İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27.04.2022 tarihli yazısıyla Sayın Adnan Oktar’ın avukatlarıyla görüşmelerinin kayıt altına alınmasına yönelik, en temel savunma haklarını ihlal eden bir karara hükmedilmiştir. 

Öncelikle, Sayın Mahkeme’nin verdiği karara saygı duyduğumuzu ifade etmek isteriz. Ancak, 'Ceza Muhakemesi Kanunu' ve 'Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun' ile “vekâletname aranmaksızın şüpheli ve müdafi her zaman, konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda, görüşebileceği gibi yazışmaları da kayıt altına alınamaz” denilerek savunma mahremiyetinin korunması kanunlarla güvence altına alınmıştır. Mahkemenin söz konusu kararı ise hem usulen hem de esas olarak bu kanunu ihlal etmektedir. 

İstinaf Mahkemesi’nin esastan bozma ve tahliye kararının ardından malum mahfillerin duyduğu rahatsızlık Sayın Adnan Oktar’a yönelik ardı ardına gelen haksız ve hukuksuz uygulamalarla bir nevi zulüm politikasına dönmüştür. 

‼️ Arkadaşlarımızın hukuk dışı uygulamayla yeniden tutuklanmalarının ardından önce Sayın Adnan Oktar’ın avukatlarına operasyon düzenlenmiştir. 

‼️ Bu da yetmemiş, Sayın Adnan Oktar’ın avukatının ofisindeki tüm savunma belgelerine hukuka aykırı şekilde el konulmuştur. 

‼️ Bu da yetmemiş, genç bir hanım avukat hiçbir makul gerekçe olmadığı halde tutuklanmış ve ailesinden yüzlerce km uzaktaki İzmir cezaevine gönderilmiştir. 

‼️ Bu da yetmemiş, bu defa Adnan Oktar Bey Türkiye’nin en batısından (Edirne’den) neredeyse en doğusuna Erzurum’a bir gece yarısı operasyonuyla sevk edilmiştir. 

‼️ 4 yıldır tek başına bir hücrede tutulan Adnan Oktar’ın ailesinden ve avukatlarından 1500 kilometre öteye gönderilmesi de yetmemiş bu defa da avukatlarıyla görüşmelerine kısıtlama getirilmiştir. 

Ne bir Fetö mensubu ne bir DHKPC militanı ne bir PKK üyesi ne de bir mafya liderine yapılmayan bu hukuk dışı, acımasız uygulamaların Sayın Adnan Oktar gibi tüm ömrünü vatana ve millete hizmetmiş bir insana reva görülmesi, kuşkusuz tarihe geçecek bir zulümdür. 

Kanaatimizce Sayın Cumhurbaşkanımız ve Adalet Bakanımız’ın bilgisi dışında yapılan bu hukuksuzlukların Türk Yargısı tarafından düzeltileceğine dair inancımız tamdır.

Bu haksızlık ve zulümler zincirinin son halkası olan avukat kısıtlılığı kararı ise, hukuki hiçbir makul dayanağı olmayan, sadece Sayın Adnan Oktar’ın savunmasını kendilerince engellemek amacıyla bir kısım derin devlet mensubunun kurumları yanlış bilgilendirmesi ve yönlendirmesiyle uygulamaya geçirilmiş bir psikolojik savaş yöntemidir. 

Bahse konu karara gösterilen gerekçe, bu kararın hukuk dışı olmasının ötesinde akıl ve mantıkla da açıkça çeliştiğini ortaya koymaktadır. Sayın Adnan Oktar’ın cezaevinde kendisine gelen mektupları, savunmasında kullanılmak üzere iki zarf içerisinde infaz memurlarına vererek avukatına göndermek istemesi sözde "örgütsel talimatların iletilmesi" olarak nitelendirilmiştir. 

Oysa ki;

1– Sözde örgütsel talimat iletmek isteyen bir insanın bunu gizli ve saklı yapabileceği onlarca farklı yöntem varken, bu sözde talimatları iletmek için zarfa koyup bu zarfları da infaz koruma memurlarına vermesinin hiçbir mantıklı yönü bulunmamaktadır.

2– Bu iki zarfta yer alan ve Sayın Adnan Oktar’a gelen mektupların, Adnan Bey tarafından değil sevenleri, arkadaşları, yakınları tarafından yazıldıkları gerçeği göz önüne alındığında, Adnan Oktar tarafından kaleme alınan ve iletilen bir talimattan bahsetmek tümüyle akıl ve mantık dışıdır.

3– Sözde örgütsel talimat olarak değerlendirilen mektuplar, Cezaevi Mektup Okuma komisyonu tarafından okunmuş, kontrol edilmiş ve İÇLERİNDE YASA DIŞI VEYA SAKINCALI HİÇBİR HUSUS BULUNMADIĞI İÇİN Sayın Adnan Oktar’a teslim edilmiş mektuplardır. Dolayısıyla, bu mektuplar, içlerinde örgütsel bir talimat ya da yasa dışı tek bir kelime dahi içermiş olsalar zaten en başta kendisine teslim edilmeleri mümkün değildir.

4– Bazı müşteki ve etkin pişman sanıklar tarafından Sayın Adnan Oktar’a gönderilmiş olan bazı mektuplar bu kişilerin çelişkili ve gerçek dışı beyanlarını açığa çıkardığı için daha önce de önemli savunma delillerinden biri olarak dosyaya sunulmuştur. Dolayısıyla, bunlar zaten halihazırda dosyada mevcut bulunan savunma delilleridir.

5– Özetle, hiçbir hukuk bilgisi olmayan herhangi bir vatandaşın dahi kolaylıkla anlayacağı üzere, bu mektupların “avukatlar aracılığıyla sözde örgütün yönetilmesi ve talimatların iletilmesi” iddiasına gerekçe ve dayanak gösterilmesi tümüyle hukuksuz ve mantıksızdır. 

Benzer bir hukuk dışı karar, Sayın Adnan Oktar’ın ilk tutuklandığı dönemde de alınmış ve kendisinin aylar boyunca avukatlarıyla görüşmesi kısıtlanmıştır. Ancak, tüm bu uygulama boyunca tutulan raporlarda, KAYIT ALTINA ALINAN AVUKAT GÖRÜŞMELERİNDE HİÇBİR İLLEGAL DİYALOG YA DA İLETİŞİM OLMADIĞI resmi olarak teyit edilmiştir. 

Gerek bu raporların ortaya koyduğu somut gerçek gerekse yeni kararın alınmasında öne sürülen zorlama ve anlamsız gerekçe, asıl amacın Sayın Adnan Oktar ve avukatlarını baskı ve kayıt altına alarak etkili savunma hazırlayabilmelerini engellemek olduğu imajını vermektedir.

HEPSİNDEN ÖNEMLİSİ, BÖYLE HUKUKSUZ BİR UYGULAMA, YENİDEN YARGILAMA ÖNCESİNDE ADNAN BEY VE AVUKATLARININ HAZIRLAYACAĞI SAVUNMA DELİL, BELGE VE MANTIKLARININ –ÖNCEKİ SEFERDE OLDUĞU GİBİ– KARŞI TARAFA SIZDIRILARAK ONLARIN ÖNDEN TEDBİR VE TAKTİK GELİŞTİRMELERİNE İMKAN SAĞLAYACAĞI GİBİ BİR İHTİMALİ DE AKILLARA GETİRMEKTEDİR!!! Kİ BU SON DERECE VAHİM VE ÜRKÜTÜCÜ BİR DURUMDUR.

"Tutukluların bir an önce tahliye edilmeleri gerektiği" vurgusu ve "Beraat gerekir" hükmüyle, İstinaf’tan Yerel Mahkeme'ye dönen dosyada yakın tarihte duruşmaların yeniden başlaması beklenmektedir. Adnan Bey’in savunma hazırlığının hayati önem taşıdığı böyle bir dönemde, avukatlarıyla yaptığı her konuşmanın kayıt altına alınması, avukatların kendisine, kendisinin avukatlarına verdiği her savunma belgesine el konulması, savunmasının karşı tarafa sızdırılması ve etkili ve hızlı savunma yapılmasının engellenmesi anlamına gelmektedir. 

Devletimizin ilgili memur ve görevlilerini her türlü hukuk dışı eylemden tenzih ederiz, ancak son 4 yıl boyunca,

Henüz duruşması dahi yapılmadan basına sızan tutuklama kararları, 

Daha yargılananların ve avukatlarının dahi haberleri yokken gazeteciler tarafından duyurulan mahkeme tutanakları, 

vb. gibi yaşanan sayısız hukuksuzluk doğal olarak haklı endişelere sebep olmaktadır. 

Her türlü psikolojik savaş yöntemine tanık olmuş, her defasında da Yüce Türk Adaleti tarafından aklanmış insanlar olarak bizler, İstinaf’ın bozma kararından bu yana ardarda gelen hukuksuzlukların asıl amacının psikolojik yıldırma çabası olduğunun farkındayız. 

Hukukla istediklerini elde edemeyenlerin, 

 Arkadaşlarımızı yeniden tutuklatmak, 

 Adnan Oktar’ın avukatlarına operasyon düzenletmek ve tutuklatmak, 

 Avukatlarımız üzerinde dosyadan el çekmeleri için baskılar kurmak,

 Adnan Bey'in avukat görüşlerine kısıtlama getirtmek

gibi psikolojik savaş yöntemleriyle netice almak istediklerini görüyoruz. 

Asıl hayret ve dehşet verici olan ise birkaç husumetli müştekinin iki satır mesnetsiz, anlamsız ve sadece bizleri rahatsız etme amacıyla hazırladıkları taleplerin her defasında, bazı devlet görevlileri tarafından adeta emir telakki edilip uygulamaya geçiriliyor olmasıdır. 

Bu kişilerin sosyal medya hesaplarında yazdıkları her olayın bir süre sonra gerçekleşiyor olması, bu kişilerin hangi kurumlar içinde kimlerle işbirliği halinde olduklarının açığa çıkarılmasını elzem kılmaktadır. Çünkü, resmi makamlar içinde böyle mafyavari bir işleyiş tarzının olağanlaşması Türk demokrasisi ve ülkemizin aydınlık geleceği açısından ciddi bir tehlikedir. 

Gerçekte, yaşanan tüm bu derin devlet saldırı ve kumpaslarının altında yatan en temel sebep Sayın Adnan Oktar’ın, Deccaliyetin ana ideolojisi olan Darwinist materyalist dünya görüşüne karşı yürüttüğü ilmi mücadelede kazandığı dünya çapındaki devasa etki ve başarıdır. Türkiye’de ateizm ve deizmi hakim etmeye çalışan ve Sayın Adnan Oktar’ın da buna asla izin vermeyeceğini bilen İngiliz derin devleti kontrolündeki bazı iç ve dış güçler, kendilerince Adnan Oktar’ı etkisiz hale getirme çabası içindedir. 

Sayın Adnan Oktar dışında; 

 Başka hiç kimse tek başına bir hücrede tutulmamakta, 

 Başka kimsenin avukatları tutuklanmamakta, 

 Başka kimse yaşadığı ilden 1500 km uzaktaki bir cezaevine sevk edilmemekte, 

 Başka hiç kimsenin avukatlarıyla görüşmesi kısıtlanıp kayıt altına alınmamaktadır. 

Ne FETÖ tutukluları ne askere polise silah doğrultmuş DHKPC militanları ne PKK’lı teröristler ne ağırlaştırılmış müebbet alan hükümlüler ne de mafya liderlerine uygulanmayanlar Sayın Adnan Oktar’a uygulanmaktadır. 

Fetöcülerden PKK’lılara kadar birçok tutuklu ve hükümlümün avukatları vasıtasıyla ilettikleri sayfalarca basın bildirileri gündemde yer alırken Sayın Adnan Oktar’ın kendisine gelen mektupları savunma delili olarak kullanılmak üzere avukatına göndermek istemesinin dahi suç kabul edildiği bir zulüm ve garabet yaşanmaktadır. 

Eğer demokratik ve anayasal bir hak varsa bu haktan tüm vatandaşların eşit olarak yararlanmaları gerektiği açıktır. Bizler hiç kimsenin özgürlüğünün kısıtlanmaması, her neyle isnat edilirse edilsin kanunlar önünde herkesin eşit olması gerektiğine inanan insanlarız. Ancak, bir yandan PKK savunucularının cezaevinden demeç vermelerine izin verilirken bir yandan Sayın Adnan Oktar’ın avukatıyla savunmasını konuşmasının dahi yasaklanması vicdanları yaralamaktadır. 

Fetö, PKK, DHKPC ve birçok mafya yapılanması dururken eldeki tüm imkanlarla Adnan Oktar’ı hedef almak anlaşılır gibi değildir. Bu vatan için tüm ömrünü vermiş, Darwinizmi ilmen yerle bir etmiş, binlerce gencin imanına vesile olmuş, Devlete itaatli bir nesil yetiştirmiş bir insana reva görülen bu zülüm korkunçtur. Bu öfke ve nefret duygusuyla, neredeyse Adnan Oktar'ın mahkemeye bile getirilmesi yasaklanarak gıyabında hüküm verilecek derecede dehşetli bir zulüm boyutuna doğru gidilmektedir.

Böylesine bir hukuk katliamı yaşanırken bir kısım insanların sadece izliyor olması ise ayrı bir hayret ve dehşet konusudur.

Hiç kimsenin iftira ve karalamalarla delilsiz olarak tutuklanmadığı, herkesin kendisini özgürce savunabildiği, avukatların baskı altına alınmadığı, herkesin kanunlar önünde eşit olduğu, insan haklarının ve demokrasinin en ileri seviyede yaşandığı bir ülkeye özlem duyanların bu düşüncelerinde samimi olduklarını tavır ve tutumlarıyla ispatlamaları gerektiği açıktır. 

Hukuk katledilirken ses çıkarmayanlar, katledilmiş hukuka işleri düştüğünde kendilerini ve sevdiklerini korumanın mümkün olmayacağını gördüklerinde çok geç kalınmış olacaktır. 

Kimsenin böyle acı ve ağır bir tecrübe yaşamasını istemeyen bizler tüm aydınlarımıza, kanaat önderlerine ve Devlet büyüklerimize bir kez daha hukuk, adalet, sevgi, dostluk ve insaniyet çağrısı yapıyoruz. 

Unutmayınız, adaletsizlik ve hukuksuzluk sessizce kenardan izlendikçe çığ gibi büyüyen bir canavara dönüşür. Bir gün tüm ülkeyi, gelecek kuşakları ve sevdiklerinizi kuşatma potansiyeli olan bu canavara şimdiden "dur" deyiniz!!!

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski