Özellikle geçtiğimiz 2-3 yıldır ülkemizde dindarlık oranının giderek düştüğü, başta gençlerin deizme veya ateizme yöneldikleri bilinen ve çok konuşulan bir gerçek.

2019 yılında yapılan geniş çaplı bir araştırmanın sonuçlarına göre, 

  • Kendini ‘dindar muhafazakâr’ olarak tanımlayanların oranı yüzde 25’ten 15’e düşerken, ‘modern’ olarak tanımlayanların oranının ise yüzde 29’dan 42’ye yükseldiği açıklanmıştır.
  • Gençlerde oruç tutanların oranı yüzde 74’ten 58’e, düzenli olarak namaz kıldığını belirtenlerin oranı yüzde 27’den 24’e gerilemiştir. 
  • Ateistim diyenler 10 yılda yüzde 1’den yüzde 4’e çıkmış, başını örtenlerin oranı yüzde 57-58’den 50’ye düşmüştür. 

Yine, 2019 yılında yapılan bir başka araştırma ise, eskiden hep bildiğimiz Türkiye’nin yüzde 99’unun Müslüman olduğu gerçeğinin artık geçerli olmadığını göstermiştir. Bu araştırmaya göre, nüfusun yüzde 89.5’i kendini “Müslüman”, yüzde 4.5’i “deist”, yüzde 2.7’si “Allah’ın varlığından şüphe eden”, yüzde 1.7’si “ateist” olarak tanımlamaktadır. 

Bu sonuçla,r 2017 yılında yapılan araştırmanın sonuçlarından son derece farklıdır; yüzde 99,9 oranda “kendimi Müslüman olarak kabul ediyorum” diyen nüfusun 2 yıl içinde dindarlık oranı belirgin derecede düşmüştür.

DİNDAR BİR PARTİNİN BAŞTA OLDUĞU, GEÇMİŞTE YAŞANAN BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI GİBİ YASAKLARIN KALKTIĞI, İMAM HATİP LİSELERİNİN SAYISININ ARTIRILDIĞI, BİRÇOK DİN ALİMİNİN, HOCANIN TELEVİZYONLARDA, SOSYAL MEDYADA PROGRAMLARININ, KONUŞMALARININ YAYGINCA OLDUĞU, CUMA HUTBELERİNİN ARTIK ONLİNE YAYINLANARAK HERKESE ULAŞABİLDİĞİ, HER MAHALLEDE BİRÇOK CAMİİ BULUNDUĞU, ÇAMLICA VE AYASOFYA CAMİİLERİ GİBİ BÜYÜK İHTİŞAMLI CAMİLERİN İBADETE AÇILDIĞI, DİNDAR NESİL YETİŞTİRME PROJESİNE SAHİP BİR SİYASİ PARTİNİN İKTİDARDA OLDUĞU BİR DÖNEMDE, BUNCA ÇABAYA, İYİ NİYETE RAĞMEN DİNDARLIĞIN NASIL OLUP DA GERİLEDİĞİ, ÜZERİNDE ÇOK DÜŞÜNÜLMESİ GEREKEN BİR KONUDUR. 

Demek ki, mevcut yaklaşımlar, Diyanetin İşleri Başkanlığı'nın çalışmaları, yayınları, sempozyumları, TV’lerde ve sosyal medyada yer verilen din alimlerinin konuşmaları, üslubu, anlattıkları GÜNÜMÜZ GENÇLERİNE HİTAP ETMEMEKTEDİR. Günümüz gençlerinin dışa dönük, araştıran, sorgulayan, her türlü bilgiye her an ulaşabilen, dinamik, özgürlükçü, kurallardan sıkılan yapısı, günümüzde dinin anlatılış ve temsil şekli ile kesinlikle örtüşmemektedir. 

Nüfusun, özellikle de gençlerimizin dinden uzaklaşmaları çok vahim, ivedilikle çözüm bulunması gereken en aciliyetli sorunlardan biridir. Milli ve manevi değerlerinden uzaklaşmış bir nesil, devletimizin önemli bir beka sorunudur.

Bu sorunu çözebilmenin yolu, öncelikle gençleri dinden, maneviyattan uzaklaştıran nedenleri tespit etmek ve bu nedenleri ortadan kaldırmaktır. 

Gençlerin dinden uzaklaşmalarının nedenleri şöyle özetlenebilir: 


BİRİNCİ NEDEN: NÜMÜZ GENÇLERİ MODERN VE DIŞA DÖNÜK YAPIYA SAHİPTİR; ANCAK DİNİ ANLATANLAR ÇOĞUNLUKLA İÇİNE KAPALI, ZEVK VE ESTETİKTEN UZAK KIYAFETLER GİYEN, SIKICI, ORTODOKS GÖRÜNÜMLÜ KİŞİLERDİR. 

Gençler kendileri gibi görünmeyen, modernlikten uzak kişileri önemsemiyor, onların anlattıklarını dikkate almayabiliyorlar. Kimse ezik, kültürü az, tarzı, üslubu itici kimselerin inancına, düşüncelerine önem vermiyor. 

Ama görünümüyle, modernliği, şıklığı, hitabeti, duruşu, eğitimiyle dikkat çeken, saygın, ileri görüşlü, dışadönük, neşeli, nitelikli, güçlü olduğunu hissettiren kişilere saygı duyup onları dinliyorlar. 

Genç Dernek üyesi, dindar ve eğitimli bazı gençlerin biraraya gelerek oluşturdukları bir metinde, bu durum gençler tarafından şöyle özetlenmektedir: 

“Farklı görüşlere sahip kişilerin ortak bir zeminde konuşmaları ne yazık ki günümüzde mümkün olamıyor. Gençlerin model olarak kabul ettikleri yahut edebilecekleri hocaların kamera ve mikrofonlar karşısında düştükleri haller, takındıkları tavırlar ve üslupları birçok farklı kesimden gençleri dinden de uzaklaştırabiliyor. İslam her soruya cevap verebilecek bir din olsa da bu dini temsil ettiğini iddia eden veya bu hissi bizlere veren hocaların dilleri ve üslupları gençleri soğutuyor.”

Geçmişte içine kapalı, aileden gördüğü kadarıyla dini yaşayan bir nesil vardı, fakat yeni nesil aileden aldığı eğitimle yetinmiyor, araştırıyor, konuşuyor, soruyor, düşünüyor. Ancak araştırdığında, konuştuğunda din hakkında ikna edici, saygı duyacağı türden kaynaklar bulamadığında dinden uzaklaşabiliyor. Diğer yandan, kendisinde saygı uyandıran, sözüne itimat edeceğini hissettiği, aydınlık, eğitimli, kültürlü gördüğü kişilerin sözünü dinliyor. 

Dini anlatan kişilerin hem fikir yapıları hem de görünümleri itibariyle dışa dönük, modern, aydın, eğitimli, kültürlü, hitabetiyle, kıyafetiyle, duruşuyla, üslubuyla, el, kol hareketlerine, mimiklerine kadar saygı, hayranlık, güven oluşturacak kişiler olmaları; eğitimli, kültürlü, modern kişileri etkileyebilecek bir stil oluşturulması elzemdir. Aksi takdirde, daha ilk dakikadan itibaren gençler dinlemeyi bırakacaklardır. 

Vaizlerin, dini anlatan kişilerin, hocaların, alimlerin 1400 yıl öncesinin dilini, kelimelerini, kıyafetlerini, saç stilini kullanmaları yeni nesli tatmin etmemekte, tüm bunlar itici gelmektedir. Peygamber Efendimiz (sav), dini tebliğ ederken, kendi döneminin modernliğini, kültürünü, zevkini, estetiğini, dilini, modasını en güzel, en etkili şekilde kullanmıştır. Dolayısıyla, 1400 yıl sonra da günümüzün modası, kültürü, zevki, dili aynı etkinlikle dini tebliğ için kullanılmalıdır. Aksi, dinden soğutan, olumsuz bir etki yapmaktadır. 

Dinin anlatılmasında, eğitimli, kültürlü, modern sivil toplum kuruluşlarının önü açılmalı, Diyanet İşleri Bakanlığı bu camialarla işbirliği içinde olmalıdır. 


İKİNCİ NEDEN: DİN ANLATILIRKEN HEP YASAKLAR, KURALLAR, ÇOĞU ZAMAN DA HURAFELER ANLATILMAKTADIR.

Oysa, gençlere öncelikle imanın temeli, Allah’ın varlığının delilleri, dünyanın ve canlılığın tesadüflerin eseri olmadığı gibi en hayati gerçekler anlatılmalıdır. Bunun için de bilimsel delillerle ikna edici, sade ve etkili bir anlatım gerekmektedir. 

Materyalist ve Darwinist felsefenin bilimsel geçersizliğini bilimsel, sade ve ikna edici metotlarla gençlere anlatmak en öncelikli hedef olmalıdır. Allah’ın varlığına ikna olan gençler zaten ardından Allah’ı tanımak, O'nun kendilerinden ne istediğini öğrenmek isteyecekler, O'na daha çok yakınlaşmaya çalışacaklardır.

Sayın Adnan Oktar’ın bu yöndeki çalışmalarının ülkemizde ve tüm dünyada bu kadar etkili olmasının nedeni, bilimsel açıdan ikna edici, sade, modern görünümlü, iç açıcı, romantiklikten, ağır ağdalı bir dilden uzak, gerçekçi, samimi üslubudur. Eserleri sayesinde milyonlarca genç tüm dünyada Allah’ın varlığına ve İslam’ın hak din olduğuna kanaat getirmiştir. "Ben Müslümanım" diyenler dahi, bu eserler sayesinde tahkiki imana kavuşmuşlar, geleneksel ve yüzeysel anlaşıyla değil, düşünerek, araştırarak, bilinçli olarak muhakeme edip Allah’a ve Kur’an’a iman edip başkalarına da en güzel şekilde anlatabilen müminler olmuşlardır. 

Bu eserlerin oluşturduğu zemin sayesinde sağ bir parti açık ara fark ile iktidar olmuş ve 18 yıl boyunca da halen iktidardadır. Dikkat edilirse, AK Parti oylarındaki düşüşle, özellikle de üç büyük şehir ve sahil kesimlerindeki oy kaybı ile nüfusumuzdaki dindarlık oranının düşüşü doğru orantılıdır. 

Gençler, bilime, somut gerçeklere, ispata önem vermektedir. Bilimsel, ispatlı anlatımlarla gençlere Allah’ın varlığının delillerinin anlatılması ve bu çalışmaları yapanların yolu açılarak devletimiz tarafından desteklenmeleri çok aciliyetli bir ihtiyaçtır. 

Ortada böyle acil bir ihtiyaç varken bir de üstüne, bu en hayati konuları en etkili ve en akılcı biçimde açıklayan, 30 yılı aşkın süredir oluşturulmuş olan Harun Yahya Külliyatı imha edilmeye çalışılmaktadır. Devletimiz, toplum ciddi bir manevi kan kaybındayken, bu kan kaybını önleyecek ilaçlar yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu akıl tutulması, tabiri caizse cinnet engellenmezse, dünyadaki sonuçları ve Allah Katındaki vebali çok vahim olabilir. 


ÜÇÜNCÜ NEDEN: GENÇLER TAHAKKÜM EDİCİ, AĞDALI, ŞİİRSEL BİR ÜSLUPLA YAPILAN ANLATIMLARDAN ETKİLENMİYOR. BU TÜR ÜSLUPLARI KÜÇÜMSÜYOR HATTA ALAYA ALIYORLAR. BU TÜR ANLATIMLARI GERİ KALMIŞ BİR ALT KÜLTÜRÜN ÖZELLİKLERİ OLARAK GÖRÜYORLAR. BU TÜR SAMİMİYETSİZ VE SUNİ ÜSLUPLARLA ANLATILAN KONULARDA DOĞRULUK PAYI OLSA DAHİ İTİBAR ETMİYORLAR. NE YAZIK Kİ, GÜNÜMÜZDE DİNİ ANLATANLARIN TAMAMINA YAKINI BU TÜR BİR ÜSLUP KULLANIYOR. 

Örneğin, Genç Derneği’ndeki gençler konuyla ilgili tespitlerini şöyle dile getirmekte:

“Popüler din dilinin farklı fraksiyonları var. Kimisi çok romantik, çok şiirsel bir dil. Mesela ağlak hatipler var, onlar bu konuda epey iyiler. Süsleyip durdukları kelimeleri piyasaya sürerek oluşturdukları bir dil var. İkincisi tahakküm edici üsluplarla kürsülerden konuşan hocalar. Her ne kadar gelenekçi yanımız dolayısıyla bunları genelde yadırgamasak da sokak bunu kabul etmeyebilir, nitekim de etmiyor. Tepeden bakıp emir kipi ile konuşan dil, gençlere tesir etmiyor. Eyledikleri ile söyledikleri birbirini tutan modellere ihtiyacımız var.” 

Bu gençlerin ifade ettikleri son derece önemlidir. Gençler mütevazi, yaptıkları söyledikleri uyumlu, üst perdeden konuşmayan, süslü kelimeler, ağır ağdalı bir dil yerine sade, samimi bir üslup kullanan, gerçekçi konuşan kişilere itibar ediyorlar. 


DÖRDÜNCÜ NEDEN: SEVGİSİZ VE ANLAYIŞSIZ BİR DİN ANLATILIYOR, OYSA KUR’AN’IN TEMELİ SEVGİYE DAYALIDIR. 

Bazı hocalar, alimler, hatipler, çoğunlukla ayrıştıran, Kur’an’a uymayanlara karşı sevgisiz, onları uzaklaştıracak, sert, anlayışsız bir üslup kullanıyorlar.

Oysa Allah’ı, Kur’an’ı, dini sevdirmek için, Kur’an’da tavsiye edilen sevgi dilini kullanmak gerekir. İnsanları dine ısındırmak, dini onlara sevdirmek için öncelikle dindarların kendilerini sevdirmeleri, dini anlatacakları kişilere dostluk ve sevgi elini uzatmaları gerekir. Kur’an’da bunun birçok örneği bulunmaktadır.

Örneğin, Allah yumuşak davranılması gerektiğini, aksi takdirde insanların dağılıp gideceklerini bildirmektedir. Sertlik, katılık, insanları dinden uzaklaştırıp, soğutmaktadır

Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 159) 

Allah, kalbi İslam’a ısındırılacaklar için harcama yapılabileceğini bildirmektedir. Yani, kalbi İslam’a ısındırılacak kişileri sevindirmek, onlara güzellikler sunmak gerekir.

Sadakalar, –Allah'tan bir farz olarak– yalnızca fakirler, düşkünler, (zekat) işinde görevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 60)

Allah hep güzel söz söylenmesini, kötülüğe dahi en güzel sözle karşılık verilmesini, bu şekilde düşmanların dahi dost olabileceğini bildirmektedir. Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)

İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)

Günümüzde de insanlara, özellikle de gençlere hitap ederken bu gerçekler unutulmamalı, daima sabırlı, sevecen, kucaklayıcı, ayrıştırmayan bir üslup kullanılmalıdır. İslam sevgi dinidir. Bu sevginin, sıcaklığın herkese hissettirilmesi, insanları dine yaklaştıracaktır. Aksi tavırlar ise uzaklaştıracaktır. 


BEŞİNCİ NEDEN: GENÇLER DİNİ YAŞADIKLARINDA MÜZİKTEN, SANATTAN, DANSTAN, EĞLENCEDEN, TİYATRODAN, SİNEMADAN UZAK KALACAKLARINI ZANNEDEREK, DİNDEN UZAKLAŞMAKTADIRLAR. 

Oysa İslam dini, sanatı, estetiği, güzelliği, eğlenceyi yasaklamaz, bilakis insanın güzelliklerden, sanattan, müzikten, eğlenceden daha çok zevk almasını sağlar. Önemli olan helal, temiz, insan fıtratına uygun olarak bunların yaşanmasıdır. 

Örneğin, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Sayın Melih Bulu, kendisini protesto eden öğrencilerle iletişim kurmak, onlara kendisini anlatabilmek, dinletebilmek için, gençlerin büyük bir çoğunluğunun sevdiği, dinlediği rock grubu Metallica’yı kendisinin de dinlediğini vurgulamıştır. Bu doğru bir yöntemdir. 

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, gençler kendilerini anlamayan, kendileriyle iletişime geçemeyen, tahakküm üslubu kullanan, kendilerinden uzak gördükleri kişileri dinlemek istemiyorlar, kendilerinin anlaşılmadığını zannettiklerinde bu kişilerden uzaklaşıyorlar. 

Sayın Adnan Oktar’ın A9 TV programlarında müzik dinlemesi, bazı arkadaşlarımızın dansları eleştiri konusu olmaktadır. Ancak bunların amacı gençlere, dindar olduklarında da eğlenebileceklerini, müzik dinleyebileceklerini, dans edebileceklerini göstermek, dini yaşadıklarında hiçbir güzellikten ve nimetten mahrum kalmayacaklarını anlatmaktır. 

Bu nedenle izleme oranları astronomik rakamlara ulaşan programları ateist gençler dahi izlemekte ve dinle ilgili merak ettiklerini Sayın Adnan Oktar'a sormaktadır. Bu programlar vesilesiyle birçok ateist, deist, agnostik genç dine yönelmiş, İslam dinini öğrenmek, anlamak ve yaşamak istemiştir. 

Ancak müzik dinlediği, dans ettiği, makyaj yaptığı için genç insanları eleştirmek, bunun da ötesinde cezalandırmak, hapse atmak, kanallarını, internet sitelerini kapatmak tam aksi yönde etki uyandırmaktadır. Son iki yıldır, yani camiamıza yönelik operasyondan sonra yapılan anketlerde görülen- dindarlık oranındaki ciddi ve hızlı düşüşün en önemli nedenlerinden biri budur. 

Dikkat edilirse, camiamızın çalışmalarının durdurulmasıyla, dindarlık oranında ciddi bir düşüş olmuş, AK Parti üç büyük şehirde ve sahil kesimlerinde ciddi bir oy kaybına uğramıştır. Hükümetimiz ve Sayın Diyanet İşleri Başkanlığı bu önemli sayısal gerçeği dikkate almalıdır. 

Sayın Cumhurbaşkanımızın bir dönem sanatçılarla, özellikle de kadın sanatçılarımızla birlikte fotoğraf çektirmesi, onlara gösterdiği nezaket ve ilgi bu yönde atılan çok önemli adımlardır. Bu tür çalışmaların, içtenlikle, sıkça, ve hayatın doğal bir parçası olarak sürdürülmesi, bu yöndeki olumsuz algıları da ortadan kaldıracaktır. 

Bu yönde öncü rolü üstlenmiş camiamızın ilmi ve kültürel faaliyetlerinin desteklenmesi de bu bakımdan çok önemlidir. 


ALTINCI NEDEN: İSLAM DİNİNİN KADINI EZDİĞİ YANILGISININ ORTADAN KALDIRILMASI EN ACİLİYETLİ KONULARDAN BİRİDİR.

Dinimize sonradan eklenen en büyük hurafe ve yanlış uygulamalardan biri, kadına bakış açısıdır. Tüm dünyada, İslam dininin güya kadını ezdiği, ona ikinci sınıf insan muamelesi yaptığı kanaati yerleşiktir. 

Oysa, İslam dininde kadın tam aksine baş tacıdır, el üstünde tutulur, yöneticidir, alabildiğine özgürdür. Kur’an-ı Kerim’deki birçok ayette ve kıssada, kadınların sevilmesi, korunması, üstün tutulması, onlara saygı duyulması öğretilmektedir.

Günümüzdeki bazı uygulamalar, bazı siyasilerin sarf ettikleri sözler, bazı hocaların açıklamaları ise kadınlara karşı bu yanlış inanışı perçinler niteliktedir. 

Bu yanlış inancın, göstermelik sözler, uygulamalarla değil, içtenlikle yapılacak çalışmalarla ortadan kaldırılması, kadına yönelik ezici, yok edici, kadınları insan yerine koymayan anlayışın topyekûn yok edilmesi için gerekli eğitim, telkin ve önlemlerin en abartılı şekilde uygulamaya konması gerekmektedir. 

Yönetimde kadınlara daha çok yer verilmesi, özellikle modern görünümlü kadınların ön planda tutulmaları bu algıyı yok edecektir. Dindar bir yönetimin kadınları el üstünde tuttuğunu, onlara saygı duyarak yetki ve sorumluluk verdiğini görenler, doğal olarak dini yaşamaktan asla çekinmeyeceklerdir.

Aksi durumda ise, sanki din kadınları eziyor diye düşünülerek insanlar dinden uzaklaşmaktadırlar. 

********************

Buraya kadar anlattıklarımız, insanımızı, özellikle de gençleri tekrar dine yöneltmek, akılcı, düşünen, vicdanına göre karar verebilen, maneviyatı güçlü bir nesil yetiştirmek için aciliyetli olarak gündeme getirilmesi, çözülmesi gereken konulardan başlıcalarıdır. 

Sayın Cumhurbaşkanımız çok yakın zaman önce, İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi Açılış Töreni'nde çok önemli açıklamalarda bulunmuş ve şöyle demiştir: 

“HÜKÜMET OLMAKLA MUKTEDİR OLMAK, MUKTEDİR OLMAKLA İKTİDAR OLMAK ARASINDAKİ FARKI İYİ BİLİYORSUNUZ. GERÇEK İKTİDARIN FİKRİ İKTİDAR OLDUĞUNU İYİ BİLİYORUZ. BUNUN İÇİN DE FİKRİ İKTİDARIMIZI DA HALA TESİS EDEMEDİĞİMİZ KANAATİNDEYİM.”

“FİKRİ İKTİDARI SİYASİ KADROLAR DEĞİL, İLİM, SANAT VE HİKMET İNSANLARI İNŞA EDER.” 

18 yıllık AK Parti iktidarının FİKRİ altyapısını Sayın Adnan Oktar ve camiamızın çalışmalarının oluşturduğu çok iyi bilinen bir gerçektir. Refah Partisi döneminden itibaren, Harun Yahya külliyatı bu fikri zemini çok sağlam olarak oluşturmuştur. 

Ne var ki, camiamıza yönelik kumpas ve bu kumpasın zemini hazırladığı operasyonla birlikte, ilmi, kültürel ve imani çalışmalarımız durdurulmuştur. Oysa bu çalışmaların tamamı, gençlere ve tüm topluma, milli ve manevi şuuru, çok keskin delillerle, ikna edici bir üslupla aşılayan faaliyetlerdir. 

İlmi ve imani eğitim ve bilinçlendirmedeki bu büyük boşluğun doğal bir sonucu olarak, büyük bir coşkuyla açılan ve Müslümanlarda bir heyecan oluşturan Çamlıca Camii ve Ayasofya Camii boştur. Bu camilerimizi dolduracak gençler giderek dinden, camiden, Kur’an’dan uzaklaşmaktadırlar. 

Camilerimizi dolduracak gençliği ikna edecek bilgi birikimi olan, bilimsel, modern, nitelikli, eğitimli, kültürlü, dışa dönük, güçlü hitabet yeteneği olan, ikna gücü yüksek, görünümü ve birikimiyle hayranlık ve ilgi uyandıracak özelliklere sahip kişiler, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarıdır. 

Devletimizin bekası, milli ve manevi değerlerimizin korunmasından öte, daha da yüksek bir şuurla ve coşkuyla savunulması için, 30 yıldır yapmakta olduğumuz çalışmaların devam etmesi gerekmektedir. 

Camiamıza yönelik kumpas, aslında milletimizin maneviyatına, dindarlığına, milli şuur ve bekasına yönelik bir kumpastır. Hükümetimize olan en büyük fikri destek kesilmiştir. 

Sayın Devlet Büyüklerimiz bu açık gerçeği mutlaka görmeli ve ivedilikle gerekli müdahalelerde bulunmalıdır.

Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski