Vatandaşlarımızın namaz kılıp kılmamaları, alkol kullanıp kullanmamaları, kadınların mayo, bikini veya dekolte kıyafetler tercih etmeleri veya daha kapalı kıyafetler kullanmaları, ya da başlarını kapatmaları veya kapatmamaları devletimiz tarafından vatandaşlarımızın kendi özgür irade ve tercihlerine bırakılmış davranışlardır. 

Bu ve benzeri konulardaki tüm tercihler, bizzat vatandaşlarımızın Anayasa ile korunan hak ve özgürlükleri arasında olduğundan kimsenin çıkıp bir başkasının tercihini sorgulama veya kendisiyle aynı tercihte olmayan vatandaşları tenkit etme ya da suçlama hakkı bulunmamaktadır. 

Ancak, konu Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız olduğunda ise, nedense bazı kimseler kendilerini hukuk ve anayasanın üzerinde görmektedir. Vatandaşlarımızın kendi hür iradelerine bırakılmış bireysel tercihleri üzerinden bile Sayın Adnan Oktar'ı ve arkadaşlarımızı suçlama ve hapsetme çabası içerisine girmektedir. 

Bunu yaparken de geçmişte beyaz dediklerine bugün siyah demekten ve kendi açıklamalarıyla çelişiyor olmaktan da çekinmemektedirler. 

Bu Çevreler Geçmişte Sayın Adnan Oktar'ı;

  • Ülkemizin önde gelen tanınmış ailelerine mensup gençlerine içkiyi bıraktırmak ve disko ve eğlence mekanlarına gitmekten vazgeçmelerine sebep olmak ve
  • Kariyerlerinin zirvesindeyken mevcut hayat tarzlarını terk edip başörtüsü kullanmayı tercih eden ünlü manken ve oyuncu Sayın Serap Akıncığlu ve Sayın Gülay Pınarbaşı örnekleri üzerinden ise genç kızların dekolte giyinmelerine karşı olup, başörtüsünü teşvik etmekle suçlamışlardır.

12 Eylül 1986 tarihli Tercüman Gazetesi'nde Ahmet Tanyolaç imzasıyla yayınlanan bir yazıda, Sayın Adnan Oktar'ın Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde görülen yargılamasına ilişkin olarak duruşmaya katılan bazı ailelerin,

“Çocuklarımızın dünya görüşlerini değiştirdi. Çocuklarımız artık içki içmiyorlar. Hatta içkinin damlasını bile ağızlarına almıyorlar, biz bu adamdan şikayetçiyiz.”

diyerek Sayın Adnan Oktar'dan şikayetçi oldukları şöyle haberleştirilmiştir.



Ayrıca 1990'lı yılların başlarında manken, model, oyuncu, tiyatro sanatçısı hatta güzellik kraliçesi olmuş Sayın Gülay Pınarbaşı ve Sayın Serap Akıncıoğlu gibi dönemin tanınmış simalarının, Sayın Adnan Oktar ile tanıştıktan sonra farklı bir hayat görüşünü benimseyerek başörtüsü kullanmaya başlamış olmaları da basında çokça yer almış, Sayın Adnan Oktar yine aynı çevreler tarafından dekolteye karşı olmakla suçlanmıştır. 


Aradan yaklaşık 30-35 sene geçtikten sonra, bugün ise Aynı Çevreler Bu Kez Geçmişin Tam Tersine Sayın Adnan Oktar'ı;

“Dekolteyi savunmakla, güya gençlerin başlarını açmalarına sebep olmakla ve sözüm ona içkinin haram olmadığını söylemekle” suçlayıp hapsetmekte ve mahkum etmeye çalışmaktadırlar.

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız geçmişte kendilerine husumet besleyen çevreler tarafından, gençlere içkiyi bıraktırmakla ve kadınları başörtüsü kullanmaya teşvik etmekle suçlanırlarken aynı çevrelerin bunları unutup bugün Sayın Adnan Oktar'ı ve arkadaşlarımızı bunun tam tersiyle itham edip suçlamaları, bu çevrelerin gerçekte suçlamalarında samimi olmadıklarını, ancak camiamıza besledikleri husumet sebebiyle geçmişte söyledikleriyle çelişmekten de çekinmediklerini göstermesi bakımından oldukça önemlidir. 

Gerçekte ise Sayın Adnan Oktar bir din hocası veya din alimi olmayıp, kendisinin tabiri ile samimi dindar bir Müslümandır. Bugüne kadar kimseye nasıl yaşaması gerektiği yönünde bir yönlendirmede bulunmamıştır. Sayın Adnan Oktar gerek katılmış olduğu televizyon yayınlarında, gerekse kitap çalışmaları ve belgesellerde doğrudan bilimsel kaynaklara başvurmakta, dini içerikli konularda Kuran ayetleri ve Peygamberimiz (sav)’in hadisleri ile anlatımda bulunmaktadır. 

Ayrıca, hiçbir sözünde kendisini fikirlerinin, görüşlerinin ya da anlatımlarının fıkhi bir otorite teşkil ettiği yönünde bir ifadesi de bulunmamakta, aksine fıkhi konularda mutlak surette DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞINA DANIŞILMASINI ÖNERMEKTEDİR

Sayın Adnan Oktar, hiçbir zaman “bana benzeyin, benim gibi olun” dememiştir. Adnan Oktar her zaman çevresindekilere “Kuran’ı okuyun, anladığınızı gücünüz yettiği oranda yaşayan, en güzel ahlaklı olmak için çaba gösterin, Peygamberimiz’i örnek alın” şeklinde tavsiyelerde bulunmaktadır. Kendisini tanıyan herkes de buna şahittir. 

Dolayısıyla kendisinin dini ve fıkhi konulara ilişkin olarak güya fetva vermekle ve gençleri yönlendirmekle suçlanmasının temel bir dayanağı olmadığı da ortadadır.

Kamuoyunun Bilgisine Saygılarımızla Sunarız.

Daha yeni Daha eski