Son birkaç yıldır halkımızın AK Parti hükümetine olan destek ve teveccühlerinde ciddi bir düşüş yaşanmasının sebebi, gerçekte yüksek enflasyon, dövizdeki artış, işsizlik, vb. gibi ekonomik problemler değildir. 

Gerçek sebep, toplum nezdinde “Yargı ve Adalet”e duyulan güvenin derinden sarsılmış olması ve bunun sonucunda meydana gelen toplumsal huzursuzluk, tedirginlik ve güvensizliktir. "Yarın başıma ne gelir", "polis kapıma ne zaman dayanır", "bir sabah hayatım kökten değişir mi", "ailem, çoluğum çocuğum sersefil kalır mı"... şeklindeki bitmez tükenmez korku ve endişelerdir.

Geçtiğimiz 4-5 yıldır ülkemizin içinde bulunduğu dönem genel olarak, "YARGI VE ADALETE OLAN GÜVENİN CUMHURİYET TARİHİMİZİN EN DÜŞÜK SEVİYESİNE GERİLEDİĞİ VE HUKUKUN ADETA RAFA KALDIRILDIĞI BİR DÖNEM" olarak tanımlanmaktadır. 

Günümüzde, her zamankinden daha aktif hale gelmiş olan derin devlet yapılanmalarının illegal faaliyetleri ile:

 Kumpas ve komploların ve bunlar gerekçe gösterilerek başlatılan hukuksuz gözaltı, soruşturma ve yargı süreçlerinin adeta günlük yaşamın bir parçası haline geldiği,

 İnsanların kolayca iftiraya uğrayıp suçsuz ve haksız yere yıllarca hapis yatabildikleri,

➢ Üzerlerindeki YOĞUN BASKILAR SEBEBİYLE pekçok mahkemenin BAĞIMSIZ ve TARAFSIZ HAREKET EDEMEZ OLDUĞU, 

➢ GÖRÜNMEZ BİR EL TARAFINDAN YARGIYA MÜDAHALE EDİLİP mahkemelerin adeta amansız bir tahakküm ve kontrol altına alındığı, 

➢ “Derin devletin işine gelmeyen, istenmeyen kararlar verildiğinde” ise, hakka, hukuka ve vicdana uygun davranan mahkemelerin başkan ve üyelerinin delilsiz iftira suçlamalarıyla itham edilerek haklarında soruşturmaların açıldığı, çeşitli medya organları tarafından hedef gösterilerek haklarında karalayıcı haberlerin yapıldığı, 

HUKUK ve ADALET adalet adına ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletine yakışmayacak bir dönemden geçiyoruz.

Ne yazık ki artık tartışma bile götürmeyen bu açık gerçek basına yansıyan sayısız haber vesilesiyle tüm Türkiye kamuoyu tarafından da bilinmekte ve endişeyle izlenmektedir. 

Gerçekten de, sokakta kendisine mikrofon uzatılan sade vatandaştan gazeteci ve yazarlara, siyasi parti liderlerine, duayen ceza ve hukuk profesörlerinden baro başkanlarına, hatta yüksek yargı organlarının başkan ve üyelerine kadar hemen herkes, yargı ve adalete duyulan güvenin neredeyse sıfırlanmış olduğu konusunda hemfikirdirler. 




Yargı mekanizmasında meydana gelen bu anormal durum, aynı zamanda uluslararası kamuoyunun da dikkatini çekmekte ve yakından takip edilmektedir. Uluslararası bağımsız sivil toplum örgütleri tarafından yıllık olarak hazırlanan araştırma ve inceleme raporları, ülkemizin “HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ve İNSAN HAKLARI” gibi konularda HER YIL, ARTAN BİR HIZLA GERİLEDİĞİNİ göstermektedir. 

Hukukun üstünlüğünü dünya çapında ilerletmek amacıyla kurulmuş bir sivil toplum Örgütü olan “World Justice Project” isimli uluslararası bağımsız bir organizasyon tarafından her yıl yapılan “Hukukun Üstünlüğü Endeksi"nde, TÜRKİYE son olarak;

‼️ 128 ülkenin değerlendirmeye alındığı 2020 senesinde MEKSİKA ve MALİ GİBİ ÜLKELERİN BİLE GERİSİNDE, 107. SIRADA YER ALMIŞTIR,

‼️ 139 ülkenin değerlendirmeye alındığı 2021 senesinde ise; ANGOLA, MALİ VE SUDAN'IN DA GERİSİNDE KALARAK 117. SIRAYA GERİLEMİŞTİR. 




Bu içler acısı durum, toplumumuzu son derece rahatsız ve huzursuz etmekte, hemen herkes “KENDİSİNİ ESKİSİ GİBİ GÜVENDE HİSSETMEDİĞİNİ” dile getirmektedir. Pek çok insan “acaba benim ya da sevdiklerimin başına da bir şey gelir mi?”, “bize de yarın bir kumpas veya tuzak kurulur mu?”, “suçsuz yere yargılanıp hapis yatmak durumunda kalır mıyız?” tedirginliği yaşadıklarını belirtmektedir. Toplumun geneline hakim hale gelen bu psikoloji en sağlıklı insanları bile giderek ciddi ruhsal bir çöküntüye, bunalıma, umutsuzluğa ve depresyona sürüklemektedir. 

Anlayış ve hoşgörü sahibi, kalender, mutlu ve güler yüzlü insanlar olarak bilinip tanınan Türk milletinin, son birkaç yıl içinde DÜNYANIN EN SİNİRLİ, EN MUTSUZ ve EN KAVGACI İNSANLARI arasında sayılmaya başlanmasının altında da, yine aynı olumsuz ruh hali yatmaktadır. 

Nitekim, geçtiğimiz günlerde uluslararası bağımsız bir araştırma ve anket kuruluşu olan “Gallup” tarafından 100’ün üzerinde ülkede, 2021 ile 2022’nin ilk yarısını kapsayacak şekilde yapılan geniş çaplı bir araştırma, bu gerçeği doğrulamaktadır:


Amerikan araştırma şirketi Gallup tarafında yapılan bağımsız araştırma ve anketlere göre, MAALESEF Kİ TÜRKİYE, dünyanın;

‼️ EN SİNİRLİ 2. ÜLKESİ,

‼️ EN STRESLİ ve KEDERLİ 3. ÜLKESİ,

‼️ EN AZ GÜLEN veya GÜLÜMSEYEN 2. ÜLKESİ,

‼️ HAYATTAN EN AZ ZEVK ALAN 3. ÜLKESİ,

durumuna gelmiş bulunmaktadır. 

Normalde, artık her gün herkesin gözleri önündeki bu gerçeği görmek için bir anket ya da araştırma yapmaya dahi gerek yoktur:

 Gazete ve televizyonlarda hemen hergün, her dakika karşılaştığımız, Türkiye’nin 81 ilinden yansıyan kavga ve şiddetin binbir çeşidi... Örneğin, arazi, aile, miras, vs. anlaşmazlıklarından veya gruplayarak bile saymakla bitmeyecek "yan baktın", "gürültü yaptın", "hatalı solladın", "yanlış park ettin", "selam vermedin", "ne demek istedin", "önüme geçtin", "sıramı kaptın", "yol vermedin"... vb. tartışmalardan kaynaklanan sayısız kavga ve şiddet olayı)

 Medya ve sosyal medyada sıkça karşılaştığımız saygısız, tahammülsüz, kavgacı, küfürbaz dil ve üslup, 

 Sokağa çıktığımızda bizzat vatandaşlarımızın yüzünde görüp şahit olduğumuz üzgün, neşesiz, gergin ve tedirgin yüz ifadesi, toplum geneline hakim olan ruhsal çöküntü ve bunalım halini herhangi bir anket ya da araştırma yapılmasına gerek kalmayacak şekilde ortaya koymaktadır. 

Gelinen noktada bugün, insanlarımızın çok büyük bölümü, kendisini ve ailesini emniyete almak, çocuklarına huzurlu, güvenli ve umutlu bir gelecek sağlayabilme düşüncesiyle, doğup büyüdükleri vatanlarını terkedip yurt dışına yerleşmeyi ne yazık ki bir "kurtuluş çaresi" olarak görür hale gelmiştir. 

En küçük imkanı olanlar dahi akın akın başka ülkelere göç etmektedir. Normal şartlarda, onlarca yıllık kurulu düzenini terk ederek kısıtlı maddi imkanlarla yurt dışında sıfırdan yeni bir hayata başlamanın, son derece riskli bir maceraya atılmak anlamına geldiğini herkes bilir. Ne var ki, bugün böyle tehlikeli bir macera dahi Türkiye'de kalmaktan çok daha güvenli, huzurlu, umut ve gelecek vadeden bir seçenek olarak tercih edilmektedir. Ülkemizin geldiği bu içler acısı durumun giderilmesi için gerekli müdahalelerin, iyileştirme ve düzenlemelerin acilen yapılması şarttır.

Ülkemizin içinde bulunduğu bu olumsuzluklardan çıkış yolu olarak, adaletin teminatı olan mahkemelerimizi kuşatmış, bugüne kadar görülmemiş boyutlardaki ezici baskı, tehdit, talimat ve yaptırımların kaldırılmasına yönelik sıkı takip ve önlemlerin alınması, adaleti engellemeye, mahkemelere etki etmeye çalışan derin devlet elemanlarının tespit edilip haklarında gerekli hukuki işlemlerin başlatılması, bu suretle hakim ve savcılarımızın adil, tarafsız ve bağımsız karar verebilmelerini sağlayacak ortam ve koşulların yeniden tesis edilerek adalet ve yargı mekanizmasının yeniden güçlü ve sağlıklı işleyişine kavuşturulması en aciliyetli konudur. 

Bu konuda devlet ve hükümet yetkililerimize olduğu kadar, sorunlar çözümlenene kadar konunun gündemde tutulması, sıkı takip edilmesi, akılcı, yapıcı ve pratik çözüm önerilerinin getirilmesi bakımından siyasi partilerimizin lider ve temsilcilerine, medyaya ve sivil toplum kuruluşlarına da önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir.

Ülkemizin bekasının en temel direği olan, devletine güvenen, mutlu, huzurlu, umut dolu sağlıklı bir toplumun yeniden inşası için bu habisleşmiş sorunun daha fazla geç kalmadan çözümü şarttır.

Bu yönde devlet ve hükümet yetkililerimizin yapacakları açıklamalar, yargı kurumu üzerinde baskı oluşturma çabasında olan illegal, karanlık derin devlet yapılanmaların çekinip geri adım atmalarına vesile olacağı gibi, aynı zamanda bağımsız ve tarafsız bir yargılama yürütmek isteyen değerli yargı mensuplarımızın da şevklerini, güç ve cesaretlerini artıracaktır.

Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ’ın, geçtiğimiz günlerde A Haber televizyon kanalında katıldığı bir canlı yayında yapmış olduğu açıklamalar bu konuya ilişkin güzel bir örnek teşkil etmektedir. Sayın Bozdağ, gazeteci Melih Altınok’un sorularına verdiği cevaplarda, Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandıkları davaya ilişkin, basın ve sosyal medyayı kullanarak yargı üzerinde tahakküm kurmaya ve adil yargılamayı etkilemeye çalışan kimselere yönelik açık ve net mesajlar vermiştir. 

Sayın Bozdağ programda,

‼️ Devam eden, yürüyen bir dava konusunda kendisi veya bir başkası tarafından açıklama ya da değerlendirme yapılmasının kanunlara ve Anayasa'ya aykırı olduğu,

‼️ Dava dosyasına ve dosyadaki delillere vakıf olmadığını, sadece basın ve medyadan duyduğu şeyler üzerinden bir değerlendirme yapılmasının da doğru olmadığı,

‼️ Hukuk sistemimizde kişilerin hak ve menfaatlerini koruyan İstinaf Mahkemeleri ile Yargıtay gibi bağımsız gözlerin olduğu, dolayısıyla ortada yanlış ya da hatalı bir şey varsa mutlaka buralardan geri döneceği,

açıklamalarıyla basın ve sosyal medya üzerinden kendini savcı ve hakim yerine koyanlara, yargısız infazlar yapanlara, mahkemeleri etkilemeye kalkışanlara yönelik adeta bir hukuk dersi vermiştir. 

Türkiye’nin, haksızlık ve adaletsizliklerin aleni şekilde yaşandığı ve müdahale edilemediği bir ülke görünümüne sokulması, gerek ülkemiz içinde gerekse uluslararası camiada BÜYÜK BİR HUKUSUZLUK ALGISINA SEBEP OLMAKTADIR. Bu kötü imaj da ne yazık ki ister istemez AK PARTİ HÜKÜMETİNE ve CUMHURBAŞKANIMIZ SAYIN ERDOĞAN’A MAL EDİLMEKTEDİR. 

Sayın Adnan Oktar da, her zaman bu durumu hükümetimize ve Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’a kurulmuş büyük bir tuzak olarak nitelendirmektedir. Çünkü her nerede olursa olsun HUKUKSUZLUK ALGISI HER ZAMAN EN ÇOK HÜKÜMETLERİ VE LİDERLERİ YIPRATIR. 

Bilindiği üzere kanlı bir darbe teşebbüsü de dahil, denemiş oldukları sayısız yöntemle Sayın Cumhurbaşkanımızı ve seçilmiş demokratik Hükümeti devre dışı bırakmayı başaramayan karanlık odaklar, son çare olarak toplumun yargı ve adalete olana güvenini sıfıra indirerek vatandaşlarımızı Hükümete karşı ve memmuniyetsiz hale  getirmeye çalışmaktadır. Görünen o ki, bu konuda oldukça büyük bir yol da katetmişlerdir. 

Dolayısıyla, hükümet yetkililerimiz bu kanserleşen yaraya acil ve gerçekçi bir önlem almadıkları takdirde, vatandaşlarımızın AK Parti hükümetine olan güven ve desteklerinin, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’a olan teveccühlerinin günden güne yok olma noktasına gelebileceği gerçeğinin mutlaka önemle değerlendirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.

Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski