Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın delilsiz itham ve asılsız iftiralar sonucunda yargılandıkları davada, yerel mahkeme tarafından verilen haksız ve hukuksuz mahkumiyet kararlarına yapılacak itirazlar ve dosyanın temyizi amacıyla gerek yargılanan arkadaşlarımızın, gerek ailelerimizin, gerekse avukatlarımızın çeşitli hukuki çevrelerle görüşmeler yaptıklarından daha önce birçok kez bahsetmiştik. 

Bilgi edinmek, danışmak, dava dosyası hakkında istişare edip fikir alış verişinde bulunmak ya da uzman görüşü (diğer adıyla bilimsel mütalaa) almak amacıyla hukuk camiasının önde gelen duayenleri, hukuk kökenli siyasetçiler, tanınmış akademisyenlerle aralarında Yargıtay Onursal Başkan ve Üyeleri'nin de bulunduğu çok sayıda kişiyle yapılan bu görüşmelerden edindiğimiz çok önemli bir hususu burada paylaşmak istiyoruz. Şöyle ki;

Hukukta ve güncel siyasette sözlerine itibar edilen, açıklamalarıyla toplumu yönlendiren kanaat önderi konumundaki bazı kişilerin ne yazık ki;

 Olayları çok dar bir bakış açısıyla değerlendirdiklerini, 

 Milletimizin başına bela olan ve ülkemizin bekası için en büyük tehdit konumunda bulunan DERİN DEVLET YAPILANMASINA YÖNELİK MANASIZ VE KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ BİR HAYRANLIK BESLEDİKLERİNİ,

 Sanki ağız birliği etmişçesine ortak bir çekingen dil ve peşinen teslim olmuş bir üslup kullandıklarını,

 En önemlisi de (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'ın gücüne güvenmeyip (HAŞA) DERİN DEVLETİN ALLAH'TAN DAHA GÜÇLÜ OLDUĞU KANAATİNE KAPILDIKLARINI

büyük bir hayretle görmüş ve şahit olmuş bulunmaktayız. 

Büyük kısmı yaşını başını almış, neredeyse eceli gelmiş, yolunda yürümekten aciz, koluna girilip taşınan, algıları iyice zayıflamış, yuları İngiliz derin devletinin elinde olan, öz vatanını ve devletini küçük bir menfaat veya uydurma bir makam uğruna açıkça satan, ağababalarının karşısında tir tir titreyen bu çetenin kendilerini 4 bin yıllık Yüce Türk Devleti'nin yerine koymaya çalışmaları tarihin aslında en acınası ahmaklıklarından biridir. Ancak daha acı olan aklı başında olduğu düşünülen bazı kimselerin de bu aşağılık çeteden korkmaları, bundan da vahimi ise bu fos, ahmak, yancı, çakal güruhunun sözlerine itibar edip bunların ahlaksızlıklarına ve zalimliklerine gizli bir hayranlık duymalarıdır.


Karşılaştığımız Tutum ve Tavırlardaki Çeşitli Anormallikler 

Öncelikle kısaca belirtmek isteriz ki;

‼️ Adnan Bey ve arkadaşlarımıza büyük bir komplonun düzenlenmiş olduğunu, dava dosyasında yargılananlar aleyhinde ne bir suç ne de suça ilişkin somut tek bir bulgu ya da delilin dahi bulunmadığını,

‼️ Suçlamaların tamamının camiamıza husumet besleyen 3-5 kişinin uydurdukları hayali senaryolara dayandırıldığını, 

‼️ Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanarak şikayetçi olanların ise, tutuklanıp hapse atılan, mallarına mülklerine el konulan ve “devletin üzerlerini çizdiği eğer şikayetçi olmazlarsa asla hapisten çıkmayacakları” yalanıyla korkutulup canları derdine düşürülerek devşirilen (sözde) etkin pişmanlar oldukları. Bu kişilerin sırf kendilerini hapisten kurtarmak amacıyla 30-40 yıllık arkadaşlarına iftira atmak durumunda kaldıklarını,

‼️ Buna karşın Adnan Bey ve arkadaşlarımızın suçsuzluklarını ispat eden HTS kayıtlarından Adli Tıp raporlarına kadar yüzlerce somut bulgu, belge ve savunma delilinin dava dosyasına sunulmuş olduğunu, 

‼️ Bu delillerin yanı sıra dosyaya sunulan ve her biri konusunun uzmanı duayen hukukçular ile önde gelen akademisyenler ve aralarında Yargıtay Onursal Başkan ve Üyelerinin de bulunduğu kişiler tarafından hazırlanmış 35'in üzerindeki Uzman Görüşü'nün (veya Bilimsel Mütalaanın) de Adnan Bey ve arkadaşlarımızın masumiyetlerinin en önemli delillerini oluşturduklarını,

‼️ Bu sebeplerden ötürü dava dosyasını inceleyen her hukukçunun istisnasız dava dosyasının hukuken bomboş olduğuna kesin kanaat getirdiklerini,

‼️ Ancak, bir kısım medyada hakkımızda yürütülen linç ve karalama kampanyaları sebebiyle aleyhimizde haksız bir kamuoyu oluşturulduğu ve peşinen suçlu ilan edildiğimizi,

‼️ Hakkımızdaki cinsel saldırı ve taciz iftiralarının ise Adnan Bey ve arkadaş camiamızı kendilerince itibarsızlaştırmak ve etkisiz hale getirmek amacıyla, her türlü illegal ve gayrı meşru eylemin içerisinde bulunan derin devletin kontrolü altında hareket eden, ağababalarının izni olmadan adım atamayacak kadar korkak, ülkesini İngiliz derin devletinin talimatlarına teslim edecek alçak ve haysiyetsiz bir çete tarafından uydurulmuş olduklarını

artık bütün Türkiye açık ve net olarak bilmektedir.

Bu açık ve somut gerçeklere rağmen, kendileri de hukuksuzluktan ve adaletsizlikten şikayetçi oldukları ve Adnan Bey arkadaşlarımızın masumiyetlerine ilişkin bu açık delilleri görmelerine rağmen, bazı kimseler anlaşılmaz bir şekilde ve adeta ağız birliği etmişçesine;

➤ Dosyanızda suç olup olmaması zerre kadar önemli değil,

 Tamam. Doğru, çok güzel ama bunları boşuna anlatıyorsunuz, enerjinizi boşuna tüketiyorsunuz. Önemli olan Devlet'in (kast ettikleri Yüce Türk Devleti değil, derin devletin alçak çeteleri) sizi nasıl algıladığı,

 Size bu operasyonun yapılmasını derin Devlet istedi. Tayyip Bey'e çok baskı yaptılar, O da onay vermek mecburiyetinde kaldı.

 Derin devlet sizin üzerinizi çizdi bir kere. “ben bunların işini sonsuza kadar bitireceğim” dedi ve ipleri tamamen koparttı. Artık bir çözüm ya da buradan bir dönüş olması mümkün değil,

 Bu hukuki çabanız ve savunmalarınız boşa, hakkınızda oluşturulan algıyı yıkmanız mümkün değil. Önce kamuoyu oluşturuldu, sonra operasyon yapıldı. Bu algıdan dolayı artık kimse size destek vermez, yardımcı olmaz, istese de olmaz.

 Bu işin onarılması veya telafisi artık mümkün değil. Sizin davanızı İstinaf da onar, Yargıtay da onar, dosyanın Yargıtay’da nereye gideceği dahi şu anda bellidir. Hatta Anayasa Mahkemesi dahi onar sizin davanızı. İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidebilirsiniz ama onun vereceği kararları da kimsenin kaale alıp uygulamadığının zaten siz de farkındasınızdır

şeklinde derin devletin kişiliksiz, ezik ve aklı zayıf elemanlarına için için duydukları akılsızca hayranlığı gizleyemeyen ve bir hukuk devletinde kabul edilmesi asla mümkün olmayan anormal açıklamalarda bulunmuşlardır.

Masum, gencecik, dindar, aydın, milliyetçi, vatanperver insanların suçsuz olduklarını alenen görüp anlamalarına rağmen, haklarında kumpas düzenlenmesini ve on binlerce yıllık haksız mahkumiyet kararlarıyla göz göre göre ölüme terk edilmelerini –sırf derin devletin alçak, şerefsiz ve haysiyetsiz çetelerine duydukları anlamsız hayranlık ve çoğu zaman da içten içe yaşadıkları dehşetli korku sebebiyle– makul görmek ve göstermeye çalışmak tarifi olmayan bir akıl ve vicdan yoksunluğudur. 

Gazetecileri, akademisyenleri, hükümet mensuplarını, hatta başbakanları, cumhurbaşkanlarını tehdit edip istediklerini baskı ve zorla yaptırabilen, hukuku rafa kaldırıp kanunları hiçe sayan, İngiliz derin devletinden aldığı talimatları uygulamak dışında hiçbir işe yaramayan, kendi ülkesini vatanını üç kuruş menfaate satmayı kabullenmiş karanlık derin devlet yapılanmasını makul karşılayan, (haşa) bunların Allah'tan daha güçlü olduklarını düşünen ve buna hayranlık duymak akılsızlığın da ötesinde müthiş bir karakter zafiyetidir. 


Derin Devlete Duyulan Bu Akılsızca Hayranlığın Nedeni ve Tarihteki Örnekleri 

Aslında bu büyük akılsızlık ya da akıl tutulması yeni karşılaştığımız bir durum da değildir. Psikolojide, “Katilini Sevmek” ya da “Katiline Hayranlık Duymak” olarak da tanımlanan bu vicdan çöküntüsü, insanların Allah'ı unutarak kendilerini ezip aşağılayanları savunduğu, hatta onlara saygı duyup akılsızca hayranlık beslediği durumların tarih boyunca bir çok örneği görülmüştür.

Bu akıl tutulması sadece içinde bulunduğumuz ahir zamana özel bir durum da olmayıp geçmişte yaşamış topluluklarda da görülen, Allah'ın Kuran'da çeşitli örneklerle açıklayıp kınadığı bir tavırdır. Temelinde de iman zaafiyeti ile Allah'ın gücünü ve yüceliğini hakkıyla takdir edememe sorunu bulunmaktadır. 

Allah, Zuhruf Suresi'nin 54. ayetinde Firavun'un Mısır halkını ezip aşağıladığını, halkın ise buna karşın onun akılsızlığına, vicdansızlığına ve zalimliğine teslimiyet duyduklarını şöyle anlatmaktadır:

Böylelikle (Firavun) kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler.” (Zuhruf Suresi, 54)

Hz. Şuayb Peygamberin kavmi ise Allah'ın gücünü ve kudretini hakkıyla takdir edemedikleri için (haşa) Allah'tan değil de, Hz. Şuayb'ın yakın çevresinden çekinmişlerdir. Allah Hud suresinin 11. ve 12. ayetlerinde şöyle bildirmektedir:

“Ey Şuayb dediler. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin.” “(Şuayb) Dedi ki: Ey kavmim, sizce benim yakın-çevrem, Allah'tan daha mı üstündür ki, O'nu arkanızda-unutuluvermiş (önemsiz) bir şey edindiniz. Şüphesiz benim Rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp-kuşatandır.” (Hud Suresi, 11-12) 

Günümüzdeki duruma gelince;

Bugün de ülkemizde bazı kişilerin hem korktukları hem de akılsızca bir hayranlık besledikleri derin devlet yapılanmasının, bir avuç it kopuğun ve çapulcunun oluşturduğu  mafya özentisi bir güruhtan başka bir şey olmadığını aslında ülkemizdeki herkes bilmektedir. 

Ancak bu sefil yapılanmanın en bilindik özelliğinin insanları darp edip adam yaralamak ya da cinayet işlemek olması, milletin malına mülküne çökmeyi alışkanlık haline getirip bunu da güya milliyetçilikmiş gibi göstermesi, birçok vatandaşımız gibi bazı siyasetçilerin, bürokratların ve devlet memurlarının da bu kirli yapıdan korkup sinmelerine sebep olmuştur. 

Nitekim, son dönemde sosyal medyada ve ulusal basında çıkan çok sayıdaki haber ve açıklamalar, anlattıklarımızı bir bir doğrulamaktadır. söz konusu haberlerde “Ankara'daki bir Klik” ya da “Devletteki bir Hizip” olarak isimlendirilen bu derin devlet artıklarının varlığı ve durumu gün geçtikçe daha net bir şekilde ifşa olmaktadır.

Allah'ın, Kuran ayetleriyle bildirdiği üzere Müslümanların asla unutmamaları gerekir ki: “Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır” (Nur Suresi 42)“Allah'ın bilgisi dışında bir yaprak dahi düşmez” (En'am Suresi, 59), “Allah'ın alnından yakalayıp-denetlemediği hiç bir canlı yoktur” (Hud Suresi, 56), “Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Allah, yaptıklarınızı görendir” (Hadid Suresi, 4).

Allah'ın Kuran'da çeşitli örneklerini verdiği üzere, geçmiş toplulukların düştüğü hataya düşerek Allah'ın gücünü hakkıyla takdir edememek ve (haşa) Allah'ı unutup derin devleti ya da bazı insanları Allah'tan büyük bir güç olarak görmek ya da düşünmek, ÇOK BÜYÜK BİR ŞİRKTİR. Bununla birlikte tüm Müslümanlar tarafından malum olduğu üzere, “Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.” (Nisa Suresi, 48)

Tarihte Allah'ın tüm Müslümanları çok ağır imtihanlarla denemeden geçirip imanlarını sınadığını, ancak mazlumların ilelebet zulüm görmelerine asla müsaade etmediğini, suçsuz-masum tertemiz Müslümanlara zulüm ve işkence edenlerin de er ya da geç ama mutlaka Allah tarafından büyük bir belaya uğratıldıklarını, Kuran ayetleri ve peygamberlerin hayatlarından yakinen bilmekteyiz. 

Geçmişte Hz. Yusuf'a iftira atıp onun zindana atılmasına ve eziyet görmesine sebep olanlar sonunda rezil olup mahvolmuşlar, Hz. Yusuf ise suçsuzluğu ispatlanarak tertemiz ve mazlum olarak zindandan çıkmıştır. Ardından da layık olduğu şan ve şerefe kavuşarak insanların sevgilisi olmuştur.

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza, düzmece iğrenç iftiralar atarak hakkımızdaki bu büyük kumpası hazırlayıp uygulayan ve tertemiz masum Müslüman vatan evlatlarının helal kazançları ile mallarına ve mülklerine çökülmesine, on binlerce yıllık haksız ve hukuksuz mahkumiyet kararlarıyla hapsedilmelerine sebebiyet verenler de tıpkı Allah'ın Kuran'da verdiği örneklerde olduğu gibi yenilmeye mahkumdurlar.

Tüm milletimiz bilmektedir ki zulüm ile abad olmak asla mümkün değildir. Yüce Devletimizin ve hükümetimizin bu zulmün kaynağı olan bir avuç mafya bozuntusuna hak ettiği karşılığı eninde sonunda vereceğine olan inancımız tamdır.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız. 

Daha yeni Daha eski