Devletimizin önemli kurumlarından birinin vicdanına emanet edildiği, merhum büyüğümüz Erbakan Hocamız’ın yanında yetişmiş, tecrübeli siyasetçilerden olan bir ağabeyimizin camiamız hakkındaki iftira ve karalama kampanyalarının etkisiyle bazı olumsuz düşüncelere sahip olduğunu duymaktayız.

Kıymetli ağabeyimizin düşünce ve eleştirilerine saygı duymakla birlikte, mümin kardeşleri olarak kendisine bazı konularda açıklama yapmayı Kuran ahlakının gereği olarak önemli görmekteyiz.

A9 TV yayınlarında bazı hanımların dekolte giyimleri olması, yayınların içeriğinde müzik ve dans kullanılması gibi konular hakkındaki eleştirilerin hepsine önem veriyoruz. Daha önce gerek mahkeme ifadelerimizde gerekse yazılarımızda açıkladığımız üzere bunlar belirli bir hikmet ve amaçla yapılan uygulamalardı. Nitekim amacına da ulaştı.  

Ancak muhafazakar camiadan bazı kimselerin A9 TV’de birkaç hanımın dekolte kıyafetini bu derece önemli görüp, sırf dekolte giydiler diye masum kadınların binlerce yıl hukuk dışı hapis cezası almasını makul karşılarken, devlet eliyle genelev işletiliyor olması ve buralardan vergi kazancı sağlanması, uyuşturucu tüketiminin artması, ateizmin ve deizmin yayılması gibi hayati konular üzerinde hiç durmamaları samimi bir tutum değildir kanaatindeyiz.

Ülkemizde yaşanan sayısız dejenerasyonun hiçbirinden rahatsızlık duymayıp bu konulara ilişkin açıklamalarda bulunmazken; yaklaşık 150 hanım arkadaşımız arasından dekolte giyinip dans etmekten hoşlanan 10-15 hanım olmasından rahatsızlık duyulmasının ve güya bunun dini dejenere etmek olarak görülmesinin, mantıklı ya da tutarlı bir tavır olmadığı açıktır.  

Kaldı ki “dini dejenere etmek” ithamının gerçek hayatta bir karşılığı da bulunmamaktadır. Öncelikle dini dejenere etmekten neyin kast edildiğinin netleştirilmesi gerekir. Geleneksel Sünni inancın makul olarak algıladığı Şiilik tarafından dejenerasyon olarak görülebilir. Ya da bir Vahabinin olağan gördüğünü bir Sünni dejenerasyon olarak algılayabilir. Sadece farklı mezhepler arasında değil farklı cemaatler arasında dahi biri diğerini dejenere olarak algılayabilir veya yorumlayabilir. Ancak bunların her biri kişilerin kendi dünya görüşlerine göre izafi yorumlardır. Esas olan Kuran’ın hükmü ve kanunların koyduğu inanç özgürlüğüne dair sınırlardır. Her insanın Kuran’dan kendi vicdanıyla anladığı ve kendi inandığı değerler doğrultusunda yaşama özgürlüğü vardır.

Sünni İnanca Olan Hassasiyet Sebebiyle Camiamızın Eleştirildiği İddiası Samimiyetten Uzak Bir Görünüm Sergilemektedir

Tüm bunların ötesinde muhafazakar camiadan bazı kimselerin, camiamıza yönelik gerçekdışı itham ve iftiralara itibar ederek, yayınlardaki dekolte ve müzik, dans, eğlence konularında adeta aşırı takıntılı tavırlar sergilemelerinin sebebini “Sünni inanca bağlılık” olarak açıklamaya çalışmaları samimiyetten oldukça uzak görünmektedir.

Çünkü gerçekten böyle bir hassasiyet olsa; o zaman ülkemizde her gün her türlüsü yaşanmakta olan “İçki, Kumar, Fuhuş, Zina ve Eşcinsellik gibi büyük haramlar” ile devletin bunları alelade sıradan sektörler gibi görüp bir de bunlardan vergi geliri elde etmesi; hatta memur maaşlarının tamamında bunlardan alınan vergi paylarının bulunması konusuna da aynı şekilde hassasiyet göstermeleri gerektiği de ortadadır.

Ancak nedense dindar-muhafazakar camiadan birçok kimse bu konularda tek bir kelime dahi söylemezken, kimileri ise -dinimizce kesin bir haram olan- fuhşu ve fuhuş yaptırılan genelevleri sözüm ona;

Ø  Maddi gerekçelerle veya evliliği yürütemeyeceğini düşünüp evlenmeyen insanların seks ihtiyaçlarını devletin bir şekilde karşılamak zorunda olduğu” şeklindeki ahlak dışı mantıklarla savunabilmektedirler.

Türlü imkansızlıklar yüzünden zor ve baskı altında kalarak, korku ve çaresizlik içinde fuhuş batağına itilip bu hayatı yaşamaya mecbur bırakılan zavallı kadınları ise;

Ø   Zaten kötü bir iş yapacaklardı, devlet onları bu şekilde izole etmiş oldu. Oradan alınan vergi de bu sebeple meşrudur.” gibi son derece acımasız, sevgisiz ve vicdansız bir bakış açısıyla değerlendirebilmektedirler.

Ayrıca Allah'ın Kuran'da alenen haram kıldığı ve açık bir sapıklık olarak nitelediği homoseksüellik, eşcinsellik ve LGBT konularını ise;

Ø  “kişisel tercihleridir, hepsinin başımızın üzerinde yeri var” şeklinde anlaşılmaz bir mantıkla açıklamaya kalkışmaktadırlar.

Hal böyleyken bu vahim felaketi görmezden gelerek İslam'a ve Kuran'a alenen aykırı haram fiilleri savunmaya yeltenen ve kendini Müslüman olarak tanımlayan bazı kişilerin, camiamız hakkında ortaya atılan cinsellik konulu çirkin iftiralara güya gerçekmiş gibi gözü kapalı inanmaları ve bu iftiraları yaygınlaştırmaları, bunlar üzerinden de ahlak ve namus dersi vermeye kalkmaları da son derece çelişkili ve düşündürücü bir durumdur.

Devletimizin ve Hükümetimizin Özgürlükleri Sınırlayan, Dekolteye ve Eğlenceye Karşı Bir Politikası da Bulunmamaktadır.

Ayrıca malum olacağı üzere devletimizin ve hükümetimizin, vatandaşların hayat görüşlerine ve kılık kıyafetlerine karışıp müdahale etmek gibi bir politikası bulunmamaktadır. Başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi olmak üzere birçok devlet yetkilisi katıldıkları toplantı ve davetlerde dekolte kıyafetli, mini etekli kadınlar ile bir araya gelmekte, onlarla fotoğraf çektirmekte, hatta birlikte şarkılar, türküler söylemekte bir sakınca da görmemektedirler.

 




Bunun yanında devletin resmi kanalı olan TRT ekranlarında dekolte, dans, müzik ve eğlence alabildiğine yer bulurken, kadın ve erkeklerin bir arada sergiledikleri çeşitli dans görüntülerinden herhangi bir rahatsızlık da duyulmamaktadır. Ki kanaatimizce rahatsızlık duyulmasını gerektiren bir durum da yoktur.





Ayrıca kadın sporcularımızın jimnastik, güreş, voleybol gibi spor dallarındaki doğal hal ve görüntüleri de TRT'nin çeşitli kanallarında sıklıkla yayınlanıp gösterilmekte; bu konulara ilişkin de kimsenin herhangi bir çekincesi ya da rahatsızlığa bulunmamaktadır.





Cumhurbaşkanımız Sn. Erdoğan'ın ve AK Parti İktidarlarının Arkasında, Sn. Adnan Oktar ve Arkadaşlarımızın Darwinist - Materyalist Felsefeye Karşı Yürüttükleri 40 Yıllık  Fikri Mücadelenin Gücü Bulunmaktadır

Ayrıca bugün tüm Türkiye’nin gayet iyi bildiği bir gerçeği bu vesile ile tekrar hatırlatmak isteriz ki; AK Parti iktidarının fikri zemininin oluşumunda ve Sayın Erdoğan'ın arkasındaki muazzam halk desteğinin ardında, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın 40 yılı aşkın süredir yürüttükleri ilmi, fikri ve imani çalışmaların oluşturduğu toplumsal bilinç vardır. 

Malum olduğu üzere Türkiye'de sağın güçlü bir şekilde iktidar olabilmesi için, her şeyden önce felsefi bir altyapının ve ideolojik bir zeminin olması gerekmekteydi. Bu da ancak uzun yıllar boyunca Türkiye'yi etkisi altında tutan sol görüş ve fikri hakimiyetin etki alanının zayıflatılıp, ideolojisinin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilirdi.

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın gerçekleştirdikleri bilimsel çalışma ve faaliyetler sayesinde, hemen hemen her il, ilçe, kasaba ve hatta köylere kadar ulaşan “Evrim Teorisinin Geçersizliği ve Yaratılış gerçeği konferansları” düzenlenmiş, Sn. Adnan Oktar’ın “Evrim Aldatmacası”isimli kitabı milyonlarca vatandaşımıza ücretsiz olarak dağıtılmış, yüzlerce fosil sergisiyle canlıların 100 milyonlarca yıldır hiçbir değişime uğramadan günümüze kadar gelmiş oldukları, yani evrim geçirmeyip en mükemmel halleriyle Allah tarafından yaratılmış oldukları vatandaşlarımıza delilleriyle gösterilerek ispat edilmiştir. Böylece tüm sol akımların temel dayanak noktası olan Darwinizm bilimsel olarak yerle bir olmuş bu teori üzerine kurulu tüm sol ideolojiler de doğal olarak çökmüştür. 

Böylece felsefi ve bilimsel dayanaklarını kaybeden sol ideolojilerin eriyip silinmesiyle birlikte, kendini yetiştiren ve bilinçlenen halkımız da “maneviyatı, milli ve manevi değerleri koruyan” sağ görüş etrafında toplanmaya, modern ve milli sağ liderleri güçlü bir şekilde desteklemeye başlamıştır. 

Sayın Adnan Oktar ve Arkadaşlarımızın Modernliği Kuran’a Uygun ve Müslümanlara Başarı Getiren Bir Yöntemdir

Ayrıca, arkadaşlarımız dindarlıklarının yanında son derece kaliteli ve modern yapıları sayesinde, toplumumuzda süregelen ayrışma ve kutuplaşmanın ortadan kalkmasına, muhafazakar kesimle modern-laik kesimin uzlaşmasına da vesile olmuşlardır. Bu sayede ülkemizde "hem modern, hem dinamik, hem dışa dönük, hem bilime önem veren, hem de dindar ve milliyetçi" vasıflara sahip örnek Türkiye ve Türk İnsanı modeli oluştmuş, bu model tüm dünyaya örnek olmuştur. 

Nitekim Refah Partisi’yle başlayıp, günümüzde AK Parti’yle devam eden ve Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ı DAİMA GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE İKTİDARDA TUTAN GENİŞ HALK DESTEĞİNİN ARKASINDAKİ SIR, TAM DA BURADA SAKLIDIR.

 

Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının her kesimden insana hitap edebilen ve çok güzel neticeler veren tebliğ yöntemleri Kuran’da bildirilen bir ruhun yansımasıdır. BU YÖNTEMLERİN GEREKLİLİĞİ VE HİKMETİNİ ANLAMAK İÇİN KUR’AN’A VE PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN HAYATINA BAKMAK GEREKİR. AYRICA, BU YÖNTEMLERİN BAŞARILI OLDUĞU SOMUT BİR GERÇEK OLARAK DA GÖRÜLMEKTEDİR.

 

Sn. Adnan Oktar, kendisinden önce dindar camiaların ulaşamadığı, toplumda sosyete olarak tanımlanan kesime, kolej öğrencilerine, dekolte yaşayan hanımlara, Boğaziçili ve ODTÜ’lü gençlere, sahil bölgelerine İslam’ı ve Kuran’ın sıcak ruhunu anlatmış, geniş bir kesimin akın akın din ahlakını yaşamasına vesile olmuştur. Klasik, ortodoks, geleneksel tarzda din anlatımıyla ulaşmanın mümkün olmadığı gençler, Sn. Adnan Oktar vesilesiyle dini yaşamaya, namaz kılmaya, oruç tutmaya, helale harama dikkat etmeye başlamışlardır. Bu somut başarı, söz konusu kesimlerde hakim olan dine ve dindarlara karşı ön yargılı tutumu da büyük oranda değiştirmiştir. Böylece hem toplumsal kutuplaşmaya engel olunmuş hem de muhafazakar kesime yönelik baskıcı tutum zeminini kaybetmiştir. Böylece Türkiye’de ilk defa Müslümanlar gettolarından çıkmış, adeta camilere kapatılmış olan İslam dalga dalga tüm satıhta yayılmıştır. Bütün bunların neticesinde, 2017 yılında yapılan Optimar anketi, halkımızın %99.9'unun kendisini Müslüman olarak tanıttığını gösteren bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Bu etkili sonucun sebebi, her kesimden gençlerin İslam'a yönelebileceklerini artık hissediyor olmalarıdır. Bu bereket ise, Allah’ın Kur'an'da bildirdiği yöntemlerin uygulanmasından kaynaklanmaktadır.

 

Nitekim, Rahmetli Necmettin Erbakan Hocamız da bu gerçeği görmüş ve Sn. Adnan Oktar’ın modern, Avrupai tarzını benimseyerek Refah Partisi’ne yeni bir yol çizmiştir. Gerek 1994 İstanbul Belediye seçimlerinde gerekse sonrasındaki genel seçimlerde Refah Partisi’nin elde ettiği tarihi başarının temelinde Erbakan Hocamız’ın, Sn. Adnan Oktar’ın kullandığı modern İslam anlayışını temel alarak geliştirdiği strateji vardır. Eğer Refah Partisi o dönemde sadece geleneksel ortodoks İslam’ı savunan bir kesimi esas alsaydı, %2-3’den fazla bir oy oranına asla ulaşamazdı. Ancak Sn. Adnan Oktar’ın yakın arkadaşı olan eski Türkiye Güzeli Gülay Pınarbaşı Hanım’ın Refah Partisine katılması ve Adnan Oktar’ın diğer bazı yakın arkadaşlarının Refah Partisi camiası içinde görünür olması basında ve Türk halkı nezdinde yepyeni bir imaja sebep olmuştur.

 

Ak Parti’nin kuruluşunda ve iktidara taşınmasında da Sn. Cumhurbaşkanımızın modernliğe vurgu yapan, demokrasi ve laikliğin İslam’ın özü olduğunu gündeme getiren, her türlü yaşam tarzına anlayış gösteren, her insanı kucaklayan bakış açısı başarının temel sebebi olmuştur.

Ak Partili eski bakanlardan Taner Yıldız’ın, “Eğitim oranı yükseldikçe bize oy verme oranı düşüyor. Neden?” sorusunun cevabı da burada yatmaktadır. Yüksek eğitimli, aydın, modern, dekolte yaşayan, farklı dünya görüşlerine sahip olan insanların Ak Parti’den uzaklaşmasının sebebi açıkça ortadadır. Eski Başbakan Yardımcılarından Ak Partili siyasetçi Lütfi Elvan da benzer bir tespitte bulunmaktadır:

“Gençleri kendi istediğimiz biçimde şekillendirme çabasından vazgeçmeliyiz. Bizim gençliğimiz sadece tekbir getirince diğer gençlerin bize yaklaşabilmesi hiç mümkün olabilir mi? Bu yüzden Kongre’de gençliğin özgürlüğüne apayrı bir vurgu yapmamız gerekiyor.”

Anar Araştırma şirketi genel müdürü ve akademisyen İbrahim Uslu, Ak Parti’nin sahil kesimlerinden neden oy alamadığını incelerken, Ak Parti vitrininde modern kadınlar olmaması üzerinde durmaktadır. İbrahim Uslu’nun tespiti şöyledir:

“Karşılaştırmalı bir analizle bakılırsa AK Parti’ye destek veren kadınların yüzde 13’ü Ak Parti’yi desteklemeyi bıraktı. Bunu en temel sebebi ‘hayat tarzı kaygısı’dır. Ak Parti vitrininde oyun kurucu kadın aktörün olmaması da bir başka etken...”

SN. ADNAN OKTAR İSE BU GERÇEĞİ BUNDAN 25 YIL ÖNCE GÖRMÜŞ VE MÜSLÜMANLARIN DAHA GENİŞ ÇEVRELERE ULAŞABİLMESİ, SİYASİ ALANDA DA BAŞARILI OLABİLMESİ İÇİN GEREKEN DESTEĞİ VERMİŞTİR.

Ak Parti Sözcüsü eski bakan Sn. Ömer Çelik konuyla ilgili tespitlerini şöyle ifade etmektedir:

“Hayat tarzı ve kadın mevzularının somut politikalardan ziyade retoriğe ait bir sıkıntı olduğunu belirtmekte fayda var. Hangi adım atılırsa atılsın üslubumuz ve bakış açımız AK Parti’yi bu alana hapsediyor. AK Parti siyasetçileri bu konularda daha dikkatli ve kapsayıcı bir tutum benimsemeliler.”

Yine eski bakanlardan Sn. Faruk Çelik ise, Ak Parti’nin başarısını nasıl devam ettirebileceğini şöyle özetlemektedir:

“Bu konular için güçlü mesajlarımız olsun. Somut önerilerle halkın karşısına çıkalım. Hayat tarzı meselesi Ege’de neden olmadığımız ile doğrudan ilintili. AK Parti kadın meselesini başörtüsü meselesine indirdi. Kadınlarda yüzde 13 gibi bir kaybımız olduğu belirtiliyor. Keza imam-hatip mevzusu da sürekli dilimizde. Sadece bu meselelerde değil, birçok konuda sadece AK Parti cemaatine konuşuyoruz. Toplumun geri kalanına bir mesaj veremiyoruz.”

(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/akp-gunlukleri-bu-itiraflar-cok-konusulacak-386491)

İŞTE, AK PARTİ’NİN, ÖMER ÇELİK BEY’İN İFADESİYLE “HAPSEDİLDİĞİ ALANDAN” ÇIKMASINI SAĞLAYAN, FARUK ÇELİK BEY’İN SÖYLEDİĞİ “SADECE AK PARTİ CEMAATİNE KONUŞMA VE TOPLUMUN GERİ KALANINA MESAJ VEREMEME” DURUMUNU AŞABİLEN, ONLARIN ULAŞAMADIĞI KESİMLERE ULAŞAN, ONLARI DİNLEMEYENLERE ONLARI ANLATAN SN. ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI OLMUŞTUR.

Bununla birlikte Adnan Bey ve arkadaşlarımızın Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'a olan karşılıksız desteği bunlarla da sınırlı kalmamıştır. Refah Partisi zamanından başlayıp günümüze kadar devam eden uzun süreçte, özellikle 17-25 Aralık Olayları, Gezi Kalkışması ve 15 Temmuz FETÖ'cü hain darbe girişimi gibi fitne ateşinin körüklendiği kritik vakalar başta olmak üzere her hal ve dönemde güçlü şekilde devam etmiş ve günümüze kadar kesintisiz olarak gelmiştir.

Özetle, SN. ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI MUHAFAZAKAR KESİMLE MODERN KESİM ARASINDAKİ EN SAĞLAM KÖPRÜDÜR. BU KÖPRÜNÜN ORTADAN KALDIRILMASINI İSTEYENLER ANCAK TÜRKİYE’NİN BÜYÜMESİNİ VE GÜÇLENMESİNİ İSTEMEYENLER OLABİLİR. Keza, Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının cezaevinde bulunduğu süre boyunca Türkiye'de ve özellikle gençler arasındaki dindarlık oranı ciddi bir düşüş göstermiştir. 2019 yılında yapılan Optimar anketi, bir önceki ankette çıkan %99,9'luk sonuçtan sadece 2 yıl sonra, kendisine Müslümanım diyenlerin oranının %89'a düştüğünü, deist ve ateist oranının ise 7 puan arttığını göstermiştir. (https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/turkiye-artik-yuzde-99u-musluman-olan-ulke-degil-41220410)

YİNE, 2019 YILINDA GERÇEKLEŞEN YEREL SEÇİMLERİN AK PARTİ ADINA VAHİM SONUÇLAR VERMESİ DE SN. ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARININ BU YÖNDEKİ DESTEK VE ETKİLERİNİN KESİNTİYE UĞRAMASINDAN KAYNAKLANMIŞTIR. GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ, MUHAFAZAKAR KESİMLE MODERN KESİM ARASINDA KÖPRÜ OLAN BİR ANLAYIŞIN MUTLAKA AYAKTA KALMASI ŞARTTIR.

Tüm Bu Faydalı Faaliyetler Görmezden Gelinip Birkaç Hanım Arkadaşımızın TV Yayınlarına Dekolte Kıyafetler ile Katıldıkları İçin Dini Dejenere Etmekle Suçlanmaları ve 46 Kez Müebbet Hapse Eş değer On binlerce Yıllık Mahkumiyet Cezalarına Çarptırılmalarını Makul Görmek Açık Bir Vicdan Tahribatıdır

40 yılı aşkın bir süredir milli ve manevi şuura sahip, dindar bir nesil yetişmesine vesile olmak amacıyla yürüttüğümüz ilmi ve kültürel faaliyet ve çabalarımızın görmezden gelinip de, Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın bir de güya dini bozmakla eleştiriliyor olması, son derece haksız ve akıl almaz bir durumdur.

Adnan Bey'i sevip sayan ve kendisiyle birlikte faaliyetlerde bulunan yüzlerce hanım arkadaşımızdan sadece bir avuç kişinin kimi zamanlar A9 TV yayınlarında ya da kendi özel arkadaş ortamlarında dekolte giyinmeyi tercih etmeleri Adnan Bey ile ilgisi olmayan bir konudur ve onların kişisel seçimleridir.  

Muhafazakar camiada siyaset yapan ağabeylerimizin ısrarla bu konu üzerinde durmaları, kendi yaşam tarzları sebebiyle dekolte giyinmeyi tercih eden hanımlara karşı ADNAN BEY'DEN ve BİZLERDEN NASIL BİR TAVIR SERGİLEMEMİZİN BEKLENDİĞİ SORUSUNU AKLIMIZA GETİRMEKTEDİR.  

Ülkemizde dekolte giyinmekten hoşlanan, dans edip eğlenmeyi seven milyonlarca kadın ve genç kız varken, bu insanlar yaz aylarında sahil beldelerini doldurup kadınlı erkekli ortamda bikini ve mayoları ile güneşlenip denize girerlerken; bikinileriyle dans edip eğlenirken, tıpkı onlarla aynı şekilde davranan bir kısım arkadaşımız üzerinde baskı kurup onları kapalı kıyafetler giymeye zorlamamız ya da dans edip eğlenmelerini engellemeye çalışmamız mı bizden beklenmektedir? Eğer bu doğru bir beklenti ise söz konusu siyasetçi ağabeylerimiz ve büyüklerimiz de sahil kesimlerindeki vatandaşlarımız için böyle bir uygulamayı mı tercih etmektedir? Kendileri herhangi bir vatandaşın kıyafetine, dansına, eğlencesine karışmayı makul, hukuki ve insani bulmadıklarına göre, Adnan Bey’in eşi ya da kızı olmayan herhangi bir akrabalık ilişkisi bulunmayan kadınlara karışmasını beklemek vicdani bir tutum değildir. Üstelik eşi ya da çocuğu dahi olsa bir insanın kadın veya erkek diğerine karışması, üzerinde baskı kurması, zorlama yapması hem kanunlarımıza hem de Kuran ayetlerine uygun değildir.

Dolayısıyla sokaktaki kadınların giyim kuşamlarına karışmak veya hayat tarzları konusunda onlara telkinde bulunup akıl-fikir vermeye kalkışmak nasıl ki hiç kimse için doğru bir davranış biçimi değilse; Adnan Bey'in, bu arkadaşlarımızın özgür tercihlerine müdahale edip dekolte kıyafetler giymelerine engel olmaya çalışması veya çarşaf giymeleri konusunda onlara baskı ve zorlamada bulunmasının da doğru bir davranış olmayacağı ortadadır.  

Bu sebeple tıpkı milyonlarca vatandaşımız gibi kendi hür iradeleriyle hareket eden ve dekolte kıyafetlerden, dans edip eğlenmekten hoşlanan bir kısım arkadaşımızın giyim kuşamları ile yaşam tarzlarından rahatsızlık duyulması, bundan da Sayın Adnan Oktar'ın sorumlu tutulmaya çalışılmasının mantıklı bir açıklaması bulunmamaktadır. 

Bizleri din ile dekolteyi bir arada bulundurmakla suçlayanların bu suçlamaları da mantıklı değildir. ZİRA BİKİNİ MAYO GİYİP PLAJLARA İNEN, DENİZE GİREN AMA AYNI ZAMANDA NAMAZ KILIP, ORUÇ TUTAN, HATTA HACCA GİDEN BİNLERCE, ON BİNLERCE GENÇ KIZ VE KADIN VARDIR. O ZAMAN BU KİMSELERE DE AYNI HAKSIZ SUÇLAMAYI YÖNELTMEK GEREKİR. AYNI ŞEKİLDE BU KADIN VE KIZLARIN DA TERTEMİZ MASUM HANIM ARKADAŞLARIMIZ GİBİ CEZAEVLERİNE DOLDURULMALARI VE 46 KEZ MÜEBBET HAPSE EŞ DEĞER MAHKUMİYET CEZALARINA ÇARPTIRILMALARI GEREKMEKTEDİR. Çünkü dekolte giyinen birkaç arkadaşımızın bu insanlardan tek farkı A9 TV programlarında çeşitli sohbetlere katılmalarıdır.

Yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına, plajda bikini ve mayolarıyla denize giren, dekolte kıyafetler giymekten ve dans edip eğlenmekten hoşlanan hanım kardeşlerimizi tenzih eder; bize göre hepsinin nur gibi, tertemiz, ahlaklı ve dindar Müslüman hanımlar olduklarını da hatırlatmak isteriz.  

Kaldı ki çok defa dile getirdiğimiz gibi yüzlerce genç kız ve kadın arkadaşımız varken, bunlar içerisinden sadece 10-15 tanesi dekolte giyindiği için, tüm arkadaşlarımız 3 yılı aşkın süredir suçsuz yere cezaevlerinde tutulmakta, bin bir türlü sıkıntı ve zorluğa maruz bırakılmaktadır. 

Üstelik Türkiye’nin acı bir gerçeği olarak yaklaşık 400 bin genç kız ve kadının, her gün her dakika genelevlerde, pavyon ve barlarda fuhuşa zorlanıp istismara maruz bırakılmalarını görmezden gelip, 10-15 kız arkadaşımızın dekolte kıyafetlerinin bu kadar kafaya takılmasının, bu sebeple arkadaş camiamıza büyük bir öfke beslenmesini anlayabilmek de mümkün değildir. 

Aslen Dini Dejenere Eden Darwinist Eğitim Sistemi ile Darwinist Propagandaya İzin Verilip Göz Yumuluyor Olmasıdır

Gerçekte dini alabildiğine dejenere eden ve belki de Türk milletine olabilecek en büyük zararı veren ise, iddialarının tümüyle geçersiz olduğu bugün artık bilimsel olarak ispatlanmış olmasına rağmen gençlerimize halen okullarda devlet eliyle Darwinist bir eğitim veriliyor olmasıdır.

Tamamen çökmüş ve bilimsel hiçbir değer taşımayan Evrim Teorisi, bugün halen daha okullarda “Biyoloji”, “Psikoloji”, “Felsefe”, “Fen ve Teknoloji”, “Astronomi ve Uzay Bilimleri” ve benzeri konulardaki ders kitaplarında, geleceğimizin teminatı olan gençlerimize SANKİ BİLİMSEL BİR GERÇEKMİŞ GİBİ BİZZAT MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI eliyle okutulmaktadır. 

Okullarda Darwinist eğitimle, televizyon, medya ve ulusal basında ise gerçek dışı evrim propagandası içeren haberler yoluyla topluma aralıksız bir şekilde güya “tesadüfen var olmuş, amaçsız ve sorumsuz bir tür hayvan oldukları, bu sebeple bencil, çıkarcı ve acımasız olmalarının da doğal ve evrimsel bir özellik olduğu” telkini empoze edilmektedir

Bu yoğun telkin nedeniyle vatandaşlarımızın büyük kısmı arasında fedakarlık, iyi niyet, anlayış, sevgi ve saygı gibi güzel haslet ve özelliklerin önemi ve değeri maalesef giderek azalmaktadır. İnsanların sevgi, mutluluk ve neşelerini kaybettikleri, gençlerimizin gelecek kaygısı yaşayıp ümitsizliğe düştükleri, insanların kalbinden sevginin adeta çekilip alındığı, kutuplaşmanın yaygınlaştığı ve sevgisizliğin neden olduğu toplumsal problemlerin hemen her ortamı sarıp kuşattığı bir dönemin kapıları ise böylelikle ardına kadar açılmış bulunmaktadır. 

Tüm bunların kaçınılmaz sonucu olarak, toplum genelinde ve özellikle de genç nesil arasında kendilerini deist ya da ateist olarak tanımlayanların sayısında son 3 yıl içinde -ADNAN OKTAR’IN TUTUKLANMASININ ARDINDAN- büyük bir artış gözlemlenmiştir. Deizm ve ateizme eğilim göstererek dindarlıktan uzaklaşan vatandaşların sayısındaki sürekli artış ise artık medyanın gündelik haberleri arasında yer alan acı bir gerçektir.

İŞTE DİNİ DEJENERE EDEN ASLEN, OKULLARIMIZDA GENÇLERİMİZE VERİLEN BU DARWINİST - MATERYALİST EĞİTİM SİSTEMİDİR. KÖRPE BEYİNLERE, CANLILARIN ALLAH TARAFINDAN YARATILMAYIP (ALLAH'I TENZİH EDERİZ) KÖR TESADÜFLER SONUCU EVRİMLE OLUŞTUKLARI YALANININ DEVLET ELİYLE AŞILANIYOR OLMASINDAN DAHA BÜYÜK BİR DEJENERASYON DA BULUNMAMAKTADIR.

Bu itibarla, her zaman saygı duyduğumuz, her daim hakkı, adaleti gözeten muhterem ağabeylerimiz olarak bu hatırlatmalarımızı dikkate alacağınızı ümid ediyoruz.

Selam, sevgi ve saygılarımızla

Daha yeni Daha eski