Dosya kapsamında bulunan cinsel taciz ve cinsel saldırı iddialarını DESTEKLEYEN YA DA DOĞRULAYAN HİÇBİR DELİL BULUNMAMAKTADIR.

Şikayetçi kadın ve kızların tümü, maruz kaldıkları olayların farkına varabilecek, eylemleri ve sonuçlarını değerlendirebilecek ve gerektiğinde direnç gösterebilecek güce, bı̇lgı̇ye, zekaya, kültüre, uyanıklığa, girişkenliğe ve sosyal çevreye sahı̇p insanlardır. Saf ve kandırılmaya müsait, aciz kimseler değildir.

Bu kişiler, yargılananlar ile kendi rızaları dahilinde dostluk ve arkadaşlıklar kurduklarını, bu arkadaşlıkları sırasında asla yasa dışı bı̇r eyleme maruz kalmadıklarını belirtmişlerdir.

Hiçbir iddialarını kabul etmemekle birlikte, söz konusu müşteki kadınlar güya yargılananların evlenme vaatleri sonucunda sözüm ona hile yoluyla cinsel taciz ve saldırıya uğradıklarını iddia etmektedir. Ancak, huzurdaki beyanlarında kendilerinin gerçekte arkadaşlarımızla evlenme beklentisi içinde oldukları, herhangi bir İRADE FESADI İLE DEĞİL AKSİNE İRADELİ VE BİLİNÇLİ BİR İSTEK, ARAYIŞ VE BEKLENTİ İÇİNDE hareket ettiklerini açıkça ifade etmektedirler. 

Ne var ki uzun süreler camiamızda kalmalarına rağmen, büyük bir hırs ve takıntı haline dönüştürdükleri bu beklentilerinin gerçekleşmemesi, başta Sayın Adnan Oktar olmak üzere tüm arkadaşlarımıza yönelik KİN, ÖFKE VE DERİN HUSUMET hisleri beslemelerine yol açmıştır. Nitekim, dava sürecindeki ifadelerine de yansıyan bu öfkeli ve husumetli üslup da işte bu "uzun yıllar kurdukları evlilik plan ve beklentilerin boşa çıkması"nın doğurduğu hayal kırıklığı ve intikam hislerinden kaynaklanmaktadır.

Bunun sonucunda, husumetli müştekilerin baskı, tehdit ve korkutmaları altında vermek zorunda kaldıkları yalan beyanlarında, bu öfke ve kızgınlığın da motivasyonuyla, operasyon öncesi dönemde sanıklara yönelik bireysel evlilik arayışlarını dava sürecinde bize karşı kurguladıkları cinsel suç ithamlarına adapte etmeye çalışmışlardır. Bu amaçla, güya yargılananlar kendilerine sahte evlilik vaatlerinde bulunarak iradelerini fesata uğratmış ve cinsel yönden sömürmüşler şeklinde gerçek dışı ve hayali "sahte" mağduriyet senaryoları anlatmışlardır.

İşte, dava dosyamızda yargılananlara cinsel suç ithamında bulunan şikayetçi kızların arkadaşlarımıza yönelik;

“Evlenecek misin, evlenecek miyiz, biz evlenecek miyiz? Sen benim olacak mısın, evlenecek misin benimle?”

“Evlilik düşündüğünü söyledi, hatta çocuk istediğini falan söyledi ve ben de bu anlatımlarından etkilendim, yani seninle dedi hani böyle evliliğe yönelik ciddi bir ilişki yaşamak istiyorum deyince ben de kabul ettim.”

“Evliliğe telkin edici sözlerde bulunuyor.”

“Beni bir de motive etmeye çalışıyor, ben diyor seni gelinlikle görmek istiyorum gibi bana söylemleri var.”

şeklindeki ifadeleri de güya bu sözde "evlilik vaadiyle kandırılma senaryosunu" inandırıcı kılmaya yönelik masa üstünde kurgulanmış hikayelerin parçasıdır.

Normalde bu uydurma, mesnetsiz ve soyut iddialar kanun, hukuk ve vicdan çerçevesinde değerlendirildiğinde zerre kadar dikkate alınmaması gerekirken, İddia Makamı görülmemiş bir hukuksuzluk içinde bu uydurma ve saçma hikayeleri "(sözde) mağdurların teslimiyetini sağlamak amacıyla turnike sistemine sokmak ve bu şekilde de bu kişilerin ayrılma imkanını mental olarak yitirmelerini sağlamak amacıyla evlenme vaadine başvurulduğu" şeklindeki anlaşılmaz ve akıl almaz bir iddiayla iddianamesine taşımıştır.

Oysa, bu değerlendirme akla, mantığa, kanunlara ve Yargıtay içtihatlarına başlı başına aykırı bir değerlendirmedir:

– Yargıtay 14. CD. 2012/7531 E. 2014/515 K. kararında, EVLİLİK VAADİ HİLE OLARAK KABUL EDİLMEMEKTEDİR:

"... MAĞDURE İLE BİRDEN FAZLA KEZ RIZAEN CİNSEL İLİŞKİYE GİRME EYLEMİNİN, SANIĞIN MAĞDUREYE EVLENECEĞİNİ SÖYLEMESİ HİLE OLARAK KABUL EDİLEMEYECEĞİNDEN..."

– Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 10.03.2015 tarihli 2014/604 E. 2015/37 K sayılı kararında;

"MAĞDURENİN SANIKLA EVLENME NİYETİNE İŞARET EDEN AÇIKLAMALARI, mağdurenin olaydan 7 ay sonra olayı açıklaması, eyleme maruz kaldığını iddia ettiği uzun süre boyunca işyerinden ayrılmaması, işyerinden ayrıldıktan sonra da sanığın böyle bir olayı anlatmasının mümkün olmasına rağmen işten ayrıldıktan sonra sanığın kendisini birlikte olmak için çağırdığında kabul etmediğini beyan etmesi, sanık hakkında herhangi bir merciiye şikayette bulunmaması, ..."

 yargılananların lehine hususlar olarak değerlendirilmiş ve bozma sebebi olmuştur.

– Yargıtay 14. CD, 08.09.2014 tarih ve 2012/13067 E. 2014/9535 K sayılı kararı:

"Mağdureyle cinsel ilişkiye girdikleri ve aynı yatakta uyudukları, sabah aralarında çıkan tartışma sonucunda mağdurenin evden ayrıldığı ve üç gün sonra tekrar aynı eve geldiği, yine sanıkla cinsel ilişkiye girdiği, kolluk görevlilerine gelen başka bir suç ihbarı üzerine sanık ve mağdurenin kaldığı evde arama yapılması sonucunda olayın intikal ettiğinin anlaşılması karşısında; mağdurenin iddia ettiği olayı kolluk görevlerine bildirmesi için imkanı bulunduğu halde olayı intikal ettirmemesi, sanığın mağdureyle rızası ile ilişkiye girdiği yönündeki savunmasının aksini gösterir, mağdurenin soyut beyanlarından başka kesin, yeterli delil bulunmaması nedenleriyle eylemin zorla gerçekleştiği hususunun şüphede kaldığı”

yargılananların lehı̇ne hususlar olarak değerlendı̇rı̇lmı̇ş ve bozma sebebı̇ olmuştur. 

– Yargıtay 5. Ceza Dairesi Eski Başkanı, Yargıtay Ceza Dairesi Onursal Başkanı Sayın Ahmet Ceylani Tuğrul da: 

Huzurdaki dosyada yargılanan Rasim Coşkun Varlıbaş'a yönelik cinsel saldırı ve taciz isnatları hakkında verdiği 11.05.2020 tarihli bilimsel mütalaasında, "evlilik vaadiyle bir kızın kendisinin cinsel bakımdan en ağır biçimde sömürülmesine izin vermesinin mümkün olmadığı" gerçeğini şöyle açıklamaktadır : 

"... Buradaki rızanın dayanağı mağdure ile sanığın arasında oluştuğu ileri sürülen aşk ilişkilerine bağlı olarak 'evlenme vaadine' endekslendiği anlaşılmakla birlikte; BİR MAĞDURENİN ÇOK KISA ZAMAN ARALIĞINDA BİRÇOK Kİİ İLE ANAL İLİŞKİYE GİRMESİNİN FİZİKEN DAYANILMAZ SONUÇLAR DOĞURMASINA RAĞMEN, SADECE SANIK İLE MAĞDURENİN EVLENMEYİ DÜŞÜNMESİNE BAĞLI OLARAK BU İLİŞKİLERİ SÜRDÜRMESİ, YANİ BİR YERDE SEKS KÖLELİİNE KATLANMASI EŞYANIN TABİATINA VE NORMAL HAYATIN AKIŞINA AYKIRIDIR..."

Müşteki kızların bir kısmı da evlilik beklentisi içinde olduğunu ifade ederken, "eğer evlilik gerçekleşmiş olsaydı şikayetçi olmayacaklarını" belirtmişlerdir. Oysa, bu kızlar gerçekten de iddia ettikleri türden hem fiziken çok ağır hem de namus, kişilik ve gururlarını ayaklar altına alan bu tür dehşet verici bir (sözde) cinsel sömürü ortamına sokulmuş olsalardı, her biri son derece zeki, bilinçli, kültürlü, eğitimli olan bu kişilerin kendilerini yukarıdaki ifadeyle adeta "seks kölesi" haline getiren, hayatlarını perişan eden insanlarla evlilik hayalleri içinde olmak bir yana, hemen yetkili makamlara şikayette bulunmaları, tıbbi, psikolojik tespitleri yaptırmaları ve yakınlarını bilgilendirmeleri olması gereken en doğal ve normal tavır olurdu. 

KISACA, HİÇBİR NORMAL AKLI BAŞINDA KADININ, EVLİLİK BEKLENTİSİNDE OLDUĞU İÇİN ONLARCA KİŞİ TARAFINDAN YILLARCA SİSTEMATİK BİR ŞEKİLDE, HEM DE ANAL, ORAL, TOPLU SEKS GİBİ YOLLARLA CİNSEL TECAVÜZLERE MARUZ KALMAYI KABULLENMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR. DOLAYISIYLA, MÜŞTEKİ KADINLARIN TUTARSIZ İDDİALARININ GERÇEKLERİ KESİNLİKLE YANSITMADIĞI AÇIKÇA ORTADADIR.

Gerçekteki durum ise; arkadaşlarımızın genç, yakışıklı, maddi seviyelerinin yüksek olması, güzel ahlaklı, dindar, efendi, iyi niyetli insanlar olmaları ve bu genç hanımların da o güne kadar kendi çevrelerinde bu özelliklere sahip insanlarla pek muhatap olamamış olmalarıdır. Bahsi geçen müşteki kadınlar, normal şartlarda toplum içinde yanlarına dahi pek yaklaşamayacakları bu üstün özellikteki insanlar karşılarına çıkınca da bunu fırsata çevirme hayalleriyle, evlilik beklentileri içine girmişlerdir. Bu beklentileri gerçekleşmeyince de kin, öfke, haset ve husumet duygularına kapılmışlardır.

Bir örnek olarak, müşteki genç kızlardan birinin, evlilik hayalleri gerçekleşmediği için kızgınlık ve husumet duyduğu yargılanan arkadaşlarımızdan birine “Hiç mutlu olmamanı istiyorum. Hep acı çekmeni istiyorum” seklindeki mesajı dava dosyasında yer almaktadır.

– Yargıtay 14.Ceza Dairesi e:2014/1552 k:2015/5994 no.lu kararında:

“...Mağdure ile birden fazla rızaen cinsel ilişkiye girmesi eyleminde... EVLENME VAADİNDE BULUNMASI hususu mağdurenin iradesini bertaraf edip fiile karşı koyma gücünü ortadan kaldıracak boyutta bir hile olarak kabul edilemeyeceğinden..."

denilmektedir.

Ceza hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen de bu Yargıtay kararını "doğru bir bakış açısı" olarak değerlendirmektedir:

“Yargıtay'ın kararı yerinde. Türk hukukunda bir kişi 15 yaşını doldurmuş ise aklının ve hukuki anlama yeteneğinin geliştiği farz edilir. Ancak kişi akıl hastasıysa ya da henüz akli gelişimini tamamlamamışsa bunun araştırılması gerekir. Aksi halde 'Ben seninle evleneceğim, şöyle yapacağım böyle yapacağım' demek suretiyle 'otomatik olarak kandırılmıştır, iradesi fesada düşürülmüştür, aldatılmıştır bu açıdan burada nitelikli cinsel istismar suçu var' demek doğru olmaz. Yargıtay, çocuğun 15 yaşını tamamlamasını dikkate alarak, hile ile aldatılarak, bu şekilde cinsel istismara bırakılmasının mümkün olup olmadığına bakılması gerektiğini, bunun otomatik olarak bir kandırma, iradesini esaslı hataya düşürme olarak kabul edilmemesi gerektiğini söylüyor. Bu bakış açısı doğru bir bakış açısıdır. Bu TCK'nın 103. maddesinin kabul mantığına da uygundur.”


Sonuç olarak;

  1. Dosya kapsamındaki cinsel saldırı veya cinsel taciz iddiaları hiçbir surette gerçeği yansıtmamaktadır.
  2. Müşteki genç kız ve kadınların evlilik saiki ile arkadaş grubuna yaklaştıkları pek çoğunun kendi beyanları ile sabittir. 
  3. Evlilik vaadi, Yargıtay İçtihatlarına göre iradeyi ortadan kaldıran bir hile değildir.
  4. Müşteki kadınların camiamıza evlilik beklentileri içinde yaklaştıkları ve bu beklentileri karşılanmadığında; kin ve haset hisleri ile arkadaşlarımıza dosya kapsamındaki iftiraları yönelttikleri görülmektedir.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski