Son yıllarda hukuk, “hukuksuzluk”la daha doğrusu “ahlaksızlık hukuku” ile kuşatılmış bir durumda! 

Hukukun içine düşürüldüğü korkunç durum, daha önce birçok defa gördüğümüzden daha da vahim şekilde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandığı davada ortaya döküldü. Bu davada dünyada benzeri görülmedik şekilde masum gençlerimize, tek bir delile dayanmaksızın hukuksuzca oldu bittiye getirilerek on binlerce yıllık cezalar verildi.

Dosyada tek bir tane bile suça dair delil olmadığının, hatta aleyhe tek bir delil olmadığının en açık ispatı ise 3 yıldır aralıksız arkadaş camiamıza yapılan “İftiracı ol, Adnan Oktar’ı suçla kurtul!” baskısıdır. Ortada, değil tek bir somut suç delili, tek bir suç karinesi olsa basında sabah akşam çarşaf çarşaf yayınlanır, mahkemeye sunulur ve bundan tüm Türkiye'nin haberi olurdu. Ama dikkat edilirse basına yansıyan da mahkemeye sunulan da sadece içi boş, can ve gelecek korkusuyla, baskı ve dayatma altında verilmiş sözde etkin pişman ifadeleri, yani iftiraya dayalı delilsiz beyanlardır.


 HER AŞAMASINDA HUKUKSUZLUĞUN ZİRVE YAPTIĞI ADNAN OKTAR DAVASI, TOPLUMSAL AHLAKIN İFTİRACILIK MÜESSESESİ İLE NASIL BİR ÇÖKÜŞ YAŞADIĞINI TÜM TÜRKİYE’YE İBRETLE GÖSTERMEKTEDİR. 

Devletler, hukuk yoluyla toplumsal ahlakın korunmasını sağlar. Normal koşullarda, hukuk bireylerin yalan beyanda bulunmaması ve iftira atmamasının garantisidir. Aksi takdirde herkes yalan söyleyip bir başkasına mesnetsiz iftiralar atabilir. 

Bugün vatandaşlarımız bu tehdit altında yaşarken yarın öbür gün siyasiler, bakanlar, milletvekilleri, gazeteciler, akademisyenler, hakimler ve savcılar da bu hukuksuzluk sisteminin bir anda mağduru haline gelebilir. Özellikle de yakın tarihte Başbakan Adnan Menderes’in tek bir somut delil olmadan sırf iftiralarla idam sehpasına götürüldüğü düşünülürse, İFTİRAYA TEŞVİK SİSTEMİNİN ne kadar tehlikeli olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Unutmamak gerekir ki, en korkuncu hukuk çökerse suçsuz kişiyi suçludan ayırt edecek bir irade olmadığı için ahlaksızlık hukuku (hukuksuzluk) ortaya çıkar, bu da bir devletin çöküşünün ilk adımı demektir. 


NEDİR BU “AHLAKSIZLIK HUKUKU”?

Önce şu ürkütücü sorulara cevap vermeye çalışın:

 Günümüzde iftiraya uğrasanız kendinizi hukukla aklayabilir misiniz?

 Sözde itirafçıyım diye ortaya çıkan birinin yalanlarından kurtulabilir misiniz?

Ne yazık ki sorulara bir çırpıda "evet" cevabı vermek pek mümkün görünmüyor. 

Çünkü sözde itirafçıların yalan yanlış sözleri, uydurdukları her türlü senaryo delillere bakılmadan hukuksuzca ve peşinen gerçek ve doğru kabul ediliyor. “Sözde itirafçı olursanız ancak hapisten kurtulabilirsiniz, hukukun, adaletin, ahlakın derdine siz değil iftira etmeyip de içeride kalanlar düşsün.” gibi çarpık ve feci bir mantıkla hareket ediliyor. Bu çarpıklık da bizzat hukuk sistemi içerisindeki bazı görevliler tarafından işlerine geldiği gibi kullanılıyor, teşvik ediliyor.

İnsanlar hakim karşısında kendini hukukla aklayamazsa aklamanın bir yolunu buluveriyor. ÖZGÜRLÜĞÜN ANAHTARI AHLAKSIZLIK OLARAK SUNULUNCA PEK ÇOK KİŞİ GÖZÜNÜ KARARTIP BİR BAŞKASINI KARALAMAYI SEÇEBİLİYOR. Çünkü can azizdir, canını kurtarmak derdine düşen kişi, ahlakı, inancı ve kişiliği güçlü değilse, Allah’tan gereği gibi korkmuyorsa “Ben bir kendimi kurtarayım da gerisi beni ilgilendirmez.”, "Her koyun kendi bacağından asılır" dürtüleriyle hareket etmekten çekinmez. 

HELE Kİ BU HUKUKSUZ VE AHLAKSIZ YÖNTEM, HUKUK İNSANLARI TARAFINDAN TEŞVİK EDİLİYOR HATTA DAYATILIYORSA O ZAMAN BU ADALETSİZLİĞİN VE ZULMÜN ÇAPI DAHA DA GENİŞLER. BÖYLECE CEZAEVLERİNİN ÇIKIŞ KAPISI YALNIZCA SÖZDE “İTİRAFÇILIK, GERÇEKTE İSE "İFTİRACILIK" MÜESSESESİNDEN GEÇMİŞ OLUR. 

Yargı, masumu, doğruyu söyleyeni korumaz ezer, iftirayı teşvik eder, iftiracıyı kollarsa ÇAMUR AT KURTUL” ahlaksızlığı toplumu adeta bir kanser gibi sarar. Hukuksuzluğun da legal bir çıkış yolu olduğu toplumun hafızasına yerleşir.


GEÇMİŞTE BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİ VE MERHUM BAŞBAKAN ADNAN MENDERES’İN YARGILANDIĞI DAVALARDA YAŞANAN HUKUKSUZLUKLAR HALA HAFIZALARIMIZDA TAPTAZE

✗ Bediüzzaman ve Adnan Menderes’e de mesnetsiz iftiralar atıldı, haklarında olmadık yalanlar söylendi.

 O dönemin toplumuna da Bediüzzaman ve Menderes aleyhinde yalan söyleyip iftira atmazlarsa hapse atılacakları algısı basın ve medya vasıtasıyla yöğün biçimde işlendi.

 O zaman da toplum sözde itirafçılık (iftiracılık) ahlaksızlığı ile kuşatıldı.

 Ahlaki çöküntü içinde olan toplum, Bediüzzaman ve Menderes’e yapılan hukuksuzluklara göz yumdu, hatta alkışladı.

 Sonuçta ise o dönem yaşanan hukuksuzluk ve ahlaksızlık nesiller boyunca milletimizin vicdanında yer eden derin bir yara oldu ve Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçti.


GÜNÜMÜZDE BAZI TELEVİZYON KANALLARININ, SÖZDE İTİRAFÇILARI GÜNDEMDE TUTARAK AHLAKSIZLIĞI TEŞVİK ETTİĞİ TÜM TÜRKİYE'NİN ŞAHİT OLDUĞU BİR GERÇEK

Mahkeme salonlarında yaşanan hukuk katliamları yetmezmiş gibi bir de MEDYADA sözde itirafçıların kahraman (!) olarak topluma sunulması AHLAKSIZLIĞI yaygınlaştırılmaktadır. Ahlaksızlık (yalancılık, iki yüzlülük, vefasızlık ve iftiracılık,) "itirafçılık" ambalajı ile halka makbul bir davranışmış gibi yutturulmaya çalışılmaktadır. 

Birçok gazete ve kanal sahibinin, gazeteci ve programcının adeta gölgelerinden korkar bir halde derin devlet talimat ve tehditleriyle kendilerinin de inanmadıkları haber ve yorumlara imza attıkları artık herkesin gözleri önünde yaşanan bir gerçektir.

Çünkü normal koşullar altında, normal bir ahlaka, ve vicdana sahip hiç kimse

 Masum gençlerin, iftiralar atılarak cezaevlerine doldurulmasını,

 Suça dair hiçbir delil olmadığı halde olabildiğince uzun süre tutuklu kalmalarını,

 Cezaevinin küflü, izbe koğuşlarında çürümeye terk edilmelerini savunmaz.

Peki bu hukuk garabetini ve ahlaksızlığı yaygınlaştırma talimatı kimden geliyor? Asıl üzerinde durulması gereken konu ise bu… 


AHLAKSIZLIK HUKUKUNU TEŞVİK ETMEYİ KİM EMREDİYOR?

Toplumsal ahlakın çöküşünü izlemek sizlerin vicdanını rahatsız etmiyor mu? Bizim ediyor. Ve biliyoruz ki toplumsal ahlakı hedef alan karanlık yapılanma, kolları adeta bir ahtapot gibi tüm ülkelere uzanan deccaliyetten başkası değil. Diğer deyimle İngiliz derin devleti...

Deccaliyet, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının hazırladığı Allah’a imanı sevdiren ve güzel ahlakı yayan kitaplarını ve internet sitelerini yasaklatarak toplumu ahlaksızlığa karşı korumasız, savunmasız ve biçare bırakmak istiyor. Peki son dönemde dizilerde sürekli mafya, kavga dövüş, cinayet, aldatma, evlilik öncesi ilişki, eşcinsellik, ateizm, deizm ve evrim propagandaları yapılarak toplumun ahlaksızlık ve dejenerasyona sürüklenmeye çalışılması sizce normal mi? 

Elbette ki normal değil. 

Sayın Adnan Oktar'ın cezaevine kapatılıp susturulmasıyla, meydanı boş bulduğunu düşünen deccaliyet sistemi, toplumu çökertmek için dinsizlik telkinini arttırdıkça artırıyor.

 ÖNCEDEN OLSA, EVRİM SAFSATASIYLA İLGİLİ ORTAYA ATILAN UYDURMA BİR İDDİANIN BİLİMSEL CEVABINI DERHAL SAYIN ADNAN OKTAR VERİRDİ. ŞİMDİ KİM CEVAP VERİYOR? HİÇ KİMSE!

 TÜM TÜRKİYE SAYIN ADNAN OKTAR’IN DİNSİZLİĞE KARŞI İMANİ, İLMİ VE KÜLTÜREL FAALİYETLERİ İLE ÇELİKTEN BİR SET OLDUĞUNU ÇOK İYİ BİLİYOR. ŞİMDİ DİNSİZLİĞE KARŞI KİM SET OLUYOR? BU SORUNUN CEVABINI HERKES BİLİYOR. NE YAZIK Kİ HİÇ KİMSE!

 HERKES “SADECE DEİZM YAYILIYOR, ATEİZM GENÇLERİ KUŞATTI, İLAHİYAT FAKÜLTELERİNDEN ATEİST VE DEİST ÇIKIYOR.” DİYE DERT YANIYOR. 40 YILDIR BU OLMASIN DİYE, TÜM ÖMRÜNÜ VAKFEDEREK, GECE GÜNDÜZ MÜTHİŞ BİR FEDAKARLIKLA MÜCADELE EDEN SAYIN ADNAN OKTAR’IN YERİNİ HİÇ KİMSE DOLDURAMIYOR, ONUN GİBİ SOMUT VE KESİN ÇÖZÜMLER ÜRETEMİYOR!

Deccaliyet, milletimizin gözünün içine baka baka, sağ muhafazakar iktidarın olduğu böyle bir dönemde bile tüm bunları yapıyor. Hem de "İnşaAllah dindar bir gençlik, dindar bir nesil sizin ellerinizde yetişecek” denilen bir dönemde...

✗ TIPKI GEÇMİŞTE BEDİÜZZAMAN’A YAPILDIĞI GİBİ, TOPLUMU AHLAKSIZLIKTAN KORUYAN RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’NIN TOPLATILIP OKUNMASININ YASAKLANMASI GİBİ, ŞİMDİ DE SAYIN ADNAN OKTAR’IN ALLAH’IN VARLIĞINI VE BİRLİĞİNİ BİLİMSEL DELİLLERLE, AYETLERLE, HADİSLERLE ANLATAN KİTAPLARI İMHA EDİLMEK İSTENİYOR.

 Bediüzzaman ve arkadaşları da dönemin derin devlet güçleri tarafından çok ağır baskı ile susturulmak istendi, yıllarca cezaevlerine kapatıldı, görülmemiş haksızlık ve zulümlere uğratıldı, imani ve Kurani çalışmaları engellenmeye çalışıldı, tıpkı günümüzde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yapılmaya çalışıldığı gibi.

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına oynanan oyunlar gibi Başbakan Adnan Menderes aleyhinde de yalancı şahitler devşirilerek davalar açıldı. O dönemde de sahte deliller, kumpasçılar tarafından devletin kasasına yerleştirilerek asılsız ve uydurma “köpek-bebek-kilot” iddiaları ile dönemin Başbakanı olan Adnan Menderes hukuksuzca idama sürüklendi. 

ADNAN MENDERES DE SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI GİBİ YAKININDAKİ BAZI VEFASIZ VE VİCDANSIZLARIN İFTİRACILIK AHLAKSIZLIĞINA FEDA EDİLDİ. Şimdi de deccaliyet, ahlaksızlığı iftiracılık yoluyla insanlara dayatarak hukuku ve dolayısıyla devletimizi çökertmeye çalışıyor. 4 bin yıllık Yüce Türk Devleti’ni çökertmeye asla gücünün yetmeyeceğini ise kavrayamıyor.


ASİL VE YÜCE DEVLETİMİZİN BU HUKUKSUZLUĞU BİR AN ÖNCE BERTARAF EDECEĞİNE İNANIYORUZ

Devlet, toplumu ahlaksızlığa itmez. Çünkü devlet aklı, düzenin ve saadetin ahlaklı bireyler ile inşa edildiğini bilir. Eminiz ki Yüce Devletimizin üstün aklı;

 Bir an önce ahlakın ve hukukun muhafazasını ve hayata geçmesini ivediyen güçlendirecektir.

 Kaderi, nihayetinde yenilgiyle yazılmış bir sistem olan deccaliyetin, toplumu daha fazla iftiracılık müessesesi ile hırpalamasına izin vermeyecektir.

 Deccaliyetin kumpasları ile masum gençlerimizi hukuksuzca hapishane köşelerinde harcamayacaktır.

Buna tüm yüreğimizle inanıyoruz.

Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski