11 Temmuz 2018 tarihinde düzenlenen polis operasyonuyla başlayıp, yaklaşık 3 yılı aşkın bir süredir devam eden yargılamamız konusunda, birçok medya ve basın kuruluşu;

  • Husumetli müştekilerin kendilerine anlattıkları gerçek dışı ve hayal mahsülü senaryoları, inceleyip araştırmaksızın gözü kapalı kabul etmişler,
  • Hakkımızdaki tüm bu uydurma hikayeleri, aleyhimizde hiçbir somut bulgu veya belge ile tek bir biyolojik veya teknik delil dahi olmamasına rağmen, sanki hikayeler birer gerçekmiş gibi polis operasyonunun yapıldığı ilk günden bu yana durmaksızın haberleştirip kamuoyuyla paylaşmışlar, 
  • Hem mahkeme dosyasına sunduğumuz hem de medya ve basın kuruluşlarımızla paylaştımız, bizleri hakkımızda ileri sürülen gerçekdışı itham ve iftiraların tümünden temize çıkartan yüzlerce belge ve savunma delili ile konusunun uzmanı akademisyenler, bilim insanları ve Yargıtay Onursal Başkanları tarafından hazırlanan bilimsel mütalaalalara ise gözlerini kapatmış, alenen görmezden gelmişlerdir.

Bu yönüyle Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız hakkında ileri sürülen itham ve iddiaların haklı veya hukuki bir dayanakları olmayıp, tümünün gerçekdışı birer iftiradan ibaret olduklarını ASLINDA ULUSAL BASINIMIZ DA GAYET İYİ BİLMEKTEDİR. 

Ne var ki, uzun yıllardan beri, 

SOL GÖRÜŞÜ SAVUNAN BİR KISIM BASIN KURULUŞLARIYLA

“Evrim Teorisinin geçersiz olduğunu ispat edip, canlıların Allah tarafından yaratılmış olduklarını savunup anlatmamız” ve dünya çapında yürüttüğümüz ilmi faaliyetler sayesinde “Darwinist-Materyalist felsefeye diz çöktürüp, ülkemizde hayat bulmasına müsaade etmememiz” sebebiyle İDEOLOJİK GÖRÜŞ AYRILIKLARIMIZ bulunmakta,

SAĞ GÖRÜŞÜ SAVUNAN BİR KISIM BASIN KURULUŞUYLA ise 

Kafalarındaki “klasik Müslüman tiplemesine uymayan, Müslüman'ların da güzel, zengin, kültürlü, neşeli olabilecekleri, dans edip eğlenmenin İslam'a aykırı olmadığı, başı açık insanların da tertemiz Müslümanlar olup, namazlarını ve tüm ibadetlerini eksiksizce yerine getirebileceklerini” savunup anlatmamız sebebiyle ÖNEMLİ FİKİR AYRILIKLARIMIZ bulunmaktadır.

Kanaatimizce her iki görüşe sahip basın mensuplarımızın birden, 

  • Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza yönelik herkesin gözü önünde gerçekleşen gaddarlık düzeyindeki acımasız uygulamalar ile haksız ve hukuksuz muamelelere göz yumup, sessiz kalınmaları,
  • Hatta bırakın sessiz kalmayı, aksine bu yapılanlardan büyük haz duyup, adeta zevk çığlıklarını manşetlerine taşımaları, 

sırf kendileriyle aramızdaki bu İDEOLOJİK ve FİKRİ GÖRÜŞ AYRILIKLARINDAN KAYNAKLANMAKTADIR.

Genç, kültürlü, kaliteli, nezih, medeni, topluma ve ülkesine faydalı olabilecek ve hepsinden önemlisi hiçbir suçları, hatta sabıkaları dahi olmayan masum insanların, benzeri tarihte görülmemiş 10 binlerce yıllık mahkumiyet kararları verilerek cezaevlerine atılmasından mutluluk duyulup zevk alınması, açıkcası içler acısı, acınılacak bir durumdur. Ancak SIRF FİKİR AYRILIKLARI ile İDEOLOJİK GEREKÇELER SEBEBİYLE BUNA GÖZ YUMULMASI ise, aslen ne Müslümanlıkla ne de insaniyetle bağdaşmayan bir tutum ve davranıştır.

ULUSAL BASINIMIZIN GÖRMEZDEN GELDİĞİ GERÇEKLER

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız hakkında yürütülen soruşturma ile 3 yıla yakın süredir devam eden yargılama esnasında, ULUSAL BASINIMIZIN FİKİR AYRILIKLARI ve İDEOLOJİK GEREKÇELERLE GÖZLERİNİ KAPATIP GÖRMEZDEN GELDİKLERİ GERÇEKLERİ şöyle sıralayabiliriz. 

Husumetli müştekilerin hayali senaryoları ile bunların olduğu gibi kopyalanarak alındığı dava iddianamesi ve esas hakkındaki mütalaada yer alan gerçekdışı itham ve iddiaların aksine;

–1–

Eğer gerçekten ortada zorla alıkonulan, hapsedilen veya işkence gören genç kız veya kadınlar olsa, Temmuz 2018'de 120 adrese eş zamanlı olarak bir gece yarısı gerçekleştirilen polis operasyonunda HAPSEDİLMİŞ, KİLİTLENMİŞ, KELEPÇELENMİŞ ve VÜCUTLARINDA İŞKENCE İZLERİ TAŞIYAN KIZ veya KADINLARA RASTLANMASI GEREKİRDİ. ANCAK, OPERASYON ESNASINDA BÖYLESİ BİR DURUMLA veya TEK BİR KIZ veya KADINLA DAHİ KARŞILAŞILMAMIŞTIR.

–2–

Eğer gerçekten ortada sayısı yüzlerle ifade edilen tehdit ve şantajlar olsa, bunlara ilişkin yine YÜZLERCE KAYIT, KASET veya TAPELERİN OLMASI GEREKİRKEN, polis operasyonunda TEHDİT veya ŞANTAJ İÇEREN TEK BİR KAYIT, KASET veya TAPEYE RASTLANMAMIŞTIR. OPERASYONDA EL KONULAN KAYIT ve KASETLERİN A9 TELEVİZYONUNUN RTÜK YASALARI GEREĞİ SAKLAMAK ZORUNDA OLDUĞU DİJİTAL YAYIN ARŞİVİ OLDUKLARI ANLAŞILMIŞTIR.

–3–

Eğer gerçekten ortada bir suç örgütü bulunsa, buna ilişkin de bir çok suç unsuru veya delili bulunması gerekirken, polis operasyonunda TEK BİR SUÇ UNSURUNA DAHİ RASTLANMAMIŞTIR. Arkadaşlarımızın tamamının SABIKASIZ oldukları, kendilerini korumak amacıyla yasal yollardan edindikleri SİLAHLARIN DA TAMAMININ  RUHSATLI ve GEÇMİŞE DÖNÜK HİÇBİR VUKUAT veya SUÇ KAYDI OLMAYAN SİLAHLAR OLDUKLARI ANLAŞILMIŞTIR.

–4–

Eğer gerçekten ortada birtakım tacizler, anal tecavüzler olsa, mutlak surette kendisine taciz veya anal tecavüzde bulunulduğunu iddia eden kadın ve kızların ANAL TECAVÜZ SEBEBİYLE VÜCUTLARINDA OLUŞAN YIRTIK ve YARALANMALAR OLMASI, buna ilişkin de Adli Tıp Kurumundan alınmış rapolar ile, iddia edilen tecavüzlerin TEKNİK ve BİYOLOJİK delillerin de bulunması (iç çamaşırı veya tecavüz atıkları içeren havlu, peçete vs) gerekirken, KENDİSİNE TACİZ veya ANAL TECAVÜZDE BULUNULDUĞUNU İDDİA EDEN KADIN veya KIZLAR TARAFINDAN ALINMIŞ TECAVÜZE İLİŞKİN TEK BİR ADLİ TIP RAPORU OLMADIĞI GİBİ, TEKNİK veya BİYOLOJİK DELİLİN DE BULUNMADIĞI ANLAŞILMIŞTIR.

–5–

Eğer gerçekten ortada taciz ve tecavüzler olsa, kendisine yıllar boyunca taciz veya tecavüzde bulunulduğunu iddia eden kadın ve kızların başlarından geçtiğini iddia ettikleri olayların şok edici etkisi sebebiyle büyük taravmalar ile buna ilişkin geçici veya kalıcı psikolojik problemler de yaşamış olmaları, buna ilişkin olarak da çeşitli psikoloji raporlarının bulunması gerekirken, bu iddialar ile ortaya çıkan KADIN ve KIZLARIN HİÇ BİRİSİNDE HİÇ BİR TRAVMA UNSURU BULUNMAMAKLA BİRLİKTE, BUNA İLİŞKİN ALDIKLARI HERHANGİ BİR PSİKOLOJİ RAPORU DA BULUNMAMAKTADIR.

–6–

Eğer gerçekten ortada taciz ve tecavüzler olsa, bu iddialarda bulunan kadın ve kızların taciz ve tecavüzlerin yaşandığı yer, zaman ve kişiler konusunda son derece net ve kesin bilgiler verebilmesi gerekirken, nedense hiç bir şekilde net bir tarih veya zaman aralığı verilmemekte, verilen tarihler ile arkadaşlarımızın yaşadıklarını iddia ettikleri mekanların karşılaştırmalarında ise, MEKANLARIN BİR KISMININ BELİRTİLEN TARİHLERDE HENÜZ DAHA ARKADAŞLARIMIZ TARAFINDAN KİRALANMAMIŞ OLDUKLARI, BİR KISMININ ise VERİLEN TARİHLERİN ÇOK ÖNCESİNDE TAŞINILIP BOŞALTILMIŞ EVLER OLDUKLARI ANLAŞILMIŞTIR.

–7–

Eğer gerçekten ortada taciz veya tecavüzler olsa, kendilerine taciz ve tecavüzde bulunulduğunu iddia eden kadın ve kızlar ile olayın faili oldukları iddia edilen arkadaşlarımızın belirtilen tarihlerde ve belirtilen mekanlarda bir arada bulunduklarının da ispat edilmesi gerekirken, buna ilişkin olarak bakılan cep telefonu HTS BAZ İSTASYONU ÇAKIŞMA RAPORLARINA GÖRE, VERİLEN TARİH ve MEKANLARDA BU KADIN ve KIZLAR ile ARKADAŞLARIMIZIN ÇAKIŞAN HTS KAYITLARI BULUNMAMAKTA, HATTA TACİZ ve TECAVÜZE UĞRADIĞI İDDİASI OLAN KADIN ve KIZLARIN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞUNUN, KENDİ CEP TELEFONLARININ HTS KAYITLARINA GÖRE, VERDİKLERİ TARİHLERDE KENDİLERİNİN DAHİ BAMBAŞKA YERLERDE OLDUKLARI ORTAYA ÇIKMIŞTIR.

–8–

Eğer gerçekten ortada bir suç örgütü, birtakım suçlar ve somut ve gerçek suç delilleri olsaydı, o zaman husumetli müştekiler ile bunların kontrolündeki bazı polis memurları, iddia makamıyla el ele ele verip SÖZDE ETKİN PİŞMANLAR ve ŞİKAYETÇİLER DEVŞİRME ÇABASINA GİRMEZLERDİ.

Tek özellikleri sadece bizlerle arkadaşlık etmiş olan masum genç kızlar, husumetli müştekilerin kontrolündeki polis memurları tarafından emniyet müdürlüğünde tehdit ve baskı görerek, “eğer şikayetçi olmazlarsa o zaman sanık olacakları, tutuklanacakları, mallarına el konulup, televizyonlarda teşhir edilecekleri” İDDİALARIYLA KORKUTULUP ŞİKAYETÇİ OLMAYA ZORLANMAZLARDI.

Tutuklanan hanım arkadaşlarımızdan zayıf görülenler, iddia makamı ve cezaevi idarelerince özel muameleye tabi tutularak arkadaşlarından ayrılmaz, tek başlarına soğuk hücrelere veya azılı katil ve piskopatların bulundukları koğuşlara atılıp ölüm tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmaz, “devletin üzerlerini çizdiği ve buradan asla çıkamayacakları” ile TEHDİT EDİLİP ETKİN PİŞMAN OLMAYA ZORLANMAZLARDI.

–9–

Eğer gerçekten ortada bir suç örgütü, birtakım suçlar ve somut ve gerçek suç delilleri olsaydı, o zaman husumetli müştekiler ile bunların kontrolündeki bazı polis memurları, soruşturma dosyasına, emniyet müdürlüğünde dijital deliller adı altında yüzlerce uydurma ve sahte delil eklemezlerdi.

Soruşturma aşamasında sahte delillerin dosyaya kolaylıkla eklenebilmesi için de, aynı polis memurları ARKADAŞLARIMIZA AİT CEP TELEFONU ve BİLGİSAYARLAR DA, USULE ve CMK 134. MADDESİNE AYKIRI ŞEKİLDE İMAJ KOPYALARI ŞAHİTLER HUZURUNDA ALINMADAN ve BİRER KOPYALARI ARKADAŞLARIMIZA veya AVUKATLARINA VERİLMEDEN, APAR TOPAR ÇÖP TORBALARINA DOLDURULUP GÖTÜRÜLMEZLERDİ. 

(Nitekim dava sürecinde yapılan tespit ve kontroller ile konunun uzmanı bilirkişiler tarafında hazırlanan bilimsel mütalaalar sayesinde, dijital deliller adı altında dosyaya eklenen yüzlerce sahte delil olduğunu tespit edilip, ortaya çıkartmış bulunmaktadır)


Buraya kadar anlatmış olduklarımızı özetlersek;

Ulusal basınımızla aramızda FİKRİ ve İDEOLOJİK FARKLILIKLAR OLDUĞU BİR GERÇEKTİR. 

Ancak bu farklılıklar;

  1. Masum insanların kendilerini özgürce savunmalarına müsade edilmeyerek, türlü baskılara, sayısız haksızlık ve hukuksuzluğa uğratılmalarınının,
  2. Haklarındaki delilsiz ve belgesiz iftiralara itibar edilirken, suçsuzluklarını ortaya koyan yüzlerce belge ve savunma delili ile bilimsel uzman mütalaaların görmezden gelinmesinin,
  3. Gencecik insanların suçsuz yere, tarihte benzeri görülmemiş 10 binlerce yıllık hapis cezalarına mahkum edilmelerinin,
  4. Hepsinden önemlisi de bu HAKSIZLIK ve ADALETSİZLİĞİN alenen görülmesine rağmen, buna BİLE BİLE GÖZ YUMULMASININ 

BİR GEREKÇESİ OLAMAZ ve OLMAMALIDIR.

Doğru ve erdemli olan davranış, ulusal basınımızın her daim savunduğu demokrasi, hak, özgürlük ve adalet gibi değerleri sadece kendi görüşlerini savunan, kendi tarafında olduğunu düşündükleri kimseler için değil, tüm vatandaşlarımız için savunup yaşatmalarıdır. 

“ADALET OLSUN AMA YALNIZCA BANA ve TARAFTARLARIMA” şeklindeki bir yaklaşımın GERÇEK ADALET OLMADIĞI, böyle sevgiden uzak bir zihniyetin yarın bir gün bunu savunanı da mağdur edeceği, bu anlayışın ülkemize ne gerçek bir demokrasi ve özgürlük, ne de gerçek bir adalet getirmeyip, AKSİNE ÜLKEMİZİ MAHVEDİP, FELAKETE SÜRÜKLEYECEĞİ ortadadır. 

Açıkcası, 40 yıl boyunca devletimizin gözü önünde ve apaçık şekilde, inandığı değerleri savunup anlatan, Darwinist-Materyalist felsefeye karşı ilmi ve bilimsel faaliyetler yürüten Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın bir suç örgütü olmadığını tüm vatandaşlarımız gibi ulusal basınımız da açık şekilde bilmektedir. 

Bugün öfke ve husumetle hareket ederek masum insanları kumpasla hapsettirmeye çalışan, bir avuç devlet içine çöreklenmeye çalışan sevgisizlerin zihniyeti, bir gün elbet son bulacak olup, bugün imza atılan haksız ve hukuksuz uygulamalar, ileri de mutlaka kendilerini de hedefine alacaktır. İşte bu sebepledir ki: Hukuk ve Adalet herkes için gerekli olup, herkesin en doğal hakkı ve ihtiyacıdır. 

Bu vesileyle bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, “Hukuk herkese lazımdır”, “sevgi, şefkat ve anlayışla yaklaşmayı” öğrenmedikçe de sorunların kalıcı olarak çözülmesi asla mümkün değildir.

Saygılarımızla.

Daha yeni Daha eski