Masumiyet Karinesi İhlalleri
1- Kolluğun basın açıklaması yapmasının hukuka aykırı olduğu
“Başvurucunun gözaltındayken Fransız polisinden bazı üst düzey rütbeli memurların hiçbir niteleme veya çekince getirmeden cinayetin teşvikçilerinden biri ve şeriki olarak gösterilmesi sonucu, kamuoyunda suçlu olduğuna inanılmasının sağlanmasının ve yargısal makamların olayları takdir tarzına zarar vermesini masumiyet karinesinin ihlali olduğuna…
Masumiyet karinesinin sadece bir yargıç veya mahkeme tarafından değil ve fakat diğer kamu makamları tarafından da ihlal edilebileceği…
Sözleşmenin 10 uncu maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerdiği, bu nedenle Sözleşmenin 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasının, yürütülmekte olan cezaî bir soruşturma hakkında yetkililerin kamuoyuna bilgi vermesini önlemeyeceği; ancak masumluk karinesine saygı gösterilmesi söz konusu olduğunda, bilginin tam bir takdir ve ihtiyatla verilmesi gerektiği…” (AİHM, Allenet de Ribemont-Fransa kararı)
“Suçsuzluk karinesinin yargılama öncesinde olduğu kadar beraattan sonra da gözetilmesi gerektiği, sanığın beraatı kesinleştikten sonra yerel mahkemenin başvurucunun suçuna ilişkin şüphelere dayanmasının artık kabul edilemez olduğu…” (AİHM, Sekanina – Avusturya kararı)
“…polis tarafından düzenlenen ve basına dağıtılan “basın açıklaması”nın içeriğinde başvuranların hiçbir fark gözetmeksizin “yasa dışı örgüt” mensubu olarak gösterildiği, aynı şekilde söz konusu basın açıklamasına göre adı geçen şahısların İzmir’in farklı mekanlarında birçok suç işlediklerinin tespiti yönündeki ifadelerin başvuranların itham edildikleri suçları işlediklerini onaylayan değerlendirmeler şeklinde yorumlanmasının mümkün olduğu,
Bir bütün olarak ele alındığında, polis yetkililerinin tutumlarının, kanıtların başvuranların aleyhinde kullanılması yönünde önceden değerlendirilmesi ve kimliklerini kolayca ortaya koyan bilgilerin basına verilmesi göz önünde bulundurulduğunda bu durumun masumiyet karinesine saygı gösterilmesi ilkesiyle bağdaşmadığı, bu şekilde düzenlenen basın açıklamasının, bir yandan kamuoyunun başvuranların suçlu olduğuna inanmasını teşvik ettiği, diğer yandan yetkili hâkimlerin olayları değerlendirmesinde önyargılı davranmalarına neden olduğu” (AİHM, Y.B. ve diğerleri – Türkiye kararı)
“…Anayasa, AİHS ve kanunlarımızla tanınıp korunan, adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan masumiyet karinesi, hâkim ve Cumhuriyet savcısının tarafsızlığı ilkeleri yanında ilgililerin kişilik hakları ve soruşturmanın gizliliği ilkesi göz önünde bulundurulmak suretiyle; suçun işlenmesinden önceki aşamada emniyet ve asayişe ilişkin açıklamaların mülki amirler ile kolluk amirlerine ait olduğu dikkate alınarak, suçun işlendiği andan itibaren ise olayın adli nitelik kazanması sebebiyle kamuoyunun doğru bir şekilde bilgilendirilmesini sağlamak amacıyla soruşturmalarla ilgili açıklamaların Cumhuriyet başsavcısının bilgilendirilmesi koşuluyla Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca basın sözcüsü olarak görevlendirilen Cumhuriyet savcısı; görevlendirme yapılmayan yerlerde ise Cumhuriyet başsavcısı tarafından yazılı ya da kamuoyunun doğrudan bilgilendirilmesinin yararlı olacağı değerlendirilen durumlarda da sözlü açıklama yapılması…” (HSK, Soruşturmanın Gizliliği ve Basının Bilgilendirilmesi konulu 33 nolu genelgesi)
“…Kamuoyunun bilgilendirilmesinin yararlı ve gerekli olduğu durumlarda yazılı, ivedi hâllerde ise sözlü basın açıklamalarının;
aa) Soruşturma evresinde ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısı ya da Cumhuriyet başsavcısının görevlendirdiği Cumhuriyet başsavcıvekili veya Cumhuriyet savcısı tarafından yapılması, Cumhuriyet başsavcıvekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan açıklamaların Cumhuriyet başsavcısının bilgisi ve onayı ile yerine getirilmesi,…” (Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, Basın Sözcülüğü ile Medya İletişim Büroları konulu 153/1 nolu genelgesi)
2- Gazetecinin, internette ifşa edilen ses kayıtlarının ve polis fezlekesinin güvenirliliğini sorgulaması gerektiği, bunları tartışmasız gerçekmiş gibi yayınlayıp ilave yorumda bulunarak kişileri örgüt lideri ve üyeleri olarak hedef gösterdiği:
…yazı dizisi yayımlanmadan önce ifadeler üzerinde asgari bir denetim yapma olanağı bulunmasına rağmen bu yönde hiçbir çaba göstermeyen sanığın, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) olarak tanımlanan yapının emniyet, yargı gibi devletin önemli kurumları içerisinde örgütlenerek hukuka aykırı faaliyetlerde bulunduklarına ve hukuka aykırı yöntemlerle soruşturma dosyası hazırladıklarına dair ciddi iddialar bulunduğu ve toplumun genelinin de bu iddialardan haberdar olduğu dönemde, tecrübeli bir gazeteci olarak bu iddiaları da dikkate alıp, konuyu titiz bir şekilde değerlendirmek üzere gerekli adımları atması, en azından yazı dizisinde dayandığı polis fezlekesinde yazılanlara ve internet ortamında ifşa edilen ses kayıtlarına karşı daha ihtiyatlı davranarak, kaynağının güvenilirliğini sorgulaması gerekirken, aksine, bu hususu, katılanların bir kısmı hakkındaki adli soruşturma sürecini, yetkili yargı organlarının otoritesini ve isnat anından itibaren ceza muhakemesinin tüm evrelerinde geçerli olan suçsuzluk karinesini tamamen göz ardı edip, kişilerin suçlu olup olmayacağına fezleke düzenleyen polisler tarafından değil, yetkili yargı organlarınca karar verilebileceğini nazara almaksızın, gerek ele geçirdiği polis fezlekesindeki yazıları tartışmasız bir gerçekmiş gibi sunarak gerek ilave yorumlarda bulunarak, yazı dizisinde isimlerini açıklayıp hedef gösterdiği katılanları yasa dışı tutum ve davranışlarda bulunan suç örgütünün lideri ve üyeleri olarak tanıtmak, oluşturulan sayfa düzenleri, kullanılan başlıklar ve görüntülerle bu durumu pekiştirip onları lekelemek, 17-25 Aralık 2013 tarihinde yapılan operasyonların ardından gelişen süreci peşin hükümle ele alıp, kısa süre sonra yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçiminde diğer iki adayla yarışacak olan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na yönelik olumsuz bir algı oluşturmak amacıyla kötüniyetle hareket ettiği anlaşılmaktadır…” (Yargıtay 12. CD. 2017/1828 E. 2018/544 K. 17/01/2018 T.)
3- Basının ifade özgürlüğü; gezetecilik etiğine uygun, iyi niyetli hareket etmeleri, doğru ve güvenilir bilgi sunmaları koşuluna bağlıdır:
”…Gerçek dışı olgulara dayalı iddia olarak nitelenen açıklamalar bakımından AİHM, başvurucuların bu tür ifadelerin ortaya konulmasından ve yayımlanmasından sorumlu olup olmadıklarını ve bu tür bilgilerle diğer kişileri aldatmayı amaçlayıp amaçlamadıklarını dikkate almaktadır. AİHS’nin 10. maddesinin 2. fıkrası gereğince, başta basın ve yayın organları olmak üzere, ifade özgürlüğünü kullananların, bu özgürlüğü kullanırken, “görev ve sorumlulukları” da vardır ve AİHM’e göre, AİHS’nin 10. maddesinin basına tanıdığı güvence, gazetecilerin “iyi niyetli ve doğru olgular temelinde” hareket etmeleri ve gazetecilik etiğine uygun biçimde “doğru ve güvenilir” bilgi sunmaları koşuluna bağlıdır…” (AİHM, Fatullayev/Azerbaycan, 40984/07, 22.04.2010)
4- Suçsuzluk karinesinin; toplumun kişinin suçlu olduğuna inandıran, yargının önyargılı davranmasına neden olabilecek açıklamalarla ihlal edilmemesi gerektiği:
“…Suçsuzluk karinesi, kişinin suçlu olduğunu yansıtan ve toplumu kişinin suçlu olduğuna inandıran veya yetkili yargı organının olay ve olguları değerlendirirken önyargılı davranmasına neden olabilecek açıklama veya fiillerle ihlal edilebilmektedir…” (AİHM, Y.B. ve diğerleri/Türkiye, 48173/99 ve 48319/99, 28.10.2004)
5- Basın ve yayın organlarındaki sahte yargılamalar; mahkemelere duyulan saygı ve güveni kaybettirebilir:
“…Eğer uyuşmazlıkta ortaya çıkan sorunlar, halkın peşin hükümlere varmasına yol açacak bir biçimde açığa vurulacak olursa, mahkemeler kendilerine duyulan saygı ve güveni kaybedebilirler. Ayrıca halkın, basın ve yayın organlarında sahte yargılamaları düzenli olarak görmeye alışmasının, mahkemelerin hukuki uzlaşmazlıkların çözümü için uygun bir forum oldukları anlayışına karşı uzun dönemde kötü sonuçlar doğurabileceği gözden uzak tutulamaz…” (AİHM, Sunday Times/Birleşik Krallık, 6538/74, 26.04.1979)
6- Gazetecilerin olayı tarafsız ve dikkatli bir şekilde aktarmak yerine gerçekleri abartma veya basitleştirme çabasına girmesi; masumiyet karinesinin ihlalidir:
“…Gazetecilerin olayı tarafsız ve dikkatli bir şekilde bildirmek üzere gerekli adımları atmadıkları ve bunun yerine olayın ardındaki gerçekleri abartma veya basitleştirme çabasına girdikleri anlaşılmıştır. Bu koşullar altında AİHM, yerel mahkemelerin basın şirketinin ifade özgürlüğünün korunmasıyla ilgili olarak ileri sürdüğü gerekçelerin, ikinci başvuranın itibarının ve masumiyet karinesi hakkının korunmasından daha önemli mahiyette olduğuna ikna olmamıştır…” (AİHM, Ageyevy/Rusya, 7075/10, 18.04.2013)
7- Haberde, henüz kanıtlanmamış bir şey gerçekmiş gibi gösterilerek; kişilerin adının lekelendiği ve masumiyet karinesinin ihlal edildiği:
…Haber sadece oyuncuların suçluluğu ispatlanana dek masum sayılma haklarını ihlal etmekle kalmayıp, henüz kanıtlanmamış bir şeyi gerçekmiş gibi ortaya koyarak oyuncuların adını lekelemekteydi. Sonuç olarak AİHM, ulusal mahkemeler tarafından dayanılan gerekçelerin yeterli olduğu kanaatine varmıştır…” (AİHM, Ruokanen ve diğerleri/Finlandiya, 45130/06, 06.04.2010)
8- Gazetecinin, yargılanmakta olan kişi için, mahkemenin ceza vermekten başka bir şey yapamayacağı izlenimini veren yazısının; kişiyi adil yargılanmaktan alıkoyacak ve yargı organlarına olan güveni sarsacak ifadeler olduğu:
“…AİHM, yargılanmakta olan kişinin suçlamalardan sorumlu olduğunu açık şekilde ifade eden ve kullanılan mutlak sözcüklerle okuyucuya ceza mahkemesinin imkan dahilinde yargılananı mahkum etmekten başka bir şey yapamayacağı izlenimi veren “beyan edilmemiş para içeren yedi hesap ve bu hesaptan yapılan fon akışı, vergi yetkililerine onun vergi kaçırdığı yorumundan başka yorum bırakmamıştır.” ibarelerinin, Cumhuriyet savcısından alıntı yapılması halinde dahi alıntı yapıldığının açıkça gösterilmesi gerektiğini, kişileri suçlamanın başvurucunun değil, Cumhuriyet savcısının görevi olduğunu, ayrıca, kamuya mal olmuş kişilerin de diğer vatandaşlarla aynı ölçüde adil yargılanma haklarının olduğunu, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının, kasten olsun veya olmasın, kişiyi adil yargılanmaktan alıkoyacak veya yargı organlarına olan güveni sarsacak ifadeleri kapsamayacağını, bu durumun devam eden cezai yargılama işlemleri hakkında yorum yaparken gazeteciler tarafından göz önünde bulundurulması gerektiğini vurgulamış, AİHS’nin 10. maddesinin ihlal edilmediğine karar vermiştir…” (AİHM, Worm/Avusturya, 22714/93, 29.08.1997)
9- Kişinin suçlu olup olmadığına basın ve yayın organlarının karar vermediği, kişilerin suçlu olarak damgalanmasına yol açacak ifadeleri kullanmamaları gerektiği, aksi halde yargı otoritesinin zedeleneceği:
“…Suçsuzluk karinesine, sadece yargı organları ile diğer kamu görevlileri değil, basın ve yayın organları da saygı göstermek zorundadır. Bu nedenle basın ve yayın organları, yürütülmekte olan adli bir soruşturma ya da devam etmekte olan bir ceza davası ile ilgili haber, yorum ve eleştiri yaparken, kişilerin suçlu olarak damgalanmalarına yol açacak ifadeleri kullanmamalıdır. Zira, bir kişinin suçluluğuna ya da suçsuzluğuna, basın ve yayın organları değil, hukuk kurallarına riayet eden yetkili yargı organlarınca karar verilir. Aksi takdirde, sadece suçsuzluk karinesi değil, yargı otoritesi de zedelenir… (Yargıtay 12. CD. 2017/1828 E. 2018/544 K. 17/01/2018 T.)