DÖNEMİN İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN’IN, SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARIMIZA DÜZENLENEN OPERASYONU GÜYA BİR BAŞARI GİBİ LANSE ETMESİ GERÇEKTE ÇOK BÜYÜK BİR YANILTMACA VE GÖZ BOYAMADIR. TAM AKSİNE, KENDİSİNİN BU OPERASYONDA BAŞROL OYNAYAN KİŞİLERDEN BİRİ OLARAK TÜRK MİLLETİNDEN ÖZÜR DİLEMESİ GEREKİR.

Çünkü, camiamıza düzenlenen bu operasyon sonucunda

﹅ Türk gençliği arasında deizmin ve ateizmin yayılmasından, 

﹅ Bölücü örgütlerin dayanağı olan Darwinist-materyalist ideolojik propagandanın toplum içinde hız kazanmasından, 

﹅ Milliyetçi vatansever gençlerin karanlık küflü cezaevlerine doldurulmasından, 

﹅ Onlarca aile ferdinin (27 aile), masum evlatlarının yaşadıkları felaketlerden dolayı duydukları acıya dayanamayıp vefat etmesinden 

bizzat sorumludur.

İngiliz derin devletinin kontrolü altındaki bir kumpas çetesinin çeşitli kışkırtma ve yönlendirmeleriyle zemin hazırlaması sonucunda 11 Temmuz 2018 tarihinde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza yönelik bir polis operasyonu düzenlenmiştir. Operasyon üzerinden henüz daha 3 ay bile geçmeden dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan özel bir üniversitenin düzenlemiş olduğu ulusal bir panele katılarak bir konuşma gerçekleştirmiştir. 

 
Mustafa Çalışkan burada yapmış olduğu konuşmasında, en temel insan hak ve özgürlüklerinden olan ve Anayasamızın 38. maddesi ile koruma altına alınan “Masumiyet Karinesi”ni alenen ihlal etmiştir. Basına yansıyan bu açıklamalarıyla Mustafa Çalışkan, “suçu ispat edilene kadar herkesin suçsuz olduğu ilkesi”ni ayaklar altına almıştır. 

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız hakkında henüz bir savcılık iddianamesi bile hazırlanmamış, dava açılıp yargılama safhasına bile geçilmemişken Mustafa Çalışkan, kendisini polis olmasının yanı sıra aynı zamanda hem savcı hem de hakim yerine koyarak

 Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız hakkında “Suç Örgütü” İTHAMINDA BULUNMUŞ ve SUÇ İŞLEMİŞTİR.

 Yapılan operasyondan “manen mutluluk duyup büyük haz aldığını” ifade ederek adil, tarafsız, dürüst ve ilkeli hiçbir Emniyet mensubuna yakışmayacak bir üslupla KONUYA KİŞİSEL, TARAFLI, HUSUMETLİ VE ÖNYARGILI YAKLAŞTIĞINI İTİRAF ETMİŞTİR.

 Kendince haklı görünmek ve sanki operasyonun arkasında halk desteği varmış gibi göstermek amacıyla da güya “binlerce ailenin bu operasyon sebebiyle kendisine dua ettiği şeklinde” hiçbir gerçekliği ve dayanağı olmayan HAYALİ BİR SENARYO ORTAYA ATMIŞTIR.

Tüm bu hukuksuzlukları işleyerek Mustafa Çalışkan, haddini çok fazla olduğu kadar, yetki ve sorumluluk sınırlarını da ölçüsüzce aşmıştır. 

 Kendisini hem savcı hem de hakim yerine koyması,

 Daha yargılama değil soruşturma aşaması bile tamamlanmadan kendince, birilerinin suç örgütü, birilerinin ise mağdur olduklarına dair hüküm verip ilan etmesi

vicdanen olduğu kadar hukuken de son derece yanlıştır. Bir hukuk devletinde asla kabul edilemeyecek bir durumdur.

Hepsinden ötesi Mustafa Çalışkan'ın

 TÜRKİYE’DE DARWINIZMİ YERLE BİR EDEREK BÖLÜCÜ ÖRGÜTLERİN SÖZDE BİLİMSEL DAYANAĞINI ELLERİNDEN ALAN, 

 SAĞ MUHAFAZAKAR İKTİDARIN FİKRİ ZEMİNİNİ OLUŞTURAN, 

 DİNSİZ, ATEİST, DEİST VE MATERYALİST İDEOLOJİLERİ BİLİMSEL OLARAK TAM ANLAMIYLA SUSTURAN, 

 PKK’NIN İDEOLOJİSİNE KARŞI EN ETKİLİ ÇALIŞMAYI YAPAN, 

 GENÇLERE RAHATLIKLA ULAŞIP MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKMALARINA VESİLE OLAN, 

 ALLAH’IN VARLIĞINI VE BİRLİĞİNİ SOMUT DELİLLERLE ORTAYA KOYUP MİLYONLARIN İMANINA VESİLE OLAN 

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının imani, ilmi ve kültürel çalışmalarının durdurulmasından neden mutluluk duyduğunu anlamak da mümkün değildir. Bu mutluluk duyulacak değil, utanılacak bir tablodur. 

Mustafa Çalışkan, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün 2018 yılı faaliyet raporuna da koydurduğu söz konusu açıklamalarıyla olumsuz kamuoyu algısı oluşturmanın yanı sıra, asıl olarak iddia makamı ve mahkeme heyeti üzerinde ağır baskı oluşturmayı ve “Adil Yargılamayı” etkilemeyi hedeflemiştir. 

Nitekim, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız, yargılama esnasında sayısı yüzlerle ifade edilecek derecede çok sayıda haksız ve hukuksuz uygulamaya maruz bırakılmışlardır. Hukuken bomboş olan bir dava dosyası ile sadece ifade almaktan ibaret duruşmalar neticesinde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız hakkında ilk derece mahkemesi tarafından;

 Kendilerini özgürce savunmalarına müsaade edilmeden,

 Savunmaya ilişkin taleplerinin tek bir tanesi bile kabul edilmeden,

 Tek bir savunma tanığı dahi dinlenmeden,

 Mahkemeye sunulan yüzlerce savunma delili ile teknik ve bilimsel raporların yanı sıra suçsuz olduklarının aleni ispatı niteliğindeki onlarca bilimsel mütalaa görmezden gelinerek

tarihte bir benzeri daha görülmemiş bir biçimde 10 biner yıllık mahkumiyet kararları verilmiştir. 

Elbette ki yerel mahkeme tarafından verilen karara saygılıyız. Ama dava dosyasının hukuken bomboş olması ve yürütülen yargılama esnasında mahkeme heyetinin usul ve esasa ilişkin yüzlerce hatalı karar ve uygulamaya imza atmış olması artık tüm Türkiye'nin görüp şahit olduğu bir gerçektir. Bu nedenle, verilen bu haksız mahkumiyet kararlarının temyiz aşamalarında bozulacağına inancımız da tamdır. 

Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan'ın söz konusu konuşmasında çarpıttığı ve gizlediği gerçekler ise şöyledir;

 Öncelikle, Sayın Adnan Oktar’ın binlerce değil 250-300 civarında yakın arkadaşı vardır. Bu arkadaşlarının aileleri ise operasyondan dolayı kesinlikle mutlu değildir. Çünkü çocukları hiçbir suçları olmadığı halde haksız ve hukuksuz olarak senelerdir cezaevlerinde son derece kötü koşullarda tutulmaktadır. AİLELER, ÇOCUKLARINA KAVUŞMAK ŞÖYLE DURSUN, EVLERİNDEN YÜZLERCE KİLOMETRE UZAKLIKTAKİ ŞEHİRLERE SÜRÜLEN ÇOCUKLARINI ANCAK ORALARDAKİ CEZAEVLERİNE YAŞLI, BİTAP VE HASTA HALLERİYLE ZAR ZOR GİDEREK GÖREBİLMEKTEDİR.

 Güya “Çocukları kurtarmak” gibi sahte bir ajitasyon terimi ortaya atılmış, ancak nedense gerekçe olarak gösterilen, sözde “kurtarılacak çocuklar” da HİÇBİR SUÇLARI OLMAKSIZIN HAPSE ATILMIŞLARDIR. 

