Sayın Adnan Oktar'ı sözde itibarsızlaştırma amacıyla başvurulan ucuz medya tekniklerinden birisi de, kendisiyle hiçbir ilgisi ya da benzerliği bulunmayan kişilerle Sayın Adnan Oktar arasında SAMİMİYETSİZ VE ZORLAMA BENZERLİKLER KURMA çabasıdır. 

Olumsuz örneklerle zoraki ilişkilendirme ve benzerlik kurma amaçlı haberlerin ya da programların gündeme getirilişinden bile, GERÇEK HEDEFİN ASLINDA HER ZAMAN SAYIN ADNAN OKTAR OLDUĞU ilk bakışta anlaşılmaktadır. Benzetilmeye çalışılan diğer kişilerin sadece, sözü bir şekilde Sayın Adnan Oktar'a getirebilmek için kullanılan göstermelik bahaneler oldukları da fark edilmektedir.

Kamuoyunda OLUMSUZ BİR ALGI OLUŞTURMA AMACIYLA ve art niyetli olarak Sayın Adnan Oktar'la benzerlik kurulmaya çalışılan kişilerse, İskender Evrenosoğlu ya da Hasan Mezarcı gibi, özellikle toplumun tedirgin olduğu, antipati duyduğu, meczup kişilikleriyle tanınan bazı kimseler arasından seçilmektedir. 

Yakın dönem içerisinde bu tarz art niyetli algı oyunları peşinde olanlardan birisiyse, Kanal D Televizyonunda “Neler Oluyor Hayatta” isimli sabah programının sunucularından Hakan Ural’dır. Hakan Ural 15 Nisan 2022 tarihli yayınında, kendisinin “Mesih olduğu” iddiasında bulunan Hasan Mezarcı ile Sayın Adnan Oktar arasında, kendince benzetme yapma çabasına girmiştir.

Hakan Ural yapmış olduğu bu art niyetli benzetme üzerinden, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız hakkında tamamı gerçek dışı bir dizi itham ve iddiada bulunmuştur. Hakan Ural’ın amaçladığı algı oyunu ile gerçek dışı itham ve iddialarına ilişkin cevaplarımızsa şöyledir;


BİRİNCİSİ

Hakan Ural’ın iddialarının aksine, Sayın Adnan Oktar, hayatının hiçbir döneminde Mehdilik ya da Mesihlik iddiasında bulunmamıştır. Hatta kendisinin Mehdi olmadığını açıkça belirtmiş ve asla böyle bir iddiada bulunmayacağını da birçok kez açıklamıştır. 

Sayın Adnan Oktar’ın, Mehdi olmadığını, geçmişte Mehdilik iddia etmediğini ve gelecekte de asla etmeyeceğini kamuoyu önünde defalarca -yemin de ederek- açıkladığı konuşmalarının bazıları ise şöyledir:

 Kardeşim bir kere bu Kuran’la çelişir. Ben böyle bir şey söylemem çünkü ben imtihan olan bir insanım. Bir de bunun için vahiy gerekir. Vahiy de gelmeyeceğine göre, yani yeni bir kitap gerekir. Böyle bir şey de olmayacağına göre benim Mehdilik iddia etmem gibi bir konu olmaz. Dolayısıyla dedim ki, yine söylüyorum: Allah’ın, meleklerin, bütün insanların laneti üzerime olsun ki ömrüm boyunca, ölünceye kadar hiçbir şekilde Mehdilik iddia etmeyeceğim. Bu açık, kaç defa söyledim… (Adnan Oktar-10.04.2010)

❖ Bütün kardeşlerime, bütün sevdiklerime, bütün milletime bunu açıkça söylüyorum. Ben Mehdi değilim ve Mehdilik iddiam da yok ve hiçbir zaman için de olmaz. Mehdilik iddia etmeyeceğime de yemin ediyorum. Allah adına, ömrüm boyunca öyle bir iddiam olmaz benim. Yeminle söylüyorum. Gönülleri rahat olsun, öyle bir şey yok. (Adnan Oktar-01.02.2014)

❖ Bir insan kendisini Mehdi ilan ederse, dinle, İslam’la alakası kalmaz. Küfre girmiş olur. Kuran’ın hükmüne göre Cenabı Allah bize ne diyor? Ümit ve korku içinde olun ve oradan da Mehdilik iddia eden ne diyor? Ben günahsızım, cennetliğim. Benim imtihan olmama gerek yok diyor. O zaman küfre girer. Yani hiçbir insan ben Mehdiyim diyemez… Alim değilim. Müceddid, müçtehid değilim. Nerde Mehdi oluyorum ben. Ama insanlar sevdiklerine hüsnü zan ederler… Hatta ben defalarca da yemin ettim: hiçbir zaman için benim bir Mehdilik iddiam olmayacak, Allah adına yemin ediyorum. Olmaz, öyle bir şey olmaz. (Adnan Oktar-03.10.2015)

❖ Hiçbir şekilde iddiam da yok. Çıksın bir insan İslam aleminin başına geçsin desinler ki bu Mehdidir desinler. Söz bir Allah bir ayakkabısının altını öpüp kölesi olacağım. Köle olacağım yani. İslam hakim olsun kardeşim, kim olursa olsun ben kabul ediyorum. Yani kim olursa olsun. Zaten dünya iki günlük dünya, ahirete gideceğiz. Sonsuz hayat bizi ilgilendiriyor. Allah’ın rızası bizi ilgilendirir. (Adnan Oktar-01.05.2011)

❖ Yüzlerce defa söyledim, Mehdilik iddiasında bulunursam Allah'ın, meleklerin, insanların laneti üzerime olsun dedim. Ben hoca da değilim. Bu program da din programı değil. Ben Allah'ı çok seviyorum, her yerde, her ortamda Allah'ı anarım. (Adnan Oktar-09.03.2017)

Durum bu kadra açıkken, Mehdilik iddiasıyla Sayın Adnan Oktar’ın adının ısrarla yan yana anılmasının art niyetli bir tavır olduğu ortadadır.

 

İKİNCİSİ

Sayın Adnan Oktar’ın eserlerinde ve canlı yayın programlarında Mehdiyet konusunu gündeme getirip anlatmasının ve bu konuya ilişkin çeşitli açıklamalarda bulunmasının sebebi, MEHDİ (AS)’IN, BİZZAT PEYGAMBERİMİZ (SAV)TARAFINDAN MÜSLÜMANLARA MÜJDELENMİŞ OLMASI VE PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İ “MEHDİ İLE MÜJDELENİN” TAVSİYESİDİR.

Mehdi (as)’ın ahir zamanda çıkacağı, çıkış alametleri, yaşadığı dönemde İslam’ın güzel ahlakının tüm dünyaya yayılmasına vesile olacağı Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde çok detaylı olarak anlatılmıştır. Bu alametlerden 600’den fazlası 1979’dan bu yana art arda gerçekleşmiş, hadislerin doğruluğu teyit edilmiştir.

Peygamberimiz (sav)’den sonra geçen bin dört yüz yıllık dönemde BÜYÜK İSLAM ALİMLERİ, İSLAM ALEMİNİ HZ. MEHDİ İLE MÜJDELEMİŞLERDİR. İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam Şafii, imam Malik, İmam Ahmed b. Hanbel gibi mezhep imamı müçtehidler, Abdülkadir Geylani, İmam Rabbani, İmam Gazali, Mevlana Halid-i Bağdadi gibi kutb-u azam ve mürşid-i ekmeller ve daha yüzlerce alim Hz. Mehdi (as)’ın çıkış alametleri, fiziksel özellikleri ve onun döneminde yaşanacaklar hakkında, yüzlerce kitap ve risale kaleme almışlardır.

Peygamber Efendimiz (sav)’den nakledilen binlerce hadis-i şerif ve bu hadislerin incelendiği büyük eserlerin ışığında, her yüzyılda birçok büyük alim, hocaefendi, yazar ve araştırmacı da Mehdiyet konusunu sürekli gündemde tutmuştur. Yakın tarihte yaşamış, Bediüzzaman Said Nursi, Mevlana Bağdadi, Şeyh Nazım Kıbrısi, Mahmut Efendi, Süleyman Hilmi Tunahan, Seyyid Muhammed Raşit Erol,  Esad Coşan, ... gibi pek çok ünlü alim bunlardan bazılarıdır.

Dolayısıyla, Müslümanları Hz. Mehdi (as) ile müjdelemek, sadece Sayın Adnan Oktar’a has bir durum değildir. Her devrin müdakkik alimleri bu hayati konuyu önemle gündemde tutmuşlardır.

Peygamber Efendimiz (sav)’in ve onun izinden giden büyük İslam alimlerinin Mehdiyeti detaylı şekilde anlatmış oldukları gibi, Sayın Adnan Oktar da aynı konuda çok ciddi, kapsamlı ve etkili çalışmalar yapmıştır. Mehdiyet gerçeğini sürekli gündemde tutarak, Müslümanları yaşanılan bu zorlu dönemlerde geleceğe yönelik şevklendirmiş, Hz. Mehdi (as)’ın zuhurundan önce her Müslümanın var gücüyle İslam’ın dünya hakimiyeti için çalışması gerektiğini ifade etmiştir. 

Sayın Adnan Oktar’ın eserlerinde ve canlı yayın programlarında zaman zaman Mehdiyet konusunu gündeme getirip anlatıyor olmasını, “Mehdilik iddiasında bulunuyor” şeklinde yorumlamanın samimiyetsiz ve art niyetli bir yaklaşım olduğu da ortadadır. 


ÜÇÜNCÜSÜ

Hakan Ural, Hasan Mezarcı benzetmesi üzerinden, -bilimsel olarak defalarca çürütülmüş- yıllanmış bir iftirayı tekrar gündeme getirmiştir; kendince güya Sayın Adnan Oktar’ın ruh sağlığının yerinde olmadığı imasında bulunmuştur. 

Bilindiği gibi, bu iftiranın geçmişi 1986 yılına dayanmaktadır. O dönemde Sayın Adnan Oktar, “İbrahim milletindenim, Türk kavmindenim” sözü gerekçe gösterilerek cezaevine gönderilmiş ve 9 ay boyunca tecrit edilerek tekli bir hücreye kapatılmıştır. Ardından 40 gün boyunca yatağına ayağından zincirli bir vaziyette Adli Tıp'ta tutulmuştur. Ardından, hakkında "akıl sağlığı yerinde olmadığı" iftirasıyla düzmece bir sağlık raporu düzenlenerek sözde müşahade altına alma bahanesiyle Bakırköy Akıl Hastanesi'ne nakledilmiştir. Bu dönemde hastanede, en tehlikeli hastaların bulunduğu ve burada kaldığı süre boyunca çok sayıda cinayetin işlendiği "14 A"koğuşunda tutulmuştur.

Sayın Adnan Oktar hapishanede ve akıl hastanesinde toplam 19 ay tutulduktan sonra, kendisi hakkında tutuklama kararı veren aynı savcının "İFADELERİNDE SUÇ UNSURU BULUNMADIĞI" mütalaasıyla beraat etmiş ve mahkemece serbest bırakılmıştır. 

İşte, o dönemde kendisi hakkında baskı ve yıldırma amacıyla hazınlanmış söz konusu düzmece sağlık raporu, dönem dönem bir kısım basın ve art niyetli kişiler tarafından Sayın Adnan Oktar aleyhinde karalama malzemesi olarak kulanılmaya çalışılmıştır.

NE VAR Kİ SAYIN ADNAN OKTAR HAKKINDA, İFTİRA KAMPANYALARI DÜZENLEYEN BİR KISIM MEDYA, DAHA SONRA GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ TARAFINDAN KENDİSİNE VERİLEN VE "AKIL SAĞLIĞININ TÜMÜYLE YERİNDE OLDUĞUNU" BELİRTEN "SAĞLAM" RAPORUNU İSE HİÇBİR ZAMAN HABER YAPMAMIŞ VE KAMUOYUNA DA DUYURMAMIŞTIR.

BUNUNLA BİRLİKTE, SAYIN ADNAN OKTAR’IN AKIL SAĞLIĞININ YERİNDE OLDUĞUNA DAİR 18 AYRI UZMAN HEKİM RAPORU, 5 AYRI TAM TEŞEKKÜLLÜ DEVLET HASTANESİ TARAFINDAN VERİLMİŞ SAĞLIK RAPORU VE 3 AYRI UZMAN MÜTALAASI BULUNMAKTADIR.

Kısaca, iftira ve karalama malzemesi olarak kullanılmaya çalışılan iddialar net olarak çürütülmüş, konu kapanmıştır. Diğer yandan, Sayın Adnan Oktar, cezai ehliyeti hakkında geçtiğimiz yıllarda basına yansıyan bazı gerçek dışı ve artniyetli haberler üzerine de, tam teşekküllü devlet hastanelerine ve ülkemizin önde gelen psikiyatristlerine başvurmuş ve tekrardan sağlık kontrollerinden geçmiştir. Hepsinden de TAMAMEN SAĞLIKLI OLDUĞU raporunu almıştır.

Sayın Adnan Oktar ile yüz yüze görüşen, kendisini bizzat muayene eden ve gerekli tıbbi tetkikleri yapan Türkiye’nin konusunda en yetkili uzman psikiyatristleri Sayın Adnan Oktar’ın AKIL ve RUH SAĞLIĞININ YERİNDE OLDUĞUNA, bu yönden HİÇBİR RAHATSIZLIĞININ BULUNMADIĞINA dair raporlar vermişlerdir.

Prof. Dr. M. Kerem Doksat, Prof. Dr. Mansur Beyazyürek, Prof. Dr. Kemal Arıkan, Prof. Dr. Mustafa Bilici gibi önde gelen bilim insanlarımızın söz konusu raporlarına ek olarak Sayın Adnan Oktar tam teşekküllü devlet hastanelerinde de muayene olmuş, akıl ve ruh sağlığının yerinde olduğuna dair kendisine resmi heyet raporları verilmiştir.

Bu hastanelerin her biri alanında hakem görevine sahip ve nihai karar verici hükmünde olan hastanelerdir.

 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu tarafından verilen raporda, “Mevcut hali ile sağlam bulgular. Aktif psikotik bulguya rastlanmadı. Düşünce içeriğinde aktif hezeyan saptanmadı” ifadeleri kullanılmıştır.

 Arnavutköy Devlet Hastanesi Sağlık Kurulunun 21.04.2015 tarihli resmi heyet raporu ile Sayın Adnan Oktar’ın beden ve ruh sağlığının tamamen normal olduğu saptanmıştır.

 Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 04.05.2015 tarihli sağlık kurulu raporunda, “Psikiyatrik muayenede belirgin bir psikopatoloji tespit edilemedi.” ifadeleri yer almıştır.

 Yine Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından verilen 07.12.2016 tarihli sağlık kurulu raporunda ise “SAĞLAMDIR” tanısı konmuştur.

 Gülhane Askeri Tıp Akademisinin 18.08.2000 tarihli kurul raporunda da, Sayın Adnan Oktar’ın bedenen ve ruhen tam sağlıklı olduğu açıkça ortaya koyulmuştur.

Ayrıca, bu tıbbi raporlara ek olarak, Adli Tıp Uzmanları olan Ankara Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Başkanı Sayın Prof. Dr. Hamit Hancı ve Başkent Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Sayın Doç. Dr. Erhan Büken tarafından düzenlenen bilimsel görüşler de bulunmaktadır.

Konuyla ilgili tüm bu açık bilimsel kanıtlar ortadayken hala ısrarla Sayın Adnan Oktar’ın akıl sağlığı konusunda gerçek dışı iddialarda bulunmanın kasıtlı bir art niyet dışında açıklaması yoktur.


DÖRDÜNCÜSÜ

Delilik iftirası tarih boyunca tüm Peygamberlerin, alimlerin ve salih müminlerin uğradığı bir iftiradır. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) de dahil olmak üzere birçok elçi ve beraberindeki salih müminler, Allah'a ve dine olan bağlılıkları, davalarından asla vazgeçmemeleri, taviz vermemeleri, sarsılmaz bir imana ve kararlılığa sahip olmaları nedeniyle haşa "delilik (mecnun)" iftirası ile karşılaşmışlardır. Allah bir Kuran ayetinde, bunun nedenini şöyle bildirir:

“Ya da kendi elçilerini tanımadılar mı ki, şimdi onu inkar ediyorlar? Yahut: ‘Onda bir delilik var’ mı diyorlar? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar...” (Müminun Suresi, 69-71)

Kuran'da delilik suçlaması ile karşılaştıkları haber verilen bazı elçilerin örnekleri şöyledir:

Hz. Muhammed (sav)

Onlar: "Ey kendisine kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin," dediler(Hicr Suresi, 6)

O inkar edenler, zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. "O, gerçekten bir delidir" diyorlar(Kalem Suresi, 51)

Sonra, ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: "(Bu,) Öğretilmiştir, bir delidir." (Duhan Suresi, 14)

Hz. Hud (as)

Kavminin önde gelenlerinden inkar edenler dediler ki: "Gerçekte biz seni 'aklî bir yetersizlik' içinde görüyoruz ve doğrusu biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz." (Hud:) "Ey kavmim" dedi. "Bende 'akıl yetersizliği' yoktur ama ben gerçekten alemlerin Rabbinden bir elçiyim" dedi. (Araf Suresi, 66-67)

Hz. Nuh (as)

"O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin." "Rabbim" dedi (Nuh). "Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et." (Müminun Suresi, 25-26)

Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı. Böylece kulumuz (Nuh)u yalanladılar ve: "Delidir" dediler. O 'baskı altına alınıp engellenmişti.’ (Kamer Suresi, 9)

Hz. Musa (as)

(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir.(Şuara Suresi, 27)

Ayetlerde anlatıldığı üzere dönemin inkarcıları ve müşrikleri, Allah'ın gönderdiği peygamberleri yalanlamak ve vazifelerini etkisiz kılabilmek adına insanların en üstün imanlı, en yüksek şuurlu, en akıllı, en ahlaklı ve en zekileri olan bu mübarek şahısları haşa, delilik, akli yetersizlik, cinlenmişlik gibi kötü sıfatlarla karalamaya çalışarak kendi kıt akıllarınca onları küçük düşürmeye çalışmışlardır.

Oysa, Allah ayetlerinde hiçbir peygamberde ve elçide delilik olmadığını özel olarak belirterek inkarcı ve müşriklerin iftiralarını her devirde geçersiz kılmaktadır:

Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun. SEN, RABBİNİN NİMETİYLE BİR MECNUN DEĞİLSİN. Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır. Ve ŞÜPHESİZ SEN, PEK BÜYÜK BİR AHLAK ÜZERİNDESİN. (Kalem Suresi, 1-4)

… SİZİN SAHİBİNİZ (VEYA ARKADAŞINIZ OLAN PEYGAMBER)DE HİÇBİR DELİLİK YOKTUR. O, yalnızca sizi, şiddetli bir azabın öncesinde uyarandır. (Sebe Suresi, 46)

SAHİPLERİNDE (YA DA ARKADAŞLARI OLAN PEYGAMBERDE) DELİLİKTEN HİÇBİR ŞEY OLMADIĞINI DÜŞÜNMÜYORLAR MI? O, apaçık bir uyarıcıdan başkası değildir. (Araf Suresi, 184)

Yahut: "Onda bir delilik var" mı diyorlar? HAYIR, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar. (Mü’minun Suresi, 70)

Tıpkı elçiler gibi salih müminler de zaman zaman inkarcılar tarafından delilik iftirası atılarak engellenmek istenmişlerdir. 

Geçtiğimiz hicri 13. yüzyılın müceddidi kabul edilen Bediüzzaman Said Nursi hazretleri de benzer şekilde haşa "delilik" iftiralarına uğramıştır. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri, 13. hicri yüzyılda yetişmiş en büyük İslam alimlerinden biridir. 87 yıl süren hayatı boyunca İslam’ı ve Kuran'ı savunmuş, tebliğ etmiş, inkarcı felsefelere, dine ve mukaddesata karşı olanlara yönelik büyük bir ilmi ve fikri mücadele vermiştir.

1908 yılında, bir takım düzmece ve asılsız suçlamalarla mahkemeye sevk edilmiş ve mahkemenin görevlendirdiği ÖZEL TAHSİS EDİLMİŞ BİR doktor heyeti kendisine düzmece bir "akli dengesi bozuk" raporu vermiştir. Daha sonra sevk edildiği akıl hastanesindeki bir başka doktor ise, Bediüzzaman'la yaptığı konuşmadan sonra "BU ADAMDA DELİLİK VARSA, DÜNYADA AKILLI YOKTUR" diyerek, raporun asılsızlığını vurgulamıştır.

Ne var ki asıl amaç iftirayla karalamak olduğu için Bediüzzaman bundan sonra da bir kısım basın ve art niyetli kimseler tarafından sık sık delilik ithamıyla karşılaşmıştır. Yine şirk ve inkar zihniyetinin savunucusu olan bazı yayınlarda da haşa, "Said Nursi tımarhaneye de girip çıkmıştır" gibi yanıltıcı algı ifadeleriyle, bu büyük İslam alimine kendilerince itibarsızlaştırma operasyonları yapmışlardır. Ancak bu da, inkar edenlerin müminler aleyhinde kurdukları tüm bozulmaya mahkum geçici tuzaklar gibi hiçbir zaman başarıya ulaşamamıştır. Bugün Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Hicri 13. asrın müceddi ve çok büyük bir alim olarak dünya çapında milyonlarca Müslümanın gönlüne taht kurmuştur. Kendisine çirkin iftiraları atanlar ise tarihe en alçak, soysuz ve aşağılık müfteriler olarak geçmişlerdir.

Allah bir Kuran ayetinde şöyle buyurmaktadır:

Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah’a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, inkar edenler pek yakında bileceklerdir. (Rad Suresi, 42)

Cumhuriyet tarihinde Bediüzzaman’dan sonra, sırf karalamak ve itibarsızlaştırmak kastı ile haşa ‘akli yetersizlik veya delilik’ iftirasına uğrayan tek Müslüman ilim ve fikir adamı ise Sayın Adnan Oktar olmuştur.


BEŞİNCİSİ

Sayın Adnan Oktar samimi, dürüst, Allah'ı çok seven, Allah'tan korkup sakınan, Kur'an'ın sınırlarını titizlikle koruyan samimi bir Müslüman'dır. Ayrıca, son derece dışa dönük, samimi, gizlisi saklısı olmayan, demokrasiyi, düşünce ve fikir özgürlüğünü, kadın haklarını, insanlar arasında sevgi, saygı ve kardeşlik ruhunun yaygınlaşmasını savunan, çağdaş, modern ve dindar bir Müslümandır. 

Hakan Ural’ın imalarının aksine Adnan Bey ve arkadaşlarımız arasında, İslami tarikatların klasik özelliği olan uhrevi bir şeyh-mürit ilişkisi, bir takım dini ritüeller veya özel kurallar ya da hiyerarşik bir yapı bulunmamaktadır. Adnan Bey bizim gözümüzde, Allah’ı, Kuran’ı, İslam’ı, Peygamberimiz (sav)’i ve Allah’ın yarattığı tüm canlıları sevmeyi bize öğreten bir sevgi öğretmenidir.

Hayatında hiç kimse tarafından gerçekten sevilmemiş, sevmenin ve sevilmenin tadına varmamış olan insanların, bu samimi sevgiyi anlamaları ise elbette ki mümkün değildir. 

Sevgiyi ve sevilmeyi tadamamış bu tür insanlar, dünyanın herkes için sevgisiz ve bencillikle dolu bir yer olduğunu düşünürler. Allah’ın bazı insanlara, güzel ahlaklarına karşılık çok muhteşem bir sevgi gücü verdiğini, çevresindekiler tarafından büyük bir hayranlıkla sevildiğini ve samimi sevgiyi alabildiğine sınırsız yaşadıklarını gördüklerinde büyük bir kin ve hasetle dolarlar. 

KENDİ HAYATLARININ TATSIZLIĞININ VE YALNIZLIKLARININ ACISINI UNUTMAK İÇİN DE SEVGİYİ BİLEN VE YAŞAYAN İNSANLARI KENDİLERİNCE KARALAYARAK AVUNMAYA ÇALIŞIRLAR. 

Geçmişte küfrün önde gelenleri, bu amaçla elçilerin, peygamberlerin ve onların izinden giden müminlerin imani faaliyetlerini durdurmak ve insanların onlara inanıp güvenmelerini engellemek için "büyücülük" ve "sihirbazlık" gibi iftiralar uydurmuşlardır. Günümüzde ise bu iftiraların yerini sözüm ona "insanları telkin, hipnoz gibi yöntemlerle kandırıp etki altına alma" şeklindeki iftiralar almıştır.

Gerçekte ise, SAMİMİ BİR MÜMİN DÜNYANIN EN AKILLI ve EN ŞUURLU İNSANIDIR. DOLAYISIYLA, HERHANGİ BİRİNİN TELKİNİ, HİPNOZU, TAHRİKİ veya YÖNLENDİRMESİ İLE HAREKET ETMEZ. Aksine Allah'ın Kitabı ve Peygamberi (sav) vasıtasıyla gösterdiği doğrulara ve ölçülere göre hareket eder. Doğruları harfiyen uygulayan, peygamberlerin izinden giden, samimi, dindar, akıllı, ahlaklı, dürüst, güvenilir, ilim ve takva sahibi insanlara güvenir. Bu mübarek insanların sözlerine ve öğütlerine değer verir, itibar eder, onlara saygı ve sevgiyle sahip çıkar, destek olur, koruyup kollar.

Bu güzel ahlakı ve yüce ruhu bilmeyenler ise müminlerin değer verdikleri, güvendikleri, sevip saydıkları ilim, hikmet ve fazilet sahibi olanların sözlerine itibar etmelerini, güzel öğütlerine kulak vermelerini, güzel ahlaklarını örnek almalarını kendilerince "etki altında kalma""beyni yıkanma", "kandırılma", "peşinden gitme" veya "hipnozuna girme" gibi çirkin ve saçma yakıştırmalarla çarpıtmaya çalışırlar. 

Bu sahtekarca yöntemle de müminleri, kendilerince haşa akılsız, iradesiz, kişiliksiz kimselermiş gibi damgalamaya, itibar ettikleri önde gelen fazilet sahibi büyüklerini ve alimlerini ise haşa dini kullanarak dünyevi çıkar elde etmeye çalışan insanlarmış gibi göstermeye çabalarlar. Ancak sadece, kendileri gibi eğitimsiz, kültürsüz, cahil ve sevgisiz küçük bir zümreyi aldatıp kandırabilir; aklı başında, açık fikirli, dürüst ve samimi insanlar üzerinde ise etkili olmazlar. 

ÖZETLE

Hakan Ural’ın, Hasan Mezarcı gibi toplumun tedirgin olduğu, meczup bilinen kimseler ile Sayın Adnan Oktar arasında zorlama bir benzerlik kurma çabası tamamıyla kötü niyetli bir algı oyunundan ibarettir. 

Hakan Ural’ın uydurduğu iddiaların aksine,

‼️ Sayın Adnan Oktar’ın hayatının hiçbir döneminde Mehdilik veya Mesihlik gibi bir iddiası olmamıştır. Hatta Sayın Adnan Oktar, katılmış olduğu televizyon programlarında, yerli yabancı medyaya verdiği röportajlarında böyle bir iddiasının olmadığını ve asla da olmayacağını bizzat kendi azından birçok kez dile getirmiştir.

‼️ Mehdi (as)’ın ahir zamanda çıkacağı, çıkış alametleri, yaşadığı dönemde İslam’ın güzel ahlakının tüm dünyaya yayılmasına vesile olacağı, Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde çok detaylı olarak anlatılmış, Müslümanlar da Hz. Mehdi (as) ile müjdelenmişlerdir. Bu sebeple Peygamberimiz (sav)’den sonra yüzlerce İslam alimi, bu hadislerden yola çıkarak Mehdiyet dönemi hakkında etraflıca bilgiler vermişlerdir. Dolayısıyla, bir insanın Mehdiyet konusunu savunup anlatması, gündeme getirmesi o kimsenin Mehdilik iddiasında olduğu anlamına gelmez.

‼️ Sayın Adnan Oktar’ın ruh ve akıl sağlığıyla ilgili karalama çabasına yönelik iftiraların temeli ise, 1986 senesinde kendisi hakkında hazırlanan düzmece bir sağlık raporuna dayanmaktadır. Gerçekte ise; SAYIN ADNAN OKTAR’IN AKIL SAĞLIĞININ YERİNDE OLDUĞUNA DAİR 18 AYRI UZMAN HEKİM RAPORU ile 5 AYRI TAM TEŞEKKÜLLÜ DEVLET HASTANESİ TARAFINDAN VERİLMİŞ SAĞLIK RAPORU VE 3 AYRI UZMAN MÜTALAASI BULUNMAKTADIR. Ancak, Sayın Adnan Oktar hakkında iftira kampanyaları düzenleyen bir kısım medya, kendisinin akıl sağlığının tümüyle yerinde olduğunu belirten bu “SAĞLAM RAPORLARININ” tek bir tanesini dahi yayınlamamıştır. 

‼️ İnkarcıların geçmişte Müslümanlara yönelttikleri “büyücülük”, “sihirbazlık” gibi iftiralarının yerini günümüzde güya “telkin, hipnoz vb. yöntemlerle kandırılıp etki altına alınma” gibi iftiralar almıştır. Hayatında hiç kimse tarafından gerçekten sevilmemiş, sevmenin ve sevilmenin tadına varmamış olan insanların, Adnan Bey’in bizim gözümüzdeki değerini ve kendisine karşı duyduğumuz samimi sevgiyi anlamaları da elbette mümkün değildir. Bu sebeple müminlerin, değer verdikleri, güvendikleri, sevip saydıkları ilim, hikmet ve fazilet sahibi büyüklerinin sözlerine itibar etmelerini, alimlerin güzel öğütlerine kulak vermelerini, bazı insanlar kendilerince "etki altında kalma", "beyni yıkanma", "kandırılma", "peşinden gitme" veya "hipnozunda olma" gibi çirkin, saçma ve klişe yakıştırmalarla çarpıtmaya çalışmaktadırlar. 

Bu vesileyle vatandaşlarımızın Hakan Ural gibi kimselerin zoraki benzerlikler kurma çabasıyla yürüttükleri algı oyunlarına kanıp aldanmamaları gerektiğini bir kez daha hatırlatmak isteriz.

Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski