Ceza
davalarında mağdur beyanlarının hükme
esas alınması ve güvenilir olarak kabul edilmesi için Yargıtay’ın
belirlediği ölçütler arasında mağdurun BEYANIN
ÇELİŞKİLİ OLMAMASI önem taşımaktadır.
Özellikle
cinsel suçlarda mağdurun beyanlarının AŞAMALARDA
KENDİ İÇERİSİNDE ve DİĞER TANIK BEYANLARI İLE ÇELİŞMEMESİ ve DEĞİŞMEMESİ gerekir.
-
Her türlü şüpheden uzak,
kesin inandırıcı maddi deliller bulunmalıdır.
-
Bu deliller cezalandırılmaya
yeterli olmalıdır.
-
Eyleme ilişkin net ve açıklık
içeren anlatımlar olmalıdır.
-
Olayın intikal şekli ve
zamanı konusunda mahkûmiyet için elverişli ayrıntılar bulunmalıdır.
-
Anlatılan olay hayatın doğal
akışına uygun olmalıdır.
Müşteki D.A.’nın ifadeleri bu kriterlere göre
değerlendirildiğinde, beyanlarına itibar edilmesinin mümkün olmadığı açıkça
görülmektedir. ÇÜNKÜ MÜŞTEKİ D.A.
İFADELERİ SIRASINDA 19 AYRI ÇELİŞKİLİ BEYAN VERMİŞTİR.
CİNSEL SALDIRI GİBİ BİR KADIN İÇİN HİÇBİR
DETAYINI UNUTMASI MÜMKÜN OLMAYAN MÜHİM BİR OLAYDA TEK BİR ÇELİŞKİLİ BEYAN DAHİ
İFADEYİ GÜVENİLMEZ YAPARKEN, BURADA 19 AYRI GERÇEK DIŞI İFADENİN VE
ÇELİŞKİNİN BULUNMASI MÜŞTEKİNİN DOĞRU SÖYLEMEDİĞİNİ İSPATLAMIŞTIR.
1.
ÇELİŞKİ 1:
Müşteki D.A. 11 Temmuz 2018 tarihinde Sayın Adnan Oktar ve
arkadaşlarına yapılan operasyon sürecine kadar arkadaşlarımızla görüşmeye
devam etmiştir. Hayatın olağan akışında D.A. gerçekten isnat ettiği
suçların mağduru olsaydı operasyondan çok daha önce adli birimlere giderek
şikayetçi olacaktır.
Müştekinin operasyondan sonra şikayetçi olmasının sebebi
tape’lerde isminin yer alması ve husumetli
müştekiler tarafından keşfedilip şikayetçi olmaya zorlanmasıdır.
2.
ÇELİŞKİ 2:
Müşteki D.A., 25.09.2018 tarihli emniyet ifadesinde, Sayın
Adnan Oktar’ın kendisine yönelik basit
cinsel saldırıda bulunduğunu ileri sürmüştür. Buna ilaveten Orkun Şimşek
ile anal ilişkiye girdiğini
söylemiş, Oğuzhan Sevinç, Rasim Coşkun Varlıbaş, Gökalp Barlan, Hayri Can
Dağtekin, Ahmet Bürke, Hüsnü Erel Aksoy, Cem Sedat Altan, Yasin Göker, Mustafa
Işık, Hakan Kurtul ve Mehmet Yıldırım’la ise yüzeysel cinsel birliktelik yaşadığını belirtmiştir.
D.A. mahkeme ifadesinde ise emniyette yaptığı bu suçlamaları Sayın Adnan Oktar dışında tamamen
değiştirmiş, Orkun Şimşek’in, Oğuzhan Sevinç’in, Rasim Coşkun
Varlıbaş’ın, Gökalp Barlan’ın, Hayri Can Dağtekin’in, Ahmet Bürke’nin, Hüsnü
Erel Aksoy’un, Cem Sedat Altan’ın, Mustafa Işık’ın da kendisine karşı nitelikli cinsel saldırı suçunu
işlediklerini ileri sürmüştür. Emniyet
ifadesinde yüzeysel cinsel birliktelik yaşadım dediği Yasin Göker ve Hakan
Kurtul’la ise cinsel ilişkiye girmediğini beyan etmiştir.
Müştekinin cinsel isnatları aşamalarda değişmekte,
çelişmekte ve inandırıcılığını yitirmektedir.
3.
ÇELİŞKİ 3:
Müşteki D.A., Hayali hikayesine göre, Orkun Şimşek’e güvenmesinden,
nezaketli ve iyi bir insan olarak tanımasından dolayı onunla güya anal seks
ilişkisine girmiş ve dosyamızda iddia edilen hayali turnike sistemine de şu
sebeplerle katılmıştır:
·
D.A. Orkun Şimşek’e aşıktır.
·
D.A. Orkun Şimşek’i kaybetmek istememektedir.
Bu nedenlerle de güya Orkun Şimşek’in bazı arkadaşlarıyla
cinsel ilişki yaşamaya başlamıştır. Görüldüğü
üzere, D.A. Orkun Şimşek’e aşık
olduğu ve onu kaybetmek istemediği için hayali turnike sistemine katıldığını
ifade etmiştir.
Böyle bir turnike
sistemi hiç olmamakla birlikte bu durum, D.A.’ın baskıya ve tehdide uğradığı
için değil, kendi rızası ve duyguları doğrultusunda Orkun Şimşek’in bazı
arkadaşlarıyla cinsel ilişkiye girdiği kanaati oluşturmaktadır.
D.A. ‘ın anlatımları
arasında mantıksal çelişkiler bulunmaktadır.
4.
ÇELİŞKİ 4:
Sayın Adnan Oktar, D.A. yönünden basit cinsel saldırı ile
suçlanmaktadır. Ancak D.A. suçlamasını anlatırken “alt tarafa bakmaya
çalıştı, ben izin vermedim” de demiştir. Sayın Adnan Oktar’ın güya cinsel
organına bakmaya çalıştığını, ancak kendisinin izin vermediğini ifade etmiştir.
Söz konusu eyleme izin verilmemesi ve böylece eylemin
gerçekleşmemesi ortada herhangi bir cinsel saldırı olmadığını gösterdiği
gibi, - böyle bir şey hiç yaşanmamış olmakla birlikte- sözde göğüs
bölgesine dokunma eyleminin de D.A.’ın izniyle gerçekleştiğini gösterir. Neticede
tamamen kurgu hikayeler anlatıldığı için ortaya böyle mantık dışı çelişkiler
çıkmaktadır.
D.A. ‘ın Sayın Başkan tarafından kendisine sorulan, “Adnan
Oktar tarafından cinsel eyleme maruz kaldın mı?” sorusuna verdiği cevap
kendi suçlamalarını çürütür niteliktedir. Zira D.A. bu soruya “HAYIR, İZİN VERMEDİM BÖYLE BİR ŞEYE”
demiştir.
5.
ÇELİŞKİ 5:
Bir önceki maddede vurguladığımız üzere Müşteki D.A. güya
örgüt lideri Sayın Adnan Oktar’ın sözde cinsel
saldırı girişimini engellemiştir.
BU NOKTADA SÖZDE ÖRGÜT
LİDERİNİN BİLE CİNSEL SALDIRILARINI ENGELLEYECEK GÜCE VE YETKİYE SAHİP BİR
İNSANIN SÖZDE ÖRGÜT ÜYELERİNİN CİNSEL SALDIRILARINA NEDEN İZİN VERDİĞİ SORUSU
AKILLARA GELMEKTEDİR. Nitekim sözde
örgüt liderine karşı koyabilmiş bir insanın, örgüt üyelerine karşı koyamaması
gibi bir durum gerçekten de mümkün değildir.
İşte bu durum, D.A.’nın dosyadaki tüm suçlamalarının aynı
diğer müştekilerin suçlamalarında olduğu gibi asılsız olduğuna, kumpas çetesi
tarafından üretildiğine net bir delil teşkil etmektedir.
D.A.’ın bu beyanı güya cinsel suç mağduru olduğuna dair
beyanlarıyla çelişmektedir.
6.
ÇELİŞKİ 6:
D.A. suçlamalarına konu birçok cinsel saldırının tarihini
veremediği gibi, Sayın Adnan Oktar ile ilgili basit cinsel saldırı suçlamasının
tarihini de verememiştir. Söz konusu olay için tek söyleyebildiği havaların
soğuk olduğudur.
MAHKEME BAŞKANI: Peki bu Adnan Oktar göğüslerimi elledi dediğin
tarih ne zamandı?
MÜŞTEKİ D.A.: 2018.
MAHKEME BAŞKANI: Hangi yılıydı, hangi ayıydı?
MÜŞTEKİ D.A.: Tam ayını hatırlamıyorum.
MAHKEME BAŞKANI: Yaz mıydı? Kış miydi?
MÜŞTEKİ D.A.: Böyle yaz değildi, böyle kısa doğru soğuktu, yani
havalar soğuktu onu hatırlıyorum.
Gerçek bir cinsel saldırı mağdurunun psikolojisini alt üst
eden, hayatı boyunca unutamayacağı bir eylem için tarih verememesi mümkün
değildir. Özellikle de yaz mı kış mı olduğunu bile zorlukla hatırlaması makul
değildir. Bu durum D.A. ‘ın Sayın Adnan Oktar ile ilgili suçlamasının
asılsız ve hayatın olağan akışıyla çelişkili olduğuna işaret etmektedir.
7.
ÇELİŞKİ 7:
D.A., Sayın Adnan Oktar’ı tek bir eylemden dolayı suçlamış, ancak
bu sözde eylemle ilgili 2 farklı tarihe işaret ederek çelişkiye düşmüştür.
Emniyet ifadesinde görüleceği üzere, D.A. Sayın Adnan
Oktar’ın kendisiyle tanıştığı ilk görüşmede sözde basit cinsel saldırıda
bulunduğunu ileri sürmüştür.
Ancak D.A. mahkeme ifadesinde, Sayın Adnan Oktar’ın olan
ikinci görüşmesinde güya cinsel saldırıya uğradığını iddia etmiştir.
İfadeye dikkat edilirse, D.A. Sayın Adnan Oktar’ın kendisiyle
tanıştıktan sonra Mustafa Işık’a “Mustafa tekrar bunu getir” dediğini
söyledikten sonra “BEN TEKRAR STÜDYOYA GİTTİM” demiştir. İfadesinin
devamında, sonraki ikinci gidişini anlatmaya başlamış, bu sırada emniyet
ifadesinde geçen cinsel saldırı olayını tekrarlamıştır.
Gerçek bir cinsel saldırı mağdurunun yaşadığı olayda
böyle bir çelişkiye düşmesi mümkün değildir. D.A. tek bir olay için iki
farklı tarihten bahsederek açık bir çelişkiye düşmüş, böylece hayali bir cinsel
saldırıdan bahsettiğini açığa çıkarmıştır.
8.
ÇELİŞKİ 8:
D.A.’ın iddia ettiği cinsel ilişkilerin
hiçbirini hiçbir şekilde kabul etmemekle birlikte, D.A., 25.09.2018
tarihli emniyet ifadesinde, artık farklı kişilerle cinsel birliktelik yaşamayı
istemediğini Orkun Şimşek’e söylediğini belirtmiştir.
İşte bu noktada, Orkun Şimşek’e söylediği “birden fazla
kişiyle birlikte olmak istemiyorum” ifadesine bir kez daha dikkatleri çekmemiz
gerekmektedir. Nitekim bu ifade “1 kişiyle birlikte olmak istiyorum” anlamına
gelir. Bu bağlamda D.A.’ın
yaşadığı hayali cinsel ilişkileri “cinsel saldırı” olarak nitelendirdiğini ve şikâyet
ettiğini göz önünde bulundurursak, kurduğu cümleyle aslında “sadece Orkun
Şimşek’in bana cinsel saldırıda bulunmasını istiyorum” gibi saçma bir mantık
ortaya çıkmaktadır.
Çelişki de burada
doğmaktadır.
D.A. eğer
yaşadığı sözde cinsel ilişkileri, “cinsel saldırı” olarak değerlendiriyorsa
“bana sadece Orkun Şimşek cinsel saldırıda bulunsun” gibi bir istekte
bulunmayacağı açıktır. Dolayısıyla
“sadece 1 kişiyle birlikte olmak istiyorum” gibi bir ifade, ancak yaşadığı sözde
cinsel ilişkileri “cinsel saldırı” olarak görmeyen, sevgilisinin de isteğiyle
gerçekleşen bir ilişki olarak değerlendiren bir insanın ifadesi olabilir.
9.
ÇELİŞKİ 9:
Müşteki D.A. güya Hüsnü Erel Aksoy’un cinsel saldırısına
maruz kalmıştır ve Müşteki bu eylemin tarihi olarak 2018 yılının kış aylarını
vermiştir. Ancak hastane kayıtları incelendiğinde D.A. ‘ın hem 4 Mayıs 2018
hemde 31 Mayıs 2018 tarihinde Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesine giderek
Dr. Hüsnü Erel Aksoy’a muayene olduğu görülmektedir.
Hayatın olağan akışında
hiçbir kadın güya kendisine tecavüz eden bir kişiyi tekrar tekrar görmeye
gitmeyecek özellikle de kadınsal hastalık gibi özel bir konuda asla onu muayene
olmayı ruhen ve bedenen kaldıramayacaktır.
Müştekinin cinsel saldırı isnatları ve tekrar tekrar faili
ile görüşmesi bir arada değerlendirildiğinde son derece çelişkilidir.
10.
ÇELİŞKİ 10:
Müşteki D.A., Hüsnü Erel Aksoy’un sözde cinsel saldırısı için
2018 yılının kış ayları olarak tarih vermiştir. Ancak D.A. ve Hüsnü Erel Aksoy
arasında bu aylarda hiçbir BAZ ÇAKIŞMASI
YOKTUR. Yani ikisi aynı yerde hiç bulunmamıştır.
Duruşma sırasında Hüsnü Erel Aksoy müdafi, Müştekiye CMK
m.201 kapsamında sormuş ve çelişkiyi gidermesini istemiştir. D.A. ise buna son
derece ilginç bir cevap vermiştir.
MÜŞTEKİ D.A.: Hangi tarihler, YANİ
BEN BURADA ZATEN NET OLARAK BİR TARİH VERMİYORUM Kİ. Yani bu yaşadığım
şeyler 8-9 ay içerisinde olan şeyler, bütün aylara baktınız mı?
Dosyamızdaki cinsel saldırı isnatlarına bakıldığında
hiçbir müştekinin net bir tarih vermediği, veremediği görülmektedir. Kimisi
yıl söylemekte, kimisi 2 yıllık zaman aralığı vermekte, kimisi mevsim
söylemekte AMA TEK BİR KİŞİ BİLE YIL, AY,
GÜN OLARAK GÜYA MAĞDURU OLDUĞU CİNSEL SALDIRILARA TARİH VERMEMİŞTİR.
Bunun sebebi ise tarih vermeleri durumunda yalan
beyanda bulunduklarının ortaya çıkacak olmasıdır. Çünkü bu durumda Sayın
Adnan Oktar ve arkadaşları bu isnatlara yönelik somut savunmalarını
yapabilecek, o gün nerede olduklarını, ne yaptıklarını dosyaya
sunabileceklerdir.
Ancak görüldüğü ve bir kısım müştekilerinde ağzından
kaçırdığı üzere müştekiler KASTEN TARİH VERMEMEKTEDİR. Zira D.A. da bunu
ağzından kaçırmaktadır.
Müşteki D.A. güya mağduru olduğu cinsel saldırılar hakkında
muğlak ifadelerde bulunması, tarih ve konum bilgileri verememesi son derece
şüphe uyandırıcı olmakla birlikte bu saldırıların gerçekten yaşandığı iddiasına
gölge düşürmektedir.
11.
ÇELİŞKİ 11:
D.A., mahkeme ifadesinde Mustafa Işık’la birlikte gittiğini
belirttiği bir evin hangi semtte olduğunu hatırlamaktadır. Söz konusu evin
Bebek’te denize sıfır bir ev olduğunu anlatmıştır.
D.A. hiçbir cinsel
saldırıya uğramadığı bir evle ilgili detayları hatırlayabiliyorken, sözde cinsel
saldırılara uğradığını ileri sürdüğü bazı evlerin nerede olduğunu, kim veya kaç
kişi tarafından güya cinsel saldırıya uğratıldığını ise her nasılsa hatırlayamamaktadır:
MAHKEME BAŞKANI: Nasıl bir odaydı?
MÜŞTEKİ D.A.: Normal yatak odası.
MAHKEME BAŞKANI: Normal yatak odası. Peki orada başka o gün kaç
kişiyle ilişkiye girmiş oldun?
MÜŞTEKİ D.A.: Hatırlamıyorum
*
MAHKEME BAŞKANI: Yasin GÖKER var mıydı?
MÜŞTEKİ D.A.: Hayır, yani o evde yoktu ama o da vardı.
MAHKEME BAŞKANI: Bu ilişkiye girdi mi sizinle Yaşın GÖKER?
MÜŞTEKİ D.A.: Tam değil hatırlayamıyorum yüzünü, ya
yüzünü hatırlamıyorum, yani eğer gösterme şansınız varsa?
*
MAHKEME BAŞKANI: Sedat anal ilişkiye girdi mi sizinle?
MÜŞTEKİ D.A.: Evet.
MAHKEME BAŞKANI: Peki o nerede, bununla nerede girmiş oldunuz?
MÜŞTEKİ D.A.: Onun kendi evi vardı.
MAHKEME BAŞKANI: Nerede?
MÜŞTEKİ DİLAN ARSLAN: Anadolu yakasında, tam olarak yerini
bilmiyorum.
Gerçek bir cinsel saldırı mağdurunun, sıradan olayların
detaylarını hatırlarken, kendisi ve hayatı açısından çok büyük etkisi ve önemi
olan cinsel saldırıları hatırlayamaması mümkün değildir. Bu durum, D.A.’ın suçlamalarının hayali olduğuna işaret eden, iddialarıyla
anlatımlarının çeliştiğini gösteren önemli bir delil daha sunmaktadır.
12.
ÇELİŞKİ 12:
D.A. mahkeme ifadesine başladığında ilk olarak Mustafa Işık
ile tanışmasından bahsetmiş, ancak Mustafa Işık’ın ismini “Mustafa Şimşek”
olarak söylemiş, soyadı tam olarak hatırlayamadığını belirtmiştir.
MÜŞTEKİ D.A.: Ben Medipol Üniversitesi Türk Sanat Müziği
okurken Mustafa ŞİMŞEK diye soy ismi tam olarak hatırlayamıyorum ama
Giresun'luydu kendisi. Kantinde otururken pardon bakar mısınız diye,
MAHKEME BAŞKANI: Mustafa kimdi?
MÜŞTEKİ D.A.: Mustafa.
MAHKEME BAŞKANI: Soy ismi?
MÜŞTEKİ D.A.: Soy ismini tam olarak hatırlayamıyorum ama
Giresun'lu olduğunu biliyorum.
MAHKEME BAŞKANI: İfadenizde Mustafa IŞIK diye ediyor, o mu?
MÜŞTEKİ D.A.: IŞIK, evet doğru.
D.A.’ın Mustafa Işık’ın soyadını hatırlayamaması iddialarıyla
ciddi bir çelişki oluşturmaktadır. Zira D.A. hikayesinde Mustafa Işık’ın hem sevgilisi olduğunu ileri sürmekte hem
onun tarafından cinsel saldırıya uğradığını iddia etmekte, hem de Sayın Adnan
Oktar ve arkadaşlarıyla tanışmasında önemli rol oynadığını ifade etmektedir.
BİR İNSANIN KENDİSİNE CİNSEL SALDIRIDA BULUNMUŞ BİR SEVGİLİSİNİN SOYADINI
HATIRLAYAMAMASI HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA AYKIRIDIR. Üstelik şikayetine konu
olayların üzerinden yıllar da geçmemiştir. D.A. ifadesinden 3 ay öncesine kadar
hem Mustafa Işık ile hem de arkadaşlarıyla bağlantıda kalmış bir kimsedir.
Bu durum bizlere D.A.‘ın
Mustafa Işık’la hiçbir zaman
sevgili olmadıklarını, sadece arkadaş kaldıklarını, onun tarafından cinsel
saldırıya uğramadığını, yani bu konuda D.A.‘ın değil Mustafa Işık’ın doğru söylediğini göstermektedir.
Nitekim insanlar da ancak hayatlarında çok önem vermedikleri, kendileri için
sıradan arkadaşlar sınıfında olan kişilerin soyadını bilmeyebilir ya da
hatırlamayabilir.
D.A.’ın beyanları yine aşamalarda çelişmektedir.
13.
ÇELİŞKİ 13:
D.A. emniyet ifadesinde, Yasin Göker ve Hakan Kurtul’la
cinsel birliktelik yaşadığını ileri sürmüştür.
Ancak Sayın Mahkeme huzurundaki ifadesinde, Yasin Göker
ve Hakan Kurtul’la cinsel ilişkiye girmediğini belirtmiştir.
14.
ÇELİŞKİ 14:
D.A.emniyet ifadesinde yüzeysel cinsel birliktelik yaşadık
dediği sanıkları mahkeme ifadesinde nitelikli cinsel saldırıyla suçlayarak
aşamalarda çelişkiye düşmüştür.
Dosyamızdaki 19.11.2018 tarihli fotoğraf teşhis tutanağında D.A.
aşağıda isimleri geçen tüm sanıklar hakkında “yüzeysel cinsel birliktelik”
yaşadığım kişiler demiştir:
Oğuzhan Sevinç,
Rasim Coşkun Varlıbaş, Erol Şimşek, Gökalp Barlan, Hayri Can Dağtekin, Ahmet
Bürke, Hüsnü Erel Aksoy, Cem Sedat Altan, Yasin Göker, Mustafa Işık, Hakan
Kurtul ve Mehmet Yıldırım
Bu duruma rağmen 31.08.2020 tarihli mahkeme ifadesinde,
Oğuzhan Sevinç, Rasim Coşkun Varlıbaş, Gökalp Barlan, Hayri Can Dağtekin, Ahmet
Bürke, Hüsnü Erel Aksoy, Cem Sedat Altan ve Mustafa Işık’ın kendisine sözde
anal yoldan tecavüz ettiklerini iddia etmiştir.
EMNİYET VE MAHKEME İFADESİ ARASINDAKİ BU BÜYÜK FARKLILIK, D.A.’IN
İÇİNDE DÜŞTÜĞÜ BÜYÜK ÇELİŞKİ SANIKLAR HAKKINDAKİ SUÇLAMALARININ ASILSIZ
OLDUĞUNA İŞARET EDEN SOMUT BİR DELİLDİR. Bir
insan bu kadar çok sayıda kişinin kendisine nasıl saldırdığını unutamayacağına
veya karıştıramayacağına göre, D.A. hayali olaylardan bahsetmektedir.
15.
ÇELİŞKİ 15:
D.A.‘ın arkadaş grubumuzla görüşürken maruz kaldığını iddia
ettiği onca cinsel saldırıdan sonra onların düzenlediği sosyal etkinliklere
katılması hayatın doğal akışına aykırıdır.
Zira hiçbir gerçek cinsel saldırı mağduru kendisine
saldırıda bulunan kişi/kişilerle aynı ortamda saatlerce ve defalarca bulunamaz.
Saldırganla/saldırganlarla bulunmaktan keyif aldığını gösterecek şekilde neşeli
pozlar veremez. Bu durum dosyadaki suçlamaların özelliğine, hayatın doğal
akışına aykırı olduğundan Mustafa Işık müdafi Av. Ayşe Toprak tarafından
duruşma sırasında gündeme getirilmiştir. D.A., Av. Ayşe Toprak’ın sorusu karşısında, “gözlem
yapmak, nasıl bir kafa yapısında olduklarını iyice anlamak için etkinliklere
katıldım” gibi geçiştirmeye yönelik bir cevap vermiştir. SÖZDE
TECAVÜZE UĞRADIĞINI İDDİA EDEN BİR KADININ GÖZLEM YAPMAK İÇİN SÖZDE
TECAVÜZCÜLERİYLE YEMEK DAVETLERİNE GİTMESİ TARİHTE BAŞKA BİR ÖRNEĞİNE
RASTLANMAYACAK KADAR MANTIK DIŞI BİR DURUMDUR.
Aşağıda D.A.’ın katıldığı, A9 TV tarafından Feriye Sarayı’nda
operasyondan yaklaşık 2 hafta önce düzenlenen etkinlikten bazı fotoğraflar yer
almaktadır:
Görüldüğü gibi D.A.,
operasyondan 2 hafta önce düzenlenen etkinlikte Sayın Adnan Oktar’ın
arkadaşlarıyla birlikte son derece rahat ve mutlu görüntüler vermektedir.
Etkinlik sırasındaki kamera çekimlerinden hiçbir rahatsızlık duymamaktadır. Tüm
bunları da güya iddia ettiği örgüt yapılanmasının nasıl bir kafada olduğunu
anlamak için yaptığını ileri sürmektedir.
Bu gerekçe şu anlama gelmektedir: D.A. güya aylarca
uğradığı cinsel saldırılardan iddia ettiği örgütün nasıl bir yapılanma olduğunu
anlamamış, bunu anlamak için Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarınca düzenlenen
etkinliklere gitme ihtiyacı duymuştur.
D.A.’ın bu mantıksız ve çarpıtmadan ibaret olan gerekçeyi
husumetli Müştekilerden zarar görmemek için ortaya atmak zorunda kaldığı
aşikardır. Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarından hiçbir zarar görmediği, onlara
güvendiği için gittiği sosyal etkinlikleri, dosya kapsamında örgüt üyesi gibi
gösterilerek tutuklanmamak için, kendisine zorla söylettirilen düzmece
iddiaları doğrultusunda ortaya attığı geçersiz gerekçelerle tevil etmeye
çalışmaktadır.
16.
ÇELİŞKİ 16:
D.A.’ın kurgusal hikayesinde birçok çelişki bulunmaktadır.
Bunlardan biri de D.A.’ın Orkun Şimşek hakkında “beni ne kadar çok
düşünüyor”, “bu adamdan bana zarar gelmez” diye düşünürken, aynı şahıs
hakkında “bana psikolojik baskı yapıyordu” demesidir.
Halbuki sosyal ilişkilerde benimsenmiş görüşlerden birine göre,
bir kimse karşısındaki kişiye onun istemediği bir şeyi yapması için psikolojik
baskı uyguluyorsa, bu kimse o kişiyi pek düşünmüyor demektir. Zira bu durum,
istediğini yaptırabilmek için birisine baskı uygulayan insanın,
karşısındakinden ziyade kendisini düşündüğünü gösterir.
Güya D.A.’ı anal sekse zorladığı ileri sürülen Orkun
Şimşek’in aslında onu düşünmediği, kendisini düşündüğü görülmektedir. Peki
D.A. neden hikayesini anlatırken Orkun Şimşek hakkında “sadece kendisini
düşünüyordu” yerine “beni çok düşünüyordu” gibi bir açıklama yapmıştır?
İçlerinde D.A.’ın da bulunduğu katılan kızların
hikayelerinde böyle çelişkiler oluşmasının sebebi, husumetli Müştekilerin Sayın
Adnan Oktar ve arkadaşlarını suçlamaya çalışırken hikâyenin bütünü ile
parçalarının uyumunu ikinci plana atmak zorunda kalmalarından
kaynaklanmaktadır.
Hikayelere suç unsurları katmak isteyen komplocular, gerçek
hayatta doğal şekilde yaşanan sevgili ilişkilerine “zorladı”, “psikolojik baskı
kurdu” gibi kelimelerle desteklenen hayali cinsel ilişkiler eklemek durumunda
kalmışlar, ancak bu eklentiler hikâyenin geri kalanıyla bariz çelişkiler
doğmasına yol açmış, hikâyenin içinde tutarsız, mantıksız ve çelişkili ifadeler
yer almaktadır.
17.
ÇELİŞKİ 17:
Müşteki D.A., dosyamızdaki birçok müşteki gibi Z.C.Y., B.B., B.G.,
B.Ö., M.G., İ.P.Y., H.N.Ü., H.A., G.D., S.R., D.K., Y.G., Ö.Ç., S.M.C., B.N.Ç,
E.Ü. gibi operasyondan bir süre sonra emniyetten aranarak ifade vermeye
çağırılmıştır.
D.A., Sayın Adnan Oktar’ın arkadaş grubuyla görüşmesi
nedeniyle HER AN ŞÜPHELİ OLMA VE TUTUKLANMA KORKUSU YAŞAMIŞTIR. Zira
hayatında hiç karakola yolu düşmemiş genç kızların emniyet birimlerince
aranarak son derece medyatik ve masumiyet karinesinin ayaklar altına aldığı bir
davada ifade vermeye çağırılması yeterince korkutucu bir faktördür.
BİR KISIM SANIKLAR MÜDAFİ AV. BURAK TEMİZ: .. Emniyetten sizi aradıklarında görüşmelere
çağırmak için ne dediler?
MÜŞTEKİ D.A.: Buraya Adnan
OKTAR ifadesiyle alakalı buraya gelmem gerektiğini söylediler, bende
tabi ki gelirim dedim.
Müştekinin ifadesinde belirttiği üzere EMNİYETE İFADE VERMEYE GİTMESİ GEREKTİĞİ söylenerek çağırılmış yani D.A.
herhangi bir olayın mağduru olduğundan ve şikayetçi olmak istediğinde kendi
özgür iradesi ile emniyete gitmemiştir, oraya çağrılmıştır.
ÖNÜNE DE İKİ SEÇENEK KONULMUŞTUR. YA ALEYHTE İFADE VERECEK
YA DA LEHTE İFADE VERİP “SİLAHLI SUÇ ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİNDEN” TUTUKLANACAKTIR.
Müşteki D.A.’ın emniyete gidiş biçimi ve güya mağdur olduğuna
dair beyanları son derece çelişkilidir.
18.
ÇELİŞKİ 18:
Bir üst maddede bahsettiğimiz üzere D.A., Sayın Adnan Oktar
ve arkadaşları aleyhinde ifade vermek için büyük baskı görmüştür.
Bu somut baskılardan bir tanesi de güya mağdur D.A. hakkında
yurtdışı çıkış yasağı konulmuştur.
MALİ SUÇLARLA MÜCADELE ŞUBE
MÜDÜRÜ FURKAN SEZER İMZALI SÖZ KONUSU TALEPTE ŞU ANKİ MÜŞTEKİLER DE DAHİL OLMAK ÜZERE 301 KİŞİ HAKKINDA YURTDIŞI ÇIKIŞ
YASAĞI UYGULANMASI TALEP EDİLMİŞTİR. Bu talep üzerine Cumhuriyet Savcısı ve
Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz, "07.06.2018 tarihli havalesi ile
dosyasına" şeklinde havale yapmıştır.
7 Haziran 2018 tarihinde
Cumhuriyet Savcısı ve Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz tarafından talimat verilerek
"...Şüphelilere ilişkin eş zamanlı arama, el koyma, inceleme usuli
işlemlerine ihtiyaç duyulduğundan, AŞAĞIDA İSİMLERİ VE AÇIK KİMLİK BİLGİLERİ
BELİRTİLEN ŞÜPHELİLERİN YURTDIŞINA ÇIKARAK KAÇMALARININ ÖNLENMESİ amacıyla
pasaportlarının kullanıma kapatılmaları için gerekli yazışmaların yapılması,
düzenlenecek olan evrakların Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilmesi hususunda
gereği rica olunur..." şeklinde talimat verilmiştir. Yani; DOSYAMIZ
MÜŞTEKİLERİ HAKKINDA AÇIKÇA ŞÜPHELİ OLARAK BAHSEDİLMİŞ ve "ancak şüpheli ya da sanığa" uygulanacak
nitelikte bir özgürlüğü kısıtlayıcı tedbir olan yurt dışına çıkış yasağı
dosyanın şu anki müştekilerine de uygulanmıştır. D.A. da bu kişilerden
birisidir.
19.
ÇELİŞKİ 19:
D.A.’ın emniyet ifadesinde dosyamızdaki birçok müştekinin
ifadesinde yer alan şablon bir ifade yer almaktadır.
“Beni sistematik olarak kandıran, dini ve manevi
duygularımı kullanan Adnan Oktar'ın liderliğini yaptığı örgütten davacı ve
şikayetçiyim …"
Aynı anda iki kişinin bile aynı kelimeler ve vurgularla aynı
şekilde söylemesi imkânsız olan bu kapsamlı ifade Müştekiler A.B, B.G., B.B., Z.C.Y.,
S.R., Ö.Ç., D.Ş., E.Ü., D.A., H.N.Ü. olmak üzere tam 10 kişinin ifadesinde BİREBİR
AYNI ŞEKİLDE yer almaktadır.
Elbette ki 10 ayrı müştekinin birebir aynı cümleyi kurması
hayatın olağan akışına aykırıyken, emniyet ifadelerinin gerçekten kendilerinin
beyanlarına göre mi yazıldığı yoksa başka kişilerce mi yazıldığı sorusunu
akıllara getirmektedir.
Müşteki D.A.’ın 19 adet aşamalarda birbiriyle ve hayatın olağan
akışıyla çelişen beyanları birlikte değerlendirildiğinde, Yüksek Mahkemenin
nezdinde kuvvetli suç şüphesi oluşmayacaktır.
Nitekim Yargıtay kararlarında mağdurenin "AŞAMALARDAKİ
ÇELİŞKİLİ BEYANLARI, UZUN SÜREDE ŞİKAYETÇİ OLMASI, SOYUT BEYANLARI HARİCİNDE
MAHKUMİYETE YETER, HER TÜRLÜ ŞÜPHEDEN UZAK, KESİN ve İNANDIRICI DELİLİN
OLMAMASI" hükmün bozulmasına gerekçe olarak değerlendirilmektedir.
Aşağıda bazı YARGITAY KARARLARI örnek olarak verilmektedir.
“…Katılan mağdurenin kollukta verdiği
ilk ifadesinde 06.10.2014 tarihinde sanığın kendisini kolundan tutarak zorla
araca bindirdiği ve otoban gibi bir yere götürerek zorla anal yoldan ilişkiye
girdiğini beyan etmesine karşın kollukça alınan ek ifadesinde, araca tehditle
bindirildiğini ve araçta silah bulunduğunu ifade etmesi, yine suç tarihini daha
önce 06.10.2014 olarak belirtmiş iken sanığın o tarihte İstanbul ilinde
olmadığının tespit edilmesi üzerine bu defa savcılıkta alınan ifadesinde suç
tarihini Eylül ayının sonları olarak ifade ederek, ileri sürülen olayın
üzerinden uzun zaman geçmediği halde, hem olay tarihi hem de olayın gerçekleşme
şekli açısından çelişkili anlatımlarda bulunması, sanığın kendisini
rahatsız etmesinden dolayı uyarmak için onu aradığını belirtmesine rağmen HTS
kayıtlarına göre suç tarihinden sonra da la karşılıklı görüşmelerinin bulunması,
sınıf arkadaşlarına uzun süre olaydan bahsetmemesinin yanı sıra sanığı bir
yakını olarak tanıtması, tanık...'un katılan mağdurenin tan hoşlandığını
kendisine dolaylı olarak anlattığını ifade etmesi, katılan mağdurenin
anal muayenesinde belirlenen bulguların olaydan 23 gün sonra düzenlenen rapora
dayanması nedeniyle olayla arasındaki illiyet bağının tespit edilememesi, Adli
Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen raporda söz konusu bulguların kabızlık gibi
doğal nedenlerle de oluşabileceğinin belirtilmesi, sanığın kullandığı
hattın olay saatinde Samandıra'dan baz sinyali alması aleyhine değerlendirilebilir ise de bu hattın
daha önceki tarihlerde de aynı bazdan birçok kez sinyal aldığının tespit
edilmesi nedeniyle bu durumun aleyhine
delil teşkil etmemesi ve tüm aşamalarda katılan mağdurenin
kendisine ilgi duyduğunu, kendisini sürekli aradığını, onunla cinsel ilişkiye
girmediğini, atılı suçları işlemediğini belirten savunmasının aksine bir delil bulunmaması hususları
birlikte değerlendirildiğinde; sanığın katılan mağdureyi aracına zorla bindirip
otoban yakınına götürerek cinsel istismarda bulunduğuna dair her türlü şüpheden
uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, bu şekilde sanığın atılı suçlardan
beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesinin isabetli olmadığı kabul
edilmelidir…” (Yargıtay CGK. 2019/171 E. 2020/169 K. 10/03/2020 T.)
“…sanıgın
kendisini eve bırakma yönündeki teklifini kabul etmemesi üzerine bir eli ile
kolundan tutup diger eli ile agzını kapatarak, zorla sokak üzerinde bulunan
evlerden birinin kömürlügüne götürdügünü, durusmadaki beyanında ise sanıgın eve
bırakma teklifini kabul ettigini ve kendi istegi ile la kömürlüge gittigini
ifade etmis olmasının asamalarda çeliki olusturması, magdure hakkında
tanzim edilen doktor raporlarında cinsel saldırıya iliskin bir bulgunun elde
edilememis olması, sanıgın tüm asamalarda magdure ile rızaya dayalı cinsel
ilikside bulundugunu savunması, magdurenin olaydan hemen sonra sorusturma
makamlarına basvurmamasının haklı ve kabul edilebilir bir gerekçesi olmaksızın,
evine gidip uyuması ve ertesi sabah uyanarak çalıstıgı gazetede islerini
hallettikten sonra karakola müracatta bulunması karsısında, savunmanın aksine,
sanıgın magdure ile rızası dısında cinsel iliskiye girdigine dair her türlü
süpheden uzak, kesin, somut ve inandırıcı bir delilin bulunmaması…” (Yargıtay
14. CD. 2014/643 E. 2014/4746 K. 09/04/2014 T.)
“…Mağdurenin
aşamalardaki çelişkili ifadeleri, istinabe yoluyla alınan 22.06.2011 tarihli
beyanında annesi ve yengesinin baskısıyla ifade verdiğini belirtmesi, tanık
...'in de aynı şekilde tutarsız beyanlarda bulunması, diğer tanık
...'in sanığın kendisine cinsel eylemde bulunduğuna dair mağdurenin herhangi
bir açıklamasının olmadığını söylemesi, tanık ...'ın sanığın cinsel eylemde
bulunduğunu gördüğüne dair ifadesinin bulunmaması, savunma ve tüm dosya içeriği
nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair cezalandırılmasına
yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı
gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, Kanuna
aykırı…” (Yargıtay 14. CD. 2018/4643 E. 2020/1668 K. 03/03/2020 T.)
“…Mağdurenin aşamalardaki başka delille
desteklenmeyen çelişkili beyanları, savunma ile tüm dosya içeriği
nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçları işlediğine dair
cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil
bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar
verilmesi, Kanuna aykırı…” (Yargıtay 14. CD. 2018/7099 E. 2020/1815 K.
09/03/2020 T.)
“…Mağdurenin aşamalardaki çelişkili
beyanları, savunma, tanık anlatımları ile tüm dosya içeriği nazara alındığında,
sanığın değişik tarihlerde mağdureye yönelik alıkoyma ve cinsel ilişki
eylemlerini cebir veya tehditle gerçekleştirdiğine dair cezalandırılmasına
yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı
gözetilerek atılı suçlardan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine
karar verilmesi, Kanuna aykırı…” (Yargıtay 14. CD. 2019/6190 E. 2020/1769 K.
04/03/2020 T.)
“…Katılanın
aşamalarda değişen çelişkili beyanları, savunma ile tüm dosya içeriği nazara
alındığında, sanığın üzerine atılı suçları işlediğine dair katılanın
soyut iddiası dışında cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin
ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde
mahkûmiyetine karar verilmesi, Kanuna aykırı…”
(Yargıtay 14. CD. 2015/7883 E. 2018/7735 K. 25/12/2018 T.)
“…mağdurenin anal ve vajinal yoldan zorla
gerçekleştirildiğini ileri sürdüğü cinsel istismar eylemlerine ilişkin olay
sonrası düzenlenen doktor raporlarında herhangi bir bulguya rastlanılmaması,
birbiriyle çelişen mağdurenin iddiasının tanık beyanları veya başkaca herhangi
bir yan delille desteklenmemesi ve tüm dosya içeriği nazara
alındığında, suça sürüklenen çocuk ile ların mağdureyle rızaen cinsel ilişkiye
girdikleri ya da zorla cinsel istismarda bulunduklarına ve ...'un mağdureye rızası dışında alıkoyduğuna
dair soyut iddia dışında cezalandırılmalarına yeter, her türlü şüpheden uzak,
kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilerek beraatleri yerine
yeterli olmayan yazılı gerekçelerle mahkûmiyetlerine karar verilmesi…” (Yargıtay 14. CD. 2018/574 E. 2018/2607 K.
09/04/2018 T.)
“Mağdurenin aşamalardaki çelişkili
beyanları, sanığın inkara yönelik savunması ve tüm dosya kapsamına göre,
eylemin nasıl ve ne zaman gerçekleştiğine ilişkin anlatımların mahkûmiyet hükmü
kurmaya elverişli olmadığı ve mevcut haliyle sanığın atılı suçu işlediği
hususunda cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve
inandırıcı delil bulunmadığı anlaşıldığından, beraati yerine yazılı
gerekçelerle mahkûmiyetine karar verilmesi…” (Yargıtay 14. CD. 2014/12387 E. 2017/6735 K.
26/12/2017 T.)
“…Mağdureleri n aşamalardaki çelişkili
beyanları, savunma, eylemlerin uzun süredir devam ettiği iddia edilmesine
rağmen mağdurelerin beyanlarının tanıklar tarafından doğrulanmaması, la ilgili
iddiaların aile içi uyuşmazlık sonrası gündeme getirilmesi, sanığın
mağdure ...'nun evden ayrılıp kaçtığını düşündüğü kişi hakkında 02.08.2011
tarihinde suç duyurusunda bulunmasından sonra 03.08.2011 günü ... tarafından
cinsel istismar iddialarının ortaya atılması, mağdure ...'nin de diğer
mağdurenin suç duyurusunda bulunmasından sonra cinsel istismar iddiasında
bulunması ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında sanığın, mağdurelere yönelik
çocuğun cinsel istismarı ve ...'ya yönelik tehdit suçlarını işlediği hususunda
cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin, tarafsız ve
inandırıcı delil bulunmadığı…” (Yargıtay 14. CD. 2017/4398 E. 2017/5619 K.
15/11/2017 T.)
“…Mağdurenin
aşamalardaki çelişkili anlatımları, gerçekleştiğini iddia ettiği eylemden
dolayı süresinde kolluğa başvurarak resmi şikayette bulunmayıp anılan olayla
ilgili olarak yaklaşık iki ay kadar sonra başka bir cinsel istismar eyleminden
dolayı yakalanan sanığı usulüne uygun şekilde yapılmayan işlemde teşhis etmesi
üzerine kamu davasının açılması, savunma ve tüm dosya içeriği nazara
alındığında, sanığın atılı suçu işlediği hususunda soyut iddia dışında
cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil
bulunmadığı anlaşıldığından, beraati…” (Yargıtay 14. CD. 2014/9936 E.
2017/3659 K. 05/07/2017 T.)
“…İntikalin, iddia edilen eylemden
yaklaşık bir ay sonra gerçekleşmesi, tanıkların aşamalarda değişen ve çelişen
anlatımları, sanığın yazılı ve sözlü savunmaları, mağdure ile arasında sınıfta kalan mağdurenin sene
tekrarı yapmadan bir üst sınıfa geçirilmesi hususunda husumet bulunması ve tüm
dosya içeriği nazara alındığında, sanığın atılı suçtan mahkumiyetine yeter, her
türlü şüpheden uzak, kesin, somut, tarafsız ve inandırıcı delil elde
edilemediği…” (Yargıtay 14. CD. 2016/9146 E. 2017/2488 K. 08/05/2017 T.)
“…mağdurelerin ifadeleri arasında
çelişki oluştuğu, mağdurelerin iddialarını eylemlerden uzun süre sonra dile
getirdikleri, sanığın savunmalarında üzerine atılı suçu inkar edip anılan
husumet oluşturacak sebebi dile getirdiği, mağdurelerin tan intikam
alacaklarına dair konuşmalarının da farklı yer ve zamanlarda birden fazla tanık
tarafından duyulduğu anlaşılmakla, mağdurelerin sanığa isnatta
bulunabilecekleri yönünde şüphe oluştuğu, bu nedenle sanığın müsnet suçları
işlediğine dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve
inandırıcı delil bulunmadığı…” (Yargıtay 14. CD. 2016/12325 E. 2017/1430 K.
22/03/2017 T.)
“…Olayın intikal şekli ve aile içi
uyuşmazlık ortamında ileri sürülmesi, sanığın aşamalardaki istikrarlı, suçu
inkara yönelik ve müşteki Filizle aralarında boşanma davasına da konu olan
husumet bulunduğuna dair savunmaları, bunu destekleyen tanık
anlatımları, mağdure, müştekiyle kardeşi tanık Gizem'in aşamalardaki
birbirleriyle çelişkili beyanları, mağdurenin intikal sonrası aldırılan muayene
raporları ve tüm dosya kapsamından sanığın, mağdureye yönelik beden veya ruh
sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçunu işlediği
hususunda cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin, somut,
tarafsız ve inandırıcı delil elde edilemediği…” (Yargıtay 14. CD. 2016/11974
E. 2017/735 K. 16/02/2017 T.)
“…Mağdurenin aşamalarda değişen ve birbiriyle
çelişen beyanlarda bulunup anlatımların hayatın olağan akışına da aykırı
olması, ... tarafından zorla
cinsel istismara maruz bırakıldığına dair herhangi bir biyolojik delil elde
edilememesi, mağdure ile annesi arasındaki telefon görüşme ve mesaj
kayıtlarını içeren bilirkişi inceleme tutanağının mahiyeti, taraflar arasında
2013 yılı Mayıs ayında ... tarafından
gerçekleştirildiği iddia edilen eylemlere ilişkin devam etmekte olan dava
nedeniyle husumet bulunması ve tüm dosya içeriği karşısında, ların atılı
suçlardan cezalandırılmalarına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin, somut,
tarafsız ve inandırıcı delil bulunmadığı…” (Yargıtay 14. CD. 2016/9338 E.
2017/324 K. 30/01/2017 T.)
“…Mağdure ile müşteki annesinin
aşamalardaki çelişki beyanları, savunma, 06.04.2015 tarihli sosyal inceleme
raporu ve 19.07.2015 günlü adli görüşme raporu içeriği, tanık beyanları, ile müşteki anne arasında husumet olduğu
hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın mağdureye yönelik
çocuğun basit cinsel istismarı ve tehdit suçlarını işlediği hususunda
cezalandırılmasına yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil
elde edilemediği…” (Yargıtay 14. CD. 2016/1907 E. 2016/6007 K. 22/06/2016
T.)
“…taraflar arasında sanığın üstlendiği
dolap yapımından kaynaklanan anlaşmazlık nedeniyle husumet bulunması ve
mağdurenin kendisine cinsel saldırıda bulunan la iş yapmaya devam ederek bir
kaç kez evde yalnız bulunduğu sırada eve gelmesine rıza göstermesinin de
hayatın olağan akışına uygun olmaması karşısında, sanığın mağdureye
yönelik basit cinsel saldırı eylemlerinde bulunduğuna dair mağdurenin
aşamalardaki çelişkili anlatımları dışında sanığın cezalandırılmasına yeter her
türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı…” (Yargıtay 14.
CD. 2013/10860 E. 2015/9960 K. 28/10/2015 T.)
“…Mağdurenin aşamalarda değişen ve
birbiriyle çelişen beyanları, olayın adli makamlara intikal zamanı ve tüm dosya
içeriğinden, sanığın savunmasının aksine cezalandırılmasına yeter kesin
ve inandırıcı delil bulunmadığı…” (Yargıtay 14. CD. 2013/9244 E. 2015/8312
K. 14/09/2015 T.)
“…Olayın intikal şekli ve zamanı,
mağdurenin aşamalardaki çelişkili ve tutarsız beyanları, savunma ile
tüm dosya kapsamı nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine
dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı
delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar
verilmesi, Kanuna aykırı…” (Yargıtay
14. CD. 2017/707 E. 2020/1132 K. 12/02/2020 T.)
“…Mağdurun
aşamalardaki çelişkili beyanlarına, ların savunmalarına, olayların intikal
süresine ve tüm dosya kapsamına göre; mağdurun soyut ve çelişkili beyanları
dışında ların atılı suçları işledikleri hususunda cezalandırılmalarına yeter,
her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek
beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi, Kanuna
aykırı…” (Yargıtay 14. CD.
2018/4728 E. 2018/6569 K. 12/11/2018 T.)
“…Olayın intikal şekli ve zamanı,
mağdurenin aşamalardaki çelişkili ifadeleri, tanıklar ...'nin,
mağdurenin beyanlarıyla çelişen anlatımları, savunma ve tüm dosya içeriği
nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair
cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil
bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar
verilmesi, Kanuna aykırı…” (Yargıtay
14. CD. 2019/2294 E. 2020/1600 K. 27/02/2020 T.)
“…Mağdure
soruşturma aşamasında yaz tatili süresince çalışmak için girdiği işyerinde
sanığın 2011 yılı Temmuz ayında kendisine yönelik cinsel davranışlarının
başladığını ve Ağustos ayında da anal ve oral yoldan defalarca tecavüze
uğradığını belirtmesine rağmen gerek sanığın ilk cinsel davranışlarının
başladığını söylediği Temmuz ayında, gerekse Ağustos ayı içerisinde işyerinde
çalışmaya devam edip, okulların açılacak olması nedeniyle işten ayrılması,
ayrıca sanığın cinsel birlikteliklerini anlatacağı yönündeki tehditi üzerine
daha sonraki cinsel saldırılarına sesini çıkartamadığını iddia eden mağdurenin,
işyerinden ayrıldıktan sonra da sanığın böyle bir olayı anlatmasının mümkün
olmasına rağmen işten ayrıldıktan sonra sanığın kendisini birlikte olmak için
çağırdığında kabul etmediğini beyan etmesi,
hakkında herhangi bir merciiye şikayette bulunmaması, kovuşturma
aşamasında mağdurenin olay tarihinde 18 yaşından büyük olduğu tespit edilerek
yaşı düzeltilmiş ise de, öncesinde mağdurenin yaşının 16 olarak bilinmesi
nedeniyle, evli ve esnaf olan sanığın böyle bir olayı anlatması durumunda
çevresinde zor duruma düşebileceği gibi cezai sorumluluğunun da söz konusu
olabilmesi, mağdurenin ablası olan tanık Halisa'nın; mağdurenin Ramazan ayı
boyunca eve gece 24:00-01:00 saatlerinde gelerek, çalıştığı işyerinden
elbiseler, aksesuarlar ve takılar getirip, bu elbiseleri ve takıları patronunun
hediye olarak verdiğini söylediğine ilişkin beyanları, yine mağdurenin, annesi
Hatice'ye çalıştığı işyerinin sahibi olan sanığın kendisi ile birlikte olmak
istediğini anlatma şekline göre, annesi tarafından bu durumun sanığın kızıyla
evlenmek istediği şeklinde algılanması ve mağdurenin kovuşturma aşamasında
önceki anlatımlarından da dönmüş olduğu nazara alındığında sanığın tehdit
yoluyla cinsel saldırıda bulunduğu iddiası şüphe boyutunda kalmaktadır……mağdurenin
telefon görüşmelerine ilişkin HTS kayıtlarından; belirtilen tarihlerde la
yaptığı telefon görüşmeleri dışında, başka kişilerle de gece geç saatlere, bazı
günler sabah saatlerine kadar telefon görüşmeleri ve mesajlaşmalarının olduğu,
ayrıca soruşturma aşamasında işten ayrılmasından sonra sanığın kendisini
telefonla rahatsız etmesi nedeniyle bu telefon hattını kırarak kapattığını
belirtmesine rağmen, hattın 30.03.2012 tarihine kadar fiilen kullanıldığı
anlaşılmıştır. Yine tanık Melek aleyhine
beyanlarda bulunmuş ise de; mağdure ile tanıklar Necla ve Songül'ün, Melek'in
beyanlarını doğrulamayarak adı geçenle
arasında problemler olduğunu belirtmeleri karşısında, Melek'in
beyanlarının aleyhine değerlendirilmesi
mümkün değildir. Bu nedenlerle; yapılan muayenesinde cinsel saldırıya
yönelik herhangi bir bulgu ve emare tespit edilmeyen, aşamalarda
çelişkili beyanlarda bulunan ve kovuşturma aşamasında hakkındaki suçlamalarından dönen mağdureye
yönelik gerçekleştirildiği iddia olunan cinsel saldırı eyleminin sabit olduğuna
ilişkin, sanığın savunmasının aksini gösterir her türlü şüpheden uzak, kesin ve
inandırıcı delil bulunmadığı anlaşıldığından…” (Yargıtay CGK.
2014/14-604 E. 2015/37 K. 10/03/2015 T.)
Mağdurenin
aşamalardaki çelişkili beyanları, olay tarihi ile olayın karakola başvuru
yoluyla intikali arasında bir buçuk yılı aşkın bir sürenin geçmiş olması, sanığın
aşamalardaki savunmalarında atılı suçu işlemediğine ilişkin istikrarlı
savunmaları, mağdurenin annesi tanık Elif ile babası müşteki Hüseyin'in 1999
yılında Elif'in babası olan sanığın evlenmelerine rıza göstermemesi sebebiyle
kaçarak evlenmeleri, bu sebeple de aileler arasında anlaşmazlık ortaya çıkması,
ayrıca 2008 yılı içerisinde mağdurenin annesinin bu kez babasına boşanma davası
açması sebebiyle müşteki Hüseyin ve ailesinin ayrılmak isteyen tanık Elif'e ve
babası sanığa husumet beslemeleri, yine mağdurenin dosyada mevcut
raporlarında cinsel istismara maruz kaldığına yönelik herhangi bir maddi
delilin bulunmaması ve tüm dosya içeriği karşısında, sanığın üzerine atılı
çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin,
yeterli ve inandırıcı delil elde edilemediğinden…” (Yargıtay 14. CD.
2014/5780 E. 2014/14913 K. 30/04/2012 T.)
“…gerçekleştiğini iddia ettiği ilk
olaydan sonra ikinci kez çağırdığında sanığın yanına tekrar gitmiş olması ve
cinsel istismarda bulunduğunu iddia ettiği sanığın yanına İstanbul'a olaydan
sonra giderek bir süre birlikte yaşaması hayatın olağan AKIŞINA AYKIRIDIR.
Kaldı ki katılanın, sanığın birlikte yaşadığı tanık Sultan Erdoğan'a gönderdiği
tespit edilen mesaj içeriklerinde sanığa yönelik olarak kullandığı "ben
babamın kızıyım, babamın hatırına susuyorsak, babamdan bir fiske
yememişken" şeklindeki ifadeler de cinsel istismar eyleminde
bulunduğu iddia edilen bir baba için kullanılması beklenen BEYANLARLA
ÖRTÜŞMEMEKTEDİR…
…Bu durum
karşısında katılanların aşamalardaki beyanları arasındaki çelişkiler ve hayatın
olağan akışına uymayan hususlar, la katılanlar ve anneleri arasında sanığın bir
başka kadınla birlikte yaşaması nedeniyle husumet bulunması, gerçekleştiği
iddia olunan eylemlerden çok uzun bir süre sonra şikayette bulunulması,
tanıklar Zeynep Açıkgöz, Berna Sibel Sönmez, Ahmet kızı Naciye Açıkgöz ve Erdem
Balaban'ın katılan Yüksel ve tanık Ahmet Yalçın kızı Naciye Açıkgöz'ün
beyanlarının doğru olmadığını ifade etmiş olmaları, sanığın tüm aşamalarda
ısrarla ve tereddüde yer vermeyecek şekilde suçlamaları kabul etmemesi,
katılanların anlatımları dışında yargılamaya konu eylemlerin gerçekleştiğine
ilişkin herhangi bir delilin dosya içerisinde bulunmadığı birlikte nazara
alındığında, sanığın üzerine atılı öz kızları olan katılanlara yönelik çocuğun
cinsel istismarı suçlarını işlediği iddiasının sabit olmadığı ve şüphe
boyutunda KALDIĞI ANLAŞILMAKTADIR…” (Yargıtay CGK. 2013/14-711 E. 2014/530
K. 02/12/2014 T.)
“…Mağdure anlatımlarında, soyut olarak
zor ve tehditten bahsetmiş ancak zorun veya tehditin nasıl YAPILDIĞINI
AÇIKLAMAMIŞTIR. Cebrin, ırza geçme fiilinden önce mağdureye yönelik OLMASI
GEREKMEKTEDİR. Tehdit ise, kendisi veya yakınlarının ağır bir zarara uğratılacağı
hususunda, belli bir boyuta ulaşan, kolayca kurtulma olanağı olmayan, ırza
geçme fiilinden daha ağır bir sonuç doğuracak nitelikte olması nedeniyle
mağdurun daha hafif nitelikteki ırza geçme fiilini kabul etmek zorunda OLDUĞU
HALLERDİR.
Somut olayda,
akıl veya beden hastalığı bulunduğu ileri sürülmeyen mağdureye yönelik
aldatıcı, kandırıcı hareketlerden söz edilmemiş, zor ve tehditin ne şekilde
YAPILDIĞI AÇIKLANMAMIŞTIR. Zora ilişkin bir kanıt ELDE EDİLEMEMİŞTİR.
Mağdurenin ifadeleri de çelişkili olup tehditin belli bir boyuta ulaştığı,
kolayca kurtulma olanağının bulunmadığı, ırza geçme fiilinden daha ağır
sonuçlar doğuracak nitelikte olduğu hususunda da bir iddia ve açıklama YER
ALMAMAKTADIR. Mağdure, olayı hemen annesine veya YAKINLARINA ANLATMAMIŞTIR.
Saçı başı dağınık bir halde görüldüğünde, anneannesine yine olaydan SÖZ
ETMEMİŞTİR. Uzun süre şikayetçi olmamış, üvey dayısıyla karı-koca hayatı
yaşamış, bir başkasıyla evlenmek istediğinde, ayıplı durumunu izah edebilmek
amacıyla şikayette bulunmuş, fiilin zorla İŞLENDİĞİNİ BİLDİRMİŞTİR. Bu
hususlar, fiilin rızaya dayalı OLDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR…” (Yargıtay CGK.
2000/5-196 E. 2000/19 K. 17/10/2000 T.)
“…Olayın intikal şekli ve zamanı, ların
istikrarlı ve uyumlu savunmaları, mağdurenin aşamalardaki çelişkili beyanları, mağdure
hakkındaki 07.10.2010 tarih ve 2010/10252 sayılı rapor içeriğinde genital
muayene sonucu elde edilen bulgunun 2-4 gün aralığında gerçekleştiğinin
bildirilmesine karşın mağdurenin soruşturma beyanında ... tarafından rapor tarihinden yaklaşık 9
gün önce nitelikli cinsel istismara maruz kaldığını belirtmesi, tanıkların
mağdurenin beyanları ile örtüşmeyen anlatımları ve tüm dosya kapsamına göre,
ların farklı tarihlerde birbirlerinden bağımsız olarak mağdureye yönelik kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma ve ...'ın
çocuğun basit cinsel istismarı, ...'ın
ise çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarını işlediklerine dair
cezalandırılmalarına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil
elde edilemediği anlaşıldığından, atılı suçlardan beraatleri yerine yazılı
şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi, Kanuna aykırı…” (Yargıtay 14. CD. 2017/293 E. 2017/1380 K.
16/03/2017 T.)
“…Mağdurenin, üvey babası olan tarafından kendisine yönelik
gerçekleştirildiğini iddia ettiği cinsel eylemlerin zamanı ve şekli konusunda
ayrıntı içermeyen beyanlarının aşamalarda hem kendi içerisinde hem de tanık
beyanları ile çelişmesi, müşteki annenin müşterek haneyi terk
etmesinden önce yargılamaya konu eylemlerden haberdar olduğunu iddia etmesine rağmen,
sanığa karşı açmış olduğu boşanma davasında ve bundan kısa süre sonra tarafından kendisi ile birlikte annesi ve
kardeşine karşı işlenen kasten yaralama, tehdit ve hakaret eylemlerinin ihbarı
sırasında cinsel istismardan hiç bahsetmemesi, beyanlarının tanık anlatımları
ile çelişmesi, müşteki ve ailesi ile
arasında yaşanan olaylar nedeniyle husumet bulunması ve bu
anlaşmazlıkların ardından yaklaşık 6 ay sonra ilk olarak müşteki ... tarafından
cinsel istismarın gündeme getirilmesi, sanığın aşamalarda suçu inkara
yönelik savunmaları ve tüm dosya kapsamına göre sanığın, mağdureye yönelik
cinsel istismar suçunu işlediğine dair savunmasının aksine cezalandırılmasına
yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği
anlaşıldığından, beraati yerine delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek
yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, Kanuna aykırı…” (Yargıtay 14. CD. 2016/8186 E. 2017/2592
K. 11/05/2017 T.)
“…Bir iddianın samimiyeti ve doğruluğu, suçun
işlendiği yer, zaman, işleniş biçimi, tarafların kişilikleri, iddianın
aşamalardaki değişmezliği nazara alınarak değerlendirilmelidir.
Mağdurenin
iddiası, aşamalarda değiştiği gibi kendi içinde de çelişkilidir. Bu
çelişkiler, gereksiz ayrıntılara yönelik olmayıp suça ve suçun işlendiği tarihe
ilişkindir. İddia, olay tarihini belirleyen doktor raporu ile doğrulanmamış
aksine, belirtilen tarihlerde suçun işlenmediği saptanmıştır.
Sanığın;
yüklenen suçu işlediğine dair savunmasının aksini gösterir, cezalandırılmasına
yeterli, her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı kanıt bulunamamıştır…” (Yargıtay CGK. 1991/75 E. 1991/103 K.
01/04/1991 T.)
“…Mağdure, annesi katılan Nezaket ve
ablası olan tanık Sümeyye'nin aşamalarda değişen ve birbiriyle de çelişen
anlatımları, mağdurenin Cumhuriyet Savcılığında alınan 04.09.2008
tarihli beyanında tarafından
gerçekleştirilen iki eylemden bahsettiği halde, 25.02.2009 tarihli savcılık
beyanında ilk eylemi anlatarak başkaca herhangi bir olayın gerçekleşmediğini bildirmesi
ve her iki beyanında olayların üvey annesi ile birlikte ikamet ettikleri evde
olduğunu söylemesine rağmen 15.09.2009 tarihli celsede olayların üvey annenin
annesine ait evde yaşandığını belirtmesi, bacaklarını okşama şeklinde tezahür
eden ikinci eylemi ablası tanık Sümeyye'nin de gördüğünü söylediği halde, tanık
Sümeyye'nin bu konuda aynı celse çelişkili beyanlarda bulunması ve bu
karışıklığa geçerli bir açıklama getirememesi, katılan Nezaket'in müracaatında
sanığın her iki kızına yönelik cinsel eylemleri bulunduğunu bildirmesine karşın
tanık Sümeyye'nin sanığın kendisine herhangi bir cinsel davranışta
bulunmadığını net olarak ifade etmesi, müracaatın, olaydan yaklaşık olarak bir
yıl sonra, üvey anne tarafından gerçekleştirildiği iddia olunan kötü muamele
mahiyetindeki eylemler nedeniyle şikâyetçi olunurken ve çocukların velâyetini
almak isteyen öz anne tarafından yapılmış olması, sanığın suçlamaları kabul
etmediğine dair istikrarlı savunmaları ve bu savunmayı doğrulayan tanık
anlatımları ile tüm dosya içeriğinden, sanığın atılı suçu işlediğine ilişkin
cezalandırılmasına yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil
bulunmadığının anlaşılması karşısında, şüpheden
yararlanır ilkesi de nazara alınarak atılı suçtan beraati yerine yazılı
gerekçeyle mahkûmiyetine karar verilmesi,Kanuna aykırı…” (Yargıtay 14. CD.
2012/11451 E. 2014/8940 K. 30/06/2014 T.)
“… savunmaları, mağdurenin aşamalardaki
çelişkili beyanları, tanığın görgüye dayalı olmayan beyanları, olaydan
sonra tanığın evine gidip olayları anlatan mağdurenin olay günü değilde ertesi
gün annesine gittikten sonra karakola başvurması ve tüm dosya kapsamına göre, sanığın
üzerine atılı suçları işlediği hususunda cezalandırılmasına yeter her türlü
şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinin anlaşılması
karşısında atılı suçlarından beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar
verilmesi…” (Yargıtay 14. CD. 2018/3752 E. 2018/6405 K. 05/11/2018 T.)
“…Katılanın aşamalardaki çelişkili
beyanları, adli muayene raporu, dosya kapsamına alınan HTS kayıtları ile mesaj
tespit tutanağı içeriği, olay anına ilişkin kayıtla ilgili yaptırılan ses
çözümü içeriği, savunma ve tanık beyanları ile tüm dosya kapsamı nazara
alındığında ların, eylemlerini zorla gerçekleştirdiklerine dair katılanın
aşamalardaki çelişkili ve maddi delillerle desteklenmeyen ifadeleri dışında
cezalandırılmalarına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil
bulunmadığı gözetilerek atılı suçlardan beraatleri yerine yazılı şekilde
mahkûmiyetlerine karar verilmesi…” (Yargıtay 14. CD. 2018/5653 E. 2018/5385 K.
24/09/2018 T.)
“…Olayın intikal zamanı, şekli,
müştekinin aşamalardaki çelişkili beyanları, sanığın ise aşamalardaki mağdure
ile sevgili olduklarını ancak cinsel ilişkide bulunmadıklarına dair savunması,
tanık... 'nin ise beyanlarında mağdurenin rızalı olarak la ilişki yaşadığını
kendilerine söylediği yönündeki beyanları, bu nedenle mağdurenin adli raporunda
belirtilen bulgunun zorla anal ilişki yaşandığı yönündeki mağdure iddiasına
yeterli delil teşkil edemeyeceği hususu da göz önüne alınarak, mağdurenin başka
delille desteklenmeyen beyanları dışında, sanığın yüklenen suçları işlediğine
dair her türlü şüpheden uzak, yeterli, kesin ve inandırıcı delil elde
edilemediği gözetilmeden, hakkında beraat kararları verilmesi gerektiği halde
yazılı gerekçelerle mahkumiyet hükümleri kurulması, Kanuna aykırı…” (Yargıtay 14. CD. 2018/1953 E. 2018/6901
K. 19/11/2018 T.)
“…Latince “in dubio pro reo” olarak
ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan
“şüpheden yararlanır ilkesi” ceza
yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir.
Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen
bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Kuşkulu ve aydınlatılamamış olaylar
ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza
mahkûmiyeti bir olasılığa değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu
ispat, teoride olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir.
Yüksekte olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza
yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. Bu
açıklama ışığında somut olay incelendiğinde, mağdure ile tanıkların
aşamalardaki çelişkili beyanları, sanığın istikrarlı savunması ve tüm dosya
kapsamına göre, sanığın müsnet suçu işlediğine dair mahkûmiyetine yeter, her
türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşıldığından,
ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerinden olan “Şüpheden yararlanır” ilkesi de gözetilerek beraatine
karar verilmesi yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine hükmedilmesi, Kanuna
aykırı…” (Yargıtay 14. CD. 2016/1933
E. 2016/5622 K. 07/06/2016 T.)
Yukarıda
ayrıntılarıyla arz ve izah ettiğimiz üzere,
Müşteki D.A.’ın Sayın
Adnan Oktar ve arkadaşlarına husumet duyan bir kısım müştekilerin
yönlendirmesiyle tamamen ÇELİŞKİLİ, GERÇEK DIŞI, MESNETSİZ ve TUTARSIZ iddia ve
ithamlarla dolu ifadelerine, Yargıtay’ın belirlediği mağdur ifadelerinin
çelişki hususundaki kriterler açısından değerlendirildiğinde de itibar edilmesi
mümkün değildir.