Kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü geçtiğimiz günlerde Haber Global televizyonunda yayınlanan, Candaş Tolga Işık'ın sunuculuğunu yaptığı Az Önce Konuştum” adlı bir röportaj programına katılmış, üslubuna hakim olan nefret diliyle, yine masum Müslümanlar hakkında hiçbir delile dayanmayan, gerçek dışı olduğu artık herkesçe bilinen çeşitli itham ve iftiralarda bulunmuştur. 


Son dönemde, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'ı kendilerince güçsüz ve desteksiz bırakıp yalnızlaştırmak amacında olan İngiliz derin devletinin yönlendirmesiyle, sözüm ona “cemaat ve tarikatların güya devlete sızdıkları, bu sebeple de ayrım yapılmaksızın tüm cemaat ve tarikatların denetlenmeleri, hatta kapatılıp dağıtılmaları gerektiği” şeklinde bazı söylem ve propaganda taktikleri geliştirildiği, bunlar sayesinde de cemaat ve tarikatlar aleyhinde ciddi manada olumsuz bir kamuoyu oluşturulmak istendiği vatandaşlarımız tarafından görülmekte ve bilinmektedir. 

Cemaat ve tarikatlar hakkında oluşturulmak istenen bu olumsuz kamuoyu ile birlikte, bazı cemaat ve tarikatlara yönelik olarak polis operasyonlarının gerçekleştirilmesi, operasyonlar sonrasında geniş çaplı tutuklamaların yapılması, gördüğümüz kadarıyla, Cübbeli Ahmet Hoca'da müthiş bir tedirginliğe neden olmuş, kendisinin de tutuklanabileceği korkusuyla ne yapacağını şaşırmış ve paniğe kapılmıştır.

Cübbeli Ahmet Hoca’nın Haber Global kanalındaki bu açıklamaları da “Sırayla tüm cemaatlere operasyon yapılır, ne olur ne olmaz sıra bana da gelir. endişesi ve tutuklanma korkusu içinde bazı çevrelere kendini beğendirme gayretiyle yapılmış açıklamalar izlenimi vermektedir. 

Oysa, Cübbeli Ahmet Hoca böyle bir korku yaşıyorsa bu korkuyu bertaraf etmenin yolu, kendisi de Nakşibendi tarikatı mensubu biri olarak, önüne gelen her cemaati, her tarikatı, her dindar vakfı karalamaya çalışmak, suçlamak, iftiralar atmak değildir. Eğer gördüğü bir hata ya da yanlış varsa bunu Kuran’a uygun olarak, Kuran ayetleriyle ve güzel sözlerle yapacağı eleştirilerle ifade edebilir. 

Ancak, milyonların önüne çıkıp bir avuç Müslümanı karalamak, ailelerini çocuklarını yaşamlarını hiçe sayarak onları hedef göstermek, tertemiz insanların dinine ibadetine hayatına bedel olacak girişimlerde bulunmak çok büyük vebali olan bir tutumdur. Cübbeli Ahmet Hoca’nın da bu vebali yüklenmekten şiddetle sakınması gerektiği açıktır.

Başta Sayın Adnan Oktar olmak üzere Cübbeli Ahmet Hoca geçmişte çeşitli karalamalara maruz kaldığında Müslümanlar ekseriyetle kendisine sahip çıkmıştır. İftirayı duyduğunda konuya inanmayan ve itibar etmeyen Sayın Adnan Oktar, daha sonra Cübbeli Ahmet Hoca’nın kendisinin bizzat bu kadınlarla birlikteliğini kabul etmesi üzerine dahi kendisini mahcup edecek bir üslup asla kullanmamıştır. 

Cübbeli Ahmet Hoca yurt dışından kısa süreli gelen kadınlarla nikahlı olduğunu ikrar etmiş, Emniyet ve Yargı birimlerinin yaptığı araştırmalar ise bu kadınların belli bir süre için belli bir hizmet karşılığında, bir “aracı” vesilesiyle buraya geldiğini ve ilişkide bulunduğunu göstermiştir. Tüm bunlara rağmen Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları yine de bu konuda Cübbeli Ahmet Hoca’yı zor durumda bırakabilecek tek bir cümle dahi sarf etmemiştir. 

Cezaevinde bulunduğu en zor günlerinde dahi kendisini koruyan, yaptığı ağır hakaretleri dahi affeden, elinde kelepçe ile adliye adliye gezmesin diye çok sayıda haklı davasını geri çeken Sayın Adnan Oktar’ı hürmet ve saygıyla anması gerekirken, bu durumu bile kendince onun aleyhine kullanmaya yeltenen Cübbeli Ahmet Hoca’ya bu tavrının Allah’ın Kuran’da bildirdiği mümin ahlakıyla uyumlu olmadığını hatırlatmak isteriz. 

Ancak, çok daha önemli ve dikkat çeken bir vardır ki o da Cübbeli Ahmet Hoca’nın adeta bazı derin devlet yapılanmalarının yönlendirmesine maruz kalmış gibi, cemaatlere ve tarikatlara karşı olan çevrelerle yanyana gelip bu tür açıklamalar yapmasıdır. Cübbeli Ahmet Hoca’nın “Tarikatları bu millet kaldıracak.” sözlerinin yarın öbür gün haşa, “din de kaldırılsın, Kuran da kaldırılsın, Allah anılmasın, camiler kapatılsın.” diyecek insanlar tarafından nasıl kullanılacağını iyi düşünmesi gerekir. 

Sadece kendi şahsını, geleceğini düşünerek, cezaevine yeniden gitme endişesiyle Müslümanları ve İslam’ı hedef alacak bir çalışmaya destekte bulunmak Cübbeli Ahmet Hoca’ya yakışmamaktadır. 

Cübbeli Ahmet Hoca yaşadığı panik ve tutuklanma korkusuyla kendini kurtarma derdine düşmüş, kendince KURTULUP TUTUKLANMAMAK İÇİN DE bir kısım kişilere yaranabilmek amacıyla;

  • Televizyonlara çıkıp Müslümanların dedikodusunu yapmayı,
  • Öfke dolu bir üslupla mazlum ve masum Müslümanlara saldırıp, hakaret ve karalamalarda bulunmayı,
  • Daha önce önünde eğilip, “Feyz aldım, bereketlendim.” dediği insanları bugün sapık ilan etmeyi,
  • Müslümanlar silahlanıyor şeklinde akıl almaz izahlarla yüzlerce yıllık cemaat ve tarikatları hedef göstermeyi,
  • Cemaat ve tarikatları sanki birer suç merkezleriymiş gibi göstermeye çalışarak, hiçbir delil veya dayanağı olmaksızın masum Müslümanlar hakkında iftiralar atmakta, onlar hakkında medya ve polise asılsız ihbarlarda bulunmayı,

kendince BİR KURTULUŞ ÇARESİ OLARAK GÖRMÜŞ, bunun için de hiçbir Müslümana yakışmayacak bu gayr-ı ahlaki yol ve yöntemlere tevessül etmiştir. 


KENDİ CEMAATİNİN BİLE CÜBBELİ AHMET'TEN RAHATSIZ OLMASININ VE MÜSLÜMANLARIN, KENDİSİNDEN KAÇIP UZAKLAŞMASININ ALTINDA YATAN NEDENLER

Cübbeli Ahmet Hoca farkına varmadan da olsa, önüne gelene sataşması, alaycı ve öfkeli bir üslup kullanmasından dolayı, bu durum kendisinin

✗ Sürekli Müslümanların arkasından konuşup onları çekiştiren, 

✗ Söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutmayan, 

✗ Konuşmalarında samimi ve dürüst olmayan 

bir insan olarak tanınmasına sebep olmaktadır. 

Bu da bir Müslümana yakışmayan bu hal ve tavırları sebebiyle kendisini, kimsenin sevmediği ve bir arada olmaktan kaçınıp imtina ettiği bir insan durumuna düşürmektedir.

Cübbeli Ahmet Hoca'nın ısrarla Müslümanları hedef göstermesi, durum ve şartlara göre yön değiştirmesi, bir gün önce övdüğünü bir gün sonra korkuya kapılıp acımasızca eleştirmesi, eleştirmenin ötesinde akıl almaz karalamalarla itham edip Müslümanların üzerine gidilmesine ön ayak olması, tüm cemaatlerin kendisinden ayrılıp uzaklaşmalarına sebep olmaktadır. 

Öyle ki Cübbeli Ahmet Hoca bugün, kendi cemaati olan İsmailağa cemaatinin ve şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu Hazretleri’nin bile kendisinden uzak durduğu, Mahmut Ustaosmanoğlu Hazretlerini ziyaret edip yanına yaklaşmasına dahi izin verilmeyen bir konuma gelmiş, Türkiye'de Müslümanların kendisinden en hoşlanmadığı insanlardan biri olmuştur. Bunu da kendi elleriyle yapmaktadır. 

Tüm bunlara rağmen, dedikodu ve demagoji ağırlıklı konuştuğu, insanları tedirgin edip "Acaba bu sefer nasıl bir münasebetsizlik yapacak ya da ne derece itici bir konuşma yapıp kimlere hakaret edecek." diye bazı cahil kesimler tarafından merak edildiğinden, ara ara bazı televizyon programlarına davet edilip konuşma yapmasına müsaade edilmektedir. Bir nevi reyting malzemesi olarak kullanılan üslubuyla sebep olduğu tahribatı ise ne yazık ki fark edememektedir.

Yoksa, kendisini zaman zaman programlarına çıkartan Ahmet Hakan, Fatih Altaylı ya da Candaş Tolga Işık gibi gazetecilerin Cübbeli Ahmet'ten zerre kadar hazzetmedikleri açıktır. Ancak,  Cübbeli Ahmet'i kullanarak kamuoyunda itici, antipatik, anormal tavır ve üsluba sahip bir Müslüman imajı oluşturup kendilerince bu olumsuz imajla Müslümanları küçük düşürmeyi hedefledikleri için de bu gerçek duygu ve düşüncelerini dışarı vurmadıklarını bizzat Cübbeli Ahmet de halkımız da çok iyi bilmektedir. 


CÜBBELİ AHMET'İN, SAYIN ADNAN OKTAR ve ARKADAŞLARIMIZ HAKKINDAKİ İTHAM VE İFTİRALARINA İLİŞKİN CEVAPLARIMIZA GELİRSEK;

Birincisi

Cübbeli Ahmet Hoca konuşmasında, bir şekilde konuyu Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza getirerek sözüm ona bir dönem güya FETÖ'ye fason olarak çalışıp kaset hazırlandığı şeklinde nereden çıktığı belli olmayan, tamamen Cübbeli Ahmet kurgusu niteliğinde gerçek dışı bir iddiada bulunmuştur. Ayrıca, geçmişte medyaya yansıyan kendisine ait cinsel içerikli video görüntülerinin de güya arkadaş camiamız tarafından gizli olarak çekildiği iftirasını da yinelemiştir. 

Cübbeli Ahmet Hoca’nın son derece saçma ve gerçek dışı bu itham ve iftiralarının hiçbir delil veya dayanağı olmadığı gibi, aslen FETÖ'YE FASON OLARAK ÇALIŞANIN BİZZAT CÜBBELİ AHMET'İN KENDİSİ OLDUĞU DA aşağıda detaylarıyla belirttiğimiz üzere, kendisinin faaliyet ve açıklamalarından kolaylıkla görülecektir.

  • Cübbeli Ahmet, cezaevinde FETÖ'cü Adil Öksüz ile görüşüp cezaevine girmesinde FETÖ'nün parmağı olduğunu anladığında, hemen cezaevinden bir röportaj vererek “FETHULLAH HOCAYI RÜYAMDA GÖRDÜM, BANA DUA EDİYORDU, BENİM DUAM ÇIKAR” şeklindeki açıklamasıyla, FETÖ'ye açıkça “size teslim oluyorum, ne istiyorsanız yapacağım” şeklinde bir mesaj yollamış, bu mesajından kısa bir süre sonra da tahliye olmuştur.


Cezaevine girmeden önce FETÖ'yü ve onların televizyon kanalı olan Samanyolu Televizyonu STV'yi sert bir dille eleştirip “Dansöz izleyen günahkar olur, ama STV izleyen gavur olur.” şeklinde ifadeler kullanırken; cezaevinden çıktıktan sonra bir anda “Dün dündür, bugün bugündür.” dedirtecek şekildeki ani bir dönüşle bu kez STV televizyonundaki programlara bizzat katılmaya, burada yayınlanan özel röportajlarda boy göstermeye başlamıştır.


  • STV ekranlarından yapmış olduğu açıklamalarda Hükümetin aleni politikasına rağmen “dershanelerin kapatılmaması gerektiği, bunun büyük bir hata olacağı” yönünde açıklamalarda yapmış, aklınca hükümete uyarılarda bulunup, kendince Hükümete karşı FETÖ’den yana tutum almıştır. 

  • Katıldığı sohbet programları ile röportajlarında FETÖ'ye övgüler ve güzellemeler yapmış, hatta bir konuşmasında “Biz Fethullah Gülen'e Fethullah diyemeyiz, Fethullah Hoca Efendi dememiz gerekir.” şeklinde bir açıklamada dahi bulunmuştur.


  • Bunun üzerine FETÖ'nün televizyon kanalı STV'de de kendisine “CÜBBELİ AHMET HOCA EFENDİ” diye hitap edilmeye başlanmış, Cübbeli Ahmet hakkında açılan soruşturmalar, FETÖ desteğiyle takipsizlikle sonuçlandırılırken, yargılandığı davalar da birer birer düşürülüp kapatılmıştır.

Dolayısıyla, cezaevinde “FETÖ'nün 2 numaralı adamı ve Hava Kuvvetleri İmamı” olduğu 15 Temmuz sonrasında anlaşılan Adil Öksüz ile görüştükten ve akabinde tahliye edildikten sonra, FETÖ ile içli-dışlı olan ve FETÖ'nün televizyon kanallarında defalarca boy gösterip röportajlar yapan Cübbeli Ahmet'in bugün çıkıp da,

  • Hayatında bir kez bile FETÖ'nün televizyon kanalına çıkmamış,
  • Onlara ait gazete veya televizyonlara tek bir röportaj bile vermemiş,
  • Henüz kimsenin eleştiri yapamadığı dönemlerde bile FETÖ’yü çok net bir şekilde eleştirmiş,
  • “Allah birdir sözü dışında hiçbir sözüne inanılmaz.” demiş,

olan Sayın Adnan Oktar hakkında, böyle mesnetsiz suçlamalarda bulunmasının gerçeklerle bağdaşır bir yönünün bulunmadığı da ortadadır. 

İkincisi

Geçmişte Cübbeli Ahmet ile ilgili bazı videoların medyaya yansıdığı dönemde, Cübbeli Ahmet görüntülerdeki kişinin kendisi olduğunu kabul edip, konuyu İsmailağa cemaatinin önde gelenlerine sözüm ona “BİR NEVİ NİKAH” olarak açıkladığında bile, Sayın Adnan Oktar bu görüntüleri reddetmiş, Kuran'a göre fuhuş iddiasında bulunmak için 4 şahit getirilmesinin şart olduğunu, 4 şahit olmaksızın görüntülerdeki kişinin Cübbeli Ahmet olduğunu iddia etmenin ise Kuran'a göre iftira hükmünde olacağını detaylı şekilde tarif edip açıklamıştır. 

Oysa ki hem basına yansıyan görüntülerden hem de Cübbeli Ahmet'in yakın çevresinden olayın şahitlerinin anlattıklarından hem de Emniyet ve Yargı'nın ortaya koyduğu delillerden ortada bir nikah filan olmadığı, söz konusu kadınların para karşılığı insanlarla ilişkiye giren zavallı insanlar olduğu, hatta kadın kapıdan içeri girer girmez cinsel ilişkiye geçildiği, nikah vs olmadığı son derece açık ve net olarak anlaşılmaktaydı.

Tüm bunlara rağmen, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları o dönem bir Müslümanın Kuran'a uygun olarak göstermesi gereken tavırla tepki göstermiş ancak, görüntülerin doğru ve görüntülerdeki kişinin de kendisi olduğunu o dönemde Cübbeli Ahmet bizzat kendisi kabul ve ikrar etmişti.

Şimdi bugün Cübbeli Ahmet'in çıkıp da o görüntülerdeki kişinin kendisi olmadığını söylemesi, kendisini kurnaz görüp insanları kandırdığını sanması, vatandaşların aklıyla ve hafızasıyla kolayca alay edebileceğini düşünmesinden kaynaklanmaktadır. Oysa ki Cübbeli Ahmet'in bu hal ve tavırları, insanların bu kişiyi ve karakterini daha iyi anlamasına, kendisine sadece acıma duygularıyla bakılmasına sebep olmuştur.

Üçüncüsü

Cübbeli Ahmet Hoca tutuklanıp cezaevine girdiği esnada, geçmişte Sayın Adnan Oktar hakkında sarfetmiş olduğu hakaret ve iftiralar sebebiyle Cübbeli Ahmet Hoca hakkında önceden açılmış birçok hakaret ve iftira davası da bulunmaktaydı. 

Derdest olan bu davalar sebebiyle Cübbeli Ahmet'in cezaevinde olmasına rağmen yine de tek tek bu mahkemelere giderek ifade vermesi, yargılanarak Sayın Adnan Oktar hakkındaki hakaret ve iftiralarının kanun önünde hesabını vermesi gerekmekteydi. 

Cübbeli Ahmet Hoca her ne kadar kendisine kötü söz ve iftiralarda bulunmuş olsa da Sayın Adnan Oktar bu konuda da örnek bir Müslüman tavrı göstermiş; Cübbeli Ahmet Hoca’nın zor şartlarda ve elinde kelepçelerle mahkeme mahkeme dolaşıp eziyet görecek olmasına razı olmamış, önceden açılmış olan bu davalardaki şikayetlerini geri çekerek davalarından vazgeçmiştir.

Ne var ki Cübbeli Ahmet Hoca, o dönemde Sayın Adnan Oktar'ın kendisine acıyarak yaptığı bu açık iyilik karşısında bile şaşırtıcı şekilde ters bir tavır göstermiş, iyiliğin altında anlamsızca kötülük arayıp durmuş, kendisine yapılan iyiliği bile iyilik yapanın aleyhine kullanmaya çalışmıştır. 

Dördüncüsü

Cübbeli Ahmet Hoca adeta insanların aklıyla alay etmeyi adeta alışkanlık haline getirdiği için, konuşmalarında tutarlı olma ihtiyacı da hissetmemekte, dün beyaz dediği bir şeye hiç düşünmeden bugün rahatlıkla siyah diyebilmekte, dün cansiperane savunduğu şeyleri, bugün rahatça yalanlayıp inkar edebilmektedir. Bir kaç örnek vermek gerekirse;

  • Kısa bir süre tutuklu kaldığı cezaevi anıları arasında, kendisiyle aynı koğuşa tutuklu olarak güya HAMAMBAŞI'NIN GELDİĞİNİ ve bu kişinin Cübbeli Ahmet Hoca’dan Musevilerle ilgili ayetleri okumamasını isteyip, bunun karşılığında ise kendisini Amerika'ya davet edip muazzam imkanlar vadettiğini ancak kendisinin bunu asla kabul etmediğini birçok konuşmasında dile getirmiştir. Ancak Sayın Adnan Oktar, Cübbeli Ahmet'in cezaevinde tutuklu olduğu dönemde ülkemizdeki Hahambaşı'nın, yani Türkiye’deki Musevi Cemaati Liderinin Sayın İsak Haleva olduğunu ve kendisinin de hiçbir zaman tutuklanıp, cezaevine girmediğini belirtmesi üzerine; Cübbeli Ahmet, "Canım işte bir hahamdı şimdi adını hatırlamıyorum." diyerek konuyu geçiştirmiştir.
  • Cübbeli Ahmet geçmişte kendisine yönelik, Hz. Mehdi olduğuna dair bir hüsnü zannı olduğu dönemde yaptığı konuşmalarında, Hz. Mehdi'nin hak olduğunu, DECCALİN ÇIKTIĞINI ve HZ. MEHDİ'NİN DE BU DÖNEMDE GELECEĞİNİ, hatta kendi şeyhi ve İsmailağa Cemaatinin Lideri olan Mahmut Ustaosmanoğlu'nun da “HZ. MEHDİ GELECEK, BEN DE YAŞARKEN BİZZAT GÖRECEĞİM.” dediğini anlatmaktaydı Fakat, ilerleyen yaşı ve hastalıkları sebebiyle kendisinin Hz. Mehdi olabileceğine ilişkin bu hüsnü zannını kaybettiğinden, bu kez de geçmişte söylediklerini unutturmaya çalışarak, "Hz. Mehdi gelecek ama bu yüzyılda değil, 300-500 sene sonra." demeye başlamıştır.
  • Ülkemizin Covid-19 salgını sebebiyle yüksek riskli altında olduğu bir dönemde, devlet yetkililerinin tüm uyarı, yasak ve kısıtlamalarına aldırış etmeden, insanları bir araya toplayıp kızı için büyük bir düğün merasimi yapmış, yüzlerce insanın canını tehlikeye atmış, bu yaptığının son derece yanlış bir hareket olduğu kendisine hatırlatıldığında ise, “Düğünü erkek tarafı yapar, ne yapsaydım gitmese miydim.” şeklinde bir laf cambazlığıyla bu büyük sorumsuzluğunu ve vurdum duymazlığını geçiştirmeye çalışmıştır. 
  • Bazı safi kalpli insanların dini duygularını istismar ederek, sözde “yanmaz kefen” ya da haşa "Peygamberimiz (sav)'in güya rüyada görülmesine vesile olan terlik" gibi İslami edep ve saygıya uygun olmayan birtakım deli saçması icatlarını kendine ticari kazanç vasıtası yapması ise toplum nezdinde şaşkınlıkla ve iticilikle karşılanan sayısız anormalliklerinden bazı örneklerdir.

Cübbeli Ahmet Hoca, bu görülmemiş karakter yapısı ve garip davranışlarıyla kendince insanları kandırıp, onların aklıyla alay ettiğini düşünürken gerçekte insanlar bu özellikleri sebebiyle Cübbeli Ahmet Hoca’ya sadece acımakta ve kendisini sadece bir alay ve  eğlence unsuru olarak izlemektedirler.

Beşincisi

Buradan programın sunucusu Sayın Candaş Tolga Işık'a da birkaç cümle ile seslenmek ve eğer gençler arasında muazzam şekilde artan deizm ve ateizm tehlikesine karşı gerçekten bir çözüm arayışında ise;

  • Evrim Teorisi hakkında en ufak bir bilgisi dahi bulunmayan, 
  • Fatih Altaylı'nın bir programda, "Evrim Teorisi hakkındaki fikirleriniz nedir?" şeklindeki sorusuna, sakalını kaşıyarak “Evrim nedir, Maymundan Gelme Şey mi?” diye karşılık vererek bilgi ve kültür düzeyini ortaya koyan,
  • Bilgi eksikliğinin yanı sıra Darwinizm ve materyalizm karşısında herhangi bir fikir ve zeka gücü, etkisi de bulunmayıp bugün Boğaziçili, ODTÜ'lü ya da İstanbul Teknik Üniversiteli bir genç ile asla tartışamayacak, yanlarında ancak ezilip alaya alınacak durumdaki

Cübbeli Ahmet Hoca’dan bir çözüm veya yardım beklentisinde olmasının, son derece büyük bir hata olduğunu kendisine hatırlatmak isteriz.

Candaş Tolga Işık

Eğer Sayın Işık gençler arasında deizm ve ateizmin yaygınlaşmasından rahatsızlık duyuyor ve gerçekten bu soruna bir çözüm arıyor ise, o zaman 

Sayın Işık'ın asıl yapması gereken,

  • İddialarının tümünün geçersizliği bilimsel olarak ispatlanmış, (Haşa) Allah'ı ve Yaratılış gerçeğini inkar eden Evrim Teorisi'nin, bugün halen Milli Eğitim Bakanlığı eliyle ilköğretim ve ortaöğretim müfredatında yer alan “Biyoloji”, “Psikoloji”, “Felsefe”, “Fen ve Teknoloji” ile “Astronomi ve Uzay Bilimleri” gibi kitaplarda, SANKİ BİLİMSEL BİR GERÇEKMİŞ GİBİ OKUTULMASINA ACİLEN SON VERİLMESİ gerektiği konusunda açıklamalarda bulunması,
  • Bu konuda yazmış olduğu kitapları ve dünya çapında yürüttüğü kültürel ve bilimsel faaliyetler sayesinde YARATILIŞ GERÇEĞİNİ BİLİMSEL DELİLLERLE İSPAT EDEREK, Darwinizm'e bugüne kadar ki en büyük darbeyi vurup darmadağın etmiş olan Sayın Adnan Oktar'ın eserlerinin imha edilmesinin engellenmesi ile internet sitelerine uygulanan sansür ve yasaklamaların kaldırılmasına, gençlerimizin bu eserlere erişip Darwinist materyalist felsefenin yıkıcı etkilerinden kendilerini koruyabilmeleri için çaba göstermesi,
  • En önemlisi de ALLAH'TAN YANA TAVIR KOYUP, OKULLARDA GENÇLERİMİZE, İNSANLARIN ve TÜM CANLILARIN EVRİMLE TESADÜFLER SONUCUNDA DEĞİL, ALLAH TARAFINDAN YARATILMIŞ OLDUKLARI GERÇEĞİNİ AÇIKÇA SÖYLEYEBİLMESİ

olmalıdır.

Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız...

Daha yeni Daha eski