CEZAEVLERİNDEKİ VİCDANA, AKLA VE MANTIĞA UYGUN OLMAYAN UYGULAMALARA ACİLEN SON VERİLMELİ, CEZAEVLERİ ZULÜM YERLERİ OLMAMALIDIR.

Sayın Adnan Oktar ve camiamıza yönelik polis operasyonunun yapıldığı günden itibaren devam eden hukuk ihlallerinin yanı sıra camiamıza karşı, 21. yüzyıl Türkiye’sine hiçbir şekilde yakışmayan insan hakları ihlalleri ve insanlık dışı uygulamalar da en şiddetli ve can yakıcı biçimde devam etmektedir. 

Ülkemizin eğitimli, Atatürkçü, vatansever, dindar kadın ve erkeklerden oluşan bir grup genci sayısız hukuk ihlalinin yapıldığı bir yargılama süreci sonucunda, haklarında lehte olan hiçbir delil gözetilmeksizin ve dikkate alınmaksızın, tek taraflı yanlı ve ayrımcı bir yargılama sonucunda, Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerine, adeta işkence yapılmak, zulüm uygulanmak üzere gönderilmişlerdir.

Aslında, 11 Temmuz 2018 tarihinde yapılan polis operasyonu Türkiye Cumhuriyeti tarihine bir insanlık ayıbı, kara bir leke olarak yazılmıştır. Ülkemizin sevilen ve saygın bir topluluğu, bir şafak operasyonuyla tertemiz evlerinden elleri kelepçeli olarak çıkartılarak Vatan caddesindeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün yer altındaki mağarayı andıran yan yana sıralanmış hücrelerine, nezaret adı altında hapsedilmiştir. 

Bu topluluğu adeta yok etme, ortadan kaldırma, imha etme saikiyle hareket edildiği daha ilk günden belli olan bu operasyonla, bundan sonra cezaevlerinde uğrayacakları işkencelerin ipuçları da verilmiştir. 

Sekiz günlük aç, susuz, temizlenme imkânı bulunmayan, havasız, ibadetlerini dahi abdest alma imkânı sağlanmadığı için ellerinde kalan birkaç damla suyla alarak yerine getiren iki yüzü aşkın kadın ve erkek, suçlarının ne olduğunu bilmeksizin en ağır şartlarda, en ağır insan hakları ihlalleriyle mağdur edilmişlerdir. 

İlk andan başlayan utanç tablosu, bir hafta sonra tutuklanarak gönderildikleri cezaevlerinde daha da ağırlaştırılarak devam etmiştir. Hayatlarında karakol kapısı görmemiş, sicilleri tertemiz yüzlerce eğitimli, iyi aileler tarafından yetiştirilmiş, kanunlara saygılı, devletine bağlı, vatansever genç en ağır şartların oluşturulduğu cezaevlerine sevk edilmiştir. Dahası, özel Savcılık talimatlarıyla üzerlerindeki baskının daha da artırılması, yıldırılmaları, zorlanmaları yönünde daha da gelişmiş uygulamalarla karşılaşmışlardır, karşılaşmaya devam etmektedirler. 

Göz göre göre işlenen bu insanlık dışı uygulamalar, hak ve hukuk ihlalleri, bir yandan da toplumumuza çok olumsuz mesajlar verilmesine, vatandaşlarımızın ve gençlerimizin gelecekle ilgili ümitlerini kaybetmelerine yol açmaktadır. Bizlerin uğradığı zulüm ve haksızlıklara her gün şahit olanlar, yarın bir gün aynı durumun kendi başlarına da gelebileceğini, kendilerine husumetli kişiler tarafından kurulan bir kumpas, birkaç yalan beyan ve iftirayla, uydurma iddia ve ithamlarla kolayca benzer şekilde tutuklanıp sonunda cezaevlerinde çürümeye terk edilecekleri endişesi ve korkusu içindedir. Sürekli böyle bir korkuyla yaşamaya mecbur kalan insanların oluşturduğu Türk toplumu sosyal ve psikolojik yönden çökme noktasına gelmiştir. 

Halen devam etmekte olan bu en sert, en ağır uygulamaların altında ezilen kadınları ve erkekleri bu durumdan kurtarmak her devlet kurumunun, yargı mensubunun, vatandaşın üzerine bir vicdani sorumluluktur. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla hareket edilmesi durumunda, aynı işkenceler, acılar, hak ve hukuk ihlalleri, bu acı tabloyu görmezden gelen kişilerin de yarın –Allah korusun– kapısını çalabilir. 

Cezaevlerinde yaşanan anormalliklerin, vicdan ve akıl dışı uygulamaların bir kısmına ilerleyen satırlarda yer vermekteyiz.

Daha önce şu önemli konuyu vurgulamak isteriz ki, cezaevlerinde görevli olan infaz memurları bu uygulamalara kural, yönetmelik, talimat gibi başlıklar altında mecbur bırakılmaktadırlar, görevlerini yerine getirme mecburiyeti ile bu uygulamaların birçoğunda fail durumundadırlar. Ancak aşağıdaki tespitlerin amacı, talimatla görev yapan infaz memurlarımızı suçlamak değil, bilakis görevleriyle vicdanları arasında zor durumda bırakılan bu vatan evlatlarını da bu zor durumdan kurtarma çağrısıdır. 


– Arkadaşlarımızın maruz kaldığı sözünü ettiğimiz anormal uygulamalardan bazılarını şöyle sayabiliriz:

➤ Mahkeme süreci için, daha önce tutuldukları cezaevlerinden Silivri Kapalı Cezaevi'ne sevk edilenlerin hesaplarına para yatırılması konusunda çok büyük zorluklar çıkarıldı. Önceden tutuldukları cezaevlerindeki hesaplarında bulunan paraların da anlaşılamaz bir biçimde, sevk edildikleri Silivri Cezaevi'ne aktarılmasına izin verilmedi. Bu nedenle, 8-9 gün boyunca kantinden yiyecek, içecek, temizlik ve ihtiyaç malzemeleri alınamadı.

➤ Birinci derece akrabalar dışındaki tutuklu yakınlarının arkadaşlarımızın hesaplarına para yatırmalarına izin verilmedi. Ailesi veya birinci dereceden akrabası hayatta olmayan ya da hastalık ya da yaşlılık nedeniyle cezaevine gelip para yatırmaları mümkün olmayanlar görülmemiş bir zulme uğratıldı. Ancak parayla kantinden alınabilen içme suyu, tuvalet kâğıdı gibi en acil ihtiyaçlarını dahi temin edemediler.

➤ Postane kanalı ile gönderilen paralar ise en erken 1 hafta gecikmeyle hesaplarına ulaşabildi.

➤ Silivri K.C.İ.K.’ya sevk olunduktan ancak 15 gün sonra ailelerle telefon bağlantısına izin verildi.

➤ Farklı illerdeki cezaevlerinden Silivri Kapalı Cezaevi'ne sevk yapan araçlar ihtiyaç molası vermedi. Araçlar içinde midesi bulanan, rahatsızlanan, fenalaşan kişilere kolonya bile verilmedi.

➤ Bursa Cezaevi'nden mahkeme sabahı çok olumsuz şartlar altında Silivri Kapalı Cezaevi'ne gelenler, dinlenmelerine bile izin verilmeden doğrudan duruşma salonuna alındılar.

➤ Silivri'deki mahkeme sürecinin devam ettiği yaklaşık 1,5 yıl boyunca arkadaşlarımız koğuşlardan alınıp doğrudan duruşma salonuna götürülmediler. Sabah 6.30’da koğuşlarından alınıp, önce cezaevindeki sonra da duruşma salonunun altındaki nezarethanelere götürülüp birkaç saat bekletildikten sonra saat 10.00’da duruşma salonuna alındılar.

➤ Arkadaşlarımız, Silivri’deki 30. Ağır Ceza Mahkemesi duruşmaları sürecinde mesai başlamadan önce çok erken saatte koğuşlarından çıkarılıp duruşmaya götürüldükleri ve geç saatte mesai bittikten sonra geri bırakıldıkları için parası olanların dahi kantinden alışveriş yapma imkanları olmadı.

➤ Mahkemeye geliş-gidiş saatlerindeki bu düzensizlikten ötürü cezaevi içindeki posta, mektup, açık-kapalı görüş, kıyafet değişimi, gün ışığından faydalanma, savunma hazırlama gibi imkanlardan vb. birçok haklardan yararlanamama gibi sorunlar meydana geldi.

➤ Mahkeme günlerinde arkadaşlarımız her gün düzenli olarak sabah ve akşam 3’er saat bekletilirken, en temel ihtiyaçlar olan su dahi kendilerine sağlanmadı, nezaretlerde bulunan tuvaletler hijyen değil, son derece kirliydi. Bu şartlarda vakitli olarak ibadetlerini yerine getirmek isteyenlere cezaevinde kâğıt, peçete, veya yere serebilecekleri çöp poşeti dahi verilmedi.

➤ Duruşmalar bittikten sonra da aynı şekilde saatlerce nezarethanede bekletilip gece geç saatlerde cezaevlerindeki koğuşlarına geri bırakıldılar.

➤ Mahkeme boyunca ancak gece saat 22:00 sonrasında koğuşlarına götürülen arkadaşlarımıza, bu saatten sonra uzun süre dışarıda bekletilmiş, bozulmuş, sineklenmiş, soğumuş, yetersiz miktardaki yiyeceklerle akşam yemeği servisi yapıldı.

➤ Duruşmalar sırasında çok az miktarda yemek verildi, tuvaletlerde sabun, kağıt sıklıkla bitiyor, tuvaletler tıkanıyordu.

➤ Mahkeme günlerinde koğuşlarına çok geç saatte ulaşanlar, sabah 6'da tekrar duruşmaya götürülmek üzere koğuşlarından alınıyordu. Bu kısa 4-5 saatlik süre içinde banyo yapmaları, yemek yemeleri ve uyumaları, sonra da hazırlanmaları bekleniyordu. Daha da önemlisi savunmalarını hazırlayabilecekleri, avukatlarıyla görüşebilecekleri zamanları hiç olmadı.

➤ Duruşmalar 18:30'dan sonra bittiği için, akşam 8'deki vardiya değişimine denk gelenler gece 22:00’den önce koğuşlarına giremiyordu. Oysa, duruşmalar 17:00 gibi bitmiş olsa, birçok kişi vardiya değişiminden önce makul bir saatte koğuşlarına dönmüş olabilirdi. Mahkeme heyetine bu haklı gerekçe ile yapılan tüm makul ve insani talepler hep reddedildi.

➤ Koğuşlar çok soğuk olduğu ve ısıtılmadığı halde kazak, mont gibi kıyafetlerin içeri alınmasına izin verilmedi.

➤ Özellikle mahkeme süresince yaşanan mağduriyetler, uzun süre bekletme, yemek ve su vermeme, ayakta tutma nedeniyle bağışıklık sistemi çöken kişilerde ciddi hastalıklar, ağır grip vakaları, şeker hastalığı ve astım atakları, bayılma gibi sağlık sorunları görüldü.

➤ Silivri Kapalı Cezaevi'nde arkadaşımızın el parmağında tendonlarda yırtılma ve kemikte çatlama olmasına rağmen hastaneye çok zor sevk edildi, ilaç verilmedi, yalnız atel verilerek geri gönderildi; bu nedenle parmakta kalıcı hasar oluştu, hasta arkadaşımız şimdi elini kullanamıyor, fizik tedavi olması gerektiği söylendiği halde henüz tedavi için sevk edilmedi.

➤ Silivri 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nin duruşma salonunda avukatlar ile görüşme imkânı sağlanmıyordu. Mahkeme kararı ile yargılananların avukatlarıyla görüşmeleri yasaklandı.

➤ Avukat görüşlerine getirilen yasaklara gerekçe olarak ise "zaten cezaevinde görüştükleri" belirtildi. Oysa, mahkeme sürecinde günlük gidiş-geliş saatleri nedeniyle zaten avukat görüşmeleri neredeyse imkansızdı, çünkü saat 23:45'den sonra avukat görüşü kapalıydı.

➤ Silivri Kapalı cezaevinde camiamızdan 100 kadar kişinin bulunduğu 9 no.lu ceza infaz kurumunda toplam 500 tutuklu ve hükümlü var iken, görüş odası sayısı yalnızca 11 idi ve bu nedenle birçok kişi, sıra gelmediği için de avukatlarıyla hiç görüşemedi.

➤ Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda, kedi resimlerinin koğuşlara alınmasına izin verilmiyor, diğer fotoğraflar için de kota uygulanıyor.

➤ Arkadaşlarımıza üzerinde kedi resmi olan, hatta kedi patisi resmi olan kıyafetleri bile teslim edilmedi; soğuk kış gününde, "üzerlerinde kedi patisi çizimi var" diye kışlık eşofmanları toplandı, giyecek kışlık kıyafetleri kalmadı. 

➤ Silivri’de meydana gelen 5,8 şiddetindeki deprem sırasında jandarma, duruşma salonunun alt katındaki nezarethane bulunan arkadaşlarımızı kilitli bulundukları yerlerde terk ederek binanın dışına çıktı. 

➤ Ziyarete gelen tutuklu yakınlarına bekletme, hakaret, abartılı üst araması gibi eziyetler yapıldı, ailelerden şeker, kalp rahatsızlığı olanlar bu şiddetli uygulamalarda büyük sıkıntılar yaşadı, çok taciz olduklarını söylediler, bir kısmı ciddi rahatsızlıklar geçirdi.

➤ Mahkeme sürecinin bitmesinin hemen ardından, pandemi döneminde cezaevleri arasında nakiller durdurulmuş olmasına rağmen, arkadaşlarımız  ortada herhangi bir hukuki gereklilik, hiçbir zorunlu gerekçe olmaksızın farklı şehirlerdeki çeşitli cezaevlerine apar topar sevk edildiler.

➤ Silivri’den Türkiye’nin farklı illerindeki cezaevlerine nakiller alelacele bir şekilde, kış aylarının en soğuk günlerine, gece yarılarına denk getirildi. Ring araçlarında ısıtıcılar çalıştırılmadı. Arkadaşlarımız, 10 saatten fazla süren yolculuğu soğuktan titreye titreye yaptılar (bu durumu ring aracının kamera görüntülerinden teyit etmek mümkündür). Bir başka yere sevk edilenler ring aracından indirilip cezaevi binasına alınmadan kar altında ince kıyafetlerle, bazılarının üzerinde sadece tşört ile uzun süre bekletildiler, bunların sonucunda birçok arkadaşımız hasta oldu.

➤ Sevkler sonrasında, gittikleri cezaevlerinde pandemi sebebiyle karantina koğuşlarına alındılar. Cezaevlerindeki yetersizlikler nedeniyle karantina koğuşlarındaki imkanlar son derece ilkel, insanlık dışı, sağlıklı insanı bile hasta edecek durumdaydı. Tuvalet kapıları olmayan, tek yataklı, tek kişilik hücrede 10 kişinin kaldığı, temizlik malzemesi vb ihtiyaçların karşılanmadığı koğuşlardı bunlar...

➤ Karantina koğuşlarına sürekli yeni tutuklular getirildiği için, her yeni gelen kişi için sıfırdan başlatılan 14 günlük normal karantina süresi bazı arkadaşlarımız için aylar boyunca sürdü.

➤ Cezaevine girişte ilk aylarda tutuklu arkadaşlarımızın kendi avukatlarına savunmaya yönelik belge vermelerine izin verilmedi, sonrasında da avukatlara verilen belgeler incelemeye alındı.

➤ Çok şiddetli ağrıları olan hastalar dahi hastaneye sevk edilmiyor, haftalarca, bazen aylarca hastaneye gitmeyi bekliyor. Kurum içindeki revire çıkabilmek için bile birçok cezaevinde haftalarca bekleniyor. Çok şiddetli ağrısına rağmen haftalarca hastaneye sevk edilmeyen bir kişinin tümör ağrısı çektiği, acil ameliyat olması gerektiği durumlar yaşanıyor.

➤ Sevk edilen hastaneler, birçok hastalığın tanı ve tedavisinde yetersiz kalıyor. Ücret mukabili tam teşekküllü bir hastaneye sevk edilme talebi kabul edilmiyor. Yanlış tanı, yanlı tedavi, geç müdahale nedeniyle ölümcül riskler oluşuyor, ardından cezaevindeki yetersiz beslenme ve hijyen koşulları nedeniyle, tutuklular adeta ölüme terk ediliyorlar.

➤ Acil müdahale gerektiği durumlarda dahi 112 Acil Servis hafta sonu çağırılmıyor, Pazartesi gününe erteleniyor.

➤ Kullanılması önemli ve gerekli olan ilaçların temininde ciddi aksaklıklar yaşanıyor, yazılan dilekçeler sonuç vermiyor.

➤ Operasyondan önce tedavi altında oldukları halde tutuklanıp ölümle pençeleşen kanser, kalp, felç, MS gibi hayati rahatsızlıkları olanlar tahliye edilmedikleri gibi, sözünü ettiğimiz olumsuzluklardan dolayı durumları günden güne ağırlaştı.

➤ Covid-19 hastalığına yakalananlara destek vitamin ve mineral hapları verilmiyor, yetersiz beslenme ve bakım nedeniyle hastalığı çok ağır geçiriyorlar.

➤ Pandemi dönemi olmasına rağmen, birçok cezaevinde Covid-19’a karşı kullanılması önerilen D vitamini, çinko gibi vitamin ve mineraller, ücret karşılığında dahi sağlanamıyor. Maskeler son derece yetersiz sayıda dağıtılıyor, elde yıkayarak defalarca kullanmak zorunda kalınıyor.

➤ İlk 12 aylık tutukluluk döneminde yalnızca 2 kez kitap alabilenler oluyor.

➤ Birçok cezaevinde arkadaşlarımız ortak alan ve spor imkanlarından yararlandırılmadılar veya aylar sonra çok geç bu imkânlar sağlandı. Hal böyleyken, DHKP-C veya PKK’lı mahkumlara bu imkanlar eksiksiz olarak sağlanıyor.

➤ Koğuşlarda kalorifer peteklerinin sayısının yetersiz olması nedeniyle, kış aylarında şiddetli soğuğa maruz kalınıyor. Özellikle akşamları kaloriferler kapatıldığında dayanılmaz ve çaresi olmayan bir soğuk oluyor. 

➤ Koğuşlarda petekler üzerinde eşya kurutulduğu için ısınmak mümkün olmuyor, ancak 5 kat giysi ve ayakkabı ile uyunabiliyor.

➤ Koğuşlardaki camların çerçevelerindeki çatlak, boşluk, hasar ve kırıklar nedeniyle kış aylarında soğuk hava tümüyle içeri giriyor. Bu hayati aksaklıklar giderilmiyor, onarılmıyor.

➤ Koğuş duvarlarında aşırı nem ve rutubet nedeniyle yoğun küflenme ve yosunlaşma bulunuyor.

➤ Bazı cezaevlerindeki koğuşlarda, merdivenler rutubet nedeniyle parçalanmış, çökmek üzere olan çok riskli bir durumda oluyor.

➤ Bazı cezaevlerinde düzenli, bazılarında ise sık sık su kesintileri oluyor.

➤ Sıcak su haftada 2 gün kısıtlı saatlerde verildiği için banyo ve çamaşır imkânı ancak soğuk su ile karşılanabiliyor. Bu koşullarda, özellikle kış aylarında Covid-19'a yakalanmamak mümkün değil.

➤ Duş teknelerinin paslanmış ve delik deşik olması nedeniyle, altlarından sürekli balçık ve kum çıkıyor, bu yüzden banyo giderlerinde sürekli tıkanıklık oluyor.

➤ Kırık bir sandalyenin 7 ay boyunca değiştirilmediği oluyor.

➤ Işık yetersizliğinden dolayı yazı yazmak, kitap okumak mümkün değil, bu nedenle göz bozuklukları yaşanıyor.

➤ Gözlük ihtiyacı olan kişilere 2 ay sonra gözlük temin ediliyor.

➤ Göz kuruluğu sendromu rahatsızlığı olan bir arkadaşımıza ilaçları verilmedi ve gözleri açılamaz durumda ifadesi alındı. 

➤ Bazı cezaevlerinde birçok arkadaşımızın ilk girişte elbiseleri ve eşyaları alınıp çöpe atıldı.

➤ Cezaevlerinde genel olarak kış aylarında soğuk ve rutubetli koğuşlarda kaloriferler geç yakıldığı veya kalorifer petekleri yetersiz olduğu için, pet şişelere sıcak su doldurarak ısınmaya çalıştılar, sıcak su torbası almalarına birçok cezaevinde izin verilmedi.

➤ Bazı cezaevlerine ilk gidildiğinde kantin alışverişine izin verilmedi. Az miktarda yemek ve ekmek ile yetinmek zorunda kalındı.

➤ Birçok cezaevinde koğuş kapasitesinin 3 katı kişi kalmak zorundalar, halen birçok kişi yerde yatıyor.

➤ Bir cezaevinde, avluda kene görülmesine rağmen gereken ıslah çalışması yapılmadı.

➤ Cezaevlerinde çok fazla sinek ve böcek var, koğuşlarda ve avluda yüzlerce sinek ve böcek bulunuyor, çok kolay tedbir alınabileceği halde hiçbir tedbir alınmıyor, bu koşullarda yemek yemek dahi mümkün olmuyor.

➤ Köşe yazarlarına, bakanlıklara vb. yerlere arkadaşlarımız tarafından yazılan mektuplar bazı cezaevi yönetimleri tarafından gönderilmiyor.

➤ Koğuşlarda sigara içildiği için, sigara içmeyenlerin sağlığı ciddi tehdit altında oluyor; sigara içenler ayrı koğuşlarda tutulabilecekken bu yapılmıyor, ömründe sigara kullanmamış kişiler günde ortalama 30 paket sigara tüketilen küçük bir alanda yaşamaya mecbur bırakılarak sağlıkları riske atılıyor. Sigarasız koğuş talepleri kabul edilmiyor. Taleplere rağmen, mahkumların koğuşta nerede ve nasıl sigara içeceğini düzenleyen mevzuat kurallarının uygulanmasına yönelik idare hiçbir adım atmıyor, çözüm sunmuyor.

➤ Banyolar ve tuvaletler sık sık tıkanıyor.

➤ Cezaevindeki hamam böcekleri ve fare vs. olmasına rağmen ilaçlama yapılmıyor.

➤ Koğuş içerisinde çok fazla hamam böceği bulunuyor, geceleri yataklarda geziniyor, yemeklerin içine giriyor, dolaplarda yuvalanıyorlar.

➤ Tavanda yuva yapan böcekler, gece uyuyan kişilerin üzerine düşüyor.

➤ Haftalarca duş almayan, elbiselerini yıkamayan tutuklular ile arkadaşlarımız aynı ortamda bulunmak zorunda kalıyor.

➤ Akıl sağlığı yerinde olmayan raporlu hastalarla arkadaşlarımız aynı koğuş ortamında bulunuluyor, bu şahıslar sigara izmariti yiyor, avluyu pisletiyor, tuvaleti pis bırakıyor, krize giriyor çevresini tedirgin ediyor, saldırabiliyor.

➤ Akıl sağlığı yerinde olmayanlar cezaevi yönetimleri tarafından dokunulmaz sayılıyor.

➤ Koğuşlarda eşcinsel ilişkiye göz yumuluyor, bilindiği halde bazı cezaevi yönetimi tarafından bu tür sapkınlıklara göz yumuluyor, müdahale edilmiyor.

➤ Avluda asılı temiz giysiler, diğer bazı tutuklular tarafından kirletiliyor.

➤ Koğuşlarda hırsızlık yapılıyor, eşyalar, giysiler, gıda ürünleri çalınıyor, bununla ilgili herhangi bir takibat yapılmıyor, tedbir alınmıyor.

➤ Arkadaşlarımızın bulundukları koğuşlara özellikle psikopatlığıyla bilinen kriminal mahkumlar kasıtlı olarak gönderiliyor.

➤ Azılı mahkumlar arkadaşlarımıza karşı açıkça düşmanlıklarını belirtiyor, muşta ve şiş gibi aletlerle silahlananlar, haraç isteyenler, öldürmekle tehdit eden kişilerle arkadaşlarımız aynı koğuşlarda tutulmaya devam ediyor.

➤ Kalabalık koğuşlarda arkadaşlarımıza yumrukla saldırıldı, üzerlerinde sandalye kırma girişimi oldu, bel hastası bir arkadaşımız merdivenlerden itildi.

➤ Her ay yapılan koğuş aramalarında bazı cezaevlerinde tüm eşyalar yerlere fırlatılıyor, çarşaflar yerlere savruluyor, temiz eşyalar kirli ellerle arandığı için dolaplar ve tüm eşyalar kirleniyor, mektuplar ve evraklar bulunması, toplanması zor olacak şekilde etrafa saçılıyor.

➤ Küçük metal giysi dolabı bazı cezaevlerinde 3 kişi tarafından birlikte kullanılıyor.

➤ Koğuşlardaki metal dolaplar sık sık ciltte kesiklere neden oluyor, çok paslı ve kirli oldukları için temizlenemiyor, eşyalar zaman içinde pas lekesi oluyor.

➤ Sıcak yaz aylarında 25 kişilik koğuş için yalnız 1 vantilatöre izin veriliyor.

➤ Koğuş içinde diğer mahkumlardan mantar, bit gibi bulaşıcı hastalıkları olanlar tedavileri boyunca aynı ortamda tutuluyor.

➤ Çarşaf verilmediği için koğuşta kirli yataklarda uyumak durumunda kalınıyor.

➤ Bazı koğuşlarda tuvalet kapısı bulunmuyor, koğuş camları kırık oluyor, tuvaletlerde camsız pencereler oluyor, kışın kar, yağmur içeri giriyor, içerisi adeta dışarıdaymış gibi soğuk oluyor.

➤ Kışın sıfır derecede son derece soğuk hava koşullarında cezaevinde elektrikler kesilip, kaloriferler kapatıldı, jeneratörden koğuşlardaki tutuklu sanıkların faydalanmasına izin verilmedi.

➤ Hapishanelerde verilen yatakların ortaları çökük, eski oldukları için bel hastalıklarına neden oluyor, küflü ve çok kirliler. Bazı cezaevlerinde avukatların bıraktığı savunma evrakları (kişinin emniyette verdiği kendi ifadesi, tutukluluk müzekkeresi bile) hiçbir gerekçe sunulmadan, defalarca talep edilmesine rağmen teslim edilmedi.

➤ Doğum günü hediyesi olarak kargoyla gönderilen kitaplar hiçbir gerekçe gösterilmeden teslim edilmedi, kişi cezaevinden tahliye olurken dahi bu eşyalar kendisine verilmedi, Cezaevi tarafından sağlanan iaşede son kullanma tarihi geçmiş ürünler dağıtılabiliyor.

➤ Erkek ağırlıklı cezaevinde küçük bir kadın bölümünde barındırılan kadın tutuklular, bu gerekçeyle açık spor alanına çıkma, dış kantinden ücreti karşılığında ihtiyaçlarını karşılama gibi imkanlardan yararlandırılmadılar.

➤ Farklı koğuşlarda barındırılan diğer sanıklarla birbirlerini görmemeleri için zaten çok nadiren yapılan sosyal etkinliklere sırayla katılma koşulu getirilerek bu tür etkinliklere katılma hakları son derece kısıtlandı.

➤ Pandeminin başladığı zamanlarda kantinden meyve ve sebze alımına izin verilmedi.

➤ Kantinlere gelen sebze ve meyveler, pazarlarda çürük olduğu için satılamayan en hasarlı ve kalitesiz ürünlerden oluşuyor. Ücretleri tam alınmasına rağmen bozuk meyve ve sebzeler veriliyor.

➤ Cezaevlerinde hayvansal protein içeren gıdalar günlük yemek menüsünde verilmiyor, etli yemeklerin sayısı yetersiz.

Buraya kadar saydıklarımız, cezaevlerinde tutuklu bulunan arkadaşlarımızın maruz kaldığı binlerce işkence ve eziyetin yalnızca bir kısmıdır. 

Yüce Allah, bir ayetinde, “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide Suresi, 8) buyurmaktadır. 

Başından itibaren Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına karşı yapılan haksız ve adaletsiz uygulamalar, zulüm ve eziyetler, hukuk ve insan hakları ihlalleri ayette dikkat çekildiği gibi bir topluluğa karşı kin duyulduğu ve bu nedenle adaletsizlik yapıldığı kanaatini oluşturmaktadır. Bir grup Türk gencinin soruşturma ve kovuşturma sürecinde haksızca, adaletsizce, acımasızca bu tür uygulamalara maruz bırakılmış olması, hiçbir aşamada yardım eli uzatılmaması, adeta yardım taleplerine karşı kör, sağır, dilsiz olunması, vicdanlarda büyük bir yara açmıştır. 

Bu uygulamaların ardındaki neden, hedeflenen amaç eğer bir grubu yok etmek, engellemek, haksız ve hukuksuz yöntemlerle vicdanları ezerek en ağır şartlarda işkence altında imha etmek ise, devletimiz bu karanlık lekeye izin vermemelidir. 

Vicdanlarının el vermediği, içlerini acıtan, kanatan kuralları veya talimatları istemeden uygulamak durumunda kalan vicdan sahibi yöneticiler, memurlar, müdürler, infaz koruma memurları, cezaevi müdürleri, savcılar, avukatlar, yargıçlar, polis memurları ve devletin diğer kademelerindeki yetki sahipleri, gözleri önünde cereyan eden hak ve hukuk ihlallerine seyirci kalmanın ağır buhranını, dehşetini yaşamaktadır. 

Söz konusu cezaevlerinde sadece arkadaşlarımıza değil, diğer tüm tutuklu ve hükümlülere karşı yapılan hak ve hukuk ihlallerinin, son derece ağır ve sert koşulların, işkencelerin sona erdirilmesi, durumlarının acil olarak düzeltilmesi, devletimizin adalet, merhamet ve şefkat anlayışına uygun olandır.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski