Sanık Mert Sucu'ya İsnat Edilen

"Öldürmeye Teşebbüs" Suçlaması Bakımından Esas Savunmamız 

 

 

 

 

GİRİŞ

 

Dosyamız kapsamında 11.07.2018 tarihinde operasyon düzenlenen ikametlerden birisi, Yamaçlı Sokak No:36'da yer alan ikamettir. Bu operasyon sırasında, görevi başındaki özel harekat polislerine ateş açıldığı iddia edilmiş, bu olay sırasında açılan ateş neticesinde isabet aldıklarını iddia eden 2 özel harekat polisi de hali hazırda devam eden davada yargılanan Mert Sucu'dan şikayetçi olmuştur.

 

Soruşturmanın savcıları tarafından 2019 yılı Temmuz ayında 2019/6548 sayılı iddianame tanzim edilmiş ve çeşitli sanıklara çeşitli suç isnatları tevzi edilmiştir. Bunların arasında yer alan sanık Mert Sucu'ya, özel harekat polis memurları Abdullah KARATAŞ ve Cihat Onur AYKAÇ'a yönelik "kasten adam öldürmeye teşebbüs" isnadıyla TCK m.82/1-g-h, m.35/2, m.43/3, m.265/1-4, m.44/1 (2 kez) maddeleri uyarınca dava açılmıştır.

 

Aynı davada yargılamaları devam eden müvekkil Adnan Oktar ve 14 yönetici de sanık Mert Sucu'ya yönelik bu suç isnadından dolayı TCK m.220/5 göndermesiyle yargılanmaktadır.

 

Yaşandığı iddia edilen olay iddianamede, sözde silahlı suç örgütünün güya planlı bir silahlı eylemiymiş gibi aktarılmıştır. Mert Sucu'nun güya saklanıp siper alarak ve hedef gözeterek şarjörü bitene kadar polislere ateş açtığı iddia edilmiştir.


 İddianamede; bir müşteki ve etkin pişmanlık yasasından yararlanan bir itirafçının OLAYI ÖĞRENDİKTEN SONRA verdikleri beyanlarından hareketle, bu davranışın güya müvekkil Adnan Oktar'ın ikametten kaçabilmesi için ona zaman kazandırma amaçlı yapıldığı ve gelenler polis bile olsa vurulup öldürülmesi talimatının güya önceden müvekkil Adnan Oktar tarafından verildiği ve bu konuya has bir protokol çerçevesinde Mert Sucu'nun da güya ateş açtığı öne sürülmüştür.

 

 İddia makamının iddianamede olayı kendince tasvir ederken kullandığı bazı spesifik tanımlar şöyledir:

 

·               Mert Sucu yakalandığı ikametin arazisinde yapılan arama esnasında saklandığı yerden siper alarak görevini ifa eden resmi üniformalı özel harekat polislerine hedef gözeterek ateş etmiş... Şüpheli, şarjöründe bulunan tüm mermiler bitene kadar görevli memurlara mukavemetini sürdürmüştür. {Sayfa 3285)

·               Şüphelinin müştekiler ile arasındaki atış mesafesi, suçta kullanılan aracın elverişli olması, müştekilerin hayati bölgelerinin hedef alınması ve ateşli silah mermi çekirdeğinin hayati bölgeye isabet etmesi, tabanca şarjörünün içerisindeki mermilerin tamamının tüketilmesi, atış sayısı, eylemin mermilerin bitmesi sebebiyle sürdürülememesi, bu itibarla neticenin gerçekleşmemesi dikkate alındığında şüphelinin kolluk mensubu müştekileri öldürmek kastıyla hareket ettiği fakat elde olmayan nedenlerden ötürü neticenin gerçekleşmediği, böylelikle kamu görevini yerine getiren her iki müşteki yönünden şüphelinin yakalanmamak amacıyla adam öldürmeye teşebbüs suçunu işlediği anlaşılmıştır. {Sayfa 3311)

·               Şüpheli ve müşteki beyanlarından yapılan tespitlerde, örgüt içerisinde polis baskını gibi acil durumlara ilişkin bir güvenlik protokolü hazırlandığı, aynı zamanda bir nöbet sistemi oluşturulduğu anlaşılmış... operasyon esnasında görevli Emniyet personeline yönelik ateş açılmış... bu vesileyle söz konusu güvenlik protokolü ve nöbet sisteminin uygulandığı anlaşılmış... {Sayfa 54)

·               Yine alınan beyanlarda, örgüt lideri tarafından muhtemel adli operasyon esnasında kimin ne şekilde davranacağı, nöbet sistemine müdahil şahısların Emniyet


Birimleri intikal ettiğinde ne şekilde hareket edeceği ve gerektiğinde silah kullanmaktan çekinilmemesi gerektiği hususları yer almıştır. {Sayfa 155)

 

 

 

Savcılığın esas hakkındaki mütalaasında olay özetle şu şekilde değerlendirilmiştir:

 

·               Sanığın katılanlar ile arasındaki atış mesafesi, suçta kullanılan aracın elverişli olması, katılanların hayati bölgelerinin hedef alınması ve ateşli silah mermi çekirdeğinin hayati bölgeye isabet etmesi, atış sayısı, bu itibarla neticenin gerçekleşmemesi dikkate alındığında sanığın kolluk mensubu katılanlara yönelik eyleminin öldürmek kastıyla hareket ettiğinin, fakat elde olmayan nedenlerden ötürü neticenin gerçekleşmediği, böylelikle kamu görevini yerine getiren her iki katılan yönünden sanığın öldürmeye teşebbüs etme suçunu işlediği anlaşılmıştır. {Sayfa 323)

·               Meydana gelen kasten öldürmeye teşebbüs olayı, operasyon başlayıp, örgüt merkezinin büyük kısmında hakimiyetin sağlandığı, aramaların devam ettiği ilerleyen saatlerde gerçekleşmiştir. Bu sebeple silahlı saldırı olayının, ifadelerde geçen örgüt içi tedbirler kapsamında örgüt liderlerinin talimatları doğrultusunda gerçekleştirildiği anlaşılmıştır. {Sayfa 323)

 

 

Söz konusu isnatlara karşı esas hakkındaki savunma beyanlarımız şu şekildedir:

 

 

1.   DOSYADAKİ MEVCUT DELİL DURUMU ve EKSİK UYGULAMALAR, MERT SUCU'YA CEZA VERİLEBİLMESİNİ MÜMKÜN KILMAMAKTADIR

 

1.1.             EKSİK       SORUŞTURMA       YÜRÜTÜLMÜŞ,       DELİLLER       TOPLANMAMIŞ/ KARARTILMIŞTIR.

 

 İddia edilen olayın üzerinden 2,5 yıl kadar süre geçmiş olmasına rağmen gerek olay günü gerekse olayı takip eden süreçte yürütülen soruşturma son derece eksik ve şaibelidir. Dosyamızdaki en "sansasyonel" ve en ağır suç isnatlarından birisi olan "görevi başındaki polis memurlarına öldürme kastıyla ateş edildiği" iddiası hem bu yönüyle hem de tamamen teknik bulgulara ve delillere dayandırılması gerektiği için çok daha titiz ve detaylıca araştırılıp incelenmeliydi. Oysa bugün durduğumuz noktada, en kritik soruşturma ve takiplerin yapılmadığını, istenen laboratuvar analizlerinin atlandığını, Kriminal Polis Laboratuvarı raporlarının eksik ve dayanaktan yoksun hazırlandığını, üstüne üstlük birçok "standart prosedür" işlemin de göz ardı edildiğini görüyoruz. Burada en hafif ifadeyle görevi ihmal daha gerçekçi olmak gerekirse delil karartma durumundan bahsetmek mümkündür.

 

Burada kusuru olan tarafları 4 grupta incelememiz mümkün olup asli ve ana kusurun tüm tahkikatın sahibi olan savcılık makamında olduğunu da belirtmeliyiz.

 

1.1.1.  SAVCILIK MAKAMININ KUSURLARI BAKIMINDAN

 

Þ DOSYA SAVCILARI OLAY YERİNE ÇAĞIRILDIKLARI HALDE GİTMEKTEN İMTİNA ETMİŞTİR.


Mert Sucu'nun, görevi başındaki özel harekat polislerine güya ateş açtığı ve bazı polislerin vurularak yaralandığı bilgisi, operasyon sabahı saat 07:00'de İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü'ne iletilmiştir... Bu bilgi üzerine 49-54 kodlu Olay Yeri İnceleme Ekibi 35 dakika içinde ikamete intikal etmiştir.

 

Bu noktada dosya savcısı ve aynı zamanda İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili Hasan Yılmaz'a durum bilgisi aktarılmış ancak buna rağmen kendisi olay mahalline gitmemiştir. Bir başka Cumhuriyet Savcısı'nı da görevlendirmemiştir. Sıradan bir vakıaymış gibi sözlü talimat vermekle yetinmiştir... Bunun detayını 478 rapor numaralı Olay Yeri İnceleme Raporu'nun 2. sayfasında görüyoruz:


 


 


Savcı Hasan yılmaz kendi talimatıyla görevlendirilen iki özel harekat polisinin görevleri başında vurulup yaralandığının iddia edilmesine karşın olay yerine dahi gitmemiş, bu polislerin ve görgü tanıklarının ifadelerini sıcağı sıcağına almamış, soruşturmanın nasıl yürütüldüğünü, delillerin toplanma işleminin düzgün yapılıp yapılmadığını denetlememiştir. Halbuki Savcı Hasan Yılmaz'ın bizzat kendisinin yönettiği bir operasyonda yaşandığı iddia edilen bir silahlı eyleme/çatışmaya dair bulgulara bizzat vaziyet etmesi gerekirdi. Nitekim benzer olaylarda dosya savcılarının olay yerine gitmemeleri şüphe çekici görülmüş ve bu hususlar Meclis Araştırma Komisyon raporlarına dahi yansımıştır.

 

Savcı Hasan Yılmaz'ın hatalı uygulaması nedeniyle dosyada, hukuken geçerliliği olmayan ve eksik toplanmış deliller ile, güya zarar gördüklerini iddia eden iki polisin çelişkili ifadeleri dışında hiçbir somut bulgu bulunmamaktadır.


Dosya savcısının olay yerine vaziyet edip, olay yeri incelemelerini yakından takip etmesi, görgü tanıklarını tespit etmesi ve müşteki ifadeleri zaman kaybetmeden ve usulüne uygun alması gerekirdi. Ancak Cihat Onur Aykaç 6 gün, Abdullah Karadaş ise 11 gün sonra ifade vermişlerdir. Üstelik ifadelerini soruşturma savcılarına değil Mali Şube'ye vermişlerdir. Her iki müşteki de yanlarında vekil olmadan ifade vermişlerdir. Bu süre olaydaki tüm karanlık noktaları düşünme ve planlama için gayet yeterli bir süredir. Tüm bunlarla birlikte Cihat Onur Aykaç ile birlikte yegane görgü tanığı olduğu, ifadeler ve adli tutanaklarla sabit olan 404345 sicil numaralı özel harekat polisinden hiç ifade alınmamış olması ise ayrı bir eksikliktir.

 

Buradaki diğer bir ilginç detay ise, Olay Yeri İnceleme Raporu'nda konuyu izah eden açıklamanın muğlak olmasıdır. Savcı Hasan Yılmaz ile kimin telefonda görüştüğünü belirsizdir, görüşmenin bizzat kendisine dair bir "görüşme tutanağı" dosyada mevcut değildir... Raporda "...talimatları verdiğinin öğrenilmesi üzerine...” denilerek Olay Yeri İnceleme Ekibi'ne Savcının talimatlarını bir başka kişinin aktardığı anlaşılmaktadır. Netice itibarıyla kendi talimatıyla yapılan bir polis operasyonda güya silahlı yaralanma olduğu bilgisini alan savcı Hasan Yılmaz olay mahalline vaziyet etmemiş, bir başka Cumhuriyet Savcısını da görevlendirmemiştir.

 

 

 

Þ DOSYA SAVCILARI GÖRGÜ TANIKLARININ TESPİT ETMEMİŞ, İFADELERİNE DE BAŞVURMAMIŞTIR.

 

1-   Görevi başındaki iki özel harekat polisinin ateşli silahla yaralandığı iddia edilen bir vakada, görgü tanıklarının hızla tespit edilmesi ve olayın detaylarının zihinlerde kaybolmadan ifadelerin toplanması gerekir. Tabiatı gereği ateşli silah olayları anlık gelişen, şaşkınlık ve endişe uyandıran, deyim yerindeyse "göz açıp kapayıncaya kadar" olup biten olaylardır. Bu tarz olayların üzerinden zaman geçtikçe, görgü tanıklarının zihinlerinde karışıklıklar ve yanılsamalar yaşanabilir. Olayın içindekiler veya olaya tanık olan kişiler çeşitli sebeplerden dolayı olayı gerçeğinden farklı


algılamaya ve farklı yönde anlatımlarda bulunmaya başlayabilirler. Bu sebeple görgü tanıklarının ifadelerinin hem hızlı şekilde toplanması hem de bu kişilerin birbirleriyle temas etmeleri engellenerek birbirlerini yanlış yönlendirmelerinin önüne geçilmesi gerekmektedir. Kaldı ki olayın oluşuna göre taraflardan birinin kusuru var ise, o taraf bu kusuru örtecek, tevil üretecek şekilde hazırlık yapabilir.

 

Davamızın konusu olayda hangi tanık ifadelerine başvurulduğuna baktığımızda, şaşırtıcı bir eksiklikle karşı karşıya kalıyoruz.

 

Olayın yaşandığı ikamete düzenlenen operasyona katılan yüzlerce polis memuru olduğu bilinmektedir. Bu gibi büyük operasyonlarda, özel harekat polisleri kalabalık ekipler şeklinde bulunurlar. Bir kısmı çevre güvenliğini sağlarken diğer biri kapının açılmasıyla, bir başkası ise kapıyı açmaya çalışırken nispeten savunmasız kalan meslektaşını korumakla görevlendirilir.

 

 

 

2-  Müşteki Cihat Onur Aykaç, ateş açılma anında kapının önünde bir emniyet amiri de dahil olmak üzere en az 10 15 meslektaşının hazır bulunduğunu iddia etmiştir. Ancak bugüne kadar tek birisinin dahi görgü tanığı olarak ifadesine başvurulmamıştır.

 

 

 

 

3-   Olay Yeri İnceleme Ekibi, ateşli silah vakasına karıştıkları gerekçesiyle üç özel harekat polisinden el svabı almıştır. Tutanaklarda açıkça görüldüğü üzere bu polisler, Abdullah Karadaş, Cihat Onur Aykaç ve ismi bilinmeyen, sicil numarası 404345 olan polis memurudur. Olay Yeri İnceleme Ekibi memurlarının olaya karıştığı gerekçesiyle elinden svab numunesi aldıkları bir polis memurunun, olayın canlı tanığı olarak ifadeye çağırılmamış olmasının hukuken izah edilebilir bir yönü yoktur. Olayın yaşandığı 11 Temmuz 2018 günü tanzim edilmiş resmi raporda bu polis memurunun varlığı açıkça görülmekteyken, dosya savcıları ve Sayın Mahkemeniz bu kişinin tanık


sıfatıyla ifadesine başvurmamıştır. Bu dosyamız bakımından ciddi bir eksikliktir.

 

Öte yandan, olayın birinci dereceden görgü tanığı ve yaşanan olaydan mağdur olduklarını iddia eden iki özel harekat polis memurundan Cihat Onur Aykaç olaydan 6 gün, diğer polis memuru Abdullah Karadaş ise olaydan 11 gün sonra Mali Şube'ye giderek ilk ifadelerini vermişlerdir. Olayın üzerine sıcağı sıcağına tüm detaylar ortaya konabilecekken, uzunca bir süre sonra ifade vermeye gitmiş olmaları, olayın üzerindeki karanlık noktalara bir yenisini eklemiştir.

 

Dosya savcıları bu iki özel harekat polisi ile yüz yüze hiç görüşmemiş, ifadelerini almamış, sadece Mali Şube'den kendilerine gönderilen evraklar üzerinden olayı idrak etmeye çalışmışlardır. Bu sebeple de hukuken hatalı ve eksik soruşturma yürütmüşlerdir.

 

 

 

Þ DOSYA SAVCILARI CMK M.83 (KEŞİF), M.85 (YER GÖSTERME) İŞLEMLERİ YAPMAMIŞ, SUÇ MAHALLİNİN YIKILMASINA VE DELİLLERİN YOK OLMASINA GÖZ YUMMUŞLARDIR

 

Bir suç mahallinin olayın yaşandığı ilk andan itibaren titizlikle korunması, maddi hakikatin doğru biçimde ortaya çıkarılabilmesi bakımından hayati önem taşır. Bu konunun önemi iki madde ile şöyle özetlenebilir:

 

1)     Soruşturmanın belli bir aşamasında olgunlaşan araştırma neticesinde suç mahalline yeniden gidilmesi ve yeniden inceleme yapılması gerekebilir.

 

2)  Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre suç mahallinde olayın yaşandığı aynı saatte ve aynı atmosferik koşullarda temsili ve tatbiki keşif yapılması gerekmektedir. Böylece sanığın durduğu nokta, ateş ederken hedef seçme imkanı olup olmadığı, müşteki ifadelerindeki suç isnatlarının doğru bir tabana oturup oturmadığı değerlendirilebilecektir. Kaldı ki Yargıtay bu çalışmayı fenni bilirkişi marifetiyle


yapılmak şartına da bağlamıştır.

 

5271 sayılı CMK'nın 85/1. maddesi ise; "Cumhuriyet savcısı, kendisine yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmuş olan şüpheliye yer gösterme işlemi yaptırabilir.”

 

CMK'nın 83/1. maddesi: "Keşif, hôkim veya mahkeme veya naip hôkim ya da istinabe olunan hâkim veya mahkeme ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır.” şeklindedir. Madde gerekçesinde ise: "Keşif, delil içeriğinin öğrenilmesine, toplanmış delillerin değerlendirilmesine yaradığı gibi, icra edildiği yerde var olan durum ile olayın özelliğine göre varlığı umulup da bulunamayan eserlerin ve izlerin yokluğunu saptama bakımından da önemlidir." denilerek keşif yapılmasının öneminden bahsedilmiştir.

 

Somut olayımız bakımından "gecikmesinde sakınca bulunan hal" varlığı açıktır. Çünkü aynı tarihlerde olay mahallinin yıkımı söz konusudur ve bu yıkımın ne zaman yapılacağı savcılık tarafından bilinmektedir.

 

Buna rağmen olayın üzerinden yaklaşık 3 ay geçtikten sonra ikamet yıktırılmıştır.

 İkametin yıkılması ile ilgili tüm yazışmalara savcılık makamı dahil edilmiş ve her aşamada bilgilendirilmiştir. Delillerin kaybolacağı ve CMK m.83 ve 85 maddeleri kapsamında keşif ve yer gösterme işlemleri yaptırma imkanı kalmayacağı bilinmesine rağmen ikamet kasten yıktırılmıştır.

 

CMK, keşfin yapılması konusunda hakim ya da mahkeme yanında gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda Cumhuriyet savcısına da yetki tanımıştır. Cumhuriyet savcısına tanınan yetki de istisnai nitelikte olup, ancak Cumhuriyet savcısının hakime başvurmasının mümkün olmadığı ve gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda mümkündür. (Kunter/Yenisey/Nuhoğlu. Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 608.) Gecikmesinde sakınca bulanan durumdan maksat, bir işlem hemen gerçekleştirilmediğinde, o işlemle ulaşılmak istenen amacın tehlikeye düşecek olmasıdır. Burada kullanılacak kriter, işlem o anda yapılmadığında daha sonra aynı


biçimde yapılıp yapılamayacağıdır. Eğer işlem o anda yapılmadığında daha sonra aynı biçimde yapılamayacaksa gecikmesinde sakınca bulunan hal var demektir. (Ceza Muhakemesi Hukukunda Keşif ve Yer Gösterme, Prof. Ali Kemal Yıldız, ÜHFM C. LXV, S.1, sayfa: 137-138, yıl: 2007.)

 

Nitekim Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2007/3775 E. 2007/3289 K sayılı kararında, “Kural olarak keşfin hakim tarafından yapılacağı kabul edilir. Ancak gecikme hallerinde1 delillerin ve maddi bulguların değişmesi/kaybolması söz konusu olacaksa ve derhal hakim tarafından keşif olanağı bulunmuyorsa, Cumhuriyet Savcısı tarafından keşfin yapılması gerektiği..." demektedir.

 

Somut olayımızda ise soruşturma savcısı Hasan Yılmaz Boğaziçi İmar Müdürlüğü ile yaptığı 17.07.2018 tarihli yazışmada, olayın yaşandığı ikamette ruhsatsız yapılar olduğu gerekçesiyle gereken işlemlere başlanması ve bu işlemlerin "ivedilikle icra edilmesi" talimatını vermiştir:






Bu talep neticesinde ruhsatsız yapıların yıkılması için aynen talep edildiği gibi "ivedilikle" çalışma yürütülmüş, neticesinde savcılık makamına yıkımı yapılacak olan yerlerin bilgisi verilmiştir:

 

 

 

Yazılı ve görsel basında da günler boyunca yıkım yapılacağı bilgisi duyurulmuş, sonuç olarak olayın üzerinden 3 ay bile geçmeden olay yeri yıkılarak tüm deliller ve keşif yapma imkanı göz göre göre ortadan kaldırılmıştır.




Hal böyleyken bu 3 aylık zaman içerisinde kanunun aradığı "gecikmesinde sakınca bulunan hal” varlığı ortaya çıkmıştır. Çünkü yıkım sonrasında delillerin ve maddi bulguların değişmesi/kaybolması söz konusu olacaktır. Bu durumda soruşturma savcılarının ya bizzat kendilerinin olay mahallinde keşif ve yer gösterme işlemi yapmaları ya da Sulh Ceza Hakimliğinden talep etmeleri gerekirdi. Ancak soruşturma savcıları bunların hiçbirisini yapmamış ve deyim yerindeyse göz göre göre olay mahallinin yıkılmasına ve delillerin, maddi bulguların yok edilmesine neden olmuşlardır.


 

Nitekim Yargıtay'ın istikrarlı uygulamalarında "olay yerinde keşif ve tatbikat" yapılmaması EKSİK İNCELEME gerekçesi olarak gösterilip bozma sebebi yapılmaktadır. Örneğin;

 

 

Yargıtay 1. CD1 2014/3401 E1 2014/5528 K1 Tarih: 25.11.2014

 

Olay gün ve saatine uygun olarak taraflar ve tanıklar hazır edilmek sureti ile mahallinde uygulamalı keşif yapılması, mağdurların bulunduğu yer, sanıkların geldikleri istikamet, sanık Fahrettin'e ait aracın bulunduğu yer, tanık Eyüp'ün bulunduğu ve sanıkların mağdurları izlediklerini beyan ettiği yer, bu sırada mağdur ve maktulün girdiklerini beyan ettiği dükkan, sanık Fahrettin'in senet düzenlemek için bulunduğunu ve olayı haber aldığını beyan ettiği yerlerin belirlenmesi, aralarındaki mesafelerin tespiti ve kroki üzerinde gösterilmesi1 tarafların ve tanıkların dosya kapsamındaki olaya ilişkin beyanlarının olay yerinde1 zaman ve mekan unsurları ile birlikte doğruluğunun denetlenmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması...

 

 

Yargıtay 1. CD1 2014/3107 E1 2014/6548 K1 Tarih: 24.12.2014

...yarısı buzlu olduğu anlaşılan kapının camdan olan yan bölmesine doğru iki el ateş ettikten sonra geldiği araca binerek olay yerinden kaçtığı...olayın gece meydana geldiği dikkate alınarak1 olay sırasındaki hava koşulları ile olay gün ve saatine karşılık gelen gün ve saatlerin saptanması1 belirlenecek olan gün ve saatte, mağdur Yusuf, sanık, tanıklar F.. A.. ve Oruç Razi ile olay yeri inceleme raporunu düzenleyen kolluk görevlileri de hazır edilmeksuretiyle1 denetime olanak verecek biçimde temsili ve tatbiki keşif yapılarak, sanığın av tüfeğiyle yaptığı atışlar sırasında, ateş ettiği konum ve atış mesafesi birlikte değerlendirilmek suretiyle, taksi durağının içerisinde oturmakta olan maktul ve mağduru görüp teşhis etme olanağının bulunup bulunmadığı kesin olarak belirlendikten sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiğinin düşünülmemesi...

 

 

 

Yargıtay 1. CD1 2002/1708 E1 2002/3577 K1 Tarih: 14.10.2001

 

Eksik soruşturma ve suç vasfı yönünden; Olay gün ve saatine ve karanlık koşullarına tekabül eden gecede yapılacak temsili ve tatbiki keşifle sanığın ateş ettiği noktalardan hedefin seçilmesinin mümkün olup olmadığı ve uzaklığı hususunda fenni bilirkişi marifetiyle değerlendirme yapılarak1 sanığın görmeden ve hedef gözetmeden atışlar yaptığına yönelik savunmasının samimiyet düzeyinin tespiti ve hasıl olacak kanıt durumuna göre suçun TCK.nun 456/2,457/1. maddelerine mi yoksa 448, 62. maddelerine mi mümas olacağının belirlenmesi gerekirken eksik soruşturma ile öldürmeğe tam kalkışmaktan hüküm kurulması...

 

 

 

Yargıtay 1. CD1 2019/920 E1 2019/2849 K1 Tarih: 20.05.2019

 

...öldürmeye teşebbüse ilişkin olayda ise, maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya çıkarılması açısından mahallinde, mağdur..., sanıklar ve suça sürüklenen çocuk ile tanık ...'un hazır edilmesi suretiyle tatbiki ve temsili keşif

yapılarak, mağdurun bulunduğu yerden, sanıkların olayda kullandıkları iddia edilen

... plakalı aracın içindeki şahısları görüp tanımasının mümkün olup olmadığı, olay yerinde ve... plakalı araçta tespit edilen mermi isabet izlerinin hangi konumdan yapılan atışlarla oluşmuş olabileceklerinin tespitinden sonra sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeyerek yazılı şekilde eksik inceleme ve oluşa uygun düşmeyen yetersiz gerekçeyle mahkumiyet hükümleri kurulması yönündeki 20.06.2017 tarihli bozma kararına uyulduktan sonra keşif günü belirlendiği halde, herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin keşif yapılmadan hüküm kurulması...

 

 

 

 

 

 

 

Yargıtay kararlarına göre, maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılabilmesi ve suç isnat edilen sanığa ceza hükmü kurulabilmesi bakımından olmazsa olmaz şartlar şu şekilde özetlenebilir:

 

1)    Olay sırasındaki hava koşulları ile olay gün ve saatine karşılık gelen gün ve saatlerin saptanması, belirlenecek olan gün ve saatte, taraflar ile olay yeri inceleme raporunu düzenleyen kolluk görevlileri de hazır edilmek suretiyle, denetime olanak verecek biçimde temsili ve tatbiki keşif yapılması.

 

2)     Tarafların ve tanıkların dosya kapsamındaki olaya ilişkin beyanlarının olay yerinde, zaman ve mekan unsurları ile birlikte doğruluğunun denetlenmesi.

 

3)   Sanık ile mağdurun arasındaki mesafenin net olarak belirlenmesi ve bunun bir kroki üzerinde gösterilmesi.

 

4)   Sanığın mağduru görüp teşhis etme olanağının bulunup bulunmadığının kesin olarak belirlenmesi.

 

5)   Sanığın ateş ettiği noktalardan hedefin seçilmesinin mümkün olup olmadığı ve uzaklığı hususunda fenni bilirkişi marifetiyle değerlendirme yapılması.

 

6)   Sanığın görmeden ve hedef gözetmeden atışlar yaptığına yönelik savunmasının samimiyet düzeyinin tespit edilmesi.

 

7)    Olay yerinde tespit edilen mermi isabet izlerinin hangi konumdan yapılan atışlarla oluşmuş olabileceklerinin tespitinden sonra sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi.

 

 

Burada bir noktanın üzerinde detaylıca durmak istiyoruz. Olayın nasıl yaşandığını tarif eden kişilerin, olay anında kimin nerede durduğu, ne yöne doğru hareket ettikleri gibi detayları bir kroki üzerinde göstermeleri gerekmektedir. Böylece anlatımların mahkeme heyeti zihninde net bir şekilde canlanması sağlanır ve anlatımlardaki çelişkiler ve mantık bozuklukları ortaya çıkar. Bu tarz krokilere örnek vermemiz gerekirse;

 

ÖRNEK FOTOĞRAF 1.1.


 

ÖRNEK FOTOĞRAF 1.2.

 



ÖRNEK FOTOĞRAF 1.3.

 

 



 

ÖRNEK FOTOĞRAF 1.4.

 

 


Kroki üzerinde yapılan çalışma sayesinde tarafların anlatımlarında ateş eden kişinin durduğu noktadan müştekiyi görüp görmediği, olayın başkaca şahitleri olup olmadığı, atış yönü ve mesafesi, buna bağlı olarak mermi çekirdeklerinin ve boş kovanların bulunabileceği yerler, isabet noktalarının nerelere açılabileceği gibi maddi hakikati ortaya çıkarmaya yarayan çok sayıda detay netleştirilmiş olmaktadır. Kroki çalışması, Yargıtay'ın aradığı ispat yöntemleri arasından sadece bir tanesidir.

 

 

 

Þ DOSYA SAVCILARI VURULDUĞUNU İDDİA EDEN POLİSLERİN ADLİ TIP KURUMUNCA MUAYENELERİNİ YAPTIRMAMIŞTIR.
 

 

Müşteki iki özel harekat polisinden birisi sırtından hayati bölgeden vurulduğunu ama balistik yeleği sayesinde hayati tehlikeyi atlattığını, aynı zamanda belindeki yedek şarjöründen de vurulduğunu ve şarjörlüğündeki mermilerinden birinin bu isabet sonucu patlayarak kendisini kolundan da yaraladığını beyan etmiştir. Ancak her iki müşteki için de alınmış bir Adli Tıp Kurumu raporu veya herhangi bir sağlık raporu bulunmamaktadır.

 

 İddia edilen yaralanmanın bir fotoğrafı dahi bulunmamaktadır. Oysa benzer vakalarda balistik yelek üzerinden yaşanan yaralanmalarda yumuşak dokuda ciddi ekimozlar oluştuğu, morarmalar gözlemlendiği bilinmektedir.

 

 
 
 
ÖRNEK FOTOĞRAF 2.1.

 


 

Halbuki silahlı saldırı mağduru olduğu iddia edilen mağdur hakkında rapor alınması iddia olunan eylemin doğruluğu, suç tipinin tayini gibi hususlar bakımından zorunludur. Nitekim mağdurun vücudun neresinden darbe aldığı, kaç farklı darbe aldığı, darbelerin hangi alet ürünü olduğu ve darbelerin mağdurda basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek izler mi, daha kalıcı izler mi bıraktığının tespiti hem iddianın doğru olup olmadığı hem de doğru ise verilecek cezanın tayini bakımından zorunlu bulgulardır.

 

Ancak somut olayımızda mağdur müştekilerin vurulup yara aldıklarına dair hiçbir somut yan delil olmadığı gibi üstelik bu iddiayı doğrulayacak sağlık raporları dahi bulunmamaktadır. Soruşturma makamı mağdurları hastaneye veya Adli Tıp Kurumu’na sevk etmemiştir.

 

 İddia makamının mağdurların vücutlarında ateş etme sonrası darbe izi olup olmadığı varsa vücudunun neresinde ve kaç ayrı bölgesinde vb. tespitleri yapmadan Mert Sucu hakkında kasten adam öldürmeye teşebbüs suçlamasında bulunması hatalı ve eksik soruşturma ürünü bir iddiadır.

 

Örneğin Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile 1. Ceza Dairesinin süreklilik kazanmış uygulamalarıyla hayati tehlike yaratan isabetlerin bir adetle sınırlı kalması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların öldürme kastıyla hareket ettikleri kuşkulu kalmaktadır. Yargıtay’ımız suçun oluşumu bakımından mağdura gelen isabetlerin hangi bölgeye ve kaç adet olduğunu vb tartışırken somut olayımızda mağdurların gerçekten vurulup vurulmadıkları dahi sağlık raporuyla belgelenmemiştir. Bu halde iddiaların doğruluğu bir yana suç tipinin tayini ve ceza hükmü kurulması hukuken mümkün değildir.

 

"Suç vasfının belirlenmesine yönelik olarak Mağdur Mevlüt Uğurlu hakkında düzenlenen Konya Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğünün 05/03/2007 tarihli 489 sayılı raporuna göre çehrede sabit iz ve yüzünün sürekli değişikliğine neden olup olmadığının tespiti için olay tarihinden 6 ay sonra canlı muayeneye gönderilmesi gerektiğini ve duyu ve organlardan birinin işlevini zayıflamasına ya da yitirilmesine neden olup olmadığının belirlenmesi için olay tarihinden en az 18 ay sonra canlı muayeneye gönderilmesinin gerektiği bildirilmesi karşısında mağdurun raporlara birlikte Konya Adli Tıp Şube Müdürlüğüne gönderilip kesin rapor alındıktan sonra hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulma suretiyle sanığın hukuki durumun belirlenmesi" Yargıtay 3.Ceza Dairesi, 22/11/2010, 18390/10640.

 

“...yaşamsal tehlikeye yol açan yaranın tek oluşu, diğer yaraların basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir oluşu, sanık ve mağdur arasında öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunmaması, öldürme kastını gösterir her türlü kuşkudan uzak, kesin ve yeterli kanıt bulunmamış olması karşısında; .... öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir." {Yargıtay 1.CD-2012/8682)

 

Yukarıda sayılan zorunlu hususların yanı sıra, somut olayımızda mağdurlar kamu görevlisidir. İddia olunduğu gibi vurulan bir kamu memurunun kurumuna iş göremezlik raporunu sunup izin istemesi beklenirdi. Ancak görülmektedir ki iddia edilenlerle, yaşananlar hayatın olağan akışıyla ve gerçekleriyle uyuşmamaktadır.

 

Nitekim müşteki Cihat Onur Aykaç 27.08.2020 tarihli mahkeme ifadesinde, olayın yaşandığı gün neden ifade vermeye gitmediği konusunda kendince mazeret üretmeye çalışırken "o gün hani ben öyle bir hadise geçirdiğim için beni o gün Emniyet Genel Müdürlüğümüz ifadeye çağırmadı o gün, şeyden dolayı, çünkü ben bir kaza geçirmişim, hastaneye falan gidip kendime baktırmak içindemiştir. Ancak hastaneye gitme mazeretiyle ifade vermeye gitmeyen müşteki Aykaç, hastaneye hiç gitmemiş, sağlık raporu da almamıştır.

 

Cihat Onur Aykaç gerçekleri gizlemek adına kasıtlı olarak hastaneye gitmekten imtina etmiştir. Soruşturma savcılarının mağdurlara rapor aldırmaması iddiaların doğruluğu konusunda somut şüphe uyandırmakla birlikte aynı zamanda bozma sebebidir.

 

 

 

Þ DOSYA SAVCILARI MADDİ HAKİKATİ ORTAYA ÇIKARACAK KAMERA GÖRÜNTÜLERİNİ CELP ETMEMİŞTİR.

 

 İddialara konu olayın nasıl cereyan ettiğini ortaya çıkarabilecek delillerin başında kamera görüntüleri gelmektedir. Bunların neler olduğuna baktığımızda;

 

1)  İkametin bahçesinde bulunan güvenlik kameralarının görüntüleri.

 

2)    Operasyon esnasında ikametin üzerinde görev yapan polis helikopterinden çekilen kamera görüntüleri.

3)  Operasyon esnasında ikametin içinde görev yapan Foto Film Şubesi görevlilerinin çektikleri kamera görüntüleri.

 

4)  Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından çekilen kamera görüntüleri.

 

5)  Özel harekat polislerine ait kask kameralarının görüntüleri.

 

Şimdi, bu başlıkları tek tek inceleyecek olursak;

 

 

 

 

 

 

1)  İkametin bahçesinde bulunan güvenlik kameralarının görüntüleri.

 

Operasyon yapılan adreslerden Kandilli Eşref Bitlis Sokak No: 36 adresi çok geniş ormanlık arazi üzerinde yer alan bir ikamettir. Arazi üzerinde yaklaşık 100 adet bahçe güvenlik kamerası yer almaktadır. Bu kameraların görüntülerinin kaydedildiği hard disklere operasyonu yürüten Mali Şube ekipleri tarafından el konulmuş ve tutanak tutulmuştur. Sonrasında haksız hukuksuz şekilde bu görüntüler basına servis edilerek güya müvekkilin ikametten kaçtığı izlenimi oluşturulmak istenmiştir. Ancak bunu yaparken, tüm kamera görüntülerinin Mali Şube'nin elinde olduğu gerçeği de bir kere daha teyit edilmiştir.

 

 


 

Ayrıca, dosyaya mübrez başka bahçe güvenlik kameraları görüntüleri de mevcuttur, örneğin;




 

 

 

 

Buna rağmen Mert Sucu'nun müştemilatını gören bahçe kameralarının görüntüleri, müdafilerin tüm ısrarlı taleplerine karşılık ortaya çıkarılmamıştır. Oysa bu görüntülerin dava dosyasına girmesi dosya savcılarının sorumluluğu altındadır.


 

 

2)   Operasyon esnasında ikametin üzerinde görev yapan polis helikopterinden çekilen kamera görüntüleri.

 

11.07.2018 tarihinde icra edilen polis operasyonu hava destekli yürütülmüş, ikametin üzerindeki polis helikopterinden çekilen görüntüler de hemen basına servis edilmiştir. Bu görüntüler de müdafilerin tüm ısrarlı taleplerine karşın, dosya savcılarının umursamazlığı sebebiyle dosyamıza alınmamıştır.










3)      Operasyon esnasında ikametin içinde görev yapan Foto Film Şubesi görevlilerinin çektikleri kamera görüntüleri.

 

11.07.2018 tarihinde icra edilen polis operasyonu sırasında ikamette İstanbul Emniyet Müdürlüğü Foto Film Şubesi'ne bağlı memurların görev yaptıkları bilinmektedir. Nitekim müşteki özel harekat polisi Abdullah Karadaş, 27.08.2020 tarihli mahkeme ifadesinde ikamete giriş yaptıkları sırada ortalığın çok kalabalık olduğunu ve birçok şubeden görevli polislerin giriş yaptığını anlatırken, bu şubeler arasında Foto Film Şubesi'ni saymıştır. Diğer müşteki polis Cihat Onur Aykaç ise aynı tarihte verdiği mahkeme ifadesinde "polis kamerasının" olay yerinde bulunduğunu şöyle beyan etmiştir:

 

İDDİA MAKAMl: Operasyon anında, sizin görüntü almanız söz konusu oluyor mu?

 

MAĞDUR CiHAT ONUR AYKAÇ BEYANINDA: ...Polis kameramız da orada birçok müştemilat olduğu için, birçok müştemilat olduğu için, her bir yere, orada belki 30-40 tane, bir sürü vatandaş ele geçirildi, onların her birine polis kamerası tek tek operasyon anında yer alamaz...

 

İDDİA MAKAMl: Ama siz bu şey devam ederken diğer polisler de girmişti değil mi? Sizin oraya varmanız bir saat sonra yaklaşık.

 

MAĞDUR CiHAT ONUR AYKAÇ BEYANINDA: Yok, hayır, bütün polisler oradaydı. Hepsi oradaydı.

 

İDDİA MAKAMl: Siz oraya girerken, müştemilata girerken diğer birimler de oradaydı.

 

MAĞDUR CiHAT ONUR AYKAÇ BEYANINDA: Tabi yanımızdaydı...

 



Durum böyleyken, dosya savcıları İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne müzekkere yazarak bu görüntülerin var olup olmadığını dahi sorgulamamıştır.

 

 

 

4)  Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından çekilen kamera görüntüleri.

 

Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından suç mahallinde aynı gün tanzim edilen 478 numaralı rapora göre, ekibin çalışmaları sırasına fotoğraf ve video çekimi yapılmıştır.



Yargılamanın başladığı Eylül 2019 tarihine kadar bu fotoğraf ve videolar dava dosyasına girmemiş, sanık Mert Sucu'nun ifade tarihinin yaklaşmasıyla birlikte mahkeme heyetine yaptığı ısrarlı talepleri neticesinde SADECE OLAY YER FOTOĞRAFLARI elde edilebilmiş, olay yerinde çekildiği raporla sabit olan video yine dosyaya alınmamıştır. Dosya savcıları bu videonun da temin edilmesi konusunda hiçbir girişimde bulunmamış, esas hakkındaki mütalaalarını yazmadan önce bu delilin kendilerine neleri gösterebileceğini hiç umursamamıştır.

 

 

 

5)  Özel harekat polislerine ait miğfer kameralarının görüntüleri.

 

Müşteki özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç'a 27.08.2020 tarihli mahkeme ifadesi sırasında iddia makamı tarafından operasyon sırasında kamera kaydı yapıp yapmadıkları sorulmuş, Aykaç şu cevabı vermiştir:

 

"Operasyon anında görüntü alınıp alınmayacağına devlet karar verdiği için, o biz kendi başımıza bir kamera, her girdiğimiz operasyonda başımıza kamera takmıyoruz."

 

Ancak bu cevap inandırıcı olmaktan son derece uzaktır. zamanlı olarak 100'ün


üzerinde ikamete düzenlenen operasyon esnasında, güya içeride silahlı kişilerin olduğundan bahisle üzerlerine ateş açılabileceği bilgisini alarak hazırlanıp giriş yapan özel harekat polislerinden tek birinin dahi kamera kullanmaması izah edilemez. Burada oluşan şüpheler, ya kameraların olduğu ancak birşeylerin görünmesi istenmediği için görüntülerin ortaya çıkarılmadığı, ya da aynı gerekçeyle yani hukuka aykırı bazı durumların kayda girmesi istenmediği için en baştan kamera kullanılmaması kararı alındığı şeklindedir. Her halukarda, operasyonu planlayan ve ikame eden dosya savcılarının böyle bir kayıt olup olmadığını hiç soruşturmaması çok isabetsiz olmuştur. Ancak bu noktada çok daha ilginç bir durum söz konusudur: Mert Sucu 17.12.2020 tarihinde mahkemede yaptığı savunmasında, Olay Yeri

 İnceleme Ekibi tarafından çekilmiş görüntülerde özel harekat polislerinden birinin miğferine takılı kameranın çok net olarak görüldüğünü beyan etmiştir.


Sucu savunmasında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne başvurarak operasyona ait ellerindeki tüm görüntüleri talep ettiğini beyan etmiş, devamında kendisine gelen cevapta bu GÖRÜNTÜLERİN TAMAMlNlN SAVClLlK MAKAMlNA TESLİM EDİLMEDİĞİ oradan temin etmesi gerektiği izah edilmiştir. Sucu bu sefer aynı talebi savcılık makamına yapmışsa da görüntüler kendisine hiçbir şekilde verilmemiştir.


 

 

Þ  DOSYA SAVCILARI SANIK MERT SUCU'NUN AĞIR İŞKENCEYE MARUZ KALMIŞ OLDUĞU GERÇEĞİNİ ARAŞTIRMAMIŞTIR.

 

Mert Sucu olay yerinde kimliği belirsiz polis memurları tarafından öldüresiye dövülmüş ve işkenceye maruz kalmıştır. Mert Sucu İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne sevk edildikten sonra da çok ağır şekilde darp edilmiştir. Mert Sucu'nun işkence gördüğüne tanık olan çok sayıda sanık mevcuttur. Olay günü ve ertesi gün alınmış olan sağlık raporlarında Mert Sucu'nun bu durumunun belgelendirilmiş olduğuna inanmaktayız.

 

 İlgili ikamette yakalanan şüphelilerin polis aracına bindirilirken görüntüleri bazı basın mensupları tarafından alınmış ve haber bültenlerinde de yayınlanmıştır, bu görüntülerde tüm sanıklar lekelenmeme hakları ihlal edilerek yüzleri görülecek şekilde kameraya çekilmiş hatta bazı basın mensupları sanıklar araçlara bindirilirken onlara mikrofon uzatarak tahrik edici sorular yöneltmişlerdir. Ancak tüm sanıkların yüzleri açıkça görülmekteyken, Mert Sucu özellikle yüzü görülemeyecek şekilde gizlenerek ve koşturularak araca bindirilmiştir. Nitekim bu görüntülerden alınan ekran görüntüleri incelendiğinde Mert Sucu'nun yüzünün ve kıyafetinin kanlı, vücudunun çeşitli yerlerinin morarmış olduğu fark edilmektedir. Olay Yeri İnceleme Raporu da Mert Sucu'nun ellerinin kanlı olduğunu kayıt altına almıştır.

 

Mert Sucu'nun yakalandığı müştemilatın içinde ve dışında birçok noktada kan lekeleri bulunmuş, kuşku verecek şekilde Olay Yeri İnceleme Ekibi görevlileri bu kan lekelerinden (biri hariç) biyolojik örnek almamıştır.

 

Ertesi gün ve sonraki gün operasyon sırasında gözaltına alınan şüphelilerin sağlık kontrollerine nakliyeleri esnasında (lekelenmeme hakları ve masumiyet karinelerine aykırı olarak) İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden çıkarılıp hastaneye giriş ve çıkış yaparlarken basın mensupları tarafından net görüntüleri alınmış ve yine bu


görüntüler    tüm   basın    bültenlerinde    şüphelilerin    kimlikleri    anlaşılır    şekilde kullanılmıştır. Yine bu görüntüler arasında Mert Sucu görülmemektedir.

 

Mert Sucu'nun 16.07.2018 tarihli Mali Şube sorgusu sırasında tanzim edilen evrak üzerinde de kan lekesi görülmektedir.

 

Mert Sucu da yaşadığı işkenceleri değişik tarihlerde verdiği ifadelerinde şöyle dile getirmiştir:

 

 

 

MERT SUCU 16.07.2018 Mali Şube İfadesi

 

"İfademde de belirttiğim gibi kesinlikle saklanmadım ve uyuyordum. Polisleri görmedim. Zaten görmem de mümkün değil. Daha sonrasında orada bulunan polisler haklı olarak beni dövdüler. Hiçbir şekilde onlara karşı bir kırgınlığım yoktur. Sonrasında Özel Harekat Polisleri ile helalleştik."

 

 

 

MERT SUCU 01.02.2019 SEGBİS İfadesi

 

"Üzerimde atlet, pantolon veya eşofman geçirerek kapıyı iterek açtım ve kapıda bulunan özel harekat polisleri beni yakaladı. Bu sırada ben sayısını hatırlamadığım polisler tarafından darp edildim. Ancak kendimi korumak için yüzümü kapattığım için kaç kişi ve kim olduklarını göremedim."

 

 

 

MERT SUCU 30.10.2019 Mahkeme İfadesi

 

“...ben bahçede beni çıktıktan sonra çok şiddetli şekilde darp etti polisler ama haklılar ben onlara bir şey demiyorum. Hani ağır şekilde darp ettiler. Çünkü olay ilk başta olayı anlamadılar. Yani 20-30 KİŞİ BENİ ÖLDÜRECEK ŞEKİLDE DÖVDÜLER


Efendim orada.

 

Ben işte darptan sonra bir müddet sonra elimi ters kelepçeli şekilde bağladılar. Yüzüstü toprağa yatmıştım. Bir müddet sonra beni o toprağın üzerinde oturur hale getirdiler Efendim. Ondan sonra polisin bir tanesi Özel Harekatçıydı ama kim olduğunu bilmiyorum tabi. Sarıldı bana yani üzülüyoruz böyle şeyler olduğunda dedi. Ağabey dedim hakkını helal et. Allah affetsin ben bilinçli bir şekilde bir şey yapmadım. Bütün arkadaşlarına da bunu söyle. Yok zaten anladık dedi. Bana sarıldı. Sen de hakkını helal et dedi yani çünkü beni ağır darp ettiler orada. Oda üzüldü bu duruma.

 

... bu polisler yanımdan gittikten sonra Olay Yeri Şube Müdürlüğü ekipleri geldi. ARTIK HANİ SU İÇECEK BİLE EFENDİM ŞEYİM YOKTU. DUDAKLARIM PATLAMIŞTI BÖYLE HER YERİM KAN İÇİNDE. YÜZÜM BİLE GÖZÜKMÜYOR ZATEN. Dudağıma

böyle işte hafif şeyler bardaktan su verdi. O şekilde olmuştu. Sonrasında ben dedim ki burada kimse yok mu yani bir tek ben mi varım dedim. Hiçbir arkadaş yok mu beni onların yanına götürün dedim çünkü birinin yanına gitmek istedim. Yani çok kötü durumdaydım zaten. Polisler de yok seni götürmeyeceğiz. Sen buradasın cezalısın dediler. Sonra olay yeri polis ekibi biraz rica etti işte falan tamam dediler onu da kırmadılar. Benim baskım onunda ricası ile beni arkadaşların yanına götürdüler aşağıya.

 

Gece 12'de otobüse bindirecekken işte herkesi tek tek aldılar. Benim yanıma iki polis vermişlerdi. Kafamı da yere eğdiler bastılar Efendim böyle. Basın vardı çünkü gözükmemem için böyle yüzüm çünkü saçlarım da uzundu bayağı uzundu. Gözüm kapattı. O basında da çıktı hatta ben gördüm onu sonra o halimi. Yüzüm gözükmeden beni otobüse bindirdiler. Oradan Bayrampaşa Devlet Hastanesi'ne gittik Efendim. Devlet hastanesinde de polisler doktorun yanına yanımda girdiler. Önden kulağıma bir şey söyledi bir tane polis. Doktor beni hiç muayene etmedi yani. Ben efendim YOĞUN BAKIMDA YATMAM GEREKİRKEN O HALDEYDİM. ÇOK KÖTÜYDÜM ama en

ufak bir şeyim yok kimseye karşı kırgınlığım bir şeyim yok. Çünkü onlar öyle anladılar


yaptılar. Ama orada da tedavi olmadan hatta röntgen çektiler Efendim. Bir yerimde çatlak olduğunu söylediler. Okmeydanı Hastanesi'ne gönderilip tomografi çekilmemi söylediler ama öyle bir şey yapmadılar. Oradan Efendim gece yarısı çıktık. Vatan Emniyetine gittik. Orada Terörle Mücadele Şube'ye gittik. Nezarethanesinin dış kısmında geniş bir alan vardı. Saatlerce bizi böyle yüzümüz duvara olacak şekilde beklettiler. Sonra beni iki tane polis kapalı bir odaya aldılar Efendim orada. Orada da bana çok ağır hakaretler yani yüzü hariç hiçbir yerimde vurulacak bir yer kalmamıştı ama tek bir hususu da belirtmek istiyorum. Çok kısa rica ediyorum. Orada da beni darp ettiler. Ağır hakaretler küfürler. Ama oradakinin aslında hakkı yoktu öyle bir şeye ama anlattım o da hiç bilmiyor ona rağmen. Elinde ilaç var Efendim doktor bana ağrı kesici vermiş. Yani tek tedavi için ağrı kesici verdiler bana. Baktı bu ne dedi ağrı kesici dedim. Attı yere senin ağrı kesicin bende dedi. Tekrar dövmeye devam etti.

 

 

 

Dosya savcıları bu konuyu tamamen göz ardı etmişler, Mert Sucu'nun haksız hukuksuz bir uygulamaya maruz kalıp kalmadığını araştırmamışlar ve dahi Mert Sucu'nun olası darp raporunun varlığını bile göz ardı etmişlerdir. Nitekim dosyamızda hiçbir sanığın ilk 7 gün boyunca gözaltında tutulduğu dönemde alınmış olan sağlık raporları bulunamamıştır. Edindiğimiz bilgilere göre Mert Sucu'nun gözaltı döneminde aldığı sağlık raporları, işkence gördüğünü doğrular niteliktedir. Muhakkak araştırılması gereken bu konu, dosya savcıları tarafından sümen altı edilmiştir.

 

 

 

Þ DOSYA SAVCILARI, OLAY YERİ İNCELEME EKİBİ RAPORUNDA TALEP EDİLEN ARAŞTIRMA VE LABORATUVAR ANALİZLERİNİN EKSİK YAPILMASINDAN SORUMLUDUR

 

Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından tanzim edilmiş raporda, 4. sayfada "bulgu / delil


listesi formu" görülmektedir. Bu form üzerinde hangi bulgudan hangi analiz ve incelemenin yapılmasının istendiği işaretlenmiştir.

 

Formda 1 numaralı bulgu 414867 sicil numaralı özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç'ın vurulduğunu iddia ettiği balistik yeleğidir. Rapora göre bu yelek üzerinde kimyasal analiz (atış mesafesi tayini için) ve delik içerisinde balistik bulgu araması yaptırılması talep edilmiştir.

 

Bu talebe istinaden balistik yelek Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı'na gönderilmiş, 25.09.2018 tarihli ve ANK-K M-18-07930 uzmanlık numaralı rapora göre yelek üzerinde atış uzaklığı belirlemek amacıyla testler yapılmıştır. ANCAK Olay Yeri Raporu'nda talep edilmiş olan diğer analiz yani delik içerisinde balistik bulgu araması yapıldığına dair bir belge bulunmamaktadır.

 

Formda 17 ve 17-1 numaralı bulgular olan şarjörlerden, 18 numaralı bulgu olan siyah renkli naylon poşetten, 19 numaralı bulgu olan üzerinde bant yapışık, yırtık, Hürriyet ibareli gazete kağıdından vücut izi lab. analizi talep edilmiş olmasına rağmen bu analizler yaptırılmamıştır. Benzer şekilde devam eden bulgulardan 22, 22-1, 23, 23-1, 24, 25, 35, 36, 37, 38, 39 ve 50 ile başlayan 30 adet not kağıdı bulgusu için de aynı analizler yaptırılmamıştır.

 

 

 

Þ DOSYA SAVCILARI CİHAT ONUR AYKAÇ'IN YEDEK ŞARJÖRDEN VURULMA İDDİASINI HİÇ ARAŞTIRMAMIŞTIR

 

Müşteki özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç, olay günü delilleri toplamakla görevli olan Olay Yeri nceleme Ekibi'ne yedek şarjöründen isabet aldığı konusunda hiçbir açıklamada bulunmamıştır. Mahkeme ifadesinde, "şarjöründen isabet aldığını olay anında fark etmediğini, bu yüzden Olay Yeri İnceleme Ekibi'ne şarjörünü teslim etmediğini, ancak olaydan 1GÜN SONRA ekipmanlarının temizliğini yaparken şarjöre saplanmış mermi çekirdeğini bulduğunu ve bunu yetkililere teslim ettiğini"


anlatmıştır.

 

Oysa olaydan 6 GÜN SONRA Mali Şube'de verdiği ilk ifadesinde yedek şarjörden vurulmasını anlatırken sanki olay anında bunu fark ettiğini açıklamıştır. Bu ifadesinde olaydan 1 gün sonra temizlik yaparken mermi çekirdeği bulduğu, sonra bunu Emniyet Müdürlüğü'ne teslim ettiği gibi detaylardan tek kelime bahsetmemiştir. Müdafilerin bu şarjörü Emniyet'te kime teslim ettiğini sorması üzerine, kime teslim ettiğini hatırlayamamış, bu teslimata karşılık bir evrak alıp almadığı sorulduğunda, kendisinde böyle bir evrak olmadığını söylemiştir.

 

Görüldüğü gibi, Cihat Onur Aykaç'ın YEDEK ŞARJÖRDEN VURULMA SENARYOSU yerine oturmayan anlatımlar ve çelişkilerle doludur.

 

Dosya savcıları olaydan 6 gün sonra ifade veren Cihat Onur Aykaç'ın bu ifadesinde yedek şarjörden vurulduğunu beyan ettiğini bundan 2,5 yıl önce görmüşlerdir. Olay Yeri İnceleme Raporu'nda bu yedek şarjörün delil olarak alınmadığını, raporun içeriğinde Aykaç'ın şarjöründen vurulduğuna dair tek bir satır anlatım olmadığını da görmüşlerdir. Buna rağmen bu konuda hiçbir inceleme araştırma yapmamışlar, bu şarjörün kime nasıl teslim edildiğini, delil zincirine riayet edilip edilmediğini hiç merak etmemişlerdir.

 

Eğer Mert Sucu 2019 yılı Eylül ayında, ifade sırası yaklaştığı için ısrarla Olay Yeri

 İnceleme Ekibinin çektiği fotoğrafları ve videoyu istemeseydi ve bu video yerine

 İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde çekilmiş yedek şarjör videosu yanlışlıkla dosyaya girmeseydi, hiçbir sanık ve müdafisinin bu konudan haberi olmayacaktı.

 

Halen bu videoyu kimin, nerede, hangi tarihte çektiği, videoda konuşan kişilerin kimler olduğu, bu delil ile ilgili bir tutanak tutulup tutulmadığı, hatta videoda görülen şarjörün Cihat Onur Aykaç'a ait olup olmadığı dahi belli değildir.

 

Aykaç'ın mahkeme ifadesinde güya Mert Sucu'nun ateşiyle yedek şarjörüne saplanan mermi çekirdeğini şarjörün içinden çıkarıp teslim ettiği beyanıyla, şarjörde


giriş çıkış deliği bulunmamaktadır diyen İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı'nın tanzim ettiği rapor birbiriyle çelişmektedir.

 

Bu çelişkileri gidermesi gereken dosya savcıları, olayın üzerinden geçen 2,5 yıl süresince bu konu ile ilgili de parmak oynatmamışlardır.

 

 

 

Þ DOSYA SAVCILARI MERT SUCU'NUN SİLAHININ YER ALDIĞI MÜHÜRLÜ DELİL TORBASINI AÇAN KİŞİ HAKKINDA HİÇBİR SORGULAMA YAPMAMIŞTIR.

 

Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından delil olarak korumaya alınan Mert Sucu'ya ait silah, Olay Yeri Raporu'nda talep edilen biyolojik iz incelemesi için İstanbul Emniyet Müdürlüğü adli emanetinden alınarak Adli Tıp Kurumu'na gönderilmiştir.

 

Adli Tıp Kurumu'nda Uzman Biyolog Mehmet Ali Canlı ve Uzman Biyolog Sevgi Şentürk tarafından 22.11.2018 tarihinde tutulan tutanağa göre, Mali Şube Polis Memuru Haydar Akbulut'un kuryeliğinde Adli Tıp Kurumu Emanet Memurluğu'na mum mühürlü bez torbada teslim edilen Mert Sucu'nun silahı, nerede görevli olduğu belirlenememiş bir kişi tarafından açılmış ve delil zinciri ihlal edilmiştir.

 

Bu uzmanların tutanağına göre bez torbanın içinden bir not çıkmış ve Salih Özdemir isimli bir kişinin delili "yanlışlıkla" açtığı tespit edilmiştir. Mert Sucu'ya ait önemli bir delil niteliğindeki silah bu usulsüz uygulamanın neticesinde, Adli Tıp Kurumu'da yapılan analizlere cevap vermemiş ve silah üzerinde DNA tespit etmek mümkün olmamıştır.


 

En basit düşünceyle dahi, ortada delil zincirini bozan usulsüz bir hareket vardır ve bu hareket sonrasında da delilin üzerinden biyolojik iz bulunamamıştır. Hatta silah Mert Sucu'ya ait olmasına rağmen Mert Sucu'nun dahi DNA'sı tespit edilememiştir. Dosya savcıları, kendi soruşturma dosyalarında en ağır suç isnatlarından birisine ait bir delile usule aykırı şekilde temas edilmesini dahi görmezden gelmiş, bez torbada ismi geçen Salih Özdemir adlı kişi hakkında suç duyurusunda bulunmamış, bu kişinin bu delili neden kurcaladığını, bunu kimin talimatıyla ve neden yaptığını araştırmamıştır. Salih Özdemir hakkında en basit bir soruşturma dahi yürütülmemiştir.

 

 

 

Þ DOSYA SAVCILARI OPERASYON ESNASINDA ELLERİNDE ATIŞ ARTIĞI TESPİT EDİLEN ÖZEL HAREKAT POLİSİ HAKKINDA HİÇBİR SORUŞTURMA YAPMAMIŞTIR.

 

Olay Yeri nceleme Ekibi tarafından toplam 4 kişiden el svabı alınmıştır. Bu kişiler;


1)  Sanık Mert Sucu

 

2)  Özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç

 

3)  Özel harekat polisi Abdullah Karadaş

 

4)  Özel harekat polisi 404345 sicil numaralı ismi bilinmeyen kişi

 

 

 

 

 İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından tanzim edilen 13.11.2018 tarih ve lST-K M-18-35887 uzmanlık numaralı rapora göre;

 

1)  Sanık Mert Sucu'nun sadece sol elinde atış artığı tespit edilmiştir.

 

2)  Özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç'ta atış artığı tespit edilmemiştir.

 

3)   Özel harekat polisi Abdullah Karadaş'ın her iki elinde, hem içte hem de dışta atış artığı tespit edilmiştir.

 

4)  Özel harekat polisi 404345 sicil numaralı ismi bilinmeyen kişide atış artığı tespit edilmemiştir.

 

 

 

Aynı raporun notlar bölümünde, "el üstünde atış artıklarının tespiti, o elin ya ateş ettiğini veya atış sırasında silaha yakın mesafede olduğunu gösterir" denmektedir.

 

Müşteki özel harekat polisleri, ifadelerinde görev silahlarını ateşlemediklerini beyan etmişlerdir.

 

O HALDE ÖZEL HAREKAT POLİSİ ABDULLAH KARADAŞ'IN ELLERİNDEKİ ATIŞ ARTIKLARI NEREDEN KAYNAKLANMAKTADIR?

 

Bu durum büyük bir muammadır ve olaydaki çok sayıda karanlık nokta ile birlikte


düşünüldüğünde, Karadaş'ı şüpheli bir pozisyona taşımaktadır. Karadaş, ellerindeki atış artıklarının sebebiyeti konusundan her iki ifadesinde de hiç bahsetmemiştir. Muhakkak soruşturulması gereken bu konu, dosya savcıları tarafından hiçbir şekilde önemsenmemiş ve bu konuda bir soruşturma yapılmamıştır. Savcılar Karadaş'ı ifadeye çağırarak bu konu hakkında bilgi edinme gereği bile görmemişlerdir.

 

Dosya savcısı Serdar Akan, aynı zamanda duruşma savcısı olarak duruşmaların başladığı ilk günden bu yana tüm oturumlara katılmaktadır. Ancak müştekiler huzurdayken ne iddia makamı ne de mahkemeniz, en önemli soruyu müştekiye yöneltmemiştir.

 

 

 

Þ DOSYA SAVCILARI İSABET ALDIĞI İDDİA EDİLEN BALİSTİK YELEKLE İLGİLİ KARANLIKTA KALAN NOKTALARI ARAŞTIRMA GEREĞİ DUYMAMIŞTIR

 

Polis operasyonu esnasında güya Mert Sucu'nun atışı ile balistik yeleğinden vurulduğunu iddia eden Cihat Onur Aykaç, Olay Yeri nceleme Ekibi'ne konuyu aktarmış, Olay Yeri raporunda bu konudan bahseden bir cümle kullanılmış ve Aykaç'ın yelekli ve yeleksiz fotoğrafları çekilmiştir.

 

Olay Yeri nceleme Ekibi raporunda, yelekteki delik içinde çekirdek arayıp aramadığını belirtmemiştir. Yeleğe isabet ettiği iddia edilen mermi çekirdeği hiçbir zaman bulunamamıştır. Olay Yeri nceleme Ekibi yelek üzerindeki deliğin ölçüsünü almamış, atışın yapıldığı iddia edilen Mert Sucu'nun silah kalibresiyle mukayese etmemiştir.

 

Olay Yeri nceleme Ekibi tarafından çekilen fotoğraflarda, iç kısmında etiket bölümünde tükenmez kalemle "H. ALP" yazıldığı görülmektedir. Her balistik yelek bir özel harekat polisine zimmetlidir ve kendisinden başkası o yeleği kullanamaz. Bu durumda, fotoğrafı çekilen balistik yeleğin, vurulduğunu iddia eden Cihat Onur Aykaç'a ait olmadığı açıktır.


 
PEKİ BU DURUMDA BU YELEK KİME AİTTİR? CİHAT ONUR AYKAÇ'IN VURULMA İDDİASI İLE BU YELEĞİN İLİŞKİSİ NEDİR? OLAY YERİ İNCELEME EKİBİ NEDEN BU YELEĞİN FOTOĞRAFINI ÇEKMİŞTİR?

 

Bu soruların cevaplarının dosya savcıları tarafından araştırılıp bulunması gerekirken, hiçbir girişimde bulunulmadığı için başka birçok nokta gibi bu da karanlıkta kalmıştır.

 

Öte yandan balistik yelekle alakalı bir anlaşılmayan nokta da yeleğin analize gönderildiği laboratuvardır. Tüm deliller İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı'nda analiz edilip raporlanırken, Aykaç'ın balistik yeleği Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı'na gönderilmiştir. Buna neden ihtiyaç duyulduğu, diğer tüm deliller gibi neden İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı'na gönderilmediği sorusu yanıtlanmaya muhtaçtır.


1.1.2.  OLAY YERİ İNCELEME EKİBİNİN KUSURLARI BAKIMINDAN

 

Þ     MERT SUCU'NUN YATAK BAŞINDAKİ KOMODİN ÜZERİNDE, "FAZLADAN" BOŞ KOVANLAR BULUNMUŞTUR.

 

Olay Yeri İnceleme Ekibi Mert Sucu'nun kaldığı müştemilata ilk girdiklerinde hiçbir delile temas etmeden, her şeyi ilk gördükleri şekliyle fotoğraflandırmışlardır.

 

Bu çekimler sırasında saat 09:53'te çekilen fotoğrafta, komodin üzerinde 3 adet boş kovan görülmektedir.



 

Ekip saat 10.07'de bir kere daha çekim yapmış ve bu çekimde komodin üzerinde 4 adet boş kovan bulunmuştur. Bu yeni bulunan boş kovanın nasıl olup da tabakta duran ilaç blisterinin altına girebildiği bir muammadır.

 

Başka bir muamma ise, bu boş kovanlardan birisinin komodin üzerinde duran bir tükenmez kalemin klipsine sıkıştırılmış vaziyette bulunmasıdır ki bunun serbest düşüşle gelmesi beklenen bir boş kovanın oraya sıkışması mümkün değildir. 


Aynı yerde duran bir adet kol saatinin kayışının altında da boş kovan görülmektedir ki bu da fiziksel dinamiklerle izah edilebilecek bir durum değildir.



Saat 10:44 itibariyle sarı numeratörlerle yapılan son çekimde ise komodinin üzerinde 6 adet boş kovan yer almaktadır. BU YENİ KOVANLARIN NEREDEN GELDİĞİ SORUSU HİÇBİR ŞEKİLDE CEVAPLANAMAMAKTADIR.




Olay Yeri İnceleme Ekibi, görev tanımı olarak ilk intikalde her türlü detayı aynen olduğu gibi fotoğraflamakla yükümlüdür. Çünkü delillerin bulundukları haliyle tespit edilmesi, suç vakasının aydınlatılması ve maddi gerçeğin açığa çıkarılmasında en kritik konudur. Bu tespit yapıldıktan sonra, fotoğraflama ihtiyacına göre objelerin yerleri değiştirilebilir. Örneğin odanın dışında çamaşırlık kısmında, makinelerin arkasındaki dar alanda yer alan bir mermi çekirdeği önce bulunduğu haliyle fotoğraflandırılmış, sonrasında ise o noktadan alınıp öne getirilerek sarı numeratörle fotoğrafı çekilmiştir. Aynı şekilde oda kapısının pervazıyla duvar arasına sıkışmış bir başka çekirdek de duvarın içinden görüldüğü kadarıyla fotoğraflanmış, sonrasında ise çekirdek duvardan çekilerek dışarı çıkarılmış ve sarı numeratörle fotoğrafı çekilmiştir. Bunlar doğru uygulamalardır.

 

Ancak, odanın hiçbir yerinde daha önce görülmeyen 3 adet boş kovan, yatak başucundaki komodin üzerinde fotoğraflandırıldığında, yanlış yapılmıştır. Bunlardan birisinin ilaç blisteri altında sonradan bulunduğu düşünülse dahi, bu durumun Olay Yeri Raporu'na yazılarak tespit edilmesi gerekirdi.


Kaldı ki, daha önce hiçbir yerde bulunmayan 2 adet boş kovanın SON ÇEKİMLER SIRASINDA KOMODİN ÜZERİNDE ORTAYA ÇIKMASI hiçbir şekilde izahı yapılamayan çok büyük bir usul hatasıdır ve olay yerindeki delillerin hukuki geçerliliğini de şüpheye düşürmüştür.

 

 

 

Þ     MERT SUCU'NUN ODASINDA ÇEŞİTLİ YERLERDE BULUNAN KAN LEKELERİ

 

Olay yerinde çok sayıda noktada bir insana ait olduğu belli olan kan lekeleri görülmektedir. Olay Yeri İnceleme Ekibi bu lekelerin fotoğraflarını çektiği halde, bunlardan biyolojik örnek almamıştır. ODANIN İÇİNDE VE DIŞINDA TOPLAM 4 AYRI YERDE KAN LEKELERİ OLMASINA RAĞMEN, sadece tek bir noktadan biyolojik örnek alınmış, Adli Tıp Kurumu Biyoloji İhtisas Dairesi raporuna göre bu örnek de sanık Mert Sucu ile uyumlu çıkmamıştır.

 

BU DURUMDA, ODANIN İÇİNDE KANAMASI OLAN ŞAHIS KİMDİR?

 

Bu sorunun cevabı ortaya çıkarılamamaktadır çünkü Olay Yeri İnceleme Ekibi delil toplamada hatalı davranmıştır.









 

Ayrıca biyolojik delillerin analize gönderilmesi usulünde, olayla ilişkili olabileceği düşünülen kişilerden de şüpheli veya mağdur ayırımı yapılmaksızın, örnek alınması gerekmektedir. Ancak olaya karıştığı düşüncesiyle el svabları alınan 3 özel harekat polisinden de biyolojik örnek alınmamıştır.

 

Olay Yeri İnceleme Ekibi bir suç mahalline intikal ettiğinde burada bulunan "ilk ekipten" yani suç mahalline ilk ulaşıp burayı koruma altına alan polislerden brifing alır. Bu bilgileri da olay yerinde tanzim ettiği raporunda gösterir. Nitekim görevlendirilen 49-54 kodlu ekip, tanzim ettiği 478 numaralı raporda "olay yerinin görevli bulundurmak suretiyle muhafaza altına alındığı görüldü" demiştir. Ancak;

 

Olay Yeri İnceleme Ekibi'nin olay yerine doğru yürüyerek yaklaşırken çektiği fotoğraflarda, olay yerinin etrafının şerit çekilerek kapatılmadığı görülmektedir. Raporda kaç polisin olay yerini muhafaza altına aldığı, bunların sicil numaraları gibi


detaylar da belirtilmemiştir. Olay Yeri İnceleme Ekibi intikalinden önce suç mahalline girecek olan tüm polislerin kim oldukları, hangi amaçla girdikleri, saat kaçta girip kaçta çıktıkları ve en önemlisi içeride ne işlem yaptıkları, nerelere temas ettikleri yazılı olarak tespit edilmelidir. Başka türlü delil güvenliğinden ve elde edilmiş delillerin hukuki geçerliliğinden söz edilemez.

 

Müştemilat içinde birçok noktada kan lekelerinin olması, bunlardan sadece birinden alınan biyolojik örneğin Mert Sucu ile uyuşmaması, suç mahalline Olay Yeri Araştırma Ekibi'nden önce birilerinin girdiğini ispatlamaktadır. Ancak bu kişilerin kimler olduğu, ne gibi işler yaptıkları ve delillere müdahale edip etmedikleri karanlıkta kalmıştır.

 

Olay Yeri Araştırma Ekibi bu kan lekelerinin asıl sahibini bulmak için gereken çalışmayı yapmamış, önemli delillerin kaybolmasına sebebiyet vermiştir.

 

 

 

Þ MERT SUCU'NUN ODASINDA VE ÇEVRESİNDE BULUNAN İSABET NOKTALARI DELİL / BULGU LİSTESİNE ALINMAMIŞTIR.

 

Olay yerinde açıkça görülen ateşli silah kaynaklı isabet noktaları, Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından delil olarak raporlamamıştır.

 

Örneğin çamaşır kurutma makinasının sağ alt kısmında bulunan mermi çekirdeği isabet noktası ölçekli ve numaralı fotoğraflanmadığı gibi, bulgu delil listesi formunda da geçmemektedir. Aynı şekilde mermi çekirdeği o bölgeye çarpmadan önce makinanın bulunduğu bölmenin kapısını delip geçerek bıraktığı izin tespiti yine yapılmamıştır. Çamaşır makinasının bulunduğu girişteki bölümün kapısının üzerinde 3 numaralı mermi çekirdeği gömleğinin üst kısmında bulunan mermi çekirdeği izleri ile, yine aynı kapının üst menteşesinin üst kısmındaki pimi de sola yatıran, mermi çekirdeği izinin ölçekli ve numaralı fotoğrafı çekilmemiş ve bulgu delil listesi formunda da bu izler belirtilmemiştir. Bunların haricinde, ateşli silah isabet noktası olduğu anlaşılan başkaca delikler de bulgu listesine alınmamıştır.



Suç mahallinde açıkça görülebilen isabet noktaları, toplam kaç adet atış yapıldığı, bu atışların nereden yapıldığı gibi hayati sorulara cevap bulabilmek için kullanılması gereken somut delillerdir. Bu somut delillerin hangi sebeple Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından delil olarak değerlendirilmediği mutlaka açıklığa kavuşturulması gereken bir konudur.

 

Þ ATIŞIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI ÇALIŞMASININ YAPILMAMASI HATALI VE EKSİK BİR İŞLEMDİR.

 

Ateşli silahla vuku bulmuş bir olayda atışın yeniden yapılandırılması çalışmasını yapmak olmazsa olmazlardandır. Çünkü bu çalışmayla birçok kritik sorunun cevabı olan; atış noktası, atış açısı, atış mesafesi gibi tespitler yapılır. Bu hesaplamalarla yapılan tespitler, gerçeğin anlaşılması için yanıtlanması gereken birçok soruya cevap verir. OLAY YERİNDE BÖYLE BİR ÇALIŞMA YAPILMIŞ MI DİYE BAKILDIĞINDA, mermi


çekirdeklerinin giriş noktalarında yapılacak açı hesabı, yine giriş çıkış noktalarının birleştirilerek bir doğru elde edilip, o doğrunun gidiş yönüne ters istikamette bir lazer pointer ve ya bir ip kullanılarak doğrunun gösterdiği istikamette ilerlenip atış noktası tespiti kolaylıkla yapılabilecek iken, YAPILMADIĞI GÖRÜLMÜŞTÜR. Olay yeri inceleme ekibinin en temel vazifeleri arasında yer alan bu çalışmayı ne sebeple yapmadığı muhakkak araştırılmalıdır.

 

ÖRNEK FOTOĞRAF 3.1.


ÖRNEK FOTOĞRAF 3.2.


ÖRNEK FOTOĞRAF 3.3.


ÖRNEK FOTOĞRAF 3.4.



ÖRNEK FOTOĞRAF 3.5.


Þ     MERMİ ÇEKİRDEKLERİNİN ARANMAMASI HATALI VE EKSİK BİR İŞLEMDİR.

 

Olay Yeri İnceleme Ekibi, suç mahalli ve çevresinde bulunması muhtemel mermi çekirdeklerini hiç aramamışlardır. Bu sebeple de yapılan atışların en az yarısına ait çekirdekler, duvarlarda ve kapılarda giriş delikleri olmasına rağmen, delil olarak tespit edilememiştir.

 

Pimapen kapının iç profilinde, ahşap paravanın ahşabı içinde kalmış olabilecek mermi çekirdekleri, bu yapılar kesilerek veya laboratuvara taşınarak içlerinde çekirdek araması yapılabilirdi.

 

İsabet noktasından sekerek yakın çevreye yuvarlanmış olabilecek mermi çekirdekleri ise gerek çıplak gözle gerekse metal detektörün kullanılarak aranıp bulunabilirdi. Oysa bu yöntemlerin hiçbirisi uygulanmamış, mermi çekirdeği bulma amacıyla yürütülmüş tek bir çaba dahi olay yeri raporuna yazılmamıştır.


Þ     BALİSTİK YELEKLERDE HİÇBİR İNCELEME YAPILMAMIŞTIR.

 

Balistik yeleğinden isabet aldığını beyan eden Cihat Onur Aykaç'ın yeleğinde bir delik izi görülmesine rağmen, isabet noktası içinde mermi çekirdeği olup olmadığına dair bir kontrol yapılmamış, ayrıca içinde bulunan koruyucu plakada mermi çekirdeği isabetinden kaynaklı bir iz ve sekme olup olmadığı bakılmamış, var ise, bu tespit yapılarak tutanakta belirtilmemiştir.

 

Balistik yeleğinden isabet aldığını beyan eden Cihat Onur Aykaç'ın mermi çekirdeğinin şiddetle çarpmasıyla bedeninde oluşması beklenen ekimozun da fotoğraflanmadığı anlaşılmaktadır.

 

Balistik yeleğinden isabet aldığını beyan eden Abdullah Karadaş'ın yeleği üzerinde bir mermi çekirdeği gömlek parçası fotoğraflandırılmıştır. Ancak yelek üzerinde mermi çekirdeği isabetine yönelik herhangi bir iz ve emare ve delinme olup olmadığına dair, olay yeri inceleme birimince bir tespit yapılmamıştır. Karadaş'a bu mermi çekirdeğinin kendisine isabetiyle ilgili bir soru sorulmamış, nerede ve hangi saatte olayın yaşandığı sorgulanmamış, hatta Karadaş ile ilgili tek bir satır dahi olay yeri raporunda yer almamıştır.

 

 İki ayrı balistik yeleğe ait bulgular (Cihat Onur Aykaç'a ait olan ve 1 ile numaralandırılan yelek ile, Abdullah Karadaş'a ait balistik yeleğin ön tarafından elde edildiği görülen ve 2 ile numaralandırılan mermi çekirdeği gömleğinin) aynı fotoğraf karesinde bir arada fotoğraflanması, 1 ve 2 olarak numaralandırılan deliller arasında sanki 1 numaralı isabet noktasından 2 numaralı mermi çekirdeği gömleği çıkarılmış gibi doğrudan bir bağlantı varmış izlenimi verilmiştir. Yanlış anlaşılmaya sebebiyet verebilecek bu fotoğraflama hatası, olay yeri inceleme ekibinin açık bir usul hatasıdır.

 

Olay Yeri İnceleme Raporu'nda bulgu listesi formunda 1. sırada 414867 sicil numaralı özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç'a ait balistik yelek tanımlanırken


"üzerinde ateşli silah mermisi isabet ettiği düşünülen delik bulunan L ibareli güçlendirilmiş balistik yelek" ifadeleri kullanılmıştır. Ancak bahse konu yeleğe ait olay yeri inceleme ekibi tarafından çekilmiş fotoğraflar incelendiğinde, fotoğraftaki yeleğin hiçbir yerinde "L" ibaresi olduğu görülmemektedir. Burada bahsedilen "L" ibaresinin etiket kısmında yer alan "L Large" yani "Geniş" ibaresi olduğu düşünülse dahi, olay yeri inceleme ekibi tarafından çekilmiş fotoğraflarda içi görülen balistik yelek üzerinde etiket kısmında mavi tükenmez kalemle "H-ALP" yazılı bir yelek dışında başkaca bir bulgu mevcut değildir. Atış mesafesi tayini amacıyla Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı'na gönderilen bir balistik yelek olduğu dosyaya giren rapordan anlaşılmıştır. 27.09.2018 tarih ve ANK-16-23388 sayılı raporda "kahverengi çelik yelek" tanımlaması yapılmış olup aynı yelekten bahsedildiği şüphede kalmaktadır. Öte yandan İstanbul’da yaşanmış bir olay olduğu ve diğer tüm laboratuvar değerlendirmelerinin İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı'nda yapıldığı düşünüldüğünde, bu balistik yeleğin ne sebeple Ankara'ya transfer edildiği de karanlıkta kalmaktadır.

 

 

 

Þ      TÜM İŞLEMLER AĞIRDAN ALINARAK YAPILMIŞTIR.

 

Olay Yeri İnceleme Ekibi suç mahalline saat 07:35'te intikal ettiğini kendi tanzim ettiği raporunda belirtmektedir. Ancak buna rağmen olay yerini inceleme işlemi, EKİBİN İNTİKALİNDEN 1 SAAT 25 DAKİKA SONRA BAŞLAMIŞTIR. Niçin bu kadar uzun

süre oyalanıldığı izaha muhtaçtır.

 

Ayrıca bir ateşli silah olayında en hızlı kaybolma ihtimali bulunan suç delillerinin başında atış artıklarının olduğu bilindiği halde,

 

olaya karıştığı tespit edilen 3 özel harekat polisinden saat 08:35, 08:40 ve 08:45'te olmak üzere, intikalden 1 saat sonra, olayın şüphelisi olarak yakalanmış olan Mert Sucu'dan ise saat 10:10'da yani intikalden 2 saat 35 dakika sonra el svabları alındığı


tespit edilmiştir. Bu kadar gecikme son derece şüphelidir ve mutlaka izaha muhtaçtır.

 

 

 

Þ     İSABET İZLERİ BULUNAN CAM KAPIDA İNCELEME YAPILMAMIŞTIR

 

Müştemilatın güney giriş kapısının camında mermi çekirdeğinden kaynaklı krater ağzı görünümlü giriş delikleri ve etraflarındaki radyal ve konsantrik çatlaklara bakılarak bir tespit ve değerlendirme yapılmadığı görülmüştür. Aşağıda bir oda camına 9 mm ateşli silahla 250 cm mesafeden yapılan atış deneyinin sonuçları görülmektedir:

 


ÖRNEK FOTOĞRAF 4.

Oda camı veya kapı camı gibi standart cam yüzeye isabet eden mermi çekirdekleri, cam yüzeyinde giriş-çıkış deliği oluşturmakla birlikte CAMl KOMPLE KIRIP YERE DÖKME VASFINA SAHİP DEĞİLDİR. Benzer birçok örnekte görüldüğü üzere, camdan geçen mermi çekirdeklerinin camda "krater ağzı" olarak isimlendirilen delikleri açtığı ancak camın yapısal bütünlüğünün korunduğu görünmektedir. Bu durumda, Mert Sucu'nun oda kapısının cam doğramasının nasıl olup da büyük parçalar halinde yere serildiği muhakkak araştırılmalı, cama sert bir cisimle, örneğin silah dipçiği, askeri


bot veya yangın tüpüyle vurularak kırılıp kırılmadığı ortaya çıkarılmalıydı ancak bu çalışma da yapılmamıştır.

 

ÖRNEK FOTOĞRAF 5.1.


ÖRNEK FOTOĞRAF 5.2.



ÖRNEK FOTOĞRAF 5.3.


Ayrıca mermi çekirdeğinin hızla cama çarparak delip geçmesiyle dışarı doğru savrulan cam parçacıklarının, mermi çekirdeği isabeti aldığı iddia edilen görevli/lerin üzerinde bulunma ihtimali yüksektir. Kıyafetleri alınarak elbiseleri üzerinde cam parçacıklarının tespiti ve teşhisine yönelik bir kriminal laboratuvar incelemesinin yapılmadığı da anlaşılmıştır.

 

Olay yerinde oda kapısı yekpare cam bir kapıdır. Cam üzerinde mermi çekirdeği isabeti neticesinde oluşması gereken krater ağzı görünümleri ve radyal kırık izleri mevcuttur ancak camın yere kadar olan alanlarda büyük parçalarla kırıldığı görülmektedir. Mermi çekirdeği isabetinden başka bir sebeple kırılıp büyük parçalar halinde dökülmüş olan kapı cam üzerinde hiçbir inceleme yapılmamıştır.

 

Cam kapının civarında yerde büyük cam parçalarının durduğu görülmektedir. Bu parçalar toplanarak kapı camının rekonstrüksiyonu mümkünken, bu çalışma yapılmamıştır. Kapı camını kırık parçaları birleştirerek yeniden oluşturmak, cam


üzerindeki isabet noktalarını netleştirecek, böylece atışların hangi yönden hangi açıyla yapıldıkları ve nereye gittikleri tespit edilmiş olacaktı. Özellikle de vurulduklarını iddia eden özel harekat polislerinin isnadı bakımından, bu kişilere isabet edebilecek atışların kapı camından geçmesi gerektiği için, camın rekonstrüksiyonu büyük önem taşımaktadır.

 

ÖRNEK FOTOĞRAF 6.1.

ÖRNEK FOTOĞRAF 6.2.


Önemli bir başka eksiklik ise, cam kapının dış tarafında yapılmayan incelemedir.


Müşteki polis Aykaç yaklaşık 10 dakika boyunca cam kapının pimapen doğramasına tekme attığını ama yine de kapıyı açamadığını iddia etmektedir. Bu durumda kapının kilit bölgesinde zorlamaya yönelik izler ile, kapı doğraması üzerinde ayakkabı izleri bulunması gerekir. Bu yönde bir inceleme Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından yapılmamış, kapının üzerinde zorlama olduğunu ispata yönelik ayrıntılı ve ölçekli fotoğraflar çekilmemiş, elektrostatik tozlu iz alma yöntemi ile kapı üzerinden ayakkabı izi alınmamıştır. Aşağıdaki örneklerde, bir kapıya tekme atılması sırasında ayak izinin nasıl çıktığı görülmektedir:

 

ÖRNEK FOTOĞRAF 7.1.


ÖRNEK FOTOĞRAF 7.2.


ÖRNEK FOTOĞRAF 7.3.



ÖRNEK FOTOĞRAF 7.4.


Þ     GÜVENLİK KAMERA GÖRÜNTÜLERİ TOPLANMAMIŞTIR.

 

Olay yeri inceleme ekibi, olay yerine ilk intikalinden itibaren çekmeye başladığı fotoğraflarda arazide çok sayıda güvenlik kamerası olduğunu tespit etmiştir. Bu kameralardan, iddia edilen ateşli silah olayının yaşandığı müştemilatı gören bir veya birden fazla kamera olup olmadığı olay yeri inceleme ekibi tarafından araştırılmamış, var ise kamera/lara ait görüntüler alınıp-muhafaza edilmemiş, bulgu listesine eklenerek tespiti yapılmamıştır.


Þ     ODADA ATIŞ ARTIĞI ARAMASI YAPILMAMIŞTIR.

 

Mert Sucu'nun ellerinde atış artıkları aranmış, ancak olay anında üzerinde bulunan kıyafetlerinde, yatak çarşafında atış artıkları araması yapılmamış, bu deliller daha sonra da değerlendirmek ihtimali düşünülerek muhafaza altına alınmamıştır.

 

Müştemilat odası son derece küçük bir alandır. Fotoğraflardan görüldüğü üzere tek kişilik bir yatak, bir komodin ve bir sandalye ilk alana ancak sığmaktadır. Bu alana bağlanan minik bir koridordan banyoya geçilmektedir. Dolayısıyla, eğer iddia edildiği gibi bu küçük odanın içinden 10 el silah ateşlendi ise, sadece Mert Sucu'nun ellerinde değil, o an üzerinde bulunan kıyafetinde, yatağına serili çarşaf, nevresim ve yastık kılıfında ve sandalyenin üzerinde duran havlularda da atış artıklarının görülebilmesi gerekmektedir. Olay Yeri İnceleme Ekibi'nin tüm bu delilleri de mühürlü torbalarla korumaya alarak laboratuvar ortamında bunların üzerinde atış artıkları araştırılmasını sağlaması gerekirdi.

 

 

 

Þ     ÇEKİLEN FOTOĞRAFLARDA KUŞKU VERİCİ DETAYLAR BULUNMAKTADIR.

 

Olay Yeri İnceleme Raporu'nda çekilen fotoğraf sayısı 367 adet poz olarak belirtilmişse de dosyaya sunulan fotoğraf sayısı 374'tür.

 

DSC_0001 ile başlayıp DSC_0322'ye kadar kesintisiz devam eden fotoğraflar olay yerini görüntülemektedir.

 

Ancak ilginç bir şekilde olay yerine giriş ve balistik yelekler üzerindeki bulguların fotoğraflanması DSC_5409 ile başlayıp DSC_5460 ile bitmektedir. BU ATLAMANIN SEBEBİ NEDİR?

 

Balistik yelekleri çeken fotoğrafların olay yerini gösteren fotoğraflarla farklı numaralarla başlaması muhakkak araştırılması gereken bir konudur.


 

 

Þ     DELİLLER ÜZERİNDE PARMAK İZİ ARAŞTIRMASI YAPILMAMIŞTIR.

 

Olay yerindeki masanın üzerinde mermi kutuları ve şarjörler görülmektedir ancak Olay Yeri Araştırma Ekibi bunlar üzerinde parmak izi araştırması yapmamıştır. Mert Sucu'nun beyanlarına göre bu kutular yatağının altında kapalı bir torbada durmaktadır ve kendisi çıkarmamıştır. Parmak izi bakılmış olsaydı bu bulgulara en son kimlerin temas ettiği de ortaya çıkarılabilirdi. 4 kutu içinde toplam 200 adet yedek merminin masa üzerine dizilmiş halde bulunması son derece şüphe uyandırıcı bir durumdur. Eğer Mert Sucu gerçekten de bir çatışmaya girmek isteseydi ve polislere mukavemet gösterecek olsaydı, bunu yapabileceği çok fazla sayıda mermisi bulunmaktaydı.

 

Oysa Mert Sucu dışarıdaki kişilerin kendilerini polis olarak tanıtmalarının hemen akabinde dışarı çıkıp teslim olmuştur. Buna rağmen iddianameye göre Mert Sucu güya "mermileri bittiği için" ateş etmeyi bırakmış gibi gösterilmek istenmiştir. Olay Yeri İnceleme Ekibi'nden önce kimliği belirlenemeyen birilerinin de odaya girdiği düşünüldüğünde, Mert Sucu'yu suçlu göstermek amacıyla bu yedek mermilerin yatağın altından çıkarılıp masanın üzerine dizilmiş olması son derece mümkündür. Olay Yeri İnceleme Ekibi bu kutulardan parmak izi almayarak, bu kişilerin kimliğinin tespit edilmesini de engellemiştir.

 

1.1.3.  MAHKEME HEYETİNİN KUSURLARI BAKIMINDAN

 

Þ MAHKEME HEYETİ, KAMERA GÖRÜNTÜLERİNİN BULUNMASI TALEPLERİNİ KABUL ETMEMİŞTİR.

 

Olay sırasında suç mahallinde ve çevresinde kimlerin bulunduğu, suç mahalline kimlerin girip çıktığı gibi çok kritik detayları ortaya çıkarabilecek mahiyette kamera görüntüleri bulunmaktadır. Bu görüntülerin neler olduğunu yukarıda 4 gruba ayırarak detaylıca izah etmiştik. Bunlar;


1)  İkametin bahçesinde bulunan güvenlik kameralarının görüntüleri.

 

2)    Operasyon esnasında ikametin üzerinde görev yapan polis helikopterinden çekilen kamera görüntüleri.

 

3)  Operasyon esnasında ikametin içinde görev yapan Foto Film Şubesi görevlilerinin çektikleri kamera görüntüleri.

 

4)  Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından çekilen kamera görüntüleri.

 

5)  Özel harekat polislerine ait kask kameralarının görüntüleri.

 

Bu görüntülerin dosyamıza celp edilmesi için mahkeme heyetine müdafiler ve sanıklar tarafından çok sayıda yazılı dilekçe verilmiş ve sözlü olarak da taleplerde bulunulmuştur. SEGBİS kayıtlarının bilirkişilerce yapılmış deşifreleri üzerinden tespit edilmiş sözlü taleplerin bir kısmını şu şekilde özetleyebiliriz:

 

 

 

15.10.2019 1. Oturum

 

SANlK KORKUT YASA SAVUNMASlNDA: Oraya bakan kamera var. Tam çatışma olayının olduğu yere bakan kamera var. Ben bunu avukatlara söyledim. Kayıt cihazının markasına kadar söyledim. O kamera kaydı bakıldığında hem polisin ne zaman girdiği hem Mert'in odasına ne zaman geldikleri şeyi tam belli olacaktır.

 

30.10.2019 1. Oturum

 

SANlK MERT SUCU SAVUNMASlNDA: Efendim

 

şu talepte bulunmak istiyorum. Bunu birkaç kez talep ettim ama onlara ulaşamadım. Tekrar size uzun uzun talep etmek istiyorum. Operasyonun yapıldığı o adresteki yani


Dragos diye tabir edilen adresteki güvenlik kameraları var Efendim çeşitli yerlerde bahçelerde dışarıda her yerde.

 

Özellikle de o benim odanın dış kısmında veya o otopark kısmını gören bir kamera var.

 

Onun gelmesini talep ediyorum ilk talebim...

 

Yani bu aslında tepemizde helikopter vardı. Çok basit. Helikopterin kamerasına da bakılsın...

 

...Efendim bu benim olayımın çok net şekilde anlaşıldığını zaten düşünüyorum ama daha da hiç şüphe kalmayacak şekilde anlaşılması açısından polislerin operasyonda kullandığı operasyon kamera görüntülerini istiyorum Efendim. Efendim estağfurullah talep ediyorum. Dragos'un, Dragos diye tabir edilen olayın olduğu yerin güvenlik kamera görüntülerini yine dronla çekim yapıldığına dair haberlerde görüntüler vardı. Dron görüntülerini, helikopter kamera görüntülerini istiyorum Efendim...

 

07/07/2020

 

MÜDAFİ AV. EŞREF NUR YAKIŞAN SAVUNMASINDA: Sayın Başkanım, öncelikle biz dosyadan defaatle talep ettiğimiz ancak kalem personeliniz iyi niyetle yaklaştı, çok defa bize yardımcı olmaya çalıştı, ancak herhalde personel sayısı yetersiz veya dosyanın içerisinden bize verilemeyen evraklar var... 11. 07. 2018 tarihinde 478 nolu olay yeri inceleme raporu ekleri1 kamera kaydı şeklinde1 bu tarafımıza henüz verilmiş değildir Sayın Başkanım...Arama el koyma faaliyetleri esnasında tutanaklardan da belirtildiği ve anlaşıldığı üzere "kamera kaydı tespitleri" denilen hususlar henüz tarafımıza verilmiş değildir.

 

Dosyada güvenlik kamera kayıtları hala bulunabilmiş değildir. Bu güvenlik kamera


Kayıtları hala bulunamamış olması dolayısıyla da olay karanlık, şaibeli ve her yönden aydınlatılması gereken, bu nedenle de bir suç isnadına, kuvvetli suç şüphesine ve bunun sonucunda da sabit görülüp de ceza verilebilecek bir duruma işaret eden hiçbir durum ve olay bulunmamaktadır.

 

 

 

14.07.2020

 

BİR KISIM SANIKLAR MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU: Operasyonun yapıldığı Dragos diye tabir edilen adreste birçok güvenlik kamerası var Sayın Başkanım, fotoğraflardan görmüştük, bunların kayıtlarının tarafımıza bir örneğinin verilmesini talep ediyoruz. Olayın nasıl gerçekleştiğini açıklığa kavuşturmak için bu kayıtların getirilmesi şarttır, çünkü söz konusu yer yıkılmış olduğundan keşif imkanı da kalmamıştır. Dolayısıyla isnat edilen suç bakımından gerçeğin ortaya çıkması ve ifadelerimizi doğrulacağını düşündüğümüz en önemli delil, adreste bulunan güvenlik kamera görüntüleri ve soruşturmada bunlara el konulmuştur. Tarafımıza örneğinin verilmesini talep ediyoruz.

 

Yine diğer talebim özel hareket polislerinin operasyona geldikleri sırada kullandıkları operasyon kamera görüntüleri, operasyon anını çeken drone görüntüleriyle o gün operasyonda araziyi kuş bakışı izleyen helikopter kamera görüntülerinin ilgili yerden istenmesini, şayet dosyada mevcut, fakat halen bize verilmemişse, tarafımıza bu görüntülerin bir örneğinin verilmesini talep ediyoruz. Ben de celse aralarında yazılı olarak da hatırlatmıştım aslında operasyon kamera görüntülerinin dosyaya getirilmesi şeklinde, ancak mahkemenizce bu hususta da herhangi bir karar verilmedi, karara bağlanmadı.

 

 

 

10/08/2020


BİR KISIM SANIKLAR MÜDAFİİ AV. HACl İBRAHİM TOKAN: Sayın Başkan biz bu hususla ilgili defalarca talepte bulunduk ama özellikle bu kasten öldürmeye teşebbüs iddiasıyla ilgili olaraktan operasyon görüntülerinin, drone görüntülerinin, polis kameralarının biz celbini talep ettik. Mahkemenizden istedik, savcı beyle görüştük, savcılıktan talep ettik. Savcı bey en son kendisinin isteyemeyeceğini Serdar Bey size mahkemenize yönlendireceğini söyledi. Şu an dilekçemizle birlikte mahkeme üzerinde biz artık bu hususun bir an önce değerlendirilerek bu hususta bir karar verilmesini, çünkü yargılamanın belirli bir aşamasına geldik...

 

 

 

24.09.2020

 

SANlK MEHMET NOYAN ORCAN SORGUSUNDA:

 

Çok daha önemli bir konu bu konu orası burada da anlattılar ya orada kule var acayip ekranlar var her şeyler görülüyor, kameralar var her yerde diye çok doğru, çok doğru... Bütün bunlar o binadaki o Dragos tabir edilen Kandilli ‘deki yerdeki güvenlik kameralarında var. Bunların ben istirham ediyorum efendim çok önemli onun görüntüsü zaten bunu1 onun celp edilmesini istiyorum. Bu kameralardan şu mesela kolluk tarafından şu an servis ediliyor geçen gün tarih bende var not ettim, Adnan Oktar'ın aynı kamera zaten ayı hard disk Adnan Oktar'ın Kandilli'den kaçış görüntüleri diye Adnan Oktar'ın Kandilli'den kaçış görüntüleri denerekten normalde hiçte pek kaçıyor gibi görünmüyor yani sakin sakin iniyor. Birtakım görüntüleri servis ettiler. Bizde yani hayırdır niye böyle bir şeyi 1 sene sonra bulunan görüntülerde vardı dedik neyse. O servis etikleri görüntülerin bulunduğu hard disklerde bu konunun da görüntüsü var yani servis etmesinler sadece buraya getirsinler. Sadece burada heyetiniz inceleyebilsin veya biz inceleyebilelim. Bence konu hemen açıklığa kavuşacak efendim. Bunu talep ediyorum.


Mahkeme heyetinin karşısında canlı olarak yapılan bu taleplerin yanı sıra, tespit edebildiğimiz kadarıyla çeşitli müdafiler tarafından en 26 defa dilekçe sunularak görüntülerin bulunması ve dosyaya celp edilmesi istenmiştir. Bu 26 başvurunun tarihleri şöyledir:

 

23.08.2019

 

03.09.2019

 

13.09.2019

 

07.10.2019

 

25.10.2019

 

30.10.2019

 

31.10.2019

 

06.11.2019

 

07.11.2019

 

13.11.2019

 

26.11.2019

 

05.12.2019

 

18.12.2019

 

27.12.2019

 

09.01.2020

 

10.01.2020


13.01.2020

 

16.01.2020

 

25.01.2020

 

06.02.2020

 

14.02.2020

 

17.02.2020

 

19.02.2020

 

25.02.2020

 

13.04.2020

 

23.09.2020

 

 

 

 

Savunma haklarının kısıtlanmaması ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından hiç tartışılmayacak öneme sahip olan kamera görüntülerin dosyaya celp edilmesi için hem sanıklar hem de müdafiler deyim yerindeyse "kendilerini paralamışlar" ancak mahkeme heyeti tarafından bu büyük gayret göz ardı edilmiştir. Geldiğimiz nokta itibariyle sanıklar esas hakkındaki savunmalarına başlarken, talep edilen hiçbir görüntü halen dava dosyamızda bulunmamaktadır.

 

 

 

Þ MAHKEME HEYETİ, ABDULLAH KARADAŞ'IN ELLERİNDE NEDEN ATIŞ ARTIĞI BULUNDUĞUNU AÇIĞA ÇIKARMAMIŞTIR

 

Daha önce de izah ettiğimiz üzere, Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından el svabı


alınan 3 özel harekat polisinden birinde, Abdullah Karadaş'ta atış artıkları tespit edilmiştir. Üstelik bu atış artıkları hem sağ hem sol elinde, aynı zamanda elinin içinde ve dışında bulunmuştur.

 

Bu bulguya ulaşan İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından tanzim edilen 13.11.2018 tarih ve iST-KİM-18-35887 uzmanlık numaralı rapora göre;

 

El üstünde atış artıklarının tespiti, o elin ya ateş ettiğini veya atış sırasında silaha yakın mesafede olduğunu gösterir.

 

Aynı raporun devamında bir genelleme yapılarak, "ateşli silahla ateş etmediği halde mesleğinden dolayı silah taşıma zorunluluğu olan (polis memuru, asker, vb) şahısların el svab numuneleri üzerinde atış artıkları bulunabilir" denilmiştir.

 

Bir an için bu yönde düşünecek olsak dahi, bu bakış açısıyla bir kriminal olaya karışan askerlerin veya polislerin bu yöntemle tespit edilmesi imkansız hale gelmektedir. O halde ortada bu konuda şaibeli bir durum oluştuysa, bu konunun araştırılması ve neticelendirilmesi gereklidir.

 

Bir başka detay ise, mesleği gereği silah tutan kişilerin ateş etmemiş de olsalar ellerinin İÇİNDE atış artığı çıkması ihtimali düşünülebilecekken, bu kişilerin ellerinin DIŞINDA atış artığı bulunma ihtimali yok denecek kadar azalmaktadır.

 

Ayrıca, aynı olayın içinde yer alan diğer iki meslektaşında hiç atış artığı bulunmamışken, sadece Abdullah Karadaş'da bulunması şüphelidir. Aynı olayın içinde yer alıp, kendi ifadesine göre görev silahını sıkıca kavrayan, tek atıştan seri atış pozisyonuna getirip kendisine ateş edilen odayı taramaya hazırlanan Cihat Onur Aykaç'da dahi atış artığı bulunmamıştır.

 

Yani Abdullah Karadaş'ın ellerindeki atış artıkları sadece meslek icabı görev silahı taşıyor olmakla açıklanabilecek bir durum değildir.

 

Atış artıkları mikro partiküller olup ellerin yıkanması, duş yapılması, ellerin bir


yüzeye sürülmesi, kapı tokmağı veya araba direksiyonu tutulması gibi temaslı durumlarda zayıflayarak kaybolmaktadır.

 

Bu sebeplerden ötürü, bir polis operasyonu sırasında şaibeli bir ateşli silah olayına karışan ve görev silahını ateşlemediğini iddia ettiği halde her iki elinin hem içinde hem de dışında atış artıkları tespit edilen bir özel harekat polisinin, en azından bunun nasıl olduğunu açıklaması gerekmektedir. Bu noktada sorumluluk mahkeme heyetinde olup, bizzat huzuruna kadar çağırdığı ve yüz yüze ifadesini aldığı Abdullah Karadaş'a nasıl olup da ellerinde atış artıklarının bulunduğunu sormamış olması, mahkeme heyetinin büyük eksiklerinden biridir.

 

 

 

Þ MAHKEME HEYETİ, OLAYIN GÖRGÜ TANIKLARINI MAHKEMEYE ÇAĞIRMAMIŞTIR.

 

Mert Sucu olayı, yukarıda detaylarını vermeye başladığımız ve devam eden sayfalar boyunca da farklı karanlık noktaları ortaya koyacağımız üzere, son derece şaibeli bir olaydır. Olayın çok sayıda görgü tanığı olmasına rağmen, mağdur olduklarını iddia ederek şikayetçi olan iki özel harekat polisi dışında bu olayla ilgili ifade verebilen hiç kimse olmamıştır. Bu da çok şüphe uyandırıcı bir durumdur.

 

El svapları alınan özel harekat polislerinden Cihat Onur Aykaç ve Abdullah Karadaş müşteki sıfatıyla ifade vermişlerdir. Ancak olaya karıştığı için elinden svap alınmış olan 404345 sicil numaralı polis memuru garip bir şekilde olayın üzerinden geçen 2,5 yıl boyunca hiç ortaya çıkmamıştır. Halbuki BU KİŞİ, YAŞANAN OLAYIN BİRİNCİ DERECEDEN GÖRGÜ TANIĞIDIR.

 

Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından olayın içinde oldukları için el svabları alınan diğer iki polis gibi, 404345 sicil numaralı polis de olayın içindedir. Buna rağmen bugüne kadar müşteki veya tanık olarak ifade vermemiş hiçbir yargı mercii de kendisini ifadeye çağırmamıştır. Diğer muhtemel tanıklar gibi 404345 sicil numaralı


polis de deyim yerindeyse sessizliğe bürünerek ortadan kaybolmuş, yargı mercileri de buna göz yummuştur.

 

404345 sicil numaralı polisin bu durumu tarafımızca ifadeler sırasında ve çeşitli dilekçelerle mahkeme heyetine defalarca aktarılmıştır. Kaldı ki, böyle önemli bir tanığın huzura çağırılarak dinlenmesi için kimsenin başvurusuna da gerek yoktur. Mahkeme heyeti, yargılamasını yaptığı davada mevcut evraklardan ve verilen ifadelerden yola çıkarak maddi hakikati ortaya çıkarabilmek amacıyla bu kişiyi tespit ederek resen ifadeye çağırmalıydı. Ancak ne bu şekilde ne de sanık müdafilerinin talepleriyle 404345 sicil numaralı özel harekat polisinin kimliği tespit edilmemiş ve mahkemeye çağırılarak ifadesine başvurulmamıştır.

 

Bu haliyle konunun en önemli görgü tanığı dinlenmediği için, Mert Sucu aleyhinde verilecek her türlü karar bozulacaktır.

 

Öte yandan, müşteki polis Cihat Onur Aykaç mahkeme ifadesinde, olay yaşanırken müştemilatın önünde en 10 – 15 polis memuru bulunduğunu, hatta bir emniyet amirinin de orada olduğunu iddia etmiştir. Mahkeme heyeti, görgü tanığı olabilecek bu polislerin de kimlik tespitlerini yapmamış, bu kişilerin hiçbirini ifade vermeye davet etmemiştir.

 

 

 

Þ MAHKEME HEYETİ, DELİL BÜTÜNLÜĞÜNÜ HUKUKSUZ OLARAK BOZAN KİŞİYİ ARAŞTIRMAMIŞTIR.

 

Mert Sucu'nun olayda kullanıldığı iddia edilen silahı biyolojik analiz amacıyla Adli Tıp Kurumu'na yollanmıştır. Adli Tıp Kurumu'nda Uzman Biyolog Mehmet Ali Canlı ve Uzman Biyolog Sevgi Şentürk tarafından 22.11.2018 tarihinde tutulan tutanağa göre, Mali Şube Polis Memuru Haydar Akbulut'un kuryeliğinde Adli Tıp Kurumu Emanet Memurluğu'na mum mühürlü bez torbada teslim edilen Mert Sucu'nun silahı, nerede görevli olduğu belirlenememiş bir kişi tarafından açılmış ve delil zinciri


ihlal edilmiştir.

 

Bu tutanağa göre bez torbanın içinden bir not çıkmış ve Salih Özdemir isimli bir kişinin delili "yanlışlıkla"!!! açtığı tespit edilmiştir. Mert Sucu'ya ait önemli bir delil niteliğindeki silah bu usulsüz uygulamanın neticesinde, Adli Tıp Kurumu'nda yapılan analizlere cevap vermemiş ve silah üzerinde DNA tespit etmek mümkün olmamıştır. En basit düşünceyle dahi, ortada delil zincirini bozan usulsüz bir hareket vardır ve bu hareket sonrasında da delilin üzerinden biyolojik iz bulunamamıştır.

 

Hatta silah Mert Sucu'ya ait olmasına rağmen Mert Sucu'nun dahi DNA'sı tespit edilememiştir. Tüm bunlara rağmen Salih Özdemir hakkında en basit bir soruşturma dahi yürütülmemiştir. Bez torbadaki notta ismi görülen Salih Özdemir adlı kişi hakkında suç duyurusunda bulunulmamış, bu kişinin bu delili neden kurcaladığını, bunu kimin talimatıyla ve neden yaptığını kimse araştırmamıştır. Mahkeme heyeti, bu kişinin mahkemeye ifade vermeye gelmesini sağlamamış, neden delil bütünlüğünü bozduğunu incelememiştir.

 

Şu an geldiğimiz noktada, delil bütünlüğünün bozulması sayesinde silahın Mert Sucu tarafından olayda kullanıldığını ispatlayabilecek delil bulunmadığı için, Mert Sucu aleyhinde bir karar verilmesi mümkün değildir.

 

 

 

Þ MAHKEME HEYETİ, MERT SUCU'NUN İŞKENCEYE UĞRAYIP UĞRAMADIĞINI ARAŞTIRMAMIŞTIR.

 

Mert Sucu polisler tarafından ağır işkencelere maruz kaldığını çeşitli zamanlarda verdiği ifadelerinde dile getirmiştir. Bu konunun detayları yukarıdaki bölümlerde açıklanmıştı. Mert Sucu 16.07.2018 tarihli Mali Şube ifadesinde, 01.02.2019 tarihli SEGBİS ifadesinde ve 30.10.2019 mahkeme ifadesinde maruz bırakıldığı işkenceleri detaylıca anlatmıştır. Özellikle mahkeme ifadesinde heyet karşısında çok uzun ve detaylı bir anlatım yapmış, polisler tarafından nasıl darp edildiğini açıklamıştır.


Mert Sucu'nun verdiği ifadelerde bu işkencelerin payı olup olmadığını araştırmak, bazı polisler tarafından bazı şeyleri söylemeye ve bazı şeyleri söylememeye mecbur bırakılıp bırakılmadığını tespit etmek, bizzat mahkeme heyetinin vazifesidir. Ancak heyet bu konuda hiçbir girişimde bulunmamıştır.

 

 

 

Þ MAHKEME HEYETİ, MERT SUCU'NUN MÜŞTEKİ POLİSLERİN İFADE VERDİĞİ CELSEYE KATILMA TALEBİNİ GEÇERSİZ OLARAK REDDETMİŞTİR.

 

Mahkemeniz müştekilerin ifadelerini sanıkların yokluğunda almıştır.

 

Bu karar gerçekte sanıkların savunma haklarının engellenmesi olup kabul edilebilir bir uygulama değildir. Ancak müştekilerin korkup çekinerek rahat ifade veremeyecekleri düşüncesinden hareketle alınmış bir kararın, müşteki özel harekat polislerinin ifade vermeye geldikleri oturumda uygulanmış olması tamamen anlaşılamaz bir tutumdur. Özel harekat polislerinin sanıklardan korkup çekinmeyeceği son derece açıktır.

 

Bu sebeple Mert Sucu da bir dilekçeyle mahkeme heyetine başvuruda bulunarak kendisi hakkında suç isnadında bulunan polislerin ifade verecekleri celsede hazır bulunmak ve soru sormak istediğini beyan etmiştir. Mert Sucu'nun bu talebi mahkeme heyeti tarafından kabul edilmemiş ve diğer sanıklar gibi Mert Sucu da söz konusu celseye iştirak edememiştir.

 

Polislerin ifade verdikleri celsenin SEGBİS dökümleri incelendiğinde, bazı konuşmaların deşifreyi yapan bilirkişi tarafından anlaşılamadığı ve konuşmaların o kısımlarının eksik bırakıldığı görülmektedir. Ayrıca güya yaşadıkları olay ile alakalı olarak hareketli tarifler yapan, koştuğu yönü gösteren veya vurulduğu yeri vücudunda işaret eden polislerin bu anlatımları, doğal olarak SEGBİS kayıtlarından anlaşılamamaktadır. Bu yönüyle sanıkların etkin savunma imkanının kısıtlandığı aşikardır.


Mert Sucu'nun bu celseye alınmaması sebebiyle, bazı sorular müşteki polislere yöneltilememiş, olayı açığa çıkarabilecek detaylar karanlıkta kalmıştır. Bu konuda en basit örnek, Abdullah Karadaş'a neden ellerinde atış artıklarının tespit edildiğinin sorulmamış olmasıdır.

 

Bunun yanı sıra mahkeme başkanı tarafından müşteki polislere müdafilerin yönelttiği soruların önemli bölümü engellenmiştir. Örnek vermek gerekirse, Mert Sucu müdafi Vildan Eda Çamurcu, müşteki polis Cihat Onur Aykaç'a boyunu sormuştur. Buradaki gerekçe, sırtından vurulduğunu iddia ettiği noktanın yerden yüksekliğini hesaplamak, odanın içinden yapıldığı iddia edilen atışların isabet noktalarına ve trajelerine bakarak böyle bir noktadan vurulmanın mümkün olup olmadığını tespit etmektir. Ancak mahkeme başkanı bu sorunun yöneltilmesini engellemiştir.

 

Cihat Onur Aykaç'tan sonra ifadesi alınan Abdullah Karadaş'a, Aykaç'a sorulan bazı soruların aynıları sorulmuştur. Buradaki amaç aynı olayı aynı noktada yaşadıklarını iddia eden iki kişinin, aynı cevapları verip vermediğini tespit etmek, eğer anlatımlarında gerçeğe aykırılık veya çelişki varsa bunu ortaya çıkarmaktır. Ancak mahkeme başkanı, daha önce Aykaç'a sorulan soruları Abdullah Karadaş'a yönelttiklerinde müdafileri engelleyerek "bu soru daha önce soruldu, cevabı alındı" demiştir. Müdafinin "başkanım yanılıyorsunuz bu soru sorulmamıştı" demesine rağmen yine de sorulmasına izin vermemiştir.

 

Mahkeme heyetinin müşteki polislerin ifadesini aldığı celseyi sanıklara kapalı yapması, kritik konulardaki soruları sordurtmaması önemli bir savunma hakkı ihlali olmuştur.

 

1.2.   Dosyadaki raporlar eksik, kuşkulu ve çelişkilidir

 

Polis laboratuvarları tarafından hazırlanmış raporların dosyaya eksik sunulması bazı şüphelerin oluşmasına sebebiyet vermiştir.


 

 

Yukarıda olay yerini inceleyen polis memurlarının göz göre göre eksik soruşturma yürüttüklerini ve çok bariz delilleri dahi koruma altına almayarak, bu delilleri rapora yazmayarak görevi kötüye kullandıklarını açıklamıştık. Benzer şekilde, Mali Şube'nin adli emanetinde saklanan Mert Sucu'ya ait silahın, bir polis memuru tarafından görevlendirilmediği halde "yanlışlıkla" mühürü bozularak delil torbasının açıldığını, bunun sonrasında Adli Tıp Kurumu'nda yapılan laboratuvar analizinde silahın DNA analizine cevap vermediğini ve silaha kim ya da kimlerin temas ettiğini ortaya çıkarma ihtimalinin kaybolduğunu anlatmıştık. Ayrıca Mert Sucu'nun hem olay yerinde hem de gözaltında tutulduğu süreçte bazı polis memurları tarafından ağır işkenceye maruz bırakıldığını da izah etmiştik.

 

Bu olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, maddi hakikatin ortaya çıkarılması konusunda bir polis laboratuvarı tarafından tanzim edilen raporun ya da raporların güvenilirliği konusunda şüpheler oluşması kaçınılmazdır. Üstelik bu şüpheler, raporlardaki bazı detaylar incelendiğinde daha da kuvvetlenmektedir. Şöyle ki;

 

Mert Sucu tarafından açılan ateşle vurulduğunu iddia eden özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç'ın balistik yeleği ve yedek şarjörü, laboratuvar analizlerine tabi tutulmuştur.

 

Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından tanzim edilen 27.09.2018 tarih ve ANK-KİM-18-07930 uzmanlık numaralı rapora göre, balistik yelekteki delik etrafında atış artıkları tespit edilmiş ve bu gerekçeyle mesafe tayini YAKIN ATIŞ olarak belirlenmiştir. Bu tespitte tartışmalı bir nokta yoktur çünkü adli bilimler terminolojisinde yakın atış, namlu ile hedef arasında 30-45 cm mesafeye kadar olan atışlara verilen isimdir.

 

Ancak, İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından tanzim edilen 31.07.2018 tarih ve iST-KİM-18-31201 uzmanlık numaralı rapora göre, şarjör kılıfındaki delik


üzerinde atış artıkları tespit edilmiş ve buna rağmen mesafe tayini UZAK ATIŞ olarak belirlenmiştir.

 

Bu iki raporun temel mantıkları birbiriyle çelişmektedir ve atış artıkları tespit edilen bir durumda ne gerekçeyle UZAK ATIŞ teşhisi konulduğu raporda izah edilmemiştir.

 

Bunların haricinde, kriminal polis laboratuvarları tarafından mahkeme dosyasına sunulmuş raporlarda önemli eksikler bulunmaktadır. Şöyle ki;

 

İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından tanzim edilen 18.11.2018 tarih ve iST-BLS-18-17827 uzmanlık numaralı raporda, suç mahallinden ele geçirilen 10 adet boş kovanın mikroskop altında karşılaştırıldığı ve hepsinin aynı ateşli silahtan çıktığı beyan edilmiş, ancak bu mikroskobik incelemeye ait fotoğrafların denetime imkan sağlayacak şekilde rapora eklenmediği görülmüştür.

 

Söz konusu uygulama, dünyada tüm kriminal olaylarda başvurulan uluslararası standartta bir uygulamadır ve neticesinde aşağıdaki şekilde örnek fotoğraflar elde edilmektedir:

 

ÖRNEK FOTOĞRAF 8.1.



ÖRNEK FOTOĞRAF 8.2.


ÖRNEK FOTOĞRAF 8.3.



ÖRNEK FOTOĞRAF 8.4.


İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından tanzim edilen 25.04.2019 tarih ve iST-BLS-19-05138 uzmanlık numaralı raporda, laboratuvar dahilinde Mert Sucu'ya ait silahla deneme ve mukayese atışları yapıldığı, bundan elde edilen kovan ve mermi çekirdeklerinin olay yerinden elde edilen kovan ve çekirdeklerle karşılaştırıldığı, bunun neticesinde olay yerinde bulunan 10 adet boş kovanın, 1 adet mermi çekirdeği parçasının ve 1 adet mermi çekirdeği gömlek parçasının Mert Sucu'nun silahından atıldığına kanaat getirildiği beyan edilmiştir. Ancak, bu karşılaştırmalara dair mikroskop altında çekilmiş olan fotoğrafların denetime imkan sağlayacak şekilde rapora eklenmediği görülmektedir.

 

Söz konusu uygulama dünyada tüm kriminal olaylarda başvurulan standart bir uygulamadır, ateşli silahlarda namluyu kateden mermi çekirdeği, namlunun içerisindeki yiv-setlere yaptığı sürtünme neticesinde her silaha has farklı spesifik izler kazanır:


 

 

ÖRNEK FOTOĞRAF 9.1.

ÖRNEK FOTOĞRAF 9.2.



Eğer olayda kullanılan ateşli silah ele geçirilmişse, bu silahla laboratuvar ortamında test atışları yapılarak, silahtan çıkan mermi çekirdeklerinin üzerinde oluşan yiv setler mukayese edilir. Eğer olay yerinden elde edilen mermi çekirdeklerindeki izler, test atışlarından elde edilen çekirdeklerdeki izlerle tam uyuşuyorsa, bunların aynı silahtan atıldığına karar verilir.

 

Benzer şekilde mukayesesi yapılan bir diğer unsur da boş kovanlardır. Ateşli silahın tetiği çekildiği anda silahın içinde yer alan iğne, mermi kovanında primer adı verilen yere vurarak primerin içindeki küçük patlayıcıyı harekete geçirir. Bunun patlaması, kovanın içindeki büyük patlayıcı mekanizmayı tetikler ve oluşan patlamanın basıncıyla mermi çekirdeği namludan atılır. Tetik çekildiğinde primere vuran iğnenin bıraktığı iz spesifik bir izdir ve her silahta değişir. Bu iğne izleri de mukayese edilerek olay yerinden elde edilen kovanların, laboratuvarda teste tabi tutulan silahtan atılıp atılmadığı tespit edilebilmektedir. Mikroskop altında yapılan incelemede bir tarafa olay yerinden ele geçirilen kovan, diğer tarafa da laboratuvarda test atışından elde edilen kovan yerleştirilir ve bu ikisi üzerindeki izler mukayese edilir:

 

ÖRNEK FOTOĞRAF 10.1.


ÖRNEK FOTOĞRAF 10.2.


İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından tanzim edilen 13.11.2018 tarih ve iST-KİM-18-35887 uzmanlık numaralı raporda, AAS ile atış artıkları analizi çalışılmış, el svabları alınmış olan sanık Mert Sucu ve 3 özel harekat polisinin ellerinde atış artıkları "vardır" veya "yoktur" şeklinde kanaat bildirilmiştir. Oysa raporda denetime olanak sağlayacak şekilde yer alması gereken kimyasal analiz, tablo ve grafikler yer almamaktadır. Benzer bir raporda bulunması gereken, atış artıklarının en temel bileşenleri olan BARYUM, ANTİMON ve KURŞUN elementlerinin konsantrasyonlarını gösteren tablo ve grafiklere örnek vermek gerekirse;


ÖRNEK FOTOĞRAF 11.1.


ÖRNEK FOTOĞRAF 11.2.


ÖRNEK FOTOĞRAF 11.3.


Özetlemek gerekirse, dosyamıza ibraz edilmiş kriminal polis laboratuvarları raporlarında elde edilmiş neticelere ve yorumlara nasıl ulaşıldığı konusunda denetime olanak sağlayacak tek bir bilimsel veri yer almamaktadır. Bu şartlar altında bu raporlara konu edilen testlerin Adli Tıp Kurumu tarafından yeniden yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.

 

 

 


 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

 

2.     İDDİA MAKAMININ OLAYI YORUMLAMASI TAMAMEN HATALI VE TARAFLI OLUP, BU YORUMA RAĞBET EDİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR

Bu iddia ile alakalı olarak eksik soruşturma yürütülmüş ve çok önemli deliller araştırılmamış / karartılmıştır. Dosyada mübrez deliller şunlarla sınırlıdır:

 

1.  Müşteki özel harekat polislerinin ifadeleri,

 

2.  Mert Sucu'nun ifadesi,

 

3.  Olay Yeri İnceleme Ekibi'nin tanzim ettiği rapor,

 

4.  Kriminal Polis Laboratuvarları tarafından yapılan test ve analiz raporları.

 

Bunları değerlendirdiğimizde;

 

1.    Müşteki özel harekat polislerinin ifadeleri çok sayıda çelişkilerle doludur. Bu çelişkileri ilerleyen bölümlerde detaylıca ortaya koyacağız. İfadelerdeki yadsınamacak bu çelişkiler müşteki özel harekat polislerinin gerçekleri gizlediğini ve bu sebeple olay hakkındaki doğru bilgileri aktarmadıklarını göstermektedir.

 

2.    Mert Sucu olay anında küçük bir odanın içinde derin uyku halindedir. Olay hakkındaki tüm bilgisi, uykusundan panikle uyandığı an odanın içinden gördüğü ve yaşadığı kadardır. Odanın dış kısmında, özel harekat polislerinin durumları hakkında hiç bilgi sahibi değildir. Kaldı ki odasından çıkarıldıktan sonra ağır şekilde darp edilmiştir. Bu işkence ilerleyen günlerde de aralıksız devam etmiştir. Mert Sucu'nun verdiği ilk ifade Mali Şube'de 16.07.2018'de alınan ifadesidir.

 

3.   Olay Yeri İnceleme Ekibi hayrete şayan derecede eksik soruşturma yürütmüş, olay yerindeki kan lekeleri ve duvarlardaki isabet noktaları gibi maddi hakikati ortaya çıkaracak en kritik delilleri dahi toplamamıştır. Mert Sucu'nun başucundaki komodin üzerinde sonradan ortaya çıkan 2 fazladan boş kovan halen açıklanamamaktadır. Olay Yeri İnceleme Ekibi'nin hatalarını 1. bölümde izah etmiştik. Dolayısıyla bu ekibin tanzim ettiği rapor hem doyurucu bilgiden muaf, hem de çok kritik delillerin dahil edilmemesi sebebiyle şüpheli ve eksik bir rapordur.

 

4.   Kriminal Polis Laboratuvarları raporları sadece birtakım deliller üzerinde uygulanan analizleri içermektedir. Olayın büyük resmini çizebilmekten çok uzaktır. Kaldı ki meslektaşlarının olayın mağduru olduklarını iddia etmiş olmaları, bu kurumun tarafsızlığını şüpheye düşürmektedir. Bu sebeple tüm analiz ve incelemelerin Adli Tıp Kurumu tarafından yapılmış olması gerekmekteydi. Öte yandan bu laboratuvarlar akredite kurumlar değildir ve uluslararası standartlarda çalışma yürütmemektedir. Nitekim dosyamızda bu laboratuvarlarca tanzim edilen raporlarda hiçbir mikroskobik fotoğrafın, kimyasal analiz neticesinin, tablo ve grafiğin yer almaması, raporların tarafsız uzmanlar yardımıyla denetlenebilmesini olanaksızlaştırmıştır.

 

Dosyamızdaki bilgiler bu saydıklarımızla kısıtlı kalmıştır. İddia edilen olaya tanıklık etmiş olabilecek çok sayıda kişi varken bunların hiçbirisi tanık olarak tespit edilip dinlenmemiş, olayın cereyan ettiği alanı gören bahçe güvenlik kameraları, polis helikopteri kamerası, polis foto film şubesi kamerası vd. görüntü kaynakları defalarca ısrarlı taleplerimize rağmen dava dosyasına alınmamıştır.

 

İddia makamı ise, davamızdaki diğer tüm konularda olduğu gibi bu konunun yorumunda da tarafsız davranmamış, her şeyi Mert Sucu aleyhine değerlendirirken birçok soyut ve gerçeklikten uzak detayı da kendince doğru kabul edip suç isnadında kullanmıştır. İddia makamının bazı yorumları deyim yerindeyse “hayal görme" şeklinde suç isnat etmeye varmıştır.

 

Şimdi bu isnatlara karşı detaylı savunmalarımızı sunuyoruz:

 

2.1.  Olay talimatla gerçekleşmemiştir

 

İddianameye göre, güya "polis baskını gibi acil durumlara ilişkin bir güvenlik protokolü hazırlandığı, aynı zamanda bir nöbet sistemi oluşturulduğu anlaşılmış, hem sözde güvenlik  protokolünde  hem  de  nöbet  sisteminde  silahlı  örgüt


mensuplarının ne şekilde davranacaklarına ilişkin talimatlar verildiği BEYANLARDAN anlaşılmıştır." (Sayfa 54)

 

İddianamenin aynı sayfasında devam eden paragrafta da 11.07.2018 sabahı görevli polis memurlarına güya söz konusu güvenlik protokolü ve nöbet sisteminin uygulanması kapsamında ateş edildiği öne sürülmektedir.

 

İddianamenin 155. sayfasında ise BAHSE KONU OLAYIN ANLIK BİR REAKSİYON VE REFLEKS  OLARAK,  YAHUT  MUHTEMEL  BİR  SALDIRIYA  REAKSİYON  olarak

gerçekleştirilmiş olabileceği söylenerek makul bir izah ortaya konmuştur. Fakat devamında son derece isabetsiz bir şekilde bu makul izah arama gayretinden vazgeçilmiş, güya olayın operasyonun ilerleyen saatlerinde yaşandığı öne sürülerek bu sebeple "silahlı saldırı olayının ifadelerde geçen örgüt içi tedbirler kapsamında örgüt liderinin talimatları doğrultusunda gerçekleştirildiği değerlendirilmektedir" denilmiştir. Aynı anlatım, mahkeme huzurunda sorguların yapılmaya başlandığı Eylül 2019 tarihinden itibaren istikrarlı şekilde bir kısım sanıklar tarafından izah edildiği halde iddia makamının esas mütalaasına da noktası virgülüne kadar aynı cümlelerle kopyalanmıştır. Ayrıca söz konusu sözde talimatı iki etkin pişman sanık ile iki husumetli müştekinin beyanlarına dayandırdığını açıklamıştır. Etkin pişmanlık hükümlerinden istifade etmek amacıyla hareket eden sanıkların müvekkile suç isnat etmekte hukuki çıkarları bulunduğu için bu kişilerin beyanları çok dikkatli incelenmeli ve somut delillerle desteklenmelidir. Husumetli müştekilerin ise zaten müvekkile zarar verebilmek adına sayısız yalanı dile getirdikleri ortaya çıkmıştır. Bu beyanlara da şüpheyle yaklaşılması zorunludur. Ancak buna rağmen iddia makamı bu ifadelerin içinden de sadece işine gelen yerleri cımbızlamış, anlatımları olduğu gibi mütalaasına aktarmayıp, anlamlarını da çarpıtarak yer vermiştir.

 

İddia makamının esas hakkındaki mütalaasında alıntı yaptığı etkin pişman sanıklardan biri Emre Kutlu'dur:

 

Dosya    kapsamında    operasyondan    sonra    etkin    pişmanlık    hükümlerinden


yararlanmak istediğini ileri süren sanık Emre KUTLU 16.10.2018 tarihinde alınan ifadesinde; "Özel ders alan silahlı grupta Tarkan YAVAŞ, Mert SUCU, Alpar SAYIN, Cüneyt ÖZYAŞAR, ayrılan Özkan MAMATİ, ayrılan Ümit KURUCA bu gruptaydı. Adnan OKTAR bu gruba sürekli riskli bir durum veya bize karşı bir hareket olursa kim olduğuna bakmadan ateş etmelerini söylerdi. Bu söylem bir talimattı. Bu tarz konuşmalara Dragos denen Kandillideki villada "kule" denen yerin önünde Tarkan YAVAŞ.ve hatırlamadığım başka örgüt üyelerinin de olduğu ortamda birkaç defa şahit oldum" beyanı ile örgüt liderinin silah kullanma konusunda talimat verdiğine ilişkin hususu belirttiği...

 

Tüm etkin pişmanlar için geçerli olan "müvekkile suç atarak kendini kurtarma ve etkin pişmanlık hükümlerinden istifade edebilme" durumu sanık Emre Kutlu için de geçerlidir. Emre Kutlu bu ifadesini olayın üzerinden 3 aydan uzun bir süre geçtikten sonra vermiştir. Basından duyduğu sansasyonel bir konuya güya kendi bilgisini aktarıyor gibi hava vererek etkin pişmanlık hükümlerinden istifade edebilmeyi garantileyeceğini düşünmüştür.

 

İşin ilginç yanı, aynı Emre Kutlu, aynı tarihli ifadesinde (stüdyonun önündeki) "kulübe içerisindeki TV ekranından binanın etrafındaki güvenlik kameraları takip edilerek riskli bir araç ya da şahsın yaklaşması durumunda silah ile birlikte hızlıca yanına koşulurdu ve mülakat yapılırdı" demiştir. Oysa bir önceki anlatımında "riskli bir durum veya bize karşı bir hareket olursa kim olduğuna bakmadan ateş etmelerini söylerdi" diyerek belli ki Mert Sucu olayını bu şekilde talimatla yapılmış gibi göstermeye çalışmıştır.

 

Hayatın olağan akışında, her karşılaşılan riskli durumda karşıdakinin kim olduğuna bakmaksızın ateş açmak mümkün değildir. Müvekkil çok sayıda tehdit alan bir kişidir, ancak buna rağmen hayatına devam etmektedir. AVM'lere çarşı pazar yerlerine alışverişe çıkmakta, davetlere, etkinliklere katılmakta, oteller ve organizasyon mekanlarına gitmektedir. Müvekkilin yanındaki her arkadaşı, HER RİSKLİ DURUMDA


KARŞISINDAKİNİN KİM OLDUĞUNA BAKMAKSIZIN ATEŞ ETMİŞ OLSAYDI, bugüne dek

yüzlerce vaka olması gerekirdi. Oysa tek bir tane bile vaka olmamıştır.

 

Etkin pişman sanık Emre Kutlu'nun hukuken yasak olmasına rağmen aynı konudaki ikinci ifadesinin alınması için tekrar Mali Şube'ye götürülmüş olması, burada günlerce kalmış olması ve daha önce verdiği 17.07.2018 tarihli Mali Şube ifadesinde ve 16.10.2018 tarihli savcılık ifadesinde söylemediği halde burada bu şekilde gerçeğe aykırı bir beyan vermiş olması son derece şüpheli bir durumdur. Emre Kutlu'nun ifadesini alan memur kim diye baktığımızda, karşımıza yine 326730 sicil numaralı polis Halil İbrahim Aygüner çıkmaktadır.


İddia makamının mesnetsiz teorisine dayanak yaptığı bir diğer kişi, müşteki Uğur Şahin'dir. Uğur Şahin ilk olarak 13.11.2017 tarihinde Mali Şube'de ifade vermiş ve silahla ateş etme talimatından tek bir cümlede dahi bahsetmemiştir. Uğur Şahin, Ümit Kuruca ve Özkan Mamati tarafından imzalanarak Mali Şube'ye 03.01.2018 tarihinde sundukları fişleme dosyaları arasında sözde "polis baskını protokolleri" isimli bir dosya da yer almıştır. Bu dosyada özetle;

 

Kapıya polis geldiğinde telefonda veya kapıda bekletilmesi, çay veya kek ikram


edilmesi, zaman kazanılması, gelen polislere sakin ve ikramcı davranılması, gelen polislerle "ülkücü müsünüz" veya "özel harekat destan yazdı" şeklinde sohbet edilmesi şeklinde anlatımlar olup, sırf bu konuya yönelik hazırlandığı görülen sahte bir dosyada dahi "kim olduğuna bakılmadan ateş edilmesi" veya "gelen kolluk kuvvetlerine ateş edilmesi ve kendisine kaçmak için zaman kazandırılması" şeklinde bir anlatım olmadığı aşikardır. Eğer gerçekten böyle bir talimat var olsaydı, OPERASYONDAN ÖNCE, dolayısıyla da Mert Sucu olayı BASINA YANSIMADAN ÖNCE bu anlatımların yapılmış olması beklenirdi. Olay duyulduktan sonra bu konuda yapılmış izahların, üstelik de müvekkile suç atmakta hukuki yararı olan etkin pişman sanıklar ve husumetli müştekiler tarafından yapılmış olmasının hukuken hiçbir değeri bulunmamaktadır.

 

Husumetli müşteki Uğur Şahin'in ifadelerine bakmaya devam edecek olursak, Uğur Şahin 03.01.2018 tarihinde bir kere daha Mali Şube'nin yolunu tutmuş ve bir ifade daha vermiştir. Bu ifadesinde de iddia makamının "ateş etme talimatı" hususunda dayanabileceği bir anlatımı bulunmamaktadır. Ancak Şahin bu ifadesinde bambaşka bir yalanı dile getirmiş, güya müvekkilin "özel sohbetlerimizde özellikle ben, Ümit, Atalay ve Özkan MAMATİ'ye silahla ilgili taktikler verirdi. Örneğin bir çatışma

 

esnasında yanınızdaki kardeş sinmiş ve tırsmış ise ona da bir tane sıkın arada kaynadı dersiniz" dediğini iddia etmiştir. Bu isnadı da hiçbir şekilde kabul etmiyoruz, tamamen yalandır ve husumet hisleriyle ortaya atılmış, ispatı imkansız bir ifadedir. Ancak yalan olduğunu anlamak son derece kolaydır Ne Ümit Kuruca ne de Özkan Mamati, defalarca ifade vermiş olmalarına rağmen bu konudan tek bir kere bile bahsetmemişlerdir. İleride de göreceğimiz gibi bu tarz "çamur at izi kalsın" tarzı yalan beyanlar nedense hep müvekkille baş başa, yanlarında kimse yokken yaşanmış konuşmalara ait çıkmaktadır!

 

Uğur Şahin daha sonra birkaç kere daha ifade vermiş olmasına rağmen, silahla ateş etme talimatı konusunda hiçbir bilgi beyan etmemiştir. Fakat ilginç bir şekilde,


07.09.2020'de mahkemede ifade vermeye geldiğinde bu konu hakkında uzun senaryolar yazmaya başlamıştır, örneğin;

 

"...bahçeye sarhoş girmiş vesaire böyle çok ciddi bir olay değildi ama biz herkesi teyakkuza geçirdik. Tabi biz de oradan, benim o zaman silahım yoktu 2006'da silahları alıp herkes aşağı indi Adnan Oktar'ın bahçesine doğru. Bu tip bir talimat evet vardır efendim."

 

Bunu anlattıktan sonra Uğur Şahin hızını alamayıp daha olağandışı hikayelere geçmiştir. Şahin'in yazdığı senaryodaki hikayeleri yüzlerce müşteki ve etkin pişman sanığın tek bir tanesi bile daha önce dile getirmemiştir. Müvekkilin yanında 30 yılı aşkın süre kalmış olan müştekilerden bile bu tarz Hollywood senaryolarından devşirme hayali anlatımlar çıkmamıştır. Eğer Uğur Şahin'in yazdığı senaryolar gerçek olsaydı, bu tarz olayların defalarca hayata geçmiş olması gerekirdi, oysa müvekkilin arkadaşları arasında tek bir kişinin dahi adli sicil kaydı bulunmamaktadır.

 

Katılan Müşteki Özkan Mamati'ye gelince, 2017'den itibaren defalarca Mali Şube'nin yolunu tutmuş ve deyim yerindeyse "her aklına geldiğinde" ifade vermiştir. Buna rağmen bu ifadelerinin hiçbirinde müvekkilin silahla ateş açma talimatı verdiğini söylememiştir. Ancak Uğur Şahin gibi Özkan Mamati de mahkeme huzuruna geldiğinde şov yapma imkanı bulduğunu düşünmüş olacak ki, Hollywood filmlerinden ve Kurtlar Vadisi dizisinden öğrendiği konuları sanki müvekkil söylemiş gibi anlatmaya başlamıştır.

 

Bu kişilerin anlatımlarındaki ortak özellik, hayali anlatımlarındaki konuları sadece kendilerinin duymuş olması, güya müvekkilin yanlarında başka kimse yokken ya da 1-2 kişi varken söylediğini iddia etmeleridir. Tüm anlatımların yalan olduğunun kanıtı, güya müvekkilin bir dediği iki edilmezken bu tarz talimatlarının 40 yıl boyunca tek bir kere bile uygulanmamış olmasıdır.

 

Husumetli müştekilerin mahkemede bu çirkin şovu yapmalarındaki bir amaç da bu


anlatımlarının bir kısım basında yer bulması içindir. Bu kadar sansasyonel hikayeleri basının kaçırmayacağını düşünmüş olacaklar ki, bu tarz hayali anlatımlara başvurmuşlardır.

 

Toparlayacak olursak, iddia makamı Mert Sucu olayını güya talimatla gerçekleştirilmiş bir silahlı eylem olarak lanse etmeye çalışırken sadece hayali anlatımlara dayanmaya çalışmış, somut delil aramamış, somut gerçekleri hep göz ardı etmiştir.

 

Gerçekte nasıl yaşandığına dair bile somut bilgilerimizin kısıtlı olduğu Mert Sucu olayının herhangi bir talimatla gerçekleşmediğine dair diğer beyanlarımız şu şekildedir:

 

2.1.1.  MÜVEKKİL ADNAN OKTAR OLAYDAN 1,5 2 SAAT ÖNCE İKAMETTEN AYRILMIŞTIR

 

Öncelikle tespit edilmesi gereken husus, olayın hangi saat aralığında cereyan ettiği ve bu sırada müvekkilin ikamette bulunup bulunmadığıdır. Çünkü iddia makamı olayın talimatla olduğunu iddia ederken soyut beyanları dikkate almaktadır ve müşteki Alper Ünek'in olay basına yansıdıktan 3 gün sonra verdiği ifadesinde şöyle hayali bir isnat yer almaktadır:

 

"...ayrıca nöbet sistemi ile ana karargahtaki günlük işleyişleri yaparlar. Adnan Oktar isimli şahsın yakın korumaları da bu gruptan seçilir. Adnan Oktar bu gruptaki şahıslara; 'şayet kolluk kuvvetleri kendisine karşı bir operasyon düzenlerse, gelen kolluk kuvvetlerine ateş etmeleri ve kendisine kaçmak için zaman kazandırmaları’ talimatını vermiştir. Adnan Oktar şayet kendisi uğruna ölünürse şehit olacaklarını söylerdi."

 

ALPER ÜNEK Mali Şube ifadesi, 14.07.2018, sayfa 4.


Alper Ünek güya çok detaylı bilgiye sahipmiş gibi anlattığı hayali senaryonun içinde HİÇBİR NOKTADA YER ALMAMAKTADiR. Silah ruhsatı olan birisi değildir ve bir takım diğer müştekilerin iddialarında yer alan "silahlılar" grubunda adı hiç sayılmamıştır. Olayın yaşandığı tarihten 2 yıl önce müvekkilin arkadaş grubundan ayrılmış birisidir. Sanıkları en yüksek derecede zararlandırmak amacına matuf bu türlü hayali senaryo anlatımları, birlikte hareket eden husumetli müştekilerin tamamında görülmektedir. Bunlar müvekkilin arkadaş grubunu sözde silahlı suç örgütü gibi gösterebilmek için "hücre evler", "hücre sisteminin uygulandığı karanlık bir yapı", "gizlilik ve ketumiyetin en üst derecede uygulandığı bir örgüt" imajı vermeye çalışmaktadır. Çünkü ancak böyle söylediklerinde;

 

1.   On yıllar boyunca içinde yer aldıkları camiayı güya silahlı suç örgütü gibi lanse edebilirler.

 

2.     On yıllar boyunca içinde yer aldıkları halde nasıl olup da kalmaya devam edebildiklerini makul bir zemine oturtabilmek için "suçlardan haberimiz yoktu ki, her şey gizliydi, görmedik, duymadık" gibi inandırıcılıktan uzak kendilerini ayrı tutma gayreti gösterebilirler.

 

Oysa bir taraftan sözde ketumiyet ve tedbir uygulamalarıyla hücre sistemi uygulanması, diğer taraftan da alakasız her husumetli müştekinin güya her türlü suç sisteminin nasıl uygulandığını detaylıca bilmesi, gizli her konuda "çok özel" bilgilere sahip         olması                                        birlikte                              açıklanamaz. Alper Ünek'in ifadesindeki anlatım da bunun tipik bir örneğidir. Ünek silah sahibi olmayıp, sözde silahlı grubun içinde yer almadığı halde, 2 yıldır ayrı olduğu halde güya müvekkilin bu gruba verdiği tüm talimatları ezbere saymaktadır.

 

Alper Ünek'in olayın haberlerde duyulmasından 3 gün sonra verdiği ifadesine bir detay daha dikkat çekmektedir: Ünek ifadesinde müvekkilin güya yanındaki arkadaşlarına KOLLUK KUVVETLERİ'nin kendisine karşı düzenleyeceği bir OPERASYON olur ise KOLLUK KUVVETLERİNE ATEŞ AÇILMASI ve KENDİSİNE KAÇMAK


İÇİN ZAMAN KAZANDIRILMASI talimatı verdiğini iddia etmiştir.

 

Bu hayali talimatın kapsamının sadece gazetede okuduklarıyla ve TV'de seyrettikleriyle kısıtlı kalması Alper Ünek'in yalan söylediğinin net delilidir. Çünkü hiçbir şekilde kabul etmemekle beraber, bir an için ateş etme talimatının söz konusu olduğunu düşünsek, bunun kapsamının çok daha geniş olması gerekirdi. Müvekkile zarar verebilecek çok sayıda husumetli kişi vardır. Bu kişilerden geçmişte açık tehditler alınmış, emniyet bu konuda çalışma yürütmüştür. Örneğin Köroğlu Derneği yöneticisi Mahmut Alan öte yandan en büyük terör örgütleri müvekkili suikast listesine almıştır, İçişleri Bakanlığı bu tehlikeye müteakip müvekkile polis koruması vermiştir.

 

Özetle, müvekkil yanındaki arkadaşlarına kendisini korumaları için ateş açma talimat vermiş olsaydı, kapsamı da çok daha geniş olurdu. Husumetli Alper Ünek'in ifadesindeki gibi "kolluk kuvvetlerinin düzenleyeceği bir operasyonda kaçması için zaman kazandırmak" şeklinde olamazdı. Bunlar Alper Ünek'in basından edindiği bilgileri müvekkile zarar verebilmek için kullandığı hayali iddialardır. İddia makamı müştekinin husumetini ve yalan söylediğini tespit edememiş veya görmezden gelmiş, bu sebeple de inandırıcılığı olmamasına rağmen bu mesnetsiz beyanı birebir iddianamesine ve esas mütalaasına taşımıştır.

 

Husumetli Alper Ünek'in hayali beyanındaki "kaçma için zaman kazandırmak" anlatımı da yaşanan gerçeklerle örtüşmemektedir, şöyle ki;

 

11.07.2018 tarihli Olay Yeri İnceleme Raporu'nda olayın saati olarak 'saat 06:00 sularında operasyon düzenlendiği esnada'' denmektedir.

 

Aynı tarihli el yazısı Arama Yakalama Tutanağı'nda ateş etme olayının saati olarak "olay günü saat 06:30 sıralarında görevli özel harekat timine...denmektedir.

 

Polis    memuru     Abdullah    Karadaş     ifadesinde     “adrese    05:30    sıralarında

gidilmiş...arama devam ederken yaklaşık 1 saat sonra...” diyerek ateş açılmasının


saatini 06:30 suları olarak belirtmiştir.

 

Polis memuru Cihat Onur Aykaç ifadesinde 'yerleşkeye girmemizden yaklaşık 1 saat kadar sonra...'' diyerek ateş açılmasının saatini 06:30 suları olarak belirtmiştir.

 

Oysa müvekkil Adnan Oktar'ın ikametten çıkış saati, emniyet fezlekesinde yer alan güvenlik kamera kayıtlarında 04:47 – 04:50 arası olarak tespit edilmiştir:





Müvekkilin ikametten ayrıldığı saat ile, iddia edilen olayın yaşandığı saat arasında yaklaşık 1,5 – 2 saat süre vardır. Açıktır ki, 1,5 – 2 saat önce çıkıp gitmiş müvekkilin güya "kaçmasına zaman kazandırmak için" Mert Sucu'nun odasının içinden polislere ateş etmesi kadar anlamsız bir iddia olamaz.


2.1.2.       OLAYIN   YAŞANDIĞI   İDDİA   EDİLEN   BÖLGE,   İKAMETTEN   ÇIKIŞ GÜZARGAHINDA DEĞİLDİR

 

Mert Sucu'nun uyuduğu oda, iddia edildiği gibi müvekkile kaçma zamanı kazandıracak konumda değildir. Bunu yapabilmesi için, polislerin geldiği istikamet ile müvekkilin dışarı çıktığı yol arasında durması gerekirdi.



Kaldı ki söz konusu polis operasyonu farklı şubelerden yüzlerce polisin katılımıyla gerçekleştirilen hava destekli bir operasyondur. Olay anında ikamet sınırları içinde yüzlerce polisin bulunduğu düşünülürse, ikamet arazisinin en ücra köşesinde bir ateşli silah olayının yaşanması diğer bölgelerdeki arama yakalama çalışmalarını aksatmayacaktır. Nitekim diğer tüm odalarda ve alanlarda polisin çalışmaları hiçbir aksama olmadan devam etmiş, tutanaklara bu olay sebebiyle herhangi bir olumsuzluk aksetmemiştir.


2.1.3.       SÖZDE TALİMAT GERÇEKTEN VAR OLSAYDI İKAMETTE OLUP UYGULAMASI GEREKEN DİĞER 20 KİŞİ BÖYLE BİR EYLEMDE BULUNMAMIŞTIR

 

11 Temmuz 2018 tarihli polis operasyonunda Mert Sucu olayının yaşandığı iddia edilen ikametten Mert Sucu haricinde 20 kişi daha gözaltına alınmıştır. Bu kişilerin bir kısmı ruhsatlı silah sahibidir, olmayanlar ise ikamette bulunan ruhsatlı silahlara rahatlıkla erişebilecek konumdadır. Bu kişilerden Hüseyin Alpar Sayın için sözde koruma müdürü" veya "silahlı grubun imamı" gibi suç isnatları yapılmıştır. Bu kişilerden Orhan Mazıcı ve Kartal İş sözde "silahlı koruma grubu" üyesi gibi lanse edilmiştir.

 

Operasyonu gerçekleştiren ekiplerin ikametin ana kapısına gelişleri bahçe güvenlik kameralarından görülebilmektedir. Görevli memurlar ikametin en alttaki kapısından giriş yapıp şüphelilerin bulunduğu evlere ulaşıncaya kadar bir süre geçmiştir. Bu süre zarfında eğer sözde talimatta belirtilen şekilde bir eylem yapılmak istenseydi, bunu yapabilecek her türlü imkan vardı. Oysa müvekkilin o sırada ikamette bulunun arkadaşları tüm kapıları açıp polislerin rahat ilerlemesini sağlamış, hep birlikte polislerin gelişini beklemiştir. Operasyon anında ikametin tüm bahçe ve yol kapıları açıktır:








Öte yandan, 11.07.2018 tarihinde 100'den fazla ikamet ve işyerine zamanlı polis operasyonları icra edilmiş, 250 kadar kişi gözaltına alınmıştır. Bu kişilerin aralarında da ruhsatlı silah sahibi olanlar bulunmaktadır ancak tek bir kişi dahi polislere direnç göstermemiştir. Tek el dahi silah atılmamıştır.

 

Tüm bunlara ilaveten, müvekkilin arkadaş camiası 40 yılı bulan bir süredir birliktedir. Bu süre zarfında camiaya katılanlar olmuş, ayrılanlar olmuş, ancak 40 yıllık zaman zarfında iddianamede isnat edilen tarzda tek bir vukuat dahi yaşanmamıştır.

 

Tüm bu gerçeklerin farkında olan iddia makamı da elinde hiçbir somut dayanak olmadığı için müvekkilin arkadaş camiasını güya silahlı suç örgütü gibi gösterebilme adına 1999 yılında yaşanmış bir olayı güya "suç örgütünün silahlı eylemi" şeklinde lanse etmeye çalışmıştır. İddia makamının bahsettiği olay, müvekkilin arkadaş grubunda yer alan Serkan Ciminli isimli kişinin bir arkadaşını Bebek semtindeki evine


bırakırken Piç Mahmut lakaplı sokak eşkıyasının düzenlediği bir pusu neticesinde çapraz ateşe alınarak şehit edilmesidir. Serkan Ciminli polis ajanı olarak adı geçen şahsın liderliğindeki suç örgütünü yasadışı silah kaçakçılığı yaparken suçüstü yakalatmış, bunun için polisle iş birliği içinde çalışmış ve hayatını tehlikeye atarak suçluları yakalatmıştır. Piç Mahmut isimli kriminal hapisten çıkar çıkmaz ilk olarak kendisini yakalatan Serkan Ciminli'ye pusu kurup çapraz ateşle kalleşçe sırtından vurarak şehit etmiştir.

 

İşte iddia makamının ne kadar çaresiz kaldığı, burada anlatılan olayı bile güya silahlı suç örgütü eylemi gibi lanse etmeye çalışmasından bellidir.

 

 

 

2.2.  Polisler Yaralanmamıştır

 

2.2.1.     OLAY YERİNDE TANZİM EDİLMİŞ HİÇBİR YAKALAMA EL KOYMA TUTANAĞINDA YARALANMA DURUMU BELİRTİLMEMİŞTİR

 

Polis operasyonu sırasında tanzim edilen resmi tutanaklarda silah kullanma olayından bahsedilmiş, ancak iki polis memurunun vurulması gibi çok önemli bir olaya dair tek bir satır tutanaklara geçirilmemiştir.

 

Dosyamızda iki adet olay yeri yakalama el koyma tutanağı bulunmaktadır. HER İKİ TUTANAKTA DA "'VURULMA'' DİYE BİR KONU MEVZU BAHİS DEĞİLDİR.

 

Tutanağın altında vurulduğunu iddia eden polislerin de sicil numaraları bulunmaktadır. Ancak ne ilginçtir ki, OLAYA KARIŞAN ÜÇ POLİSİN DE İMZASI BU TUTANAKLARA ATTIRILMAMIŞTIR!

 

Bu konu hakkında en net bilginin bulunması gereken Olay Yeri İnceleme Ekibi Raporu'nda, vurulduğunu iddia eden iki özel harekat polisinden birisinden hiç bahsedilmemiş, diğeri hakkında ise "ateş etme esnasında 414867 sicil sayılı özel


harekat görevlisinin çelik yeleği arka kısmı üzerinde isabet deliği oluştuğu BİLGİSİ ALiNDi" demekle yetinilmiştir. Bu raporda dahi bir YARALANMA BİLGİSİ YER ALMAMAKTADiR.

 

11.07.2018 tarihli Olay Yakalama El Koyma Tutanağı, sayfa 1


11.07.2018 tarihli ana bina oda 6 Arama Tutanağı, sayfa 6


11.07.2018 tarihli Olay Yakalama El Koyma Tutanağı, sayfa 24


11.07.2018 tarihli Olay Yeri İnceleme Raporu, Rapor No: 478, sayfa 2.


2.2.2.      OLAY YERİNE AMBULANS VEYA TIBBİ MÜDAHALE EKİBİ SEVK EDİLMEMİŞTİR

 

Güya Mert Sucu'nun ateş açması sonucu isabet aldıklarını iddia eden iki özel harekat polisi, bu sözde isabetler neticesinde yaralanma olup olmadığını ve kendilerine yapılan ilk müdahaleyi ifadelerinde şöyle anlatmışlardır;

 

Abdullah Karadaş 22.07.2018 Mali Şube İfadesi:

 

...daha sonra biz görevliler isabet alıp almadığımızı kontrol ettik. Operasyona katılan ekip arkadaşımız Cihat Onur AYKAÇ'ın çelik yeleğin arkasından vurulduğunu,


benin çeleğimde bulunan şarjörlerin arasında mermi gömleği olduğunu gördük.

 

Cihat Onur Aykaç 17.07.2018 Mali Şube İfadesi:

 

Olayın olmasından hemen sonra arkadaşlarım beni güvenli bölgeye çağırdılar. Vücudumda herhangi bir kanama veya başka bir isabet var mı diye kontrol ettiler.

 

Bu anlatımlardan çok net şekilde şunu anlıyoruz:

 

1.  Güya ateş edilme hadisesi yaşandıktan sonra her iki özel harekat polisi de kontrol edilmiştir.

 

2.  Bu kontrol kendilerine bırakılmamış, ekip arkadaşları tarafından yapılmıştır.

 

3.  Bu kontrol için özel harekat polisleri ayrı bir yere alınmışlardır.

 

4.   Bu kontrol özel harekat polislerinin vücutlarının dahi kontrol edilmesi şeklinde yapılmıştır.

 

5.      Bu kontrolde özel harekat polislerinin isabet alıp almadıkları, yaralanıp yaralanmadıkları, vücutlarında kanama olup olmadığına bakılmıştır.

 

Eğer iddia edildiği gibi iki özel harekat polisi Mert Sucu'nun ateşiyle yaralanmış olsaydı, bunlardan birisinin kolunda, isabet alan yedek şarjörünün içindeki bir merminin patlaması sonucu yaralanma olsaydı, aynı kişinin sırtındaki balistik yeleğe bir mermi girmiş olsaydı, özetle eğer her iki polisten birisinde en ufak bir yaralanma izi görülseydi, bu polislere muhakkak tıbbi bir müdahale yapılırdı. Duruma göre ya olay yerinde operasyon ekibinin sağlıkçıları tarafından ya da gerekli görülürse ambulans çağırılarak hastaneye sevk edilerek bir tıbbi müdahale yapılması gerekirdi. Oysa ne böyle bir müdahale yapılmış ne ambulans sevk edilmiş ne de polis memurlarına bu kontrolleri yapan diğer polis memurlarından bir ifade, beyan veya tutanak alınmıştır. Dolayısıyla iki özel harekat polisinin olay anında yaralandığına dair en ufak bir delil dava dosyamızda yoktur.


2.2.3.  YARALANDIĞINI İDDİA EDEN MÜŞTEKİ POLİSLER, BU YARALANMAYA DAİR BİR HASTANE RAPORU ALMAMIŞLARDIR

 

Günümüzde en basit bir sokak kavgasında dahi şikayetçi tarafın ilk yaptığı iş, yaralandığını belgelendirmek olmaktadır. Bunun resmi olabilmesi için bir devlet hastanesinde gerçekleştirilecek tıbbi muayene sonucu rapor tanzim edilmesi gerekmektedir. Bu raporda;

 

1.  Yaralanmanın ne şekilde olduğu,

 

2.  Yaralanmanın vücudun hangi bölgesinde olduğu,

 

3.  Yaralanmanın vücutta nasıl bir tahribat yaptığı,

 

4.  Yaralanmanın çeşidine göre röntgen, MR, vb. raporların talep edilmesi,

 

5.   Yaralanmanın vücutta yaptığı tahribata göre mağdurun ne kadar süreyle hangi tür işleri göremeyeceği,

 

bilgilerinin bulunması gereklidir. Daha sonra yapılacak adli tahkikatta ve yargılama aşamasında örneğin yaranın hayati organlara yönelik olup olmaması gibi detaylar suçun vasfını doğrudan etkileyen çok önemli detaylar olmaktadır.

 

Görev icabı katıldıkları bir operasyon esnasında ateşli silah yaralanmasına maruz kaldıklarını iddia eden özel harekat polislerinin bu detayları bilmemesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Buna rağmen hiçbir hastane raporu almamış olmaları, gerçekte bir yaralanma durumu olmadığını göstermektedir.


2.2.4.    YARALANMAYA İLİŞKİN BİR FOTOĞRAF BULUNMADIĞI GİBİ, YARA BALİSTİĞİ ÇALIŞMASI DA YAPILMAMIŞTIR

 

Özel harekat polislerinin bir operasyon esnasında ateşli silahla yaralandıkları iddia edilen bir vakada, hiçbir hastane raporu olmadığı gibi yaraya ait tek bir fotoğraf karesi de olmaması son derece şüphe uyandırıcı bir durumdur. Özel harekat polisleri kendi beyanlarına göre olayın hemen ardından meslektaşları tarafından güvenli bir alana alınarak vücutlarında bir kanama veya isabet var mı yok mu kontrol edilmişlerdir. Bu kontrol sırasında meslektaşları tarafından cep telefonuyla dahi alınacak bir kare fotoğraf, yaralanmanın varlığını ispatlamaya yeterli olacakken, böyle bir şey yapılmamıştır.

 

Yaralandığını iddia eden polislerin herhangi bir hastaneye giderek rapor almaları da tek başına yeterli olmamaktadır, Adli Tıp Kurumundan bir adli tabibin muayene etmesi ve rapor tanzim etmesi gerekirdi. Özellikle ölüm, yaralama ve ırza geçme gibi tıbbi değerlendirmeye gerek duyulan olaylarda, bilirkişi olarak mutlaka en az bir adlı tıp uzmanının görüşünün alınması gerekmektedir. (İnanıcı, Mehmet Akif/Çolak, Başar/Özaslan, Abdi: "Olay Yeri İncelemesi ve Adli Tıp Uzmanının Yeri", Türkiye Klinikleri J Foren Med 2004 – 2, Adli Tıp Dergisi, Y. 2004, C. 1, S. 2, İstanbul 2004, s. 97.)

 

Adli tıp uzmanının yara üzerinde yapacağı çalışma ile bu yaranın iddia edildiği şekilde bir ateşli silahla gerçekleştiği, eğer bir mermi isabet ettiyse vücudun hangi bölgesine, hangi yönden hangi açıyla isabet ettiği, bu isabetin oluşturduğu ekimoz veya penetrasyona göre atışın hangi mesafeden yapılmış olabileceği, yaranın durumuna göre ne çeşit bir silahla yapılmış olabileceği gibi bilgiler ortaya çıkarılabilmektedir. Ancak böyle bir çalışma ortada yoksa, bu durumda bir yaralanmadan bahsetmek imkansızlaşmaktadır.


2.2.5.      ABDULLAH KARADAŞ'IN YARALANDIĞINA YÖNELİK BİR BEYANI BULUNMAMAKTADIR

 

Özel harekat polisi Abdullah Karadaş gerek 2018 yılında Mali Şube'de verdiği ifadesinde, gerekse 2020 yılında Mahkemede verdiği ifadesinde yaralandığına dair tek bir kelime etmemiştir. İşin doğrusu, Karadaş'ın isabet aldığına dair anlatımlarında bile karanlık noktalar bulunmaktadır.

 

22.07.2018 tarihli Mali Şube ifadesinde "benim çeleğimde bulunan şarjörlerin arasında mermi gömleği olduğunu gördük" şeklinde bir anlatımdan başka bir ifadesi yoktur. Bu mermi gömleğinin ne şekilde balistik yeleğe geldiği, doğrudan bir isabet mi yoksa bir sekme sonucunda mı olduğu, hangi yönden hangi açıdan, ne zaman böyle bir durum yaşandığı, bu isabetin balistik yelekte bir iz bırakıp bırakmadığı, kendisini yaralayıp yaralamadığı, hatta canının yanıp yanmadığı bile belirtilmemiştir. Olay Yeri İnceleme Ekibi bu konuda raporuna tek bir kelime dahi yazmamıştır.

 

27.08.2020 tarihinde Mahkemede verdiği ifadede ise kendi yaptığı anlatım içinde vurulduğu – yaralandığı konularına dair hiçbir şey söylememiş, müdafilerin ısrarlı soruları üzerine ise şöyle bir beyanda bulunmuştur:

 

BİR KISIM SANIKLAR MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDI: Operasyon esnasında

isabet aldınız yani doğru mudur?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Gömlek vardı, parça.

 

BİR KISIM SANIKLAR MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDI: İsabet aldınız mı?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Gömlek vardı çelik yeleğimde, daha sonra fark ettim. Bu isabet sayılıyorsa aldım1 sayılmıyorsa almadım.

 

Katıldığı bir operasyon esnasında kendisine ateşli silahla mukavemet gösterilen, bu sırada balistik yeleğinden "vurulan" bir özel harekat polisinin kullanacağı anlatım bu


değildir. Bu şartlar altında Abdullah Karadaş'ın isabet aldığı iddiası da son derece şüphelidir, yaralandığı iddiası da. Her iki iddiayı da kanıtlayabilecek hiçbir somut bilgi, belge veya rapor bulunmamaktadır.

 

 

 

2.2.6.     CİHAT ONUR AYKAÇ'IN YARALANMA İLE ALAKALI ANLATIMLARI MUĞLAK VE ÇELİŞKİLİDİR

 

Özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç 17.07.2018 tarihli Mali Şube ifadesinde şu beyanı vermiştir:

 

Açılan ateş sonucu mermilerden biri çelik yeleğimin sol arka kısmında, içindeki çeliğin alt bitim noktasına denk geldi diğer mermi ise belimde bulunan şarjör kılıfını delerek içindeki şarjöre isabet etti ve şarjörün içindeki patlamaya hazır 9,19 mm çapında fişeğe denk geldi ve onun da patlamasına sebep oldu. Kolumda çizikler oluşması ve mermilerin vücuduma isabet etmesi haricinde başka bir zararım olmadı.

 

Oysa Aykaç 27.08.2020'de Mahkemede ifadesini verirken bu "mermi patlaması hadisesi"nden hiç bahsetmemiş, güya yaralanmasının başka bir şekilde olduğunu açıklamıştır:

 

"...kapının kenarlarında cam gibi bir şeyler vardı. Ateş açtığında orada da sanırım camlar parçalandı, böyle kolumuza falan biraz saplanmıştı yani."

 

Ancak ilginç bir şekilde aynı ifadesinin içinde neden hastaneye gidip rapor almadığını şu şekilde izah etmeye çalışmıştır:

 

Olayda vücuduma, bedenime direkt bir yaralanma olmadığı için sadece ufak bir basıncın etkisiyle morluk olduğu için devlet görevimin aksamaması için hastaneye gitmeye lüzum görmedim.

 

Eğer iddia edildiği gibi balistik yelek üzerine yakın mesafeden bir atış yapılmış


olsaydı bunun neticesinde muhakkak dokuda ekimoz, morluk, ezilme gibi izler oluşacaktı. Bunun için hastaneye gidilmemesi anlaşılmaz bir durumdur, ancak bir an için bu yüzden gitmemiş olduğunu farz etsek dahi, kolunda olduğunu iddia ettiği yaralanma için gitmesi gerekirdi. Fakat Cihat Onur Aykaç aynı günkü ifadesinde bir taraftan yaralandığını, diğer taraftan ise direkt bir yaralanması olmadığını söylemektedir.

 

Bu şartlar altında Aykaç'ın yaralanıp yaralanmadığı, eğer yaralandı ise hangi sebeple yaralandığı gibi çok kritik konular tamamen karanlıkta kalmaktadır.

 

 

 

2.3.  Mert          Sucu'nun      güya   saklanıp        siper  alarak            ateş   ettiği iddiası dayanaksızdır

 

İddia makamı davamızdaki sanıklara suç isnat ederken somut gerçeklerden öylesine uzaklaşmış, suç isnat ettiği kişileri daha yüksek bir cezaya mahkum ettirebilmek için öylesine hayali anlatımlar yapmıştır ki, bunu hukukla bağdaştırmak ve anlayabilmek olanaksızdır.

 

İddia makamının güya "saklanıp siper alarak öldürme kastıyla ateş etme" iddiası işte bu hayali anlatımlardan birisidir.

 

BİRİNCİSİ, iddia makamı olay yerine dahi gitmemiştir. Tüm bilgisi kendisine aktarılanlar kaynaklıdır. Eğer bir kere olsun olay yerine gidip inceleme yapmış olsaydı, bu isnadının gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu fark edebilirdi. Müşteki özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç dahi iddia makamının bu senaryosunun bir hayal olduğunu, mahkemedeki şu anlatımında ortaya koymuştur:

 

"...ev ahşap yapıya sahip olduğu için, mermilerimiz 5,56 x 45 mm çapında olduğu için ahşap evi delip ahşap evin hemen arkasında bulunan sivil, masum bir vatandaş ve bizim arama yapan, Adnan Oktar'ın ciplerinde aramalar yapan bayan polis


memuru arkadaşlarımıza ya da orada masum bir insana mermiler gelmesin diye ateş etme hakkımı kullanmadım."

 

Mert Sucu'nun kaldığı müştemilat odası ahşap ile alçıpan karışımı, hiçbir şekilde muhkem mevzii görevi görmeyecek nitelikte küçücük bir odadır. Odanın içinde bir yatak, bir komodin, bir sandalyeden başka eşya yoktur. "Siper almak" diye bir iddia ortaya atılabilmesi için, Mert Sucu'nun odanın içinde bazı eşyaları üst üste koyarak arkasına geçtiği, mesela yatağını dikerek arkasına yerleşip tüm yedek şarjörlerini ve yedek mermilerine yanında hazır ettiği bir durum görülmelidir. İddia makamı Mert Sucu'nun nasıl "siper aldığını" açıklamaktan acizdir, çünkü böyle bir durumu gösteren tek bir delil bulunmamıştır.

 

Öte yandan, amacı saklanıp siper alarak polislerle çatışmaya girmek olan bir kişinin ne sebeple 200 adet yedek mermisini ve 2 adet dolu şarjörünü hiç kullanmadan kendi rızasıyla dışarı çıkıp teslim olduğu da iddia makamı tarafından açıklanmalıydı. Oysa iddia makamının bu tarz endişeler ve hassasiyetler göstermediği izahtan varestedir. Ne müşteki özel harekat polislerinin ifadelerinde, ne de Olay Yeri İnceleme Ekibi polislerinin çektikleri fotoğraflarda "saklanıp siper alma" iddiasının karşılığı bir detay yoktur. Buna rağmen iddia makamı haksız ve hukuksuz suç isnadında "saklanıp siper alarak öldürme kastıyla ateş etme" gibi bir tanımlama kullanmaktadır.

 

 

 

2.4.  Mert Sucu'nun güya şarjöründeki tüm mermiler bitene kadar ateş ettiği iddiası dayanaksızdır

 

İddia makamının sanki tek amacının, kaleme aldığı satırlarla somut delillere ihtiyaç duymaksızın Mert Sucu'yu güya "eli kanlı bir terörist" gibi lanse etmek şeklinde olduğu anlaşılmaktadır.

 

Mert Sucu'nun silahı 13+1 kapasiteli bir silah olduğu halde ve odada 10 adet boş


kovan bulunduğu halde, ayrıca Mert Sucu'nun silahı bir ayakkabının içine yerleştirilmiş ve horozu inik, sürgüsü çekik değilken bulunduğu halde, iddia makamı suç isnat ederken güya "şarjöründeki tüm mermiler bitene kadar ateş etmeye devam etmiştir" şeklinde bir iddiada bulunabilmiştir. Son mermisini kullanmış bir silahın sürgüsünün geriye çekik vaziyette kalması gerektiği açıktır. Oysa silah bu şekilde bulunmamıştır. Dünyanın her yerinde sürgüsü çekik durmayan bir silah, mermisi bitmemiş bir silahtır. Sayın iddia makamı bu durumda ya "şarjöründeki tüm mermiler bitene kadar ateş etmiştir" iddiasında bulunmayacaktı, ya da illa ki bu iddiayı ortaya koymak istiyor idiyse bu durumda suç mahallinde bulunan bir delile kimin temas edip ne sebeple sürgüsü geride duran bir silahın sürgüsünü indirmiş olduğunu araştırması gerekirdi. Her şekilde, iddia makamının olaya yaklaşımı en hafif deyimle anlaşılmazdır.



2.5.  Mert          Sucu'nun      güya   eylemini       mermilerin bitmesi         sebebiyle sürdüremediği iddiası dayanaksızdır

 

İddia makamının akılla, mantıkla ve hukukla açıklanamaz bir diğer isnadı da güya Mert Sucu'nun polislere karşı giriştiği sözde silahlı direnişini, mermileri tükendiği için devam ettiremeyip teslim olmaya mecbur kaldığı iddiasıdır.

 

Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından tanzim edilmiş tutanakta da aynı ekibin çektiği fotoğraflarda da Mert Sucu'nun 2 adet dolu, 2 adet boş yedek şarjörü ve kutular içinde duran 200 adet yedek mermisi alenen görülmektedir. Bunların gözden kaçırılması gibi bir durum mümkün değildir. Bu durumda, silahının içindekiler hariç 226 adet yedek meriye sahip olup, bu yedek mermilerin 26 tanesi 2 şarjörün içine basılmış, kullanıma hazır vaziyetteyken, Mert Sucu'nun nasıl olup da güya mermileri bittiği için eylemine son vermek zorunda kaldığı iddia edilebilir? Bu iddia gülünç bile değil, sadece trajikomiktir ve iddia makamının tarafsızlığını yitirdiğini, tek gayesinin de sanıkları suçlu gibi göstermek olduğunu alenen ispatlamaktadır.

 

 

 

2.6.  Mert Sucu'nun hedef gözeterek öldürmek gayesiyle ateş ettiği iddiası dayanaksızdır

 

Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre yaralanma veya ölümle neticelenen olaylarda sanığın hedef gözeterek atış yapıp yapmadığını tespit etmenin tek yolu olarak; olay mahallinde, olayın yaşandığı günün saatine göre aynı ışık durumunda ve hava koşullarında, adli bilirkişi gözetiminde keşif yaptırılması gösterilmiştir. Ancak bu şekilde sanığın mağduru görüp görmediği, tanımasına olanak olup olmadığı, atış açısına sahip olup olmadığı gibi detaylar anlaşılabilmektedir.

 

Yine Yargıtay'a göre, mağdurun hangi bölgelerden ve kaç kere isabet aldığı çok


önemli    kriterlerdir.    Ancak    iddia    makamı,    bu    detayların    hiçbirisini açıklığa kavuşturmadan, keşif dahi yapmadan iddianame tanzim etmiştir.

 

Mert Sucu'nun hedef gözetip gözetmediği belirsiz kalmıştır. Mert Sucu asla böyle bir niyeti olmadığını, uyur vaziyette olduğunu defalarca beyan etmiştir. Olayın meydana geldiği saat sabah alacakaranlığı saatidir ve olayın olduğu yer de iç mekanda bir ayakkabılık alanıdır. Özel harekat polisi Cihat Onur Aykaç kendisine mahkemede gösterilen kapıları tanıyamamış, olay anında havanın karanlık olduğu için tam görmediğini beyan etmiştir. Müşteki polislerin ifadelerindeki çelişkiler ve anlatım bozuklukları, onların bu alana girip girmediği konusunda dahi şüphe uyandırmıştır. Ayakkabılık alanında ışıklandırma olduğuna dair de hiçbir delil bulunmamaktadır. Girmiş olsalar bile karanlık bir alandır. Bu durumda odanın içinden Mert Sucu'nun dışarıdakileri görüp hedef gözetmiş olması da imkansızdır.

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 

 

 

 

 

3. MÜŞTEKİ POLİSLERİN İFADELERİNDEKİ ÇELİŞKİLER

 

1.  ÇELİŞKİ

 

Abdullah Karadaş 2018'de Mali Şube'de verdiği ifadesinde ateş açılan yere uzakta bir noktada olduğunu, nereden ateş edildiğini önce anlayamadığını, ateş edilen yeri tespit ettikten sonra oraya doğru gittiğini anlatmıştır:

 

ABDULLAH KARADAŞ 22.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ

 

Arama devam ederken yaklaşık bir saat sonra konut içerisinde bulunan numarasız müştemilatların bırinde arama yapmak istediğimiz sırada yönünü ve açısını tayin edemediğimiz bir yerden bize doğru ateş edilmeye başlanıldı. Ateş edilir edilmez biz zayiat vermemek ve ateş edilen yeri tespit etmek için kontrollü bir şekilde geri çekildik. Daha sonra biz ateş edilen yeri tespit ederek oraya doğru yöneldik...


 


ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Sağ ve solda iki kapı var ben kapıdan girdim. Kapıyı çaldık, birkaç dk sonra şahıs bizim seslenmemize rağmen, polis dedik birkaç defa ateş geldiğinde... ben içerdeydim, ateşler kesilmesi ile bizim arkadaşlarla göz teması kurdum öyle dışarı çıktım...

 

AV EDA: Ateş edilmeye başlandığı esnada müştemilatın neresindeydiniz?

 

Abdullah Karadaş: İki kapı arasında ayakkabılık yanında.

 

 

Oysa Mahkeme huzurunda verdiği ifadede, ateş açılma anında Mert'in kapısının önündeki ayakkabılıkta olduğunu öne sürmüştür:

Mert Sucu müdafii Av. Vildan Eda Çamurcu, Karadaş'ın Mali Şube ifadesinden yola çıkarak Karadaş'a şu soruyu yöneltmiştir:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Olayın yaşandığı

ve size ateş edilen müştemilatın hangisi olduğunu o an anlayabilmeniz mümkün oldu mu?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Sağ taraftaki kapıdan.

 

Bu çelişkiyi pekiştiren bir başka detay da Abdullah Karadaş'ın 2018 Mali Şube ifadesinde ateş açılmadan önce "numarasız müştemilatlardan birinde arama yapmak istediğimiz sırada" demesidir. Oysa Olay Yeri İnceleme Ekibi'nin çektiği fotoğraflarda Mert'in müştemilatının "8 numara" olarak numaralandırılmış olduğu görülmektedir.

 



Söz konusu ikamette olay günü tanzim edilen 25 sayfalık yakalama el koyma tutanağının 3. sayfasında Mert Sucu'ya ait müştemilat odası Emniyet birimlerince "tarafımızdan 8 ile numaralandırılmış müştemilat" olarak tanımlanmaktadır:

 



2018'de Mali Şube'deki ifadesinde Karadaş'ın anlatmaya çalıştığı yerin Mert Sucu'nun müştemilatın önü olması başkaca 2 yönden daha imkansızdır:

 

Birincisi, Karadaş'ın tam önünde durduğu yerden ateş edildiğini anlamaması olanaksızdır.

 

İkincisi, Mali Şube ifadesinde "ateş edilir edilmez" geri çekildik demiştir. Oysa Mahkeme huzurundaki ifadesinde Cihat Onur Aykaç'tan 20 saniye sonra çıktığını söylemiştir:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

15-20 saniye, Cihat arkadaşımdan 15-20 saniye sonra dış kapıdan dışarı çıktım.

 
 
 
2.  ÇELİŞKİ

 

Abdullah Karadaş 2018'de Mali Şube'de verdiği ifadesinde, müştemilata girerek Mert Sucu'yu teslim alan kişiler arasında kendisinin de bulunduğunu anlatmıştır


ABDULLAH KARADAŞ 22.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ

 

...biz görevlilere teslim oluyorum ateş etmeyin dedi. Biz de bunun üzerine kontrollü bir şekilde şüpheli şahsın bulunmuş olduğu müştemilata girerek şüpheliyi etkisiz hale getirdik.

 

 

Mahkeme ifadesinde ise müştemilata hiç girmediğini beyan etmiştir:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

BAŞKAN: Sonrasında odaya girdin mi? Abdullah Karadaş: Hayır.

BAŞKAN: Mert'in çıktığını gördün mü? Abdullah Karadaş: Evet.

BAŞKAN: Sen dışarda mıydın? Abdullah Karadaş: Çok dışardaydım.

 

 

SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Müvekkilin

teslim olma anını anlatır mısınız?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Teslim olma anı, ben uzaktaydım, kalkanla arkadaşlar yaklaştılar dış kapının ağzına, şahıs içeriden "Tamam teslim oluyorum, silahımı bırakıyorum" diyerek kapıyı açtı, kapıyı açmasıyla birlikte arkadaşlar dış kapıdan, dış kapı... İç kapıdan şahsı eliyle alarak çıkardılar dışarı.

 

 

 


3.  ÇELİŞKİ

 

Abdullah Karadaş ve Cihat Onur Aykaç'ın mahkeme ifadelerinde, ateş edilmeden önce Mert Sucu'ya seslenip kapıyı açmasını bekledikleri süre anlatımı bakımından büyük farklılıklar bulunmaktadır. Karadaş bu süreyi 1 – 2 dakika olarak belirtirken, Aykaç 5 – 6 dakika, 8 – 9 dakika ve 10 dakika olarak farklı farklı süreler açıklamıştır:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Başkan: Kaç defa uyarıda bulundunuz? Abdullah Karadaş: 2 dakikalık filan bir süre.

Abdullah Karadaş: Biz ilk önce zil, ses yoksa yumruk, yoksa tekme, sonrasında da polis olduğumuzu belirterek, yani 1-2 dakika. Duymama şansı yok.

 

Abdullah Karadaş: ...Daha sonra 1-2 dakika sonra işte şahıs sağ taraftan bizim seslenmemize rağmen "Teslim oluyorum...", işte "Polis" diye ifade ettik birkaç defa. Ateş geldi.

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Başkan: Siz "polisiz" diye bağırdınız mı?

 

Cihat Onur Aykaç: Evet Efendim defaatle bağırdık. "Aç kapıyı polis, kapıyı teslim ol" şeklinde defaatle uyardık, 5 dakika boyunca, 6 dakika boyunca.

 

 

 

AV BURAK: Mert Sucu'yu 0 kabul edersek, sol tarafa sağ tarafa girmeniz ne kadar sürdü?

 

Cihat Onur Aykaç: (Sol tarafta) 2 dk. Sağ tarafta 10 dakika oyalandık, defaatle seslendik.

 

 

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Daha sonra sağ tarafta 8-9 dakika, yaklaşık 10 dakika takriben, tam hatırlamıyorum oyalandık, bu sürede defaatle Mert Sucu'ya seslendik.

 

 
4.  ÇELİŞKİ

 

Cihat Onur Aykaç 2018 Mali Şube ifadesinde, ateş açılması sırasında içeride kimliği belirsiz bir polisin olduğunu beyan etmiş, bu kişinin varlığı yüzünden ateş etmekten imtina ettiğini söylemiştir:

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 17.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ

 

Tam şahsın bulunduğu 15-20 metrekarelik alanı, ateşe ateşle karşılık vermek için tarayacaktım,

 

Özel harekatçı bir meslektaşımın teröristin kapısının kırmaya çalıştığımız yerin tam kenarında kaldığını, adamın ateş ettiği kapıdan önünden geçerek kendini dışarı atamadığını gördüm.

 

 

 

Aykaç'ın Mali Şube ifadesindeki anlatım, olayın yaşandığı yerin fiziki yapısına aykırı bir anlatımdır. Aykaç dışarı çıktıktan sonra kendisini sözde atış koridorunun dışına almışsa, bulunduğu noktadan içeriyi görebilmesi mümkün değildir.









Cihat Onur Aykaç ayakkabılık bölümünden dışarı çıkıp kendini iddia edilen atış koridorunun dışına aldığında, çamaşırlık odasının dış cephesi içeriyi görmesini engellemektedir. Aykaç dışarı çıktıktan sonra her nerede durursa dursun, iddia edilen atış koridoruna girmeden içeriyi göremeyecektir. Bu durumda da ifadesinde beyan ettiği "kendisini dışarı atamadığını gördüm" şeklindeki anlatım gerçekleri yansıtmamaktadır.

 

5.  ÇELİŞKİ

 

Abdullah Karadaş ve Cihat Onur Aykaç'ın ifadelerinde, ateş edilmesinden sonra dışarıya çıkış anı konusunda çelişkili anlatımlar bulunmaktadır. Öncelikle, olay yaşandığı esnada iç kısımda sadece kendilerinin bulunduğunu beyan etmişlerdir:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Başkan: Ateş edilmeye başlandığında Cihat ve senin dışında içerde kimse var mıydı? Abdullah Karadaş: Yoktu.

Başkan: Mermiye hedef olabilecek kişiler kimlerdi?

 

Abdullah Karadaş: Cihat ve ben.


 

 

 

Ancak Aykaç'ın 2018 Mali Şube ifadesinde, dışarı çıkarken bir polisle beraber dışarı çıktıklarına dair anlatımı olmuştur:

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 17.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ

 

...bu esnada direk kapıdan dışarı kendimi attım ve çıkarken arkadaşımla destek alarak beraber çıktık.

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Av. İbrahim: Siz dışarı çıkmak için ateşin kesilmesini mi beklediniz? Abdullah Karadaş: Evet.

 

 

Av. Eda: Siz nereye çekildiniz?

 

Abdullah Karadaş: Kalkanların arka tarafına, Cihat arkadaşımdan 15 - 20 saniye sonra dış kapıdan dışarı çıktım.

 

 

 

Aykaç'ın Mali Şube ifadesindeki "arkadaşımla beraber çıktık" anlatımı Mahkeme huzurundaki ifadesinde yok olmuştur. Aykaç bu kişiden hiç bahsetmemiştir. Müdafii Çamurcu'nun sorusu üzerine ise eski ifadesiyle çelişen şöyle bir cevap vermiştir:

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: "Destek alarak

arkadaşımla beraber çıktık" diye ifade ettiğiniz arkadaşınız Abdullah Karadaş doğru mu?

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Yok, o değil. Abdullah Bey kapının eşiğinde kalmıştı o sıra. Orada başka bir meslektaşım vardı. O seslendi. O seslendi "Çık atış geliyor, vuruldun zaten, çık" şeklinde. Vurulduğumu anlayınca çıktım zaten.

 

 

6.  ÇELİŞKİ

 

Mahkeme huzurundaki ifadesinde Abdullah Karadaş, ateş edilmeye başlandığı anda Cihat Onur Aykaç'ın bulunduğu yer olarak "dış kapının ağzında" demiştir:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Ateş geldikten sonra arkadaşım kapının ağzında, dış kapının ağzında olduğu için

kendini dışarı atması kolaydı. Ben tarafta kaldım.

 

 

 

Oysa Aykaç'ın ifadelerine göre kendisinin bulunduğu nokta ayakkabılık alanında Mert Sucu'nun kapısının tam önüdür:

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 17.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ

 

Kapıya tekme atarak açma girişiminde bulundum fakat kapı yapısı itibariyle esnek bir ahşap yapıda olmasından dolayı kapı açılmadı. O anda içeriden bize doğru aralıksız ateş edilmeye başlanıldı.

 

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

...bedenim kapının arkasındaydı...

 

...Biri çelik yeleğimin arkasından geldi, çünkü kapı açılmadığı için dönerek tekme atmaya başladım...

 

...ben geri dönüp tekme atıyordum kapıya açılması için, o arada mermilerden birisi sırtıma geldi, sırtıma.

 

...Bizim kapının arkasında bulunduğumuzu biliyor zaten, kapıdan uzaklığımız çok değil yani. Aramızda kapıyla 20 santim var.

 

7.  ÇELİŞKİ

 

Cihat Onur Aykaç, ifadelerindeki anlatımlarda ve kendisine yöneltilen sorularda, olayın yaşandığı yerin kapısını hiç tanımadığını ortaya koymuştur. Yekpare cam kapıya ahşap kapı demiş, karşı komşunun yekpare ahşap olan kapısıyla Mert Sucu'nun yekpare cam olan kapısını aynı çeşit kapı olarak tayin etmiş, hatta defalarca tekme atıp kırmaya çalıştığı kapının fotoğrafı gösterildiğinde kapıyı teşhis edememiştir:

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ BEYANiNDA: ...Kapı da ahşap olduğu için...

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ BEYANiNDA: Evet, evet. "Teslim olacağım, tamam anahtarı bulmaya çalışıyorum, durun açıyorum, açacağım" derken bize bir anda içeriden ahşap kapıya ateş açmaya başladı.

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ BEYANiNDA: Kapı ahşap olduğu için bütün mermiler...

 

 


MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ BEYANiNDA: ...o zaten direkt ahşap kapıya ateş etmeyi sürdürdü...

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Gece karanlık olduğu için rengini hatırlamıyorum ama Mert Bey beni içeride duyuyordu yani.

 

SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Kapının cinsini

hatırlıyor musunuz?

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Ahşap gibiydi sanırım. Ahşap gibiydi. Gece, tam olarak hatırlamıyorum ama esniyordu yani kapı.

 

MAHKEME BAŞKANi: Yok yok, kapı nasıl bir kapıydı diye soruyor.

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Kapı, ikisi de aynı çeşit kapıydı Efendim.

 

SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Soldaki kapı...

 

MAHKEME BAŞKANi: İkisi de aynı çeşit miydi? Tamam.

 

SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: İkisi de aynı

çeşit. Peki...

 

 

 

 

BİR KiSiM SANiKLAR MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDi : Tekme attığınız kapılar bunlar mıydı Cihat Bey?

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Yok, hatırlayamıyorum şu anda?

 

BİR KiSiM SANiKLAR MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDi : Öteki fotoğrafı da açar mısınız?

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Böyle içi gözükmüyordu kapıların yani.

Bunlar değildi yani.

 

 

BİR KiSiM SANiKLAR MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDi : Bunlar değil miydi?

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Yok bunlar değildi.


 

 

Yine Mahkeme ifadesi sırasında müdafilerden Av. Burak Temiz'in talebi üzerine olay yerinin çok detaylı bir krokisi ve Google Earth programından temin edilmiş fotoğrafları gösterilmiş, Cihat Onur Aykaç olayın yaşandığı yeri tespit edememiştir:

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

BİR KiSiM SANiKLAR MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDi : Şunu soracağım

öncelikle, aşağıda: Ateş edilme olayının yaşandığı müştemilatı kroki üzerinde gösterme imkanınız var mı 9'da?

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Yok onu şu an gösteremem yani. Şu an hatırlamıyorum.

 

 

8.  ÇELİŞKİ

 

Cihat Onur Aykaç, güya yedek şarjörüne isabet eden Mert Sucu'nun ateşlediği iddia edilen çekirdeği olaydan bir gün sonra "yedek şarjörüne saplanmış olarak bulduğunu, çekirdeğin şarjörü delip içine girdiğini" iddia etmiştir:  

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Şubeye gidip merminin buradaki şarjörlüğümün içinde kaldığını, oraya da bir mermi aldığımı öğrendiğimde zaten ertesi gün...

 

iki tane yedek tabanca şarjörüm var, tabancama şarjör kılıfımı delmiş, içine girmiş, orada da yedek şarjörüm var, yedek şarjörümün içine saplanmış, kurşun kendisi de oradaydı, onu da devletimize teslim ettik.

 

Oysa İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü'nün 31.07.2018 tarih ve iST- KİM-18-31201 uzmanlık numaralı raporuna göre Aykaç'ın yedek şarjöründe giriş – çıkış deliği bulunmamaktadır:


İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde çekilen ve mahkeme dosyasına sunulmuş olan yedek şarjör kılıfı ve yedek şarjör videosunda, mevcut deliğin ve şarjör üzerindeki hasarın Aykaç'ın anlatımına uyumlu olmadığı çok nettir:


 

9.  ÇELİŞKİ

 

Cihat Onur Aykaç mahkeme huzurundaki ifadesinde, Mert Sucu'nun oda kapısını açmak için koçbaşı da kullandığını beyan etmiştir:

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Zaten kapıyı da o sıra biz özel harekatçı olduğumuz için kapıyı kırmamız gerekiyordu yani. Elimizde koç başı falan da var, mümkün değil yani duymama ihtimali...

 

Oysa gerek kendisinin 2018 Mali Şube ifadesinde, gerekse Abdullah Karadaş'ın her iki ifadesinde böyle bir detay yoktur. Yekpare cam bir kapının koçbaşı kullanımına rağmen 10 dakika boyunca nasıl açılamadığı ise aydınlatılmaya muhtaçtır.

 

 

10. ÇELİŞKİ

 

Cihat Onur Aykaç'ın 2018 Mali Şube ifadesi, odadan çıkışı anında yedek şarjöründen de vurulduğunu fark ettiği yönündedir:

CİHAT ONUR AYKAÇ 17.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ

 

Açılan ateş sonucu mermilerden biri çelik yeleğimin sol arka kısmında, içindeki çeliğin alt bitim noktasına denk geldi, diğer mermi ise belimde bulunan şarjör kılıfını delerek içindeki şarjöre isabet etti ve şarjörün içindeki patlamaya hazır 9,19 mm çapında fişeğe denk geldi ve onun da patlamasına sebep oldu.

 

 

Oysa Mahkeme huzurunda verdiği ifadesinde bu isabeti hiç fark etmediğini, olaydan bir gün sonra silahını temizlerken anladığını açıklamıştır:

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Şarjörlüğüme de yemişim, tabanca şarjörüme de geldi, yedek şarjörüm...

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ BEYANiNDA: Diğeri şubeye gittiğimde öğreniyorum, ertesi gün şarjörlerimi temizlerken, diğer burada iki tane yedek tabanca şarjörüm var, tabancama şarjör kılıfımı delmiş, içine girmiş, orada da yedek şarjörüm var, yedek şarjörümün içine saplanmış, kurşun kendisi de oradaydı, onu da devletimize teslim ettik.

 

Bu detayı olaydan 1 gün sonra da fark etmiş olsa, olaydan 6 gün sonra verdiği Mali Şube ifadesinde bu detaydan hiç bahsetmemesi son derece şüphelidir ve doğruyu söylemediği izlenimi uyandırmaktadır

 

 

11. ÇELİŞKİ

 

Cihat Onur Aykaç Mahkeme huzurundaki ifadesinde, güya Mert Sucu'nun atışlarından dolayı kendisi ve Abdullah Karadaş'ın dışında başka polis memurlarının da hayati tehlike altına girdiğini iddia etmiştir:

CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Kendisi bir süre daha direndi, teslim olmamak için, en sonunda içeride sonuçta ölü olarak ele geçireceğiz, yani ateş ediyor etrafa, biz, kapıya, kapıya gelenlere de ateş ediyor sonuçta, silahını atarak teslim olmak zorunda kaldı Efendim.

 

Böyle bir durum gerçekten yaşanmış olsaydı, Mert Sucu'nun kapısına kadar gelen ve ateş altında kalan tüm polis memurlarının da aynı Aykaç ve Karadaş gibi Mert Sucu'dan şikayetçi olarak davaya müdahil olmaları gerekirdi.

 

Karadaş da Aykaç da 2018 Mali Şube ifadelerinde Mert Sucu'dan şikayetçi olurken şu cümleyi sarf etmişlerdir:

Ben bana ölümüme sebebiyet verecek şekilde ateş ederek can güvenliğimi kasten tehlikeye atan şahıstan davacı ve şikayetçiyim.

 

 

Oysa Aykaç ve Karadaş'ın ifadelerinde bahsettikleri 10-15 polis, güya aynı tehlike altında oldukları halde Mert Sucu'dan şikayetçi olmamış, hatta tanık olarak ifade dahi vermemiştir. Aykaç kapının önünde olup olaya şahit olanları sıralarken "oradaki emniyet müdürünün ve tim amirinin" de şahitler arasında yer aldığını öne sürmüştür.

 

 

 

12. ÇELİŞKİ

 

Cihat Onur Aykaç Mahkeme huzurundaki ifadesinde, olayın hemen ardından neden ifadeye gitmediğini şöyle izah etmeye çalışmıştır:

 

...daha sonra şubeye gittim, o gün hani ben öyle bir hadise geçirdiğim için beni o gün Emniyet Genel Müdürlüğümüz ifadeye çağırmadı o gün, şeyden dolayı, çünkü ben bir kaza geçirmişim, hastaneye falan gidip kendime baktırmak için.

 

Ancak hastaneye gitme mazeretiyle ifade vermeye gitmeyen Aykaç, hastaneye de hiç gitmemiş, sağlık raporu almamıştır.

 

 

 

13. ÇELİŞKİ

 

Cihat Onur Aykaç Mahkeme huzurundaki ifadesinde, kolundan yaralanmasına sebebiyet veren olayın kırılan camlar olduğunu beyan etmiştir:


CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

O bizi içeriden belki görebiliyordur. Çünkü kapının kenarlarında cam gibi bir şeyler vardı. Ateş açtığında orada da sanırım camlar parçalandı, böyle kolumuza falan biraz saplanmıştı yani...


Oysa 2018 Mali Şube ifadesinde, yedek şarjörüne aldığı isabet sonucu kendi mermilerinden birinin patladığını ve bu sebeple kolundan yaralandığını iddia etmişti:

CİHAT ONUR AYKAÇ 17.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ

 

Açılan ateş sonucu mermilerden biri çelik yeleğimin sol arka kısmında, içindeki çeliğin alt bitim noktasına denk geldi diğer mermi ise belimde bulunan şarjör kılıfını delerek içindeki şarjöre isabet etti ve şarjörün içindeki patlamaya hazır 9,19 mm çapında fişeğe denk geldi ve onun da patlamasına sebep oldu. Kolumda çizikler oluşması ve mermilerin vücuduma isabet etmesi haricinde başka bir zararım olmadı.

 
 
 
14. ÇELİŞKİ

 

Cihat Onur Aykaç, gerek 2018'de Mali Şube'de verdiği ifadesinde, gerekse Mahkeme huzurundaki ifadesinde Mert Sucu'nun odasının karşısındaki oda kapısını tekme ile kırarak odaya girdiklerini beyan etmiştir. Oysa kapı levye ile açılmıştır

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 17.07.2018 EMNİYET İFADESİ

 

Müştemilatın girişinde sağ ve sol tarafında kalacak şekilde iki tane kapı vardı. Ben ilk olarak solumda kalan kapıya tekme attım ve kapıyı açtım. İçeride kimse yoktu.

 



CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Tabi o kapalıydı. Açtık onu. Soldaki müştemilata vurduk, bağırdık, "Aç kapıyı polis", açmadı kimse, çünkü içeride kimse yoktu. Kırdık, girdik, baktık, temiz.


MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Sol tarafı da tabi çaldık, ilk başta tıkladık, sonra çaldık, defaatle oraya da seslendik, ses gelmedi, sonra kırarak açtık.

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Sol tarafa girmemiz yaklaşık 2 dakika falan sürdü, çalmamış, şey yapmamız, ses gelmeyince çünkü kırdık zaten..

 



Ancak, Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından çekilen fotoğraflarda bu kapının bir levye ile kanırtıldığı, kırılarak açılmadığı net olarak görülmektedir. Nitekim yine bu fotoğraflardan birisinde, kilitli kapının dilini tutan ahşap yuvanın hiç hasar görmediği, kırma basıncıyla oluşması gereken hasarın hiç oluşmadığı gözlemlenmektedir. Uzman Bilirkişi sayın Veysel Dinler mütalaasında bu konuya şöyle değinmiştir:











 

 

15. ÇELİŞKİ

 

Gerek Abdullah Karadaş gerekse Cihat Onur Aykaç, dışarıda olaya şahit olan polislerin sayısı bakımından birbirinden çelişkili rakamlar zikretmektedir. Her ikisi de 2018 yılındaki Mali Şube ifadelerinde bu detaydan hiç bahsetmemişlerdir. Abdullah Karadaş Mahkeme huzurundaki ifadesinde, olay yerinin hemen dışında bulunan polislerle ilgili şu anlatımda bulunmuştur:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Ben arkadaşın yaralandığını anlamadım. Silah sesini zaten arkadaşım da belirtti. Biz üçüncü dördüncüde filan fark ettik. Dışarıdan da seslendiler, silah sesi silah, biz kapının ağzında iki kişiyiz normalde, dışarıda kapı bir metre alan, bir metre sonra 3- 4 arkadaşımız var, bekliyor.

 

 

 

Oysa aynı konu hakkında Cihat Onur Aykaç, Abdullah Karadaş'tan çok farklı bir anlatım yapmıştır:

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

...olayın şahidi olarak sadece kapının girişinde bulunan Abdullah Karadaş meslektaş büyüğüm dışında, orada bulunan 10-15 tane özel harekat polisi de bu duruma şahittir, çevre güvenliğini alan, yaşayan, orada atış seslerini de bizzat duymuşlardır. Hepsi oradaydı yani.

 

 

 

16. ÇELİŞKİ

 

Abdullah Karadaş'ın Mahkeme huzurundaki anlatımlarında, kendisine ezberletilen cümleleri tekrarladığı görülmekte, ifadesinde anlamını kendisinin de bilmediği izlenimi uyandıran cümleler bulunmaktadır:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

8-10 el silah sesi duydum. Hatta arkadaş çıktıktan sonra da silah sesi duydum. Yani arkadaş çıktıktan sonra silah sesiyle birlikte merminin geliş istikameti işte, kapının üst tarafı, pervaz tarafına, menteşe tarafına filan seken parçalar vardı. Onları da gördük yani.

 

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Dışarı çıkış, yanımdaki arkadaşın, Cihat'ın dışarı çıkmasıyla ben olayın silah, içeriden silah sıkıldığını idrak etmeye başladım. O çıktıktan sonra da silah, o arada artık silah seslerini duyuyorum. 3-4 el daha silah sesi geldi. Ben köşede bekliyorum. Mermilerin geliş istikametine, kapının işte cam tarafına, pervaz, menteşe tarafından, o istikametten parçaların geldiğini de gördüm ben.

 

Anlam bütünlüğü olmayan bu cümlenin Karadaş'a ezberletildiği, Karadaş'ın da ne dediğini kendisi de anlamadan bunu iki kere tekrarlamaya çalıştığı açıkça görülmektedir. Her iki cümlenin de başlangıç kelimeleri, devamındaki 3 kelime ve sonundaki görme fiili ve her iki seferde de aynı şekilde cümle düşüklüğü içinde anlatım bozuklu yapılması bu cümlenin ezberletilmiş olduğunu hissettirmektedir.


 

 

Karadaş Mahkeme ifadesinde şöyle bir anlatım yapmıştır:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

MAHKEME BAŞKANi: Cihat ile sendiniz. Peki. O şey demiştin; "Ateş edildiğini anladıktan sonra baktığımda ateş edilen yer" tam kapının neresiydi?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ BEYANiNDA: Kapının sağ üst köşesi... MAHKEME BAŞKANi: Sağ üst köşesiydi.

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ BEYANiNDA: Evet.

 

 

Hangi kapının sağ üst köşesine ateş edilmiştir? Anlaşılmamaktadır. Muhtemel 4 kapı bulunmaktadır: Mert Sucu'nun cam oda kapısı, dış kapı, çamaşırlık kapısı, Mert Sucu'nun karşı komşusunun kapısı. Bu kapıların da hiçbirinde sağ üst köşede bir isabet bulunmamaktadır.

 

Karadaş Mahkeme huzurundaki anlatımlarında, güya hemen yanı başından ateş edildiğini, ancak bunu anlayamadığını iddia etmektedir. Küçücük kapalı bir mekanda patlayan tabancının çıkaracağı ses, fark edilmemesi mümkün olmayan bir sestir. Kaldı ki Karadaş güya dışarıda bekleyen diğer meslektaşlarının bile ateş edildiğini fark ettiğini, ancak kendisinin bir türlü fark edemediğini öne sürmektedir:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

İdrak ettiğimde 2-3 el daha ateş edildi. Cihat çıktıktan sonra.

 

 

Çeşitli araç-gereçlerin oluşturduğu ses yükseklikleri (desibel) tablolarında 9 mm tabancanın ses desibeli 155-165 desibel arasında gösterilmektedir. (Chen L, Brueck SE, Noise and Lead Exposure at an outdoor firing range – California, Health Hazard Evaluation Report, September 2011; Kramer WL, Gunfire Noise and Hearing, American Tinnitus Association, June 2002, p: 14-15)

 

Mukayese yapmak gerekirse;

 

78 desibel şehir trafiği

 

97 desibel traktör / matkap 100 desibel motosiklet
105 desibel rock konseri

110 desibel elektrikli testere 140 desibel jet uçağı kalkış sesi

Görüldüğü üzere 9 mm tabancanın 155-165 aralığındaki ses desibeli bir JET UÇAĞININ KALKIŞ SESİNDEN DAHİ YÜKSEKTİR. Küçük kapalı bir odada yapılan atışların yol açacağı yankılanmayı da düşündüğümüzde, kapının önünde duran 2 özel harekat polisinin "ateş edildiğini anlayamadık" izahları kabul edilebilir değildir.

 

Ayrıca 10 boş kovan bulunduğuna ve Aykaç da 8-10 el ateş edildiğini beyan ettiğine göre, eğer Karadaş ateş edildiğini idrak ettikten sonra 2-3 el daha atılmışsa, bu durumda 7-8. atıştan sonra ateş edildiğini idrak etmiş demektir. İlk 5 el atışın duvara ve kapı pervazına geldiğini düşünürsek bile, (kapı pervazına odanın içinden isabet eden 4 atışın tamamı kapının arka tarafından çıkmıştır, arka tarafta ayakkabılık alanında duran Karadaş'ın bunları fark etmemesi olanaksızdır) eğer Mert Sucu polislerin iddia ettikleri sayıda atış yapmış olsaydı, o zaman 6, 7 ve 8. atışlar kapı camını kırıp dışarı çıkan atışlar olacaktı. Bu kırılmayı dahi idrak edemeyen (!), içeriden


ateş edildiğini anlayamayan (!) polislere dışarıda duran meslektaşlarının ateş edildiğini söylemesi, onların da bunun üzerine olayı fark etmeleri senaryosu, aklı başında hiç kimsenin rağbet edemeyeceği bir hayalden ibarettir.

 

 

 

17. ÇELİŞKİ

 

Abdullah Karadaş Mahkeme huzurundaki ifadesinde, Cihat Onur Aykaç ile uyumlu olabilmek adına güya olay anında ayakkabılık alanında bulunduğunu ve öncesinde Mert Sucu'nun bir süre kendilerini oyaladığını iddia etmiştir:

 

ABDULLAH KARATAŞ MAHKEME İFADESİ

MAHKEME BAŞKANI: Peki şunu tekrar sorayım. Ateş etmeden önce içeride bulunan sanık Mert Sucu sizlerin, yani siz kendinizi polis olarak tanıttık diyorsunuz. Sizler polis olduğunuzu biliyor muydu? Ya da gerçekten siz bir şey söylemeden direk ateş mi başladı, yoksa gerçekten size “Ben teslim olacağım” tarzında bir ifadede bulundu mu?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARATAŞ BEYANINDA: Bir şey söylememe… Bulundu. Bizim kapıya gelmemizle birlikte girme olayımız yok. Kapıyı, ilk önce zili çaldık, zil yoksa yumrukla, yumrukla, içeriden ses gelmiyorsa tekmeyle, biraz daha şiddetini yükselterek, içeriden bizi duyabileceği şekilde, daha sonra da polis olduğumuzu belirterek yani, bunlar, bu zil çalma, kapıyı elle çalma, kapıyı elle çalma, kapıyı ayakla çalma, polis olduğumuzu belirterek bu yani. Bir dakika, bir buçuk dakika bu şekilde devam ediyor. Bunu duymama şansı yok.

 

MAHKEME BAŞKANI: Peki, içeriden cevap geldi mi?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARATAŞ BEYANINDA: Geldi.

MAHKEME BAŞKANI: Ne dedi?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARATAŞ BEYANINDA: Tamam teslim oluyorum.

 

MAHKEME BAŞKANI: Sen duydun mu bunu?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARATAŞ BEYANINDA: Duydum. Bu arada biz kapının ağzındayız.

 

 

Ancak bu anlatımların hiçbirinin 2018 Mali Şube ifadesinde yer almadığını fark eden Mahkeme Başkanı, bu çelişkiyi giderebilmek adına Karadaş'a tekrar soru yöneltmiştir:

 

MAHKEME BAŞKANi: Sorum şu benim sana. Tekrar soruyorum. Yani Mert Sucu içeriden"Bekleyin"i ateşten önce mi söyledi, sonra mı söyledi?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ BEYANiNDA: Önce "Bekleyin, teslim oluyorum" dedi, daha sonra ateş etti.

 

MAHKEME BAŞKANi: Ateş etti, peki emniyetteki ifadende niye bunlar yazmıyor? Sen emniyette öyle anlatmamışsın.

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ BEYANiNDA: Emniyette olayı daha bana kısa ve öz şekilde, bu şekilde anlattım, yani bu baştaki ifadeleri kullanmadım.

 
 
18. ÇELİŞKİ

 

Abdullah Karadaş Mahkeme huzurundaki ifadesinde, olay anında durduğu yeri şöyle tarif etmiştir:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

BİR KiSiM SANiKLAR MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDi : Slayt 7'ye gelebilir miyiz? Ateş edilme anında nerede bulunuyorsunuz Abdullah Bey? Tarif edebilir misiniz burada?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Ateş edilme anında kapının, aralık, 1 metrelik aralıkta, ayakkabılık tarafında, yani sağ kapıda da değil, sol kapıda da değil, giriş kapısının karşısında.

 

 

Ancak tarif ettiği bu yerde torbalar ayakkabılar bulunduğu için, burada duruyor olması muhtemel değildir. Torbaların üzerinde ayakkabı izi veya ezilme alameti görülmemektedir. (DSC_0039)




Karadaş'ın iddia ettiği noktada duruyor olması demek, Aykaç'ın oda kapısına tekme atabilmesini tamamen engelleyecek bir noktada duruyor olması demektir.


 

 

 

Öte yandan, eğer olay gerçekten Karadaş'ın tarif ettiği şekilde cereyan etmiş olsaydı, bulunduğunu iddia ettiği konum itibariyle Mert Sucu'nun odasını rahatlıkla görebilmesi gerekirdi. Kendi iddiasına göre Mert Sucu 3-4 el ateş etmiş, odanın cam kapısı kırılmış ve meslektaşı Cihat Onur Aykaç da isabet alıp dışarı kaçmıştır. Bunların hepsi olurken Karadaş halen tarif ettiği bu noktada durmaktadır. Hafif soluna döndüğü anda, güya ateş etmeye devam etmekte olan Mert Sucu'yla karşılaşması gerekirdi. Kendi anlatımına göre de Sucu halen polislerin üzerine ateş etmeye devam etmektedir. Karadaş'ın Sucu'yu etkisiz hale getirmesi için tüm imkanları mevcuttur, ateşe ateşle karşılık vermesine mani olacak herhangi bir durum ise bulunmamaktadır. Hem kendisini hem de meslektaşlarını korumak adına yapması gereken tek şey, elindeki silahla Mert Sucu'yu devre dışı bırakmaktır. Ancak bu yaşanmamıştır. Hayatın olağan akışı içinde bir özel harekat polisinin kendisini ve meslektaşlarını korumak için ateşe ateşle karşılık vermemesi MÜMKÜN DEĞİLDİR.


19. ÇELİŞKİ

 

Cihat Onur Aykaç Mahkeme huzurundaki ifadesinde, vurulma anında çok hafif bir basınç hissettiğini, bunun haricinde bir tepkisi olmadığını beyan etmiştir. Olaya şahit olduğu iddia edilen diğer özel harekat polis memuru Abdullah Karadaş ise görev arkadaşından herhangi bir tepki, bağırma, acıyla kıvranma gibi bir reaksiyon gelmediğini söylemiştir:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Peki, müşteki

Cihat Onur Aykaç'ın olay esnasında düştüğü ya da kıvrandığı, sarsıldığı bir ana şahit oldunuz mu?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Hayır.

 

Ayrıca her ikisi de ateş edildiğini anlayamadıklarını, bu yüzden ilk 4 atışa hiç tepki vermediklerini iddia etmektedir.

 

Ancak buna rağmen, Aykaç ifadesinde güya dışarıda duran polislerden birinin kendisine seslendiğini, "çık, atış geliyor, vuruldun zaten, çık" dediğini iddia


etmektedir. Aykaç'ın kendisi bile anlamazken ve hiçbir de reaksiyon vermemişken dışarıda duran bir kişinin Aykaç'ın vurulduğunu anlamış olması nasıl izah edilebilir?

 

Öte yandan, İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı raporuna göre Cihat Onur Aykaç'ın balistik yeleğine gelen isabet, yakın atış ile gerçekleşmiştir. Adli kriminoloji literatürüne göre yakın atış, 30-45 cm'e kadar olan mesafelerden yapılan atış demektir.

 

Bu mesafeden isabet alan bir kişinin, üzerinde balistik yelek olmasına rağmen hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmesi, hastaneye dahi gitmemesi, tedavi görmemesi ve en ilginci vurulduğunu dahi zar zor hissetmesi, hayatın olağan akışına aykırıdır.

 

 

20. ÇELİŞKİ

 

Cihat Onur Aykaç Mahkeme huzurundaki ifadesinde, vurulma anında Abdullah Karadaş'ın pozisyonunu şöyle tarif etmiştir:

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Vurulduktan ve

siz    bunu    hissettikten    sonra    eğilerek    kapıdan    kendinizi    dışarıya    attığınızı söylüyorsunuz. Bu esnada diğer ikinci arkadaşınız neredeydi?

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: O da kapının eşiğinde duruyordu Sayın Hakimim. Mecbur, mermilerin hedefi olmamak için, o şekilde bir koruma altına geçti.

 

 

Oysa Abdullah Karadaş kendi ifadesinde o an durduğu yeri şöyle tarif etmiştir:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Ateş edilmeye başlanıldığı esnada müştemilatın tam olarak neresinde olduğunuzu tarif eder misiniz?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: 1 metrelik boşluk, hol tarzı, iki kapı arasında, 1 metrenin önünde bir tane ayakkabılık, ayakkabılığın yanındaydım.

 

BİR KiSiM SANiKLAR MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDi : Slayt 7'ye gelebilir miyiz? Ateş edilme anında nerede bulunuyorsunuz Abdullah Bey? Tarif edebilir misiniz burada?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Ateş edilme anında kapının, aralık, 1 metrelik aralıkta, ayakkabılık tarafında, yani sağ kapıda da değil, sol kapıda da değil, giriş kapısının karşısında.

 

Görüldüğü gibi, Aykaç ile Karadaş'ın aynı olay anında aynı kişinin nerede durduğuna ilişkin anlatımları birbiriyle çelişmektedir.

 

 

 

21. ÇELİŞKİ

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

BİR KiSiM SANiKLAR MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ SÖZ ALDi: Siz silahını dışarı atmasını söylediniz mi içerideki şahsa?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Doğrudur.

 

Abdullah Karadaş Mahkeme huzurundaki ifadesinde, ateş açılması olayından sonra içerideki kişiye silahını atıp teslim olmasını söylediğini iddia etmiştir:

 

Ancak aynı ifadesi sırasında başka bir müdafiinin sorusu üzerine daha farklı bir cevap vermiştir:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

BİR KiSiM SANiKLAR MÜDAFİ AV. HACi İBRAHİM TOKAN SÖZ ALDi: Peki, siz dışarı

çıktıktan sonra diğer kalkanlı ekiplerin girdiğini söylediniz.

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Diğer kalkanlı ekipler kapıda beklediler. Tekrar ikazlarda bulundular. Ben uzaktaydım.

 

Yani hem uzakta olup hem de Mert Sucu'ya silahını atmasını söylemiş olması olanaklı değildir. Kaldı ki kendi anlatımına göre bunu söyleyebilecek elinde kalkanı olan başka polisler bulunmaktadır.

 

Silahını dışarı atmasını olaydan önce de söylemiş olamaz, çünkü iddia edilen şekilde ateş açılmadan önce Mert Sucu'nun silahlı olduğu bilgisine sahip değillerdir.

 

 

 

22. ÇELİŞKİ

 

ABDULLAH KARADAŞ 22.07.2018 MALİ ŞUBE İFADESİ

 

... yaklaşık 20-25 kişiyi gözaltına aldık ve şüpheli şahıs aramamıza devam ettik. Arama devam ederken yaklaşık bir saat sonra...

 

Abdullah Karadaş, ateş açılma hadisesinden önceki 1 saatlik süre zarfında kaç kişiyi yakaladığı konusunda 2018 Mali Şube ifadesinde ve Mahkeme huzurundaki ifadesinde farklı anlatımlarda bulunmuştur:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Yaklaşık bir 8-10 kişiyi etkisiz hale getirdik, kelepçeleri taktık. Diğer kadrodan gelen arkadaşlara teslim ettik, devam ettik. Bu süreç de 45 dakika, 1 saat filan aşağı müştemilatlara dolandığımız, en son yukarı tarafa geldiğimizde son olay gerçekleşti.

 

 

23. ÇELİŞKİ

 

Cihat Onur Aykaç'ın mahkeme huzurundaki ifadesindeki bazı detaylar, gerçekte yaşanan olayla aykırılıklar içermektedir:

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Daha sonra zanlı halen ateş etmeye devam ediyordu, yani muhtemelen şarjör değiştirdi ya da ilk şarjöre daha az bastı, tabanca ortalama 15 alır, Glock marka tabancayla ateş ettiğini söylediler, sonrasında öğrendiğimiz bilgiye göre, tekrar yeni bir şarjör taktı sanırım, atmaya devam ederken...

 

Mert Sucu'nun silahı Glock değil Hechler & Koch markadır.

 

Mert Sucu şarjör değiştirmemiştir. Böyle bir iddia iddianamede dahi yoktur. Kaldı ki Mert Sucu'nun şarjör değiştirmek için elinde her türlü imkanı da varken bunu yapmamıştır. Odasında dolu vaziyette 2 adet şarjör bulunmuştur.

 

 

 

24. ÇELİŞKİ

 

Abdullah Karadaş'ın fark etmediği meslektaşının vurulma anını odanın dışında duran polislerin fark ettikleri iddia edilmektedir:

 

 


Abdullah Karadaş'ın (güya) fark etmemesi:

 

ABDULLAH KARADAŞ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

Ben arkadaşın yaralandığını anlamadım.

 

 

 

 

SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Ekip arkadaşınız

Cihat Onur Aykaç yaşanan bu olay neticesinde vurulduğunu iddia ediyor. Neresinden vurulduğunu siz o anda anlayabildiniz mi?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Hayır... Olay esnasında anlayamadım, olaydan sonra öğrendim.

 

SANiK MERT SUCU MÜDAFİ AV. VİLDAN EDA ÇAMURCU SÖZ ALDi: Peki, müşteki

Cihat Onur Aykaç'ın olay esnasında düştüğü ya da kıvrandığı, sarsıldığı bir ana şahit oldunuz mu?

 

MAĞDUR ABDULLAH KARADAŞ CEVABEN: Hayır.

 

Dışarıdaki polislerin (güya) fark etmesi:

 

CİHAT ONUR AYKAÇ 27.08.2020 MAHKEME İFADESİ

 

MAĞDUR CİHAT ONUR AYKAÇ CEVABEN: Yok, o değil. Abdullah Bey kapının eşiğinde kalmıştı o sıra. Orada başka bir meslektaşım vardı. O seslendi. O seslendi "Çık atış geliyor, vuruldun zaten, çık" şeklinde. Vurulduğumu anlayınca çıktım zaten.

 

 

Görüldüğü gibi güya Cihat Onur Aykaç'ın vurulduğunu hemen dibindeki Abdullah


Karadaş anlayamamış, hatta kendi beyanına göre Aykaç da anlayamamış, ancak dışarıda duran polis anlayabilmiştir. Şimdi düşünelim:

 

Aykaç güya yedek şarjörlüğünden de vurulduğunu, burada yer alan bir mermisinin patladığını ve bu patlamanın şiddetiyle sol kolundan yaralandığını iddia etmektedir. Eğer bu tarz bir patlama olduysa ve bu patlama neticesinde alev, kıvılcım, duman vs. çıkarak Aykaç'ı sol kolundan yaraladıysa, bu patlamanın ne kendisi ne de dibinde duran Abdullah Karadaş tarafından fark edilmemesi mümkün değildir.

  


Daha yeni Daha eski