'Adnan Oktar Davası', ideolojik bir sindirme, susturma ve yok etme davasıdır. 

Davanın ne operasyon ve gözaltı sürecinde ne soruşturma safhasında ne de kovuşturma aşamasında hiçbir şekilde bir suç örgütünün varlığına, izine ve deliline rastlanmamıştır. İddianamede ortaya atılan, uydurma "silahlı örgüt" iddiasına, bu arkadaş grubunu yargılayanlar dahi inanmamıştır. 

İşte, dava dosyasındaki en ufak bir inandırıcılığı ve hiçbir somut delili ve belgesi bulunmayan asılsız ve uydurma iddialara suni bir dayanak oluşturabilmek adına dava sürecinde en öncelikli olarak hedeflenen, mümkün olduğu kadar çok sayıda "etkin pişman devşirebilmek" olmuştur. 

Bu amaçla;

➢ Camiayı yalnızca uzaktan tanıyan kişilerin dahi dosyaya şüpheli olarak yazılması, 

➢ İlgisiz kişilerin polis tarafından özel olarak çağırılarak "ya şüpheli olursun ya da şikayetçi" denilerek korkutulması ve baskı altına alınması, 

➢ Gözaltına alınan birkaç kişi hariç, suçsuz olmalarına rağmen herkesin tutuklanması, 

➢ Akla hayale gelmeyecek iftira ve ithamlarla basında yoğun ve aralıksız bir karalama kampanyası yürütülmesi, 

➢ Çocuklarını savunan anne-babaların, cezaevindeki yakınlarına para yatıranların tutuklanmaları, 

➢ Özel görevli birkaç avukatın tüm cezaevlerini gezerek sanıkları etkin pişmanlığa zorlamaları, 

➢ Bu avukatların cezaevlerindeki arkadaşlarımıza, "devletin üstlerini çizdiği", "etkin pişman olmadıkları takdirde ölene kadar cezaevinden kurtulamayacakları" şeklindeki yalan ve tehditlerle baskı yapmaları, 

➢ Bu baskı, tehdit ve korkutmalara direnemeyerek etkin pişman olanların derhal tahliye edilmeleri, 

➢ Etkin pişmanların, haklarındaki etkin pişmanlık kapsamında olmayan çok ağır suç isnadlarına rağmen tümüyle hukuksuz bir biçimde tahliye edilmeleri, 

➢ Etkin pişman olanların el konulan mallarının kendilerine geri verilmesi, 

➢ Etkin pişman olanların onlarca yıl ceza almalarına rağmen tutuklanmamaları, onlardan çok daha az, 3-5 yıl ceza alanların bile etkin pişman olmadıkları için tutuklu yargılanmalarına devam edilmesi

ve bunlar gibi sayısız hukuksuz uygulama, sözünü ettiğimiz bu etkin pişman devşirme sürecinde uygulanan kirli ve kanunsuz, insanlık dışı yöntemlerdendir.

Buna karşın hiçbir baskı ve tehdide boyun eğmeyerek etkin pişman olmayı kesinlikle reddeden arkadaşlarımız ise;

➤ TEK BAŞLARINA SOĞUK HÜCRELERE VEYA AZILI KATİL ve PSİKOPATLARIN BULUNDUĞU EN TEHLİKELİ KOĞUŞLARA BİRER veya İKİŞER OLARAK DAĞITILARAK,

➤ KENDİNİ SIK SIK JİLETLE DOĞRAYAN, EN TEMEL İHTİYAÇLARINI GİDERMEKTEN ACİZ, TUVALET YERİNE YATAĞINI KULLANAN, SÜREKLİ HALÜSİNASYON GÖRDÜĞÜ İÇİN ETRAFINA SALDIRAN, CİNAYET, GASP, UYUŞTURUCU, ADAM YARALAMA GİBİ SUÇLARDAN HÜKÜM GİYMİŞ KİŞİLERLE DOLU KOĞUŞLARA KONULARAK, 

➤ AŞIRI KALABALIK KOĞUŞLARDA TUVALET ÖNÜNDE ve KÜFLENMİŞ ISLAK BATTANİYELERLE YERLERDE YATMAYA MECBUR BIRAKILARAK,

➤ “KANTİN İHTİYAÇLARI İÇİN” YATIRILMIŞ OLAN PARALARINA DAHİ EL KONULUP ALENEN AÇLIĞA MAHKUM EDİLEREK,

➤ DİNDAR, MUHAFAZAKAR HANIMLAR TRAVESTİLERLE AYNI KOĞUŞTA YAŞAMAYA MECBUR EDİLEREK

ve bunlara benzer her türlü insanlık dışı uygulamaya tabi tutularak cezalandırılmaya ve etkin pişman yapılmaya çalışılmışlardır.

Çünkü amaç, bir örgüt veya suç aramak değil, bu camiayı birbirinden ayırmak, yok etmek, Sn. Adnan Oktar'ın ilmi faaliyetlerini ve savunduğu sahabe İslam'ına dayanan tebliğ çalışmalarını durdurmaktır. Camiamızı kağıt üzerinde silahlı suç örgütü ilan edip ardından Sn. Adnan Oktar'ın Allah'ın varlığını birliğini anlatan kitaplarının imha edilmesinin, imani sitelerin alelacele kapatılmasının, yani sadece imani kitap ve sitelerin hedeflenmesinin başka hiçbir anlam ve amacı olmadığı açıktır.

Yukarıda özet olarak saydığımız baskı, tehdit ve zorlamalar sonucunda etkin pişman olanlar, yargılama sırasındaki tüm ifadelerinde, hakaret ve aşağılama içeren sayısız iftirayı kendilerine de atmak zorunda kaldılar. Bir genç kızın normal şartlarda ağzına almaya çekineceği sayısız çirkin iftira sadece 500 kişilik mahkeme salonunda değil, bütün basında yankılandı. Bu kişiler bu iftira dolu, küçültücü sözleri söylemek zorunda bırakıldılar. Çünkü iftira atmadan, iftirayı da büyük ve abartılı bir şekilde dile getirmeden hapisten kurtulamayacaklarını biliyorlardı.

10-15-20 yıllık dostlar, yıllarını birlikte geçirdikleri, canları gibi sevdikleri arkadaşlarına tüm Türkiye'nin gözleri önünde yüzlerce asılsız, hayal ürünü suçlamalar yönelttiler. Onlara düşman görünümüne getirildiler. Daha da ileri giderek yıllarını birlikte geçirdikleri en yakın arkadaşlarından korku duyduklarını öne sürdüler. Çünkü etkin pişmanlık, bu rolü iyi yapmayı, iftirayı istenildiği şekilde atmayı gerektiren ürkütücü bir sisteme dönüştürüldü. İnsanların kendilerini hapisten kurtarabilmek kaygısıyla her konuda kolayca yalan söyleyebileceği, en yakın can dostlarının onlarca yıl mahkum olmalarını sağlayacak uydurma iftira senaryolarını anlatabileceği zalim ve sinsi bir mekanizma ortaya çıktı. 

Tutukluluk ve cezaevi işkencesi öyle büyük bir tehdit ve korkutma unsuru ki, görev ve yetkisini suistimal edenlerin, çok az kişi müstesna, herkese her istenileni söyletebileceği, istenen her ifadenin, iftiranın, uydurma hikayenin altına imza attırabileceği, her türlü çıkar ve getiri için işine geldiği gibi kullanabileceği bir araç haline geldi.

Davamızda yargılanan Mehmet Murat Develioğlu isimli şahıs da, bu acımasız ve sinsi mekanizmanın pençesine düşmüş kişilerdendir. Tutuklanıp cezaevine konulduktan sonra, davanın husumetli müştekilerinden olan abisi Fırat Develioğlu tarafından defalarca etkin pişman olmaya zorlanmış, bu sürece direnmiş ve bu konuda cezaevi yönetimini abisiyle ilgili olarak bir şikayet dilekçesi dahi sunmuştur. Dilekçesinde, abisi Fırat Develioğlu'nun kendisini etkin pişman olmaya zorladığını belirtmiş, kapalı görüş kayıtlarının incelenmesini istemiş, bu kayıtların dava dosyasına girmesini ve abisinin cezaevinde bir daha kendisiyle kapalı görüşe kabul edilmemesi için talepte bulunmuştur. 

Konuyla ilgili aşağıdaki dilekçesi dava dosyasında yer almaktadır:



Ancak ilerleyen süreçte, cezaevinde kalma süresinin uzaması, zorlu ve acımasız şartlar, etkin pişman olması için kendisine yöneltilen baskılar, bu konuda görevlendirilmiş bir kısım avukatların da kendisini ziyaret ederek çeşitli tehditler yöneltmesi sonucunda Murat Develioğlu, etkin pişman olmak zorunda bırakılmıştır. En yakın dostlarına iftira atmaya mecbur edilmiş ve kendisine dikte edilen düzmece ifadelerin altını imzalayınca cezaevinden tahliye edilmiştir. 

Onun ve diğer etkin pişmanların vermek zorunda bırakıldıkları iftira içerikli ifadeler nedeniyle şu an onlarca kişi suçsuz yere halen cezaevinde yatmaktadır. Onlarca, yüzlerce, hatta binlerce yıllık cezalarla mahkum edilmişlerdir. Bu zulüm sistemi, etkin pişman olanı da, onun iftira attığı kişileri de perişan etmektedir. 

Çok iyi bilindiği gibi Adnan Oktar davasında tüm sanıkların malvarlıklarına el konmuş, şirketlerine haksız ve hukuksuz yere, henüz MASAK raporları dahi hazırlanmadan, peşinen KAYYUM atanmıştır. Şirketine KAYYUM atanan kişiler arasında Mehmet Murat Develioğlu da bulunmaktadır. Operasyon başlangıcından itibaren KAYYUM denetiminde olan ve muhtemelen KAYYUM idaresindeki diğer şirketler gibi büyük zararlar eden şirketini kurtarma telaşına düşmüştür. Şirketini kurtarmanın tek yolu olarak da önüne sunulan alternatif, yine camiayı suçlamak, "ben onlardan değilim, onların mağduruyum" dayatmasına sarılmaktır. Develioğlu, önüne konan bu yegane seçeneği kullanmış ve şirketi üzerindeki KAYYUM kararının kalkması için üstüne bir de "örgüt hala üzerimde baskı kuruyor" yalanına sığınmıştır. 

"Örgüt" diye nitelendirdiği kişiler ise 30 yıllık en yakın arkadaşlarıdır. Bu arkadaşlarının yarısı hala cezaevinde bulunmaktadır. Dışarıda olan kişilerden de kendisini arayan, kendisiyle bağlantı kuran, kazara bile karşılaştığı tek bir kişi dahi olmamıştır. Oysa, bir baskı kurma eyleminin gerçekleşmesi için bir irtibat, bir dialog, bir iletişim gerekir. Böyle bir bağlantı hiçbir zaman olmamıştır. Kendisinin delillendirebildiği, şikayette bulunduğu herhangi bir baskı eylemi dahi yoktur. 

Sadece şirketini KAYYUM kontrolünden kurtarmak istemiştir. Bunun için de kendisine tek yol olarak gösterilen iftira atma yöntemine başvurmaktadır. Görüldüğü gibi mağdur bir iş adamı, sırf şirketi üzerindeki KAYYUM kararı kalksın diye, bu süreçte de yine iftiraya mecbur edilmektedir. Çünkü bu aşamada da KAYYUM tedbirinin kalkmasının tek bedeli, Adnan Oktar ve arkadaşlarını suçlamaktır. 

Umarız, insanları "etkin pişman" olmaları için zorlayanlar ve suistimale açık bu kanun hükmünü başkalarına iftira atmak için pervasızca kullanmaya teşvik edenler, tertemiz insanları ne hale getirdiklerinin, adaleti nasıl hiçe saydıklarının, kanunları nasıl ayaklar altına aldıklarının, insanları nasıl zorla iftiracı hale getirdiklerinin vicdani muhasebesini kendi içlerinde yapıyorlardır. Onlarca yıllık dostlarına bağlı, vefalı insanlar, toplumda önemli bir yer edinmiş, kendi işini kurarak başarı elde etmiş kişiler, etkin pişmanlık müessesesinin keyfi ve art niyetli kullanılması sonucunda ne hale dönüştürülüyorlar, umarız farkındadırlar. 

Uygulanan bu yöntemle, artık iş sadece kanunun bu açığı kullanılarak cezaevine gönderilme tehdidiyle iftiracı üretmeye kalmış, bu yolla da istenen kişi rahatlıkla suçlanabilir, hapse atılabilir hale getirilmiştir. 

Etkin pişmanlık müessesesinin şu an geldiği hal içler acısıdır. Yarın bir gün bu iftira mekanizması herkese yönelik olarak rahatça kullanılabilecektir. Çünkü bu şekilde cezaevi tehdidiyle istenilen herkese iftira attırabilmenin yolu açılmıştır ve vicdan ve adalet duygusu olmayan insanlar tarafından da en acımasız şekilde uygulanmaktadır. 

Yol yakınken, bu zulüm sistemi daha da dehşetli bir belaya dönüşmeden, hukukun ve vicdanın yerini çıkar ve sahtekarlık almadan, bu korku ve tehdit mekanizması sona erdirilmelidir. Unutulmamalıdır ki acımasızlık, gaddarlık, hainlik üzerine kurulu, zalimane sistemlerin getirdiği ve getireceği vebal ve bela büyük olur. 

Bu vahim konuyu bilgi ve takdirlerinize sunarız. 

Saygılarımızla,



 

Daha yeni Daha eski