Adalet Bakanımız Saygıdeğer Abdülhamit Gül;

Geçtiğimiz günlerde yapmış olduğunuz bir basın açıklamasındaki “Kaynar kazanı döküyor serbest kalıyor, süt kazanına giriyor tutuklanıyor.” örneğiniz ve “Yargıda eksik, yanlış, hatalı kararlar yok mu?” şeklinde dile getirmiş olduğunuz gerçeklerden, yargıdaki haksız ve hatalı uygulamalar ve bunun sonucunda toplumdaki adalete olan güven sarsılmasından zatıalinizin de müteessir olduğunuzu yakinen müşahade etmekteyiz.

Bununla birlikte, geçtiğimiz günlerde 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen yargılama sonunda kamuoyunda “Adnan Oktar Davası” olarak bilinen davada, savunmanın yüzlerce hukuki delil, belge, dayanak ve bilimsel mütalaası MAHKEME HEYETİ TARAFINDAN TÜMÜYLE GÖRMEZDEN GELİNEREK verilen, benzeri tarihte görülmemiş 10 BİNER YILLIK haksız cezalardan ve akabinde bir kısım medyada yükselen sevinç nidalarından da haberdar olduğunuzu tahmin ediyoruz. 

Adnan Bey ve arkadaşlarımızın, gerek soruşturma aşamasında gerekse yargılama aşamasında sayısı yüzlerle ifade edilecek çok sayıda haksız ve hukuksuz uygulamaya maruz bırakılmış olduklarına ilişkin olarak siz değerli büyüğümüzü daha önce bilgilendirmiş olmamız hasebiyle burada bu konuları tekrar anlatarak değerli vaktinizi almak istemiyoruz. 

Ancak, dava sürecinde uğradığımız çok önemli bir haksızlıkla ilgili sizi bilgilendirmemizin önemli olduğunu düşünüyoruz. Şöyle ki; soruşturmanın başladığı günden bu yana davamız savcılarından Serdar Akan, Adnan Bey ve arkadaşlarımızın SAVUNMA YAPMALARINI ENGELLEMEK, SAVUNMALARINI KIRIP KENDİNCE ZAAFA UĞRATMAK amacıyla daha önce hukuk tarihinde benzeri görülmemiş, akla hayale gelmedik HAKSIZ ve HUKUKSUZ uygulamalara imza atmıştır.

Cumhuriyet Savcısı Serdar Akan, yerel mahkemedeki yargılama öncesinde, tamamı İstanbul'da yaşayıp ikamet eden, aileleri, yakınları ve HEPSİNDEN ÖNEMLİSİ AVUKATLARI İSTANBUL'DA BULUNAN YARGILANANLARIN TAMAMINI hiçbir hukuki gerekliliği ve dayanağı olmaksızın özel bir talimatla, Anadolu'nun farklı şehirlerindeki farklı cezaevlerine dağıtıp ayırmıştır. 

Bu süreçte arkadaşlarımız gönderildikleri farklı şehirlerdeki cezaevlerinde gerekçe dahi gösterilmeksizin pek çok yasal haklarını kullanmaktan mahrum bırakılmışlardır. Zaten zor olan cezaevi koşulları arkadaşlarımıza özel olarak çok daha fazla zorlaştırılmıştır.

Kamuoyunda aleyhlerinde yürütülen linç ve karalama kampanyaları sebebiyle doğrudan hedef konumunda bulunan arkadaşlarımızın cezaevlerinde can güvenlikleri sağlanmamıştır. Aksine, arkadaşlarımız özellikle kargaşa ve olay çıkma olasılığı yüksek, azılı katil ve belalı eşkiyaların bulunduğu kalabalık koğuşlara özel olarak yerleştirilmişlerdir. Bu süreç içerisinde birçok arkadaşımız darp edilmiş, hatta canlarına kast edilmiş, göz göre göre ölüme sürüklenmeye çalışılmışlardır.

Dolayısıyla, tutuklulukları süresince arkadaşlarımız SAVUNMALARINDAN ZİYADE CANLARI DERDİNE DÜŞÜRÜLMÜŞTÜR. Dahası, bir de yaşadıkları şehirlerden uzakta farklı farklı şehirlerdeki cezaevlerinde tutuldukları için, ulaşım ve sair zorluklar nedeniyle bulundukları cezaevlerine zar zor gelebilen avukatlarıyla birlikte gereği gibi zaman ayırıp savunma çalışması yapamamışlardır. 4000 sayfalık iddianame ve içeriğinin en kritik bölümleri duruşmanın son safhalarına kadar müştekilere açık, ancak sanıkların ve müdafilerinin erişimlerine engelli olan onbinlerce sayfalık dava dosyasına bu koşullar altında nasıl bir savunma çalışması yapılabileceğini takdirlerinize bırakıyoruz.

Yine, Savcı Serdar Akan'ın talimatıyla arkadaşlarımızın tüm mal varlıkları ve banka hesaplarına da el konulmuş olduğundan, KONUNUN UZMANI OLAN DENEYİMLİ AVUKATLAR TUTAMAMIŞLAR, cezaevinin bulunduğu şehirlerdeki tecrübesiz, dosyadan habersiz yerel avukatlarla veya baro tarafından atanan yetersiz ve ilgisiz avukatlarla çalışmak mecburiyetinde bırakılmışlardır. 

Özetle, doğrudan Cumhuriyet Savcısı Serdar Akan'ın talimatıyla uygulanan bir dizi özel strateji sonucunda, yargılanan arkadaşlarımızın SAVUNMA HAKLARI ALENEN ENGELLENMİŞTİR.

PKK'lısından FETÖ'cüsüne, DHKP-C'lisinden IŞİD'li teröristlere kadar pek çok terör örgütü veya suç şebekesi mensupları dahi ikametgahlarının bulunduğu veya ailelerinin yaşadıkları şehirlerdeki cezaevlerinde, özellikle de aynı koğuşlarda birarada tutulurken sırf bizlere özel bir baskı ve zulüm uygulamak adına tüm arkadaşlarımız ayrı ayrı koğuşlara ve farklı farklı şehirlere ayrılıp dağıtılmıştır. Bu çok vahim ve son derece dikkat çekici bir eziyet yöntemidir. 

Savcı Serdar Akan tarafından soruşturma ve yargılama aşamasında uygulanan bu haksız ve hukuksuz eziyet politikasında, yerel mahkemenin karar duruşması sonrasında şu anda İKİNCİ AŞAMAYA GEÇİLMİŞ BULUNMAKTADIR. 

Karar duruşmasının hemen ardından, Silivri Cezaevi'nde tutulan arkadaşlarımız yine Savcı Serdar Akan'ın özel talimatıyla, PANDEMİNİN ŞİDDETİ NEDENİYLE TÜRKİYE ÇAPINDA NAKİLLERİN YAPILMADIĞI BİR DÖNEMDE apar topar, gece yarıları yataklarından kaldırılarak, yanlarına özel eşyaları, hatta kışlık kıyafetlerini bile almalarına müsaade edilmeden tekrar yurdun dört bir tarafındaki cezaevlerine dağıtılmışlardır. Buralarda da "karantina" adı altında, her türlü olumsuz ve sağlıksız koşulların hüküm sürdüğü, aydınlatma, su, sabun, hatta lavabo bile bulunmayan daracık özel ceza hücrelerine kapatılmışlardır.

Amaç, şu aralar açıklanması beklenen gerekçeli kararı müteakiben, her zaman olduğu gibi her türlü eziyet ve yoksunluk ortamı oluşturularak arkadaşlarımızın İSTİNAF ve YARGITAY'A YÖNELİK SAVUNMA imkanlarını engelleyebilmektir.

Çok değerli Bakanımız, birçok konuşmanızda dile getirdiğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti, tüm vatandaşların da yasalar önünde birbirleriyle eşit haklara sahip olduğu tartışmasız bir gerçektir. Ancak buna rağmen, Savcı Serdar Akan tarafından arkadaşlarımızı özel olarak hedef alan hukuka aykırı, haksız ve anormal uygulamaların hukuk devletiyle, adaletle ve hepsinden ötesi insaniyetle bağdaşır bir yanı olmadığı açıktır. Bu önemli kavramlara gösterdiğiniz önem ve hassasiyetle tanıdığımız zatıalinizin böyle bir zulüm ve haksızlığa müsaade etmeyeceğine gönülden inanıyor ve güveniyoruz. 

Sizlerin de bilgisi dahilinde olduğu üzere, tutuklu ve hükümlülerin kendilerinin ve/veya ailelerinin ikametlerinden uzak farklı farklı şehirlere gönderilmeleri sebebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsmanlık)'na yapılan bireysel başvuruların neredeyse tamamında başvurucular lehinde kararlar alınmaktadır. Bu başvurulara ilişkin olarak da aşağıda detaylarını belirtmiş olduğumuz yasal dayanaklara göndermelerde bulunulmaktadır. Şöyle ki;

 Birinci Yasal Dayanak: Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilen, “Herhangi Bir Şekilde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunmasına İlişkin Prensipler Bütünü”nün "Aile mensupları ve dış dünya ile iletişim kurma hakkı" başlıklı 19'uncu maddesinde "Tutulan veya hapsedilen bir kimseye kanunda veya kanuna dayanan bir düzenlemede belirtilen makul şartlara ve sınırlamalara tabi olarak, özellikle aile üyeleri tarafından ziyaret edilebilme ve onlarla haberleşme gibi, dış dünya ile iletişim kurabilmesi için kendisine yeterli imkan verilir." hükmü, "İkametgahına yakın bir yerde tutulma hakkı" başlıklı 20. maddesinde; "Tutulan veya hapsedilen kişi talep ettiği takdirde, mümkün olduğu ölçüde ikamet ettiği yere makul uzaklıktaki bir tutukevinde veya hapishanede tutulmalıdır."

➢ İkinci Yasal Dayanak: 12. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Üye Devletlere Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında REC (2006) 2 Sayılı Tavsiye Kararına Ek "Yerleştirme ve Barındırma" başlıklı 17.1. , 17.2. ve 17.3. maddelerinde, "Mahpuslar, mümkün olabildiğince evlerine veya sosyal rehabilitasyon ortamlarına yakın cezaevlerine yerleştirilmelidirler", "İlk yerleştirme ve sonradan yapılacak bir cezaevinden diğerine nakil konusunda, mümkün olabildiğince mahpusa danışılmalıdır."

 Üçüncü Yasal Dayanak: 18. Anayasamızın 20. maddesi, AİHS’nin 8. maddesi uyarınca, herkesin "özel ve aile hayatına saygı hakkına" sahip olduğu düzenlenmiştir. ... mahkûmun yakınları ile bağlantıda kalmasının, özel ve aile hayatına saygı hakkının esaslı unsurlarından olduğu ve cezaevi idaresinin bu konuda gerekli yardımı sağlaması gerektiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından vurgulanan bir husustur. (Messina v. Italy, 25498/94; Epners-Gefners v. Latvia, 37862/02)

 Dördüncü Yasal Dayanak: AİHM'nin, Vintman davasına ilişkin olarak vermiş olduğu 23/01/2015 tarihli Daire kararında (Vintman v. Ukrayna, 28403/05); AİHS’nin, mahkûmlara cezalarının nerede infaz edileceği konusunda bir seçim hakkı tanımadığını, mahkumların ailelerinden ayrı olduklarını ve ailelerinden uzak olmalarının hapis cezasının bir sonucu olduğunu, ancak, mahkûmun, ailesinin ziyaretlerini zorlaştıracak ya da imkânsız hale getirebilecek denli uzak bir bölgede barındırılmasının, aile hayatına müdahale teşkil edebileceğini belirtmiştir. Aksi halde, yani kişinin nispeten daha yakın bir bölgeye nakli önünde meşru bir engel yokken uzakta bulunan bir kurumda barındırılması halinde, AİHS’nin 8. maddesinin ihlali sonucu doğabileceğini vurgulamıştır.

 Beşinci Yasal Dayanak: Hem AİHM kararlarında, hem Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilen, “Herhangi Bir Şekilde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunmasına İlişkin Prensipler Bütünü” nün ilgili maddesinde hem Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Üye Devletlere Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında REC (2006) 2 Sayılı Tavsiye Kararına Ek 17.1. maddesinde hükümlülerin evlerine (ailelerine) yakın ceza infaz kurumuna yerleştirilmelerinin uygun olduğu belirtilmiştir.

Kaldı ki Adnan Bey ve arkadaşlarımız, aleyhlerinde kesinleşmiş bir yargı kararı bulunmadığından gerçek anlamda hükümlü vasfında da değildirler. Yerel mahkeme aşamasında uğradıkları görülmemiş haksızlık ve hukuksuzlukların Yüksek Mahkeme'de aleniyet kazanarak yerel mahkeme kararının bozulacağına ve gerçek adaletin tecelli edeceğine dair inançları tam olan hüküm özlü tutuklulardır.

İlgili yasal dayanaklardan da görüleceği üzere Savcı Serdar Akan tarafından Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın olabildiğince sıkıntı, eziyet ve zorluğa maruz bırakılarak SAVUNMALARININ AKAMETE UĞRATILMAK İSTENDİĞİ izlenimi veren, arkadaşlarımızın kendilerinin ve/veya ailelerinin ikametlerinden uzak, aileleriyle ve avukatlarıyla görüşmelerini zorlaştıran farklı farklı şehirlerdeki cezaevlerine gönderilmeleri talimatının, alenen hukuka ve insan haklarına aykırı bir uygulama olduğu ortadadır. 

Bu vesileyle, Cumhuriyet Savcısı Serdar Akan'ın, arkadaşlarımıza yönelik olarak uyguladığı bu haksız ve hukuksuz uygulamalarına bir son verilmesine ve tüm tutuklu ve hükümlülere olduğu gibi bizlere de adaletli ve hakkaniyetli davranılmasını zatıalinizden önemle istirham ederiz.

Saygılarımızla.

TEKNİK VE BİLİM ARAŞTIRMA VAKFI

Daha yeni Daha eski