Komplocu odaklar dava dosyasında olduğu gibi Av. Eser Çömlekçioğlu imzalı kitapta da Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına karşı dinimizde “infak” olarak adlandırılan ibadetle ilişkilendirdikleri bazı suçlamalarda bulunmuşlardır. Söz konusu art niyetli ve gerçekdışı suçlamalarda özetle, sözde örgüt üyelerinin ortaklaşa veya kendi aralarında yaptıkları ticaretten, mal alım-satımlarından, miras işlemlerinden, yardımlaşmalardan vb. eylemlerden elde edilen gelirlerle döndürüldüğü ileri sürülen infak sistemiyle, güya Sayın Adnan Oktar ve yakın çevresinin zenginleştirildiği belirtilmektedir. Yine dosyada örgütsel eylem olarak nitelendirilen imani çalışmaların ve kültürel faaliyetlerin de bu gelirlerle finanse edildiği iddia edilmektedir. Sözde örgüt lideri Adnan Oktar’ın emriyle ve sözde örgütün yönetim kademesinde yer alan kişilerin organizasyonuyla, sözde örgüt üyelerinden dini duygularının istismar edilmesi suretiyle “infak” adı altında zorla para toplandığı ileri sürülmektedir.

Komplocuların infak ibadetinde olduğu gibi dini ibadetler üzerinden hayali suçlamalarda bulunmalarının ana nedeni, özellikle Sayın Adnan Oktar’ın güya dini kullanarak çevresinden menfaat temin eden biri sanılmasını sağlamaktır. Komplocuların söz konusu klasik stratejilerine cevap vermeden önce infak ibadetinden kısaca bahsetmemiz yerinde olacaktır.

İnfak en özet şekliyle, Müslümanların birbirlerine maddi veya fiziki olarak yardımcı oldukları bir ibadettir. Yaratıcımız kutsal kitabımızda Kendi rızasını kazanmaları için, Allah’a iman edenlerin gücü oranında diğer insanlara yardım etmesi gerektiğine dair emirler vermiştir. Yardımın miktarı ve şekli konusunda ise herhangi bir sınırlama yapmamıştır. Bununla birlikte İslam’da herkes malını kullanmada özgür bırakılmıştır. Dinimize göre insanlar, diğer insanlar tarafından, mallarını nasıl kullandıkları hakkında sorgulanamazlar. Yetişkin ve aklı başında her birey imkanlarını dilediği şekilde kullanabilir.

Adnan Oktar Davası’nda yargılanan ve Kuran’a sıkı sıkıya bağlı olan kişiler uzun yıllardır birbirleriyle dost olan insanlardır. Ortak dünya görüşüne ve benzer ideallere sahiptirler. Genç yaşlarından beridir görüşmeleri dolayısıyla sosyal ve iş hayatları da iç içe geçmiştir. Beraber şirketler kurmuşlar, aynı vakıfların çatısı altında buluşmuşlardır. Hayatlarını sürdürmek, sosyal faaliyetlerde bulunmak, çevrelerine ve yaşadıkları topluma faydalı işler yapabilmek için maddi gelire ihtiyaç duymalarından dolayı ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bunun neticesinde de elbette ki hukuka uygun şekilde kazanç elde etmişlerdir.

İşte husumetli müştekiler bu noktada devreye girmişler, Sayın Adnan Oktar’ın arkadaş grubunda yer alan kimselerin kazançlarını güya dini duygularının suistimal edilmesi nedeniyle bazen zorla bazen telkinle sözde örgüt faaliyetlerine ve sözde Sayın Adnan Oktar’ın yakın çevresine aktardıklarını iddia etmişlerdir.

Burada ilk olarak belirtmeliyiz ki, Sayın Adnan Oktar’ın üzerine kayıtlı hiçbir mülkü yoktur. Zaten kendisi zengin olmak amacıyla yaşayan bir insan da değildir. Allah’ın yarattığı nimetleri ve güzellikleri Müslümanların daha güçlü olmaları ve görünmeleri için kullanmaktadır. Dışarıya yansıttığı zenginlik Allah’ın ve İslam’ın şanının yüceltilmesi amaçlıdır.

Husumetli müştekilerin iddialarında, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının gerçekte hukuka ve dine hiçbir aykırılık teşkil etmeyen eylemlerini çarpıtma ve karalama yoluna gittikleri görülmektedir. Müştekiler iddialarını ortaya atarken hem iddia makamını hem de yerel mahkemeyi öncelikle Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarını suç örgütü olarak görmeye, sonra da onların suç teşkil etmeyen ve hayatın doğal akışına uygun eylemlerini örgüt faaliyeti gibi değerlendirmeye yöneltmişlerdir.

Gerçekte ise Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları yıllardır sürdürdükleri dostlukları ve Allah’ın emirleri gereğince birbirlerini koruyup kollamış insanlardır. Birbirlerinin yaşadığı zorluklara seyirci kalmamışlar, maddi ve manevi olarak dostlarına hep destekçi olmuşlardır. Bu noktada belirtmeliyiz ki söz konusu destekleri, bağlı oldukları İslam dininin bir gereği olan “infak” ibadetinin yerine getirilmesi olarak değerlendirilebilir. Bu değerlendirmede hiçbir sakınca yoktur. Nasıl değerlendirilse değerlendirilsin sonuç değişmemekte, sonuçta bu kişiler helal ve hukuka uygun yollardan kazandıkları parayı dostlarının rahatı için de harcamışlardır. Kimi zaman onlara borç vermişler, kimi zaman karşılıksız yardımda bulunmuşlardır. Kazançları üzerinde nasıl tasarruf etmek istedikleri de sadece kendilerini ilgilendiren bir husustur. Hukuka uygun olduğu sürece hepsi kazancını istediği yönde değerlendirme özgürlüğüne sahiptir.

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının bu tutum ve davranışları dünyanın her yerinde karşılaştığımız olaylardır. İnsanlar sevdiklerine, dostlarına veya hiç tanımadıkları düşkünlere yardımcı olurlar. Bu yardımlar bireysel olarak yapıldığı gibi, dernek, cemaat ve vakıf gibi kuruluşlar aracılığıyla da yapılabilir. Kimse de bunlara şahit olduktan sonra kendi yakınlarına veya dış dünyaya yardım ulaştıran insanlara çeşitli suçlamalarda bulunmaz. Bahsini ettiğimiz vakıf, cemaat veya derneklere suç örgütü gözüyle bakmaz. Bu nedenle Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının kurdukları dostluk ilişkileri çerçevesinde yaşanan yardımlar, ilmi, fikri ve imani çalışmalarda suç örgütü eylemi olarak değerlendirilemez. Bunların zorla, telkinle veya dini duyguların suistimal edilmesi nedeniyle gerçekleştiği ileri sürülemez. Hiçbir delile dayanmayan böyle saçma ve art niyetli iddialar dikkate alınmaya başlandığı takdirde, insani duygularla yapılan tüm güzel ve faydalı davranışların suç eylemi olarak değerlendirilmesinin önü de açılmış olur. Reşit olan insanların kazandıkları mallarla kime nasıl yardım edecekleri, hangi legal faaliyetlerde bulunacakları hukuken de dinen de kimseyi ilgilendirmez.

Ayrıca Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları dini bilgiye sahip insanlardır. Hatta dini konularda, somut verilerden de görüleceği gibi, halkın ortalamasının üzerinde bir bilgiye sahiptirler. Dolayısıyla bu insanların dini duygularının suistimal edilerek kandırıldıkları yönündeki iddialara asla itibar edilmemelidir. Çünkü bilgi sahibi olma, doğruya ulaşmada en büyük gereksinimlerden biridir. Bilgi sahibi bir insanın bilgili olduğu konuda kandırılması, bilgi sahibi olmayan insanlara göre çok daha zordur. Dini bilgiye sahip birisi üzerinden örnek verirsek, bu kişinin 30 yıldır birlikte olduğu ve her yönünü bildiği insanlar tarafından dini duygularının suistimal edilerek aldatılması imkansızdır. Sayın Adnan Oktar’ın ve arkadaşlarının beyanları da kendilerinin samimiyetle İslam’ı yaşamaya çalışan insanlar oldukları, birbirilerini çok sevdikleri, birbirlerine güvendikleri ve her hareketlerinde kendi özgür irade ve vicdanları doğrultusunda karar verdikleri yönündedir. Bu beyanlar ortadayken, hala bu kişilerin dini duygularının suiistimal edilerek kullanıldıklarının ileri sürülmesi suizandan başka bir şey değildir.

Bu açılardan değerlendirdiğimizde, Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarının kazandıkları parayı istedikleri ilmi, imani ve kültürel faaliyette harcamakta özgür oldukları açıktır. Bu kişiler dini veya vicdani nedenlerle başta kendilerine olmak üzere yakın çevrelerine veya topluma faydalı gördükleri faaliyetlere harcama yapmış olabilirler. Vakıf ve dernek yapılanmaları altında maddi güçleri el verdiğince yaşadıkları topluma dini, milli, kültürel veya bilimsel konularda birçok hizmet vermeye çalışmış olabilirler. Bunlarda hukuka veya dine aykırı hiçbir unsur yoktur. Eğer bu gerçeklerin aksi yönünde bir suçlamada bulunulacaksa, somut deliller mutlaka ortaya konulmalıdır. Konulamadığı takdirde, ki Adnan Oktar Davası’nda konulamamıştır, iddia sahiplerinin yalan söylediği açıkça ortaya çıkmış olur.

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yöneltilen türden delilsiz iddialar kabul gördükçe, önce toplumları, kurumları, aileleri, dostluk meclislerini ayakta tutan insani ve dini değerler sorgulanmaya başlanmaktadır. Bu durum engellenmediği takdirde, sonraki aşamalarda bunlara saldırılıp yok edilmek isteneceği açıktır. Unutulmamalıdır ki, toplumlar manevi hassasiyetlerin ve dini değerlerin yok edilmesiyle yıkılırlar. İşte İngiliz derin devletinin amacı da budur. Müslümanları birbirlerine yardım etmekten bile korkacakları baskı ortamını oluşturmak suretiyle İslam ülkelerini zayıflatmak ve ele geçirmektir.


Daha yeni Daha eski