Huzurdaki davanın başlangıcı 2016 yılındaki isimsiz – sahte bir ihbar ile olmuştur. Bu ihbarla birlikte başlatılan soruşturma, başından sonuna kadar İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından yürütülmüş olup halen devam etmektedir.. Bu sürecin başından sonuna kadar yapılan tüm araştırmalar, müştekiler / tanıklar / şüphelilere ait tüm ifade alma işlemleri, fotoğraf teşhisleri, iletişimin tespiti ve kayda alınması, vb. çalışmalar İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Aklama Büro Amirliği[1] tarafından gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla mevcut yargılamada ve verilen ceza hükümlerinde dayanak yapılan her türlü “şey”, Mali Şube’nin ürünüdür.

Mali Şube tarafından dava dosyasına yönelik elde edildiği iddia edilen sözde delillerin kanuna aykırı usüllerle elde edildikleri, hatta SAHTECİLİK ürünü oldukları ortaya çıkmıştır[2]. Bunlarla ilgili olarak kovuşturma boyunca gerek müdafiiler gerekse sanıklar müteaddid defalar hem yazılı hem de sözlü beyanlarda bulunmuş, söz konusu kanuna aykırılık durumlarını ve aleni sahtecilikleri deşifre etmiştir. Buna rağmen, mahkeme heyeti sanıkların ve müdafiilerinin sarih savunma delillerini gözardı etmiş, öte yandan zikrettiğimiz kanuna aykırı ve/veya sahtecilik ürünü geçersiz delilleri de ceza hükümlerine dayanak yapmıştır.

Bu noktada 2 önemli tespit yapmamız mümkündür:

1. Mali Şube tarafından kanuna aykırı yöntemlerle dava dosyasına sokulan tüm sözde delillerin dosya dışına alınarak karara dayanak yapılmaması gerekmektedir.

2. Mali Şube içerisindeki bir kısım memurlar tarafından yapılan tarafsızlıktan uzak, şaibeli ve gayri hukuki uygulamaların ve aleni sahteciliklerin varlığı karşısında, bu kurum tarafından dava dosyasına sokulan tüm evrakların şüpheli konuma gelmesi sebebiyle, davanın düşürülerek tüm sanıklara derhal beraat kararı verilmesi gerekmektedir. Çünkü sanıkların tutuklanmasına ve nihayetinde haklarında ceza kararına hükmedilmesine dayanak oluşturan “her şey” şüpheli ve sahte konumdadır. Netice itibariyle, Mali Şube tarafından oluşturulan dava dosyası yok hükmünde olup, yargılama da hukuka aykırı yapılmıştır.

Bu iddialarımızı destekleyen somut delillerimizin bir kısmı şunlardır:

 

1.SAHTE İMZALAR

1. Müşteki Beyza Özalıcı

Müşteki Beyza Özalıcı’nın dava dosyamızda 3 adet ifadesi bulunmaktadır. Ancak Beyza Özalıcı 17.08.2020’de mahkeme huzuruna çıktığında, ifade vermeye SADECE 2 KERE GİTTİĞİNİ ve SADECE 2 İFADE VERDİĞİNİ beyan etmiştir:

(İlk ifade vermesini ve ikinci kere fotoğraf teşhisine gidişini anlattıktan sonra)

MAHKEME BAŞKANI: Sonra peki bitti mi ondan sonra daha emniyete gitme?

MÜŞTEKİ BEYZA ÖZALICI: Ondan sonra daha emniyete gitmedim.

MAHKEME BAŞKANI: Gitmedin, peki.

 

Müşteki Beyza Özalıcı’ya ait evraklara bakıldığında, ilk olarak 14.07.2018 tarihinde mağdur sıfatıyla ifade verdiği görülmektedir:

 

Müşteki Beyza Özalıcı’nın ikinci resmi evrağı 30.01.2019 tarihinde yaptırılan fotoğraf teşhisine aittir:

 

 

Müşteki Beyza Özalıcı’nın mahkeme ifadesine göre sadece 2 kere İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne ifadeye gittiğini söylemesine rağmen, dosyamızda ilk ikisinden farklı bir tarihe ait üçüncü bir ifadesi daha olduğu görülmektedir:

 

Müşteki Beyza Özalıcı adına tanzim edilmiş 26.02.2020 tarihli sahte ifade tutanağı:

 

 

İlk 2 evraktaki müşteki imzalarının benzerliği ile, son evraktaki imzanın alakasızlığı son derece açıktır. Buradan yola çıkılarak grafoloji ve sahtecilik uzmanı Doç. Dr. sayın Yasin Ataç’tan temin edilen bilimsel mütalaada, İMZANIN MÜŞTEKİ BEYZA ÖZALICI’NIN ELİNİN ÜRÜNÜ OLMADIĞI tespit edilmiştir. Söz konusu bilimsel mütalaa dava dosyamızda mübrezdir.

 

Beyza Özalıcı ilk ifadeye yanında avukatıyla gitmiş olmasına rağmen, Mali Şube’de alındığı iddia edilen ve sahte imzasının bulunduğu ifadede avukat imzası da bulunmamaktadır.

Sahte imzanın bulunduğu evrakta, yanyana olan “İFADE SAHİBİ” ve “MÜDAFİİ Talep Etmedi” kısımlarında yer alan imzalar da, kendi yerleşik imzasına sahip Beyza Özalıcı’ya değil, onun yerine imzasını taklit eden kişiye ait olduğu için, bu kişi iki imzayı birbirine benzetememiştir.

Mali Şube içerisinde neden böyle bir sahteciliğe tevessül edildiği, ilerleyen bölümlerde Mehmet Zeki Gür Olayı başlığı altında izah edilmektedir.

 

2. Müşteki Merve Tezel

Müşteki Merve Tezel 11.09.2018 tarihinde Mali Şube’de müşteki sıfatıyla ifade vermiş, 13.11.2018 tarihinde yine Mali Şube’de fotoğraf teşhisine katılmış, daha sonra ise 19.10.2020’de dosyaya ibraz edilen yazılı bir beyanat göndermiştir.

Merve Tezel’in öz kardeşi olan sanık Mehtap Süer, 01.12.2020 tarihinde sunduğu dilekçesinde, müşteki Merve Tezel’in dosyaya sunulan 19.10.2020 tarihli beyanındaki imzanın sahte olabileceğini şöyle belirtmiştir:

 

Ancak mahkeme heyeti sanık Mehtap Süer’in bu iddiasını hiç araştırmamış, imzanın orjinal olup olmadığı hakkında bir inceleme yaptırmamıştır.

 

2.FOTOĞRAF TEŞHİSLERİ HUKUKA AYKIRI YÖNTEMLE ALINMIŞTIR

 

GÖZALTINA ALINMAMIŞ ŞÜPHELİLER HAKKINDA FOTOĞRAF TEŞHİSİ YAPTIRILMASI

 

2559 sayılı Polis Vaziye ve Selahiyetleri Kanunu PVSK’nın Ek 6. Maddesi şu şekildedir:

Polis, olaydaki failin, gözaltına alınan şüpheli ile aynı kişi olup olmadığının belirlenmesi bakımından zorunlu olması halinde, Cumhuriyet savcısının talimatıyla teşhis yaptırabilir. Tanıklıktan çekinebilecek olanlar, teşhiste bulunmaya zorlanamaz.

 

Kanunda açıkça “gözaltına alınan şüpheli”ye teşhis yaptırılacağı belirtilmesine rağmen henüz gözaltında kimse yokken, hatta operasyon dahi yapılmamışken fotoğraf teşhisi yaptırılmasına başlanmıştır. Hakkında teşhis işlemi uygulanan kişilerin fotoğraflarının nereden ve nasıl temin edildiği meçhuldür.

 

Bir kişi hakkında yakalama kararı olsa bile, gıyabında fotoğraf teşhisi yaptırılması kanuna aykırıdır. Yakalama ve gözaltına alma birbirinden farklı kavramlar olup farklı hukuki süreçleri ve durumları ifade etmektedir. Aslen gözaltına alma, yakalamadan sonraki bir hukuki durumu ifade etmektedir.CMK m.91 uyarınca “yakalanan kişi Cumhuriyet savcılığınca bırakılmazsa soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir.” Yakalanan kişi otomatik olarak gözaltına alınmaz. Şüpheli önce yakalanır ve soruşturma yönünden zorunlu olması ve kişinin suçu işlediğini düşündürecek emarelerin varlığı halinde Cumhuriyet savcısının vereceği “ayrı” bir kararla gözaltına alınır.

 

Oysa soruşturma dosyasında mübrez fotoğraf teşhis tutanaklarını baktığımızda, gözaltına alınmamış çok sayıda kişi hakkında da teşhis işlemi yaptırıldığı görülmektedir. Bu durum da kanuna aykırı bir uygulamadır.

 

MÜŞTEKİLERDEN FAİLİ TARİF EDEN BEYAN ALINMAMASI

 

Kanunlarımızda teşhis işlemi 2 şekilde yapılabilmektedir:

1. Canlı teşhis

2. Fotoğraftan teşhis

Huzurdaki davanın soruşturma süreci boyunca canlı teşhis hiç yaptırılmamış olup, tüm teşhisler fotoğraf üzerinden yaptırılmıştır.

Yine PVSK’nın Ek 6. Madde’sine göre “İşleme başlanmadan önce, teşhiste bulunacak kişinin faili tarif eden beyanları tutanağa bağlanır.”

Bu işlem, teşhisin kanuna uygun şekilde yapılabilmesi için çok önemlidir, zira teşhiste bulunacak kişinin karşısına sadece şüphelinin değil başkaca kişilerin de çıkarılması, veya fotoğraflarının sunulması gerekmektedir. Bu başkaca kişilerin doğru şekilde seçilebilmesi için ilk başta teşhiste bulunacak kişiden bir “eşkal tarifi” alınması zorunludur.

Ancak soruşturma dosyasında hiçbir müştekiden bu şekilde bir tarif beyanı alınmamıştır. Teşhis işlemi gerçekleşmeden önce teşhisi gerçekleştirecek kişiden fail hakkında bilgiler ve faili tarif etmesi istenir. Teşhiste yapacak kişi failin boyu, kilosu, fiziksel özellikleri, saç rengi, varsa belirgin izleri hakkında gördüğü kadar bilgi verir ve bu bilgiler kolluk görevlileri tarafından tutanağa yazılır ve teşhisi yapacak kişiye imzalattırılır. Kolluk görevlileri teşhisi yapacak kişiden şüphelinin eşkali hakkında beyan alırken kesinlikle karışmamaları ve algıda karışıklık yaratmamaları gerekmektedir.

 

SADECE ŞÜPHELİ KİŞİNİN FOTOĞRAFININ GÖSTERİLMİŞ OLMASI

 

Fotoğraf teşhisinde şüphelinin kendisinin yerine fotoğrafları gösterilerek teşhis yapılması istenir. Ancak yine canlı teşhisteki gibi birbirine benzeyen birçok kişinin farklı farklı fotoğraflarıyla teşhis işlemi gerçekleştirilmek zorundadır. Bu durum PVSK’da Ek Madde 6’da şu şekilde tarif edilir: “Şüphelinin fotoğrafı üzerinden de teşhis yaptırılabilir. Ancak tek bir fotoğraf veya aynı kişinin farklı fotoğrafları üzerinden teşhis yaptırılamaz. Değişik kişilerin fotoğraflarının aynı büyüklük ve özellikte olmaları gerekir.

 

Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, teşhise tabi tutulanların sayısı azaldıkça, yanlış ve hatalı teşhis işlemlerinin de oranı artmaktadır. Başka bir deyişle, teşhise tabi tutulanların sayısı ile teşhis işleminin güvenilirliği arasında doğru orantı bulunmaktadır. Örneğin Alman öğretisinde, teşhise tabi tutulanların sayısının 6 ile 8 kişi arasında olması gerektiği kabul edilmektedir.

Soruşturma dosyamızda yer alan istisnasız TÜM FOTOĞRAF TEŞHİSLERİNDE, müştekilere şüphelilerin SADECE tek bir fotoğrafı gösterilmiş olup, şüphelilerin haricinde başkaca hiç kimsenin fotoğrafı gösterilmemiştir. Bu şekliyle yasaya uygun yaptırılmış bir fotoğraf teşhisinden söz edilmesi mümkün değildir.

Tüm teşhis tutanaklarının en sonundaki açıklama bölümünde şu ortak cümle görülmektedir:

“Örgüt üyelerinin gösterildiği fotoğraflar arasından teşhis ettiği kişileri gösterir tutanaktır.”

 

Bu şekilde hiçbir müştekiye, isnat ettiği suçun faili konumunda olabilecek şüpheliye ait fotoğrafın yanında ona benzeyen 4-5 kişinin daha fotoğrafı yerleştirilerek teşhis işlemi yaptırılmadığı, doğrudan Adnan Oktar ve arkadaş camiasının fotoğraf albümünün sunulduğu ve müştekiye bunlar arasından deyim yerindeyse adeta bir karteladan ürün seçer gibi seçim yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Usule uygun olarak yapılmayan teşhisler hukuken geçerli değildir ve bu yolla elde edilen delillerin de sakatlanmasına yol açacaktır. Mali Şube memurlarının fotoğraftan teşhis işlemine dair PVSK’da yer alan en temel hukuk kuralını bilmiyor olmaları, hayatın olağan akışına aykırıdır.

 

ZORUNLULUK ŞARTI

 

2559 sayılı PVSK’nın Ek 6. Maddesinin 9 fıkrasını tekrar hatırlamak gerekirse:

Polis, olaydaki failin, gözaltına alınan şüpheli ile aynı kişi olup olmadığının belirlenmesi bakımından zorunlu olması halinde, Cumhuriyet savcısının talimatıyla teşhis yaptırabilir.

 

Kanunda teşhise ancak zorunlu olması halinde başvurulması düzenlenmiştir, çünkü teşhiste bulunan kişi tesir altında kalabilir ve yanılgıya düşebilir. Müştekinin çeşitli nedenlerle yaşadığı öfke, acı v.s duygularla yalan söylemesi veya hiç alakası olmayan bir kişiye husumet nedeniyle iftira atması mümkündür ve muhakkak başkaca delillerle desteklenmelidir. Müşteki, çeşitli sebeplerle yalan tanıklık yapabilir, gerçeğe aykırı beyanda bulunabilir. Buna karşın Adli Tıp Raporları, güvenlik kamera kayıtları, telefonda tespit edilen mesajlar, fotoğraflar, olay yerinden veya mağdurun üzerinden elde edilen DNA, kan, tükürük, saç, kıl, sperm, gibi bilimsel deliller somuttur ve yanılma payı çok daha düşüktür. Dolayısıyla somut olay bakımından bilimsel yöntemlere dayanılarak delil elde etme olanağı bulunuyorsa teşhise gidilmemesi gerekir. Somut olay bakımından başkaca veya yeterli delil bulunmaması halinde teşhis işleminin uygulanması gerekir. Başka bir anlatımla, somut olay bakımından teşhis yapılmasının zorunlu olması gerekir.

 

Huzurdaki davanın soruşturma dosyasında cinsel suç isnadında bulunan TÜM MÜŞTEKİLERE ve ETKİN PİŞMAN SANIKLARA fotoğraf teşhisi yaptırılmıştır. Buradan hareketle ulaştığımız netice, kanunun açık hükmü uyarınca zorunlu hal durumu oluştuğu için fotoğraf teşhisi yaptırıldığı, yani iddia makamının elinde şüphelilerin müsnet suçlar kapsamında teşhisi bakımından başkaca hiçbir yöntemin yeterli delil elde edilmesini sağlayamadığı gerçeğidir.

 

İFADELER İLE FOTOĞRAF TEŞHİSLERİ ARASINDA UZUN ZAMAN OLMASI

 

Soruşturma sürecinde, bir ikisi hariç tüm müştekilerin ifadeleri Mali Şube görevlileri tarafından alınmıştır. Müştekilerin ifadelerinin alınması ile, bu kişilere fotoğraf teşhisi yaptırılması arasında uzun zaman dilimleri bulunmaktadır. Bazı müştekilerin ifade verdikleri tarih ile fotoğraf teşhisi yaptıkları tarih arasında 10 aya varan süreler bulunmaktadır, örneğin Beyza Banu Yavuz’un ifade tarihi 27.04.2018 ve cinsel suçlar bakımından yaptırılan fotoğraf teşhisi tarihi ise 04.02.2019’dur. Özellikle cinsel suç isnadında bulunan müştekiler bakımından fotoğraf teşhisleri uzun süreler geciktirilerek 2019 yılının Şubat ayı içinde aynı günlerde veya ardışık günlerde yaptırılmıştır. Örneğin;

Beyza Özalıcı ifadesinden 6 ay sonra 30.01.2019’da

Hanife Akalın ifadesinden 9 ay sonra 01.02.2019’da

Deniz Şakak ifadesinden 7 ay sonra 05.02.2019’da

Hande Nur Ünal ifadesinden 8 ay sonra 08.02.2019’da

Ezgi Çelenlioğlu ifadesinden 9 ay sonra 09.02.2019’da

Gamze Çelenlioğlu ifadesinden 9 ay sonra 09.02.2019’da

Gönül Duyar ifadesinden 7 ay sonra 10.02.2019’da

Zeynep Ceren Yiğitcan ifadesinden 7 ay sonra 02.03.2019’da

Cinsel suç isnatları bakımından fotoğraf teşhisi yaptırılmışlardır.

 

Bazı müştekilere ise hiç teşhis yaptırılmamıştır, örneğin Arzu Manav, Dilara Aktunç, Elif Baylan, Funda Akış, Merve Akçasu, Nimet Aylin Kızılçeç, Şeyma Yayla, Tülay Arslan ve birçok erkek müştekinin fotoğraf teşhisi bulunmamaktadır.

 

Bazı müştekilere ise farklı tarihlerde 2 kere teşhis işlemi yaptırılmıştır, örneğin Beyza Banu Yavuz 28.05.2018 ve 04.02.2019, Ezgi Çelenlioğlu 29.05.2018 ve 09.02.2019, Gönül Duyar 17.07.2018 ve 10.02.2019, Hanife Akalın 15.05.2018 ve 01.02.2019, Zeynep Ceren Yiğitcan 02.06.2018 ve 02.03.2019.

 

Bu şekilde bakıldığında soruşturma dosyasının müştekilerine yaptırılan fotoğraf teşhisi işlemlerinde standart bir uygulama olmadığı, daha ziyade keyfi uygulamalar yapıldığı anlaşılmaktadır. Kanaatimizce, özellikle cinsel suç isnatları yapan müştekilerin Şubat 2019’a kadar fotoğraf teşhisi yaptırılmadan bekletilmesi, sanki bu suçlamalar bakımından bazı mantıkların derlenip toparlanıp müştekilere bir senaryo yönünde teşhis yaptırılabilmek amacını taşıdığı izlenimi uyandırmaktadır. Eğer bir müşteki, kendisine cinsel saldırıda bulunduğunu iddia ettiği bir kişiyi ifade verdiği sırada “teşhis edemiyorsa”, ifadesinden bir yıla yakın süre geçtikten sonra nasıl teşhis edecektir? Sıcağı sıcağına yaptırılmayan, üzerinden uzun aylar geçtikten sonra yaptırılan fotoğraf teşhisinde müştekilerin hafızalarında yanılma payı oluşmaktadır. Üstelik fotoğraf teşhisleri 1-2 şüpheli ile sınırlı kalmamakta, yaklaşık 100 şüpheli üzerinde yoğunlaşmaktadır. Aradan geçen uzun aylar boyunca müştekilerin gerek basında okudukları, televizyonlarda gördükleri taraflı haberler ve bilgilerden dolayı, gerekse de soruşturma boyunca temasta oldukları diğer müştekilerden edindikleri izlenimlerden dolayı, bu sürenin sonunda sadece adını başka kaynaklardan duydukları sanıkları da gayrı ıhtiyari “teşhis etmeleri” muhtemeldir. Bu izlenimi güçlendiren bir gösterge, müştekilerin ifadeleri ile fotoğraf teşhisleri arasında ortaya çıkan şaşırtıcı çelişkilerdir.

 

Örneğin müşteki Asiye Sandıkçı ilk ifadesinde, iddia ettiği ilişkinin detayını anal veya oral yoldan şeklinde tarif etmemişken, fotoğraf teşhisinde “örgütün mecbur kıldığı şekilde anal yoldan birlikte olduğum kişi” gibi bir tanımlama yapmıştır. Asiye Sandıkçı, ifadesinde bir takım kişilerin ismini saymış ancak Abdülkadir Erhan Keskin ismini hiç zikretmemişken, fotoğraf teşhisinde bu ismi de cinsel saldırı isnadına ilave etmiştir.

 

Müşteki Deniz Şakak ifadesinde ilişkiye girmeden yüzeysel bir temasta bulunmayı kabul ettiğini beyan etmesine rağmen, fotoğraf teşhisinde “örgütsel görev olarak sevap amaçlı birçok defa anal ve oral yoldan ilişkiye giren” kişileri güya teşhis etmiştir. Deniz Şakak, ifadesinde bir takım kişilerin isimlerini saymışken, fotoğraf teşhisinde bu isimlere 4 yeni kişiyi daha ilave etmiştir.

 

Benzer şekilde müşteki Bahar Kuştepe de ifadesinde bahsetmediği isimleri fotoğraf teşhisinde “hatırlayıvermiştir.”

 

Müşteki Ezgi Çelenlioğlu’na 2 ayrı zamanda 2 kere fotoğraf teşhisi yaptırılmıştır. İlk teşhiste sadece tanıdığını iddia ettiği isimlere ikinci teşhiste “bana anal ve oral yoldan cinsel saldırıda bulunan kişi” tanımlamasını kullanmıştır. Hatta ifadesinde “beni araç içinde öptü” dediği bir şüpheli hakkında, fotoğraf teşhisinde “bana anal ve oral yoldan cinsel saldırıda bulunan kişi” tanımlamasını kullanmıştır.

 

Müştekilerin buna benzer yüzlerce çelişkili beyanları daha bulunmaktadır, burada sadece bir ikisine yer vermemizdeki amaç, bu durumun fotoğraf teşhislerinde oluşturduğu şüpheye değinmek içindir. Ancak bunun da ötesinde önem taşıyan bir diğer konu ise, soruşturma dosyasının müştekilerine yaptırılmış olan fotoğraf teşhisi işlemlerinin usül ve yasalara aykırı biçimde yaptırıldığı, bu sebeple delil niteliği olmadığı ve karara esas teşkil edemeyeceğidir.

 

Kanunun sarih hükümlerine göre, suçtan zarar gördüğünü iddia eden kişi öncelikle failin eşgalini tarif edecek, bu beyanlar tutanak altına alınacak, daha sonra ise bu eşgale çok benzeyen 4-5 kişinin fotoğrafı ile birlikte gözaltına alınan şüphelinin de fotoğrafı yerleştirilecek, ve mağdurdan bunlar arasından faili seçip tanıması istenecektir.

Oysa yaptırılan fotoğraf teşhislerinin hiçbirinde bu ayırıma hiç dikkat edilmemiş, müşteki, mağdur veya etkin pişman şüphelilere adeta camiaya ait bir “fotoğraf albümü” sunularak bu albümde gördüğü kişiler hakkında alakalı alakasız yorumlar yapmalarına izin verilmiştir.

 

Mali Şube’ye giderek güya cinsel saldırı suçunun mağduru olduğunu iddia eden mağdureler, ilk ifadelerinde bir takım şüphelilerin isimlerini saymaktadır. Mali Şube tarafından yürütülecek fotoğraftan teşhis işleminde, SADECE mağdure tarafından ismi sayılmış ve eşgali verilmiş olan kişilerin fotoğraf teşhisine sokulması gerekmektedir. Böylece mağdurenin verdiği ifadenin de doğruluğu test edilebilmiş olacaktır. Oysa Mali Şube fotoğraf teşhislerini bu şekilde değil, arkadaş camiasında yer alan tüm erkeklerin fotoğraflarının önüne serilmesi şeklinde yapılmıştır. Örneğin müşteki Merve Tezel, 19.10.2020 tarihli yazılı beyanında şöyle bir açıklama yapmıştır:

“Emniyete ikinci defa cinsel tacize uğradığım kişileri tespit etmem için çağırdılar. Telefonla arayıp gelmem gerektiğini söylediler... Yüzlerce erkeğin fotoğrafını gösterdiler ve taciz edenleri söyle dediler. Bu şekilde kişileri seçtim.”

 

Merve Tezel fotoğraf teşhis işlemi için Mali Şube’ye 13.11.2018 tarihinde gitmiştir. Daha öncesinde ise 11.09.2018 tarihinde yine Mali Şube’de verdiği ifadesinde güya kendisini taciz ettiğini iddia ettiği 7 kişinin isimlerini vermiştir. Mali Şube tarafından, haklarında suç isnadı bulunan bu 7 kişinin ve herbirine benzeyen başkaca 4-5 kişinin fotoğrafları gösterileceğine, “yüzlerce erkeğin” fotoğrafları kendisine gösterilmiştir.

 

TEŞHİSTE MÜDAFİ BULUNMAMASI

 

PVSK’da teşhis işlemi sırasında müdafi bulunması zorunluluğu getirilmemiştir. Ancak teşhis işlemleri kanunla belirli şekil şartlarına bağlanmıştır. Teşhis işlemi sırasında müdafiin hazır olmasının bu usul işlemlerine uygunluğun denetlenebilmesi bakımından da büyük önem taşıdığına işaret etmek gerekir. Teşhis işlemi sırasında kolluk tarafından teşhiste bulunan kişiye yönlendirici mahiyette soru sorulması, teşhiste bulunanın cinsiyeti, yaşı gibi faktörler teşhisin güvenilirliğini azaltabilir ve aslında suçlu olmayan kişinin teşhiste bulunan tarafından suçlu olarak algılanarak teşhis edilmesine sebebiyet verebilir. Bu anlamda, hakim, savcı gibi başka hiçbir hukukçunun bulunmadığı bir ortamda hukuka uygunluğun denetiminin yapılabilmesi bakımından en azından müdafiin bulundurulması büyük önem taşımaktadır. Teşhis sırasında şüphelinin hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesi ihtimali de mevcuttur. Şüphelinin hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesi ihtimalinin olduğu bir ortamda müdafiin hazır bulunmasında sayısız hukuki yarar bulunmaktadır.

Teşhis işlemi zaman zaman ifadeden daha büyük bir önem dahi taşıyabilmektedir. O halde, ifade alma bakımından gösterilen hassasiyetin teşhis için de gösterilmesi gerekir. Bu sebeple CMK m. 148/4’ün teşhis işlemleri bakımından da kıyasen uygulanması gerekir.

Fotoğraf teşhislerinin hukuka aykırı icra edilmesi sebebiyle bunlara dayanılarak verilen mahkumiyet kararlarının bozulduğunu gösteren yüksek yargı içtihatlarından bazıları şu şekildedir:

 

Tanık çelişkili beyanlarda bulunmuş, teşhis işlemi de; “Şüphelinin fotoğrafı üzerinden de teşhis yaptırılabilir. Ancak tek bir fotoğraf veya aynı kişinin farklı fotoğrafları üzerinden teşhis yaptırılamaz. Değişik kişilerin fotoğraflarının aynı büyüklük ve özellikte olmaları gerekir” şeklindeki yasal düzenlemelere aykırı olarak, yalnızca sanığın fotoğrafı gösterilmek suretiyle gerçekleştirilmiştir. Bu durum karşısında kanuna ve usulüne aykırı olarak yapılan teşhis işlemi ile kendisi de aynı suçların şüphelisi konumunda bulunan tanığın aşamalarda çelişkili ifadeleri dışında üzerine atılı suçları işlediğini ispatlar mahiyette, cezalandırılmasına yetecek, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı herhangi bir delil elde edilemeyen sanığın beraatı yerine cezalandırılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.’ (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2014/13-676 E., 2016/262 K. ve 24.05.2016 tarih)

 

Sanık savunmaları, mağdurenin aşamalarda değişen ve tanıklar ... ile ....'ün beyanlarıyla çelişen anlatımları, her ne kadar 13.11.2015 tarihli celsede mağdure, huzurdaki sanığın kendisine cinsel istismarda bulunduğunu belirtmiş ise de, katılan ...'un aynı celsede “bir önceki duruşmada sanığın fotoğraflarını çektiği, fotoğrafı çocuğuna göstererek olayı hatırlatmaya çalıştığı" yönündeki anlatımının mevcut teşhise ilişkin şüphe oluşturduğu gözetildiğinde mahkemece beraat kararı verilmesinde isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.
Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükmü usul ve kanuna uygun olduğundan, katılanlar vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 28.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (Yargıtay 14. Ceza Dairesi, 2017/6092 E.  ,  2018/4028 K.)

 

Katılan 07.05.2009 tarihli celsede alınan beyanında olay tarihinde sanığın elinin üzerinde dövme olduğunu bildirdiği halde, duruşmada yapılan gözlemde sanığın elleri üzerinde dövme ya da silindiğine dair bir iz bulunmadığının bildirilmesi, soruşturma evresinde yapılan teşhis işleminde katılan, sanığı açık şekilde teşhis etmiş ise de bu işlemden önce sanığın polnet üzerinden temin edilen fotoğraflarının katılana gösterildiğinin anlaşılması, savunma ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında sanığın atılı suçları işlediğine dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, tarafsız, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi... (Yargıtay 14. Ceza Dairesi, 2017/9303 E.  ,  2018/3808 K.)

 

Olayın gerçekleştiği tarihten yaklaşık dört ay sonra başka bir soruşturma kapsamında benzer suçtan tutuklanan sanığın fotoğraflarının Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun ek 6. maddesinde düzenlenmiş olan usule aykırı biçimde mağdureye gösterilmesi suretiyle yapılan usulsüz teşhisle birlikte... (Yargıtay 14. Ceza Dairesi,  2016/8049 E.  ,  2016/8082 K.)

 

Sanığın karıştığı benzer eylemlerden dolayı olaydan yaklaşık yedi ay sonra polis memurlarınca yakalandıktan sonra sadece fotoğrafı gösterilmek suretiyle mağdureye yetersiz teşhis işlemi yaptırılması, sanığın inkara yönelik savunması ve tüm dosya içeriği nazara alındığında, atılı suçu işlediği hususunda cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine hükmedilmesi... (Yargıtay 14. Ceza Dairesi, 2016/7426 E.  ,  2016/7187 K.)

 

3.FOTOĞRAF TEŞHİSLERİNİN İÇERİĞİNDE MÜŞTEKİNİN HÜR İRADESİ DEĞİL KATİP MEMURUN KEYFİYETİ GEÇERLİ OLMUŞTUR

 

Fotoğraf teşhisine davet edilen mağdur, ifadesinde açıkça beyan ettiği suç isnatları bakımından ve bu suç isnatlarında fail olduğunu iddia ettiği kişiler bakımından fotoğraf teşhine tabi tutulmaktadır. Teşhisin amacı, bir taraftan mağdurun iddia ettiği olaydaki kişiyi/kişileri benzer başka kişiler arasından seçip tanıması ve böylece kolluk gücüne potansiyel suçluları işaret etmesi, diğer taraftan ise mağdurun ortaya attığı suç isnadı bakımından doğru söyleyip söylemediğinin teste tabi tutulmasıdır.

Bu amaçla teşhise davet edilen mağdurun, kendi samimi beyanları ve öz tercihleriyle bu işlemi icra etmesi gerekmektedir.

Oysa dosyamızda Mali Şube’de icra edilen fotoğraf teşhis işlemleri, suçtan zarar gördüğünü iddia edenlerin samimi beyanlarından ziyade bir kısım Mali Şube memurlarının kişisel tercihlerine ve hayal gücüne dayandırılmıştır. Örneğin;

 

MÜŞTEKİLER HATİCE URAL VE ELMAS HİLAL KAHRAMAN’IN TEŞHİS TUTANAKLARI BİRBİRİNDEN KOPYALANARAK OLUŞTURULMUŞTUR

 

Bu iki müştekinin teşhis tutanakları aynı hazır metinden üretilerek oluşturulmuştur, bu yüzden dilbilgisi hataları dahi aynı olmuştur. Bu durumda hangi tutanağın orjinal hangisinin diğer müştekiden kopyalandığı tespit edilemediği gibi, her iki tutanağın da ortak başka bir metinden kopyalanıp oluşturulmuş olma ihtimali de ortaya çıkmaktadır.

Başka bir anormallik ise, Elmas Hilal Kahraman’a ait olduğu iddia edilen tutanak daha erken bir tarihte imzalanmış gibi görünmesine rağmen, daha sonraki bir tarihte imzalanan Hatice Ural’ın tutanağından kopyalandığıgörüntüsü vermektedir. Çünkü Hatice Ural’ın tutanağından alınan kısımlar Elmas Hilal Kahraman’ın tutanağına kopyalanırken bire bir aynı cümleler yarım kalmış, noktalama işaretleri atlanmıştır.

Bu gibi onlarca delilin yer aldığı 43 sayfalık dilekçe 07.01.2021 tarihinde dosyaya ibraz edilmiştir. Tekrara düşmemek adına örnekleri burada sıralamıyoruz.


⬅️

2.41 - MAHKEME HEYETİ, SANIKLAR TARAFINDAN ALINAN BİLİMSEL MÜTALALARI MAHKEME HUZURUNDA TARTIŞMAMIŞ VE KARARINDA DEĞERLENDİRMEYE ALMAMIŞTIR. 






[1] Bundan sonra kısaca “Mali Şube” olarak adlandırılacaktır.

[2] Bu cümle ve dilekçemizin devamındaki hukuksuzlukların, sahteciliklerin, gayri meşru iş birliklerinin vs anlatıldığı diğer tüm cümlelerde kastımızın “Mali Şube” nin tamamı değil, “Mali Şube içerisindeki bir kısım kişi/kişiler” olduğunu belirtmek isteriz. Tüm bu isnatlardan Emniyet Müdürlüğü, Mali Şube vb kurum  ve kuruluşlarımızın tüzel kişilikleri ayrı tutmaktayız.

Daha yeni Daha eski