Uçan Kuş TV’de yayınlanan 28.12.2020 tarihli “Gece Kuşu” isimli programında Sayın Adnan Oktar hakkındaki bazı konularda açıklamada bulunması için Prof. Dr. Sefa Saygılı ile canlı telefon bağlantısı kurulmuştur. Sayın Sefa Saygılı’nın program sırasındaki bazı çelişkili ve gerçeklerle bağdaşmayan beyanlarıyla ilgili açıklamalarımız şöyledir:

Bulvar Gazetesi, 1986 yılında “Yahudilik ve Masonluk” isimli kitabıyla tüm Türkiye’de büyük yankı uyandıran, özellikle gençlerin tanışıp ilmi faaliyetlerini ilgiyle takip etmek istedikleri Sayın Adnan Oktar hakkında bir yazı dizisi hazırlamıştır. O dönemin derin devlet yapılanması, “Adnan Hoca ve Müritleri ile Gençler Tartıştı, Adnan Hoca’ya Niye İnandık?” başlıklı yazı dizisinin 30.06.1986 tarihli bölümündeki “İbrahim milletinden Türk kavmindenim” ifadesini fırsat bilerek Sayın Adnan Oktar hakkında sonradan yürürlükten kaldırılmış TCK 163. maddeye sözde aykırılık iddiasıyla hemen soruşturma başlatılmasını sağlamıştır. 

Günümüzde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından iftiharla dile getirilen “Türklerin İbrahim milletinden gelmeleri” konusu o dönemdeki bir komploya dayanak kılınmış, Sayın Adnan Oktar önce cezaevine sonra da 9 ay boyunca azılı akıl hastalarının arasında tutulacağı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne gönderilmiştir. İşte o dönemde Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde Sayın Adnan Oktar’ı denetleyen kişi, Adli Servislerin Sorumlu Hekimi sıfatıyla görev yapan Sefa Saygılı olmuştur.

“Gece Görüşü” isimli programın sunucusu Gökhan Taşkın, söz konusu olayla ilgili bazı sorular sormak için Sefa Saygılı’yla telefon bağlantısı kurmuştur. Ancak, Sayın Gökhan Taşkın gibi Sayın Sefa Saygılı da camiamızla ilgili konuları tarafsız, dürüst ve cesur bir tavırla değerlendirmediği için programda kendisine sorulan sorulara samimi ve doğru cevapları vermemiş, uzun yıllardır anlattığı klişeleri tekrarlamıştır. Bunu yaparken de aslında gerçekleri dile getirmediğini istemeden de olsa itiraf etmiş, açığa vurmuştur. Şöyle ki;

1987 yılında düzenlenen akıl hastanesi komplosunun temel amacı, Sayın Adnan Oktar’ı (kendisini tenzih ederiz) sözde “deli” olarak ilan ederek insanların onun fikir ve düşüncelerine itibar etmemesini sağlamaktır. Özetle, tarihte yaşamış, başta peygamberler ve Allah'ın veli kulları olmak üzere Allah yolunda dirayet, samimiyet ve kararlılığından taviz vermeyen müminlere atılan klasik “delilik” iftirası günümüzde de düzmece olarak hazırlanmış uydurma bir “paranoid şizofren” raporuyla Sayın Adnan Oktar’a atılmıştır. Ancak, bu iftiranın geçersiz olduğu, daha sonra başta GATA olmak üzere onlarca tıbbi ve bilimsel kurum, profesörler, akademisyenler, uzman doktorlar ve psikiyatrlar tarafından belgelenmiştir. 

Halkımız, hayatının her döneminde benzeri komplo ve kumpaslara maruz kalmış Sayın Adnan Oktar'ın, 1987’de olduğu gibi bugün de çok büyük bir iftira kumpasının mağduru olduğunun gayet iyi farkındadır. Olaylara vicdanlı, sağduyulu ve objektif bakabilen her insan, Sayın Adnan Oktar’ın fikir ve düşüncelerine, yaşam görüşüne karşı olan, Darwinizme, materyalizme, dinsizliğe, bağnazlığa en güçlü darbeyi vuran ilmi ve kültürel faaliyetlerinden rahatsızlık duyan odaklar dolayısıyla bu tür baskılara ve saldırılara uğradığını açıkça görmektedir. 

Üstelik, Sefa Saygılı kendisi de Sayın Adnan Oktar’ın “paranoid şizofren” olmadığını çok iyi bilmektedir. Nitekim bunu Habertürk’e verdiği 05.08.2018 tarihli röportajda da dile getirmiştir. Video görüntüleri de bulunan söz konusu röportajda Sefa Saygılı “paranoid şizofren” tanısıyla kendisine gelen Sayın Adnan Oktar’ın gerçekte akli yönden her dönem sağlıklı olduğunu şu cümlelerle açığa vurmuştur:

"… Hekim arkadaşlarımdan akıl sağlığı yerinde raporu almış. TELEVİZYONDA GÖRDÜĞÜNÜZ GİBİ BUGÜN DE AKIL SAĞLIĞI YERİNDE. Yine rapor istenirse hasta-hekim ilişkisi içinde normal görevimizi yapacağız. Olağanüstü bir şey değil yani, bu şekilde çok kimselerle görüştük..."

Görüldüğü gibi Sayın Sefa Saygılı, Sayın Adnan Oktar hakkında “BUGÜN DE AKIL SAĞLIĞI YERİNDE” İFADESİYLE, GEÇMİŞTEKİ “PARANOİD ŞİZOFREN” RAPORUNUN BİLİMSEL BİR DEĞERİ OLMADIĞINI AÇIKÇA İFADE ETMİŞTİR. Aynı zamanda birçok röportajında Sayın Adnan Oktar hakkında sürekli olarak “paranoid şizofren” tabirini kullanmasının da bizzat kendisiyle çelişen haksız bir tavır olduğunu ortaya koymuştur. Dolayısıyla bugün başka, geçmişte başka konuşan Sefa Saygılı, açıkça görülmektedir ki gerçekleri kendisi de gayet iyi bilmektedir. TECRÜBELİ BİR PSİKİYATRİ UZMANI OLMASINA RAĞMEN BÖYLE BİR ÇELİŞKİYE DÜŞMESİNİN TEK NEDENİ İSE, VARLIĞINI BİLDİĞİ, ANCAK DEŞİFRE EDERSE KENDİSİNİ DE KURGULAYANLARI DA ZOR DURUMA DÜŞÜRECEK BÜYÜK BİR KOMPLONUN ÜSTÜNÜ ÖRTMEK GAYRETİDİR.

Sefa Saygılı’nın “Gece Kuşu” isimli programda kullandığı şu ifadeler, Sayın Adnan Oktar hakkında önceden gerçek dışı, sahte bir “paranoid şizofren” raporu düzenlemesinin ana sebebini göstermektedir:

"Bu ADNAN OKTAR, MEHDİLİK FİKRİ DIŞINDA GAYET SAĞLIKLI İNSANLAR GİBİ, ama bu konuda sapıtıyor yani yerine göre yalan söylüyor, yerine göre… Yalan söylemesini şu açıdan vurguladım, yani dini bir takvası ya da dini bir özelliği olmadığı için, hasta olduğu için hastalık oluyor. BU HASTALIĞIN DIŞINA ÇIKIN DİĞER İNSANLARDAN BİR FARKI KALMAZ…"

Öncelikle Sefa Saygılı’nın da Adnan Oktar’ın akıl sağlığı konusunda zerre tereddütü olmadığı gayet açıktır. “Hasta olduğu için hastalık oluyor” gibi son derece zorlama, tutarsız, bilim ve mantık dışı ifadelere başvurmasının sebebi de Sayın Adnan Oktar’ın sapasağlam olduğunu adı gibi çok iyi bilmesidir. Görüldüğü gibi, Sayın Adnan Oktar hakkındaki gerçek dışı “paranoid şizofren” değerlendirmesi sadece Mehdiyet konusunu gündeme getirmesi nedeniyle yapılmıştır. Nitekim, Sefa Saygılı da Sayın Adnan Oktar’ın aklen gayet sağlıklı olduğunu, sadece Mehdilik fikrini, Mehdiyeti savunup gündeme getirmesini kendi iç dünyasında bir hastalık, bir delilik olarak gördüğünü açıkça ifade etmektedir.

MEHDİYET KONUSUNDA ARAŞTIRMA YAPMAK, BU GÜZEL MÜJDEYİ GÜNDEME GETİRMEK BİR "MEHDİLİK İDDİASI" DEĞİLDİR!

Peygamber Efendimiz (sav)’in “Sizlere Mehdi’yi müjdeliyorum… (Müsned-i Ahmed, c. 3, s. 37) hadisine ittiba ederek Sayın Adnan Oktar da insanları Mehdiyetle müjdelemiştir. Zira, Mehdiyet konusu Müslümanların, tarihin en büyük zulüm, fitne acı, katliam ve işkencelerine uğratıldığı içinde bulunduğumuz Ahir Zaman'ın en büyük kurtuluş müjdesi, müminler için çok büyük bir şevk ve heyecan vesilesidir. Bu tamamen sade ve samimi bir mümin özelliğidir, hiçbir zaman bir Mehdilik iddiası değildir. İslam tarihinde de yüzlerce Müslüman alim, müceddid ve mübarek şahıs Müslümanları Mehdiyetle müjdelemiştir, ancak hiç kimse de bu yüzden onları böyle bir iddiada bulunmakla itham etmemiştir. İmam-ı Rabbani, Muhyiddin Arabi, Celalleddin Suyuti, Muhammed B. Resul Berzenci, İmam Şarani, Bediüzzaman Said Nursi... Mehdiyet konusunu gündeme getiren yüzlerce alimden bazılarıdır.

Dolayısıyla, Peygamber Efendimiz (sav) tarafından verilmiş böyle kutlu ve güzel bir müjdeyi insanlara hatırlattığı ve sürekli gündemde tuttuğu için SAYIN ADNAN OKTAR’A “SEN MEHDİLİK İDDİA EDİYORSUN” BAHANESİYLE AKIL ALMAZ VE ACIMASIZ KOMPLOLAR KURULMASI ÇOK BÜYÜK BİR ZULÜMDÜR. ÜSTELİK, SAYIN ADNAN OKTAR HAYATINDA HİÇBİR ZAMAN MEHDİLİK İDDİA ETMEMİŞ, ETMEYECEĞİNE DAİR DE CANLI YAYINLARDA ONBİNLERCE KİŞİNİN GÖZLERİ ÖNÜNDE DEFALARCA YEMİN ETMİŞ BİR KİŞİDİR.

Sayın Adnan Oktar’ın yalnızca, İslam'ı, Kuran'ı savunduğu ve anlattığı için dolayısıyla komploya uğradığı gerçeğine, Sayın Sefa Saygılı’nın röportajda bahsettiği şu olay da işaret etmektedir: 

"…EVET. ŞİMDİ MİLLİ İSTİHBARAT’TAN İKİ ARKADAŞ GELDİ O ZAMAN. DEDİLER Kİ BU İRTİCAİ FAALİYETTEN YATIYOR, BU HASTALAR ARASINDA DA İRTİCAYI YAYMASIN. ACABA BURADA FAALİYETİ DEVAM EDİYOR MU? DEDİLER BANA. Ama, Adnan’ın yattığı o zaman koğuş, SUÇ İŞLEYEN AKIL HASTALARININ YATTIĞI koğuştu yani hırsızlıktan, yağmadan, gasptan buna benzer suçlardan gelen hastaların olduğu bir kısımdı. Bunlar hem mahkumlar hem hastalar, yani TEHLİKELİ BOYUTTA insanlar. Orada kapalı bir servis, girişin çıkışın olmadığı bir servis. Adnan Oktar da adli bir vaka olduğu için oraya geldi…"

Herkesçe bilindiği gibi, o dönemde yaygın olan "İRTİCA" kavramı samimi olarak İslam'ı yaşayan, Allah'ı, Kuran'ı, anlatan dindar Müslümanları yaftalamak için dönemin derin devletinin ürettiği çirkin bir yakıştırmaydı.

DOLAYISIYLA, O TARİHTE, SAYIN ADNAN OKTAR’IN BAKIRKÖY RUH VE SİNİR HASTALIKLARI HASTANESİ’NE GÖNDERİLME SEBEBİ DE HASTA OLMASI DEĞİL, İSLAM'I, KURAN'I ANLATTIĞI, DARWİNİZMİ, MATERYALİZMİ YERLE BİR ETTİĞİ, İNSANLARI MEHDİYETLE MÜJDELEDİĞİ İÇİN DİN KARŞITI DERİN DEVLET TARAFINDAN TEHDİT OLARAK ALGILANAN SAMİMİ BİR MÜSLÜMAN OLMASIDIR. BUGÜN DE DURUM FARKLI DEĞİLDİR.

Normal şartlarda, dönemin istihbarat görevlilerinin, ortada eğer gerçekten “paranoid şizofren” olduğu anlaşılmış ve bu hastalığın tedavisi için en uygun hastaneye yatırılmış olan bir insan olsa onu özel olarak takip etmelerini gerektirecek bir durum elbette ki olamaz. Zaten “paranoid şizofren” olan bir kimsenin kapatıldığı bir hastanede çevresindekilere yönelik sözde irtica faaliyeti sürdüreceğinden de kimse endişe etmez. Ancak, Sayın Adnan Oktar hasta olduğu için değil, ilmi ve fikri çalışmalarından rahatsız olan derin odaklardan tarafından akıl hastanesine gönderildiği için bu endişe duyulmaktadır. Bu nedenle de, dini görüş ve düşüncelerini orada çalışan doktorlara ve hastaneyi ziyaret eden genç tıp öğrencilerine aktarmaması için özel tedbir alınmış, annesi, kardeşi ve avukatı dışında başka kimselerle görüşmesi, hatta avluya bile çıkması yasaklanmıştır. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde 1987 yılında düzenlenmiş aşağıdaki yazı da bu gerçeği göstermektedir:


Tüm bunların yanı sıra, Sayın Adnan Oktar'ın Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde, her türlü suikast girişimine açık, can güvenliğini tümüyle tehlikeye atacak şekilde en azılı, kriminal, cezai mesuliyeti bulunmayan ağır akıl hastalarının bulunduğu koğuşa kapatıldığını Sayın Sefa Saygılı, "Ama Adnan’ın yattığı o zaman koğuş, suç işleyen akıl hastalarının yattığı koğuştu yani hırsızlıktan, yağmadan, gasptan buna benzer suçlardan gelen hastaların olduğu bir kısımdı. Bunlar hem mahkumlar hem hastalar, yani TEHLİKELİ BOYUTTA insanlar. Orada kapalı bir servis, girişin çıkışın olmadığı bir servis" sözleriyle bizzat kendi ağzıyla itiraf etmektedir. 

Bunlardan da açıkça anlaşılacağı üzere, 28.12.2020 tarihli “Gece Kuşu” isimli programda Sayın Sefa Saygılı’nın Sayın Adnan Oktar hakkındaki anlatımları gerçekleri yansıtmamaktadır. Söz konusu programda geçen tüm anlatımların, komplocu odakların halkımızda, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız aleyhinde olumsuz algı oluşturmak için uzun yıllardır sürdürdükleri hukuksuz faaliyetlere, iftira kampanyalarına katkı sağlamaktan başka bir amacı bulunmamaktadır. Bu nedenle, Sayın Sefa Saygılı’dan geçmişte Sayın Adnan Oktar’a kurulmuş olan büyük bir komplonun üzerini örtmekten artık vazgeçmesini, mesleğinin de gerektirdiği gibi gerçekleri hiç kimseden çekinmeden kamuoyuyla paylaşmasını bekliyoruz. 

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski