Mali Suç İsnatları Bakımından Esas Savunmamız
İddianamede
asli faili Özkan Mamati olan birtakım eylemler nedeniyle haksız ve hukuksuz
şekilde Murat Yeşiltuna'nın TCK m.282/1-4-5, TCK m.158/1-h,3, TCK m.205/1, TCK
m.201/1 atfı ile m.204/1 uyarınca ve tüm bu isnatlar bakımından müvekkil Adnan
Oktar'ın da TCK m.220/5 göndermesiyle cezalandırılmaları talep edilmiştir. İddia
makamı aynı taleplerini yine aynıyla esas hakkındaki mütalaasına da taşımıştır.
Her
şeyden önce belirtmek gerekir ki söz konusu suçlamaların iyi niyetle veya
hukukla bağdaşacak tek bir yönünden dahi bahsetmemiz mümkün değildir. İddia
makamının bu suç başlıkları altında yaptığı tüm işlemlerin, aldığı tüm
kararların hiçbirisinin doğru kabul edilebilecek, savunulabilecek veya deyim yerindeyse "vardır bir bildiği" denebilecek tek bir noktası dahi
yoktur. Ya da cümlemizi şöyle değiştirebiliriz, "bir bildiği"
olabilir ama anlaşılan o ki, "tek bildiği" husumetli müştekileri bu
isnattan nasıl kurtarabileceğidir. Aşağıda izah edeceğimiz nedenlerden ötürü
iddia makamının husumetli müşteki Özkan Mamati'yi -işlediğini açıkça itiraf
ettiği suçlardan- ceza almaması için kayırdığını ve tüm suç isnatlarını
müvekkil ve arkadaşlarına yüklemeye çalıştığını düşünmekteyiz. Şöyle ki;
Özeti
aşağıda izah edilecek olan eylemler nedeniyle daha önce İstanbul Anadolu
Cumhuriyet Başsavcılığı'nca 2014/80598 sayılı soruşturma yürütülmüş olup aynı
savcılık tarafından 10.11.2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verilmiş ve karar kesinleşmiştir.
Aradan
iki yıl kadar süre geçtikten sonra, Özkan Mamati emniyette vermiş olduğu
09.11.2017 tarihli ilk müşteki beyanında güya örgüt olduğunu ileri sürdüğü
arkadaş grubunun hiçbir ekonomik suçundan bahsetmemişken ne hikmetse aradan 11
gün geçtikten sonra 20.11.2017 tarihinde tekrar beyanda bulunmuş ve bu
beyanında ekonomik suçları güya müvekkil Adnan Oktar'ın talimatıyla ve kendi
organizasyonu ile işlediğini beyan etmiştir.
Ancak savcılıkça yaptırılan inceleme neticesinde eski gümrük başmüfettişi Mustafa Yalçın Kızılkor tarafından hazırlanan bilirkişi
raporundan da görüleceği üzere, bahse konu şirketlerin gümrük işlemlerini
yürüten müşavir Çağlar Keşkek, ifadesinde yalnızca Özkan Mamati isimli şahsı
tanıdığını, Özkan Mamati 'nin 2013 yılı Eylül ayında kendisini telefonla aradığını ve bir çelik
boru ithal edeceklerini söylediğini ve
Haydarpaşa Limanı'na gelen konteyner dolusu eşyaların liman içindeki nakliye
araçlarına boşaltılmasını da Özkan Mamati 'nin istediğini ifade etmektedir,
diğer sanıkları ise tanımamaktadır. Dolayısıyla dosyadaki yegâne dolandırıcılık
eylemini başından sonuna planlayan ve uygulayan kişinin özkan mamati olduğu
tanık beyanlarıyla da doğrulanmıştır.
Nitekim Özkan
Mamati, 18.01.2018 tarihli
ifadesinde tüm bu suçları gerçekleştiren şahsın bizzat kendisi olduğunu açıkça ifade etmektedir. Yine
tüm belgeleri bizzat imha ederek resmi belgeyi bozma suçunu da işlediğini ifade eden Özkan Mamati 'nin dosya kapsamında müşteki sıfatına
sahip olması ve bu suçlar yönünden dosyasının tefrik edilmesi hukuka açıkça
aykırıdır. Ortada usulsüz bir pazarlık olduğunu düşünmekteyiz. Özkan Mamati'nin
bu dolandırıcılık suçlarına masum insanların isimlerini karıştırması
karşılığında Özkan Mamati'nin yaptığı dolandırıcılık eylemleri savsaklanmıştır.
Bu
aşamadan sonra huzurdaki ana iddianamenin yazım aşamasında iddia makamı Özkan
Mamati'nin bu eylemleri hakkında hukuken kabulü mümkün olmayacak birtakım kararların altına imza atmıştır. Bu eylemler 3 ayrı soruşturma dosyasına tefrik edilmiş ve Murat Yeşiltuna ve müvekkil
hakkında ise idddianame tanzim edilmiştir.
İddia makamı;
❖
20.06.2019 tarihli
2019/10267 K no ile tefrik edilen 2019/104585 sor. no (Özkan Mamati bakımından)
❖
26.06.2019 tarihli
2019/10606 K no ile tefrik edilen 2019/108349 sor. no (Haydarpaşa Liman
İşletmesi Müdürlüğü çalışanları bakımından)
❖
26.06.2019 tarihli
2019/10602 K no ile tefrik edilen 2019/108328 sor. no (Erkan Mamati bakımından)
tefrik kararları vermiştir.
Görüldüğü
üzere iddia makamı deyim yerindeyse tek bir eylemden 3 soruşturma ve 1 dava
doğurmuştur. Bu durumun tahminimiz o ki hukuk tarihinde başka bir emsali
olmamakla birlikte akıllara Ergenekon davalarında yargılanan kişilere atf-ı
cürümde bulunması karşılığında hukuki himaye sağlanan Osman Yıldırım'la
FETÖ'cülerin yaptığına benzer bir anlaşmanın bizim dosyamızda Özkan Mamati ile
yapıldığı görülmektedir.
Soruşturma
savcısı Serdar Akan tarafından İstanbul Gümrük ve Dış Tic. Bölge Müdürlüğü'ne
yazılan 08.12.2020 tarihli dosyada mübrez müzekkerede 2019/104585 sor numaralı
soruşturmanın halen devam ettiği anlaşılmaktadır. Yüzlerce şüpheli ve yüzlerce
iddianın yer aldığı soruşturma dosyasını polis operasyonundan tam 1 yıl sonra
tamamlayarak davasını açabilen iddia makamının yaklaşık 2,5 yıldır neticelendirememiş olması oldukça manidar olup yukarıda
bahsettiğimiz gibi husumetli kişilerin kayırılıyor olabileceği düşüncesini
akıllara getirmektedir.
İddia
makamı bu tefrik kararlarını vermesine rağmen Özkan Mamati'nin bu eylemleri güya müvekkil Adnan Oktar'ın talimatıyla işlediği iddiasına karşın müvekkil
hakkında iddianame tanzim etmiştir.
Ancak Özkan Mamati
mahkemeniz huzurunda verdiği ifadesinde, 2012 yılından sonra sözde örgütten
beynen ve fiziken koptuğunu ve kendisi için para biriktirdiğini söylemiştir.
Yani 2012
yılında ayrıldığını, koptuğunu iddia eden bir kişinin sözde talimat aldığını ve harifyen uyguladığını
söylemek akıl ve izanla bağdaşmaz. Bu nedenle sadece bu bakımdan bile
Özkan Mamati'nin ifadelerinde çelişkiler bulunmaktadır.
İddialara konu eylemlerin özeti şu şekildedir:
Özkan
Mamati, Maye Grup Çelik San. Tic. Ltd. Şti'nin kurucusu ve yöneticilerindendir. Özkan
Mamati kendi beyanlarında; satın aldığı eşyaların Çin'den çıkışı aşamasında tüm belgeleri imha ettiğini, yerine
yine kendileri tarafından Çin'de kurulmuş olan TGL HKN Lojistik Firması tarafından
oluşturulan sahte belgelerle işlemler yaptığını ve böylelikle Gümrük İdaresi ve
Liman İdaresi'ni aldattığını belirtmiştir.
Ayrıca
eşyanın satıcısı konumunda bulunan YATARİ Expres Co. Ltd.Çin firmasınca Aprile
İnternational Freight Forwading firmasına teslim edilen sadece %25 bedeli
ödediğini, eşya bedeli ve navlun bedeli ödemeden sanki %100 ödenmiş eşya gibi
sahte belgelerle Gümrükten
malı çektiğini ikrar etmiştir. Savcılık
ise Özkan Mamati nin tamamen kendisinin yaptığı ve ikrar
ettiği bu eylemlere karşılık Özkan Mamati'yi müşteki olarak değerlendirmiştir.
Yukarıda
da bahsettiğimiz gibi bahse konu suçlar hakkında daha önce İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nca 2014/80598 sayılı
soruşturma yürütülmüş olup aynı savcılık tarafından 10.11.2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verilmiştir.
Aradan
iki yıl kadar süre geçtikten sonra, Özkan Mamati tum bu ekonomik suçları güya
müvekkil Adnan OKTAR'ın talimatıyla ve kendi
organizasyonu ile işlediğini beyan etmiştir.
Ancak
bu beyan gerçekdışı ve mantıksızdır. Eğer dolandırıcılık, kara para gibi
ekonomik suçların işlenmesi için grup içinde kolektif bir kabul ve uygulama
bulunsaydı, grup üyelerine ait tüm şirketlerin (96 şirket) benzeri yasadışı
girişimleri olması gerekirdi. Ama bu 96 şirketin hiçbirinde ekonomik bir suça rastlanmaması bile bu
iddiayı temelden çürütmektedir. Ortada kolektif değil
Özkan Mamati'nin bireysel eylemi vardır.
Nitekim
dosya kapsamında hiçbir müşteki ya da etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan
sanık, grup içinde ekonomik bir suç işlendiğinden bahsetmemektedir. Dolayısıyla
işlendiği iddia edilen suçları bizzat gerçekleştirdiğini itiraf eden Özkan
Mamati'nin bu ekonomik suçları güya başkalarının talimatıyla gerçekleştirdiği
yönündeki iddiası gerçekdışıdır.
Her
ne kadar Özkan Mamati tarafından işlendiği iddia edilen dolandırıcılık, Resmi
Belgede Sahtecilik, Resmi Belgeyi Yok Etmek, Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa
Muhalefet ve Suçtan Kaynaklanan Malvarlığı Değerlerini Aklama suçlarının güya
müvekkil Adnan OKTAR'ın talimatları ile işlendiği iddia edilmekte ise de Özkan
Mamati'nin suçlamalardan kurtulmak için atfı cürüm mahiyetindeki bu soyut
beyanlarından başka suçun kolektif biçimde işlendiğini gösteren delil bulunmamaktadır.
Zira
ekonomik suçlardan elde edildiği iddia edilen menfaatlerin varsa kime ve ne
şekilde sağlandığı, bu elde edildiği
iddia edilen menfaatin
müvekkil ve arkadaşlarına aktarılıp aktarılmadığı
yönünde hiçbir tespit bulunmamaktadır.
Ayrıca bahse konu suçtan Özkan Mamati'nin şahsi
olarak menfaat elde edip
etmediği hususları da
araştırılmamıştır. Suçların işlendiğini iddia eden tek şahsın Özkan Mamati olduğu dikkate
alındığında bu şahsın şahsi suçtan kurtulmak ya da en azından alacağı cezayı hafifletmek
adına kendi şahsi suçunu müvekkil ve arkadaşlarına yıkmaya çalıştığı açıktır.
Tüm
bu nedenlerden ötürü, dosyamızda bu başlık altındaki tüm suç isnatları
bakımından müvekkilin öncelikle beraati gerekmekte olup, aksi halde ise
bu suçlamalar bakımından dosyanın ayrılarak İstanbul C.B.Savcılığında devam
eden soruşturma dosyalarının akıbetinin beklenmesi gerekmektedir.
ELKONULAN ŞİRKETLERİN TMSF KAYYUMLUĞUNA
DEVREDİLMESİ SÜRECİNDE YAŞANAN HUKUKSUZLARA DAİR BEYANLARIMIZ
Dosyamız
sanıklarına ait şirketlere İstanbul 8. S.C.Hakimliği'nin 07.06.2018 tarih
2018/2802 D.iş sayılı kararı ile el konulmuş ve devamından şirketler TMSF
kayyumluğuna devredilmiştir. Bu süreç içerisinde birçok haksız ve hukuksuz
işlem yapılmış olup Sayın Mahkemeniz tarafından bu kararın kaldırılması tarafımızca talep
edilmektedir. Şöyle ki;
❖
Soruşturma
kapsamında İstanbul Emniyet Müdürlüğü 10.01.2018 tarihli bir yazısında
Masak incelemesi yapılabilir denmesi rağmen Savcı Serdar
Akan bu talebin, somut olayla bağlantı
içermediğinden dolayı reddine karar vermiştir.
Emniyet tarafından bir gün sonra bir yazı daha
yazılmış ihbarcı kişilerin yani Özkan Mamati'nin
sunmuş oldukları 17 sayfalık dosya savcılığa bildirilmiş, savcımız gene somut
olayla ilgisi olmadığından bu talebi de reddetmiştir.
Görüldüğü
üzere soruşturma savcısı Serdar Akan Ocak 2018 itibariyle MASAK tarafından bir inceleme yapılmasına gerek duymamıştır. Yani tarih itibariyle CMK
128. maddesi
uyarınca bir el koyma tedbirinin uygulanması için gerekli
"kuvvetli suç
şüphesi olması" şartının dosya
kapsamında oluşmadığı savcılık
eliyle belgelenmiştir.
❖
Tam bu noktada
Özkan Mamati devreye sokulmuş olacak ki 18.01.2018 tarihinde emniyete
giderek 3. kez ifade vermiştir. Bu ifadesinde de -tesadüf o ki- mali konularda birtakım suçlamalarda bulunmuştur. Bunun üzerine bu sefer
01.02.2018 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz
tarafından MASAK raporu talep etmiştir.
Yani Savcı Serdar Akan'ın
gerek görmediği MASAK raporu günler sonra Savcı Hasan
Yılmaz'ın ve husumetli Özkan Mamati'nin devreye girmesiyle talep
edilebilmiştir.
❖
Bu talep üzerine
29.03.2018 tarihinde dosyada mübrez ilk Masak Raporu alınmıştır. Bu raporda
özetle şu değerlendirme yer almaktadır:
"...'analiz konusu gerçek ve tüzel kişilerden bir
bölümünün gerçekleştirdikleri mali işlemler ve ayrıca diğer hususlar
sorgulanmış olup, söz konusu işlemlerin karşı tarafında yer alan şahıs ve kuruluşlardan kimlik bilgileri tespit
edilebilenler arasında,
Başkanlığımız nezdinde hazırlanan analiz raporlarında veya Başkanlığımıza
intikal eden taleplerde adı geçenlere ilişkin tespitler ile birlikte dikkat
çekici olduğu düşünülen diğer tespitler ifade edilmiş, ayrıca dikkat çekici
mali ilişkilere yer verildiği." devamında ise ". İlgili kurumların
verileri tutmuş olduğu haliyle erişim
sağlandığından, veri sahibi kurumlarca yanlış veya eksik tutulan veriler
söz konusu olabileceği gibi bazı verilerin de bütün yılları kapsamadığının göz
önünde bulundurulması gerektiği." belirtilmiş ve raporda belirtilen dikkat
çekici işlemler hakkında net bir değerlendirme yapılabilmesi için
".ilgililer hakkındaki iddialar ve soruşturma kapsamındaki bilgi, belge ve
ifadeler ile ilgililerin soruşturma kapsamındaki nihai durumlarının bizzat
öğrenilmesinin, Raporun ilgili bölümünde gösterilen para transferlerinin saiki
ve mahiyetinin, bağlantının ilgili olduğu Cumhuriyet Savcılığı Soruşturmasında
ve/veya kovuşturma dosyasında bulunan diğer bilgi ve belgelerle ve hakkında soruşturma yürütülen söz konusu
şahısların
beyanları ile birlikte
değerlendirilmesinin, İşbu Raporda yer alan diğer sorgulama sonuçlarının, talebin ilgili olduğu Cumhuriyet Savcılığı
Soruşturmasında/İddianamede bulunan diğer bilgi ve belgelerle birlikte
değerlendirilmesinin uygun olacağı"
Görüldüğü
üzere MASAK tarafından yapılan inceleme neticesinde, "kuvvetli suç
şüphesi" içeren bir eylemden veya "suç konusu" olabilecek
herhangi bir tutardan bahsedilmemiştir. Bu raporda sadece dikkat çekici görülen
birtakım işlemlerden bahsedilmiş ve ancak bunların daha iyi anlaşılabilmesi için diğer belgelerle inceleme yapılması gerektiği belirtilmiştir.
❖
Dosyamız kapsamında
05.06.2018 tarihinde ikinci kez MASAK raporu alınmıştır. Bu raporda ise; "...soruşturmayı yürüten Cumhuriyet
Başsavcılığından, ilgililer hakkındaki iddialar ve soruşturma kapsamındaki
bilgi, belge ve ifadeler ile ilgililerin soruşturma kapsamındaki nihai
durumlarının bizzat öğrenilmesinin, Raporun ilgili bölümünde gösterilen para
transferlerinin saiki ve mahiyetinin, bağlantının ilgili olduğu Cumhuriyet
Savcılığı Soruşturmasında ve/veya kovuşturma dosyasında bulunan diğer bilgi ve
belgelerle ve hakkında soruşturma yürütülen söz konusu şahısların beyanları ile birlikte değerlendirilmesinin, İşbu Raporda yer alan
diğer sorgulama sonuçlarının, talebin ilgili olduğu Cumhuriyet Savcılığı Soruşturmasında/İddianamede
bulunan diğer bilgi ve belgelerle birlikte değerlendirilmesinin uygun olacağı,
Raporun ilgili bölümlerinde ve değerlendirme bölümünde detayları verilen ve şirketlerin gelir
tablosu ve bilançosu
ile ortaya konan hususlar başta olmak üzere raporda
belirtilen tespit ve değerlendirmelerin detaylı şekilde araştırılması, defter ve belge üzerinden incelenme yapılması, sahaya
inilerek inceleme ve tespit yapılması gerektiğinden konunun 5549 sayılı
Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu'nun 282
nci maddesi
kapsamında denetim elemanı
marifetiyle detaylı olarak incelenmesi
gerektiği." tespitlerine yer verilmiştir.
Görüleceği
üzere bu raporda da net bir değerlendirme yer almamaktadır. Bu raporda denetim
elemanları marifetiyle detaylı inceleme yapılması gerektiği görüşlerine yer
verilmiştir. Tam bu noktada önemle belirtmek gerekir ki;
1.
Masak Raporunda 4 şirket ve 1 vakıf incelenmiş,
2.
Masak raporunda
ise ek olarak 6 şirket daha yüzeysel
olarak incelenmiştir.
Ancak buna
rağmen toplam 86 şirkete el konmuş, yönetimleri için kayyum atanmıştır.
Yani
MASAK TARAFINDAN İNCELENMEMİŞ TOPLAM 76 ŞİRKETE BU RAPORLAR
GEREKÇE GÖSTERİLEREK EL KOYULMUŞ VE KAYYIM
OLARAK TMSF ATANMIŞTIR.
❖
Malum olduğu üzere CMK 128 ve 133 maddelerinde açıkça belirtildiği üzere
El koyma ve şirket yönetimi için
kayyım tayini' için somut delillere
dayanan kuvvetli suç şüphesi varlığı gerekmektedir.
5271 sayılı CMK.'nun 128. maddesinde belirtilen el koyma tedbirinin
uygulanabilmesi için suçtan elde edilen
değere ilişkin bir rapor alınması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
Ancak
her iki MASAK raporunda da suçtan elde edilen değere ilişkin en ufak bir
değerlendirme yoktur. Suçun işlendiği yönünde kuvvetli şüphe bulunmadan ve
suçtan ne kadar gelir elde edildiği tespit edilmeden ölçüsüz
bir şekilde şüpheliler ve hissedarı oldukları şirketler hakkında CMK m.128 kapsamında
hukuka aykırı bir şekilde tedbirler uygulanmıştır.
Dosyamız kapsamında söz konusu MASAK raporlarında belirtildiği şekilde denetim
elemanı marifetiyle herhangi bir inceleme yapılmadan açık ve net olmayan bu
raporlar gerekçe gösterilerek hukuka aykırı olarak bu tedbire başvurulmuştur.
❖
Alınan iki MASAK
raporu üzerine, 07.06.2018 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve
Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu "...Mali
Suçları Araştırma Kurulu tarafından tanzim edilen rapor içeriğinden de
anlaşılacağı üzere adı geçen şüphelilerin CMK 128 maddesi gereğince taşınır ve
taşınmaz tüm malvarlıklarına, banka şirketler ve diğer tüm kurumlar nezdindeki
tüm hak ve alacaklarına, şirket hisselerine (tüm mal varlıklarına) el
konulmasına ve CMK 133. maddesi gereğince şüphelilerin şirket paylarının
idaresi için TMSF'nin kayyım olarak atanmasına karar verilmesini…” talep etmiştir. Bu talep üzerine aynı gün
İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği 07.06.2018 tarih 2018/2802 D.İş
kararı kararıyla talebi aynıyla onamıştır.
Ancak
6758 sy Kanunun 19/2 maddesi uyarınca; bu madde yürürlüğe girdiği tarihten sonra ve olağanüstü halin devamı süresince terör
örgütüne aidiyeti, iltisakı
olan şirketlere CMK
m.133 uyarınca TMSF kayyım olarak atanabilmektedir. Madde hükmünden de açıkça anlaşılabileceği üzere, bir şirkete
CMK m.133 kapsamında TMSF atanmasının "olağanüstü hâl olması"
"şirketin terör örgütü
ile iltisakı" şartları aranmaktadır.
❖
11.07.2018
tarihinde TMSF'nin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazmış olduğu
81514179-640-E.14273 sayılı yazıda "...Kurumumuz
6758 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi kapsamında olağanüstü· halin devamı
süresince terör örgütlerine aidiyeti, iltisaklı veya irtibatı nedeniyle Ceza
Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca şirketlere ve bu Kanunun 13 üncü
maddesi uyarınca varlıklara kayyım atanmasına karar verildiği takdirde kayyım
olarak atanmaktadır. Bununla birlikte, İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliğinin 07.06.2018 tarihli ve 2018/2802 D .İş sayılı kararında bahse konu 6758 sayılı
Kanunun 19'uncu maddesine herhangi bir atıfta bulunulmamıştır. Yine karar
içeriğinden suç örgütünün terör örgütü olarak nitelendirildiğine dair herhangi
bir ibare de yer almamaktadır. Sonuç, olarak, yürürlükteki mevzuatta Kurumuz ile kayyımlık müessesesi
6758 sayılı Kanunda ve terör örgütlerine aidiyeti. iltisakı veya irtibatı
bulunan şirket ve mal varlığı değerleri zikredilmek suretiyle
ilişkilendirildiğinden Kurumumuzun 6758 sayılı Kanun kapsamında terör
örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle Ceza Muhakemesi
Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca şirketlere ve mal varlığı değerlerine
kayyım olarak atanabileceği değerlendirilmekte olup İstanbul 8. Sulh Ceza
Hakimliğinin 07.06.2018 tarihli ve 2018/2802 D .İs sayılı kararının Kurumumuzca
yerine getirilmesi konusunda tereddüt hasıl olmuştur." diyerek söz
konusu kararın kanuna aykırı olduğunu açıkça dile getirmiştir.
Bunun üzerine
TMSF, 8. Sulh Ceza Mahkemesinin kararına rağmen şirketlere müdür ataması yapmamıştır. Bu arada el konulan şirketlerin hepsi çok büyük
zararlara uğramıştır. Şirketlerde maaş ödemesi, kira ödemesi, borç ödemeleri vb gibi
tek bir işlem bile aylar boyunca yapılamamıştır.
❖
Tam bugünlerde 18.07.2018 tarihinde 235 sanığın KOM Bilgi Sistemi
üzerinde yer alan FETÖ/PYD sorgulama modülü üzerinden yapılan sorgulama
sonuçları dosyaya girmiştir. Dosyada mübrez bu sorgulama sonucuna göre şirket
ortaklarının ve şirketin FETÖ/PYD silahlı terör örgütü ile irtibatı, iltisakı
veya bağlantısının olmadığı tespit edilmiştir. İşbu durum Ankara İl Emniyet
Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nün 30.07.2018 tarih ve 2018/117728
sayılı 2018073117571624318 barkod numaralı yazısı ile de teyit edilmiştir.
Özetle şirket sahiplerinin ve dosyadaki diğer sanıkların hiçbirisinin FETÖ
iltisakı olmadığı resmen belgelenmiştir.
❖
TAM BU NOKTADA, ÖZKAN MAMATİ BİR KEZ DAHA DEVREYE
SOKULMUŞTUR. Özkan Mamati 23.07.2018 tarihinde tekrar emniyete
giderek ifade vermiş ve
sanıkların bir kısmının güya FETÖ ve PKK ile irtibatı olduğunu dile
getirmiştir. Yani soruşturma kapsamında nasıl bir karar alınması gerekiyorsa
aynı günlerde Özkan Mamati emniyete giderek ek ifadeler vermiş ve bu ifadelere
dayanılarak gereken kararlar alınmıştır.
İki
ayrı resmi yazıda hiçbir sanığın FETÖ iltisakı olmadığı belgelenmiş olmasına
rağmen Özkan Mamati'nin yıllar öncesine dayalı soyut ve dayanaksız iddialarına
dayanılarak kararlar alınmıştır.
❖
İstanbul
C.Başsavcılığınca 14.09.2018 tarihinde kayyım olarak TMSF'nin atandığı
şirketlere YENİDEN TMSF'nin kayyım olarak atanması için İstanbul 3. Sulh Ceza
Hakimliği'ne başvurmuştur.
İstanbul
3. Sulh Ceza Hakimliği ise 2018/4512 D.iş sayılı kararı ile "...Daha önce
İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği'nin 07.06.2018 tarih ve 2018/2802 D.İş sayılı
kararı ile karar verildiği, talep konusu hakkında
BİR KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA DAİR
KARAR verildiği," belirtilmiştir.
18.09.2018 tarihinde
İstanbul C. Başsavcılığında bu karara itiraz edilerek “...ilk kararda CMK 133. maddesi gereği şüphelilere atfedilen suçların
Dolandırıcılık, Aklama, Haksız Çıkar elde etmeye yönelik eylemler
olarak belirtildiği, bahse konu bu suçlar
kapsamında şüphelilerin şirket
paylarının idaresi için kayyım atanması
halinde TMSF'nin görevlendirilemeyeceği 6758 Sayılı Kanun 19/2
maddesinin '...bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra ve olağanüstü halin
devamı süresince terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle
CMK.'nun 133. Maddesi uyarınca
...kayyım olarak TMSF atanır...' hükmü gereğince ve soruşturmaya konu silahlı
suç örgütünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile soruşturmanın hala devam ettiği belirtilerek kararının yeniden gözden
geçirilmesi…” talep edilmiştir.
20.09.2018 tarihinde
İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği
2018/4598 D.İş sayılı
kararı ile İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının itirazını kabul ederek, 2018/4512 D.İş sayılı kararını
kaldırarak, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma
Bürosu'nun 14.09.2018 tarih, 2016/103113 soruşturma sayılı talebinin KABULÜNE karar verilerek dosya kapsamında yer alan şirketlere TMSF kayyım olarak atanmıştır. Bu arada hukuk sistemimizde bir ilk gerçekleşmiş ve TMSF atanmış
şirketlere ikinci kez TMSF atanmıştır. Ama bu karar da açıkça hukuka
aykırıdır.
TMSF
şirketlere kayyım olarak atandıktan DÖRT AY
SONRA yani 08.10.2018 tarihinde müdür ataması yapılmış ve Türkiye Ticaret
Sicil Gazetesinde yayınlanarak ilan edilmiştir. Bu gecikme, 100'e
yakın şirketin büyük zararlar görmesine
sebebiyet vermiştir.