Komplocu odaklar dosyadaki asılsız suçlamalarına yönelik hiçbir somut delil sunamadıklarından, daha çok Sayın Adnan Oktar’ın arkadaş grubunun dünya görüşleri doğrultusunda şekillenen yaşantılarını çarpıtmak suretiyle algı operasyonu yapmaktadırlar. Komplocu odakların husumetli müştekilerin ifadeleri aracılığıyla gündeme getirdikleri konulardan biri de Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının evlilik anlayışlarıdır. Nitekim davada yargılanan bazı kişiler arasındaki evlilikler, husumetli katılanların ve onların tehditleriyle ifade vermek zorunda kalan kişilerin çarpıtmaları doğrultusunda örgütsel saikle yapılmış sahte evlilikler gibi gösterilmiştir. Bu yöndeki art niyetli çaba ise ne yazık ki iddia makamı ve yerel mahkeme üzerinde etkili olmuştur. İddianamede söz konusu evlilikler “kağıt üzerinde evlilik” olarak tanımlanmış ve güya aile kavramının içini boşaltmaya yönelik eylemler olarak gösterilmiştir. Yerel mahkeme de bu değerlendirmeyi aynen benimsemiştir.

Av. Eser Çömlekçioğlu imzalı kitapta da Sayın Adnan Oktar’ın arkadaş grubunun evliliğe bakış açısıyla alakalı birçok yorum yapılmış, dosyada bahsi geçen evliliklerin güya gerçek evlilik olmadıkları, sözde sahte evliliklerin güya mirastan pay almak, ailelerin baskısını engellemek gibi nedenlerle yapıldıkları, yargılanan birçok kadının güya Sayın Adnan Oktar’ın eşi veya cariyesi olduğu, kağıt üzerinde evli gözüken kişilerin normal hayatta güya hiç biraraya gelmedikleri gibi iddialar farklı bölümlerde sık sık tekrarlanmıştır. Dolayısıyla komplocu odaklar tarafından evlilik konusu üzerinden yapılan saldırılarda kullanılan bu geçersiz mantıkların da cevaplandırılması gerekmektedir.

Bu noktada iddia makamının ve yerel mahkemenin, yargılananların evlilikleri hakkında hatalı değerlendirmelerde bulunmalarına yol açan faktörlerden ilkinin, kendi dünya görüşlerini merkez almaları ve toplumun genelinde karşılaştıkları standart aile tipini “tek doğru” kabul etmeleri olduğunu söylemeliyiz. Nitekim iddia makamı ve yerel mahkeme değerlendirmelerinde özellikle evli çiftlerin aynı evde yaşamaları gerektiğine vurgu yapmışlar, Türk aile yapısının en belirgin özelliği olarak “birlikte yaşama”yı görmüşler ve buradan hareketle Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının örgütsel bir görüntü verdiklerini ileri sürmüşlerdir. Halbuki farklı inançlara mensup insanların kendilerine özgü bir dünya görüşleri, yaşam biçimleri, dolayısıyla da benimsedikleri farklı aile anlayışları ve yapıları olabilir. Yani birlikte yaşamanın sınırları da dahil olmak üzere insanların evliliğin nasıl olması gerektiğiyle ilgili düşünceleri birbirinden farklıdır. Şöyle ki;

Eşlerin ekonomik, sosyal, ticari vb. sebepler ya da zorunluluklar yüzünden zaman zaman ayrı kalmaları son derece doğal ve sık rastlanan bir durumdur. Kimse bunun eşlerin birlikte yaşaması ilkesine aykırı olduğunu iddia edemez. Örneğin eşi uzun yol otobüs şöförü olan bir kadının, kocasından günlerce ayrı kalması ya da eşi tır şöförü olan bir kadının kocasından belki haftalarca ayrı kalması son derece doğaldır. Eşi denizci olan bir bayan içinse bu ayrılık süresi kimi zaman ayları bulmaktadır. Benzer şekilde, işi gereği sık sık yurt dışına seyahat eden ve orada belli süreler kalan insanlar da eşlerinden ayrı kalabilmektedirler. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür, ancak gerçek değişmemektedir. Bunlar ve benzeri çeşitli nedenlerden ötürü, ortak karar ve karşılıklı rıza çerçevesinde fiziki ayrılık yaşamak zorunda kalan çiftleri birlikte yaşamamakla, sahte evlilik sürdürmekle, ya da birbirlerine karşı yükümlülüklerini yerine getirmemekle itham etmek son derece yersiz, anlamsız ve haksız bir itham olacaktır.

İşte Sayın Adnan Oktar’ın evli arkadaşları arasında da bu tür durumlar ya da zorunluluklar nedeniyle zaman zaman, bazen çok uzun zamanlar ayrı kalmış kimseler vardır. Ancak bu durumdan kimsenin şikayetçi olmaması, tarafların ortak kararları ve karşılıklı rızaları doğrultusunda evliliklerine yön verdiklerinin en açık göstergesidir. Dolayısıyla bunlardan dolayı kınanmaları veya suçlanmaları da normal şartlarda mümkün değildir.

Zaten Türk Medeni Kanunu'nun hiçbir yerinde "Türk aile yapısı" diye bir ifade ya da tanım da yoktur. Bu tanım iddianamede yer alan, evlilikler konusundaki asılsız ve dayanaksız ithamlara sözde hukuki bir dayanak gibi gösterilmek amacıyla türetilmiştir. Gerçekte ise hukuki hiçbir belirleyiciliği olmayan, soyut ve sübjektif bir kavramdır. TMK'da, “Türk aile yapısı”nda olduğu gibi “aile” kavramı da zamana, şartlara, bölgeye, ülkeye vs.ye göre sıkça değişen bir kavram olduğu için tanımlanmamıştır. Nitekim TMK 186. maddesinde de konuyla ilgili olarak sadece "birliği eşler beraberce yönetirler" ifadesi geçmektedir. Karı ve koca birliğin sınırlarını çizmekte serbesttirler. Eşlerin ekonomik, sosyal, ticari vb. sebepler ya da zorunluluklar yüzünden aldıkları kararlarla ayrı kalmaları son derece doğal ve sık rastlanan bir durumdur. Bu anlatılanların gerekliliğini ve önemini ortaya koyan bir kaynakta şu ifadeler vardır:

“AİLE KAVRAMI TÜRK MEDENİ KANUNU’NDA TANIMLANMAMIŞTIR, çünkü kanun koyucu aileyi sosyal bir gerçeklik olarak bulmuş ve onu kabullenmiştir. Günü­müzün toplum düzeninde böylesine önemli yer tutan AİLENİN MUHTEVASININ VE ŞÜMÛLÜNÜN (İÇERİK VE KAPSAM) KANUN HÜKÜMLERİYLE TANIMLANMASI ZATEN İMKÂN­SIZDIR...” (ÖZTAN Bilge, Aile Hukuku, 5. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 2004, Sahife 2 vd.)

Tüm bu nedenlerle dosyada Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının nasıl bir evlilik anlayışına sahip olduklarını biraz daha detaylı şekilde ortaya koymamız gerektiği aşikardır. Bu anlayış ortaya koyulduğu takdirde Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarınca yürütülen evliliklerde hukuka aykırı hiçbir durum olmadığı, bu evliliklerin sadece geleneksel evliliklerden olan bazı temel farkları nedeniyle hedef alındığı anlaşılacaktır. Bununla birlikte bu doğal ve suç teşkil etmeyen farklılıkların iddialara konu suç örgütünün varlığını ispatlayan birer delilmiş gibi gösterilmelerinin hukuka aykırı ve art niyetli bir yaklaşım olduğu da görülecektir.

·         Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları evliliği sadece Allah’ın rızasını kazanmak için bir araç olarak görmekte, esas olarak dünyadaki birliktelik için değil ahiretteki sonsuz birliktelik için yapmakta, hayatlarını evliliklerine göre değil evliliklerini hayatlarına göre şekillendirmektedirler.

  • Sayın Adnan Oktar hiçbir arkadaşıyla hiçbir şekilde nikahlanmamıştır. Hiçbir arkadaşını cariyesi olarak almamıştır. Onlardan çocuğu olmamış, hiçbir arkadaşı onun çocuğunu taşırken kürtaj olmamıştır.
  • Sayın Adnan Oktar bugüne kadar hiçbir arkadaşına evlenmesi veya boşanması yönünde talimat vermemiştir. Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları sadece kendi özgür iradeleri doğrultusunda evlenmiş veya boşanmışlardır.
  • Sayın Adnan Oktar suç örgütü lideri olmadığı için bugüne kadar hiçbir arkadaşına sözde örgüt ideolojisi doğrultusunda evliliğin nasıl olması gerektiği yönünde tarifte bulunmamıştır. Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları kendi dünya görüşleri doğrultusunda evliliklerini şekillendirmektedirler.
  • Sayın Adnan Oktar bugüne kadar hiçbir arkadaşına çocuk yapması veya yapmaması yönünde bir talimat vermemiştir. Sayın Adnan Oktar’ın evlenen arkadaşları bu konuda özgür iradeleriyle karar almışlardır. Bu evliliklerde özellikle 21. yüzyıla girilmesiyle birlikte çocuk yapılmamasının ana nedeni, tüm dünyayı saran dinsizlik akımlarıyla mücadeleye daha fazla vakit ayırmaları gerektiğini düşündüren ortak dünya görüşleridir.
  • Sayın Adnan Oktar arkadaşlarına ait çocukların, anne babaları tarafından değil de başkaları tarafından yetiştirilmeleri yönünde hiçbir talimat vermemiştir.
  • Yukarıdaki maddeyle paralel olarak, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları “Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf Suresi, 46) ve “Biliniz ki dünya hayatı; bir oyun, süs ve eğlencedir, aranızda bir öğünme aracıdır, mal ve evlatta bir çoğalma yarışıdır, bitkisi kâfirlerin hoşuna giden bir yağmur gibidir.” (Hadid Suresi, 20) ayetlerinde işaret edildiği üzere çocuk ve mal hırsı duyan insanlar değil, sürekli olarak Allah’ın rızasını kazandıracak iyi ve faydalı işleri kovalayan insanlardır. İşte bu durum onları hayatlarını evliliklerine göre şekillendiren insanlar olmaktan uzaklaştırmıştır. Çocuk yapmaya, ev-araba almaya veya evliliğe has benzeri hususlara odaklanmamışlar, vakit ve olanaklarını mümkün olduğu kadar İslam’a hizmete yönlendirmişlerdir. Bu tavırları da onları klasik evliliklerde gözlemlenenden daha farklı bir hayata sürüklemiştir.
  • Tüm bu anlattıklarımız doğrultusunda belirtmemiz gerekir ki, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının evlilik anlayışlarında karı ve kocanın sürekli bir arada yaşaması zorunlu değildir. Eğer İslam’ın menfaatleri ayrı yaşamayı gerektiriyorsa ve buna her iki taraf da razıysa evlenen insanlar en azından bir dönem ayrı evlerde veya şehirlerde yaşayabilirler.

Dosyada ve cevabımıza konu kitapta, Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları arasında yapılan evliliklerin güya zorla tutulan kadınların hakkında şikayet yapmasını engellemek, sözde örgütü karı veya kocaya düşecek mirastan dolaylı olarak faydalandırmak veya kişinin sözde örgütten ayrılmaması için ailesinden tamamen kopartılması amacıyla yapıldığı ileri sürülmüştür.

Tüm bu mantıklar aşağıda sıraladığımız çelişki ve çarpıtmaları içermektedir:

  • 18 yaşından büyük her insan yaşantısında ve kararlarında özgürdür. Bir kimsenin ailesi tarafından geri alınmasını engellemek için evlendirilmesine gerek yoktur. Kişi 18 yaşından büyük olduğu takdirde, istediği kimselerin yanında kalabilir. Bir yerde zorla tutulmadığını beyan etmesi orada kalması için yeterlidir.
  • Bir ailenin mirasından faydalanmak için insanları evlendirip muhtemelen 30-40 yıllık bir bekleme sürecine girilmesi de mantıklı bir hareket değildir. Ayrıca kimin ne zaman öleceği de belli değildir. Evlendirilen insanlar pek tabii ki anne ve babalarından önce ölebilirler.
  • İnsanın, bugün çok zengin diye yarın büyük bir mirası ardında bırakacağı kesin değildir. İnsanlar hayatın akışında ellerindeki tüm imkanları bir anda kaybedebilirler ve varislerine büyük miktarlarda borç yükü de bırakabilirler.

·         Bir evladın, ailesinin mirasından pay almasında evli veya bekar olmasının bir etkisi yoktur. Mirası kaybetmemek için sahte evlilikler yaptırıldığı iddiası mantıksızdır.

 

·         Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları arasında zengin ailelere sahip olanların çoğu, onunla birlikte oldukları dönem boyunca hiç kimseyle evlenmemiştir. Örneğin 30 yıl boyunca Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarıyla kalmış olmasına rağmen kimseyle evlenmeyen müşteki Serpil Ekşioğlu bu gerçeğin bir delildir. Serpil Ekşioğlu ve onun durumundaki birçok zengin ama bekar kişi, müştekiler tarafından ortaya atılan, iddia makamı ve yerel mahkeme tarafından itibar edilen hayali örgütsel evlilik mantığını açıkça çürütmektedir.

  • Sayın Adnan Oktar’ın, ailesi tarafından hakkında şikayet yapılabilecek arkadaşlarını evlendirdiği iddiası da mantıksız ve gerçekdışıdır. Nitekim Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşı olup da ailesi bu arkadaşlığa karşı olanların çoğu geçmişte hiç evlenmemiştir. Hüma Babuna, Eda Babuna, Sinem Tezyapar bu kişilerden sadece birkaçıdır. Ayrıca haklarında, Sayın Adnan Oktar’ın yanında zorla tutulduğu yönünde iddialarda bulunulan Mehtap Şahin, Tuba Bozkurt gibi kişiler de hiçbir arkadaşıyla evlenmemişlerdir. Tüm bunlar dosyadaki değerlendirmelerde yanılgıya düşüldüğünün açık delilleridir.

·         Tüm bunlara ilaveten belirtmemiz gerekir ki, Sayın Adnan Oktar’ın evli arkadaşlarının birbirleriyle hiç görüşmedikleri iddiası husumetli müştekilerin yalanlarından ibarettir. Evli olanlar işlerinden arta kalan zamanlarda, seyahatte olmadıkları dönemlerde ellerinden geldiğince bir araya gelmişlerdir.

Sonuç olarak, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları Allah rızasını kazanmak amacıyla yaşadığını ileri süren insanlardır. Evlilik anlayışlarını da Allah’ın rızasının en çoğunu kazanmak üzerine kurduklarını belirtmektedirler. Aralarında yaptıkları mevcut evlilikler geleneksel evlilik modellerinden farklılıklar içerse de suç örgütü ideolojisiyle değil İslam’ı yorumlama ve yaşama biçimleriyle şekillenmektedir. Bu gerçeklere ve dosyada yargılananların samimi beyanlarına rağmen husumetli müştekilerin asılsız iddialarına inanılması hukukla, vicdanla ve akılla bağdaşmamaktadır.

Daha yeni Daha eski