12 Nisan 2022 tarihli bazı gazete ve haber sitelerinde Av. Sena Akkaya Avvuran’ın, Ceza Tevkif Evleri'ne verdiği dilekçe konu edilerek “Adnan Oktar’a Şok” başlıklı haberler yayınlanmıştır. 

Öncelikle, Avukat Hanım’ın dilekçesinde dile getirdiği talepler her ne kadar hukuk ve mantık dışı da “hukuk dışı talepte bulunma özgürlüğü”ne saygı duyduğumuzu ifade etmek isteriz. Bununla birlikte bir insana, Anayasa ve kanunların tanıdığı haberleşme, yakınlarıyla ve avukatlarıyla görüşme gibi hak ve özgürlüklerden rahatsız olmak, 10 binlerce yıllık cezalarla bile dinmeyen bir öfkeyle adeta nefes almasını dahi suç gibi göstermeye çalışmak, kanaatimizce iyi niyetle açıklanamayacak bir durumdur. 

Sayın Adnan Oktar yaklaşık 4 yıldır tek kişilik bir hücrede tutulmaktadır. Avukatları, devletin onay ve izin verdiği görüşçüleri ve bazı aile mensupları dışında hiçbir insanla görüşmemekte, konuşmamaktadır. Avukatlarıyla görüşmeleri duruşmaların başladığı tarihe kadar, yaklaşık 1.5 yıl boyunca denetim altında tutulmuş, savunma hakkı ihlal edilerek tüm avukat görüşleri sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alınmıştır. 

Buna karşın, 1.5 yıl boyunca devam eden bu takip esnasında tek bir kelime dahi sözde örgütsel veya suça dair bir şeye rastlanmamıştır. 

Böylece, Sayın Adnan Oktar’ın sözde örgütü güya cezaevinden yönettiği iddiası en başından çökmüştür. Bugün bu talebin yeniden gündeme getiriliyor olmasının sebebi ise bu konuda herhangi bir şüphe ya da endişe olması değil, sadece İstinaf 1. Ceza Dairesi’nin vermiş olduğu bozma kararı -yani bu davanın baştan sona dev bir kumpas olmasının açığa çıkması- karşısında yaşanan paniktir. 

Ancak, hukuku ve adaleti savunmak için eğitim almış bir insanın, bir başkasının savunma hakkının kısıtlanmasını istemesi, bir insanın kendisini savunamayacak hale gelmesini arzulaması, savunma yapamaması için kendi meslektaşlarını dahi hedef göstermesi şaşırtıcıdır. 

Şu çok açık bir gerçektir ki, kendi iddialarının doğruluğuna güvenenlerin bu şekilde, karşı tarafın savunmasını engellemek için çırpınmaya ihtiyaçları olmaz. Savunma yapılmasından ancak yalanları ifşa olacak olanlar, kumpasları bozulacak olanlar panik duyar. 

Nitekim, savunma hakkı tanındığında, hukuk sağlıklı olarak işlediğinde Adnan Oktar Davası dosyasında tek bir suç dahi olmadığı İstinaf 1 nolu Ceza Dairesi'nin bozma kararıyla ortaya çıkmıştır. Şu an yapılan bu kontrolsüzce ve adeta kendini kaybetmişçesine saldırılar da çöken kumpasın altında kalacaklarını adları gibi iyi bilenlerin anlamsız çırpınışları ve panikleridir. 

Avukat hanımın, iyi niyetten uzak olduğu görünümü veren bir diğer talebi ise Sayın Adnan Oktar’ın mektuplarının denetlenmesi olmuştur. Kanunlara ve uygulamalarına yüzeysel olarak dahi vakıf olan her vatandaşın gayet iyi bildiği üzere cezaevlerinden dışarı çıkan veya hükümlü ve tutuklulara gelen tüm mektuplar cezaevi bünyesinde görev yapan Mektup Okuma Komisyonları tarafından satır satır okunmakta ve denetlenmektedir. 

Dolayısıyla, Adnan Oktar Bey’in sevdiklerine ya da ailesine yazdığı her mektup bu komisyon tarafından okunmakta, kaşelenmekte ve öyle gönderilmektedir. Her bir kaşe, cezaevi kurumunun ve Devletimizin “bu mektupta suç unsuru veya suça dair hiçbir şey yok” damgası niteliğindedir. Özetle, bu kaşelerin her biri Avukat Hanım’ın, kendisinin bile inanmadığı, art niyetli ve zorlama iddialarının geçersizliğinin damgasıdır. 

Kaldı ki zaman zaman basına da yansıtılan ve sözde “tehdit” gibi gösterilmeye çalışılan mektupların içeriklerinin sırf sevgi ve dostluktan ibaret olduğu da açıkça görülmektedir. Hayatında hiç kimse tarafından gerçekten sevilmemiş, sevmenin ve sevilmenin tadına varmamış olanların samimi sevgiyi anlamaları elbette mümkün değildir. 

Ancak, sevgiye dair sözleri “tehdit” olarak yansıtmaya çalışmaları gerçekten ortada içler acısı bir sevgi yoksunluğu ve algı bozukluğu olduğunu göstermektedir. Bu durumda bizlere düşen böyle feci bir sevgisizliğin içinde boğulanlara şefkatle yaklaşmak ve bir gün onların da sevmeyi öğrenmeleri için dua etmektir. 

Avukat Hanım’ın dilekçesinde infaz memurlarını hedef alan ve tamamen afaki olan yorum ve talepler ise her şeyden önce Devletimizin kıymetli memurlarına yönelik açık bir iftiradır. Tertemiz memurların ailelerini, çocuklarını, zorlu geçim şartlarını, kurulu düzenlerini hiçe sayarak sebepsizce oradan oraya gönderilmelerini isteyecek bir art niyet ortaya çıkmıştır. Ortada somut hiçbir bulgu, veri, hatta şüphe dahi yokken sırf Adnan Oktar’a kendilerince zarar verebilmek amacıyla bunca insanı hedef alabilmek sağlıklı bir vicdanın kabul edebileceği bir şey değildir. Milletimiz de bu öfke fırtınasını ibretle ve hayretle izlemektedir. 

Ancak, tüm bunların ötesinde Sayın Adnan Oktar’ın bulunduğu cezaevinden sevkini, görevlerini titizlikle yerine getiren memurların değiştirilmesini ısrarla gündeme getirmenin ardında bilerek veya bilmeyerek çok daha karanlık bir plana destek veriliyor olması ihtimali son derece yüksektir. Eminiz ki avukat hanımın bu tehlikeli oyundan haberi yoktur.

DOSYANIN HUSUMETLİ MÜŞTEKİLERİ TARAFINDAN YÖNETİLDİĞİ BİLİNEN BAZI SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA KESİNTİSİZ OLARAK ADNAN OKTAR’A YÖNELİK DEVAM EDEN “SUİKAST”, “ÖLDÜRME”, “YOK ETME” TEHDİTLERİ, “CEZAEVİNDEN TABUTU ÇIKACAK”, “KEMİKLERİNDEN TESBİH YAPACAĞIZ”, VB. PAYLAŞIMLARI DA GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULDUĞUNDA BİR YER DEĞİŞİKLİĞİNİN NEDEN ISRARLA İSTENDİĞİ SORUSU AKLA GELMEKTEDİR. 

Bu durumun ilgili kurumlar ve makamlarca araştırılması ve açığa kavuşturulması gerektiği açıktır. 

Söz konusu ölüm tehdidi paylaşımlarından bazı örnekler aşağıdadır:






Bu sebeple, herhangi bir suikast girişimine zemin hazırlama planlarına karşı devletimizin tüm ilgili kurumlarının gereken tedbirleri almasını önemle rica ediyoruz. 

Sonuç olarak, kamuoyunda infial oluşturma ve kendilerince Adnan Oktar Bey’e rahatsızlık vermek amacıyla sunulduğu ve eş zamanlı olarak basına da servis edildiği görülen bu dilekçenin amacına ulaşmayacağı açıktır. 

Tarih iftiralarla, çarpıtmalarla, provokatif hareketlerle, ajitasyon girişimleriyle adalet ve hukuka karşı set örmeye çalışanların yenilgileriyle doludur. Türkiye’nin yakın geçmişi arkalarına birkaç kendini bilmez derin devlet uzantısının desteğini alınca “küçük dağlar benden sorulur”, “hakim de savcı da polis de benim” havasına bürünenlerin kısa süre içinde koskoca bir hiç olduklarının ortaya çıkmasının örnekleriyle doludur. Ancak, tarih tekerrürden ibarettir. Kumpasçılar, zalimler ne kadar istemese de masumlar ve mazlumlar her zaman aklanacak, hak yerini bulacaktır. 

Öfkelerinden adeta parmak uçlarını kemirenlerin öfkesi sadece kendilerine zarardır. Allah müminleri insanların öfkesinden, kininden, hasetinden zarar görmeyen, hatta Kendi Katında ve müminlerin gözünde daha çok yücelen, şan ve şeref kazanan metafizik varlıklar olarak yaratmıştır. Müminin kaderi ezelde hayırla, iyilikle, şerefle yaşanmış bitmiş ve tamamlanmıştır. Yedi düvel biraraya gelse Allah’ın takdir ettiği kader değişmez.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

TEKNİK VE BİLİM ARAŞTIRMA VAKFI

Daha yeni Daha eski