
bulunmamışken, sadece Abdullah Karadaş'da bulunması şüphelidir. Aynı olayın
içinde yer alıp, kendi ifadesine göre görev silahını
sıkıca kavrayan, tek atıştan seri atış
pozisyonuna getirip kendisine ateş edilen odayı taramaya hazırlanan Cihat Onur
Aykaç'da dahi atış artığı bulunmamıştır.
Yani
Abdullah Karadaş'ın ellerindeki atış artıkları sadece meslek icabı görev silahı
taşıyor olmakla açıklanabilecek bir durum değildir.
Atış artıkları mikro
partiküller olup ellerin
yıkanması, duş yapılması, ellerin bir
yüzeye sürülmesi, kapı tokmağı
veya araba direksiyonu tutulması gibi temaslı
durumlarda zayıflayarak kaybolmaktadır.
Bu sebeplerden ötürü, bir polis operasyonu sırasında şaibeli bir ateşli silah olayına
karışan ve görev silahını ateşlemediğini iddia ettiği halde her iki elinin hem
içinde hem de dışında atış artıkları
tespit edilen bir özel harekat
polisinin, en azından
bunun nasıl olduğunu açıklaması gerekmektedir. Bu noktada sorumluluk
mahkeme heyetinde olup, bizzat
huzuruna kadar çağırdığı ve yüz yüze ifadesini aldığı
Abdullah Karadaş'a nasıl olup da ellerinde atış artıklarının bulunduğunu
sormamış olması, mahkeme heyetinin büyük eksiklerinden biridir.
Þ MAHKEME HEYETİ, OLAYIN GÖRGÜ
TANIKLARINI MAHKEMEYE ÇAĞIRMAMIŞTIR.
Mert Sucu olayı, yukarıda
detaylarını vermeye başladığımız ve devam eden sayfalar
boyunca da farklı karanlık noktaları ortaya koyacağımız üzere,
son derece şaibeli
bir olaydır. Olayın çok sayıda
görgü tanığı olmasına rağmen, mağdur olduklarını iddia ederek şikayetçi olan iki özel harekat polisi
dışında bu olayla ilgili ifade verebilen hiç kimse olmamıştır. Bu da çok şüphe
uyandırıcı bir durumdur.
El svapları
alınan özel harekat
polislerinden Cihat Onur Aykaç
ve Abdullah Karadaş müşteki sıfatıyla ifade vermişlerdir. Ancak olaya
karıştığı için elinden svap alınmış olan 404345 sicil numaralı polis memuru garip bir şekilde olayın üzerinden geçen 2,5 yıl boyunca hiç ortaya çıkmamıştır.
Halbuki BU
KİŞİ, YAŞANAN OLAYIN BİRİNCİ DERECEDEN
GÖRGÜ TANIĞIDIR.
Olay
Yeri İnceleme Ekibi tarafından olayın içinde oldukları için el svabları alınan
diğer iki polis gibi, 404345 sicil
numaralı polis de olayın içindedir. Buna rağmen bugüne kadar müşteki veya
tanık olarak ifade vermemiş hiçbir yargı mercii de kendisini ifadeye
çağırmamıştır. Diğer muhtemel
tanıklar gibi 404345
sicil numaralı
polis de deyim yerindeyse sessizliğe
bürünerek ortadan kaybolmuş, yargı mercileri de buna göz yummuştur.
404345
sicil numaralı polisin bu durumu tarafımızca ifadeler sırasında ve çeşitli
dilekçelerle mahkeme heyetine defalarca aktarılmıştır. Kaldı ki, böyle önemli
bir tanığın huzura çağırılarak dinlenmesi için kimsenin başvurusuna da gerek
yoktur. Mahkeme heyeti, yargılamasını yaptığı davada mevcut evraklardan ve verilen
ifadelerden yola çıkarak
maddi hakikati ortaya
çıkarabilmek amacıyla bu kişiyi tespit ederek resen ifadeye çağırmalıydı.
Ancak ne bu şekilde ne de sanık müdafilerinin talepleriyle 404345 sicil
numaralı özel harekat polisinin kimliği tespit edilmemiş ve mahkemeye
çağırılarak ifadesine başvurulmamıştır.
Bu haliyle
konunun en önemli görgü tanığı dinlenmediği için, Mert Sucu aleyhinde verilecek her türlü karar
bozulacaktır.
Öte yandan,
müşteki polis Cihat Onur Aykaç mahkeme ifadesinde, olay yaşanırken
müştemilatın önünde en 10 – 15 polis
memuru bulunduğunu, hatta bir emniyet amirinin de orada olduğunu
iddia etmiştir. Mahkeme
heyeti, görgü tanığı
olabilecek bu polislerin de kimlik tespitlerini yapmamış, bu kişilerin
hiçbirini ifade vermeye davet etmemiştir.
Þ MAHKEME HEYETİ, DELİL BÜTÜNLÜĞÜNÜ HUKUKSUZ OLARAK BOZAN KİŞİYİ
ARAŞTIRMAMIŞTIR.
Mert
Sucu'nun olayda kullanıldığı iddia edilen silahı biyolojik analiz amacıyla Adli
Tıp Kurumu'na yollanmıştır. Adli Tıp Kurumu'nda Uzman Biyolog Mehmet Ali Canlı
ve Uzman Biyolog Sevgi Şentürk tarafından 22.11.2018 tarihinde tutulan tutanağa
göre, Mali Şube Polis Memuru Haydar Akbulut'un kuryeliğinde Adli Tıp Kurumu
Emanet Memurluğu'na mum mühürlü bez torbada teslim edilen Mert Sucu'nun silahı, nerede
görevli olduğu belirlenememiş bir kişi tarafından açılmış ve delil zinciri
ihlal edilmiştir.
Bu
tutanağa göre bez torbanın içinden bir not çıkmış ve Salih Özdemir isimli bir
kişinin delili "yanlışlıkla"!!!
açtığı tespit edilmiştir. Mert Sucu'ya ait önemli bir delil niteliğindeki silah bu usulsüz
uygulamanın neticesinde, Adli Tıp Kurumu'nda yapılan analizlere cevap vermemiş ve silah üzerinde DNA
tespit etmek mümkün olmamıştır. En
basit düşünceyle dahi, ortada delil zincirini bozan usulsüz bir hareket
vardır ve bu hareket sonrasında da delilin üzerinden biyolojik iz
bulunamamıştır.
Hatta
silah Mert Sucu'ya ait olmasına rağmen Mert Sucu'nun dahi DNA'sı tespit
edilememiştir. Tüm bunlara
rağmen Salih Özdemir
hakkında en basit
bir soruşturma dahi
yürütülmemiştir. Bez torbadaki notta ismi görülen Salih Özdemir adlı kişi
hakkında suç duyurusunda bulunulmamış, bu kişinin bu delili neden
kurcaladığını, bunu kimin talimatıyla ve neden yaptığını kimse araştırmamıştır.
Mahkeme heyeti, bu kişinin mahkemeye ifade vermeye gelmesini sağlamamış, neden
delil bütünlüğünü bozduğunu incelememiştir.
Şu an
geldiğimiz noktada, delil bütünlüğünün bozulması sayesinde silahın Mert Sucu
tarafından olayda kullanıldığını ispatlayabilecek delil bulunmadığı için, Mert
Sucu aleyhinde bir karar verilmesi mümkün değildir.
Þ MAHKEME HEYETİ, MERT SUCU'NUN
İŞKENCEYE UĞRAYIP UĞRAMADIĞINI ARAŞTIRMAMIŞTIR.
Mert Sucu polisler
tarafından ağır işkencelere maruz kaldığını çeşitli zamanlarda verdiği
ifadelerinde dile getirmiştir. Bu konunun detayları yukarıdaki bölümlerde
açıklanmıştı. Mert Sucu 16.07.2018 tarihli Mali Şube ifadesinde, 01.02.2019 tarihli SEGBİS ifadesinde ve 30.10.2019 mahkeme
ifadesinde maruz bırakıldığı işkenceleri detaylıca anlatmıştır. Özellikle mahkeme
ifadesinde heyet karşısında çok uzun ve detaylı bir anlatım yapmış, polisler
tarafından nasıl darp edildiğini açıklamıştır.
Mert
Sucu'nun verdiği ifadelerde bu işkencelerin payı olup olmadığını araştırmak,
bazı polisler tarafından bazı şeyleri
söylemeye ve bazı şeyleri söylememeye mecbur bırakılıp bırakılmadığını tespit etmek, bizzat mahkeme
heyetinin vazifesidir. Ancak heyet bu konuda hiçbir girişimde bulunmamıştır.
Þ MAHKEME HEYETİ, MERT SUCU'NUN
MÜŞTEKİ POLİSLERİN İFADE VERDİĞİ CELSEYE KATILMA TALEBİNİ GEÇERSİZ OLARAK
REDDETMİŞTİR.
Mahkemeniz müştekilerin ifadelerini sanıkların yokluğunda almıştır.
Bu karar gerçekte sanıkların savunma haklarının engellenmesi olup kabul edilebilir bir uygulama değildir. Ancak
müştekilerin korkup çekinerek rahat ifade veremeyecekleri düşüncesinden
hareketle alınmış bir kararın, müşteki özel harekat polislerinin ifade vermeye
geldikleri oturumda uygulanmış olması tamamen anlaşılamaz bir tutumdur. Özel
harekat polislerinin sanıklardan korkup çekinmeyeceği son derece açıktır.
Bu
sebeple Mert Sucu da bir dilekçeyle mahkeme heyetine başvuruda bulunarak
kendisi hakkında suç isnadında bulunan polislerin ifade verecekleri celsede
hazır bulunmak ve soru sormak istediğini beyan etmiştir. Mert Sucu'nun bu
talebi mahkeme heyeti tarafından kabul edilmemiş ve diğer sanıklar
gibi Mert Sucu da söz konusu celseye iştirak edememiştir.
Polislerin
ifade verdikleri celsenin SEGBİS dökümleri incelendiğinde, bazı konuşmaların
deşifreyi yapan bilirkişi tarafından anlaşılamadığı ve konuşmaların o
kısımlarının eksik bırakıldığı görülmektedir. Ayrıca güya yaşadıkları olay ile
alakalı olarak hareketli tarifler yapan, koştuğu yönü gösteren veya vurulduğu
yeri vücudunda işaret eden polislerin bu anlatımları, doğal olarak SEGBİS
kayıtlarından anlaşılamamaktadır. Bu yönüyle sanıkların etkin savunma imkanının
kısıtlandığı aşikardır.
Mert Sucu'nun bu celseye
alınmaması sebebiyle, bazı sorular müşteki polislere yöneltilememiş, olayı açığa çıkarabilecek detaylar karanlıkta kalmıştır. Bu konuda en basit örnek, Abdullah Karadaş'a neden ellerinde
atış artıklarının tespit edildiğinin sorulmamış
olmasıdır.
Bunun
yanı sıra mahkeme başkanı tarafından müşteki polislere müdafilerin yönelttiği
soruların önemli bölümü engellenmiştir. Örnek vermek gerekirse, Mert Sucu
müdafi Vildan Eda Çamurcu, müşteki polis Cihat Onur Aykaç'a boyunu sormuştur.
Buradaki gerekçe, sırtından vurulduğunu iddia ettiği noktanın yerden
yüksekliğini hesaplamak, odanın içinden yapıldığı iddia edilen atışların isabet
noktalarına ve trajelerine bakarak böyle bir noktadan vurulmanın mümkün olup
olmadığını tespit etmektir. Ancak
mahkeme başkanı bu sorunun yöneltilmesini engellemiştir.
Cihat Onur Aykaç'tan sonra
ifadesi alınan Abdullah
Karadaş'a, Aykaç'a sorulan
bazı soruların aynıları sorulmuştur. Buradaki amaç aynı olayı aynı
noktada yaşadıklarını iddia eden iki kişinin, aynı cevapları verip vermediğini
tespit etmek, eğer anlatımlarında gerçeğe aykırılık veya çelişki varsa bunu
ortaya çıkarmaktır. Ancak mahkeme başkanı, daha önce Aykaç'a sorulan soruları
Abdullah Karadaş'a yönelttiklerinde müdafileri engelleyerek "bu soru daha
önce soruldu, cevabı alındı" demiştir. Müdafinin "başkanım
yanılıyorsunuz bu soru sorulmamıştı" demesine rağmen yine de sorulmasına
izin vermemiştir.
Mahkeme
heyetinin müşteki polislerin ifadesini aldığı celseyi sanıklara kapalı yapması,
kritik konulardaki soruları sordurtmaması önemli bir savunma hakkı ihlali olmuştur.
1.2.
Dosyadaki raporlar eksik, kuşkulu ve çelişkilidir
Polis laboratuvarları tarafından hazırlanmış raporların
dosyaya eksik sunulması bazı şüphelerin oluşmasına sebebiyet vermiştir.
Yukarıda
olay yerini inceleyen polis memurlarının göz göre göre eksik soruşturma
yürüttüklerini ve çok bariz delilleri dahi koruma altına
almayarak, bu delilleri rapora yazmayarak görevi kötüye
kullandıklarını açıklamıştık. Benzer
şekilde, Mali Şube'nin adli emanetinde saklanan Mert
Sucu'ya ait silahın, bir polis memuru tarafından görevlendirilmediği halde
"yanlışlıkla" mühürü bozularak delil torbasının açıldığını, bunun
sonrasında Adli Tıp Kurumu'nda yapılan laboratuvar analizinde silahın DNA
analizine cevap vermediğini ve silaha kim ya da kimlerin temas ettiğini ortaya
çıkarma ihtimalinin kaybolduğunu anlatmıştık. Ayrıca Mert Sucu'nun hem olay yerinde
hem de gözaltında tutulduğu süreçte bazı polis memurları tarafından ağır
işkenceye maruz bırakıldığını da izah etmiştik.
Bu olaylar
bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, maddi hakikatin ortaya çıkarılması
konusunda bir polis laboratuvarı tarafından tanzim edilen raporun ya da
raporların güvenilirliği konusunda şüpheler oluşması kaçınılmazdır. Üstelik bu
şüpheler, raporlardaki bazı detaylar incelendiğinde daha da kuvvetlenmektedir.
Şöyle ki;
Mert Sucu tarafından açılan ateşle vurulduğunu iddia eden özel harekat polisi Cihat
Onur Aykaç'ın balistik yeleği ve yedek şarjörü, laboratuvar analizlerine tabi tutulmuştur.
Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından tanzim edilen 27.09.2018
tarih ve ANK-KİM-18-07930 uzmanlık numaralı
rapora göre, balistik
yelekteki delik etrafında atış artıkları tespit edilmiş ve
bu gerekçeyle mesafe tayini YAKIN ATIŞ olarak belirlenmiştir. Bu
tespitte tartışmalı bir nokta yoktur çünkü adli bilimler terminolojisinde yakın atış, namlu ile hedef arasında 30-45 cm mesafeye
kadar olan atışlara verilen
isimdir.
Ancak, İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından
tanzim edilen 31.07.2018 tarih ve iST-KİM-18-31201 uzmanlık numaralı rapora
göre, şarjör kılıfındaki delik
üzerinde atış artıkları tespit
edilmiş ve buna rağmen mesafe
tayini UZAK
ATIŞ olarak belirlenmiştir.
Bu iki raporun temel
mantıkları birbiriyle çelişmektedir ve atış artıkları
tespit edilen bir durumda ne gerekçeyle
UZAK ATIŞ teşhisi konulduğu raporda izah edilmemiştir.
Bunların
haricinde, kriminal polis laboratuvarları tarafından mahkeme dosyasına sunulmuş
raporlarda önemli eksikler bulunmaktadır. Şöyle ki;
İstanbul
Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından tanzim edilen 18.11.2018 tarih ve
iST-BLS-18-17827 uzmanlık numaralı
raporda, suç mahallinden ele geçirilen 10 adet
boş kovanın mikroskop altında karşılaştırıldığı ve hepsinin aynı ateşli
silahtan çıktığı beyan edilmiş, ancak bu mikroskobik incelemeye ait
fotoğrafların denetime imkan sağlayacak şekilde rapora eklenmediği görülmüştür.
Söz
konusu uygulama, dünyada tüm kriminal olaylarda başvurulan uluslararası
standartta bir uygulamadır ve neticesinde aşağıdaki şekilde örnek fotoğraflar
elde edilmektedir:
ÖRNEK FOTOĞRAF 8.1.
ÖRNEK FOTOĞRAF 8.4.
İstanbul
Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından tanzim edilen 25.04.2019 tarih ve
iST-BLS-19-05138 uzmanlık numaralı raporda, laboratuvar dahilinde Mert Sucu'ya ait silahla
deneme ve mukayese atışları yapıldığı, bundan elde edilen kovan ve mermi çekirdeklerinin
olay yerinden elde edilen kovan ve çekirdeklerle karşılaştırıldığı, bunun
neticesinde olay yerinde bulunan 10 adet boş kovanın, 1 adet mermi çekirdeği
parçasının ve 1 adet mermi çekirdeği gömlek parçasının Mert Sucu'nun silahından
atıldığına kanaat getirildiği beyan edilmiştir. Ancak, bu karşılaştırmalara
dair mikroskop altında çekilmiş olan fotoğrafların denetime imkan sağlayacak
şekilde rapora eklenmediği görülmektedir.
Söz
konusu uygulama dünyada tüm kriminal olaylarda başvurulan standart bir
uygulamadır, ateşli silahlarda namluyu kateden mermi çekirdeği, namlunun
içerisindeki yiv-setlere yaptığı
sürtünme neticesinde her silaha has farklı spesifik
izler kazanır:
Eğer olayda kullanılan ateşli silah ele geçirilmişse, bu silahla laboratuvar ortamında test atışları yapılarak, silahtan çıkan mermi çekirdeklerinin üzerinde
oluşan yiv setler mukayese edilir. Eğer olay
yerinden elde edilen mermi çekirdeklerindeki izler, test atışlarından elde
edilen çekirdeklerdeki izlerle tam uyuşuyorsa, bunların aynı silahtan
atıldığına karar verilir.
Benzer şekilde
mukayesesi yapılan bir diğer unsur da boş kovanlardır. Ateşli
silahın tetiği çekildiği anda silahın içinde
yer alan iğne, mermi kovanında
primer adı verilen yere vurarak primerin içindeki
küçük patlayıcıyı harekete geçirir. Bunun patlaması, kovanın içindeki büyük
patlayıcı mekanizmayı tetikler ve oluşan patlamanın basıncıyla mermi
çekirdeği namludan atılır.
Tetik çekildiğinde primere
vuran iğnenin bıraktığı iz spesifik bir izdir ve her silahta
değişir. Bu iğne izleri de mukayese edilerek olay yerinden elde edilen
kovanların, laboratuvarda teste
tabi tutulan silahtan
atılıp atılmadığı tespit edilebilmektedir. Mikroskop altında yapılan
incelemede bir tarafa olay yerinden ele geçirilen kovan, diğer tarafa da
laboratuvarda test atışından elde edilen kovan yerleştirilir ve bu ikisi
üzerindeki izler mukayese edilir:
ÖRNEK FOTOĞRAF 10.1.
ÖRNEK FOTOĞRAF 10.2.
İstanbul
Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından tanzim edilen 13.11.2018 tarih ve
iST-KİM-18-35887 uzmanlık numaralı raporda, AAS ile atış artıkları analizi
çalışılmış, el svabları alınmış olan sanık Mert Sucu ve 3 özel harekat
polisinin ellerinde atış artıkları "vardır" veya "yoktur" şeklinde
kanaat bildirilmiştir. Oysa raporda denetime olanak sağlayacak şekilde yer
alması gereken kimyasal analiz, tablo ve grafikler yer almamaktadır. Benzer bir
raporda bulunması gereken, atış artıklarının en temel bileşenleri olan BARYUM, ANTİMON
ve KURŞUN elementlerinin konsantrasyonlarını gösteren tablo ve grafiklere örnek vermek
gerekirse;
ÖRNEK FOTOĞRAF 11.3.
Özetlemek
gerekirse, dosyamıza ibraz edilmiş kriminal polis laboratuvarları raporlarında
elde edilmiş neticelere ve yorumlara nasıl ulaşıldığı konusunda denetime olanak sağlayacak tek bir bilimsel
veri yer almamaktadır. Bu şartlar altında bu raporlara konu edilen testlerin
Adli Tıp Kurumu tarafından yeniden yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.
İKİNCİ BÖLÜM
2. İDDİA MAKAMININ OLAYI YORUMLAMASI TAMAMEN HATALI VE TARAFLI OLUP, BU YORUMA RAĞBET EDİLMESİ
MÜMKÜN DEĞİLDİR
Bu iddia ile alakalı olarak eksik soruşturma yürütülmüş ve çok önemli deliller
araştırılmamış / karartılmıştır. Dosyada mübrez deliller şunlarla sınırlıdır:
1.
Müşteki özel harekat polislerinin ifadeleri,
2.
Mert Sucu'nun ifadesi,
3.
Olay Yeri İnceleme Ekibi'nin
tanzim ettiği rapor,
4. Kriminal Polis Laboratuvarları tarafından yapılan test ve analiz
raporları.
Bunları değerlendirdiğimizde;
1.
Müşteki özel
harekat polislerinin ifadeleri çok sayıda çelişkilerle doludur. Bu çelişkileri
ilerleyen bölümlerde detaylıca ortaya koyacağız. İfadelerdeki yadsınamacak bu çelişkiler müşteki
özel harekat polislerinin gerçekleri gizlediğini ve bu sebeple olay hakkındaki doğru bilgileri aktarmadıklarını göstermektedir.
2.
Mert Sucu olay
anında küçük bir odanın içinde derin uyku halindedir. Olay hakkındaki tüm
bilgisi, uykusundan panikle uyandığı an odanın içinden gördüğü ve yaşadığı kadardır.
Odanın dış kısmında, özel harekat polislerinin durumları hakkında hiç
bilgi sahibi değildir. Kaldı ki odasından çıkarıldıktan sonra ağır şekilde darp
edilmiştir. Bu işkence
ilerleyen günlerde de aralıksız devam
etmiştir. Mert Sucu'nun verdiği ilk ifade Mali Şube'de
16.07.2018'de alınan ifadesidir.
3.
Olay Yeri İnceleme
Ekibi hayrete şayan derecede eksik soruşturma yürütmüş, olay yerindeki kan
lekeleri ve duvarlardaki isabet noktaları gibi maddi hakikati ortaya çıkaracak en kritik delilleri
dahi toplamamıştır. Mert
Sucu'nun başucundaki komodin
üzerinde sonradan ortaya çıkan 2 fazladan boş kovan halen açıklanamamaktadır.
Olay Yeri İnceleme Ekibi'nin hatalarını 1. bölümde izah etmiştik. Dolayısıyla bu ekibin tanzim
ettiği rapor hem doyurucu bilgiden
muaf, hem de çok kritik
delillerin dahil edilmemesi sebebiyle şüpheli ve eksik bir rapordur.
4.
Kriminal Polis
Laboratuvarları raporları sadece birtakım deliller üzerinde uygulanan
analizleri içermektedir. Olayın büyük resmini çizebilmekten çok uzaktır. Kaldı
ki meslektaşlarının olayın mağduru olduklarını iddia etmiş olmaları, bu kurumun tarafsızlığını şüpheye
düşürmektedir. Bu sebeple tüm analiz ve incelemelerin Adli Tıp Kurumu
tarafından yapılmış olması gerekmekteydi. Öte yandan bu laboratuvarlar akredite
kurumlar değildir ve uluslararası standartlarda çalışma yürütmemektedir.
Nitekim dosyamızda bu laboratuvarlarca tanzim edilen raporlarda hiçbir
mikroskobik fotoğrafın, kimyasal analiz neticesinin, tablo ve grafiğin yer
almaması, raporların tarafsız uzmanlar yardımıyla denetlenebilmesini olanaksızlaştırmıştır.
Dosyamızdaki bilgiler bu
saydıklarımızla kısıtlı kalmıştır. İddia edilen olaya tanıklık etmiş olabilecek
çok sayıda kişi varken bunların hiçbirisi
tanık olarak tespit edilip dinlenmemiş, olayın cereyan ettiği alanı gören
bahçe güvenlik kameraları, polis helikopteri kamerası, polis foto film şubesi
kamerası vd. görüntü kaynakları
defalarca ısrarlı taleplerimize rağmen dava dosyasına alınmamıştır.
İddia
makamı ise, davamızdaki diğer tüm konularda olduğu gibi bu konunun yorumunda da
tarafsız davranmamış, her şeyi Mert Sucu aleyhine değerlendirirken birçok soyut
ve gerçeklikten uzak detayı da kendince doğru
kabul edip suç isnadında
kullanmıştır. İddia makamının bazı yorumları deyim yerindeyse “hayal
görme" şeklinde suç isnat etmeye varmıştır.
Şimdi bu isnatlara karşı detaylı savunmalarımızı sunuyoruz:
2.1. Olay talimatla gerçekleşmemiştir
İddianameye göre, güya
"polis baskını gibi acil durumlara
ilişkin bir güvenlik protokolü hazırlandığı, aynı zamanda bir nöbet sistemi
oluşturulduğu anlaşılmış, hem sözde güvenlik protokolünde hem de nöbet sisteminde silahlı örgüt
mensuplarının ne şekilde
davranacaklarına ilişkin talimatlar verildiği BEYANLARDAN
anlaşılmıştır." (Sayfa 54)
İddianamenin aynı sayfasında devam eden paragrafta da 11.07.2018 sabahı
görevli polis memurlarına güya söz
konusu güvenlik protokolü ve nöbet sisteminin uygulanması kapsamında ateş
edildiği öne sürülmektedir.
İddianamenin
155. sayfasında ise BAHSE KONU OLAYIN ANLIK BİR REAKSİYON VE REFLEKS OLARAK, YAHUT MUHTEMEL BİR SALDIRIYA REAKSİYON olarak
gerçekleştirilmiş olabileceği
söylenerek makul bir izah ortaya konmuştur. Fakat devamında son derece
isabetsiz bir şekilde bu makul izah arama gayretinden vazgeçilmiş, güya olayın
operasyonun ilerleyen saatlerinde yaşandığı öne sürülerek bu sebeple "silahlı saldırı olayının ifadelerde geçen
örgüt içi tedbirler kapsamında örgüt liderinin talimatları doğrultusunda
gerçekleştirildiği değerlendirilmektedir" denilmiştir. Aynı anlatım, mahkeme
huzurunda sorguların yapılmaya başlandığı Eylül 2019
tarihinden itibaren istikrarlı şekilde bir kısım sanıklar tarafından izah
edildiği halde iddia makamının
esas mütalaasına da noktası virgülüne
kadar aynı cümlelerle kopyalanmıştır. Ayrıca söz
konusu sözde talimatı iki etkin pişman sanık ile iki husumetli müştekinin
beyanlarına dayandırdığını açıklamıştır. Etkin pişmanlık hükümlerinden istifade
etmek amacıyla hareket
eden sanıkların müvekkile
suç isnat etmekte hukuki
çıkarları bulunduğu için bu kişilerin beyanları çok dikkatli incelenmeli ve
somut delillerle desteklenmelidir. Husumetli müştekilerin ise zaten müvekkile
zarar verebilmek adına sayısız yalanı dile getirdikleri ortaya çıkmıştır. Bu beyanlara
da şüpheyle yaklaşılması zorunludur. Ancak buna rağmen iddia makamı bu
ifadelerin içinden de sadece işine gelen yerleri cımbızlamış, anlatımları
olduğu gibi mütalaasına aktarmayıp, anlamlarını da çarpıtarak yer vermiştir.
İddia
makamının esas hakkındaki mütalaasında alıntı yaptığı etkin pişman sanıklardan
biri Emre Kutlu'dur:
Dosya kapsamında operasyondan sonra etkin pişmanlık hükümlerinden
yararlanmak istediğini ileri süren sanık Emre KUTLU 16.10.2018 tarihinde
alınan ifadesinde; "Özel ders alan silahlı grupta Tarkan YAVAŞ, Mert SUCU,
Alpar SAYIN, Cüneyt ÖZYAŞAR, ayrılan
Özkan MAMATİ, ayrılan
Ümit KURUCA bu gruptaydı. Adnan OKTAR bu gruba sürekli riskli bir
durum veya bize karşı bir hareket olursa kim olduğuna bakmadan ateş etmelerini
söylerdi. Bu söylem bir talimattı. Bu tarz konuşmalara Dragos denen
Kandillideki villada "kule" denen yerin önünde Tarkan YAVAŞ.ve
hatırlamadığım başka örgüt üyelerinin de olduğu ortamda birkaç defa şahit
oldum" beyanı ile örgüt liderinin silah kullanma konusunda talimat
verdiğine ilişkin hususu belirttiği...
Tüm
etkin pişmanlar için geçerli olan "müvekkile suç atarak kendini kurtarma
ve etkin pişmanlık hükümlerinden istifade edebilme" durumu sanık Emre
Kutlu için de geçerlidir. Emre Kutlu bu ifadesini olayın üzerinden 3 aydan uzun
bir süre geçtikten sonra vermiştir. Basından duyduğu sansasyonel bir konuya
güya kendi bilgisini aktarıyor gibi hava vererek etkin pişmanlık hükümlerinden
istifade edebilmeyi garantileyeceğini düşünmüştür.
İşin ilginç yanı, aynı
Emre Kutlu, aynı tarihli ifadesinde (stüdyonun
önündeki) "kulübe içerisindeki TV ekranından binanın etrafındaki
güvenlik kameraları takip edilerek riskli bir araç ya da şahsın yaklaşması
durumunda silah ile birlikte hızlıca
yanına koşulurdu ve
mülakat yapılırdı" demiştir. Oysa bir önceki
anlatımında "riskli
bir durum veya bize karşı bir hareket olursa
kim olduğuna bakmadan ateş etmelerini söylerdi" diyerek belli ki Mert Sucu
olayını bu şekilde talimatla yapılmış gibi göstermeye çalışmıştır.
Hayatın
olağan akışında, her karşılaşılan riskli durumda karşıdakinin kim olduğuna
bakmaksızın ateş açmak
mümkün değildir. Müvekkil
çok sayıda tehdit
alan bir kişidir, ancak buna rağmen hayatına devam
etmektedir. AVM'lere çarşı pazar yerlerine alışverişe çıkmakta, davetlere,
etkinliklere katılmakta, oteller ve organizasyon mekanlarına gitmektedir. Müvekkilin yanındaki her arkadaşı, HER RİSKLİ DURUMDA
KARŞISINDAKİNİN KİM OLDUĞUNA
BAKMAKSIZIN ATEŞ ETMİŞ
OLSAYDI, bugüne dek
yüzlerce vaka olması
gerekirdi. Oysa tek bir tane bile vaka olmamıştır.
Etkin pişman
sanık Emre Kutlu'nun hukuken yasak olmasına
rağmen aynı konudaki ikinci ifadesinin alınması için
tekrar Mali Şube'ye götürülmüş olması, burada günlerce kalmış olması ve daha önce verdiği 17.07.2018 tarihli Mali Şube ifadesinde
ve 16.10.2018 tarihli savcılık ifadesinde söylemediği
halde burada bu şekilde gerçeğe aykırı bir beyan vermiş olması son derece
şüpheli bir durumdur. Emre Kutlu'nun ifadesini alan memur kim diye
baktığımızda, karşımıza yine 326730 sicil numaralı polis Halil İbrahim Aygüner
çıkmaktadır.
İddia makamının mesnetsiz
teorisine dayanak yaptığı bir diğer kişi, müşteki Uğur Şahin'dir. Uğur Şahin
ilk olarak 13.11.2017 tarihinde Mali Şube'de ifade vermiş ve silahla ateş etme talimatından tek bir
cümlede dahi bahsetmemiştir. Uğur Şahin, Ümit Kuruca ve Özkan Mamati
tarafından imzalanarak Mali Şube'ye 03.01.2018 tarihinde sundukları fişleme
dosyaları arasında sözde "polis
baskını protokolleri" isimli bir dosya da yer almıştır. Bu dosyada
özetle;
Kapıya polis geldiğinde telefonda veya kapıda
bekletilmesi, çay veya kek ikram
edilmesi, zaman kazanılması, gelen polislere sakin ve ikramcı davranılması,
gelen polislerle "ülkücü müsünüz" veya "özel harekat destan
yazdı" şeklinde sohbet edilmesi şeklinde anlatımlar olup, sırf bu konuya yönelik hazırlandığı görülen sahte
bir dosyada dahi "kim olduğuna bakılmadan ateş edilmesi" veya
"gelen kolluk kuvvetlerine ateş edilmesi
ve kendisine kaçmak
için zaman kazandırılması" şeklinde bir anlatım olmadığı aşikardır.
Eğer gerçekten böyle bir talimat var olsaydı, OPERASYONDAN ÖNCE,
dolayısıyla da Mert Sucu olayı BASINA
YANSIMADAN ÖNCE bu anlatımların yapılmış olması beklenirdi. Olay
duyulduktan sonra bu konuda yapılmış izahların, üstelik
de müvekkile suç atmakta hukuki
yararı olan etkin pişman
sanıklar ve husumetli müştekiler tarafından yapılmış olmasının hukuken hiçbir
değeri bulunmamaktadır.
Husumetli müşteki
Uğur Şahin'in ifadelerine bakmaya devam edecek olursak, Uğur Şahin 03.01.2018 tarihinde bir kere
daha Mali Şube'nin yolunu tutmuş ve bir ifade daha vermiştir. Bu ifadesinde de
iddia makamının "ateş etme talimatı" hususunda dayanabileceği bir anlatımı bulunmamaktadır. Ancak Şahin bu ifadesinde bambaşka bir yalanı dile getirmiş, güya
müvekkilin "özel sohbetlerimizde
özellikle ben, Ümit, Atalay ve Özkan MAMATİ'ye silahla ilgili taktikler
verirdi. Örneğin bir çatışma
esnasında yanınızdaki kardeş sinmiş
ve tırsmış ise ona da bir tane sıkın arada kaynadı dersiniz" dediğini iddia etmiştir. Bu isnadı da hiçbir şekilde
kabul etmiyoruz, tamamen
yalandır ve husumet hisleriyle ortaya atılmış, ispatı imkansız bir ifadedir.
Ancak yalan olduğunu anlamak son derece kolaydır Ne Ümit Kuruca ne de Özkan
Mamati, defalarca ifade vermiş olmalarına rağmen bu konudan tek bir kere bile
bahsetmemişlerdir. İleride de göreceğimiz gibi bu tarz "çamur at izi
kalsın" tarzı yalan beyanlar nedense
hep müvekkille baş başa, yanlarında kimse yokken
yaşanmış konuşmalara ait çıkmaktadır!
Uğur Şahin
daha sonra birkaç
kere daha ifade vermiş olmasına
rağmen, silahla ateş etme talimatı konusunda hiçbir
bilgi beyan etmemiştir. Fakat ilginç bir şekilde,
07.09.2020'de mahkemede ifade vermeye
geldiğinde bu konu hakkında uzun senaryolar
yazmaya başlamıştır, örneğin;
"...bahçeye sarhoş girmiş vesaire böyle çok ciddi bir olay değildi ama
biz herkesi teyakkuza geçirdik. Tabi biz de oradan, benim o zaman silahım yoktu
2006'da silahları alıp herkes
aşağı indi Adnan
Oktar'ın bahçesine doğru.
Bu tip bir talimat evet vardır efendim."
Bunu
anlattıktan sonra Uğur Şahin hızını alamayıp daha olağandışı hikayelere
geçmiştir. Şahin'in yazdığı senaryodaki hikayeleri yüzlerce müşteki ve etkin
pişman sanığın tek bir tanesi bile daha önce dile getirmemiştir. Müvekkilin
yanında 30 yılı aşkın süre kalmış olan müştekilerden bile bu tarz Hollywood
senaryolarından devşirme hayali anlatımlar çıkmamıştır. Eğer Uğur Şahin'in yazdığı
senaryolar gerçek olsaydı, bu
tarz olayların defalarca hayata geçmiş olması gerekirdi, oysa müvekkilin
arkadaşları arasında tek bir kişinin dahi adli sicil kaydı bulunmamaktadır.
Katılan
Müşteki Özkan Mamati'ye gelince, 2017'den itibaren defalarca Mali Şube'nin yolunu
tutmuş ve deyim yerindeyse "her
aklına geldiğinde" ifade
vermiştir. Buna rağmen bu ifadelerinin hiçbirinde müvekkilin silahla
ateş açma talimatı verdiğini söylememiştir. Ancak Uğur Şahin gibi Özkan Mamati
de mahkeme huzuruna geldiğinde şov yapma imkanı bulduğunu düşünmüş olacak ki,
Hollywood filmlerinden ve Kurtlar Vadisi
dizisinden öğrendiği konuları sanki müvekkil söylemiş gibi anlatmaya
başlamıştır.
Bu
kişilerin anlatımlarındaki ortak özellik, hayali anlatımlarındaki konuları
sadece kendilerinin duymuş olması, güya müvekkilin yanlarında başka kimse yokken
ya da 1-2 kişi varken söylediğini iddia etmeleridir. Tüm anlatımların yalan
olduğunun kanıtı, güya müvekkilin bir dediği iki edilmezken bu tarz talimatlarının 40 yıl boyunca tek bir kere bile uygulanmamış
olmasıdır.
Husumetli müştekilerin mahkemede bu çirkin şovu yapmalarındaki bir amaç da bu
anlatımlarının bir kısım basında
yer bulması içindir.
Bu kadar sansasyonel hikayeleri basının kaçırmayacağını
düşünmüş olacaklar ki, bu tarz hayali anlatımlara başvurmuşlardır.
Toparlayacak
olursak, iddia makamı Mert Sucu olayını güya talimatla gerçekleştirilmiş bir
silahlı eylem olarak lanse etmeye çalışırken sadece hayali anlatımlara
dayanmaya çalışmış, somut delil aramamış, somut gerçekleri hep göz ardı
etmiştir.
Gerçekte
nasıl yaşandığına dair bile somut bilgilerimizin kısıtlı olduğu Mert Sucu
olayının herhangi bir talimatla gerçekleşmediğine dair diğer beyanlarımız şu şekildedir:
2.1.1.
MÜVEKKİL ADNAN OKTAR OLAYDAN 1,5 – 2 SAAT ÖNCE İKAMETTEN
AYRILMIŞTIR
Öncelikle tespit
edilmesi gereken husus, olayın hangi
saat aralığında cereyan
ettiği ve bu sırada müvekkilin ikamette bulunup bulunmadığıdır. Çünkü
iddia makamı olayın talimatla olduğunu iddia ederken soyut beyanları dikkate
almaktadır ve müşteki Alper Ünek'in olay basına yansıdıktan 3 gün sonra verdiği
ifadesinde şöyle hayali bir isnat yer almaktadır:
"...ayrıca nöbet sistemi ile ana karargahtaki günlük işleyişleri yaparlar.
Adnan Oktar isimli şahsın yakın korumaları da bu gruptan seçilir. Adnan Oktar
bu gruptaki şahıslara; 'şayet kolluk kuvvetleri kendisine karşı bir operasyon
düzenlerse, gelen kolluk kuvvetlerine ateş etmeleri ve kendisine kaçmak için zaman kazandırmaları’ talimatını vermiştir.
Adnan Oktar şayet kendisi uğruna ölünürse şehit olacaklarını söylerdi."
ALPER ÜNEK Mali Şube ifadesi,
14.07.2018, sayfa 4.
Alper Ünek güya çok detaylı bilgiye
sahipmiş gibi anlattığı hayali senaryonun içinde HİÇBİR NOKTADA YER ALMAMAKTADiR. Silah ruhsatı olan birisi değildir
ve bir takım diğer müştekilerin iddialarında yer alan
"silahlılar" grubunda adı hiç sayılmamıştır. Olayın yaşandığı
tarihten 2 yıl önce
müvekkilin arkadaş grubundan ayrılmış birisidir.
Sanıkları en yüksek derecede zararlandırmak amacına matuf bu türlü hayali
senaryo anlatımları, birlikte hareket
eden husumetli müştekilerin tamamında görülmektedir.
Bunlar müvekkilin arkadaş grubunu sözde silahlı suç örgütü gibi gösterebilmek
için "hücre evler", "hücre sisteminin uygulandığı karanlık bir
yapı", "gizlilik ve ketumiyetin en üst derecede uygulandığı bir
örgüt" imajı vermeye çalışmaktadır. Çünkü ancak böyle söylediklerinde;
1.
On yıllar boyunca
içinde yer aldıkları camiayı güya silahlı suç örgütü gibi lanse edebilirler.
2.
On yıllar boyunca
içinde yer aldıkları halde nasıl olup da kalmaya devam edebildiklerini makul
bir zemine oturtabilmek için "suçlardan haberimiz yoktu ki, her şey gizliydi,
görmedik, duymadık" gibi inandırıcılıktan uzak kendilerini ayrı tutma
gayreti gösterebilirler.
Oysa bir taraftan sözde ketumiyet ve
tedbir uygulamalarıyla hücre sistemi uygulanması, diğer taraftan da alakasız her husumetli müştekinin güya her türlü suç
sisteminin nasıl uygulandığını detaylıca bilmesi, gizli her konuda "çok
özel" bilgilere sahip olması birlikte açıklanamaz. Alper Ünek'in ifadesindeki
anlatım da bunun tipik bir örneğidir. Ünek silah sahibi olmayıp, sözde silahlı
grubun içinde yer almadığı halde, 2 yıldır ayrı olduğu halde güya müvekkilin bu
gruba verdiği tüm talimatları ezbere saymaktadır.
Alper
Ünek'in olayın haberlerde duyulmasından 3 gün sonra verdiği ifadesine bir detay
daha dikkat çekmektedir: Ünek ifadesinde müvekkilin güya yanındaki
arkadaşlarına KOLLUK KUVVETLERİ'nin kendisine karşı düzenleyeceği bir OPERASYON olur ise KOLLUK
KUVVETLERİNE ATEŞ AÇILMASI
ve KENDİSİNE KAÇMAK
İÇİN ZAMAN KAZANDIRILMASI talimatı verdiğini iddia etmiştir.
Bu
hayali talimatın kapsamının sadece gazetede okuduklarıyla ve TV'de
seyrettikleriyle kısıtlı kalması Alper Ünek'in yalan söylediğinin net
delilidir. Çünkü hiçbir şekilde kabul etmemekle beraber,
bir an için ateş etme talimatının söz konusu
olduğunu düşünsek, bunun kapsamının çok daha geniş olması gerekirdi. Müvekkile
zarar verebilecek çok sayıda husumetli kişi vardır. Bu kişilerden geçmişte açık
tehditler alınmış, emniyet
bu konuda çalışma
yürütmüştür. Örneğin Köroğlu
Derneği yöneticisi Mahmut Alan öte yandan en büyük terör örgütleri
müvekkili suikast listesine almıştır, İçişleri Bakanlığı bu tehlikeye müteakip
müvekkile polis koruması vermiştir.
Özetle,
müvekkil yanındaki arkadaşlarına kendisini korumaları için ateş açma talimat
vermiş olsaydı, kapsamı da çok daha geniş olurdu. Husumetli Alper Ünek'in
ifadesindeki gibi "kolluk kuvvetlerinin düzenleyeceği bir operasyonda
kaçması için zaman kazandırmak" şeklinde olamazdı. Bunlar Alper Ünek'in
basından edindiği bilgileri müvekkile zarar verebilmek için kullandığı hayali
iddialardır. İddia makamı müştekinin husumetini ve yalan söylediğini tespit
edememiş veya görmezden gelmiş, bu sebeple
de inandırıcılığı olmamasına rağmen bu mesnetsiz
beyanı birebir iddianamesine
ve esas mütalaasına taşımıştır.
Husumetli
Alper Ünek'in hayali beyanındaki "kaçma için zaman kazandırmak"
anlatımı da yaşanan gerçeklerle örtüşmemektedir, şöyle ki;
11.07.2018
tarihli Olay Yeri İnceleme Raporu'nda olayın saati olarak 'saat
06:00 sularında operasyon
düzenlendiği esnada'' denmektedir.
Aynı tarihli el yazısı
Arama Yakalama Tutanağı'nda ateş etme olayının saati olarak "olay günü saat 06:30 sıralarında görevli özel harekat
timine...” denmektedir.
Polis memuru Abdullah Karadaş ifadesinde “adrese 05:30 sıralarında
gidilmiş...arama devam ederken yaklaşık 1 saat sonra...” diyerek ateş açılmasının
saatini 06:30 suları olarak
belirtmiştir.
Polis memuru Cihat
Onur Aykaç ifadesinde 'yerleşkeye
girmemizden yaklaşık 1 saat kadar sonra...'' diyerek ateş
açılmasının saatini 06:30 suları olarak
belirtmiştir.
Oysa müvekkil Adnan Oktar'ın ikametten çıkış saati, emniyet fezlekesinde yer alan güvenlik kamera kayıtlarında 04:47 – 04:50 arası olarak tespit
edilmiştir:
Müvekkilin
ikametten ayrıldığı saat ile, iddia edilen olayın yaşandığı saat arasında
yaklaşık 1,5 – 2 saat süre vardır. Açıktır ki, 1,5 – 2 saat önce çıkıp gitmiş
müvekkilin güya "kaçmasına zaman kazandırmak için" Mert Sucu'nun odasının
içinden polislere ateş etmesi
kadar anlamsız bir iddia olamaz.
2.1.2. OLAYIN YAŞANDIĞI İDDİA EDİLEN BÖLGE, İKAMETTEN ÇIKIŞ GÜZARGAHINDA DEĞİLDİR
Mert
Sucu'nun uyuduğu oda, iddia edildiği gibi müvekkile kaçma zamanı kazandıracak konumda
değildir. Bunu yapabilmesi için, polislerin geldiği
istikamet ile müvekkilin
dışarı çıktığı yol arasında durması gerekirdi.
Kaldı
ki söz konusu polis operasyonu farklı şubelerden yüzlerce polisin katılımıyla
gerçekleştirilen hava destekli bir operasyondur. Olay anında ikamet sınırları
içinde yüzlerce polisin bulunduğu düşünülürse, ikamet arazisinin en ücra
köşesinde bir ateşli silah olayının yaşanması diğer bölgelerdeki arama yakalama
çalışmalarını aksatmayacaktır. Nitekim diğer tüm odalarda ve alanlarda polisin
çalışmaları hiçbir aksama olmadan devam etmiş, tutanaklara bu olay sebebiyle
herhangi bir olumsuzluk aksetmemiştir.
2.1.3.
SÖZDE TALİMAT GERÇEKTEN VAR OLSAYDI İKAMETTE OLUP UYGULAMASI GEREKEN DİĞER
20 KİŞİ BÖYLE BİR EYLEMDE BULUNMAMIŞTIR
11
Temmuz 2018 tarihli polis operasyonunda Mert Sucu olayının yaşandığı iddia
edilen ikametten Mert Sucu haricinde 20 kişi daha gözaltına alınmıştır. Bu
kişilerin bir kısmı ruhsatlı silah sahibidir, olmayanlar ise ikamette bulunan
ruhsatlı silahlara rahatlıkla erişebilecek konumdadır. Bu kişilerden Hüseyin
Alpar Sayın için sözde koruma müdürü" veya "silahlı grubun
imamı" gibi suç isnatları yapılmıştır. Bu kişilerden Orhan Mazıcı ve
Kartal İş sözde "silahlı koruma grubu" üyesi gibi lanse edilmiştir.
Operasyonu gerçekleştiren ekiplerin ikametin ana kapısına gelişleri
bahçe güvenlik kameralarından görülebilmektedir. Görevli memurlar ikametin
en alttaki kapısından giriş yapıp şüphelilerin bulunduğu
evlere ulaşıncaya kadar bir süre geçmiştir. Bu süre
zarfında eğer sözde talimatta belirtilen şekilde bir eylem yapılmak istenseydi,
bunu yapabilecek her türlü imkan vardı. Oysa müvekkilin o sırada ikamette
bulunun arkadaşları tüm kapıları açıp polislerin rahat ilerlemesini sağlamış,
hep birlikte polislerin gelişini beklemiştir. Operasyon anında ikametin tüm
bahçe ve yol kapıları açıktır:
Öte yandan,
11.07.2018 tarihinde 100'den
fazla ikamet ve işyerine eş zamanlı polis operasyonları icra edilmiş, 250
kadar kişi gözaltına alınmıştır. Bu kişilerin aralarında da ruhsatlı silah sahibi olanlar bulunmaktadır
ancak tek bir kişi dahi polislere direnç göstermemiştir. Tek el dahi silah
atılmamıştır.
Tüm
bunlara ilaveten, müvekkilin arkadaş camiası 40 yılı bulan bir süredir
birliktedir. Bu süre zarfında camiaya
katılanlar olmuş, ayrılanlar olmuş, ancak 40 yıllık
zaman zarfında iddianamede isnat edilen tarzda tek bir vukuat
dahi yaşanmamıştır.
Tüm
bu gerçeklerin farkında olan iddia makamı da elinde hiçbir somut dayanak
olmadığı için müvekkilin arkadaş camiasını güya silahlı suç örgütü gibi
gösterebilme adına 1999 yılında yaşanmış bir olayı güya "suç örgütünün
silahlı eylemi" şeklinde lanse etmeye çalışmıştır. İddia makamının
bahsettiği olay, müvekkilin arkadaş grubunda yer alan Serkan Ciminli isimli kişinin bir arkadaşını Bebek semtindeki evine
bırakırken Piç Mahmut
lakaplı sokak eşkıyasının düzenlediği bir pusu neticesinde çapraz ateşe
alınarak şehit edilmesidir. Serkan Ciminli polis ajanı olarak adı geçen şahsın
liderliğindeki suç örgütünü yasadışı silah kaçakçılığı yaparken suçüstü
yakalatmış, bunun için polisle iş birliği içinde çalışmış ve hayatını tehlikeye
atarak suçluları yakalatmıştır. Piç Mahmut isimli kriminal
hapisten çıkar çıkmaz ilk iş olarak
kendisini yakalatan Serkan Ciminli'ye pusu kurup çapraz ateşle kalleşçe
sırtından vurarak şehit etmiştir.
İşte iddia makamının ne kadar çaresiz
kaldığı, burada anlatılan
olayı bile güya silahlı
suç örgütü eylemi gibi lanse etmeye çalışmasından bellidir.
2.2. Polisler Yaralanmamıştır
2.2.1.
OLAY YERİNDE TANZİM EDİLMİŞ HİÇBİR YAKALAMA EL KOYMA TUTANAĞINDA YARALANMA DURUMU BELİRTİLMEMİŞTİR
Polis operasyonu sırasında
tanzim edilen resmi tutanaklarda silah kullanma olayından bahsedilmiş, ancak
iki polis memurunun vurulması gibi çok önemli bir olaya dair tek bir satır tutanaklara geçirilmemiştir.
Dosyamızda iki adet olay yeri yakalama el koyma tutanağı
bulunmaktadır. HER İKİ
TUTANAKTA DA "'VURULMA'' DİYE BİR KONU MEVZU BAHİS DEĞİLDİR.
Tutanağın altında
vurulduğunu iddia eden polislerin de sicil numaraları bulunmaktadır. Ancak ne
ilginçtir ki, OLAYA KARIŞAN ÜÇ POLİSİN DE İMZASI BU TUTANAKLARA ATTIRILMAMIŞTIR!
Bu
konu hakkında en net bilginin bulunması gereken Olay Yeri İnceleme Ekibi
Raporu'nda, vurulduğunu iddia eden iki özel harekat polisinden birisinden hiç
bahsedilmemiş, diğeri hakkında
ise "ateş etme esnasında 414867
sicil sayılı özel
harekat görevlisinin
çelik yeleği arka kısmı üzerinde isabet deliği oluştuğu BİLGİSİ ALiNDi"
demekle yetinilmiştir. Bu raporda dahi bir YARALANMA BİLGİSİ YER ALMAMAKTADiR.
11.07.2018 tarihli Olay Yakalama El Koyma Tutanağı, sayfa 1
11.07.2018 tarihli ana bina oda 6 Arama Tutanağı, sayfa 6
11.07.2018 tarihli Olay Yakalama El Koyma Tutanağı,
sayfa 24
11.07.2018 tarihli Olay Yeri İnceleme
Raporu, Rapor No: 478, sayfa 2.
2.2.2.
OLAY YERİNE AMBULANS
VEYA TIBBİ MÜDAHALE
EKİBİ SEVK EDİLMEMİŞTİR
Güya
Mert Sucu'nun ateş açması sonucu isabet aldıklarını iddia eden iki özel harekat
polisi, bu sözde isabetler neticesinde yaralanma olup olmadığını ve kendilerine
yapılan ilk müdahaleyi ifadelerinde şöyle anlatmışlardır;
Abdullah Karadaş 22.07.2018 Mali Şube İfadesi:
...daha sonra biz görevliler isabet alıp almadığımızı kontrol ettik. Operasyona katılan ekip arkadaşımız Cihat
Onur AYKAÇ'ın çelik yeleğin arkasından vurulduğunu,
benin çeleğimde bulunan
şarjörlerin arasında mermi
gömleği olduğunu gördük.
Cihat Onur Aykaç 17.07.2018 Mali Şube İfadesi:
Olayın olmasından hemen sonra arkadaşlarım beni güvenli
bölgeye çağırdılar. Vücudumda herhangi bir kanama veya başka bir isabet var mı
diye kontrol ettiler.
Bu anlatımlardan çok net şekilde
şunu anlıyoruz:
1.
Güya ateş edilme hadisesi
yaşandıktan sonra her iki özel harekat polisi
de kontrol edilmiştir.
2.
Bu
kontrol kendilerine bırakılmamış, ekip arkadaşları tarafından yapılmıştır.
3. Bu kontrol için özel harekat
polisleri ayrı bir yere alınmışlardır.
4.
Bu kontrol özel
harekat polislerinin vücutlarının dahi kontrol edilmesi şeklinde yapılmıştır.
5.
Bu kontrolde
özel harekat polislerinin isabet alıp almadıkları, yaralanıp yaralanmadıkları, vücutlarında kanama olup olmadığına
bakılmıştır.
Eğer
iddia edildiği gibi iki özel harekat polisi Mert Sucu'nun ateşiyle yaralanmış
olsaydı, bunlardan birisinin kolunda, isabet alan yedek şarjörünün içindeki bir
merminin patlaması sonucu
yaralanma olsaydı, aynı kişinin
sırtındaki balistik yeleğe bir mermi girmiş olsaydı,
özetle eğer her iki polisten
birisinde en ufak bir yaralanma izi görülseydi, bu polislere
muhakkak tıbbi bir müdahale yapılırdı. Duruma göre ya olay yerinde operasyon
ekibinin sağlıkçıları tarafından ya da gerekli görülürse ambulans çağırılarak hastaneye sevk edilerek
bir tıbbi müdahale
yapılması gerekirdi. Oysa ne
böyle bir müdahale yapılmış ne ambulans sevk edilmiş ne de polis memurlarına bu
kontrolleri yapan diğer polis memurlarından bir ifade, beyan veya tutanak alınmıştır. Dolayısıyla iki özel harekat polisinin olay anında yaralandığına dair en ufak bir delil dava dosyamızda yoktur.
2.2.3.
YARALANDIĞINI İDDİA EDEN MÜŞTEKİ POLİSLER,
BU YARALANMAYA DAİR BİR
HASTANE RAPORU ALMAMIŞLARDIR
Günümüzde
en basit bir sokak kavgasında dahi şikayetçi tarafın ilk yaptığı iş,
yaralandığını belgelendirmek olmaktadır. Bunun resmi olabilmesi için bir devlet
hastanesinde gerçekleştirilecek tıbbi muayene sonucu rapor tanzim edilmesi
gerekmektedir. Bu raporda;
1.
Yaralanmanın ne şekilde olduğu,
2.
Yaralanmanın vücudun hangi bölgesinde olduğu,
3.
Yaralanmanın vücutta nasıl bir tahribat yaptığı,
4. Yaralanmanın çeşidine göre röntgen, MR, vb. raporların talep edilmesi,
5.
Yaralanmanın
vücutta yaptığı tahribata göre mağdurun ne kadar süreyle hangi tür işleri
göremeyeceği,
bilgilerinin bulunması gereklidir. Daha sonra yapılacak adli tahkikatta ve yargılama
aşamasında örneğin yaranın hayati organlara yönelik olup olmaması gibi detaylar
suçun vasfını doğrudan etkileyen çok önemli detaylar olmaktadır.
Görev
icabı katıldıkları bir operasyon esnasında ateşli silah yaralanmasına maruz
kaldıklarını iddia eden özel harekat polislerinin bu detayları bilmemesi
hayatın olağan akışına aykırıdır. Buna rağmen hiçbir hastane raporu almamış olmaları,
gerçekte bir yaralanma durumu olmadığını göstermektedir.
2.2.4.
YARALANMAYA İLİŞKİN BİR FOTOĞRAF BULUNMADIĞI GİBİ, YARA BALİSTİĞİ
ÇALIŞMASI DA YAPILMAMIŞTIR
Özel
harekat polislerinin bir operasyon esnasında ateşli silahla yaralandıkları
iddia edilen bir vakada, hiçbir hastane raporu olmadığı gibi yaraya ait tek bir
fotoğraf karesi de olmaması
son derece şüphe uyandırıcı bir durumdur. Özel harekat polisleri kendi beyanlarına göre olayın
hemen ardından meslektaşları tarafından güvenli bir alana alınarak vücutlarında
bir kanama veya isabet var mı yok mu kontrol edilmişlerdir. Bu kontrol
sırasında meslektaşları tarafından cep telefonuyla dahi alınacak bir kare
fotoğraf, yaralanmanın varlığını ispatlamaya yeterli olacakken, böyle bir şey
yapılmamıştır.
Yaralandığını iddia
eden polislerin herhangi
bir hastaneye giderek
rapor almaları da tek başına yeterli olmamaktadır, Adli
Tıp Kurumundan bir adli tabibin muayene etmesi ve rapor tanzim etmesi
gerekirdi. Özellikle ölüm, yaralama ve
ırza geçme gibi tıbbi değerlendirmeye gerek duyulan
olaylarda, bilirkişi olarak mutlaka
en az bir adlı tıp uzmanının görüşünün alınması gerekmektedir. (İnanıcı, Mehmet
Akif/Çolak, Başar/Özaslan, Abdi: "Olay Yeri İncelemesi ve Adli Tıp
Uzmanının Yeri", Türkiye Klinikleri J Foren Med 2004 – 2, Adli Tıp
Dergisi, Y. 2004, C. 1, S. 2, İstanbul 2004, s. 97.)
Adli
tıp uzmanının yara üzerinde yapacağı çalışma ile bu yaranın iddia edildiği
şekilde bir ateşli silahla mı gerçekleştiği, eğer bir mermi
isabet ettiyse vücudun
hangi bölgesine, hangi yönden hangi açıyla isabet ettiği, bu isabetin
oluşturduğu ekimoz veya penetrasyona göre atışın hangi mesafeden yapılmış
olabileceği, yaranın durumuna göre ne çeşit bir silahla yapılmış olabileceği
gibi bilgiler ortaya çıkarılabilmektedir. Ancak böyle bir çalışma ortada yoksa,
bu durumda bir yaralanmadan bahsetmek imkansızlaşmaktadır.
2.2.5.
ABDULLAH KARADAŞ'IN YARALANDIĞINA YÖNELİK BİR BEYANI BULUNMAMAKTADIR
Özel
harekat polisi Abdullah Karadaş gerek 2018 yılında Mali Şube'de verdiği
ifadesinde, gerekse 2020 yılında Mahkemede verdiği ifadesinde yaralandığına
dair tek bir kelime etmemiştir. İşin doğrusu, Karadaş'ın isabet aldığına dair anlatımlarında
bile karanlık noktalar bulunmaktadır.
22.07.2018
tarihli Mali Şube ifadesinde "benim
çeleğimde bulunan şarjörlerin arasında mermi gömleği
olduğunu gördük" şeklinde
bir anlatımdan başka bir ifadesi yoktur. Bu mermi gömleğinin ne
şekilde balistik yeleğe geldiği, doğrudan bir isabet mi yoksa bir sekme
sonucunda mı olduğu, hangi yönden hangi açıdan, ne zaman böyle bir durum
yaşandığı, bu isabetin balistik yelekte bir iz bırakıp bırakmadığı, kendisini yaralayıp yaralamadığı, hatta canının
yanıp yanmadığı bile belirtilmemiştir.
Olay Yeri İnceleme Ekibi bu konuda raporuna tek bir kelime dahi yazmamıştır.
27.08.2020
tarihinde Mahkemede verdiği ifadede ise kendi yaptığı anlatım içinde vurulduğu
– yaralandığı konularına dair hiçbir şey söylememiş, müdafilerin ısrarlı soruları
üzerine ise şöyle bir beyanda bulunmuştur:
BİR KISIM SANIKLAR MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDI: Operasyon esnasında
isabet aldınız yani doğru mudur?
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ
CEVABEN: Gömlek vardı,
parça.
BİR KISIM SANIKLAR
MÜDAFİ AV. BURAK
TEMİZ SÖZ ALDI: İsabet
aldınız mı?
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Gömlek vardı çelik
yeleğimde, daha sonra fark ettim. Bu
isabet sayılıyorsa aldım1 sayılmıyorsa almadım.
Katıldığı bir operasyon esnasında kendisine ateşli silahla
mukavemet gösterilen, bu sırada balistik yeleğinden "vurulan" bir özel harekat
polisinin kullanacağı anlatım
bu
değildir. Bu şartlar
altında Abdullah Karadaş'ın isabet aldığı iddiası da son derece şüphelidir,
yaralandığı iddiası da. Her iki iddiayı da kanıtlayabilecek hiçbir somut bilgi,
belge veya rapor bulunmamaktadır.
2.2.6.
CİHAT ONUR AYKAÇ'IN YARALANMA İLE ALAKALI ANLATIMLARI MUĞLAK VE ÇELİŞKİLİDİR
Özel
harekat polisi Cihat Onur Aykaç 17.07.2018 tarihli Mali Şube ifadesinde şu
beyanı vermiştir:
Açılan ateş sonucu mermilerden biri çelik yeleğimin sol
arka kısmında, içindeki çeliğin alt bitim noktasına denk geldi diğer mermi ise
belimde bulunan şarjör kılıfını delerek içindeki şarjöre isabet etti ve
şarjörün içindeki patlamaya hazır 9,19 mm çapında fişeğe denk geldi ve onun da
patlamasına sebep oldu. Kolumda çizikler oluşması ve mermilerin vücuduma
isabet etmesi haricinde başka bir zararım
olmadı.
Oysa
Aykaç 27.08.2020'de Mahkemede ifadesini verirken bu "mermi patlaması
hadisesi"nden hiç bahsetmemiş, güya yaralanmasının başka bir şekilde
olduğunu açıklamıştır:
"...kapının kenarlarında cam gibi bir şeyler vardı. Ateş açtığında orada
da sanırım camlar parçalandı, böyle kolumuza falan biraz saplanmıştı
yani."
Ancak
ilginç bir şekilde aynı ifadesinin içinde neden hastaneye gidip rapor
almadığını şu şekilde izah etmeye çalışmıştır:
Olayda vücuduma, bedenime direkt bir yaralanma olmadığı için sadece ufak bir basıncın
etkisiyle morluk olduğu için devlet görevimin aksamaması için hastaneye gitmeye
lüzum görmedim.
Eğer iddia edildiği
gibi balistik yelek üzerine yakın mesafeden bir atış yapılmış
olsaydı bunun
neticesinde muhakkak dokuda ekimoz, morluk, ezilme gibi izler oluşacaktı. Bunun
için hastaneye gidilmemesi anlaşılmaz bir durumdur, ancak bir an için bu yüzden gitmemiş olduğunu farz
etsek dahi, kolunda olduğunu iddia ettiği yaralanma için gitmesi gerekirdi.
Fakat Cihat Onur Aykaç aynı günkü ifadesinde bir taraftan yaralandığını, diğer
taraftan ise direkt bir yaralanması olmadığını söylemektedir.
Bu
şartlar altında Aykaç'ın yaralanıp yaralanmadığı, eğer yaralandı ise hangi
sebeple yaralandığı gibi çok kritik konular tamamen karanlıkta kalmaktadır.
2.3. Mert Sucu'nun güya saklanıp siper alarak ateş ettiği iddiası dayanaksızdır
İddia
makamı davamızdaki sanıklara suç isnat ederken somut gerçeklerden öylesine
uzaklaşmış, suç isnat ettiği kişileri daha yüksek bir cezaya mahkum
ettirebilmek için öylesine
hayali anlatımlar yapmıştır ki, bunu hukukla
bağdaştırmak ve anlayabilmek olanaksızdır.
İddia makamının güya
"saklanıp siper alarak öldürme
kastıyla ateş etme" iddiası işte bu hayali anlatımlardan birisidir.
BİRİNCİSİ, iddia makamı olay yerine dahi gitmemiştir. Tüm bilgisi
kendisine aktarılanlar kaynaklıdır. Eğer bir kere olsun olay yerine gidip inceleme
yapmış olsaydı, bu isnadının gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu fark
edebilirdi. Müşteki özel harekat polisi Cihat
Onur Aykaç dahi iddia makamının bu senaryosunun bir hayal olduğunu,
mahkemedeki şu anlatımında ortaya koymuştur:
"...ev ahşap yapıya sahip olduğu için, mermilerimiz
5,56 x 45 mm çapında olduğu için ahşap evi delip ahşap evin hemen arkasında
bulunan sivil, masum bir vatandaş ve bizim arama yapan, Adnan Oktar'ın ciplerinde aramalar yapan bayan polis
memuru arkadaşlarımıza ya da orada masum bir insana mermiler
gelmesin diye ateş etme hakkımı kullanmadım."
Mert
Sucu'nun kaldığı müştemilat odası ahşap ile alçıpan karışımı, hiçbir şekilde
muhkem mevzii görevi görmeyecek nitelikte küçücük bir odadır. Odanın içinde bir
yatak, bir komodin, bir sandalyeden başka eşya yoktur. "Siper almak"
diye bir iddia ortaya atılabilmesi için, Mert Sucu'nun odanın içinde bazı
eşyaları üst üste koyarak arkasına geçtiği, mesela yatağını dikerek arkasına
yerleşip tüm yedek şarjörlerini ve yedek mermilerine yanında hazır ettiği bir
durum görülmelidir. İddia makamı Mert Sucu'nun nasıl "siper aldığını"
açıklamaktan acizdir, çünkü böyle bir durumu gösteren tek bir delil
bulunmamıştır.
Öte yandan,
amacı saklanıp siper alarak polislerle çatışmaya girmek olan bir kişinin ne sebeple 200 adet yedek
mermisini ve 2 adet dolu şarjörünü hiç kullanmadan kendi rızasıyla dışarı çıkıp
teslim olduğu da iddia makamı tarafından açıklanmalıydı. Oysa iddia makamının
bu tarz endişeler ve hassasiyetler göstermediği izahtan varestedir. Ne müşteki
özel harekat polislerinin ifadelerinde, ne de Olay Yeri İnceleme Ekibi
polislerinin çektikleri fotoğraflarda "saklanıp siper alma"
iddiasının karşılığı bir detay yoktur. Buna rağmen iddia makamı haksız ve
hukuksuz suç isnadında "saklanıp siper alarak öldürme kastıyla ateş
etme" gibi bir tanımlama kullanmaktadır.
2.4. Mert Sucu'nun güya şarjöründeki tüm
mermiler bitene kadar ateş ettiği iddiası dayanaksızdır
İddia makamının
sanki tek amacının,
kaleme aldığı satırlarla somut delillere ihtiyaç duymaksızın Mert Sucu'yu güya
"eli kanlı bir terörist" gibi lanse etmek şeklinde olduğu
anlaşılmaktadır.
Mert Sucu'nun silahı 13+1 kapasiteli
bir silah olduğu halde ve odada 10 adet boş
kovan bulunduğu halde,
ayrıca Mert Sucu'nun silahı bir ayakkabının içine yerleştirilmiş ve horozu inik, sürgüsü çekik değilken bulunduğu
halde, iddia makamı suç isnat ederken güya "şarjöründeki tüm mermiler bitene
kadar ateş etmeye
devam etmiştir" şeklinde bir iddiada bulunabilmiştir. Son mermisini
kullanmış bir silahın sürgüsünün geriye çekik vaziyette kalması gerektiği
açıktır. Oysa silah bu şekilde bulunmamıştır. Dünyanın her yerinde sürgüsü
çekik durmayan bir silah, mermisi bitmemiş bir silahtır. Sayın iddia makamı
bu durumda ya "şarjöründeki tüm mermiler
bitene kadar ateş etmiştir" iddiasında bulunmayacaktı, ya da illa ki bu iddiayı
ortaya koymak istiyor idiyse bu durumda suç mahallinde bulunan bir
delile kimin temas edip ne sebeple sürgüsü geride duran bir silahın sürgüsünü
indirmiş olduğunu araştırması gerekirdi.
Her şekilde, iddia makamının
olaya yaklaşımı en hafif deyimle
anlaşılmazdır.
2.5. Mert Sucu'nun güya eylemini mermilerin bitmesi sebebiyle sürdüremediği
iddiası dayanaksızdır
İddia
makamının akılla, mantıkla ve hukukla açıklanamaz bir diğer isnadı da güya Mert Sucu'nun
polislere karşı giriştiği
sözde silahlı direnişini, mermileri tükendiği için devam ettiremeyip teslim olmaya
mecbur kaldığı iddiasıdır.
Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından tanzim edilmiş tutanakta
da aynı ekibin çektiği
fotoğraflarda da Mert Sucu'nun 2 adet dolu, 2 adet boş yedek şarjörü ve kutular
içinde duran 200 adet yedek mermisi alenen görülmektedir. Bunların gözden
kaçırılması gibi bir durum mümkün değildir. Bu durumda, silahının içindekiler
hariç 226 adet yedek meriye sahip olup, bu yedek mermilerin 26 tanesi 2
şarjörün içine basılmış, kullanıma hazır
vaziyetteyken, Mert Sucu'nun
nasıl olup da güya mermileri bittiği için eylemine son vermek zorunda
kaldığı iddia edilebilir? Bu iddia gülünç
bile değil, sadece trajikomiktir ve iddia makamının tarafsızlığını yitirdiğini, tek gayesinin
de sanıkları suçlu gibi göstermek olduğunu alenen ispatlamaktadır.
2.6. Mert Sucu'nun hedef gözeterek
öldürmek gayesiyle ateş ettiği iddiası dayanaksızdır
Yargıtay'ın yerleşik
içtihatlarına göre yaralanma veya ölümle neticelenen olaylarda sanığın hedef gözeterek atış yapıp yapmadığını tespit
etmenin tek yolu olarak; olay mahallinde, olayın yaşandığı günün saatine göre
aynı ışık durumunda ve hava koşullarında, adli bilirkişi gözetiminde keşif
yaptırılması gösterilmiştir. Ancak bu şekilde sanığın mağduru görüp görmediği,
tanımasına olanak olup olmadığı, atış açısına sahip olup olmadığı gibi detaylar
anlaşılabilmektedir.
Yine Yargıtay'a göre,
mağdurun hangi bölgelerden ve kaç kere isabet aldığı
çok
önemli kriterlerdir. Ancak iddia makamı, bu detayların hiçbirisini
açıklığa kavuşturmadan, keşif dahi
yapmadan iddianame tanzim etmiştir.
Mert
Sucu'nun hedef gözetip gözetmediği belirsiz kalmıştır. Mert Sucu asla böyle bir
niyeti olmadığını, uyur vaziyette olduğunu defalarca beyan etmiştir. Olayın
meydana geldiği saat sabah alacakaranlığı saatidir ve olayın olduğu yer de iç
mekanda bir ayakkabılık alanıdır. Özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç
kendisine mahkemede gösterilen kapıları tanıyamamış, olay anında havanın
karanlık olduğu için tam görmediğini beyan etmiştir. Müşteki polislerin
ifadelerindeki çelişkiler ve anlatım bozuklukları, onların bu alana girip
girmediği konusunda dahi şüphe uyandırmıştır. Ayakkabılık alanında ışıklandırma
olduğuna dair de hiçbir delil bulunmamaktadır. Girmiş olsalar bile karanlık bir
alandır. Bu durumda odanın içinden Mert Sucu'nun dışarıdakileri görüp hedef gözetmiş
olması da imkansızdır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3. MÜŞTEKİ POLİSLERİN İFADELERİNDEKİ ÇELİŞKİLER
1. ÇELİŞKİ
Abdullah
Karadaş 2018'de Mali Şube'de verdiği ifadesinde ateş açılan yere uzakta bir noktada
olduğunu, nereden ateş edildiğini önce anlayamadığını,
ateş edilen yeri tespit ettikten sonra oraya doğru gittiğini anlatmıştır:
ABDULLAH KARADAŞ 22.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ
Arama devam ederken yaklaşık bir saat sonra
konut içerisinde bulunan numarasız müştemilatların bırinde arama yapmak
istediğimiz sırada yönünü ve açısını tayin edemediğimiz bir yerden bize
doğru ateş edilmeye
başlanıldı. Ateş edilir
edilmez biz zayiat vermemek ve
ateş edilen yeri tespit etmek için
kontrollü bir şekilde geri çekildik. Daha sonra biz ateş edilen yeri tespit ederek
oraya doğru yöneldik...
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
Sağ
ve solda iki kapı var ben kapıdan girdim.
Kapıyı çaldık, birkaç dk sonra şahıs bizim seslenmemize rağmen, polis dedik
birkaç defa ateş geldiğinde... ben
içerdeydim, ateşler kesilmesi ile bizim arkadaşlarla göz teması kurdum öyle
dışarı çıktım...
AV EDA: Ateş edilmeye başlandığı esnada müştemilatın neresindeydiniz?
Abdullah Karadaş:
İki kapı arasında ayakkabılık yanında.
Oysa Mahkeme huzurunda verdiği
ifadede, ateş açılma anında Mert'in kapısının
önündeki ayakkabılıkta olduğunu öne sürmüştür:
Mert Sucu müdafii Av. Vildan Eda Çamurcu, Karadaş'ın Mali Şube ifadesinden yola çıkarak Karadaş'a şu soruyu yöneltmiştir:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Olayın
yaşandığı
ve size ateş edilen müştemilatın hangisi olduğunu o an anlayabilmeniz mümkün oldu mu?
MAĞDUR ABDULLAH
KARADAŞ CEVABEN: Sağ taraftaki kapıdan.
Bu çelişkiyi
pekiştiren bir başka detay da Abdullah Karadaş'ın 2018 Mali Şube ifadesinde
ateş açılmadan önce "numarasız
müştemilatlardan birinde arama yapmak istediğimiz sırada" demesidir.
Oysa Olay Yeri İnceleme Ekibi'nin çektiği fotoğraflarda Mert'in müştemilatının
"8 numara" olarak
numaralandırılmış olduğu görülmektedir.
Söz konusu ikamette olay
günü tanzim edilen 25 sayfalık yakalama el koyma tutanağının 3. sayfasında Mert
Sucu'ya ait müştemilat odası Emniyet birimlerince "tarafımızdan 8 ile numaralandırılmış müştemilat" olarak
tanımlanmaktadır:
2018'de Mali Şube'deki
ifadesinde Karadaş'ın anlatmaya çalıştığı yerin Mert Sucu'nun müştemilatın önü
olması başkaca 2 yönden daha imkansızdır:
Birincisi,
Karadaş'ın tam önünde durduğu yerden ateş edildiğini anlamaması olanaksızdır.
İkincisi,
Mali Şube ifadesinde "ateş edilir edilmez" geri çekildik demiştir.
Oysa Mahkeme huzurundaki ifadesinde Cihat Onur Aykaç'tan 20 saniye sonra
çıktığını söylemiştir:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
15-20 saniye, Cihat arkadaşımdan 15-20
saniye sonra dış kapıdan dışarı
çıktım.
2. ÇELİŞKİ
Abdullah Karadaş 2018'de Mali Şube'de verdiği
ifadesinde, müştemilata girerek Mert Sucu'yu teslim alan kişiler
arasında kendisinin de bulunduğunu anlatmıştır
ABDULLAH KARADAŞ 22.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ
...biz görevlilere teslim oluyorum ateş etmeyin dedi. Biz de bunun üzerine kontrollü bir şekilde
şüpheli şahsın bulunmuş olduğu müştemilata girerek şüpheliyi etkisiz hale
getirdik.
Mahkeme ifadesinde ise müştemilata hiç girmediğini beyan etmiştir:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
BAŞKAN: Sonrasında odaya
girdin mi? Abdullah Karadaş: Hayır.
BAŞKAN: Mert'in çıktığını
gördün mü? Abdullah Karadaş: Evet.
BAŞKAN: Sen dışarda mıydın? Abdullah Karadaş: Çok dışardaydım.
SANiK MERT SUCU MÜDAFİ
AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Müvekkilin
teslim olma anını anlatır
mısınız?
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Teslim
olma anı, ben uzaktaydım, kalkanla
arkadaşlar yaklaştılar dış kapının ağzına, şahıs içeriden "Tamam teslim
oluyorum, silahımı bırakıyorum" diyerek kapıyı açtı, kapıyı açmasıyla
birlikte arkadaşlar dış kapıdan, dış kapı...
İç kapıdan şahsı eliyle alarak çıkardılar dışarı.
3. ÇELİŞKİ
Abdullah
Karadaş ve Cihat Onur Aykaç'ın mahkeme ifadelerinde, ateş edilmeden önce Mert
Sucu'ya seslenip kapıyı açmasını bekledikleri süre anlatımı bakımından büyük
farklılıklar bulunmaktadır. Karadaş bu süreyi 1 – 2 dakika olarak belirtirken,
Aykaç 5 – 6 dakika, 8 – 9 dakika ve 10 dakika olarak farklı farklı süreler
açıklamıştır:
ABDULLAH KARADAŞ
27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
Başkan: Kaç defa
uyarıda bulundunuz? Abdullah Karadaş:
2 dakikalık filan bir süre.
Abdullah Karadaş: Biz ilk önce zil, ses yoksa yumruk, yoksa tekme, sonrasında
da polis olduğumuzu belirterek, yani 1-2 dakika. Duymama şansı yok.
Abdullah
Karadaş: ...Daha sonra 1-2 dakika sonra işte
şahıs sağ taraftan bizim seslenmemize rağmen "Teslim oluyorum...", işte "Polis" diye ifade ettik birkaç defa. Ateş geldi.
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
Başkan: Siz "polisiz" diye bağırdınız mı?
Cihat Onur Aykaç: Evet Efendim
defaatle bağırdık. "Aç
kapıyı polis, aç kapıyı teslim ol" şeklinde defaatle
uyardık, 5 dakika boyunca, 6 dakika
boyunca.
AV BURAK: Mert Sucu'yu 0 kabul
edersek, sol tarafa sağ tarafa girmeniz ne kadar sürdü?
Cihat Onur Aykaç: (Sol tarafta) 2 dk. Sağ tarafta 10 dakika oyalandık, defaatle seslendik.
MAĞDUR CİHAT
ONUR AYKAÇ CEVABEN: Daha sonra sağ tarafta 8-9
dakika, yaklaşık 10 dakika
takriben, tam hatırlamıyorum oyalandık, bu sürede
defaatle Mert Sucu'ya
seslendik.
4. ÇELİŞKİ
Cihat Onur Aykaç 2018 Mali Şube ifadesinde, ateş açılması sırasında içeride kimliği
belirsiz bir polisin olduğunu
beyan etmiş, bu kişinin varlığı
yüzünden ateş etmekten imtina ettiğini söylemiştir:
CİHAT ONUR AYKAÇ 17.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ
Tam şahsın bulunduğu 15-20 metrekarelik alanı, ateşe ateşle karşılık vermek
için tarayacaktım,
Özel harekatçı bir meslektaşımın teröristin kapısının kırmaya
çalıştığımız yerin tam kenarında kaldığını, adamın ateş
ettiği kapıdan önünden geçerek kendini dışarı atamadığını gördüm.
Aykaç'ın Mali Şube ifadesindeki anlatım, olayın yaşandığı yerin fiziki yapısına
aykırı bir anlatımdır. Aykaç dışarı çıktıktan sonra kendisini sözde atış
koridorunun dışına almışsa, bulunduğu noktadan içeriyi görebilmesi mümkün
değildir.
Cihat
Onur Aykaç ayakkabılık bölümünden dışarı çıkıp kendini iddia edilen atış
koridorunun dışına aldığında, çamaşırlık odasının dış cephesi içeriyi görmesini
engellemektedir. Aykaç dışarı çıktıktan sonra her nerede durursa dursun, iddia
edilen atış koridoruna girmeden içeriyi göremeyecektir. Bu durumda da
ifadesinde beyan ettiği "kendisini
dışarı atamadığını gördüm" şeklindeki anlatım gerçekleri yansıtmamaktadır.
5.
ÇELİŞKİ
Abdullah
Karadaş ve Cihat Onur Aykaç'ın ifadelerinde, ateş edilmesinden sonra dışarıya
çıkış anı konusunda çelişkili anlatımlar bulunmaktadır. Öncelikle, olay
yaşandığı esnada iç kısımda sadece kendilerinin bulunduğunu beyan etmişlerdir:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
Başkan: Ateş edilmeye
başlandığında Cihat ve senin dışında
içerde kimse var mıydı?
Abdullah Karadaş: Yoktu.
Başkan: Mermiye hedef olabilecek kişiler kimlerdi?
Abdullah Karadaş: Cihat ve ben.
Ancak Aykaç'ın
2018 Mali Şube ifadesinde, dışarı
çıkarken bir polisle
beraber dışarı çıktıklarına
dair anlatımı olmuştur:
CİHAT ONUR AYKAÇ 17.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ
...bu esnada direk kapıdan dışarı kendimi
attım ve çıkarken arkadaşımla destek alarak beraber çıktık.
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
Av.
İbrahim: Siz dışarı çıkmak için ateşin kesilmesini mi beklediniz?
Abdullah Karadaş: Evet.
Av. Eda: Siz nereye çekildiniz?
Abdullah Karadaş: Kalkanların arka
tarafına, Cihat arkadaşımdan 15 - 20
saniye sonra dış kapıdan dışarı
çıktım.
Aykaç'ın Mali Şube
ifadesindeki "arkadaşımla beraber çıktık" anlatımı Mahkeme
huzurundaki ifadesinde yok olmuştur. Aykaç bu kişiden hiç bahsetmemiştir.
Müdafii Çamurcu'nun sorusu üzerine ise eski ifadesiyle çelişen şöyle bir cevap
vermiştir:
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME
İFADESİ
SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: "Destek alarak
arkadaşımla beraber çıktık" diye ifade
ettiğiniz arkadaşınız Abdullah Karadaş doğru mu?
MAĞDUR CİHAT
ONUR AYKAÇ CEVABEN: Yok, o değil. Abdullah Bey kapının eşiğinde kalmıştı o
sıra. Orada başka bir meslektaşım vardı. O seslendi. O seslendi "Çık atış geliyor, vuruldun
zaten, çık" şeklinde. Vurulduğumu anlayınca çıktım
zaten.
6.
ÇELİŞKİ
Mahkeme huzurundaki ifadesinde Abdullah Karadaş,
ateş edilmeye başlandığı anda Cihat Onur Aykaç'ın
bulunduğu yer olarak "dış kapının ağzında" demiştir:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
Ateş geldikten
sonra arkadaşım kapının ağzında, dış kapının ağzında olduğu için
kendini dışarı atması kolaydı. Ben iç tarafta
kaldım.
Oysa Aykaç'ın
ifadelerine göre kendisinin bulunduğu nokta ayakkabılık alanında Mert Sucu'nun kapısının tam önüdür:
CİHAT ONUR AYKAÇ 17.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ
Kapıya
tekme atarak açma girişiminde bulundum fakat kapı yapısı itibariyle esnek bir
ahşap yapıda olmasından dolayı kapı açılmadı. O anda içeriden bize doğru aralıksız ateş edilmeye
başlanıldı.
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME
İFADESİ
...bedenim kapının arkasındaydı...
...Biri çelik yeleğimin
arkasından geldi, çünkü kapı açılmadığı için dönerek tekme atmaya başladım...
...ben geri dönüp tekme
atıyordum kapıya açılması için, o arada
mermilerden birisi sırtıma
geldi, sırtıma.
...Bizim kapının arkasında bulunduğumuzu
biliyor zaten, kapıdan uzaklığımız çok
değil yani. Aramızda
kapıyla 20 santim var.
7.
ÇELİŞKİ
Cihat
Onur Aykaç, ifadelerindeki anlatımlarda ve kendisine yöneltilen sorularda,
olayın yaşandığı yerin kapısını hiç tanımadığını ortaya koymuştur. Yekpare cam
kapıya ahşap kapı demiş, karşı komşunun yekpare ahşap olan kapısıyla Mert
Sucu'nun yekpare cam olan kapısını
aynı çeşit kapı olarak tayin etmiş, hatta
defalarca tekme atıp kırmaya çalıştığı kapının fotoğrafı gösterildiğinde
kapıyı teşhis edememiştir:
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME
İFADESİ
MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ
BEYANiNDA: ...Kapı da ahşap olduğu için...
MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ BEYANiNDA: Evet,
evet. "Teslim olacağım, tamam anahtarı bulmaya çalışıyorum, durun
açıyorum, açacağım" derken bize bir anda içeriden ahşap kapıya ateş açmaya başladı.
MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ BEYANiNDA: Kapı ahşap olduğu için bütün mermiler...
MAĞDUR CİHAT
ONUR AYKAÇ BEYANiNDA: ...o zaten direkt
ahşap kapıya ateş
etmeyi sürdürdü...
MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN:
Gece karanlık olduğu için rengini
hatırlamıyorum ama Mert Bey beni içeride duyuyordu yani.
SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Kapının cinsini
hatırlıyor musunuz?
MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN:
Ahşap gibiydi sanırım. Ahşap gibiydi.
Gece, tam olarak hatırlamıyorum ama esniyordu yani kapı.
MAHKEME BAŞKANi: Yok yok, kapı nasıl bir kapıydı diye soruyor.
MAĞDUR CİHAT
ONUR AYKAÇ CEVABEN:
Kapı, ikisi de aynı çeşit kapıydı
Efendim.
SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Soldaki
kapı...
MAHKEME BAŞKANi:
İkisi de aynı çeşit miydi? Tamam.
SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: İkisi de aynı
çeşit. Peki...
BİR KiSiM SANiKLAR
MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDi : Tekme attığınız kapılar bunlar mıydı Cihat Bey?
MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN:
Yok, hatırlayamıyorum şu anda?
BİR KiSiM SANiKLAR
MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDi : Öteki fotoğrafı da açar mısınız?
MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN:
Böyle içi gözükmüyordu kapıların yani.
Bunlar değildi yani.
BİR KiSiM SANiKLAR
MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDi : Bunlar değil
miydi?
MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Yok bunlar
değildi.
Yine
Mahkeme ifadesi sırasında müdafilerden Av. Burak Temiz'in talebi üzerine olay
yerinin çok detaylı bir krokisi ve Google Earth programından temin edilmiş
fotoğrafları gösterilmiş, Cihat Onur Aykaç olayın yaşandığı yeri tespit
edememiştir:
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME
İFADESİ
BİR KiSiM SANiKLAR
MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDi : Şunu soracağım
öncelikle, aşağıda: Ateş edilme olayının yaşandığı
müştemilatı kroki üzerinde gösterme imkanınız var mı 9'da?
MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN:
Yok onu şu an gösteremem yani. Şu an hatırlamıyorum.
8.
ÇELİŞKİ
Cihat Onur Aykaç, güya yedek şarjörüne isabet eden Mert Sucu'nun ateşlediği iddia edilen çekirdeği olaydan bir gün sonra "yedek
şarjörüne saplanmış olarak bulduğunu, çekirdeğin şarjörü delip içine
girdiğini" iddia etmiştir:
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME
İFADESİ
Şubeye gidip merminin buradaki şarjörlüğümün içinde
kaldığını, oraya da bir mermi aldığımı öğrendiğimde zaten ertesi gün...
iki tane yedek tabanca
şarjörüm var, tabancama
şarjör kılıfımı delmiş, içine girmiş,
orada da yedek şarjörüm var, yedek şarjörümün içine saplanmış, kurşun kendisi
de oradaydı, onu da devletimize teslim ettik.
Oysa
İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü'nün 31.07.2018 tarih ve iST-
KİM-18-31201 uzmanlık numaralı raporuna göre Aykaç'ın yedek şarjöründe giriş –
çıkış deliği bulunmamaktadır:
İstanbul
Emniyet Müdürlüğü'nde çekilen ve mahkeme dosyasına sunulmuş olan yedek şarjör
kılıfı ve yedek şarjör videosunda, mevcut deliğin ve şarjör üzerindeki hasarın
Aykaç'ın anlatımına uyumlu olmadığı çok nettir:
9. ÇELİŞKİ
Cihat Onur Aykaç mahkeme
huzurundaki ifadesinde, Mert Sucu'nun oda kapısını açmak için koçbaşı da kullandığını
beyan etmiştir:
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME
İFADESİ
Zaten kapıyı
da o sıra biz özel harekatçı olduğumuz için kapıyı kırmamız
gerekiyordu yani. Elimizde koç
başı falan da var, mümkün değil yani duymama ihtimali...
Oysa gerek kendisinin 2018 Mali Şube ifadesinde, gerekse
Abdullah Karadaş'ın her iki ifadesinde böyle bir detay
yoktur. Yekpare cam bir kapının koçbaşı kullanımına rağmen 10 dakika boyunca
nasıl açılamadığı ise aydınlatılmaya muhtaçtır.
10.
ÇELİŞKİ
Cihat
Onur Aykaç'ın 2018 Mali Şube ifadesi, odadan çıkışı anında yedek şarjöründen de
vurulduğunu fark ettiği yönündedir:
CİHAT ONUR AYKAÇ 17.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ
Açılan ateş sonucu
mermilerden biri çelik yeleğimin sol arka kısmında, içindeki çeliğin alt bitim noktasına denk geldi, diğer mermi ise belimde
bulunan şarjör kılıfını delerek içindeki şarjöre isabet
etti ve şarjörün içindeki patlamaya hazır 9,19 mm çapında fişeğe denk geldi ve
onun da patlamasına sebep oldu.
Oysa Mahkeme
huzurunda verdiği ifadesinde bu isabeti hiç fark etmediğini, olaydan bir gün sonra silahını temizlerken
anladığını açıklamıştır:
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME
İFADESİ
Şarjörlüğüme de yemişim,
tabanca şarjörüme de geldi, yedek
şarjörüm...
MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ BEYANiNDA: Diğeri
şubeye gittiğimde öğreniyorum, ertesi gün şarjörlerimi
temizlerken, diğer burada iki tane yedek tabanca şarjörüm var, tabancama şarjör
kılıfımı delmiş, içine girmiş, orada da yedek şarjörüm var, yedek şarjörümün
içine saplanmış, kurşun kendisi de oradaydı, onu da devletimize teslim ettik.
Bu detayı
olaydan 1 gün sonra da fark etmiş
olsa, olaydan 6 gün sonra verdiği Mali Şube ifadesinde bu detaydan hiç
bahsetmemesi son derece şüphelidir ve doğruyu söylemediği izlenimi
uyandırmaktadır
11.
ÇELİŞKİ
Cihat
Onur Aykaç Mahkeme huzurundaki ifadesinde, güya Mert Sucu'nun atışlarından
dolayı kendisi ve Abdullah Karadaş'ın dışında başka polis memurlarının da
hayati tehlike altına girdiğini iddia etmiştir:
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME
İFADESİ
Kendisi bir süre daha direndi, teslim
olmamak için, en sonunda içeride
sonuçta ölü olarak ele
geçireceğiz, yani ateş ediyor etrafa, biz, kapıya, kapıya gelenlere de ateş ediyor sonuçta, silahını atarak teslim olmak
zorunda kaldı Efendim.
Böyle
bir durum gerçekten yaşanmış olsaydı, Mert Sucu'nun kapısına kadar gelen ve
ateş altında kalan tüm polis memurlarının da aynı Aykaç ve Karadaş gibi Mert
Sucu'dan şikayetçi olarak davaya müdahil olmaları gerekirdi.
Karadaş
da Aykaç da 2018 Mali Şube ifadelerinde Mert Sucu'dan şikayetçi olurken şu cümleyi
sarf etmişlerdir:
Ben bana ölümüme
sebebiyet verecek şekilde ateş ederek can güvenliğimi kasten tehlikeye atan
şahıstan davacı ve şikayetçiyim.
Oysa
Aykaç ve Karadaş'ın ifadelerinde bahsettikleri 10-15 polis, güya aynı tehlike
altında oldukları halde Mert Sucu'dan şikayetçi olmamış, hatta tanık olarak
ifade dahi vermemiştir. Aykaç
kapının önünde olup olaya şahit olanları sıralarken "oradaki emniyet müdürünün ve tim amirinin" de
şahitler arasında yer aldığını öne sürmüştür.
12.
ÇELİŞKİ
Cihat Onur Aykaç Mahkeme
huzurundaki ifadesinde, olayın
hemen ardından neden ifadeye gitmediğini şöyle izah
etmeye çalışmıştır:
...daha sonra şubeye
gittim, o gün hani ben öyle bir hadise geçirdiğim için beni o gün Emniyet Genel
Müdürlüğümüz ifadeye çağırmadı o gün, şeyden dolayı, çünkü ben bir kaza geçirmişim, hastaneye falan gidip kendime baktırmak
için.
Ancak hastaneye gitme
mazeretiyle ifade vermeye gitmeyen Aykaç, hastaneye de hiç gitmemiş, sağlık
raporu almamıştır.
13.
ÇELİŞKİ
Cihat Onur Aykaç Mahkeme
huzurundaki ifadesinde, kolundan
yaralanmasına sebebiyet veren olayın kırılan camlar olduğunu beyan
etmiştir:
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME
İFADESİ
O bizi içeriden belki görebiliyordur. Çünkü kapının kenarlarında cam gibi bir şeyler vardı. Ateş açtığında orada da sanırım camlar parçalandı, böyle kolumuza falan
biraz saplanmıştı yani...
Oysa 2018 Mali Şube ifadesinde, yedek şarjörüne aldığı isabet sonucu kendi mermilerinden
birinin patladığını ve bu sebeple kolundan yaralandığını iddia etmişti:
CİHAT ONUR AYKAÇ 17.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ
Açılan
ateş sonucu mermilerden biri çelik yeleğimin sol arka kısmında, içindeki
çeliğin alt bitim noktasına denk geldi diğer mermi ise
belimde bulunan şarjör kılıfını
delerek içindeki şarjöre isabet etti ve
şarjörün içindeki patlamaya hazır 9,19 mm çapında fişeğe denk geldi ve onun da patlamasına sebep oldu. Kolumda
çizikler oluşması ve mermilerin vücuduma isabet etmesi
haricinde başka bir zararım olmadı.
14.
ÇELİŞKİ
Cihat Onur Aykaç, gerek
2018'de Mali Şube'de verdiği ifadesinde, gerekse Mahkeme huzurundaki ifadesinde Mert Sucu'nun odasının
karşısındaki oda kapısını tekme ile kırarak odaya
girdiklerini beyan etmiştir. Oysa kapı levye ile açılmıştır
CİHAT ONUR AYKAÇ
17.07.2018 EMNİYET İFADESİ
Müştemilatın girişinde sağ ve sol tarafında
kalacak şekilde iki tane kapı vardı. Ben ilk olarak solumda kalan kapıya tekme attım ve kapıyı açtım. İçeride kimse yoktu.
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
MAĞDUR CİHAT
ONUR AYKAÇ CEVABEN: Tabi o kapalıydı. Açtık onu. Soldaki müştemilata vurduk,
bağırdık, "Aç kapıyı polis", açmadı kimse, çünkü içeride kimse yoktu.
Kırdık, girdik, baktık, temiz.
MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Sol tarafı da tabi çaldık,
ilk başta tıkladık, sonra
çaldık, defaatle oraya da seslendik, ses gelmedi, sonra kırarak açtık.
MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Sol tarafa girmemiz yaklaşık 2 dakika falan sürdü, çalmamış, şey yapmamız, ses gelmeyince çünkü kırdık zaten..
Ancak, Olay Yeri
İnceleme Ekibi tarafından çekilen fotoğraflarda bu kapının bir levye ile
kanırtıldığı, kırılarak açılmadığı net olarak görülmektedir. Nitekim yine bu
fotoğraflardan birisinde, kilitli kapının dilini tutan ahşap yuvanın hiç hasar görmediği,
kırma basıncıyla oluşması gereken hasarın hiç oluşmadığı gözlemlenmektedir.
Uzman Bilirkişi sayın Veysel Dinler mütalaasında bu konuya şöyle değinmiştir:
15. ÇELİŞKİ
Gerek Abdullah Karadaş gerekse Cihat
Onur Aykaç, dışarıda olaya şahit olan polislerin sayısı bakımından birbirinden çelişkili
rakamlar zikretmektedir. Her ikisi de 2018 yılındaki Mali Şube ifadelerinde bu
detaydan hiç bahsetmemişlerdir. Abdullah Karadaş Mahkeme huzurundaki
ifadesinde, olay yerinin hemen dışında bulunan polislerle ilgili şu anlatımda
bulunmuştur:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
Ben arkadaşın yaralandığını anlamadım. Silah sesini zaten
arkadaşım da belirtti. Biz üçüncü dördüncüde filan fark ettik. Dışarıdan da
seslendiler, silah sesi silah, biz kapının ağzında iki kişiyiz normalde,
dışarıda kapı bir metre alan, bir metre sonra 3- 4 arkadaşımız var, bekliyor.
Oysa aynı konu hakkında
Cihat Onur Aykaç,
Abdullah Karadaş'tan çok farklı bir anlatım yapmıştır:
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME
İFADESİ
...olayın şahidi
olarak sadece kapının
girişinde bulunan Abdullah
Karadaş meslektaş büyüğüm
dışında, orada bulunan 10-15 tane özel
harekat polisi de bu duruma şahittir, çevre güvenliğini alan, yaşayan,
orada atış seslerini de bizzat duymuşlardır. Hepsi oradaydı yani.
16.
ÇELİŞKİ
Abdullah Karadaş'ın Mahkeme huzurundaki anlatımlarında, kendisine ezberletilen
cümleleri tekrarladığı görülmekte, ifadesinde anlamını kendisinin de bilmediği
izlenimi uyandıran cümleler bulunmaktadır:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
8-10 el silah sesi duydum. Hatta arkadaş
çıktıktan sonra da silah
sesi duydum. Yani arkadaş çıktıktan sonra silah sesiyle birlikte merminin geliş istikameti işte, kapının üst
tarafı, pervaz tarafına, menteşe tarafına filan seken parçalar vardı. Onları da
gördük yani.
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
Dışarı çıkış,
yanımdaki arkadaşın, Cihat'ın
dışarı çıkmasıyla ben olayın silah,
içeriden silah sıkıldığını idrak etmeye başladım. O çıktıktan sonra da silah, o arada artık silah seslerini duyuyorum. 3-4 el daha silah sesi geldi. Ben köşede bekliyorum. Mermilerin geliş
istikametine, kapının işte cam tarafına, pervaz, menteşe tarafından, o
istikametten parçaların geldiğini de gördüm ben.
Anlam
bütünlüğü olmayan bu cümlenin Karadaş'a ezberletildiği, Karadaş'ın da ne
dediğini kendisi de anlamadan bunu iki kere tekrarlamaya çalıştığı açıkça
görülmektedir. Her iki cümlenin de başlangıç kelimeleri, devamındaki 3 kelime
ve sonundaki görme fiili ve her iki seferde de aynı şekilde cümle düşüklüğü
içinde anlatım bozuklu yapılması bu cümlenin ezberletilmiş olduğunu
hissettirmektedir.
Karadaş Mahkeme
ifadesinde şöyle bir anlatım yapmıştır:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
MAHKEME BAŞKANi:
Cihat ile sendiniz.
Peki. O şey demiştin; "Ateş edildiğini anladıktan sonra baktığımda ateş edilen yer" tam
kapının neresiydi?
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ BEYANiNDA: Kapının sağ üst köşesi...
MAHKEME BAŞKANi: Sağ üst köşesiydi.
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ
BEYANiNDA: Evet.
Hangi
kapının sağ üst köşesine ateş edilmiştir? Anlaşılmamaktadır. Muhtemel 4 kapı bulunmaktadır: Mert Sucu'nun cam oda kapısı,
dış kapı, çamaşırlık kapısı, Mert Sucu'nun karşı komşusunun kapısı. Bu kapıların da
hiçbirinde sağ üst köşede bir isabet bulunmamaktadır.
Karadaş
Mahkeme huzurundaki anlatımlarında, güya hemen yanı başından ateş edildiğini, ancak
bunu anlayamadığını iddia
etmektedir. Küçücük kapalı
bir mekanda patlayan
tabancının çıkaracağı ses, fark edilmemesi mümkün olmayan bir sestir. Kaldı ki Karadaş güya dışarıda bekleyen
diğer meslektaşlarının bile ateş edildiğini fark ettiğini, ancak kendisinin bir türlü fark edemediğini öne
sürmektedir:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
İdrak ettiğimde 2-3 el daha ateş edildi.
Cihat çıktıktan
sonra.
Çeşitli
araç-gereçlerin oluşturduğu ses yükseklikleri (desibel) tablolarında 9 mm
tabancanın ses desibeli 155-165 desibel arasında gösterilmektedir. (Chen L,
Brueck SE, Noise and Lead Exposure at an outdoor firing range – California,
Health Hazard Evaluation Report, September 2011; Kramer WL, Gunfire Noise and
Hearing, American Tinnitus Association, June 2002, p: 14-15)
Mukayese yapmak gerekirse;
78 desibel şehir trafiği
97
desibel traktör / matkap
100 desibel motosiklet
105 desibel rock konseri
110 desibel elektrikli testere 140 desibel
jet uçağı kalkış sesi
Görüldüğü
üzere 9 mm tabancanın 155-165 aralığındaki ses desibeli bir JET UÇAĞININ KALKIŞ SESİNDEN DAHİ
YÜKSEKTİR. Küçük kapalı bir odada yapılan atışların yol açacağı yankılanmayı da düşündüğümüzde, kapının
önünde duran 2 özel
harekat polisinin "ateş edildiğini anlayamadık" izahları kabul
edilebilir değildir.
Ayrıca 10 boş kovan bulunduğuna ve Aykaç da 8-10 el ateş edildiğini beyan ettiğine göre,
eğer Karadaş ateş edildiğini idrak ettikten sonra 2-3 el daha atılmışsa, bu
durumda 7-8. atıştan sonra ateş edildiğini idrak
etmiş demektir. İlk 5 el atışın duvara ve kapı pervazına geldiğini
düşünürsek bile, (kapı pervazına odanın içinden isabet eden 4 atışın tamamı
kapının arka tarafından çıkmıştır, arka tarafta ayakkabılık alanında duran
Karadaş'ın bunları fark etmemesi olanaksızdır) eğer Mert Sucu polislerin iddia
ettikleri sayıda atış yapmış olsaydı, o zaman 6, 7 ve 8. atışlar kapı camını kırıp dışarı çıkan atışlar olacaktı.
Bu kırılmayı dahi idrak edemeyen
(!), içeriden
ateş edildiğini
anlayamayan (!) polislere dışarıda duran meslektaşlarının ateş edildiğini
söylemesi, onların da bunun üzerine olayı fark etmeleri senaryosu, aklı başında
hiç kimsenin rağbet edemeyeceği bir hayalden ibarettir.
17.
ÇELİŞKİ
Abdullah
Karadaş Mahkeme huzurundaki ifadesinde, Cihat Onur Aykaç ile uyumlu olabilmek
adına güya olay anında ayakkabılık alanında bulunduğunu ve öncesinde Mert
Sucu'nun bir süre kendilerini oyaladığını iddia etmiştir:
ABDULLAH KARATAŞ
MAHKEME İFADESİ
MAHKEME BAŞKANI:
Peki şunu tekrar sorayım. Ateş etmeden önce içeride bulunan sanık Mert Sucu
sizlerin, yani siz kendinizi polis olarak tanıttık diyorsunuz. Sizler polis
olduğunuzu biliyor muydu? Ya da gerçekten siz bir şey söylemeden direk ateş mi
başladı, yoksa gerçekten size “Ben teslim olacağım” tarzında bir ifadede
bulundu mu?
MAĞDUR ABDULLAH
KARATAŞ BEYANINDA: Bir şey söylememe… Bulundu. Bizim kapıya gelmemizle
birlikte girme olayımız yok. Kapıyı, ilk önce zili çaldık, zil yoksa yumrukla,
yumrukla, içeriden ses gelmiyorsa tekmeyle, biraz daha şiddetini yükselterek,
içeriden bizi duyabileceği şekilde, daha sonra da polis olduğumuzu belirterek
yani, bunlar, bu zil çalma, kapıyı elle çalma, kapıyı elle çalma, kapıyı ayakla
çalma, polis olduğumuzu belirterek bu yani. Bir dakika, bir buçuk dakika bu
şekilde devam ediyor. Bunu duymama şansı yok.
MAHKEME BAŞKANI: Peki,
içeriden cevap geldi mi?
MAĞDUR ABDULLAH
KARATAŞ BEYANINDA: Geldi.
MAHKEME BAŞKANI:
Ne dedi?
MAĞDUR ABDULLAH
KARATAŞ BEYANINDA: Tamam teslim oluyorum.
MAHKEME BAŞKANI: Sen
duydun mu bunu?
MAĞDUR ABDULLAH
KARATAŞ BEYANINDA: Duydum. Bu arada biz kapının ağzındayız.
Ancak bu anlatımların hiçbirinin 2018 Mali Şube ifadesinde yer almadığını fark eden
Mahkeme Başkanı, bu çelişkiyi giderebilmek adına Karadaş'a tekrar soru yöneltmiştir:
MAHKEME BAŞKANi: Sorum şu benim sana.
Tekrar soruyorum. Yani Mert Sucu içeriden"Bekleyin"i ateşten
önce mi söyledi, sonra mı söyledi?
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ BEYANiNDA: Önce "Bekleyin, teslim oluyorum"
dedi, daha sonra ateş etti.
MAHKEME BAŞKANi: Ateş etti, peki emniyetteki ifadende niye bunlar
yazmıyor? Sen emniyette öyle anlatmamışsın.
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ
BEYANiNDA: Emniyette
olayı daha bana kısa ve öz
şekilde, bu şekilde anlattım, yani bu baştaki ifadeleri kullanmadım.
18.
ÇELİŞKİ
Abdullah Karadaş
Mahkeme huzurundaki ifadesinde, olay anında durduğu
yeri şöyle tarif etmiştir:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
BİR KiSiM SANiKLAR
MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDi : Slayt 7'ye gelebilir miyiz? Ateş edilme anında
nerede bulunuyorsunuz Abdullah
Bey? Tarif edebilir
misiniz burada?
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Ateş edilme anında kapının, aralık, 1
metrelik aralıkta, ayakkabılık tarafında, yani sağ kapıda da değil, sol kapıda
da değil, giriş kapısının karşısında.
Ancak
tarif ettiği bu yerde torbalar ayakkabılar bulunduğu için, burada duruyor
olması muhtemel değildir. Torbaların üzerinde ayakkabı izi veya ezilme alameti
görülmemektedir. (DSC_0039)
Karadaş'ın iddia ettiği noktada
duruyor olması demek, Aykaç'ın oda kapısına tekme atabilmesini tamamen engelleyecek
bir noktada duruyor olması demektir.
Öte
yandan, eğer olay gerçekten Karadaş'ın tarif ettiği şekilde cereyan etmiş
olsaydı, bulunduğunu iddia ettiği konum itibariyle Mert Sucu'nun odasını
rahatlıkla görebilmesi gerekirdi. Kendi iddiasına göre Mert Sucu 3-4 el ateş etmiş,
odanın cam kapısı kırılmış
ve meslektaşı Cihat
Onur Aykaç da isabet alıp dışarı kaçmıştır. Bunların hepsi olurken Karadaş halen tarif ettiği bu noktada
durmaktadır. Hafif soluna döndüğü anda, güya ateş etmeye devam etmekte olan
Mert Sucu'yla karşılaşması gerekirdi. Kendi anlatımına göre de Sucu halen polislerin üzerine ateş etmeye
devam etmektedir. Karadaş'ın Sucu'yu etkisiz hale getirmesi için tüm
imkanları mevcuttur, ateşe ateşle karşılık vermesine mani olacak herhangi bir
durum ise bulunmamaktadır. Hem kendisini hem de meslektaşlarını korumak adına
yapması gereken tek şey, elindeki silahla Mert Sucu'yu devre dışı bırakmaktır.
Ancak bu yaşanmamıştır. Hayatın olağan akışı içinde bir özel harekat polisinin
kendisini ve meslektaşlarını korumak için ateşe ateşle karşılık vermemesi
MÜMKÜN DEĞİLDİR.
19.
ÇELİŞKİ
Cihat
Onur Aykaç Mahkeme huzurundaki ifadesinde, vurulma anında çok hafif bir basınç hissettiğini, bunun haricinde bir tepkisi olmadığını beyan etmiştir. Olaya şahit
olduğu iddia edilen diğer özel harekat polis memuru Abdullah Karadaş ise görev
arkadaşından herhangi bir tepki, bağırma, acıyla kıvranma gibi bir reaksiyon
gelmediğini söylemiştir:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Peki, müşteki
Cihat Onur Aykaç'ın olay esnasında
düştüğü ya da kıvrandığı, sarsıldığı bir ana şahit oldunuz mu?
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ
CEVABEN: Hayır.
Ayrıca her ikisi de ateş
edildiğini anlayamadıklarını, bu yüzden ilk 4 atışa hiç tepki vermediklerini
iddia etmektedir.
Ancak buna rağmen,
Aykaç ifadesinde güya dışarıda duran polislerden birinin kendisine seslendiğini, "çık, atış geliyor, vuruldun zaten, çık" dediğini iddia
etmektedir. Aykaç'ın kendisi bile
anlamazken ve hiçbir de reaksiyon vermemişken dışarıda duran bir kişinin
Aykaç'ın vurulduğunu anlamış olması nasıl izah edilebilir?
Öte yandan,
İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı raporuna
göre Cihat Onur Aykaç'ın
balistik yeleğine gelen isabet, yakın atış ile gerçekleşmiştir. Adli
kriminoloji literatürüne göre yakın atış, 30-45 cm'e kadar olan mesafelerden
yapılan atış demektir.
Bu mesafeden isabet alan bir kişinin, üzerinde
balistik yelek olmasına
rağmen hiçbir şey olmamış
gibi hayatına devam etmesi, hastaneye dahi gitmemesi, tedavi görmemesi ve en ilginci
vurulduğunu dahi zar zor hissetmesi, hayatın olağan akışına aykırıdır.
20.
ÇELİŞKİ
Cihat
Onur Aykaç Mahkeme huzurundaki ifadesinde, vurulma anında Abdullah Karadaş'ın
pozisyonunu şöyle tarif etmiştir:
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME
İFADESİ
SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Vurulduktan ve
siz bunu hissettikten sonra eğilerek kapıdan kendinizi dışarıya attığınızı
söylüyorsunuz. Bu esnada diğer
ikinci arkadaşınız neredeydi?
MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: O da kapının eşiğinde duruyordu Sayın Hakimim. Mecbur, mermilerin hedefi olmamak için, o şekilde bir koruma altına geçti.
Oysa Abdullah Karadaş
kendi ifadesinde o an durduğu
yeri şöyle tarif etmiştir:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU
SÖZ ALDi: Ateş edilmeye başlanıldığı esnada müştemilatın tam olarak neresinde
olduğunuzu tarif eder misiniz?
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: 1
metrelik boşluk, hol tarzı, iki kapı arasında, 1 metrenin önünde bir tane
ayakkabılık, ayakkabılığın yanındaydım.
BİR KiSiM SANiKLAR
MÜDAFİ AV. BURAK
TEMİZ SÖZ ALDi : Slayt 7'ye gelebilir miyiz? Ateş edilme anında nerede bulunuyorsunuz Abdullah Bey?
Tarif edebilir misiniz burada?
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Ateş
edilme anında kapının, aralık, 1 metrelik aralıkta, ayakkabılık tarafında, yani sağ kapıda da değil, sol kapıda da değil,
giriş kapısının karşısında.
Görüldüğü gibi, Aykaç ile Karadaş'ın aynı olay anında
aynı kişinin nerede durduğuna
ilişkin anlatımları birbiriyle çelişmektedir.
21.
ÇELİŞKİ
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
BİR KiSiM
SANiKLAR MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDi:
Siz silahını dışarı
atmasını söylediniz mi içerideki şahsa?
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ
CEVABEN: Doğrudur.
Abdullah Karadaş
Mahkeme huzurundaki ifadesinde, ateş açılması olayından sonra içerideki kişiye silahını atıp teslim olmasını
söylediğini iddia etmiştir:
Ancak aynı ifadesi sırasında başka bir müdafiinin sorusu üzerine daha farklı bir cevap vermiştir:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
BİR KiSiM SANiKLAR
MÜDAFİ AV. HACi İBRAHİM TOKAN SÖZ ALDi: Peki, siz dışarı
çıktıktan sonra diğer kalkanlı ekiplerin girdiğini söylediniz.
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Diğer kalkanlı
ekipler kapıda beklediler.
Tekrar ikazlarda bulundular. Ben uzaktaydım.
Yani
hem uzakta olup hem de Mert Sucu'ya silahını atmasını söylemiş olması olanaklı
değildir. Kaldı ki kendi anlatımına göre bunu söyleyebilecek elinde kalkanı
olan başka polisler bulunmaktadır.
Silahını dışarı
atmasını olaydan önce de söylemiş
olamaz, çünkü iddia edilen şekilde ateş açılmadan önce Mert Sucu'nun
silahlı olduğu bilgisine sahip değillerdir.
22.
ÇELİŞKİ
ABDULLAH KARADAŞ 22.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ
... yaklaşık 20-25 kişiyi
gözaltına aldık ve şüpheli
şahıs aramamıza devam ettik.
Arama devam ederken yaklaşık bir saat sonra...
Abdullah Karadaş,
ateş açılma hadisesinden önceki 1 saatlik
süre zarfında kaç kişiyi
yakaladığı konusunda 2018 Mali Şube ifadesinde ve Mahkeme huzurundaki
ifadesinde farklı anlatımlarda bulunmuştur:
ABDULLAH KARADAŞ
27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
Yaklaşık bir 8-10 kişiyi etkisiz
hale getirdik, kelepçeleri taktık. Diğer kadrodan
gelen arkadaşlara teslim ettik, devam ettik. Bu süreç de 45 dakika, 1
saat filan aşağı müştemilatlara dolandığımız, en son yukarı
tarafa geldiğimizde son olay gerçekleşti.
23.
ÇELİŞKİ
Cihat Onur Aykaç'ın mahkeme
huzurundaki ifadesindeki bazı detaylar, gerçekte yaşanan olayla aykırılıklar
içermektedir:
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME
İFADESİ
Daha sonra zanlı halen
ateş etmeye devam ediyordu, yani muhtemelen şarjör değiştirdi ya da ilk şarjöre daha az bastı, tabanca ortalama
15 alır, Glock marka tabancayla ateş ettiğini söylediler, sonrasında öğrendiğimiz bilgiye
göre, tekrar yeni bir şarjör taktı
sanırım, atmaya devam ederken...
Mert Sucu'nun silahı
Glock değil Hechler
& Koch markadır.
Mert
Sucu şarjör değiştirmemiştir. Böyle bir iddia iddianamede dahi yoktur. Kaldı ki
Mert Sucu'nun şarjör değiştirmek için elinde her türlü imkanı da varken bunu
yapmamıştır. Odasında dolu vaziyette 2 adet şarjör bulunmuştur.
24.
ÇELİŞKİ
Abdullah
Karadaş'ın fark etmediği meslektaşının vurulma anını odanın dışında duran
polislerin fark ettikleri iddia edilmektedir:
Abdullah Karadaş'ın (güya) fark etmemesi:
ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ
Ben arkadaşın yaralandığını anlamadım.
SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Ekip arkadaşınız
Cihat Onur Aykaç
yaşanan bu olay neticesinde vurulduğunu iddia ediyor. Neresinden vurulduğunu siz o anda
anlayabildiniz mi?
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Hayır... Olay esnasında anlayamadım, olaydan sonra öğrendim.
SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Peki, müşteki
Cihat Onur Aykaç'ın olay esnasında düştüğü ya
da kıvrandığı, sarsıldığı bir ana şahit oldunuz mu?
MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ
CEVABEN: Hayır.
Dışarıdaki polislerin (güya) fark etmesi:
CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME
İFADESİ
MAĞDUR
CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Yok, o değil. Abdullah Bey kapının eşiğinde kalmıştı
o sıra. Orada başka bir meslektaşım vardı. O seslendi. O seslendi "Çık atış geliyor, vuruldun
zaten, çık" şeklinde.
Vurulduğumu anlayınca çıktım zaten.
Görüldüğü gibi güya Cihat Onur Aykaç'ın vurulduğunu hemen dibindeki Abdullah
Karadaş anlayamamış, hatta kendi beyanına göre Aykaç da anlayamamış, ancak dışarıda duran polis
anlayabilmiştir. Şimdi düşünelim:
Aykaç güya yedek şarjörlüğünden de vurulduğunu, burada
yer alan bir mermisinin
patladığını ve bu patlamanın şiddetiyle sol kolundan yaralandığını iddia etmektedir. Eğer bu tarz bir patlama olduysa
ve bu patlama neticesinde alev,
kıvılcım, duman vs. çıkarak Aykaç'ı sol kolundan
yaraladıysa, bu patlamanın ne kendisi ne de dibinde duran Abdullah Karadaş
tarafından fark edilmemesi mümkün değildir.