11 Temmuz 2018’de düzenlenen polis operasyonundan bu yana camiamız hakkında yazı kaleme alan muhafazakar camiadan bazı kişilerin unuttukları bazı önemli gerçekler olduğunu düşünüyoruz. Bunlardan en önemlisi bugün bulundukları yer ve makamlarda bu kadar rahat yazılarını yazıyor, fikirlerini anlatabiliyorlarsa kendileri henüz okul sıralarında boya kalemleriyle oynarken Sayın Adnan Oktar’ın tek başına her türlü zorluğu ve karşıtlığı göze alarak, akıl hastanesi ve kokain komplosu gibi çileli süreçlerden geçerek yaptığı ilmi mücadelesidir.

Bediüzzaman Hazretleri’nin 12 vekilinden biri olan kıymetli Mustafa Sungur Ağabey’in de ifade ettiği gibi Sayın Adnan Oktar, "Sedd-i Zulkarneyn olmuş, onu aşıp diğer Müslüman camialara ulaşamamışlardır." Bugün de benzeri bir süreç yaşanmaktadır. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının yaklaşık 3 yıldır devam eden her türlü karalama, iftira, baskı, yıldırma, cezaevleri, tecritler, mal ve mülklerin tamamına el konulma gibi akıl almaz hukuksuzluklara rağmen kale gibi durmakta, aslında tüm Müslüman cemaatleri, vakıfları, gazeteleri, televizyon kanallarını ve sonunda Hükümeti hedef almayı amaçlayan dev bir kumpas Adnan Oktar ve arkadaşlarını aşıp diğerlerine ulaşamamaktadır.

Belli odaklardan gelen yorumların, haberlerin, sansasyonların etkisi altında kaldıkları için iyi niyetli olmasına rağmen geniş düşünemeyen, hakikatin üzerindeki perdeleri kaldırıp bakamayanlar ise bu gerçekleri görmekte zorlanmaktadır. Bu kişilerden biri de Ersoy Dede’dir.

Sayın Ersoy Dede 12.08.2018 tarihinde Star Gazetesi’nde yayınlanan “Bu topraklara borcunuz var” başlıklı köşe yazısında Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları hakkında yürütülen soruşturma hakkında bazı yorumlarda bulunmuş, ayrıca Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as)’ın ahir zamanda yeryüzüne gelişlerini yalanlamış, yalan olarak nitelediği bu konularda devletin insanların aldatılmasına izin vermeme kararı aldığını ileri sürmüştür.

Sayın Ersoy Dede’nin inkar ettiği ahir zaman konularıyla ilgili açıklamalarımıza geçmeden önce geçtiğimiz Ocak ayında sonuçlanan Adnan Oktar Davası’nın soruşturma süreciyle ilgili yorumlarından özellikle 2 tanesine dikkat çekmemiz gerekmektedir.

Sayın Ersoy Dede’nin yorumları arasında ilk dikkatimizi çeken husus, daha 2018 yılının Ağustos ayında iken yargı sürecinin nasıl ilerleyeceğini adım adım söylemiş olmasıdır. Nitekim köşe yazısında vurgulandığı gibi, Adnan Oktar Davası’nın iddianamesi 11.07.2018 tarihli polis operasyonundan tam 1 sene sonra düzenlenmiş ve sanıkların ifadesinin alındığı ilk duruşma da gerçekten 2019 yılının son aylarına denk düşmüştür. Ayrıca köşe yazısının “Adnan Oktar 400 yılla yargılanacak” şeklinde belirlenen başlığında geçtiği gibi, dava sonucunda birçok sanık hakkında fert başına yüzlerce yıllık hapis cezaları verilmiştir. Sayın Ersoy Dede’nin, İngiliz derin devleti ve dünyayı dinsiz bir düzende yönetme hedefi güden bu yapının ülkemizdeki uzantıları tarafından organize edilen bir komplodan ibaret olan Adnan Oktar Davası dosyasının nasıl ilerleyeceğini daha polis operasyonun yapıldığı ilk dönemlerde bilmiş olması oldukça ilginç bir durumdur.


SAYIN ERSOY DEDE SUÇSUZ ARKADAŞLARIMIZA İFTİRACILIĞI TAVSİYE ETMİŞTİR

Sayın Ersoy Dede ikinci ilginç yorumunu ise, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik komploda polis operasyonundan bu yana özellikle teşvik edilen itirafçılığı daha 2018 yılının Ağustos ayındayken dile getirerek yapmıştır. Köşe yazısının ilgili bölümü şöyledir:

“Cezaevindeki ve dışarıdaki kandırılmış Adnancıların bundan haberleri yok. ‘Üç beş güne çıkarız’ diye bekliyorlar. Çıkamayacaklar! Adnan Oktar 400 yılla yargılanacak… Diğer Adnancılar için de 35-40 yıldan daha az cezalar istenmeyecek… Gelelim esas meseleye… Eğer soruşturma bitmeden, iddianame tanzim edilmeden itirafçı olurlarsa yargıyla işbirliği yaparlarsa durum değişir…” 

Sayın Ersoy Dede’nin gizli yürütülen bir soruşturma hakkında hiçbir bilgisi olmamasına rağmen, dosyanın gidişatı hakkında kendinden emin ifadelerle tespitlerde bulunmasının ve bunların bire bir tutmasının dışında Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarını açıkça iftiracılığa yöneltmeye çalıştığı da görülmektedir. Sözde itirafçı olmadıkları takdirde ise üstü kapalı şekilde, uzun yıllar hapiste kalacaklarıyla onları korkutmak istemiştir.

Birçok husumetli müştekide de karşılaştığımız bu yöntemin tek sebebinin Sayın Adnan Oktar’ın arkadaş grubunun dağıtılması olduğu açıktır. Zira dosyadaki ağır suçlar gerçekten işlenmiş olsaydı, aklı başında hiçbir insan bu suçları işlemiş kimselerin ceza çekmeden topluma karışmalarını istemezdi. Zaten Sayın Ersoy Dede de dosyadaki suçlamaların iftiradan ibaret olduğunu bildiği için son derece rahat bir şekilde insanları etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak zorunda bırakmaya çalışmaktadır. Kendisinin bu eylemi ise, Adnan Oktar Davası’nda yargılanan insanların hapisle korkutulup masum arkadaşlarına iftira atmaya zorlandıkları gerçeğini bir kez daha teyit etmiştir.

Ancak Ersoy Dede’nin unuttuğu çok önemli bir gerçek vardır: 

Öncelikle Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları birbirlerini sevmekten ve dostluklarından asla vazgeçmeyeceklerdir. Ama daha da önemlisi arkadaş camiamızın dağılmasını istemekle aslında Ersoy Dede, halk arasındaki tabirle "kendi ayağına sıktığının" farkında bile değildir. 

Sayın Ersoy Dede’nin günümüzde eski düşünceleri hala taşıyıp taşımadığını bilmiyoruz. Bu nedenle de kendisine aşağıdaki soruların sorulması gerektiğine inanıyoruz: 

﹅ Adnan Oktar Davası sürecinde hiçbir suçu olmayan insanların haksız yere hapse düşmek veya arkadaşlarına iftira atarak tahliye edilmek arasında seçim yapmak zorunda bırakılmaları büyük bir vicdansızlık değil midir? 

﹅ Haksız yere 2,5 yılı aşkın süredir hapiste tutulan, bu sırada sağlıkları bozulan, maddi birçok kaybı olan insanlar ve tutuklanan bu insanların yardımlarından mahrum kalarak ölen hasta anne ve babalar hakkında bugün ne düşünmektedir? 

Bu soruların cevabını, Sayın Ersoy Dede’nin nasıl bir Türkiye hayal ettiğini ortaya koyacak olması bakımından oldukça önemli görüyoruz.

Yazının Devamı İçin:  https://ersoydedeyecevap.blogspot.com/

Daha yeni Daha eski