Kumpas davasında, sözde örgüt kurmak ve yönetmek iddiasıyla 5 yıldır tutuklu bulunan Sayın Adnan Oktar'a yönelik baskı ve hukuksuzluklar hiç azalmıyor. Ancak, 2016 yılında başlatılan soruşturma süreci de dahil 7 YILDIR ORTADA TEK BİR SUÇ DELİLİ YOK.

235 sanıklı, 800 klasörlü dava dosyasında savunma hazırlamasının en aciliyetli olduğu –yerel mahkeme süreçleri, istinaf ve yargıtay aşamaları gibi– dönemlerde ADNAN OKTAR’A YÖNELİK BASKI VE KISITLAMALAR ÖZEL OLARAK ARTIRILIYOR.

Yaklaşık 150 bin sayfalık dava dosyasındaki yüzlerce asılsız, kurgu iddia ve ithama, sayısız iftiraya karşı avukatlarıyla istişareli ve koordineli olarak;

 Her iki yerel mahkeme sürecindeki esas savunmasının hazırlanması, 

 Yerel mahkemelerin ceza kararları sonrasında istinaf savunmasının hazırlanması,

 Ve son olarak da ikinci istinaf aşamasından sonra Yargıtay temyiz başvurusunun hazırlanması

gibi en kritik savunma çalışmalarının yapılması gereken dönemlerde, Adnan Oktar’a tamamen suni ve uydurma gerekçelerle avukat kısıtlaması getirildi. 

Üstelik, AYM tarafından bu kanun maddesi iptal edildiğinden, tutuklular için böyle bir kısıtlama uygulamak kanunen mümkün değil.

Söz konusu ağır ve kanunsuz baskı, eziyet ve kısıtlama politikası dahilinde;

1. Adnan Oktar, ikameti, ailesi, yakınları ve avukatları İstanbul’da olduğu halde ilk yargılama sürecinde Edirne’deki bir cezaevine gönderildi.

2. 9 ay boyunca haftanın sadece 2 günü dışında avukatlarıyla görüşmesi yasaklandı.

3. Tüm avukat görüşmeleri sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alındı.

4. Avukatlarıyla yaptığı tüm görüşmeler sırasında, başlarında iki memur da hazır bulunarak her konuşmayı dinledi.

5. Avukatların getirdiği tüm evraklara, özel ve gizli tutulması gereken savunma belgelerine el konuldu.

6. Avukat görüşmelerinde konusu geçen tüm savunma belgeleri ve mantıkları kumpasçılara ve dosyanın husumetli müştekilerine sızdırıldı.

7. Dokuz ay devam eden bu sıkı takip ve aralıksız kayıt neticesinde “görüşmelerde hiçbir örgütsel bir faaliyete, dışarıya talimat gönderilmesi gibi kanunsuz bir duruma rastlanmadığı“ cezaevi kurumu raporuyla tespit edildiği halde bu kısıtlılık kaldırılmadı.

8. Birinci İstinaf Mahkemesi’nin, cinsel suçlar başta olmak üzere ceza kararlarını 711 husustan bozması, sanıkların beraatine karar verilmesi gerektiğini belirtip sanıkların %99’u hakkında derhal tahliye kararı vermesi üzerine Adnan Oktar’a yapılan baskı ve engellemeler hız kazandı.

9. İstinafın kararı bozmasıyla birlikte Adnan Oktar’ın, davanın başından beri dosyaya ve savunma konularına en çok hakim olan avukatlarının ofislerine operasyonlar düzenlenip tüm savunma evraklarına el konuldu, avukatlar sebepsiz yere gözaltına alındı.

10. Bu avukatlarından biri ortada hiçbir makul ve hukuki gerekçe olmaksızın, göstermelik suni bir gerekçeyle kanuna aykırı şekilde tutuklanarak cezaevine gönderildi.

11. Ortada hiçbir makul ve hukuki gerekçe olmadığı halde sırf baskı ve eziyet amacıyla, Adnan Oktar Edirne’den alınıp yaşadığı yerden 1250 kilometre uzaklıktaki Erzurum Dumlu cezaevine nakledildi.

12. Bu hukuksuz sevkin öncesinde dosyanın husumetli müştekileri, sosyal medyadaki tehdit ve karalama hesaplarından Adnan Oktar’ın doğuya sevk edileceğini ve bu sevk sırasında suikast girişimleri planlanacağını her nasılsa günler, haftalar öncesinden haber verdi.

13. Erzurum cezaevinde de Adnan Oktar’a, ortada hiçbir makul, mantıklı bir neden, hukuki bir gerekçe olmadığı halde, kanun dışı sudan bahanelerle yeniden avukat kısıtlılığı getirildi.

14. Dosyanın istinaftan yerel mahkemeye döndüğü ve yeniden yargılamanın yapıldığı 2,5 ayın 2 ayı boyunca Adnan Oktar avukatlarıyla rahat ve gerektiği gibi görüşüp savunma hazırlayamadı.

15. Duruşmaların bitmesine 2 hafta kala, tabiri caizse iş işten geçtikten sonra, avukat görüş kısıtlılığı kaldırıldı. Ancak, bu defa da Adnan Oktar’ın dosyaya en çok hakim olan 3 avukatına, avukatlık yapma yasağı getirildi.

16. 800 klasörlük dev dosya hakkında 2,5 ay içinde resmen hukuk katliamı yapılarak jet hızıyla yeniden ceza verildi. Adnan Oktar, Silivri cezaevinden yeniden Erzurum'a nakledildi.

17. Bu süreçte dosya savcısı tekrardan avukat kısıtlılık talebinde bulundu. Bu yersiz ve hukuksuz talep mahkemece mesnetsiz ve gereksiz olması sebebiyle reddedildi. İtiraz edilen bir üst mahkemede de bu red kararı kesinleşti. Ancak Savcı, yepyeni bir gizli soruşturma dosyasından bu defa da Sulh Ceza Mahkemesi'ne avukat kısıtlılık talebinde bulundu.

18. Bu esnada, beraat ve tahliye kararı veren önceki İstinaf Mahkemesi heyeti bu daireden ihraç edildi, haklarında soruşturma başlatıldı ve yerlerine doğal hakim ilkesine tümüyle aykırı olarak yeni "özel talimatlı" bir heyet atandı. Bunun sonucunda ise bu özel atanmış yeni ve talimatlı İstinaf heyeti, 10 bin sayfası gerekçeli karar olan 150 bin sayfalık, 800 klasörlük, 235 sanıklık dosyayı, her nasılsa 1.5 AY GİBİ BİR SÜREDE JET HIZIYLA İNCELEYİP (!) yerel mahkemenin tüm hukuksuz  kararlarını adeta "gözü kapalı" onayarak dosyayı Yargıtay'a gönderdi.

– Bu noktada kısa bir istatistik bilgi sunarsak anormalik çok daha net ortaya çıkacaktır:

"T.C. Adalet Bakanlığı 2022 yılı Adalet İstatistikleri Tablosu"na göre, Bölge Adliye Mahkemeleri Ceza Daireleri'nde bir dosyanın ortalama görülme süresi 2021 yılında 239 gün, 2022 yılında ise 215 gün’dür. Dosyamızı ilk defa inceleyen ve %99 oranında beraat/davanın düşmesi kararlarına hükmeden ilk istinaf heyetinin incelemesi 420 gün sürmüştü. Bu sürenin, istatistiklerin iki katı kadar zaman alması, dosyamızın devasa boyutları nedeniyleydi.

Ne var ki, dosya çok daha da büyümüş şekilde bir yıl sonra yeni istinaf heyetine iletildiği halde, her nasılsa bu devasa dosya hafta sonları da dahil sadece 48 gün içinde incelenip (!) tüm cezalar hakkında onama kararı verildi. Bu sürede böyle bir dosya üzerinde, sıfırdan teşekkül etmiş yeni bir heyetin gerçek ve hakkaniyetli bir inceleme ve değerlendirme yapılamayacağı çok açıktır.

19. Savcılığın (son dönemlerde sık başvurulan yeni bir hukuksuzluk yöntemi olarak böyle zamanlar için yedekte hazır bekletilen) bir "gizli soruşturma dosyası" üzerinden yeniden kısıtlılık talebi üzerine, Yargıtay'a temyiz başvurusu için sadece 2 hafta gibi çok kısa bir süre varken ve avukatlarıyla en yoğun çalışma yapması gereken dönemde, Adnan Oktar'a yeniden avukat görüş kısıtlaması getirildi.

20. Bu en hayati süreçte ise Adnan Oktar, haftada sadece 2 gün, yanında memurlar eşliğinde, tüm görüşmeleri kayda alınarak, yanında kağıt kalem olmasına dahi izin verilmeden, avukatların getirdiği savunma evraklarına el konulduğu bir ortamda Yargıtay temyiz başvurusunu hazırlamaya mecbur bırakıldı.

TÜM BU DEHŞET VERİCİ UYGULAMA VE KOŞULLAR DİKKATE ALINDIĞINDA SAVUNMA HAKKI, SAVUNMANIN GİZLİLİĞİ GİBİ HUKUKUN TEMEL İLKELERİNİN VARLIĞINDAN SÖZ ETMEK HİÇ MÜMKÜN OLABİLİR Mİ? 

Yapılan tüm bu hukuk ihlalleri, kanunsuz baskı ve dayatmalar, engellemeler, şiddetli eziyet ve haksızlıklar Adnan Oktar’ın masum ve mazlum olduğu gerçeğini her seferinde daha çok ortaya koymaktadır. 

Adnan Bey hayatı boyunca, Kuran'da kıssaları anlatılan, güzel ahlakları övülen, başta Peygamber Efendimiz (sav) olmak üzere tüm mübarek peygamberleri, velileri, salih müminleri, Allah dostlarını örnek aldığı için, bu mübarek insanların başlarına gelen güzel imtihanlar onun da başına gelmektedir. 

Aynen,  Cenab-ı Allah'ın hakkında "... O 'baskı altına alınıp engellenmişti." (Kamer Suresi, 9) buyurduğu Hz. Nuh'un örneğinde olduğu gibi.

Oysa, bu baskılar ve yıldırma metotları Adnan Oktar’a yapılan tarihi zulmü gözler önüne sermekten ve kendisine duyulan sevgiyi artırmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. 

Mazlum müminler, her ne kadar zulme ve eziyete uğrasalar da Allah'ın kaderinde mutlak galipler olarak yaratılmıştır. Allah'ın kendileri için takdir ettiği güzel ve şerefli imtihan süreleri dolunca haklılıkları ve masumiyetleri kesin bir şekilde ortaya çıkacak ve herkes tarafından çok sevilecektirler.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski