Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına kurulan büyük bir komplo neticesinde 11 Temmuz 2018 tarihinde operasyon düzenlenmiş, Sayın Adnan Oktar ve çok sayıda arkadaşı tutuklanmıştır. 3 yıla yakın süren ve sayısız hukuksuzlukların yapıldığı yargılama sonucunda Türk hukuk tarihinde rastlanmayan bir biçimde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları binlerce yıl cezalar almıştır. Burada en önemli konu ise bu cezaların tek bir tanesinin dahi somut delile dayandırılmamış olması ve her iddianın kendi içerisinde onlarca, yüzlerce çelişki ve yalanlar barındırmasıdır.

Birçok kumpas dosyasının ilk ihbarlarının isimsiz kişiler tarafından yapıldığı herkesçe bilinmektedir. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına karşı kurulan kumpasın ilk ihbarı, kimliği belirsiz bir şahsın 15 Temmuz 2016 tarihli hain darbe girişiminden yaklaşık 2 hafta sonra yaptığı hiçbir delile dayanmayan düzmece bir maille başlamıştır. Soruşturma sürecinde özellikle 2018 yılının başından itibaren basın da devreye sokulmuş, 11.07.2018 tarihli polis operasyonu öncesinde psikolojik algı yöntemleri uygulanarak kamuoyu dizaynı gerçekleştirilmiştir. 

Bu süreçte ilk önce Akit TV, kanunlara ve basın ilkelerine bağlı, kişilik haklarına saygılı hiçbir televizyon kanalında görülemeyecek hakaretamiz bir üslupla Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları aleyhinde yayın yapmaya başlamıştır. Şubat 2017 tarihinde yapmış olduğu bir yayında, Sayın Adnan Oktar’ın bir sonraki doğum gününde cezaevinde olacağını belirtmiş, polis operasyonuyla birlikte yazılı ve görsel basından birçok kuruluş, karalama amaçlı bu habercilik furyasına katılmıştır. 

Farklı dünya görüşüne sahip olan, birçok konuda hiçbir zaman uzlaşamayan bazı basın kuruluşları ve gazeteciler bile Sayın Adnan Oktar’ın arkadaş grubuna karşı muhalefette samimiyetsiz, vicdandan ve akılcı düşünmekten uzak bir işbirliği anlayışı içerisinde birleşmişlerdir. Toplumun bir kesimi suçsuz bir arkadaş grubuna karşı işbirliği yapmışlardır.

Adnan Oktar Davası’nın sanıkları lehindeki delillerin görmezden gelindiği, tek taraflı propaganda niteliğindeki yayınların akabinde bazı gazeteciler de konuyla ilgili olarak kitaplar yazmaya başlamışlardır. İşte bu dönemde yayınlanmış birkaç kitabı, OdaTV haber sitesi yazarı Hakan Erol’un “Turnike” isimli kitabı takip etmiştir. 

Bu kitapların birbiri ardınca yazılmasında ideolojik karşıtlığın yanı sıra, konunun medyatik yönünün olmasının, yani toplum tarafından takip edilmeyen, dikkat çekmeyen, pek okur ve taraftar bulamayan ve maddi olarak yeterli kazanç elde edemeyen gazetecilere gündeme gelme veya tanınmamış olanlara tanınma imkanı sunmasının da etkili olduğu inkar edilemez.

1992 yılında doğan, yani geçmişte Sayın Adnan Oktar’ın arkadaş grubunun karşılaştığı büyük olayların bir kısmına hiç şahit olmayan, bir kısmında ise oldukça küçük yaşlarda olan Hakan Erol, bu kitabında kullandığı bilgiler için büyük ölçüde Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandığı davanın dosyasına başvurmuştur. Bu noktada ideolojik görüşü, onun doğal olarak birkaç husumetli müştekinin ve onlar tarafından zorla, tutuklanma tehditleriyle korkutularak şikayetçi yapılmış onlarca kişinin asılsız suçlamalarına odaklanmasına yol açmıştır. 

Hakan Erol ele aldığı konuların çok büyük bölümünü söz konusu hayali, yani delilsiz suçlamalara dayandırınca olayları tarafsız değerlendirebilen insanları asla ikna edemeyecek bir kitap ortaya çıkmıştır. Kitapta kullanılan ve okuyucuyu etkileyeceği düşünülen yapmacık duygusal dışavurumlar, demagoji ve zeka oyunları, kitabın bütününde gözlemlenen delilsiz  ve mesnetsiz üslubu gizlemeye yetmemiştir. Nitekim kitap boyunca sıkça karşılaştığımız “iddiaya göre” ifadesi, ele alınan suçlamalar hakkında dosyada hiçbir delil bulunmadığının en açık göstergelerinden biri olmuştur. Kitapta Sayın Adnan Oktar’a ve arkadaşlarına yönelik suçlamalar somut deliller üzerinden değil, soyut iddialar üzerinden yapılmıştır. Çünkü Adnan Oktar Davası dosyası, iddiaların bolca olduğu, ancak delillerin hiç olmadığı bir dosyadır.

Toplumumuzca bilinen ve söz konusu dava dosyasının başlıca suçlamalarından olan cinsel istismar, çocuğun cinsel istismarı, kara para aklama, casusluk suçlamaları diğer suçlamalar gibi hiçbir somut delile dayanmamaktadır. Dosyada cinsel istismar iddiaları olmakla birlikte küçük çocuğa yönelik cinsel istismar iddiaları da mevcuttur. Fakat, Türk halkı ve Türk devleti söz konusu iddiaların hiçbirine inanmamaktadır. Öyle ki Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandığı dosyada Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı dahi müdahil olmadığını belirtmiştir.

Türkiye şartlarında onlarca kadına yönelik cinsel istismarın olduğu, hele ki bu kişiler arasında çocuk yaşta kişilerin olduğu bir topluluğun varlığı halinde milletimizin ayağa kalkacağı, müthiş bir reaksiyon göstereceği Bakanlığın, kadın derneklerinin hemen harekete geçeceği çok aşikardır. Hele ki küçük çocuğa yönelik bir istismar olduğunda halkımızın ne kadar şiddetli reaksiyon göstereceği herkesin malumudur. Fakat bu dosyada hiçbirisi müdahil olmamış, hiçbirisi aksi bir açıklama dahi yapmamıştır. 

ÇÜNKÜ ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARININ YARGILANDIĞI DOSYANIN BİR KUMPAS DOSYASI OLDUĞU, SUÇLAMALARIN HİÇBİRİNİN DOĞRU OLMADIĞI, KORKUTULARAK, TEHDİT EDİLEREK SUNİ ŞİKAYETÇİLER OLUŞTURULDUĞU HERKESÇE BİLİNEN BİR GERÇEKTİR.

Bununla birlikte yine milyonlarca liranın aklandığına dair iddiaların yer aldığı dosyada MASAK raporları tertemiz çıkmış, Hazine ve Maliye Bakanlığı davaya müdahil olmadığını açıklayan dilekçesini dosyaya sunmuştur. 

ÇÜNKÜ SAHTE RAPORLARLA, İFTİRA MAHİYETİNDEKİ İDDİALARLA SUÇLAMALAR YAPILDIĞI, KUMPAS KURULDUĞU DOSYAYA ÇOK YÜZEYSEL BAKAN BİR KİŞİNİN DAHİ ANLAYACAĞI BOYUTTADIR.

ÖZETLE SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARIMIZIN YARGILANDIĞI DOSYA DEVLETİMİZİN DAHİ İDDİALARA İTİBAR ETMEDİĞİ, MÜDAHİL OLMADIĞI BİR KUMPAS DOSYASIDIR.

Kitaptaki asılsız iddialarla ilgili gerçekleri yazmadan önce şu önemli şu soruya değinmek istiyoruz. "Hakan Erol’un bu kitabı yazmasındaki en büyük sebep nedir?" İdeolojik karşıtlık, şöhrete kavuşma arzusu veya maruz kalmış olabileceği olası yönlendirmeler bu sorunun cevabını kısmen vermektedir. Sorunun tam cevabı ise kitabın içerisinde, hatta en sonunda yer almaktadır:



İfadelerinden anlaşıldığı üzere, Hakan Erol’un dünya görüşünde cemaat ve tarikatlara yer yoktur. Tüm toplumlar cemaat ve tarikat benzeri dini örgütlenmelerden temizlenmelidir. Burada, cemaat ve tarikatlardan temizlenmiş bir toplumda dini değerlere bağlılığın zamanla zayıflayabileceği, hatta meydanı boş bulan art niyetli bazı odaklar tarafından dini ibadetlerin bile yasaklanabileceği tehlikesine dair detaylı açıklamalarda bulunmamıza zaten gerek yoktur. 

Yani, Hakan Erol’un dünya görüşüne göre ülkemizdeki sorunların çözümü için “reçete” bellidir. Kitabının 165. sayfasında geçen şu cümleler, okuyucuya bu reçetenin içeriğinin ne olabileceğiyle ilgili yeterince bilgi vermektedir:


Hakan Erol, cemaat ve tarikatları vatanımız için büyük tehlike sayan ekolün bir temsilcisi olduğunu bu sözleri ile ortaya koymuştur. Dolayısıyla, kendi dünya görüşüne göre doğru bildiğini yapmış ve bir cemaat olarak gördüğü Sayın Adnan Oktar’ın arkadaş grubunun dağıtılması ve etkisiz hale getirilmesi için de kendince hamlede bulunmuştur. 

Böyle bir anlayışta, fırsat ele geçtiği anda, diğer cemaat ve tarikatların da hedef alınacağı açıktır. Ne de olsa günümüzde, Adnan Oktar Davası’nda olduğu gibi, komploya başvurup birilerini tutuklatmak ve mahkum ettirmek için hukuki delile ihtiyaç duyulmamaktadır. Hedef alınan kişiler hakkında mantık dışı bile olsa uydurma bir iddianın ortaya atılması suni bir gerekçe oluşturulması için yeterli olmaktadır. Dünyada ortaya iddia atmaktan daha kolay bir şey olmadığına göre, önümüzdeki süreçte diğer cemaat ve tarikatların mensubu olan Müslümanları da sırayla cezaevlerine doldurmanın önünde pratikte hiçbir engel bulunmamaktadır.

Bu tür girişimlere rağmen, Müslümanlara Allah’ın izniyle güzel bir müjde vermeyi de ihmal etmememiz gerekir. Çünkü her ne yapılırsa yapılsın cemaat ve tarikatları yok etmek mümkün olmayacaktır. İslam dini önümüzdeki yıllarda Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as)’ın öncülüğünde tüm dünyaya hakim olacaktır. Allah’a iman edenler git gide güçlenecektirler. 

Diğer taraftan tüm bunlar elbette ki tarikat ve cemaatlerde hiç kusur bulunmadığı anlamına gelmemektedir. 

Tarikat ve cemaatler geçmişten günümüze getirdikleri hatalı bazı görüş ve uygulamalarını dünya çapında İslam’ın özüne dönülmesiyle birlikte terk edeceklerdir. Ancak bu olumlu değişim sadece tarikat ve cemaatlerle sınırlı olmayacak, OdaTV camiası, solcular, liberaller, ulusalcılar, muhafazakarlar, yani toplumun her kesimi doğru ve güzel olana yönelecek, sevginin, kardeşliğin, adaletin, hoşgörünün değerini kavrayacaktır. Gelecek yıllar çok güzel gelişmelere ve dünya çapında barışa sahne olmak üzere hepimizi beklemektedir.

....

YAZININ DEVAMI İÇİN : https://hakanerolkim.blogspot.com/

Daha yeni Daha eski