 Sözüm ona “Aileler bize minnettar” vurgularıyla ortaya çıkılmış, oysa 200’den fazla aile cezaevi kapılarında perişan hale getirilmiş, üzüntüden pek çoğu hastalanmış, yargılanan arkadaşlarımızın dışında birçok arkadaşımızın ailelerinin bile malvarlıklarına, banka hesaplarına hatta emekli maaşlarına dahi el konulmuş, BİRÇOK AİLE GÖZ GÖRE GÖRE YOKSULLUĞA VE PERİŞANLIĞA MAHKUM EDİLMİŞTİR.

 Hasta ve yaşlı bazı ailelerin bakımlarıyla ilgilenen tek çocukları da aniden cezaevine konulduğu, ayrıca tüm malvarlıklarının yanında bütün bakım paralarına da el konulduğu için operasyonun ilk zamanlarında 12 arkadaşımızın anne-baba veya ablası vefat etmiştir. Devam eden yargılama sürecinde ise ANNE-BABA, KARDEŞ YA DA ABLALARINI KAYBEDEN ARKADAŞLARIMIZIN SAYISI 27 OLMUŞ, SAĞLIKLI AİLE NEREDEYSE HİÇ KALMAMIŞTIR. 

 Usul ve teamüllere tümüyle aykırı bir biçimde sırf zulmetmek için farklı farklı illerdeki cezaevlerine ayrı ayrı dağıtılan arkadaşlarımız, ailelerinin vefatlarını dahi ancak günler sonrasında haber alabilmişlerdir. ANNELERİNİN, BABALARININ, ABLALARININ CENAZELERİNE BİLE KATILAMAMIŞLARDIR.

Sonuç olarak, ortalama 40-50 yaşlarında olan arkadaşlarımızın zaten ileri yaşlarda olan ailelerinin büyük bir kısmı meydana getirilen dehşet ve zulüm ortamının şiddetini kaldıramamıştır. Bu sebeple bir kısmı vefat etmiş, sağ kalanların ise huzuru, neşesi, sağlığı kalmamıştır. Aileler perişan edilerek mahvolmalarına seyirci kalınmıştır. GÜYA AİLELERİ VE ÇOCUKLARINI KURTARMAK AMACIYLA YOLA ÇIKILDIĞI İDDİA EDİLİRKEN GERÇEKTE 200’DEN FAZLA AİLE FELAKETİN İÇİNE SÜRÜKLENMİŞTİR. 

Sonuç olarak diyebiliriz ki Mustafa Çalışkan;

 2018 senesinde gerçekleştirdiği polis operasyonunun hemen ardından katıldığı paneldeki sözleriyle Türkiye tarihinin en büyük haksızlık, hukuksuzluk ve zulüm operasyonunu kendince büyük bir başarı ve zafer gibi göstermeye çalışarak Türk milletinin aklıyla, vicdanıyla ve basiretiyle adeta alay etmiştir. 

 Masum insanlara yaşatılan acıları, dağılan aileleri, vefat eden insanları, cezaevlerine doldurulan vatansever milliyetçi gençlerin yaşadıklarını sanki bir iftihar vesilesiymiş gibi gururla anlatarak kamuoyunda hayret ve dehşet uyandırmıştır.

 Kilit bir resmi mevkide görevli biri olarak ilerde yaşanacak benzeri haksız ve hukuksuz uygulamaları, ağır insan hakkı ihlallerini meşru ve legal gösterecek, yeni zulüm ve eziyetlerin önünü açacak emsal ifadelerin sahibi olmuştur.

Yaşanan bu zulüm ve hukuksuzluklarda kendisinin çok büyük payı ve sorumluluğu olmasına rağmen bu tavır ve konuşmalarının nasıl bir akıl tutulması ve vicdan çöküntüsü olduğu milletimizin takdiridir. 

Adaletin mutlak surette tecelli edeceğine olan inancımız ve yargıya olan güvenimiz tamdır. 

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski