TELE1 kanalına konuk olan gazeteci İsmail Saymaz, Adnan Oktar davasının karar duruşmasından önce verdiği bir röportajda, "mahkeme kararına ve Mahkeme Başkanı'nın bakış açısına dair bazı duyumlar aldığını ve bunun sonucunda camiamıza yönelik ağır cezalar çıkacağını" ifade etmişti. İsmail Saymaz, davayla ilgili olarak Sayın Mahkeme Başkanı'nın, "Adnan Oktar'ın 2,5 yıl tutuklu olması bile en az 70-80 genç kızın iffetini korumuştur" şeklinde sözler sarf ettiğini belirtmişti.

İsmail Saymaz'ın bu duyumunun doğru olup olmadığı elbette bilgimiz dahilinde değildir. Ancak, Saymaz'ın camiamıza yönelik ağır cezalar çıkacağına dair verdiği bilgi kararın açıklanmasıyla birlikte doğrulanmıştır

Eğer gerçekten de Sayın İsmail Saymaz'ın, Mahkeme Başkanı'nın söylediğini iddia ettiği sözler doğruysa, böyle bir konuşmanın bir hukuk ve adalet insanına asla yakışmayacak, vahim bir tavır olacağı, karar öncesinde alenen ihsas-ı rey anlamına geleceği açıktır. İsmail Saymaz'ın bu sözleri aktarmasının ise, karar duruşmasında açıklanacak ve tarihte görülmemiş anormallik ve hukuksuzluktaki on binlerce senelik cezaların makul karşılanabilmesi için önceden bir kamuoyu zemini hazırlama çabası olarak anlamak mümkündür.

Mahkemede, sanıklara tek cümlelik cinsel isnatlarda bulunan, sanıkların isimlerini virgül arasında sayıp "bunlar beni taciz etti" diyen husumetli müştekilerin bile sözleri dikkate alınmış ve sanıklara her bir suçlama için 30'ar 40'ar yıllık hapis cezaları verilmiştir. Müştekilerin suçlanan arkadaşlarımızın sözde suç tarihinde yurt dışında olduklarını belgelemeleri dahi MAHKEME NEZDİNDE HİÇBİR ŞEY İFADE ETMEMİŞTİR

Buradan anlaşılabileceği gibi verilen cezalarda, cinsel suçlamalar konusunda bir kanaat oluşup oluşmaması hiçbir zaman kıstas olmamıştır. Zira, BU HAYALİ CİNSEL EYLEMLERİN GERÇEKLEŞMEDİĞİNİ SAYIN MAHKEME HEYETİ DE ÇOK İYİ BİLMEKTEDİR. Ancak bizlere husumetli bir kısım çevreler tarafından "ÖNCEDEN VERİLMİŞ BİR KARARI UYGULAMAK ADINA" tutunacak bir dal aranmış ve bu cinsel suçlar bahane edilerek her sanığa yüzlerce, bir kısmına ise binlerce yıllık hapis cezaları verilmiştir. 

Kapalı kapılar ardında dönen karanlık oyunları bir yana bırakıp dava dosyasındaki hukuki gerçeklere dönecek olursak çoğu arkadaşımıza yöneltilen cinsellik konulu isnatların aslında devşirilmiş müştekilerin ifadelerindeki birer cümlelik yalanlardan ibaret olduğunu görürüz. Şöyle ki;

 Hiçbir cinsel isnat SOMUT VE GERÇEK HUKUKİ DELİL VE BELGELERLE, TIBBİ RAPORLARLA DELİLLENDİRİLEMEMİŞTİR.

 Onlarca müşteki kızın hiçbiri toplamda güya yüzlerce kere gerçekleştiğini iddia ettikleri sözde cinsel saldırı eylemlerini kanıtlayacak tek bir çamaşır, kıyafet, karşı tarafın DNA örneğini taşıyan herhangi bir numune getirmemiştir. 

 Uğradıkları sözde cinsel saldırılara tarih veren müştekilerin iddiaları, o tarihlerde farklı yerlerde olduklarını belgeleyen sanıklar tarafından YALANLANMIŞTIR

 Mekan belirten müştekilerin iddiaları, o sırada farklı yerde olduklarını HTS kayıtlarıyla kanıtlayan sanıklar tarafından YALANLANMIŞTIR.

 Cinsel isnatta bulunan her genç kızın hem emniyet hem de mahkeme ifadelerinde akla hayale gelmez çelişkiler vardır. Bu ifadeler hem gerçeklerle hem kendi içlerinde hem de diğer müştekilerin beyanlarıyla çelişmektedir. 

 Cinsel eylemlere maruz kaldığını iddia eden bütün genç kızlar, hemen ertesi gün bu eylemi gerçekleştirdiğini iddia ettiği kişileri aramış, onlarla tekrar buluşmuş, yıllarca güle oynaya, mutlu mesut arkadaşlıklar sürdürmüştür. 

 Bu genç kızlar sözde tecavüzcüleri olduğunu iddia ettikleri kişilerle tatillere çıkmış, çeşitli mekanlarda kahkahalar içinde eğlenceli pozlar vermiş, birbirlerine sevgi dolu, kimi zaman şakalaştıkları son derece samimi mesajlar göndermiş, bu ilişkiler yıllarca devam etmiştir. 

 Hiçbirinde, gerçek tecavüz mağdurlarında mutlak surette meydana gelen travma sonrası stres bozukluğu gibi rahatsızlıklar, psikolojik problemler GERÇEKLEŞMEMİŞ, her biri hayatlarına neşeyle devam etmiştir. Kimisi haber spikeri, kimisi dizi oyuncusu olmuş, kimisi reklamlarda oynamış, kimi yarışmalara katılmıştır. Her biri birer İstanbul genci olan bu kızların okul ve sosyal hayatları, müthiş dışa dönük şekilde devam etmiştir. 

 Onlarca kişi tarafından güya yıllar boyu, onlarca kez tecavüzlere uğradığını iddia eden müşteki kızlardan hiçbiri, her nedense operasyon tarihine kadar, hatta sonrasında bile bu sözde tecavüzlerden kimseye bahsetmemişlerdir. Ne anne, babalarına, kardeşlerine ne en yakın arkadaş, eş dost ve akrabalarına böyle bir şeyden bahsetmiş ne de emniyete veya adli mercilere herhangi bir şikayetle başvurmuşlardır. Onların bu sözde suçlamaları yaptıkları tarih, cezaevinden kurtulmak için kendilerine tek çözüm yolu olarak sunulan, en yakın arkadaşlarına iftiralar atmak anlamına gelen (sözde) etkin pişman olmaları teklifinin sunulduğu tarihtir. 

 Sözde defalarca maruz kaldıklarını iddia ettikleri anal tecavüz gibi dehşetli fiziksel ve psikolojik travmalardan, son derece ciddi yaralanmalara yol açan sözde saldırılardan sonra müşteki kadın ve kızların hiçbiri herhangi bir doktor, hastane, klinik, Acil Servis gibi yerlere gittiğinden bahsetmemektedir.

 Müştekiler çarpıcı ve inandırıcı olmak adına cinsellik konulu iftiralarını öyle abartılı hikayelere dökmüşlerdir ki sırf anlattıkları bu akıl almaz hikayeler dahi ortada dönen yalan ve iftira furyasının boyutlarını gözler önüne sermeye yetmiştir. Örneğin; müştekilerden H. A. isimli kadın, aynı gün güya arka arkaya 4 erkeğin anal tecavüzüne maruz kaldığını, devamında ise okul arkadaşlarının yanına giderek 4-5 saatlik bir otobüs yolculuğu ile güle oynaya Çanakkale’ye okul gezisine gittiğini iddia etmektedir.

 Buraya kadar da çok rahatlıkla anlaşılacağı üzere, söz konusu kızların gerçekte hiçbir TECAVÜZE UĞRAMADIĞINA dair sayısız delil vardır. Bütün bu olayların en önemli ve ilginç kısmı ise, DAVAMIZIN HUSUMETLİ MÜŞTEKİLERİNDEN ÖZKAN MAMATİ'NİN, BU KIZLARIN HEPSİYLE ŞİKAYETÇİ OLMALARININ ÖNCESİNDE BAĞLANTIYA GEÇMİŞ olmasıdır. Bundan sonra hepsi, Türkiye'de kimsenin henüz haberdar olmadığı GİZLİ DOSYA kapsamında her nasılsa MALİ ŞUBEYE AYNI ANDA giderek güya aylar, yıllar önce birtakım tecavüzlere uğradıklarına dair şikayetçi olmaya karar vermişlerdir.

Yargılanan arkadaşlarımızın dava sürecinde Sayın Mahkeme Heyeti'ne sözlü ve yazılı sundukları sayısız somut delil ve belge, müşteki kızların tek cümlelik suçlamalarını duruşmalar boyunca yerle bir etmiştir. Fakat, MAHKEME HEYETİ SADECE BU TEK CÜMLELİK SUÇLAMALARI DİKKATE ALMIŞ, BÜTÜN DELİLLERİMİZ GÖRMEZDEN GELİNMİŞTİR. 

Durum böyleyken, ortada "iffet koruma" değil aksine, kanuna, hukuka ve isnatları yüzlerce kez yalanlayan her türlü delil, belge ve açık gerçeklere rağmen "iftiracıyı koruyup haklı çıkarma" yönünde çok büyük ve görülmemiş bir çaba olduğu çok açıktır.

Sayın Mahkeme Heyeti'nin de gayet iyi malumu olduğu üzere, ülkemizde 200 bin genelev kadınının iffetleri, 80 milyonun gözleri önünde on yıllardır alenen işleyen bir fuhuş çarkı içinde ayaklar altına alınmaktadır. Bu sistem ne yazık ki hala devlet eliyle yürütülmekte ve resmi vesikalı bu zavallı kadınlardan toplanan vergilerle Sayın Mahkeme Başkanı da dahil pek çok devlet memurunun maaşları ödenmektedir. Eğer Sayın Mahkeme Başkanı'nın hedefi, İsmail Saymaz'ın aktardığı gibi kadın ve kızların iffetini korumaksa bu durumda, sanal vakalar oluşturmak ve bunlarla gündem olmaktansa, toplumumuzun kanayan bir yarası olan bu "gerçek" 200 bin mazlum genelev kadınının iffetini kurtarmaya yönelik bir çaba içinde olmasının çok daha isabetli olacağı düşüncesindeyiz. Devlet tarafından kendisine verilen yetkileri böyle faydalı ve hayırlı işlere kanalize etmesini kendisine şiddetle tavsiye ediyoruz.

Ne var ki Sayın Mahkeme Başkanı'nın, sözünü ettiğimiz fuhuş sisteminin gözler önünde ezdiği 200 bin Türk kadınının iffetini kurtarmak için hiçbir çabası ve kaygısı yokken, "hayali isnatlarda bulunan bir kısım kadınların iffetini koruma bahanesiyle" suçsuz insanların –SUÇSUZ OLDUKLARINI TÜM DELİLLERİYLE EN İYİ BİLEN KİŞİ OLMASINA RAĞMEN– kapalı, soğuk, rutubetli koğuşlar ve hücreler içinde bırakılmasının BİRİNCİ DERECEDEN SORUMLUSU olmaktan herhangi bir vicdani rahatsızlık duymaması samimiyetle bağdaşan bir tavır değildir. Bu hukuksuz kararı ise "hayali, sanal kızların iffetini koruma" gibi akıl almaz bir gerekçeyle meşru göstermeye çalışmak gerçek bir hukuk ve adalet insanının tevessül edebileceği bir tavır değildir. 

Kısaca, ortada korunacak bir iffet olmadığı gibi, Sayın Mahkeme Başkanı'nın da dava sürecinde "iffet korumak" gibi bir amacı olmadığı herkesin yakından şahit olduğu bir gerçektir.

Bu ideolojik davada hiçbir delil olmaksızın astronomik cezalar verilmiş olmasının tek bir nedeni vardır. O da KARARIN BAŞTAN BELLİ OLMASIDIR. Husumet ile hareket eden cenahlar hızlarını alamayarak, kin ve öfkelerinin göstergesi olan astronomik cezalar belirlemişlerdir. Bunu kendilerince bir zafer sanırken aslında kendi kendilerini ifşa etmişler ve tuzağa düşürmüşler; bizlerin masumiyetini kanıtlarken kendi gerçek niyetlerini ortaya dökmüşlerdir. RAKAMLARIN İNANDIRICILIKTAN TÜMÜYLE UZAK OLUŞU ORTADA HİÇBİR GERÇEK SUÇ OLMADIĞI, DAVANIN TÜMÜYLE İDEOLOJİK VE HUSUMET KAYNAKLI OLDUĞU GERÇEĞİNİ BİR KEZ DAHA İNSANLARIN GÖZLERİ ÖNÜNE SERMİŞTİR.

Unutulmamalıdır ki müminlere hazırlanan her tuzak, daha en başından kaderde Allah tarafından bozulmuş olarak yaratılır. Ve Allah'ın takdir ettiği zaman gelince bozulmaya mahkumdur. 

Kamuoyunun bilgilerine arz ederiz. 

Saygılarımızla,

Daha yeni Daha eski