Bediüzzaman Said Nursi, 20. yüzyılda yetişmiş en büyük İslam alimlerinden biridir. 87 yıl süren hayatı boyunca İslam’ı savunmuş, materyalist felsefeye, din ve mukaddesata karşı olanlara yönelik büyük bir fikri mücadele vermiştir. Onun döneminde de bu büyük İslam alimini engellemek için çeşitli psikolojik savaş yöntemleri uygulanmıştır.

Psikolojik Savaş Yöntemi 1:
“Menfaat Peşinde Koşmak” İftirası

Bediüzzaman’ın çalışmalarından rahatsız olan çevrelerin uyguladığı psikolojik savaş neticesinde yönlendirilen basın-yayın kuruluşlarından birinde Bediüzzaman için şöyle denmekteydi:

“Said-i Kürdi, dini siyasete alet yaparak irticai propagandalara girişmiş ve birtakım adamları kandırarak doğru yoldan şaşırtmaya çalıştığı anlaşılmıştır… Otuz senelik mayalı bir mürteci olup ifsad edecek saf vatandaş aramaktadır… Şeyhin (Bediüzzaman’ın) bu meseledeki rolünün bazı safdilleri kandırarak kendilerinden para çekmek olduğu anlaşılmıştır…” (Cumhuriyet, 10 Mayıs 1935) Aynı gazetede farklı tarihlerde ise, ”Dini istismar eden Said Nursi hakkında takibat başladı””Said-i Nursi mühimsenecek bir kimse değildir. Maddi ve manevi menfaatler sağlamak amacında olan bir kimsedir” diye haberler yayınlanmıştır.

Dünyadan hiçbir beklentisi olmayan, hiçbir malı mülkü bulunmayan, kendi deyimiyle ”kendisini beğenmemeyi kendisine meslek edinen” ve son derece mütevazi bir hayat yaşayan Bediüzzaman’a talebelerinden para sızdırmak, liderlik hırsını tatmin etmek gibi asılsız, mantıksız, manasız iftiralar atılmış olmasının tek amacı, bu iftiralarla Bediüzzaman’ı etkisiz ve sözü dinlenmez hale getirmeye çalışmaktır.

Psikolojik Savaş Yöntemi 2:
“Delilik” İftirası

1908 yılında, Bediüzzaman Said Nursi yine suni olarak oluşturulan sebeplerle, mahkemeye sevk edilmiş ve mahkemenin görevlendirdiği doktor heyeti kendisine ”akli dengesi bozuk” raporu vermiştir. Daha sonra sevk edildiği akıl hastanesindeki doktor, Bediüzzaman’ın kendisiyle konuşması sonucunda ”bu adamda delilik varsa, dünyada akıllı yoktur’diyerek, raporun asılsızlığını vurgulamıştır.
Psikolojik savaşın yönlendirdiği basın yayın kuruluşlarındaki ”Said Nursi tımarhaneye de girip çıkmıştır” gibi aldatıcı yorumlarla, bu büyük İslam alimi halkın gözünde olduğundan farklı gösterilmeye çalışılmıştır.

Psikolojik Savaş Yöntemi 3:
Çevresindekileri Kandırarak Saptırdığı İddiası

Bediüzzaman ve talebeleri için öne sürülen psikolojik savaş yöntemlerinden biri de “İnanç Sömürücüleri” başlıklı yazı dizisi ile dönemin gazetelerinden biri ile uygulanmıştır. Bu yazı dizisinde Said Nursi’nin talebeleri hakkında da Kuran’daki inkarcıların ”büyülenmişler” iftirası tekrarlanmış ve ”Bunlar sadece ve sadece dini bir taassupla ona bağlanmışlar, gözleri kafaları başka bir şeyi görmez, anlamaz olmuştu” diye yazılmıştır.
Oysa, Bediüzzaman ve yanındaki müminler, akılları, vicdanları ve Kuran’ın rehberliği ile hareket eden aklı selim sahibi insanlardı. Ve bu iftiraları atanlar da aslında bunun böyle olduğunu çok iyi biliyorlardı. Bu psikolojik savaş yöntemi ile Bediüzzaman’ın, çevresindeki gençlerin beyinlerini yıkadığı, bu gençlerin de, beyinleri yıkanacak kadar akıldan ve mantıktan yoksun insanlar oldukları imajı oluşturulmaya çalışılmıştır.

Psikolojik Savaş Yöntemi 4:
Dini Sapkınlık İftirası

Bediüzzaman’a karşı uygulanan psikolojik savaş yöntemlerinden birisi de onun İslami hükümleri saptırarak, kendine göre bir din anlayışı savunduğu ve çevresindeki kişilere de bu sapkın dini telkin ettiği yönündeki iftiradır. Bu provokasyonların amacı, halkı ve konuyu ayrıntısıyla bilmeyen bazı dindar çevreleri kışkırtarak, Bediüzzaman’ı yanlış tanımalarını sağlamaya çalışmak olmuştur.

Bu iftiraları desteklemek için psikolojik savaş uzmanları Bediüzzaman Said Nursi’ye yönelik bazı komplolar düzenlemiştir. Halkı Bediüzzaman’dan soğutmak için onu fuhuşla, sarhoşlukla suçlayan iftiralar atılmıştır. Ancak elbette tarihte tüm Müslümanlara karşı kurulan tuzaklarda olduğu gibi Bediüzzaman’a karşı kurulan tuzaklar boşa çıkmış ve Bediüzzaman yürüttüğü iman hizmetine sabırla devam etmiştir.

Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah’a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, inkar edenler pek yakında bileceklerdir.
(Rad Suresi, 42)

Daha yeni Daha eski